DÜNYA'LI

By S-Mare

318K 39K 66.2K

*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.*... More

TANITIM
1✨Uzaylılar Tarafından Kaçırıldık
2✨ Hangi Ara Bizi Uzaya Çıkardın Kız?
3✨ Sana Kim Lazımdı?
4✨ Bana Bir Ok Bir De Yay Lazım!
5✨ Verdiniz Yetkiyi, Gördünüz Etkiyi!
6✨ Sakarım ama Şakir değilim!
7✨"Kutsal Çiçeğimizi Yemişsin!"
8✨Zaafım Olma Dünyalı!
9✨ Kral Çıplak!
10✨ Yanacağım!
11✨ Hepinizi Laciverte Boyadım!
13✨ Kalbinde Bir Sorun Var
14✨ Dudaklarına İşkence Etme!
15✨ Sadece Bir Rüya
16✨ Dünyalılardan Tiskiniyorsunuz Değil Mi?
17✨ Yüce Sha ve Üç Kutsanmışlar
18✨ Öpersin Geçer!
19✨ Kısıtlı zamanlarımız...
20✨ Nefretten...
21✨ Ne Pahasına Olursa Olsun
22✨ Ölüme Yürüyelim Seninle
Final 1✨ Yıldızlara Bak
FİNAL 2✨Yıldızlı Bir Hayat

12✨ Kehanet Geliyor!

11.9K 1.4K 1.4K
By S-Mare

Multimedya: Kaset - Sevmek Güzel

Keyifli Okumalar...

Tan'dan...


"Tanrılar bir bakir bir de bakire istiyormuş!"

Ne boğucu bir ortamdı. Bir asker, bir doktor, bir yarı uzaylı ve bir de baygın kral... Aslında boğucudan çok saçma bir ambians dolu bir ortamdı.

Tan yine göz ucuyla metal bir tabakanın üzerinde yatan adamı dikkatle izleyen kıza baktı. Şifacı denen mendebur sürekli başka başka tahliller yapıyordu ama adama yetmiyordu. Krallarına layık olmalıydı. Kralları da krallarıydı.

Oflayıp ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. Daha on dakika önce gidip baş belalarını kontrol etmişti. Çağrı Tanrıcılık oynuyordu, bir gün çarpılacaktı ama kim bilir o hangi gündü. Lacivert denen yabaniyi Çağrı'nın yanına bırakıp Ela'yı da zorla kaldıkları mağara odasına götürmüş ve uyutmuştu. Evet, bir bebek gibi uyuyana kadar başında beklemişti.

Kız her ne kadar belli etmemeye çalışsa da Tan çok korktuğunu gözlerinden anlamıştı, ağlamıştı da. Ela'ya hiçbir zaman kıyamazdı, ondan yaşça büyük olsa da onu küçük kız kardeşi gibi görmüştü hep. Annesi de onu kendi çocuklarından hiç ayırmamıştı, bu yüzden zaten beraber büyümüşlerdi. Gerçi Çağrı da öyleydi, Çağrı tam çöpün yanına bırakmalık bir kardeşti.

İstemsizce sırıttı, o manyağı da seviyordu. Ona bulaşanın da ağzını burnunu düşünmeden kırardı.

"Kuzenleriniz yanınızda olmadığında sizi gülümserken görmek şaşırtıcı," diyen sesle başını çevirdi. Evina artık yanında, onun gibi sırtını girintili duvara yaslamıştı.

Gözleri kısıldı. "Sen de arada bir denemelisin, gülümsemeyi yani."

Evina dudak büktü. "Ben askerim."

"Hayatımda bundan saçma bir cevap duyamazdım. Sizde gülen askerleri sürüyorlar mı?"

"Sürmek?" dedi Evina, kaşları çatıldı. "Biz tarla değiliz."

Tan önce afalladı, sonra gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı. Bu kız çok tatlıydı. En azından Ela'ya çıkışmadığı anlarda, işte o tür anlarda sadece sinirlerini bozuyordu. Kuzenlerine ondan başkası çıkışamazdı.

"Neyse ne," dedi umursamaz bir sesle. "Kralının yanından ayrılma sen, maazallah uf falan olur."

Evina başını ona çevirdi. Gözleri fazlasıyla parlak ve güzeldi. "Uf?"

Tan onun dudaklarını hipnotize olmuş gibi izledi, irileşen gözlerle hemen başını çevirdi. "İman var içimde, güçlü bir biçimde."

"Ne?" dedi Evina.

"Kızım," dedi Tan çıkışır gibi. Yine ona baktı. "Garip garip şeyler yapma!"

"Anlamadım," dedi Evina. Kaşları bu kez havalandı. O kaşlar gözlerine ne güzel de yakışıyordu. "Sadece uf ne demek, onu sormak istemiştim. Çok garip bir kelime. Uf..."

