Yedi Gün Son Nefes

By golgehayaller

14.5K 747 193

-Giraj- Besin zincirinin en tepesinde artık ukalar vardı. İnsanlık gökyüzünde süzülen şehirlerinde yaşamaya d... More

-1-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-FİNAL-
Wattys2022 Kazananı!

-2-

1.6K 59 10
By golgehayaller

Keyifli okumalar...

***

Giraj

Filopimin ekranında parmaklarımı kaydırıp Öğretici Hans'ın gelecek derste bize tanıtabileceği olası volkanik başkalaşım unsurlarını gözden geçirmeye devam etmek istesem de, yaşadığım beşgen dairenin dışından gelen koşturma sesleri odaklanma konusunda bana zorluk çıkarıyordu.

Filopimden Oxva öğrencilerin yaşam alanı olan Köken Sistemi 12'nin doluluk oranını kontrol ettim.

Yüzde iki.

Hoşnutsuzlukla nefesimi verip filopimi yatağımın üzerinde bıraktım. Bana kalsa dairemde kalıp bulduğum makalenin devamını okurdum ama bugün Tutulma Günü'ydü.

Yalnızca yılda bir kez yaşanan düzlem kayması birkaç saat sonra gerçekleşecekti. Ve katılım zorunluydu. Yatağımın rahatlığına özlemle bakıp ardından öfkeli bakışlarımı çıplak sol bileğime diktim.

Sağ elimin baş parmağını derimin altında neredeyse hissedilmeyecek kadar ince olan kişilik çipimin üzerinde gezdirip, beni ele vermemesi için onunla anlaşabilmeyi diledim. İki taraflı hayali tartışmamı kesinlikle kazanırdım elbette konum verilerim Yönetim Bölgesi'ndeki takip ekibine gitmeseydi.

Gözlerimi yumup parmağımı çipin olduğu alana bastırırken kendi kendime mırıldandım. ''Sadece statü sınavına kadar bekle.''

Ayaklarımı sürüyerek önce küçük banyoma gidip birkaç hijyen kapsülü alıp ağzıma attım. Dişlerimin arasında ezilip çatırtı sesleri çıkardılar. Kare lavabomun musluğunu açıp bir bardak su doldururken göz ucuyla duvara gömülü üçgen aynamda görüntümü kontrol ettim.

Ah dağılmış haldeydim.

Aceleyle bardağı kafama dikip ellerimle volkanik bir patlamanın ürünü lav kitleleri gibi görünen kızıl saçlarımı düzelttim.

Filopim, Tutulma Günü geri sayım sisteminin otomatik geri sayımının başladığını söyleyen alarm sesini çıkarınca hızla banyodan çıkıp odama döndüm.

Dolabımda askıda asılı duran üniformam yerine günlük kıyafetlerin yer aldığı raftan elime ulaşan ilk kazağı ve pantolonu alıp üzerime geçirdim. Filopim ikinci bir alarm vermeden önce yatağımın üzerindeki karmaşadan onu kapıp pantolonumun arka cebine katlayıp sıkıştırdım.

Dairemden çıkıp Köken Sistemi 12'de kalan son kişi olmadığımı kendime ikna ederken koşarak Yaşam Alanı'nın doğusunda kalan Topluluk Merkezi'ne doğru ilerledim. Bacaklarımdaki kaslar yanarken insanların kendi aralarında sohbete odaklandığı kabalalığın arasına karışıp soluklanmak için bulduğum ilk banka oturdum.

Sıkışan ciğerlerimi derin nefeslerle rahatlatmaya çalışırken Tutulma Günü'nün ana etkinliğini bekleyen insanlara göz attım. Topluluk iki reaksiyon içinde bölünmüştü.

Heyecan ve sıkkınlık.

Kalçalarımı bankın yüzeyinden havalandırıp destek almadığım sol elimle cebimdeki filopiyi çıkarırken, benden daha genç yüzlerinde heyecanla yerinde duramayan kız ve erkeklerden oluşan kalabalık bir grubu görünce heyecanlarını paylaşabilmeyi diledim. Oysa ben onlardan birkaç metre ileride seslerinden rahatsız oldukları için kaşlarını çatan bir kadın ve hoşnutsuzlukla burun kemerini sıkan arkadaşının görüntüsüne elindeki filopisine gömülen adam olarak daha uygundum.

Filopimin ekranından kalan zamanı kontrol ettikten sonra başımı geriye atıp gökyüzüne baktım. Orada olduğunu bildiğim ama göremediğim düzlemimi, süzüldüğü atmosferden ayıran fanusun ardında bulanık bir karartı yaratan 14.düzleme odaklandım. Ardından gözlerimi kapatıp ilk Tutulma Günü'mde bedenimin heyecanla dolu olduğu ana zihnimin içinde süzüldüm.

