yara izi tacirleri

By simaayss

1M 99.1K 89K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... More

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
7- Koğuşta Kriz
8- Sinirli Bozkurt
9- Ben Tek Siz Hepiniz
10- Ateşler İçinde
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
41- Gerçekler
42- Zahir
43- Deniz Kenarı

14- Av ve Avcı

25.7K 2.3K 3K
By simaayss

Medya: Kunt adam

Hikayeye geçmeden önce... en sevdiğiniz karakter kim? Yirmi bölüm sonra tekrar soracağım bu soruyu ahajsksşsjsj

Keyifli okumalar gençler...

Kürşat

Mahkemeye yalnızca iki hafta kalmıştı. Sadece 14 gün. Oturduğum sorgu odasında abimi bekliyordum, bu görüşmemizden sonra yalnızca bir defa daha görüşebilecektik bu yüzden zaman kaybetmeden adam gibi konuşmamız lazımdı.

İki defa da Devrimi gönderecektim, bir defa da Kartalı göndersem üç defa daha iletişim kurabilirdik. Teklif eden onlardı, ben de onları kullanırdım.

Saniyeler sonra kapı açıldığında hızla ayağa kalkıp yüzüne bile bakmadan kollarımı sıkıca abimin boynuna doladım.

"Abi" diye mırıldandığımda tanıdık kokusunu almayı bekledim, tek aldığım sigara kokusu oldu. "Abi çok özledim, çok özledim"

Sıkıca sardı kollarını vücuduma. "Ben de abim" dediğinde hafifçe geri çekildim ve yüzüne baktım. Dudağındaki yara izi mosmor olmuş yanağı gülen yüzümün donmasını sağladı. Suratıma bakmıyordu, bakışlarını yere dikmişti.

"Kim yaptı bunu sana" dedim kısa çaplı yaşadığım şoktan çıkar çıkmaz, elimle hızla yanaklarını kavradım, bir anlığına yüzünü buruşturdu.

Açık kahve gözleri kanlanmıştı, kumral saçları darmadağındı. Abim kesinlikle babasına çok benziyordu, tıpkı Kubat gibi.

"Abi cevap versene, kim yaptı dedim?"

Titrek bir nefes aldı ve omuzlarını düşürdü, yorgunlukla kafasını omuzuma yasladı.

"Babam" dedi.

"O mu vurdu sana?" dedim bir elimi abimin ensesine sarıp yumuşakça okşarken.

"Kavga ettik, uzun süredir eve gitmiyorum" dedi anlatmaya başlayarak. Onu tutup sandalyeye oturttum, yüzüne baktıkça içim gidiyordu.

"Ne demek eve gitmiyorum?"

"Gitmiyorum aylardır" dedi yorgunlukla. "Çok yoruldum artık Kunt, ama az kaldı biliyorum"

"Abim" dedim titreyen sesimle, onu ilk defa bu kadar dağılmış görüyordum. "Özür dilerim, ben.."

"Sakın" dedi eliyle sıkıca ensemi tutarken. "Sakın özür dileme ve sakın kararından geri dönme, tamam mı? Gideceksin buradan, o insanlarla bir daha muhattap olmanı istemiyorum"

"Babandan mı bahsediyorsun?" dediğimde gözlerime baktı.

"Atilla Tükenmezer'den bahsediyorum" dedi aniden onu çepe çevre saran öfkesiyle. "Ne o, ne Kubat ne de... annem. Seni haketmiyor hiç biri"

"Ne oldu o evde abi?" dedim, sesim bir anlığına titrediğinde yutkundum. Gözlerini kapattı, sanki o anları hatırlamış gibi suratını buruşturdu. "Duyacakların hoşuna gitmeyecek"

"Ama duymam gerekiyor" dediğimde o da kafasını salladı.

"Bir kaç parça eşya almak için eve gittim, uzun süredir biroda sabahlıyorum. Eve geldim, duvardaki resimlerin kalkmış, beraber oynadığımız oyun konsolları... Odana bir girdim içerisi bomboş, kıyafetlerini kokluyorum ben seni özlediğimde onları bile almışlar götürmüşler bir yere... masada sandalyen bile yoktu oğlum. Öyle görünce kafayı yedim, aklımı kaybettim. Ne olduysa oldu, nasıl çıktım evden hatırlamıyorum..."

