yara izi tacirleri

By simaayss

1M 99.4K 89.1K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... More

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
7- Koğuşta Kriz
8- Sinirli Bozkurt
9- Ben Tek Siz Hepiniz
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
14- Av ve Avcı
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
41- Gerçekler
42- Zahir
43- Deniz Kenarı

10- Ateşler İçinde

26.3K 2.5K 2.5K
By simaayss

Medya: Kartal

Bölüm Şarkısı: Adamlar, Hikaye

Bir gün bölüm atmadık ortalığı yıkmışsınız ahahshajhaha Kitaba gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim, keyifli okumalar...

Yandığımı hissediyordum.

Boynuma kadar çektiğim yorganın altında tir tir titriyordum ve bu Elazığ'nın insanın içini donduran havasından dolayı değildi. Farklıydı.

Hem sıcaktan nefes alamıyordum, hem de titreyerek boynuma kadar çekiyordum yorganı. Bilincim yerindeydi, koğuşta hazırlanan yemeğin seslerini, açık televizyonu duyabiliyordum ama tepki veremiyordum.

"Yemek hazır!" diye seslendi Akgün herkese, sesler çoğalırken kaşlarımı çatıp gözlerimi aralamak istedim ama yapamadım.

"Kunt" dedi Abbas abi ben yataktan kıpırdamayınca. "Yemek hazır"

Gözlerimi açıp hepsine ters ters bakmak istedim ama ne halim ne de gücüm vardı, çok yorgundum. Çok üşüyordum.

"Uyuyor abi, bırakın uyusun" dedi Bartu.

"Bırakın şunu ya" dediğini duydum Devrim'in. "Adam akıllı yemek yiyelim"

Gökay "Akşama kadar uyudu zaten, acıkmıştır" dedi ters ters ve çok geçmeden yorganın üzerimden çekildiğini hissettim. Anında titremem artarken sesler uğuldadı kulaklarımda.

"Kurt abi" dedi Gökay şokla. "Yanıyorsun sen"

Alnımda hissettiğim elleriyle sızlanarak pikeyi sağlam kolumla üzerime çekmeye çalıştım, olaylardan sonra böyle olduğumu tahmin edebiliyordum çünkü oldukça zor hastalanırdım. Tabii annemin evinde değildim artık, dört duvar arasındaydım.

Başımda duyulan sesler artarken gözlerimi hafifçe aralayarak ranzanın etrafında toplanmış isanlara baktım.

Gözlerim ilk önce Kartal ve Gökay'ı seçti. Gözlerim, ağzımın içi dahi yanıyordu.

"Bu çocuğun çok ateşi var" dedi Abbas abi tekrar yanaklarımı ellerken. "Gidin gardiyana haber verin"

"Tamam" dedi Gökay ve hızla yanımızdan uzaklaştı.

Kısık gözlerimle onlara bakıyordum, nedendi bu telaş şimdi? Beni ölüme dövdüklerini unuturum mu sanıyorlardı?

"Evlat, kalkabilecek misin?" dedi Abbas abi tam yanımda durmuştu.

Halsizce kafamı olumlu anlamda salladım ama kollarımı yorganın altından bile çıkartamazdım. Abbas abi halimi anlamayarak yorganı tamamen üzerimden çektiğinde bir küfür mırıldandım ve titremem arttı.

"Havale geçirecek" dediğini duydum birisinin. "Baksanıza, normal bir ateş değil bu"

Elimle yorganı arayıp buldum ve üzerime çekeceğim sırada Kartal buna izin vermeyerek ucunu elimden kurtardı. Kaşlarımı çattım.

"Üzerini örtme" dediğinde öyle çok titriyordum ki dişlerim birbirine vuruyordu.

"Sıtma tutacak çocuğu amına koyayım" dediğini duydum Devrim'in, uzaktaydı. "Bıraksana yorganı"

Kartal onu dinlemeden tamamen üzerimden çekti ve yalnızca bacaklarıma örttü.

"Abi gardiyan revire götürmüyor, kimseye de haber vermiyor"

Gökay'ın konuşmasıyla herkesin kaşları çatılırken ruhsuzca ona baktım.