Yaşadığım on yıl tam da bu ana gelebilmem içinmiş gibi bedenim damarlarımda dolaşan adrenalin ile yerinde duramazken, benim gibi olan dokuz çocuğun da aynı tepkileri verdiğini görebiliyordum. Ama asıl beni rahatsız eden benden daha yaşlı olan insanların suratlarından okunan bıkkınlıktı.

Sanki böylesine muazzam bir manzara onlar için önemsizmiş de buraya zorla sürüklenmişler gibi bedenlerinden olumsuz enerji yayıyorlardı.

İlk Tutulma Günü'mü etkilememeleri için bakışlarımı onlardan kaçırıp gökyüzüne baktım. Yalnızca tepemizde süzülen 14.düzlemi değil de geri kalan on üçünü de görebiliyormuşum gibi gülümsedim. Kararlılıkla ellerimi yumruk haline getirirken bir gün diğer düzlemleri de göreceğime dair kendime söz verdim.

İlk adım olarak, günlük yedi saatlik öğretici eğitimimi tamamlayıp başarılı olmalıydım.

Hırslı planlarımı duymuş gibi ilk Tutulma Günü'müzde bize eşlik eden Oxva öğreticisi tam ortamızda durup hepimize öğretilen dünya tarihini anlatmaya başladı.

''Bundan yüzyıllar önce insanoğlu tarihinin en büyük felaketini yaşadı. Atmosferimize girip...''

Öğreticinin konuşmasını dinlemek yerine grubumun dışına çıkıp Topluluk Merkezi'nin ortasına dikilmiş anıta yaklaştım. Mermer sütuna işlenmiş isme ve üç ipliğe saygımı sunmak için sağ elimi kaldırıp sol pazımın üzerine koydum.

Kurtarıcımız Ojusa'yı selamlarken ezbere bildiğim tarihi kendime tekrarladım.

Yüzlerce yıl önce dünyaya çarpan bir gök taşı insanlığın sonunu getirmişti. Hiç değilse atalarım öyle sanmıştı. Yanan şehirler, kuruyan okyanuslar, zehirlenen topraklar... İnsanlığın sonunu getirmese de yaklaşmıştı. Dünya nüfusunun üçte ikisi yok olmuştu. Asıl sorunsa bundan sonra başlamıştı.

Gökyüzü hala mavi, yeryüzü hala yeşildi. Ta ki farklı bir bitki türü ortaya çıkana kadar.

Yaşanılan felaketlerin hepsinin yerkabuğunun altındaki tohumların büyüme sancıları olduğunu fark ettiklerinde ise artık çok geçti. Devasa bedenleri ile gezegenin derinliklerinden yüzeyine çıkıp bir parazit gibi yayılmaya başlayan ukalar dünyanın yeni hakimleriydi.

Ekosistem gizemli bir bulmacaydı. Ve insanlığa en büyük sorusunu sormuştu. Hayatta kalmak için ne yapacaksın?

Besin zincirinin en tepesinde var olan insanlık, bir anda kendinden daha büyük bir etoburun insafına kaldığını ve yeryüzünün artık kendilerine düşman olduğunu anladığında kalan nüfusun öncüleri çözüm arayışı ile bir araya gelmişti.

Ve insanoğlunun yok oluşunu başlatan gök taşının geldiği gökyüzünü işaret eden Ojusa, kurtuluşunda aynı yerde olduğunu öne çıkıp haykırmıştı.

Böylece gökyüzünde yüzen birbirlerine basınç dengeleyiciler ve manyetik alanlarla zincirlenmiş şehirlerin ilk üçü inşa edilmişti.

Yeni avcılarından kurtulan insanlık, Ojusa'nın sunduğu kurtuluş ile hayatta kalıp kurdukları yeni medeniyetin içinde popülasyonunu yeniden arttırmaya başladığında ise gökyüzünde yeni bir şehir süzülmeye başlamıştı.

Yaşam döngüsünün devam ettiği yüzyıllar içinde ise insanoğlu gökyüzüne doğru kurtuluşlarının basamaklarını oluşturan şehirleri numaralandırılıp düzlem olarak adlandırmaya karar vermişdi.

Ojusa'nın ilk kurduğu şehir olan 1.düzlemden yeryüzünün hemen üzerinde süzülen son şehir olan 22.düzleme kadar insan soyu devam ederken 23.düzlem dediğimiz dünya ise terk edilmişti.

15.düzlemde dikilmiş kurtarıcımız olan Ojusa'ya saygılarımı sunarken anıta işlenmiş üç ipliğin yüzeyine dokundum. Birbiri ile kesişen üç daire, farklı renklerdeki kuvars taşları ile beyaz mermer yüzeye işlenmişti.

