Zemheri | Tamamlandı

By yericeryazar

3.8M 230K 73.7K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... More

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

5.Bölüm

83.7K 4.3K 1.5K
By yericeryazar

İçeriye girdikten kısa bir süre sonra Sibel gelmişti. Ona kapıyı açtığım sırada çok şükür ki yemeklerde gelmişti.

Alıp, ödemeyi yaptıktan sonra kapıyı kapattım ve koşarak koltuğa oturdum.

"Hayatımda hiç bu kadar yorulmamıştım." Dedim lahmacundan bir ısırık alıp.

"Abartma be."

"Gerçekten!" Dedim.

Yemekleri yerken ev hakkında konuşmuştuk Sibel ile.

"Ee." Dedim çöpleri toplarken. "Sen eve nasıl gideceksin bu saatte?"

"He şey Cahit abim geldi, o bırakacak beni."

"İyi o zaman."

"Sen?"

"Ben kalacağım bu gece burada." Dedim heyecanla.

"Öyle mi? Ee hadi tekrardan hayırlı olsun."

"Teşekkürler." Dedim. "Ayrıca her şey için teşekkür ederim Sibel. Sen yardımcı olmasan bu kadar şeyi tek başıma yapamazdım."

"Ay ne olacak kız?" Diyerek ayağa kalktı Sibel. "Lafı bile olmaz."

Gülerek ayağa kalktım bende.

"Ben haber vereyim Cahit abime gideceğim diye."

"Tamam. Bende geçireyim seni."

"Tamam."

Sibel, Cahit'e haber vermek için evden çıkarken bende elimde ki çöpleri mutfakta ki çöpe attım.

Kapıya geldiğim sırada Cahitte evden çıkıyordu. Ona bakmadan Sibel'e döndüm.

"İyi geceler."

"İyi geceler."

Sibel ve Cahit kapıya yönelince bende arkalarından baktım bir kaç saniye. Sonra içeriye girip kapıyı kapattım. Kapattıktan sonra da iki kere kilitledim.

Elimi kapının kolundan çekmeden sırtımı kapıya yasladım ve derin bir nefes aldım.

Etrafı inceledim.
Her şey çok tuhaf geliyordu. Belki Bursa'da olsam, Bursa'da ayrı eve çıksam buradan çok daha iyi bir evim olurdu. Hatta yüksek ihtimal kira değil kendi evim olurdu. Eşyalarım bu kadar aceleye gelmez, hepsi en pahalısından olurdu eminim.

Öylesi çok daha rahat, konforlu, kaliteli olurdu eminim ama şuan hissettiğim gibi hissedebilir miydim?

Acaba abimin bahsettiği kendi ayaklarının üzerinde durma hissi bu muydu?

Tamam kendi param ile yapmıyordum bunları ama kendim yapıyordum. Bence bu de bir şeydi.

Kapının önünden çekilip koltuğa oturdum ve telefonumu elime aldım. Aldığım gibi çalmaya başlamıştı. Abim arıyordu. Hemde bu saatte?

Sabahtan beri bir çok kez aramıştı ama açmaya fırsatım olmamıştı. Hoş açmakta istememiştim zaten.

"Efendim?" Diyerek açtım telefonu.

"Ahsen şu telefonu niye açmıyorsun abiciğim?" Diye sordu hemen. Sesi oldukça telaşlı geliyordu. Sanırım bu sefer gerçekten endişelenmişti.

"İşim vardı." Dedim sakince.

"İşim vardı, işim vardı! Ahsen orada ne işin olabilir Allah aşkına?"

"Çalışıyorum abi!" Dedim. "Bir esnaf lokantasında garsonluk yapıyorum. Sen eğer diğer kardeşinin başarılarını anlatmak yerine beni birazcık dinleseydin ben sana anlatacaktım. Ev tuttum burada. Hoş iddiada ki gibi değil. Ama sen o gece dinleseydin ben senden gerçekten yardım isteyecektim, evi tutmak için. Anlatacaktım yani sana. Eğer dinleseydin."

Sesli bir şekilde nefesini bıraktığını duydum.

"Ahsen, özür dilerim."

"Dileme abi."

"Lütfen yapma böyle. Haklısın. Ne desen haklısın tamam. Ama yapma böyle."

"Abi ben bir şey yapmıyorum. Senin dediğin gibi kendime hayat kuruyorum işte! Tek başıma, kendi ayaklarımın üstünde durarak."

"Bahsettiğim şey bu değildi." Deyince sinirle dişlerimi sıktım.

Bahsettiği şey tam olarak buydu. Ama o şimdi işine gelmediği için bunu kabul etmiyordu.

"Tam olarak bahsettiğin şey buydu."