Sakin ol Tan, sen imanlı uzaylısın. Sen Ela değilsin!

"Uf olmak şey..." dedi çabucak.

"Ne demek uf olmak?"

"Sen deme! Deme!"

"Neyi?" dedi Evina şaşırarak. "Uf mu demeyeyim? Neden? Kötü bir söz mü uf?"

Allah'tan deme dedik kızım! Uf, uf olalı bu kadar dillendirilmedi!

"Değil, değil. Sen deme yine de!"

"Anladım," dedi bu kez Evina. "Uf demek yok."

"Kasıtlı mı yapıyorsun bunu?" diye inlercesine konuştu Tan. "Deme kızım! Deme!"

"Tamam," dedi kız uzatarak. "Ne demek peki?" Anlamamıştı, dudaklarını birbirine bastırışından belliydi.

Hah! İşte o dudaklar öyle kalsın!

"Şey demek... Başına kötü bir şey gelmek gibi."

"Ah, anladım," dedi kız.

Ah mı? Fesuphanallah!

"İki harfli cümle kurma!" dedi hızla.

"İki harfli mi?" dedi Evina. "Ah ve oh gibi mi?"

Allah'ım fesat oluyorum! Çok kötü bir zamanda fesat oluyorum! Aslında hep içimde o fesatlık vardı da, bu kızın yanında daha bir ortaya çıkmaya yaklaşıyordu!

Ela duymasın!

Allah'ım Çağrı hiç duymasın! Amin!

Duvarda biraz yana kayıp kızdan uzaklaştı. "Sen benden biraz uzak dur en iyisi!"

Evina'nın yüzü memnuniyetsiz bir ifade kazandı. Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı ve bıraktı. Bakışlarını yere çevirdi. "Özür dilerim. Bana tepki göstermenizi anlıyorum aslında. Yani dün çok sert davrandım ve dışarıda da sanırım öyleydim." Tan neyden bahsettiğini bir an anlamadı, devam ettiğinde ise kaşları havalanan bu kez o oldu. "Kuzeninize davranışlarım sanırım sizi öfkelendiriyor ama söylediğim gibi, ben bir askerim. Sert olmak için eğitildim. Ona kötü davranmak değil amacım. Ben aslında..." Sonunda yine ona baktı. "Sanırım onu biraz da kıskanıyorum."

"Kıskanıyor musun?" dedi anlamayarak.

"Evet," dedi Evina. O sert görüntü hüzünlü bir hal aldı. "İçinden geldiği gibi davranabiliyor, hata yapsa bile yanında birilerinin olacağını hep biliyor. Dahası bir ailesi var, size sahip."

"Senin bir ailen yok mu?" dedi Tan ve sorduğuna o an pişman oldu. Hem kızın yüzü daha da düşmüştü, hem de böyle bir şey öylece sorulmazdı. Düşüncesizlik etmişti. "Ben seni kırmak istemedim. Anlatmak istemiyorsan..."

Evina başını iki yana salladı. "Sorun değil. Bir ailem yok, beni Prana'ya bırakmışlar."

Piranaya mı bırakmışlar? Lan yoksa...

"Seni piranalara mı atmışlar?" dedi gözleri irileşirken.

Evina hafifçe güldü. "Pirana bir tür balıktı değil mi? Hayır, bahsettiğim o değil. Prana biz de çocukların bırakıldığı bir tür korunma evi. Her şehrimizde bulunur. İstenmeyen çocuklar sokaklara atılmasın diye bir tür barınaktır. İçinde her yaştan çocuğa uygun eşya ve çalışan bulunur. Çocuklarını..." Kısa bir an duraksadı. "İstemeyenler oraya bir sözleşme eşliğinde onları bırakır."

Tan'ın aklına ilk gelen şey annesi oldu. O da çocuk esirgeme kurumunda Sedef teyzesiyle yaşamıştı. Annesi ile Sedef teyzesi arasında bir kan bağı yoktu ama Sedef teyzesi ona başka bir anne olmuştu.

"Ne tür bir sözleşme?" diye sordu.

"O çocuktan vazgeçtiğine dair bir sözleşme. Bir daha çocuğu alamazsın, onu göremezsin. Nasıl olduğunu dahi soramazsın."

Bu Tan'ı biraz öfkelendirmişti. "Çok acımasızca değil mi bu?"

"İlk başta öyle görünüyor, evet, ama değil. Bu bir tür caydırma işlemidir."

"Yine de zor bir durumda olabilir, çocuğunu o yüzden bırakmıştır. Kimse çocuğunu bile isteye bırakmaz ki zaten."

"Bırakır," dedi aksine Evina. "Sizin gezegeninizde nasıl olur bilmiyorum ama bizde zor durumda olanlara her türlü olanak sağlanır. Hele de çocuk söz konusuyla... Bunun için fazlasıyla kaynağımız var. Sosyal ve ekonomik yönden oldukça güçlüyüz. Buna rağmen eğer çocuğunu bırakıyorsan tek bir nedeni vardır. Ona bakmak istemiyorsundur. Hatta belki de onu istemiyorsundur."