Geri çekilip grubumun yanına döndüğümde öğretici, dünya tarihi hakkındaki konuşmasını bitirmiş, bütün çocuklara gökyüzüne bakması için başlarını kaldırmalarını söylüyordu.

Diğer çocuklar gibi suratımda kocaman bir gülümseme ile gökyüzüne baktım. Üzerimizdeki düzlem hareket edip arkasından kristalleri andıran parıltılar bırakırken, güneş şehrimizi hiç olmadığı kadar parlak ışığı ile selamladı. Gökyüzünden süzülen yedi renkli ışık şeritlerine dokunabilecekmişim gibi elimi havaya uzatırken neşeyle haykırdım.

Neşeli çocuk sesleri kulaklarımı kanatacak tizlikte yankılanırken istemsizce yüzümü buruşturdum. İlk Tutulma Günü'mde ben de böylesine neşeli çığlıklar atıp ilk kez gördüğüm bu manzara ile kendimden geçmiştim.

Ne de olsa yılda sadece bir kez üzerimizde süzülen düzlemler, büyük bir mekanizmanın parçaları gibi birbirine yaklaşıp bir helezonun katları gibi sıralanırdı. Böylece yılın geri kalanındaki süreçte yalnızca yarısı güneş ışığı alan 15.düzlemin tamamı güneşin sıcak ve ısıtan varlığından yararlanır ve tamamen aydınlanırdı.

Ama çocukların neşeli kahkahalarının nedeni güneş ışığı değil, gökyüzündeki renkli şeritlerdi. Gökkuşakları.

Bedenlerimizi kuşatan güneş ışınları ile tenlerimiz ısınırken, gözleri sulansa bile yukarı bakmaya devam eden çocukların aksine başımı önüme eğdim.

Kimse onlara Tutulma Günü'nün gerçeğini söylemeyecekti. Hepimizin aynı alanda toplanmasının tek sebebi güneşlenmeydi. Vücutlarımızın yıl boyunca yeterince alamadığı güneş ışığını bir günde telafi edebilecekmiş gibi bir araya gelir, gökyüzünde bulanık bir lekeden ibaret 14.düzleme bakardık.

Üstelik hayranlıkla baktıkları gökkuşaklarının sebebinin 14.düzlemin hareketi sırasında basınç düzenleyicilerinden boşalttığı atık sulardı. Havadaki ışık kırılmaları gökyüzünden elmaslar yağıyormuş gibi bir etki bırakırken, güneş ışınlarının kırılma açısı değiştiğinden ardından gökkuşaklarından bir şölen oluştururdu.

Mutluluktan kızaran suratları ile dans eden çocuklara gözümün ucuyla baktım. Hayran oldukları manzaranın üstümüzde süzülen düzlemin artıkları olduğunu öğrendiklerinde hepimize olduğu gibi yüzlerindeki gülümseme sıkkınlık ile yer değiştirecekti. Ama şimdilik kendi mucizeleri vardı.

Elimde tuttuğum filopi bildirim sesi çıkarınca bakışlarımı ekrana çevirdim. Güneşlenme sürecinden kalan sürenin geri sayımı başlamıştı.

Altı saat elli sekiz dakika on iki saniye.

Bu süre zarfında çocuk çığlıkları ve gözlerimi yakan gün ışığı yerine, dairemin serin ve sessiz ortamında yapacağım araştırmayı düşünüp homurdandım. Öfke ile gökyüzünde süzülen renklere ardından çocukken ayak basmaya yemin ettiğim 14.düzleme baktım.

Kendime söz verdiğim gibi yedi saatlik öğretici derslerini dinlemiş, bana verilen yönerge sınavlarını geçmiş ve en sonunda Oxva'ya girmeyi başarmıştım. Uzun yıllar süren çalışmalarım ve azmimin sonunda Öğretici Hans'ın Jeoloji Denetim Birimi için adayları belirlediği derslere giriş sağlayabilmiştim.

Tenimi kızartan güneşin altında durmak yerine zamanımı gerekli makaleleri okumaya adamalıydım. Böylece 15.düzlemin temeli olan bilgilere erişebilirdim.

Çocuklarının sesleri her geçen saniye artarken, sinirden alnımın ortasında bir damar tenimde kabarıp deli gibi atmaya başladı. Oturduğum banktan hızla kalkıp filopimi katlayıp cebime koyarken öfke ile homurdanıp çocuklardan en uzak olan köşeye doğru yürümeye başladım.

Kuzey bölgesine varınca adımlarımı yavaşlatıp benim gibi çocukların artan neşesinden kaçan diğer yetişkinlere baktım. Çoğu bıkkınlık ile yüzlerini asmış oturuyor ya da yattıkları çimenlerin üzerinde uyukluyordu.