"Tamam buydu. Buydu ama-"

"Ama falan deyip durma bana." Dedim en sonunda sinirle. "Her seferinde aynı şeyi yapıyorsun abi. İşine nasıl gelirse öyle davranıyorsun. Ve her seferinde bahanen aynı. Benim iyiliğim için! Madem benim iyiliğim için, bir şey söylemeyeceksin bana. Karışmayacaksın."

"Ahsen tamam, karışmayacağım. Ne desende haklısın tamam ben hatamı kabul ediyorum. Ama buraya gel, bak burada bir işe gir, burada ev tut."

"İstemiyorum." Dedim hızla.

"Neden?"

Bu sorunun cevabı bende de yoktu. Neden bilmiyorum ama burada kalmak istiyorum. Ben böyleydim.
Bir nedene, bir sebebe ihtiyacım yoktu. Burada kalmak istiyordum ve burada kalacaktım!

"Arkadaşın, tanıdığın mı var orada Ahsen? Bir başına ne yapacaksın?"

"Artık var." Dedim.

Hem de bu süreçte abimden daha çok yanımda olan, bana abimden daha çok yardımı dokunan tanıdıklarım vardı.

Karşı komşum, aynı zamanda ev sahibim olan diktatör yüzbaşının bile abimden daha çok yardımı dokunmuştu bana.

Abim şimdi tek başına orada ne yapacaksın diyordu. Ama bunu en başta söylemesi gerekiyordu. Beş parasız sokakta kaldığım gece söylemesi gerekiyordu.

Ama söylememişti.
O gece telefonu yüzüme kapatmıştı. Tekrar aramamıştı. Ne olduğunu sormamıştı. Başına bir şey mi geldi dememişti.

Belki de o gece benim başıma çok kötü bir şey gelecekti. O tanımadığım adam bana yardım etmese belki şuan çok daha kötü, çok daha farklı bir halde olacaktım.

Ben abimin o söylediklerini unuturdum. Beni diğer kardeşi ile kıyaslamasını unuturdum. Daha önce de yapılmıştı bu. Daha önce de unutmuştum. 

Ben abime beni merak etmediği için kızgındım, kırgındım. 

O söylediklerinin siniri, öfkesi o gün evde içimi dökünce geçmişti. Benim için hep böyleydi. Kızardım, öfkelenirdim sonra bir kere patlar her şeyi unuturdum. Bunlar daha önce de yaşanan şeylerdi. Ama abim daha önce bana hiç bu kadar değersiz hissettirmemişti. 

Benim abimden başka kimsem yoktu. Tamam büyük bir ailem olabilirdi. Ama bazen aileler sadece isimde aileydi. Aile olup, aile gibi hissetmediğim çok zaman olmuştu.

İşte bu yüzden sadece abim vardı.

Abim bunu biliyordu. Benim ondan başkasını aramayacağımı biliyordu. Ve o gece sadece kendi değil, benim arayacağım diğer insanlara da engel olmuştu. Benim kalbimi kıran buydu. Belki o gece bu kadar üzülmemiştim ama düşündükçe üzülüyordum. Zaman geçtikçe kalbim daha çok kırılıyordu. 

Ben başıma bir şey gelince babama koşan bir kız değildim. Olamamıştım. Abime gitmiştim hep. Bana ne yaparsa yapsın ne derse desin abime sırtımı dönemezdim ama bu sefer gerçekten çok kırılmıştım. Birden Kars'a yerleşecek kadar çok hemde. Belki o gece babamdan yardım istesem yardım ederdi. Ama babamın olanlardan haberi bile yoktu. Hep böyle olmuştu. Bizim başımıza bir şeyler gelirdi ve babamın hiç haberi olmazdı...

"Ahsen." Diyerek telefonda ki varlığını hatırlattı abim. "Yanına geleyim, yüz yüze konuşalım olur mu?"

"İstemiyorum."

"Sen gel demiyorum, ben geleyim."

"İstemiyorum." Dedim tekrardan. "Ben iyiyim tamam mı?"

"Bize inadından oradasın Ahsen. Yapamazsın sen orada."

Öyle bir yapacaktım ki abim başta olmak üzere herkes şaşıracaktı. Bu sefer pes etmeyecektim. Zaten şuanlık pes etmemi gerektirecek bir şey yoktu. 

"Ben çocuk değilim abi. Neyi yapıp neyi yapamayacağımın farkındayım."

"Kararlısın yani, kalacaksın orada."

"Evet."

"Peki." Dedi. "Daha fazla ısrar etmeyeceğim. Nasıl mutlu olacaksan öyle yap. Ama lütfen ben aradığımda telefonumu aç Ahsen, lütfen."

"Tamam." Dedim düz bir ses tonuyla. 

"İyi geceler."

"İyi geceler." Dedim ve telefonu kapattım.

Derin bir nefes alıp koltuktan kalktım ve yatak odasına geçtim. Kendi evim de uyuyacağım ilk geceydi ve ben oldukça heyecanlıydım. 