"Gardiyan kim?" dedi Kartal Gökay'a doğru ilerlerken.

"Ercan" dediğini duydum, bir titreme geldi geçti vücudumdan.

"Siktiğimin..." Demir kapıya doğru ilerlerken Kemal kolunu yakaladı.

"Boşuna konuşma, sonuç değişmez"

"Çocuk ölsün mü burada?" dediğinde kaşlarım daha çok çatıldı. Öyle çok şey söylemek istiyordum ama konuşamıyordum işte. Ayrıca çocuk ne demekti, yorgunlukla gözlerimi kapattım.

"Ne yapacağız?" dediğini duydum Bartu'num. "Çok ateşi var baksana"

Vücudum titremeye devam ederken olduğum yerde iki büklüm oldum, sanki böyle ısınabilecek gibi hissetmiştim.

O an etrafımdaki kalabalığın haricinde başka bir ses duydum, televizyonun haberlerin sesiydi.

Gözlerimi kısıkça açarak televizyona baktım, kimsenin dikkati orada değildi. Aralarında konuşuyorlardı. Gördüğüm haberle midemin kalktığını hissettim.

Bir video oynuyordu, suratlarımız blurlaştırılmıştı ama bendim o. Selim'in evindeydim, aşırı saçma bir açıdan çekilmişti.

Selim'e "Siktiğimin solcusu!" diye bağırdım videoda, biplenmişti ama ne dediğim belliydi. Tüm sesler kesildi ve herkes televizyona baktı. Daha sonra yumruğumu suratına geçirdim, Selim yere düştü ve video bitti.

Herkes sessizce haberleri izlerken kadın bir spiker ve fotoğrafım çıktı. Titriyordum, ailem izliyor muydu bu haberi?

"Genelkurmay Başkanı Tuncay Kayabey'in oğlu Selim Kaybey'in cesedi evlerinden bir saat uzaklıktaki dere yatağında bulundu, kesin sonuç için cesedin otopsiye gönderilmesi bekleniyor"

Titrememin arttığını hissettim.

"Katilin emekli Albay Atilla Tükenmezer'in oğlu, Kunt Tükenmezer olduğundan şüpheleniliyor. Ayrıca emekli Albay'ın maktül'ün babası Tuncay Kayabey ile uzun yıllar çalıştığı bilinmekte"

Şokla dinledim kadının söylediklerini, babam o adamı nereden tanıyordu? Ben bunu neden şimdi öğreniyordum?

Kadın konuşmaya devam ederken ekran değişti ve bir telefon bir de kanlı bıçak fotoğrafı belirdi. Bıçak gri kırmızı renklerde, ejderha işlemeli bir bıçaktı.

"Katil zanlısı olduğu düşünülen Kunt Tükenmezer'in cinayeti bu bıçak ile gerçekleştirdiği düşünülüyor, zanlının parmak izleriyle dolu olan bu iki eşya kesin kanıt niteliğinde. Maktul'ün telefonundan hesabına giriş yapıldığı ve büyük bir miktar paranın bilinmeyen bir hesaba aktarıldığı kesinleşmiş, cinayetin para için işlendiğini düşünüyorlar...-"

Kadın konuşmaya devam etti, herkes pür dikkat onu dinledi fakat titremelerim öyle çok arttı ki aynı anda kulaklarımda uğuldadı ve söylediklerini seçemedim. O eşyaların üzerinde nasıl parmak izim olurdu? Dokunmamıştım ben o gece hiçbir şeye.

Birisi alnıma dokundu, oradan yanaklarımı kavradı. Gözlerimi araladığımda Kartal ifadesiz gözlerle bana bakıyordu. Öyle çok titriyordum ki yüzünü seçemedim bile.

"Ben yapmadım" diye fısıldadığımda sertçe yutkundu ve hızla omuzunun üzerinden onlara baktı.

"Kapatın lan şunu!" diye bağırdığında hiç kimse kıpırdamadı. Elleriyle hala ateşten cayır cayır yanan yanaklarımı tutuyordu.

"Kemal, televizyonu kapat!" diye tekar bağırdığını duydum, sesi kulaklarıma zor zor ulaşıyordu. Saniyeler sonra sesler kesildi.