Horlayan yetişkinlerin de, çocuklar kadar sinir bozucu olduğunu fark edince yönümü değiştirip alanın ortasında iki ses çatışmasından kaçabildiğim tek yer olan Kurucu Anıtı'nın önünde durdum. Mermer sütuna işlenmiş isme ve üç ipliğe saygımı sunmak için sağ elimi kaldırıp sol pazımın üzerine koyarken, aynı çocukken Tutulma Günü gibi asıl amacını bilmediğim bir gerçekliği daha keşfettiğimi anımsadım.

Üç ipliğin kuvars taşlarından yapılma nedeni.

İnsanlığın artan popülasyonu ve yeni kurulan şehirler ile birlikte yaratılan kaosu engellemek için düzlemler tek merkezli döngü planına geçmişti.

Her düzlem uzmanlık geliştirdiği bir alan üzerinde varlığını sürdürüyordu. Tarım, maden, çiftlik, enerji, mekanik, ekosistem...ve daha başkaları. Her düzlemin Yönetim Bölgesi şehrin asıl işlevi üzerine bir denetim sistemi kurmuş ve bunun üzerinde çalışmalarına devam eden bir düzen geliştirip gelecek jenerasyonları bu alanda eğitmişti.

15.düzlem dünyanın yerkabuğunun gizemleri ile alakalı çalışmalara ev sahipliği yaptığından, değerli madenlerden üç renkli kuvarslar kurtarıcımız olan Ojusa'nın anıtında bizi karşılıyordu. Çocukken yaptığım gibi parmaklarımı bu taşların güneşten ısınan yüzeylerinde gezdirip gülümsedim.

Öğretici Hans'ın bana öğreteceği gizemleri düşünüp anıtın yanında çimenlerin üzerine oturup gözlerimi yumdum. Filopimi elime alıp gözlerimi kamaştıran ışık yerine ekrandaki geri sayıma göz attım.

Sadece altı saat otuz iki dakika yedi saniye daha dayanmalıydım.

***

Hina

Filopimin alarm sesine sinirlenip yastığımı yumruklamak isterken istemesem de gözlerimi araladım. Soluk mavi duvarlar ile bakışıp memnuniyetsizliğimi göğüslemelerine izin verdim.

Uzman Jeinan ile projenin ikinci aşama raporlarını gözden geçirmemizin gerektiğini hatırlamak günümü daha güzel kılmıyordu. Şimdiye kadar yaptığımız toplantıların yarısını tartışarak geçirdiğimizi göz önüne alırsak bugün de pek ilerleme sağlayabileceğimizi sanmıyordum fakat bana atanan uzmanın direktiflerini takip edip planlamasına uymazsam gelecek için başka projelerin sunumunda yer almam olanaksız olacaktı.

Karmaşık bir buğday demetini andıran saçlarımı çekiştirip üzerimdeki örtüyü Jeinan'ın yuvarlak ve simetrik yüzü yerine koyup tekmelerken günün geri kalanında sakin kalmam gerektiğini kendime hatırlattım. Uyurken bile çıkarmadığım saatime göz atıp neon yeşili rakamların akışına birkaç dakika baktıktan sonra derin bir nefes alıp verdim. Yatağımdan sürünerek çıkıp hızlı bir duş ve giyinme rutinimi gerçekleştirdim. Çalışma numunelerini taşıdığım çantamın önündeki göze filopimin sarı kırmızı yanan alarm ekranını kapatıp katlayarak yerleştirdim.

Mavi, on santimlik topuklu ayakkabılarımı ve sunum için özel aldığım kül rengi pantolon ceket takımımı kapımın yanındaki boy aynasında kontrol edip dairemden çıktım. Yüzüme vuran sıcak hava dalgası ile kapattığım kapıyı açıp geri kaçmak istesem de sol koluma astığım çantamın kayışını sıkıca tutup beni bekleyen kaos dolu güne ilk adımımı attım.

Ekosistem Arazileri'nde kısa bir duraklama yapıp çantamdaki numunelerin ayrıntılı incelmesi için gerekli materyali aldıktan sonra bugün kullanmam gereken araçları hızlıca sterilizasyon için dolabın yanındaki otoklava yerleştirip dönene kadar hazır olmaları için cihazı çalıştırdım. On dakikadan az sürede araziden ayrılıp Araştırma Bölgesi'ndeki ofisime varmak için insan kalabalığının içinde ilerlemeye başladım.

Pek çok uzman ve yardımcısının çalışmak için Ekosistem Arazileri'ne geldiği saate denk geldiğim için homurdanırken numune çantamın gözündeki filopimden yeni bir alarm sesi duydum. Hafızamda takvimimi tarayıp olası bir tarih kaydetmiş olduğumu hatırlayamayınca kaşlarım çatıldı. Üzerlerine geçirdikleri mavi önlükler ile çalışma alanlarına ilerleyen insanlara çarpmadan ilerlemek için çabalarken filopimi çıkarıp ekranını kontrol ettim. Yeşil yuvarlak uyarı ambleminin ortasında beyaz harflerle yazılı hatırlatmaya görünce yüzümü buruşturdum.