"Anladım," dedi Tan. Tam olarak anlamış sayılmazdı. Çok iyi sosyal ve ekonomik düzen... Biraz ütopik duruyordu. "Ailen seni oraya bıraksa da illa ki senin de aile diye nitelendireceğin birileri olmuştur ama."

Şu an saçmalıyor muydu, bilmiyordu ama annesi teyzesini bulmuştu mesela, sonra dayıları ve babası girmişti hayatına. Şimdi kocaman bir aileydiler. Sadece Evina için de hayatına böyle birilerinin girip girmediğini öğrenmek istemişti. Biraz da yüzündeki ifadenin biraz daha yumuşamasını istiyordu.

"Beni alan bir aile vardı," dedi Evina.

"Hah işte... Onlar..."

"Onlar beni..." Durdu ve düşündü. "Depo... Siz depo diyorsunuz. Ya da bordro... Oraya kapattılar."

Bodrum demek istemişti aslında ama Tan bu kez yanlış söylemesini tatlı bile bulamadı. "Ne?" dedi şaşkınlıkla.

Evina tek omzunu hafifçe kaldırıp indirdi. İlk defa Tan'ın gözüne bir çocuk gibi göründü. "Hırçın bir çocuktum. Aslında ben..." Bakışlarını kaçırırken gülümsedi ama ağlamak ister gibiydi. "Sürekli dayak yediğim için öyle olmuştum. İşte bunlar sadece sizin gezegeninizde olmuyor. Bizde de kötü insanlar var. O zamanlarda da denetimlerimiz şimdiki gibi değildi çünkü baştaki adam Kral Erian'ın babasıydı." Hafifçe başını eğdi ve fısıldadı. "Bok gibi diyorsunuz değil mi? İşte o da bok gibi bir liderdi. Yetkililer beni 10 yaşında, karanlığın ve pisliğin içinde buldu." Başını düzeltti ve tekrar ona çevirdi. "Beni aldıklarında 5 yaşındaydım. O odaya hapsedildiğimde ise 6."

Tan dehşetle irkildi. Bir an ne diyeceğini bilemedi. Ona öylesine üzüldü ki... "Ben... Çok üzüldüm."

"Üzülmeyin," dedi Evina hemen. "Cezalarını misliyle aldılar."

"Şu an hapisteler mi?" dedi Tan. Çürüyüp gitmelerini çok isterdi.

"İdam edildiler," dedi Evina ve derin bir nefes aldı. "Bizde çocuk istismarında çocuklarında fikri alınır. Yaşı da göz önünde bulundurularak söyledikleri doğrultusunda cezaları artırılır. Ben de idam edilmelerini istedim. Tabii bunların hepsi Kral Erian'ın zamanında oldu. Yani beni bulduklarından tam 4 yıl sonra. Babası o zamanlar bunu çok önemli görmemiş olacak ki sadece onlara ev hapsi vermişti. Kral Erian ise başa geldiğinde yeni bir yargılama istedi."

Tan dudağının içini dişledi. Onu yadırgayacak değildi. O belki de dünya üzerinde olabilecek en sevgi dolu ailede büyümüştü, Evina'yı tamamen anlaması zordu ama aynı durumda olduğunu düşündüğünde, o da aynı şeyi isteyebilirdi. "Peki, af edilmelerini isteseydin? Yani isteyeceğinden değil de..."

"Sorun değil, sizi anladım," dedi Evina gülümseyerek. "Edilmezdiler. Yasalar boyutunda bir ceza alırlardı. Alacakları ceza zaten büyüktü çünkü kimse bir çocuğun hayatını bu şekilde ellerinden alamaz. Kralımız buna izin vermez. O babası gibi değil. Belki ben demeseydim bile idam edilirlerdi."

Tan sadece başını salladı. "Bu yüzden mi asker oldun?" diyerek onu konudan biraz daha uzaklaştırmak istedi.

"Beni Komutan Varl'ın babası buldu. Erian Aurora da yanındaydı. Askeri eğitim görüyordu ve bu ilk sahaya inişiydi. Eğitimlerde saha görevleri bizde çok erken yaşta başlar. Eğer uyumlu değilsen saha görevlerinden çok önce başka bir mesleğe yönlendirilsin zaten. Yine de 17 yaşından önce sahaya herhangi biri gönderilmez. Kral Erian ise yalnızca 14 yaşındaydı." Dudak büktü. "Kraliyetin eğitimleri diğerlerinden daha ağır olur. Benden önce çok daha kötü şeylere tanık olduğuna da eminim."