"Ne yapacağız?" diye sordu Gökay endişeyle, haberlerden hiç etkilenmemiş gibiydi ama diğerleri için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Öyle ki bir süre hiçkimse konuşmadan bana baktı.

Tek şaşırdığım Kartal'ın hareketleriydi.

"Tamam tamam..." dediğini duydum Ramazan abinin. "Benim oğlan ateşlendiğinde ne yapıyordu hanım? Oğlum bu çocuk çok ateşli altından kalka bilir miyiz biz, elimizde kalmasın çocuk..."

"Ramazan abi, ne biliyorsanız söyleyin yapalım. Bir iki saate ateşi düşmezse o Ercana sike sike açtırır kapıyı revire götürürüm, ama şimdi söyleyin ne yapacağız?"

Söyledikleriyle kaşlarım çatılırken kafamı hafifçe oynatarak yanaklarımdaki ellerinin düşmesini sağladım.

"Soğuk su getirin, bez getirin... bir duş aldırsak iyi olurdu ama yapacak bir şey yok" dedi Ramazan abi. "Üzerindeki kazağı çıkartın"

Saniyeler içinde Kartal kazağımın eteklerinden tutup çekiştirmek istediğinde ağzımın içinden kendimin bile anlamayacağı şeyler homurdandım ama o kadar güçsüzdüm ki ona engel olamadım, kazak vücudumdan ayrıldığında titreyen vücuduma değdirilen buz gibi bezle ağlar gibi bir ses çıktı dudaklarımdan.

Gözlerimi araladım ama kirpiklerim birbirine geçmiş gibiydi, ilk gördüğüm en uzak duvara yaslanmış soğuk gözlerle bizi izleyen Devrim oldu, onun üzerinde oyalanmadan vücuduma soğuk ve ıslak bezi süren Abbas abiye baktım.

Kartal yanımda oturuyordu.

"Bilinci açık kalsın, bilincini açık tutun"

"Ne yapacağım ya?" dedi Kartal. "İki tokat atayım mı?"

Kaşlarımı çattığında Abbas abi onun eline bir bez tutuşturarak başka bir bezi koydu vücuduma.

Devrim hızla yaslandığı duvardan ayrıldı. "Yardım lazım mı Kartal?" dediğinde dişlerimi sıktım.

"Gevezeleşmeyin, Kartal konuş onunla uyumasın, Gökay sende suyu değiştir. Soğuk olsun"

Herkes bir şeyler yaparken Kartal elindeki eli boynuma, yanaklarıma sürüyor boydan boya gezdiriyordu. Kısık gözlerimle suratına baktım ama her an uyuyabilirdim, titremelerim durmamıştı ama azalmıştı.

"Suratın kıpkırmızı olmuş" dedi bana bakarken. "Bıyıklarında" dediğinde kaşlarımı daha çok çattım. Sırıttı.

"Bak bıyık değince nasıl açıldı gözlerin, kapatma sakın" diye mırıldandı ve elindeki soğuk bezi bu sefer alnıma sürttü. Yüzümü buruşturup homurdandım ağzımın içinde, çok üşüyordum. Kafamı sola doğru attım

"Kunt" dedi birden iki eliyle yanaklarımı tutup kafamı tekrar kendine doğru çevirirken. "Haberlerde çıkan fotoğrafın çok çirkin, gördün değil mi?"

Kaşlarımı çatıp suratına baktığımda sırıttı, ağzımı açıp tek kelime edemiyordum Allahın cezasına.

"Babanda askermiş" dedi saçmalamaya devam ederek. "Ne kadar taşşaklı soyadınız var sizin ya..."

Sebepsiz bir şekilde açtığı konular uyumamı engelledi ve gerizekalı gibi her dediğini dinlemeye başladım. "Benim soyadım da Kalendar, çok sikinde değil senin ama..."

Salak salak konuşuyordu, bir kız kardeşi olduğunu anlattı, arkadaşlarını anlattı.

Uyuyacak gibi olduğumda bıyıklarımı dahi çekiştirdi ve tüm halsizliğime rağmen elimi kaldırıp dövmeli koluna sertçe vurdum.