Aylık Kontrol Günü.

''Tam da zamanında her şey aynı güne sıkışmalıydı.'' Sağ bileğimdeki saati kontrol edip Sağlık Konutu'na uğrayıp ofise dönmek için zamanımın kalıp kalmadığını kontrol ederken sol omzuma inen darbe ile sendeledim. Topuklu ayakkabılarım ile dengede kalmaya çalışırken numune çantam omzumdan kayıp tehlikeli bir açı ile zemine yaklaşınca ufak bir çığlık attım. İki aylık emeğimin tam da sunum yapmam gereken günde yok olacağı düşüncesi bedenimin ateşlenmesine neden oldu. Normalde atletik olmayan kaslarım, damarlarıma zerk edilen adrenalinin etkisiyle harekete geçip yere çarpmadan önce çantanın gövdesini kucaklamayı başardım.

Bedenim zemin ve numune çantası arasında kaldığından zarar görmeyen örneklerime sevinemeden omurgamdan yukarıya yayılan acı ile tısladım. Elbette bir kaplumbağa, tavşan hızında hareket ederse olacak olan kaslarına yiyeceği hasardı. Kafamı patlatmadığım için kendimi tebrik edip durumu olumlu açıdan ele almaya çalışırken kanayan dizlerimi ortaya seren yırtık pantolonumu görünce öfke ile haykırdım. ''Kahretsin!''

Tepemde bir gölge belirip öfke dolu tiradımın bitmesini beklerken çekinerek ''Affedersin.'' dedi. Düşüşümün sorumlusu olan kişiye gözlerimde yanan alevler ile bakmak için kafamı hızla kaldırdım. Mavi önlüğünün içinde oldukça yapılı duran adamın yüzünü gözüme alan güneş ışınları yüzünden göremesem de uzun boylu olduğu kesindi. İğneleyici kelimeler dudaklarımdan kaçmak için çırpınırken elini uzatıp kalkmam için yardım teklif etti.

Zehirli bir sarmaşığı tutmamı istiyormuş gibi eline bakıp kucağımdaki numune çantası ile zorlanarak doğruldum. Sırtımdaki kaslar hareketime isyan ederken dudaklarımdan acıklı bir inleme kaçtı. Bedenim yeniden bükülmeye başladığında, adam hızla atılıp beni omuzlarımda yakaladı. Bakışlarımı aşağıya çevirince zarar gören tek şeyin sunum için özel aldığım kül rengi takımım olmadığını fark ettim. Sol ayağımı kaldırıp artık tek parça olmayan ayakkabıma baktım. Lanet olsun ayakkabımın topuğu kırılmıştı.

''İyi misin?''

Eğdiğim başımı kaldırmadan öfke ile dudaklarımı araladım. ''Sana iyi gibi mi görünüyorum?'' Soruma cevap vermesini beklemeden konuşmaya devam ettim. ''Bir saat içinde yapılacak olan sunumum için aldığım özel takım elbisenin parçalanması mı yoksa ayakkabımın topuğunun kırılması mı sana iyi olduğum izlenimi verdi?''

Omuzlarımı tutan parmaklar kasılsa da kendimi durduramıyordum. ''Ah elbette numune çantası ile havada yuvarlanma egzersizi yaptığım düşüncesi sende bu etkiyi bırakmış olmalı.''

Ekosistem Arazisi ile Araştırma Bölgesi arasındaki en kalabalık yol olan Bağlantı Caddesi'nde değilmişiz, etrafımızda durumdan rahatsız olduğunu belli eden ifadeleri ile biz bakan insanlar yokmuş gibi bağırmaya devam ettim. ''Mükemmelim, bugün kadar mükemmel bir gün daha olamaz!''

Sarf ettiğim çaba yüzünden derin nefesler alıp beni tutan adımı yumruklamak ile sinirden ağlamak arasında kararsız kalırken başımın üzerinden gelen ses ''Bitti mi?'' dedi.

Pişkin sorusu ile kasıldım. ''Efendim?'' Yüzüne bakmak için başımı geriye atarken tırnaklarımı kucağımdaki numune çantasının sert kumaşına geçirdim.

Gözlerimle buluşan ela gözler kısıldı. Çenesi kasılırken gerçekten sorusunu anlamamışım gibi açıklama yaptı. ''Sinir krizin geçti mi? Seni ne kadar daha tutmam gerekiyor?''