Kendini en kötüsü olarak bile tanımlamıyordu. 4 yıl kapalı bir alanda kalmak... En kötüsü de bunun en kötüsü olmamasıydı. Daha kötüleri vardı. Her dünyada vardı işte.

"O günden sonra beni saraya aldırdı," dedi Evina. "Bana hangi alanda eğitim alacağıma dair testler yapıldı ama ben askeri eğitim isterdim. Erian Aurora babasını nasıl ikna etti bilmiyorum ama askeri eğitimi Komutan Varl, Komutan Evina ve onunla beraber aldım." Gülümsedi. "Ve işte buradayım. Aile diyebileceğim birilerin olup olmadığını sormuştunuz, onlar işte benim ailem ama..." Sesli bir nefes verdi. "Sizin gibi değiliz. O yüzden size iğreniyorum."

Tan bir an şoka uğrasa da sonra hafifçe güldü. "İmrenmek, doğrusu bu."

"Ah, evet. İmrenmek," dedi Evina. Sonra hızla dudaklarını birbirine bastırdı ve Tan'a hafif iri gözlerle baktı. "Özür dilerim."

"Niye?" dedi Tan şaşırarak.

"İki harfli kelime kullandım," dedi Evina. "Çok özür dilerim."

Tan güldü. "Sorun değil. Şu an fesat tarafım çalışmıyor." Bu kez gözleri irileşen o oldu. Eliyle alnına vurdu. "Bunu sesli söylemeyecektim."

Evina güldü. Gerçek bir gülüştü bu. "Çok şey... Spastiksiniz."

Af buyur!

Tan'ın bakışlarından sonra kız öylece kaldı. "Yanlış bir cümle kurdum değil mi?"

"Düzeltecek bir şey aklıma gelmiyor," dedi Tan kaşlarını kaldırarak. Aslında ne demek istediğini geç de olsa anlamıştı. "Tam tanımı söylersen yardımcı olabilirim?"

Acayip hinsin Tan! Allah belanı verecek!

"Yani yakın, kaynamış kanlı," dedi Evina bakışlarını kaçırarak.

Kaynamış kan... Allah'ın tatlı uzaylıları!

Allah'ın tatlı tek uzaylısı!

"Bu yüzden mi..." Eliyle havada bir tırnak işareti bıraktı. "Benimle konuşmaya çalışıyordun?"

Sadece seninle konuşmaya çalışıyordum.

Kız o gün kendi dilinde söylediği cümleyi ondan duyunca yine dudaklarını birbirine bastırdı. Tan, bunun beden dilinde onun utandığının göstergesi olduğunu anladı. Az önceki ruh halinden sıyrılması da onu mutlu ederken sırıttı. "Neden ben ama, onu anlamadım," diye üsteledi. "Ela ve Çağrı da vardı neticede."

"En... Şey... Benim gibiydiniz. Yani yüzsüz, öyle deniyor değil mi? Yüzsüz olan sizdiniz."

Kız bilmeden hayatı boyunca yemediği hakareti yemesine sebep oluyordu.

"Suratsız," diye düzeltti. "Asık suratlı insanlara genelde suratsız denir."

"Aynı şey değil mi?" dedi Evina, meraklı göründü. "Yüz ve surat aynı şey sonuçta."

Tan'ın gözleri yana kaydı. "Harbi lan!" dedi kendi kendine. "Niye öyle oldu ki şimdi?"

Hafif bir iniltiyle gözlerini çevirdiğinde şifacı Tereyağ'ın Eren'nin yanına eğildiğini gördü. Adam yine elindeki ışıklı çubukla Eren'in gözlerine bakıyor ve ona nasıl hissettiğini soruyordu. Eren onu ve elindeki çubuğu kenara itti. Hızla doğrulduğunda şifacı onu ikaz etti ama Eren'in onu pek dinlediği söylenemezdi. Evina onun yanına yönelirken, Tan da onu takip etti. "Efendim iyi misiniz?" dedi Evina.

Tan burnunu kırıştırdı. Aman ne kıymetli de kralı varmış!

Eren gözlerini ovuşturdu, ardında Evina'ya bakmak yerine odayı taradı. Gözleri en son Tan'da durdu. Hızla ayağa kalktı. "Ela nerede?"

"Öldü o," dedi Tan.

"Ne?" dedi Eren allak bullak olmuş bir yüzle.

Evina Tan'a kınayıcı bakışlar atsa da Tan umursamadı. "Ohooo! Sen uyu oğlum! Gömdük bile kızı ama merak etme, sana biraz helvasından sakladık."

"Ne?" dedi Eren yine. Ne, sorusu bunlarda evrensel bir şeydi herhalde.

"Ne demek ne?" diye çıkıştı Tan. "Güzel abicim, kral abicim, sen niye gözlerini açar açmaz benim kuzenimi sorup beni yine kıllandırıyorsun?"