Yemek masasında oturduğum sandalyemi kaldırmışlardı? Ölmüş müydüm ki ben, yaşıyordum. Evdeki tüm izlerimi silmişler miydi şimdi benim, hayatlarından gerçekten öylece yok olup gidecek miydim?

"Baban mı bunları yapan?" dediğimde kafasını salladı, dudaklarımı dişledim. Nasıl bu kadar kolay gözden çıkartabilirdi beni... hiçbir zaman yakın olmamıştım onunla ama böyle de silineceğimi düşünememiştim.

"Boşver" dedim sertçe, suratındaki yarasında gezdirdim parmaklarını. "Gideceğiz zaten buradan"

"Beraber mi?" diye sordu. Kafamı salladım. "Gelmek istemez misin?"

Yenilmişlikle düşürdü omuzlarını. "Olur Kunt, gidelim"

"Nasıl gidiyor abi, mahkemeye az kaldı. Bulduğun bir şey var mı? Ses kaydının sana ulaşmış olması lazım Alpay abi sana ulaştıracaktı... konuşma hakkı vermedikleri için seni de arıyamıyorum bu yüzden geçen Devrim denilen dangalağı gönderdim, canını falan sıkmamıştır umarım... bir dahakine başkasını göndere-"

"Kunt, nefes al amına koyayım" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Mahkemeyi bekliyorum ben de, bu direkt olarak cinayet itirafı olduğu için öyle görmezden gelip izin falan isteyemezler merak etme. Ayrıca bir şey daha buldum ve eğer emin olursam o orospu çocuğunun arkasındaki kişiden de emin olacağım, hatta emin sayılırım"

"Kimden şüpheleniyorsun?" diye sorduğumda masadaki dosyasını karıştırdı ve önüme bir fotoğraf bıraktı. Çatık kaşlarımla fotoğrafa baktım, telefondan çekilmiş bir fotoğraf gibiydi.

İki adam vardı, yalnızca birisinin yüzünü görebiliyordum. "Cenker gavatı değil mi bu?" dediğimde abim kafasını salladı. Gülerek bir adamla konuşuyordu ve oldukça samimi gözüküyorlardı. Bir eli adamın kolundaydı ve genişçe gülümsüyordu.

"Diğer adam kim?" diye sordum, Cenkerden uzun ve oldukça kalıplı bir adamdı. O an giydiği kamuflaj kıyafet dikkatimi çekti, asker kıyafeti miydi?

"Selim'in babası" dediğinde kafamı kaldırıp şok içinde suratına baktım. "Genelkurmay başkanı Tuncay Kayabey"

"Ne?" dedim, şaşkınlığı başka bir şekilde dışarı vuramadım. "Anlamıyorum, abi açıklasana adam gibi"

Bir kaç fotoğraf daha koydu önümde, burada Tuncay Kayabey'in suratı da gözüküyordu. Birisinde ormanlık alanda bulunan bir evdelerdi, bir diğerinde ise Cenker o adamın suratını okşuyordu.

"Sevgili olduklarını düşünüyorum" dedi ifadesizce.

"Yuh" dedim gözlerim büyürken. "İkisi de erkek ama..."

"Yapma abim ya" dedi eliyle iki kere yanağıma vururken. "Gerçekten mi, şaka yapmıyorsun değil mi?"

"Şaşırdım sadece abi, dalga geçme" dedim tekrar resimlere bakarken. "Babasının da mı bu olayın içinde olduğunu düşünüyorsun?"

"Düşünmüyorum, biliyorum" dedi ve önüme bir kağıt daha attı. Bir ev vardı, yazlık ev. Cenker'in beni götürdüğü yazlık ev.

"Her şey en başından beri çok açık değil miydi? Bu ev Tuncay Kayabey'in üzerine, Cenkerin benim evim diye tanıttığı, senin gidip bıçağa dokunduğun o ev"

Sessizce onu dinledim, söylediklerini sindirmem gerekiyordu.

"Selim ikisinin ilişkisini biliyordu, baskı altında olan Selim değil babasıydı. Selim babasını tehdit etti söylemekle, böylece her istediğini yapıyordu. Havuzlu evlerde partiler, durmadan aldığı spor arabalar... Tuncay ve Cenker de bu planı yaptılar"

"Abi, emin misin? İnsan oğlunu gözden çıkarır mı?" dediğimde kaşları havalandı ve öylece suratıma baktı. Aramızda geçen bakışma bana bazı şeyleri hatırlatırken dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı salladım.