Sesindeki ciddi tonla gözlerimi kırpıştırıp öfke ile yüzümü buruştururken ''Hayır.'' diye tısladım. ''Daha yeni başladım.'' Alaycı çıkan sesim yeniden yükseldi. ''Düşmeme sebep olup bir de üzerine-''

Bedenini büküp yüzlerimiz aynı hizaya gelecek şekilde eğilince duraksadım. Kısa şaşkınlığımdan yararlanıp söz aldı. ''Ben değildim.''

''Efendim?''

Gözlerini devirip kendi kendine kısık sesle homurdandıktan sonra tekrarladı. ''Sana çarpan ben değildim. Ben sadece sana yardım etmek için durdum.'' Yanımızdan geçen bir kadın yolu kapattığımız hakkında söylenince ters istikamette ilerleyen bir adam aşk kavgamızı başka yerde yapmamızı söyleyip güldü.

Yanaklarıma hücum eden kan, utanç ve mahcubiyetin bir karışımıydı. Kızaran tenimin yaydığı ısıyı adamın bile hissettiğini düşünürken sesiz kaldım. Bize yöneltilmiş yorumlara aldırmadan beni nazikçe ilerlemem için iteklerken ''Öncelikle yoldan çekilelim.'' dedi. Karşı koymadan beni yönlendirmesine izin verdim. Boş bir banka oturmam için işaret etti. Kalçalarıma yayılan acı ile dudağımı ısırsam da sebepsizce suçladığım adamın yüzüne karşı bunu dile getirmedim.

Ona avazı çıktığı kadar bağıran kadının bir anda suskunluk anıtına dönmesinin yarattığı çelişkiye gülüyor muydu?

Hızla bu düşünceyi aklımdan atıp kızaran yüzümle adama baktım. ''Özür dilerim, hadsiz tepkim için üzgünüm. Sadece ben...''

Kelimeler ile kıvrandığımı görünce dudakları kıvrıldı. ''Gününüzü mahveden ahmağı azarlamak mı istediniz?''

''Ev-evet.''

Yüzümün rengi kızılın en canlı tonuyla yanarken gülümsemesi daha da büyüdü. Ciddi ifadesi bu küçük hareketle değişirken köşeli yüzü ve kemerli burnu ile yakışıklı bir çehreye sahip olduğunun farkına vardım.

Yüzünü dikkatle incelediğimi fark edince bana doğru eğilip elini uzattı. ''Ben Zecrik.''Ela gözleri neşeli sarı lekelere sahipti. Kısa bir an için yakınlığı ile odun ve baharat karışımı kokusu beni kuşattı. Acele ile eline uzanıp kendimi tanıttım. ''Ben Hina, memnun oldum Zecrik.''

Kaşları çatılıp memnun olduğuna dair kelimeleri dile getirmeyince suratım yeniden yanmaya başladı. Kim suçsuz yere azar işittiği bir kadınla tanışmaktan memnun olurdu ki?

''Yeniden özür dile-''

Kelimelerim cümleme hayat veremeden Zecrik yırtık kumaşın açıkta bıraktığı kanlı dizlerime doğru uzandı. ''Kanıyorsun Hina.''

Bakışlarımı bedenime çevirince kaşlarının çatılma nedeninin durumum olduğunu anladım. ''Şey evet.''

Banktan kalkan Zecrik bana yeniden yardım için elini uzattı. ''Yürüyebilir misin? Seni Sağlık Konutu'na götürmeliyiz. Bu şekilde duramazsın.'' Hafifçe gülümseyip bana cesaret vermeye çalışırken ''Üstelik toplantına geç kalmanı istemem.'' dedi.

Ah! Tamamen aklımdan çıkmıştı. Kahretsin Jeinan'a nasıl bir açıklama yapacaktım? Yürürken önüne bakma konusunda bir eğitim almam gerektiğini söyleyip projemi askıya alırsa ne yapardım? Hasarı gözlerim ile tararken inlememek için dudağımı ısırdım, bu halimle karşısına asla çıkamazdım.

Elimi kaldırıp alnıma şaplak vurmak isterken hala sıkı sıkı tuttuğum numune çantasına bakan Zecrik ilgiyle sordu. ''Çok değerli bir numune olmalı?'' Çantanın içindekilerini görebiliyormuş gibi gülümsedi. ''Ne de olsa numune çantası ile havada yuvarlanma egzersizi yapacak kadar değerli olduğu kesin.''

Onu azarlarken sarf ettiğim kelimeleri bana karşı kullanınca utanç ile yerin dibine girmek istedim. Gerçekten mi Hina? Daha yaratıcı bir hakaret bulamadın mı? İç sesim beni azarlarken dudaklarımdan fısıltı şeklinde cevabım döküldü. ''Önemli ve özür dilerim.''

Zecrik özrümü geçiştirip gülümsedi. ''Affedildin. Peki, hareket etme konusundaki soruma dönelim.'''

