-12-

474 48 18
                                    

Keyifli okumalar...

***

Giraj

Ölüm sıcaktı. Ve ağızda acı bir tat bırakıyordu. Damağınızı yakıp gözlerinizi sulandıracak kadar yakıcı bir acı. Çenenize uygulanan baskı ile yutmaya zorlandığınız, ciğerlerinizin kasılıp midenizin bulanmasına neden olan bir acı.

''Yut şuna Giraj! Lanet olsun burada ölme, beni bırakma!''

Hina.

Ölüyken bile onun yalvaran sesi bana işkence ediyordu. Bu karanlık ve acı, ölüm olmalıydı değil mi?

''Giraj, Giraj!''

Bedenim ukaların kökleri arasında sıkılıyormuş gibi bir acı dalgası zihnime vurunca, gözlerim bir anda açıldı. Uyuşuk uzuvlarımla dönüp ağzımdaki safrayı yeşilliğin içine boşalttım. Kusmayı bitirdiğimde bütün enerjimi buna harcamış olacağım ki yeniden sırtüstü yığıldım.

Hina tepemde ağlayan gözleri ve maskesiz suratı ile bana bakıyordu. İçindeki panzehir onu saatlerce daha sporlardan koruyacakken, maskesini çıkarmış olmasına sinirlendim. Dudaklarını birbirine bastırıp yanaklarındaki yaşları silerken, saçındaki yapraklardan biri süzülüp göğsüme düştü.

''Neden maskeni çıkarttın?''

Sorduğum soruyla gülmeye başlayan Hina, bana inanamayan gözlerle baktı. Karnını tutup kıç üstü yere otururken ''Hayatını kurtarıyorum ve teşekkür etmek yerine beni azarlıyor musun?'' diye sordu.

Cevap vermek için bedenimi güçlükle de olsa doğrulttuğumda, kanayan ellerini fark ettim. Erzak çantası açılıp içindeki her şey etrafa saçılmıştı. Benim kapsülü kırılmış maskem, Hina'nın maskesinin yanında duruyordu. Gözlerim maskelerin solunda kalan uka köklerine kaydı. Ezilen köklerin üzerinde kan vardı. Biri onları elleriyle parçalamış gibi.

Kendi etrafımda dönüp fırtına yüzünden etrafa fırlatılmış yedek maskeyi aradım. Hina da ne aradığımı fark etmiş gibi başını eğdi. ''Sana söyledim.'' dedi.

''Neyi?'' diye sorarken bile cevabını biliyordum.

Duman fırtınasının ortasında kaldığımızda, güçlükle olsa da dehşete düşmüş gözlerle bana bağırmasının nedeni buydu. Gerektiğinde ona yedek maskeleri kullanabileceğimizi söylemiştim. Beni ölüme terk etmek yerine kullanması gereken yedek maskeyse yoktu.

''Yedek maske diye bir şey yok. Hiçbir zaman olmadı Giraj.''

Parmaklarındaki kesiklere dünyanın en önemli şeyiymiş gibi bakan Hina konuşmaya devam etti. ''Uka dediğin bu ağaçlar aslında fotoototrof olarak evrimselleşmiş, etobur bir mantar türü. Armileojka ecbacus. Kendi ekosistemini kuran bir tür. Yerleştiği toprağı ele geçirip beslenir, sindirdiği her besinle birlikte oksijen salınımı yapıp üzerinde yaşayan canlılar için atmosferi yaşanabilir hale getirir. Böylece ölüm ve yaşam dengede kalır. Gereğinden fazla canlı olduğunda, havaya karışan zehirli sporlarını salar ve ölen canlılar ile beslenip ekosistemi dengede tutar.''

Başını hızla kaldırıp bana baktı. ''Bu yüzden bizi boşluğa atıyorlar. Lanet oksijen salınımını sağlamak için bizi kurban ediyorlar.''

Gerçekliğin ağırlığı ile ezilen suratına bakıp onu teselli etmek istedim. ''Hina.''

''Anlamıyorsun! Burası bir oksijen makinesi. Ne kadar çok insanı boşluğa atarlarsa yukarısı için o kadar oksijen demek. Nefes almakta güçlük çektiklerinde, tek yapmaları gereken aşağıya daha fazla beden atmak.''

Yedi Gün Son NefesWhere stories live. Discover now