"Yani abisinin gülü, yurtdışına çıkacak olman bir istek değil zorunluluk olacak gibi" kaşlarımı çatarak suratına baktım. Konuşmaya devam etti.

"Cenker'in suçluluğunu ispat ederim, edeceğimde. Direkt ses kaydı var elimde, ama Tuncay Kayabey zor lokma. Cenker'i içeri attırdıktan sonra peşine düşer, ortalık sakinleşene kadar buradan gitmen en doğrusu"

"Hiçbirinden korkmuyorum ben" diye tısladığımda sıkıca kolumu tuttu. "Ben korkuyorum ama" dediğinde yutkundum. Abime dokunurlarsa herkesi yakardım.

"Abi, senin canınla tehdit ettiler beni... bu işin peşini bıraksın dediler. Biliyorum bırakmazsın ama..."

"Biliyorsan konuşma"

"Abi, dikkat et olur mu? Sana bir şey olursa ne yaparım bilmiyorum" Gülümseyerek kollarını bana doladı. "Yerlerde sürünürüm yine de peşini bırakmam, merak etme. İyi olacaksın"

Kafamı salladım ve bende kollarımı onun bedenine sardım. "İyi olacağız" dediğimde sıkıca boynumu öptü, derin derin nefesler aldı.

"Senden tek bir şey isteyeceğim" dediğinde yavaşça ondan ayrıldım. "Bir gün Miralay isminde birisi gelecek yanına ve o ne derse ona inanmalısın. Söz verir misin bu konuda?" dediğinde çatık kaşlarımla ona baktım.

"Miralay mı?"

"Evet, ona ne olursa olsun güven olur mu? Söz ver bana Kunt"

Kafamı salladım varla yok arası.

"Söz"

1 hafta geçmişti ve Kartal hala bana surat asıyordu.

Umurumda mıydı? Hayır değildi. Ama birden değişen  tavırları sinirlerimi bozuyordu, zaten ona öfkeliydim bir de bu karmaşık duygu durumları beni çileden çıkartıyordu.

Tuvalette sigara içtiklerini biliyordum solcu komünitesinin çünkü Gökay'ı yine kapıya dikmişlerdi.

Dudaklarımı dişledim, gerizekalı astım hastasıydı hala kuytu köşelerde sigara içiyordu. Salak.

"Abi, senin mahkeme ne zaman?"

Başımda dikilen Bartu'ya baktım. "İki hafta sonra" dedim.

Bakışlarım bir anlığına ranzanın üst kısmında tek dizini kırıp kendine çekmiş, oraya yasladığı eliyle tesbihini çeviren Mustafaya kaydı. Bana bakıyordu tip tip mitokondrisini siktiğim.

"Ne bakıyon la?" diye mırıldandım, içimdeki Ankaralı susmuyordu.

Tespihini daha hızlı çevirmeye başladı, ağzında bir şeyler mırıldanarak kafasını başka yere çevirdiğinde dişlerimi sıktım.

"Mırıldanma ağzının içinde amına koduğum"

"Kavga mı arıyorsun lan sen?" diye yükseldiğinde kırdıkları elimi sıktım. "İn lan aşağı" dedim elimi sallarken. "İn de dökeyim dişlerini eline"

"Yapmayın çocuklar" dedi Abbas abi, bu herifte kamu spotu gibiydi amına koyayım.

Güldü alayla. "Sen mi dökeceksin dişlerimi?"

"Bu sefer kafamda bir çuval, üzerime çullanan yirmi adam yok. Dişlerini eline bile sayarım"

Tesbihini bana doğru salladı. "Lan bak, asfalyalarımı attırma benim" dediğinde hırsla oturdum yerden kalktım. "Sikerim şimdi senin asfalyalarını"

Baykuş gibi çukur gözleri kısılırken aşağı inmek için hamle yapmasıyla öfkeyle ona yöneldim. Aynı anda tuvaletin kapısı da açılırken Mustafa ranzadan inmek yerine arkaya baktığında dişlerimi sıkıp ranzadan sarkıttığı bacağından tuttuğum gibi aşağı çektim.

Büyük bir patırtıyla yere düştüğünde birisi beni tutup geriye doğru çekti, Kemaldi.