Yürüyebilir miydim?

Olduğum yerde kımıldandım. Sırtım ve kalçalarımda oturduğum süre boyunca uyuşmaya başlayan bir acı vardı. Harekete geçince etime bıçaklar saplanıyor gibi hissettireceğinden emindim. Dizlerimdeki kesikler yanıyordu ve ilk adımımda kırık topuğum beni yeniden akrobatik hareketler için sınayacaktı.

Cevap net bir hayırdı.

Yanağımın içindeki etli dokuyu ısırdım. ''Sanırım yardım almam gerekecek.''

Zecrik başıyla onayladı.

Aceleyle konuşmaya devam ederken filopimi saklandığı gözden çıkarmaya çalıştım. ''Senin de zamanını harcadım, yapman gerekenler olduğuna eminim. Sağlık Konutu'na yardım için bir çağrı bırakacağım. Eminim kısa sürede beni almak için bir görevli göndereceklerdir.''

Zecrik söylediklerime aldırmayıp önümde diz çökerken esmer elleri yaralı dizlerime dokunmak için uzandı. Konsantre olmuş bir ifade ile tenime bakarken ''Çağrıyı çoktan almış olmam iyi bir şey değil mi?'' dedi.

''Ne?''

Bedeni doğrulup güneş ile aramda siper olurken sonunda çıkarmayı başardığım filopimi elimden alıp ekrana göremediğim birkaç talimat girdi. Gülümseyerek bana filopimi geri uzatırken ''Bugünkü çalışmalarından azat edildin.'' diye ilan etti. ''Üstelik Aylık Kontrol Günü için zaten Sağlık Konutu'na uğraman şarttı.''

Sesim istemeden keskin bir tona büründü. ''Buna sen karar veremezsin.''

Hafifçe gözleri kısılsa da ses tonuma aldırmadan ''Evet verebilirim.'' diyerek karşılık verdi. Ben yeni kelimeler ile itiraz edemeden kucağımdaki numune çantasını çekip omzuna astı. Ardından kollarından birini bacaklarımın altından geçirip diğeriyle sırtımı desteklerken beni kucakladı. İçgüdüsel olarak düşmemek için kollarımı boynuna dolayıp tutundum.

''Hey! Ne yapıyorsun?''

''Çağrına cevap veriyorum.'' Hızlı adımlar ile gitmem gereken yönün aksi istikametinde insanların arasından beni geçirirken Sağlık Konutu'na gidene kadar beni kucağında taşıyacağı düşüncesi ile gerildim.

''Bir görevli-''

Burnundan soludu. ''Bir uzman yerine görevliyi tercih eden ilk hasta olabilirsin.''

Şaşkınlık ile yüzünü görmek için başımı çevirdim. ''Sen bir doktor musun?''

Gülünce göğsündeki titreşim bedenime yayıldı. ''En başında sana neden yardım eli uzattım sanıyorsun? Yaralı birini görmezden gelemezdim.''

Normalde daha hızlı olan algılarımın düşüşüm ile ciddi zarar gördüğüne kendimi inandırdım. Kesin kafamı da vurmuştum. Kendi iç çatışmamdan habersiz olan Zecrik konuşmaya devam etti. ''Öfke kontrolü üzerine bir simüle tedavi de başlasak iyi olacak gibi.''

''Ne?''

''Öfke kontro-''

''Hayır!'' Hiddetli çıkışım karşısında kolları kasıldı. Derin bir nefes alıp verdim. ''Yani gerekli değil sadece gergin bir gün geçiriyorum.'' Utançla yüzüne bakıp ''İlgin için teşekkür ederim.'' diye en nazik ses tonumu kuşanıp ekledim.

Göğsünden yayılan hafif titreşim artarken dudaklarını ısırıp gülmemeye çalıştığını görünce kaşlarımı çattım. Sonunda dayanamayıp kahkahasını serbest bırakınca ona vurmak istedim.

''Sadece şaka yapıyordum Hina.'' Somurtan ifademi görünce profesyonel görüşünü ekleyip özür dileyen bir ifade takındı. ''Tepkilerin gayet sağlıklı.''

''Evet öyle.''

Ela gözleri, bakışlarımı yakaladı. ''Çok dalgınlaşmıştın, biraz gevşemeni istedim. Haddimi aştıysam affet.''

Kızgınlığım yok oldu. Başımı iki yana hafifçe salladım. ''İlk önce haddini aşan bendim.''

Zecrik konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki mimikleri sertleşti. Başımı çevirince Sağlık Konutu'nun girişine varmamıza beş metreden az kaldığını fark ettim. Bize doğru koşan iki görevli vardı. Erkek olan taşıma görevini Zecrik'ten almak için atıldı. ''Efendim ben devralayım.''