Yerleştirdiğim kıyafetlerimin arasından pijama çıkartıp üzerimi değiştirdim. Keyifli bir şekilde yatağıma geçip uzandım. Temizlik yapmaktan bayılacak kadar yorulduğum için hemen uykuya dalmıştım. 

Ertesi sabah, gece yorgun uyumama rağmen oldukça güzel uyanmıştım. Yataktan kalkıp banyoya girdim ve elimi yüzüm yıkadım. Banyodan çıktıktan sonra mutfağa geldim. Maalesef yemeğe hiç bir şey yoktu evde. Buzdolabım bile yoktu zaten. O yüzden bir bardak su içip yatak odasına geri döndüm. 

Aldığım beyaz eşyalar bu gün gelecekti. O yüzden bu akşam güzel bir mutfak alışverişi yapabilirdim. 

Yatağı toplayıp üzerimi değiştirdikten sonra etrafa kısaca göz attım. Çoğu şey eksik olsa da artık tamamen evime taşınabilirdim. Sibeller de ki eşyalarımı getirmiştim. Bu gün işten çıktıktan sonra otele gider oradan da çıkış yapardım. 

Hazırlanınca evden çıktım. Bakışlarım ister istemez karşı dairenin kapısına kaydı. Bir kaç saniye baktıktan sonra bakışlarımı hemen çekip merdivenlere yöneldim. Hızlıca inip apartmandan çıktım. 

Lokantaya yürüyerek gelmiştim çünkü oldukça yakındı. 

"Günaydın." Diyerek içeriye girdim. "Günaydın." Dedi Sibel gülümseyerek. 

Hande bana kısa bir bakış atıp oldukça soğuk bir ifadeyle "Günaydın." Dedi. 

"Ee nasıldı evinde ki ilk gecen?" 

"Yorucu." Dedim montumu çıkartırken. 

"Ev mi?" Dedi Hande. "Ev mi tuttun?"

"Evet." Dedi Sibel benim yerime. "Cahit abilerin evi tuttu."

"Cahitlerin evi mi? Bizim Cahitin?"

"Kaç tane Cahit abi var Hande?" Dedi Sibel ve mutfağa girdi.

"İyi de Cahit ne alaka?" Dedi Hande.

Kaşlarımı çattım. 

"Ev kiralıktı tuttum." Dedim ve ona doğru bir adım attım. "Bir sorun mu var?"

"Yok ama olacak gibi duruyor."

Güldüm. "Öyle mi? Ee herkesin hayatında olur ufak tefek sorunlar." Dedim ufak tefeğin üzerine basa basa. 

"Doğru herkesin hayatında olur ama sen bu sefer dikkat et o ufak tefek sorunlar seni ağlayarak göndermesin buradan."

Büyük bir kahkaha attım. 

Bu Handenin benimle ne alıp veremediği vardı bilmiyorum ama sorun çıkaracağı belliydi. Fakat bilmediği bir şey vardı, Ahsen Kara'yı kimse kolay kolay ağlatamazdı. 

Akşam üzeri lokantadan erken çıkmıştım çünkü beyaz eşyaları aldığım yerden aramışlar ve geleceklerini söylemişlerdi.

Neredeyse koşarak eve gittikten sonra adamlar ile kapıda karşılaşmıştım. Hayatımda ilk defa ev alışverişi yaptığım için işlerinin daha uzun süreceğini sanmıştım ama yarım saat içinde gitmişlerdi.

Onlardan sonra da haftasonu aldığım koltuklar gelmişti. Onlarda yerine yerleştikten sonra evim gerşekten bir ev olmuştu.

L koltuğu camın önüne koymuştum. Daha önceden olan koltuğu da yatak odasının yanında ki boş odaya götürmüştüm.

L koltuğun tam karşısında ki yani koridorun duvarı olan boş duvarada televizyon alacaktım. Ama ne zaman alabilirdim onu bilmiyorum. Şuan almam gereken ilk şey halıydı. Ev ne kadar sıcak olursa olsun yerler buz gibiydi.

Ama genel olarak büyük şeyler bitmişti. Gerisi günden güne tamamlanacak eksiklerdi.

Buradan giderken bu eşyalara ne olacak diye düşünmüyordum çünkü orasıya abim ilgilenecekti. Onun henüz bundan haberi yoktu ama olsun. İster burada bıraksın, ister alsın Bursa'ya götürsün umrumda bile değildi. Ben sadece burada kaldığım süre boyunca kullanmaya bakardım.

Kocaman koltuğu tek başıma yerine yerleştirdiğim için oldukça yorulmuştum. Bu yüzden bir süredir koltukta uzanıyordum.

Koltuktan doğrulup ayağa kalktım ve kapıya gittim. Kapının yanında, duvarın için gömülü dolaptan montumu ve çantamı alıp evden çıktım.