"Kıllanmak," diye tekrarladı Evina düşünceli bir sesle. Gözleri artık Tan'ın açıkta kalan teninde geziyordu. "Kıl çıkarmak... Cümle çok mantıksız!"

Abi bu çok tatlı ya!

"Ela nerede?" dedi Eren yine, bu kez sesi sertti.

Abi bu da tam dövülesi!

"Efendim," dedi Evina kendini toparlayarak. "Uyuyor kendisi şu an."

"Gitmeden önce sana çok güzel şeyler söyledi," dedi Tan.

Eren'in gözleri kısıldı. "Ne söyledi?"

"Zehrin öldürücü değil de sersemletici bir etkisi olduğunu öğrenince biraz sinirlendi," diye toparlamaya çalıştı Evina.

"Sana piç dedi," dedi Tan sırıtarak. "Ödümü patlattın puşt da dedi. Ne diye bana bunu söylemedin it, demeyi de unutmadı."

Bunu aktarırken kendinden de birkaç kelime ekledi elbette. Pek iyi çocuk mesela.

"Ben..." dedi Eren, yüzünü buruşturdu. "Söylemeye çalıştım ama..."

"Zehir sersemletici bir etkiye sahipti," diye hemen savunmaya geçti Evina. "Konuşması bile zorken açıklama yapması mucize olurdu. Bunu size daha önce de söyledim Bay Kaya."

Tan yine onu burun kıvırdı. Kralı da kralı!

"Ela şu an nerede?" dedi Eren yine. Hay Ela'na!

"Uyuyor dedik ya birader!"

"Sana onu yalnız bırakma demiştim."

Bir de çıkışıyor, adama bak!

Cevap beklemeden döndü ve hızla odanın çıkışına yürüdü. Adımları hızlı olsa da sarsaktı. Şifacı onu durdurmaya çalıştı ama Eren'in bakışlarından sonra geri çekildi. Tan göz devirip peşinden ilerledi. Evina da onunla ilerledi. Koridoru hızla geçtiler, Tan bir daha göz devirdi. Adam belli ki Ela'nın iyi olduğunu görmeden rahat edemeyecekti.

Sonunda kaldıkları mağara girişinde durdu, Tan da yanına yürüdü. Gözüne ilk takılan Ela değildi. Onun başında oturan ve huşuyla uyuyan kuzenini izleyen Lacivert'ti. Çağrı bunu nasıl bırakmıştı, dahası...

Abi bela birdi, şimdi iki oldu!

"Ne yapıyorsun burada?" dedi Eren soğuk bir sesle.

Ben soracaktım onu! Ben! Ben!

Lacivert onu o an fark etti. Yüzü hızla değişti ve sertleşti. "Koruyorum Yüce Sha'yı! Sus, uyandırma onu iblis!"

Tan kendini tutamadı ve bir kahkaha koyuverdi. İblis ne be!

Ela onun sesiyle yerinden sıçradı. "Ayı!" diye bağırdı. "Ayı geldi!"

Lacivert onu çekip hızla sarıldı. "Korkmayın yüce Sha! Yanınızda Lacivert!"

Eren'in bedeni dikleşti. Birden adam sanki saldırı pozisyonu almıştı.

Ela Lacivert'e baktı. Gözleri kısıldı, sonra dudakları büküldü. O da Lacivert'e sarıldı ve pat pat sırtına vurdu. "Eyvallah lacivert! Adamsın!"

Lacivert herifin yüzünde güller açtı adeta. Tan kaşlarını çatarken Eren'in bakışlarının üzerine döndüğünü hissetti. "Ne?" dedi hemen.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedi Eren başıyla içeriyi işaret ederken. Adamın yüzünde askerlerine emir verirken bile böyle sert bir ifade yoktu. Tan yine şüpheli düşüncelerini çalıştırdı.

"Koruyor sadece," dedi onu denemek için.

"Ben de koruyordum," diye çıkıştı Eren. "Bana böyle davranmadın!"

Abicim sen beni mi yoksa kuzenimi mi kıskanıyorsun şimdi? İnşallah ilkidir.

"Bizde kadınlar değerlidir, her yaptığımız fesat değildir diyen sendin," dedi ve sırıttı. "Bana o düşünce yeni yüklendi."

"Erian sen ne ara geldin?" diyen Ela oldu. Tüm bakışlar ona döndü. Bu kız hala niye bu herifin kucağındaydı? Yahu, bu kız niye hep heriflerin kucağında oluyordu? Yakacaktı bu gezegeni en sonunda!

"Az önce," dedi Eren sertçe. Tekrar Tan'a baktı ve bu kez gözleriyle içeriyi işaret etti. Yani kuzenini...

"Ayı nerede?" dedi Ela. Hala uyanamamış görünüyordu, muhtemelen de öyleydi ve kendini rüyalar aleminde sanıyordu. Bu kız arada rüyadan sıçrar, evi dolaşıp herkese selam vererek tekrar uyurdu. Uyurgezerliği son bulmuştu da demek ki salaklığı bakiydi.