Zecrik beni bırakmak yerine diğer görevliye dönüp ''Boş bir kabin bul.'' diye emretti. Minyon yapılı kadının, saçlarını tepesinde haddinden fazla gererek topladığı için kısık duran gözleri şaşkınlık ile büyüdü. Fakat emirleri sorgulamadan ''Hemen hallediyorum.'' diyerek Sağlık Konutu'nun içinde kayboldu.

Beni kucaklamak isteyip başaramayan görevli ise ellerini arkasında kavuşturup bizi bir metre arkamızdan takip ederken olası yeni emirler için tetikteydi.

Sağlık Konutu'na girince yeni emirler Zecrik'in dudaklarından havaya karıştı. Saygı ile başlarını eğen görevli ve yardımcıları görünce kaslarım kasıldı.

Bir an beni taşıyan kişinin kim olduğu gerçeğini idrak ettim.

10.düzlemde yaşayan, insan doğası ve bedeni üzerine yaptıkları çalışmalar ile en elzem meslek grubu olan doktorlardı. Aynı dokumacıların sahip olduğu gibi 11.düzlemin Araştırma Bölgesi'nde yaşadığımız düzlemdekilerden gizlenmiş bir araştırma alanına sahiptiler. Üstelik Sağlık Konutu tamamen onların yönetimindeydi.

Gökyüzünde süzülen bütün düzlemlerde dokumacılardan sonra en saygı duyulan meslek grubu doktorlara aitti. 11.düzlemde bir düzineden az sayıda olduklarını biliyordum ve ben bu nadir oranda hiç istemediğim isabetli bir vuruş yapmıştım. Saygı gösterip insanlığa sağladıkları katkılar için tebrik etmem gereken Zecrik'i bağırarak herkesin içinde azarladığım yetmezmiş gibi basit bir yaralanma yüzünden kollarında taşınmıştım.

Utanç yeni bir dalga ile bedenimi yutmak üzere yükselirken boş kabine tedavi görmek için sokulmadan önce ''Zecrik'' diye seslenen tanıdık sesle gözlerimi yumdum.

Benim aksime doktorlara saygısını belli etmeden seslenecek, bir doktorun rütbe olarak üstünde yer alan tek bir grup vardı.

Dokumacılar.

11.düzlemde yer alan tek bir dokumacı vardı.

Zecrik bedenini çevirip beni de gözler önüne sererken, gözlerim mavi alevler ile buluştu. Bedenimde yer alan hasarı incelerken yüz ifadesi donuktu. Zecrik başını eğip saygıyla selam verdi. ''Dokumacı Repias.''

''Neler oluyor?'' Repias'ın sorusu ile inlememek için kendimi kastım.

Bundan daha kötü bir durumda olamayacağımı düşünürken, Aylık Kontrol Günü için olan bölmelerin sonuncusundan çıkan titiz giysileri ve özenle şekillendirilmiş saçları ile bize yaklaşan kişiyi görünce bu sefer tuttuğum inlememi serbest bıraktım.

Gördüğüm kişi Uzman Jeinan'dan başkası değildi.

Dağılmış halime bir an için bakıp ardından beni taşıyan kişiyi fark etti. Sonrasında Repias'ı görünce gülümseyip adımlarını hızlandırdı. Mimiklerine ve sesine endişe yüklerken önce dokumacı ve doktoru selamladı ardından ''Hina yine ne yaptın?'' diye ses tonunda sivrilen kınama ile beni azarladı.

Zecrik beni kabine sokup yaralarımı tedavi etmeye başladığında Repias ve Jeinan peşimizden geldi. Kafamı sertçe vurup baygınken gördüğüm bir rüyanın içinde olduğuma kendimi inandırmak istiyordum. Zecrik yaşananları en çok saklamak istediğim iki kişiye anlatırken beş yaşındaki bir çocuk gibi hissediyordum.

Olayları dinleyen Jeinan'ın dudaklarından bir kıkırdama kaçınca gözlerimi utançla yumdum.

Evet, bundan daha beteri olamazdı.

***

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.

Continue Reading

You'll Also Like

5.3K 450 121
Tüm ateistlerin, deistlerin, agnostik ve daha küfür cephesinde ne kadar inanış varsa herkesin sunduğu sebeplere teker teker izahlar dizisi. OKUYUN...
18.5K 1K 57
Diyar'ın Hükümdarları ana serisine ait bilgiler yer alacaktır. Tarih, Ülkeler, Hükümdar Listeleri, İnanç gibi bölümler olacaktır. Bu kitabı okumanız...
607 315 5
Yıllar önce ihanete uğrayan bir adam... Uygur Karavola Çaldığı bir bilekliğin pişmanlığını ve korkusunu kalbinde taşıyan bir kadın... Gül Aydanova Bi...
YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

174K 16.3K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...