Sırıtarak suya sokup çıkardığı bezi sıktı ve tekrar vücuduma sürtmeye başladı, genelde boynumda oyalanıyordu.

Kemal geldi yanımıza, ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama uzun bir zaman geçmişti. Kartal ve Abbas abi durmadan vücudumu soğuk bezle ıslatıyor, Gökay hiçbir şey yapmadan başımda dikiliyor ve getir götür yapıyordu.

"İyi mi?" diye sorduğunda Kartal omuzlarını silkti.
"Bilmiyorum" dedi.

Kemal "Yorulduysan ben devam ederim" dediğinde Kartal elindeki suyu tekrar soğuk su dolu leğene soktu ve büyük avuç içlerinde sıktı. "Ben hallederim" diye homurdandı.

Bir ara uyudum, Kartal beni uyandırıp yine saçma sapan şeyler anlattı. Ne anlatırsa çatık kaşlarımla dinledim, ama onun umurunda olan tek şey uyanık olup olmamamdı.

Çoğu kişi daha fazla beklemeden uyuyakaldı, masaya koyulmuş yemekler buz gibi olmuştu ve diğerleri masayı topladı. Kimse yemek yiyememişti. Zaman  akıp giderken uyanık kalanlar yalnızca Abbas abi, Gökay, Kemal, Akgün ve Devrimdi.

Yarramın başı Devrim neden uyumamıştı bilmiyordum, saatlerdir kafama ıslak bezle vuran Kartal'ı sorgulayamadığım gibi bunu da sorgulamadım.

"Kartal, ateşine bak bir" dedi Abbas abi leğeni alıp bezleri içine atarken. "Elinle bakma, elin ıslak"

"Sikimi mi dayayacağım abi alnına, nasıl bakayım başka?" diye sorduğunda öfkeyle elimi kaldırıp kolunu sıktım, acıyla inleyip geriye doğru kaçıştı ve ters ters suratıma baktı.

"Sen de her şeye kızma" dediğinde yorgunlukla gözlerimi kapattım. Bıkmıştım amına koyayım.

"Dudaklarını alnına daya bak" dediğinde birden sessizleşti, midem anında ağrırken konuşmak için ağzımı aralamak istedim ama saniyeler içinde Kartal kalın dudaklarını alnıma dayadı ve öylece
Qçdurdu.

Saniyeler geçti ama Kartal dudaklarını alnımdan çekmedi, yüzümü buruşturdum. Kustum kusacaktım.

Dudaklarını alnımdan yavaşça çekti ve kısık sesiyle "Ateşi düşmüş" diye mırıldandı.

"Çok şükür" dedi Abbas abi tekrar yanıma adımlarken, yorganımı ince bir pikeyle değiştirip karnıma kadar çekti.

Öyle yorgundum ki, vücudumun rahatlamasıyla bedenimi uykuya bıraktım.

——

"Ulan bu ev ne kadar güzelmiş" dedi Serkan hayranlıkla, evin içine geziyordu. Onaylar gibi kafamı salladım işlemeleri incelerken.

"Siz bir de koleksiyonumu görün" dedi Cenker gülümseyerek.

Normalde durumları iyi olmayan arkadaşının böyle bir yazlık evi olması kendisini şaşırtsa da onun adına seviyordu elbette.

"Ne koleksiyonu?" diye sordum merakla, bakışları bana döndü ve hafifçe gülümsedi. "Bıçak"

"Oha lan" dedi Serkan aşırı bir tepki vererek. "Göstersene oğlum"

"Gelin" dedi Cenker önden yürüyerek, bizi odası olduğunu düşündüğüm yere getirip kapıyı açarken eldivenli ellerine baktım. "Oğlum niye takıyorsun hala eldivenleri?" diye sorduğunda Cenker omuzlarınu silkti.

"Hava soğuk" dedi deri eldivenlerine bakarken.

"Evdeyiz amına koduğum" dediğinde Cenker gözlerimi devirdi, sessizce izliyordum onları. "Az sonra geri çıkacağız... uğraşamam hiç tekrar giymekle. Ankara'nın ayazını biliyorsunuz..."