"Ne oluyor yine bu lanet koğuşta!" diye bağırarak ortama giren Devrime baktım öfkeyle. Sırıtıyordu bıyık altından golgi cisimciği.

Kemalin ellerinden kurtulup yerde iki seksen yatan sik kafalıya baktım. Bu koğuşta küfürü hakeden o kadar çok insan vardı ki, küfür hafızam çok güzel gelişmişti. Sağ olsunlar.

Ellerime baktım, yıkasam iyi olacaktı. Yüzümü buruşturarak lavaboya doğru ilerlediğimde Gökay kapıda değildi. Kartal hala sigara içiyordu.

İçeri girmemle yaslandığı duvarda irkildi, benim girdiğimi görmesiyle rahatlayarak arkasına geri yaslandı.

"Boşuna rahatlama, söyleyeceğim gardiyana" dedim musluğu açıp ellerimi yıkarken.

Bana cevap vermediğinde omuzumun üzerinden ona baktım. Tekrar sakince önümü döndüm, tekrar sıvı sabunla ellerimi yıkamaya başladım.

"Kartal, sen astım hastası değil misin?" dediğimde "Evet" diye mırıldandı ağzının içinden.

"Peki gerizekalı mısın sigara içiyorsun?" dedim anlık bir öfkeyle. "Krizlerin ve atakların fazlalaşacak, farkındasın değil mi?"

Sanki bunu söylememi bekliyor gibi birden öksürmeye başladığında hızla ona doğru döndüm. Öne doğru hafifçe bükülürken sigarası yere düştü, ona doğru yaklaştığım sırada elini kaldırarak beni durdu.

Beyaz teni kızarmaya başlarken "İlaç.." diye mırıldandı, hızla arkamı dönerek tuvaletten çıktım yatağının başında duran ufak çekmeceyi açtım. Tahmin ettiğim gibi buradaydı, gri şişeyi hızla alıp sohbet eden koğuşun ilgisini çekmemeye çalışarak lavaboya girdim.

Öksürmekten dizlerinin üzerine çökmüş çocuğun çenesini kavrayıp kafasını kaldırmasını sağladım, ilacın ucunu ağzına dayayıp üç defa sıktığımda eliyle omuzuma tutundu.

Elimin üzerine elini koyarak iki defa sıktı, nefesi düzene girdiğinde gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim.

"İyi misin?" dedim kafamı hafifçe eğerek yüzüne bakmaya çalışırken. Kafasını kaldırdığında yakınımda olan suratına baktım çatık kaşlarımla, teni kendi rengine dönmeye başlamıştı.

Yavaşça geri çekildi ve temasımızı kesti. "İyiyim" dedi, sesi çatallıydı.

"Sigara içmemen gerektiğini biliyorsun değil mi?" diye sordum salağa anlatır gibi, yere düşmüş sigarayı alıp klozete attım.

"Biliyorum" dedi mal.

"O zaman neden içiyorsun?" diye sorduğumda çatık kaşlarıyla suratıma baktı. "İçmek istiyorum çünkü, ilacı sıkıyorum geçiyor işte"

"Bir gün o ilaca ulaşamazsan görürsün, her zaman etrafında olmayacağım" dediğimde kafasını hızla kaldırıp şaşkınlıkla bana baktı, söylediğim kelime dudaklarımın aralanmasını saklarken hızla "Olmayacaklar yani" diyerek düzelttim.

Hala öylece suratıma bakıyordu. "Haklısın" dedi yerden destek alarak ayağa kalkarken. "Olmayacaksın"

İçinde ne yaşıyordu bilmiyordum. Yere dokunmadan bende ayağa kalkarken o tuvaletin çıkışına doğru yöneldi.

"Ellerini yıka" dediğimde duraksayıp arkasını döndü ellerini yıkamak için, onu arkamda bırakıp koğuşun içine geri girdim. Bartu'nun yanındaki boşluğa geri oturdum.

"Abi çay ister misin?" diye sordu Gökay bana. Kafamı salladığımda çayını höpürdeterek içen Devrimle yüzümü buruşturdum.

En nefret ettiğim iki şey ağzını şapırdatanlar ve bir şeyi böyle ses çıkartarak içenlerdi. Deli oluyordum. Birde cak cak sakız çiğneyenler vardı, düşününce bile tüylerim diken diken oluyordu.