Bu kez onu işaret eden Evina oldu. Tan ona cık cıkladı. "Ayıp ayıp!"

Evina gülmek ister gibi dudak büktü. "Sizi kastediyor ama."

Eren sesini yükseltti. "Tan!"

Abi bana niye bağırıyorsun? Ben sadece kuzenim!

Tan sesli bir nefes verip gözlerini yine Ela'ya çevirdi. "Turşu yerin rahat mı bari?"

Erian hele şükür der gibi başını salladı. Sende bir numaralar var Eren ama dur bakalım!

Ela hala uyku sersemi haliyle Lacivert'e döndü. "Rahat mısın?"

"Efendim anlamadım," dedi Lacivert ama sırıtıyordu.

"Sen yer değil misin?" dedi Ela.

"Ben Lacivert," dedi Lacivert. "Ne yer?"

"Bilmem, ne yersin?" dedi Ela.

"Et biz yeriz," dedi Lacivert. "Aç mısınız Yüce Sha? Avlayayım size Tasiak."

Oha! Ne dedi?

Ela kusacakmış gibi göründü. Tan hızla içeri girdi ve Ela'yı aynı hızla kendine çekti. "Size afiyet olsun, biz kimseni Tasiak'ını yemeyiz!"

Lacivert ona öldürücü bakışlar atarken Ela gözlerini ona çevirdi. Dudakları titredi. "Ne biçim şeyler yiyorlar değil mi? Yazık!"

"O bir hayvan," dedi Evina. "Sizdeki anlamı ne, bilmiyorum ama düşündüğünüz gibi bir şey olmadığına eminim."

Ela ona baktı, gözleri birden açıldı. "Aa, sen benim rüyamda ne arıyorsun?"

"Kızım uyandın sen!" diye çıkıştı Tan. Elini onun yüzünün önünde hareket ettirdi. "Bak, gözlerin açık!"

Ela'nın hareleri bir sağa döndü, bir sola. Ardından Lacivert'e baktı, sonra onu kısık gözlerle izleyen Erian'a. Aniden sırıttı. "Tabii, uyandım canım. Sadece sizi deniyordum, anladınız mı diye."

Erian sonunda yerinde durmaktan vazgeçip ona doğru yürüdü ama Lacivert hızla onlarla aralarına girdi. "Yaklaşma ona çok!"

Erian öfkelenerek Evina'ya döndü. "Neden bağlı değil?"

"Yabanimi bağlayamazsınız!" dedi şiddetle Ela.

"Ederim teşekkür Yüce Sha!"

Erian ona da aynı öfkeli bakışlarla baktı. Tabii Lacivert'in bedeninin izin verdiği ölçüde... "O tehlikeli dünyalı. Üstelik bunu sen de gördün."

"Seni sadece semsemletmiş... İşte semsem... Semsemletmiş," dedi Ela.

Tan göz devirdi. "Sersemletmiş. Turşu hadi uzaylıları anladım da, senin dili düzeltmek bana bayağı koydu şu an."

"Dünyalı," dedi Erian, sesi hala sertti. Tan indirecekti yumruğu suratına, o olacaktı. "Buradaki yaşamı bilmiyorsun, onları tanımıyorsun. Yine çocuk gibi davranıyorsun, o senin oyuncağın değil."

Ela'nın yine yüzü düştü. Tan bu sefer bir müdahalede bulunmadı, Eren'in onu çocuk gibi görmesinde sorun yoktu. Tam aksi ise problem demekti.

Elbette kuzeninin sevdiği birinin olması ya da sevgilisini olmasına karşı çıkacak kadar sığ düşünceli biri değildi. Biraz kıskançtı, kardeşini kıskanmasında da bir problem görmüyordu. Bunu abartmıyordu neticede. Ela ile Eren olayı bambaşkaydı. Ela ona elbette aşık değildi ama olabilirdi. Keza Eren de öyle. Ve bir gün bu gezegenden gittiklerinde ikisi de sadece acı çekerdi. O kuzeninin, kardeşi gibi gördüğü kuzeninin, hiçbir şekilde üzülmesini istemiyordu.

Eren mi? Aman ondan bana ne!

"Çocukça mı davranıyorum?" dedi Ela. Sesi hırçın ya da yüksek değildi. Normal tonundan bile düşüktü. "İçerisi asker dolu, isteseler onu saniyeler içinde etkisiz hale getirebilirler ama sen, amacı sadece beni korumak olan birini bağlamayı normal görüyorsun. Çocuk olan ise ben oluyorum." Lacivert'e baktı. "Tamam, bağlayın onu ama beni de bağlayın! Ben ondan daha tehlikeliyim sonuçta. Çocuk gibiyim zaten."