Serkan sessiz kalırken Cenker bizi odasına soktu, cam bir kutunun içinde yirmiden fazla olan bıçaklara baktım. Hepsi aşırı güzel duruyordu.

Cam kutunun kapağını tutup dikkatle kaldırdığında Serkan "Dokunabilir miyiz?" diye sordu merakla. Cenker umursamazca kafasını salladı.

Serkan hızla bir tanesini eline alıp bakarken kısık bakışlarımla inceledim koleksiyonu.

"Kunt" dedi Cenker yanıma yanaşarak. "Alsana eline oğlum, ne bakıyorsun öyle uzaktan"

"Yok şimdi bir şey yaparım, sakarım ben zarar falan veririm"

Güldü alayla. "Dikkat et de o sana zarar vermesin"

Bende hafifçe gülerek yine ısrar etmesiyle gri ve kırmızı işlemelerden oluşan, ejderha desenli bıçağı elime alıp inceledim. Kabzasını tutup sağa sola yatırarak baktım, gerçekten güzeldi.

Sonra dikkatlice yerine koydum. Cenker saniyeler sonra Serkanı çekiştirerek oradan ayırdı ve cam kutuyu kapatarak bizi odadan çıkarttı.

Oturma odasına gittik, ikram ettiği şeyleri yedik ve her zamanki gibi sohbet ettik.

Gitmemize yakın Cenker eldivenli elleriyle siyah bir telefon çıkarttı. "Lan bunu da mı yeni aldın?" dediğinde Cenker sırıttı.

"Boş adam mıyız lan?" dedi şakayla karışık. "Hadi bir hatıra fotoğrafı çekelim"

Serkan telefona uzanmak istedi. "Ben çekerim!" dediğinde Cenker telefonu sakince bana doğru uzattı.

"Kunt çeksin" dedi. "Onun kolları uzun"

Teklifini geri çevirmeden sırıtarak telefonu aldım ve kiliti olmayan telefonu açıp ekranı parmaklarımla kaydırarak kamerayı buldum.

Kolumu kaldırdım fotoğrafı çekmek için, Cenker yanıma geldi ve bir kolunu omuzuma atarak yanağımı yanağına yasladı.

"Bu fotoğrafı hiç unutmayalım" dedi, konuştukça yanağı yanağıma değiyordu. "Yıllar sonra bakar, hatırlarız bu günleri"

Söyledikleri beni gülümsetirken fotoğrafı çektim.

Nefes nefese araladım gözlerimi, aklımda tek bir isim dolaşırken irileşmiş gözlerimi koğuşta gezdirdim, herkes uyuya kalmıştı.

Cenker. Çıkış biletim o orospu çocuğuydu ve benim kaybedecek tek bir saatim kalmamıştı.

Yanımda hissettiğim kıpırtıyla kaşlarımı çatıp yanımda, yatağın boşluğuna oturmuş koğuşun içini izleyen Kartala baktım. Uyandığımı farkında değildi.

"Kartal" dediğimde irkildi ve hızla bakışları beni buldu, ona ilk defa ismi ile seslenmiştim. "Benim hastaneye gitmem lazım"

Kaşlarını çattı ve bir kaç saniye suratıma baktı. Daha sonra yüzüme doğru eğilip dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kırpıştırdım, midem sancırken onu göğsünden hızla ittirdim.

"Yok ateşim" diye tısladım. "Ama hastaneye gitmem lazım"

"Kunt ne diyorsun ya?" dedi yorgunca. Bakışlarım morarmış göz altlarında dolanırken "Niye uyumadın sen?" Diye sordum.

"Uyku tutmadı" dedi sadece. "Ne hastanesi?"

Sert bir soluk aldım. "Abimle görüşmem gerek" dedim hızla. "Görüşe çıkmama izin vermiyorlar, ancak bir hafta sonra görşebilirim ve o kadar zamanım yok. Hastaneye kaldırılırsam ona haber gider, yanıma gelir"

Dikkatle dinledi beni. "Ne yapmamı istiyorsun?"

"Beni hastanelik etmen lazım" dediğimde güldü alayla bana bakarak. Kaşlarımı çattım. "Ne sırıtıyorsun sikik, yapmadığın şey mi?"