"Adam gibi içer misin çayını?" dediğimde Devrim ağzına dayadığı bardakla bana bakarak tekrar höpürdettiğinde gözlerimi kapattım öfkeyle.

"Kunt, canım niye bu kadar gerginsin sen ya? Bıyıklarına bakım falan yapsana, uğraşma benimle"

Onu umursamamaya çalışarak Gökay'ın önüme koyduğu çayı alıp büyük bir yudum aldım.

O sırada astım hastası olduğu halde sigara içen gerizekalı geldi.

"Selamın aleyküm biraderim" dedi Devrim gülerek, Kartal yanımdaki boş sandalyeye oturdu, saniyesinde bacağını bacağıma yasladığını hissettim.

"Devrim" dedi Kartal bıkkınca. "Sen ateist değil misin?"

"Ateistim diye Allahın selamını veremez miyim?" diye sorduğunda boş boş suratına baktım.

Gerizekalı, gerizekalı demekten ağzım aşınmıştı ama gerizekalılardı. Ne diyebilirdim?

Kemal "Ya bir otur ve kurduğun cümleyi düşün, olur mu?" dediğinde Kartal önüne koydukları çaya ters ters bakarken "Ben artık onun cümlelerinde mantık aramıyorum" diye ekledi.

Bacağıma değen bacağını hissediyordum, ilgimi çeken bir şey Kartal'ın yanıma oturduğunda ya da yakınımda bir yerde durduğunda bana temas etmesiydi. Sürekli temas ediyordu bir şekilde.

"Gökay, ben çay sevmem abicim biliyorsun. Başka bir şey yok mu?"

Devrim yine söze atlayarak "Evet Gökay ya, Kartal abin çay sevmez... yok mu bir Berry Hibiscus?" dediğinde Kartal ters ters arkadaşına baktı.

"Yarramı ye" dedi kısa ve öz bir şekilde.

O sırada demir kapı açıldı ve içeri sikik Ercan girdi, gerçekten etrafımda dolanan herkes küfürü hakediyordu. Bakışları direkt beni buldu.

"Kunt Tükenmezer, benimle geliyorsun"

Tam ağzımı açtığım sırada Kartal benden önce davranarak kaskatı bir sesle "Neden?" diye sordu.

Ercan onu umursamadı bile. "İkiletme beni, kalk" dediğinde sert bir soluk alarak ayağa kalktım. Kartal bileğimi yakaladığında ona baktım.

"Sebebini sorsana" dedi dişlerinin arasından öfkeyle. "Niye hemen kalkıp gidiyorsun?"

"Bileğimi bırak Kartal" dediğimde donuk ifadesiyle bileğimi öyle çok sıktı ki sızladığını hissettim. Ama daha sonra yavaşça geri bıraktı.

Derin bir nefes alıp arkamdan Ercana seslenenleri umursamadan koğuştan çıktım, esmer tenime rağmen kızarttığı bileğime baktım. Derin bir nefes alarak koridorda ilerledim.

Ercan birden elini yanağıma koyduğunda hızla koluna vurarak kendimden uzaklaştırdım. Alayla "Ateşin düşmüş" dedi.

"Nereye gidiyoruz?" dedim söylediklerini takmadan.

"Ziyaretçin var, bu aralar doymadın görüşlere"

"Ziyaretçim kim?" dediğimde hücreye benzer bir yerin önünde durduk. Hücreye benziyordu ama daha aydınlıktı. "Görürsün" dedi gülerek mırıldanırken.

"Sana bir tavsiye vereyim, onun suyuna gitmeye çalış. Yoksa seni benim elime bırakacak" Kaşlarımı çatarak benden kısa olan adama baktım. "Benim canıma minnet tabii"

"Senin eline düşsem ne olacak amına koyayım, iki santim parmakların"

Gülümsemeye çalıştı alay eder gibi ama sinirlendiğini gizleyemedi. Suratındaki şeytani ifadeye baktım, ne geçiyordu bunun sikik aklından?

Odanın kapısını açtığında sandalyede oturan kamuflaj kıyafetli adama baktım.

Tuncay Kayabey.

Bu hikayedeki en orospu çocuğu karakter kim acaba ya hepsi birbirinden şerefsiz inanılmaz gerçekten ahsjsksmdhsjsh

Diğer bölüm fight var.

Continue Reading

You'll Also Like

259K 24K 16
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
404K 34.2K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
540K 35.3K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.4M 83.5K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.