"Turşu saçmalama!" diye çıkıştı Tan.

"Bağlayamaz Yüce Sha kimse sizi!" diye şiddetle karşılık verdi Lacivert. Öfkeli gözleri çatık kaşlarla Ela'ya bakan Eren'i buldu. "Nasıl dersin ona çocuk! Kafir!"

Ela sonunda hafifçe güldü. Eren elleriyle yüzünü ovuşturdu. "Evina Ela'nın yanına da bir asker ver." Ellerini yüzünden çekerken birden gözleri kısıldı. O gözlerde bir şeyler parladı sanki. "Ya da hayır, Ela'nın yayını getir! Bundan sonra benim yanımdan ayrılmayacak!" Tek kaşı havalandı. "Baş korumam olarak."

Tan derince ofladı. Yine çocukluktan hızlı bir çıkış yapıp baş korumalığa kadar yükselen kuzeni ise aralık dudaklarıyla artık Eren'e bakıyordu. "Ya sen manyak mısın?"

Eren başını hafifçe yana eğdi ve gülümsedi. "Bana hakaret ettiği için geceleri de başımda nöbet tutacak!"

"Abart, abart!" dedi Tan. "Ayaklarını da yıkasın mı?"

Evina tiksintiyle yüzünü buruşturdu. "Askerlerimize böyle aşağılayıcı görevler vermeyiz."

"Yüce Sha," dedi Lacivert tükürürcesine. "Öldürmek isterim, olursa izniniz."

Eren cık cıkladı. "Kehanete göre bana dokunamazsın yabani." Başını eğip yine Ela'ya baktı. "Değil mi yüce Sha?"

Ela'nın dudakları aralandı, sonra kapandı. Aniden elini kavgaya gider gibi kaldırıp, "Açıklanmadı ki o kehanet!" diye bağırdı.

Lacivert başını omzu üzerinden ona çevirdi. Yüzü asık ve biraz da öfke doluydu. "Siz dinlenirken Yüce Ri açıkladı, Yüce Sha!"

"Nasıl?" dedi Ela şaşırarak. Tan'a baktı. "Çağrı manyağı ne dedi ya buna?"

"Ne bileyim kızım?" diye atarlandı Tan. "Sizin 'Üç vakte kadar çarpılıyorum,' oyununuza ben ayak uyduramıyorum."

"Nerede o?" dedi Ela çatılan kaşlarıyla. "Nerede o Ri bozuntusu?"

Koridorda bir ses yankılandı.

"Raptiye rap rap
Zaptiye zap zap
Rap rap!"

Evina irileşen gözlerle koridora baktı çünkü diğerleri odanın içindeydi. Koridorda her ne oluyorsa gören bir tek oydu. O da şoka uğramış gibiydi. Eren hızla yanına gitti. Tan da arkasına Ela ve Laciverti alarak ne olduğunu görmek için odadan çıktı. Aynı sözler bu kez büyük bir grup tarafından hep bir ağızdan söylenirken, Tan gördüğü manzarayla olduğu yerde kalakaldı.

"Ananı avradını!" dedi Ela.

Çağrı yüzündeki boyalara eklediği türlü türlü boyalar, kafasına geçirdiği hangi hayvana ait olduğu bilinmeyen boynuzlar, omuzlarından sarkan yine hangi hayvana ait olduğu bilinmeyen tüylü kürk, eline aldığı sopa ve arkasına aldığı en az beş altı askerle onlara doğru geliyordu. Başı dik, göğsü kabartılmış hindi gibi... Bir dakika! Kürkün altındaki çıplak göğsüne ne çizmişti o öyle?

Cin ali...

"Alavere dalavere kim ala da kim vere rap rap
Köşeleri möşeleri dön baba dönelim rap rap
Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap
N'aber nitekim gene geldi şapka rap rap!"

Çağrı'nın anlamsız gibi görünen ama aslında bir şarkıya ait olan dizeleri bağırarak söylemesinin ardından askerler de onu tekrar etti. Tabii Türkçeyi bile doğru düzgün anlamayan askerler sözleriyle adeta bir kargaşaya sebep oldu. Tan en son arkalardan birinin her şeye zappidi zappidi dediğini duydu.

Bu manyak bunları kendine katılmaya nasıl ikna etmişti? Dahası yaveri patates cipsi neredeydi?

İki asker o an çekiştirerek cipsiyi öne doğru getirdi. Herkes şok! Herkesin ağzı açık!

"Ne oluyor burada?" diye bağırdı Eren.

"Lafı ağzımdan aldın," dedi Tan şok içinde.

"Efendim," dedi cipsi, adam kan ter içinde kalmıştı. "Beni kurban edecekler efendim."

"Ne?" diyen ortamda en az dört kişi vardı.

"Efendim," dedi cipsi yine nefes nefese. "Tanrılar bir bakir bir de bakire istiyormuş!"