Suratındaki ifade donuklaştı ve gözlerini kapatıp sert bir soluk aldı.

Aklıma gelen fikirle alçıda, iyileşmek üzere olan kolumu işaret ettim. "Kolumu kır"

Gülümsedi sahte bir şekilde. "Alnının çatından vurayım istersen" dediğinde dişlerimi sıktım.

"Kartal siktir git o zaman Gökay'ı çağır"

Kaşları çatıldı. "Bana kurduğun üç cümleden ikisi 'siktir git Kartal' farkında mısın?"

Boş boş suratına baktım. Siktir git dediğimde siktirip gitseydi bir de keşke ama laftan anlamaz götün tekiydi ne yazık ki....

"Bak benim hastaneye gitmem gerekiyor" dediğimde "Bana şu solcu çocuk ile ilgili ne olup bittiğini anlatırsan sana yardım ederim"

"Pazarlık yapacak yüzün var mı senin hala amına koyayım?" diye tısladığımda gözlerini devirdi. "Asıl senin pazarlık yapacak durumun var mı?"

"Bak" dedim hafifçe kalkarken. "Ben işlemedim o cinayeti, şimdi de aklanmak için muhakkak abimle görüşmem lazım. Kaybedecek zamanım yok, tamam mı? Bana yardım etmeyeceksen Gökay'ı çağır"

"Gökay sence kolunu kırabilir mi, kan görse bayılır o"

"Devrimi çağır o zaman, o seve seve kırar" dediğimde omuzlarını silkti ve çağırmayı reddetti.

"Cezaevinden hastaneye gitmenin iki yolu var" dedi düşünceli bir sesle. "Ya ölümüne dayak yiyeceksin..."

"Şekil a bir, ben" dedim kendimi işaret ederek öfkeyle, duymamazlıktan geldi.

"Ya da intihar edeceksin"

"Ya Kartal" dedim alay ve öfke karışımı sesimle konuşurken. "Zehir gibisin yine..."

Çatık kaşlarıyla baktı suratıma. "Getir bir ekmek bıçağı da keseyim bileklerimi hemen, bu nasıl aklıma gelmedi benim?"

"İntihar etmeyeceksin" dedi ters ters ve banyoya doğru ilerledi geri geldiğinde elinde bir ilaç kutusu vardı. Salladı iki defa. "Ama onlar öyle sanacak"

"O tuvalette başka ne var amına koyayım?"

"Söyleyeyim de Gardiyana ispikle değil mi?" diyerek telefon olayına laf vurdu. Umurumda değildi, utanmasam ilaç sakladıklarını bile ispiklerdim.

Kutuyu açıp ilaçların yarısını boşalttı. "Zaten ateşlisin, ilaçların yarısını bulamayacağım ve sen titremeye başlayacaksın, ağzından köpük çıkacak. İntihar ettiğini düşünerek bağıracağım, seni burada tutmazlar direkt hastaneye götürürler"

"Hastanede intihar etmediğim anlaşılacak" dediğimde kafasını salladı. "Evet, insan havale geçirdiğinde ağzından köpük çıkar, titrersin. İntihar etmeyle bulguları benziyor değil mi?" hafifçe omuzlarını silkti. "Küçük bir yanlış anlaşılma yaşanacak yani"

"Vay pezevenk" diye homurdandığımda dişlerini göstererek sırıttı.

Bu plan işleyecek mi bilmiyordum ama denemek zorundaydım, başka şansım yoktu.

Cenker?

Arkadaşlar panoda da söylediğim gibi Selim Kayabey olayı yalnızca hikayenin başlangıcı, hikaye bu olaylardan sonra başlayacak...

Bu arada kitabı sevmeyenlere çok güzel bir önerim var arkadaşlar, size çok yardımcı olacak... okumayın.

Continue Reading

You'll Also Like

197K 16K 45
Bebekliğinden beri kendi elleriyle büyüttüğü çocuğun yaramazlıkları ile uğraşan bir adam.
907K 56.9K 38
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
320K 23.8K 41
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
1.4M 46.5K 22
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...