Yine aynı tepki... "Ne?"

"Bakir ne bilmiyorum ama o benmişim," dedi cipsi. "Bakire de..."

Tüm askerlerin gözleri bu kez Tan'a döndü. Tan'ın gözleri irileşti. "Ben bakire değilim!"

"Siz..." dedi Eren Çağrı'nın arkasındaki askerlere bakarak. Birden kükredi. "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

"Efendim," diyen bu kez Evina'ydı. "Sanırım bunun sebebi benim."

"Açıkla!" diye bağırdı Eren.

Fesuphanallah! Ne diye bağırıyorsun şimdi kıza birader!

"Yabaniden zehrin panzehirini almak için askerlerin birkaçını Bay Tekin'in hizmetine vermek zorunda kaldım," dedi Evina ve yutkundu. "Böyle... Böyle olacağını düşünemedim."

Eren ellerini beline dayadı ve başını tavana kaldırıp derin bir iç çekti. Tekrar askerlere baktığında, "Görev yerinize dönün!" diye bağırdı. Askerler hızla dönüp gözden kaybolurken buna en çok sevinen şüphesiz cipsi oldu. Serbest kalmasıyla rahat bir nefes aldı.

"Tanrıları kızdırdın!" diye bağırdı Çağrı elindeki sopayı yere vurarak.

"Pislik kafir," dedi Lacivert. Ve klasik sözü de ardından geldi. "Dilerim özür kötü söz için Yüce Sha!"

"Benden de, benden de dile!" dedi Çağrı hemen.

"Dilerim sizden de özür yüce Ri!" dedi Lacivert başını öne eğerek.

"Lan sen ne yapıyorsun?" diye şaşkınlıkla sordu Tan.

"Lan mı?" dedi Çağrı bağırarak. Elindeki sopayı yine yere vurdu. "Yakın bu kafiri!"

Birkaç saniye herkes sustu. Çağrı arkasına baktı, sonra sırıtarak yine onlara döndü. "Ha, evet. Gitmişlerdi. Ee, nasılsınız? Çoluk çocuk nasıl?"

Eren bir şey diyecekti ki, Lacivert ondan önce davrandı. "Yüce Ri!"

"Söyle kurban olduğum," dedi Çağrı. Ona kurtarıcısı gibi bakıyordu ki muhtemelen Eren'in azarından da Çağrı'yı o kurtarmıştı. "Ri sana kurban olsun!"

"Yüce Sha kehaneti öğrenmek istiyor."

Çağrı Ela'ya baktı. Dudaklarını büzdü. "Kehanet?" diye sorguladı. "Neydi ya o?"

"Kesin artık şunu!" dedi Eren sertçe. Çağrı'ya uyarıcı bakışlar attı. "Bir daha böyle bir şey olmayacak! Anladın mı beni?"

Lacivert Çağrı'yı azarlamasına karşılık yine ona öfkeyle karşılık verecekti ki Çağrı yapmaması için kaşlarını kaldırıp indirdi. Lacivert zorda olsa kendini tuttu. "Şey..." dedi Çağrı. "Kehaneti hatırladım. En azından onu söylesem..."

Eren uzun sesli bir nefes verdi. "Son Tanrıcılık oyununu oyna ve buna son ver!"

Çağrı hızla başını salladı. "Hazır mısınız?" Sırıttı. "Kehanet geliyor!"

Tan içinde bir tövbe estağfurullah çekti. Bir gezegenle bile başa çıkabilirdi belki ama bu çocuk onu çok zorluyordu. "Söyle lan işte ne zırvalayacaksan!"

Çağrı duruşunu dikleştirdi. Kürkünü düzeltmeye çalıştı ama boğazına bağladığı bağlar çözülünce kürk yeri boyladı, çıplak üstü gözler önünde serildi. Tan hızla yana dönüp Evina'nın gözlerini kapattı.

Kız şaşırdı.

Tan daha da şaşırdı.

Ela anlayalım dercesine Tan'ı dirseği ile dürttü.

Eren yine ofladı.

Çağrı o koca ağzını yine açtı.

"Yaklaşıyor bir yangını devran
Gezegendeki herkeste bir feveran
Kurtuluş getirecek Eren yiğit bir gece
Ama uyuyacak kalbinden ayrı her gece."

S.Mare kaçar...

Continue Reading

You'll Also Like

18.1K 1.3K 8
İnsan her nefesini mezardan uzaklaşmak için alır ama her nefes alışında ömründen bir nefeslik zaman azalır "Ben senin renklerinin Arafında kadım , A...
50.2K 3.5K 10
。⁠◕Bu his çok tuhaftı onlar benim gerçek ailemdi ama bir o kadarda uzaklardı...◕⁠。
6.9K 948 12
"Lanetlenen ben iken lanetli hayatı yaşayan sen oldun."
656K 28.1K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...