Kar yüzünden kayıp düşmemeye dikkat ederken aynı zamanda hızlı hızlı yürümeye çalışıyordum çünkü hava yine ve yine buz gibiydi!

Sokağın başında ki markete gelince hızla içeriye girdim. En azından dışarıya göre daha sıcaktı.

Bir araba alıp alışverişe başladım.
O da lazım olur mu, şunu da mı alsam diyerek uzayıp giden alışveriş neredeyse bir saat sürdü.

Kasada aldıklarımın parasını ödedikten sonra "Ben market arabası ile eve götürsem aldıklarımı?" Diye sordum. Bunca poşeti eve taşımam imkânsızdı.

"Kimliğinizi bırakmanız gerekiyor." Dedi kasiyer kız.

"Tabii." Dedim ve elimde ki cüzdanın içinden kimliği çıkarıp kadına uzattım.

Aldığım poşetleri arabaya koyduktan sonra marketten çıktım. Market arabası iyi bir fikir miydi bilmiyorum. Onca poşeti taşımamak için iyi bir fikirdi evet ama yerlerin buz olmasını hesaba katmamıştım.

"Ay ay." Diye bağırdım bir anlık refleksle.

Araba neredeyse düşecekti.

Oflayarak tekrardan yürümeye başladım. Eve geldikten sonra apartmanın kapısını açıp alışveriş arabasını içeriye soktum. Önümde ki beş basamak merdivene kısa bir bakış attım.

Dört kere git gel yaparak bütün poşetleri eve bıraktıktan sonra tekrardan apartmandan çıktım ve markete doğru yürümeye başladım.

Ben her şeyi düşünmüştüm. Burada ne işim var, neden burası falan diye. Her soruna bir çözüm de bulmuştum. Ama bu soğukta 3 ay durabilir miydim işte orasını bilmiyordum. Şuan beni soğuktan daha fazla zorlayan bir şey değildi.

Ben yaz insanıydım. Bir kere tatili seviyordum. Tamam kışında tatile gidiliyordu ama denize mi giriliyordu? Karda da ne kadar vakit geçirebilirdik ki? İnsan bir zamandan sonra donacak gibi üşüyordu.

Bir zaman dediğim Bursa da ki kış için iki belki üç saatti. Ama burada bir saat dışarda dursam bir köşede donar kalırdım.

İşin tuhaf tarafı buraya geldiğimden beri bu soğuk havadan şikayet eden kimseyi de görmemiştim. Sanırım burada ki herkes alışıktı bu soğuğa.

Markete geldikten sonra alışveriş arabasını bırakıp kimliğimi aldım ve marketten çıktım.

Hızlı hızlı az önce yürüdüğüm yolları yürürken telefonum çalmaya başladı. Adımlarımı yavaşlatıp montumun cebinden telefonumu çıkarttım.

"Bu niye arıyor şimdi ya?" Dedim ekrana bakarak. Derin bir nefes aldım ve telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim Zehra?"

"Ahsen!" Dedi heyecanla. "Naber?"

"İyi Zehra. Senden naber?"

"İyi bende. Dedim bir kuzenimi arayayım, sorayım bir ihtiyacı var mı?"

"Zehra ne istiyorsun?" Diye sordum hiç uzatmadan.

"Ne istiyeceğim ya?" Dedi hemen. "Cidden nasılsın, bir ihtiyacın var mı demek için aradım."

"Yok."

"Nasıl gidiyor orada?"

"Güzel."

"Ev tutmuşsun galiba. Ay nasıl bir yer orası?"

"Normal işte Zehra. Neyini merak ettin bu kadar?"

"Ne bileyim." Dedi. "Yani farklı bir yer sonuçta, daha önce gittiğimiz bir şehirde değil. Çok soğuk değil mi?"

Derin bir nefes aldım. "Zehra önemli bir şey söylemeyeceksen kapatıyorum."

"Dur dur tamam." Dedi. Biraz duraksadıktan sonra tekrardan konuştu. "İyi misin?"

"İyiyim Zehra. Abim mi arattırdı seni?"

"Hayır. Kızım arayamaz mıyım kuzenimi?"

Kuzenimi arayamaz mıyım falan deyince masum duruyordu. Ama Zehra da zamanında kazık atmıştı bana. Ailemde ki herkes gibi. Çocukken çok yakın olmamız büyüyünce de öyle olacağı anlamına gelmiyordu. Hele yapılanlardan sonra.

Tamam Zehra bilet falan almıştı ama fazla samimiyete de gerek yoktu.

"Kuzenleri karıştırdın herhalde. Yaprak değil, Ahsen ben."

"Ya Ahsen kaç kere söyledim." Diye konuştu. "Konuşmuyorum ben Yaprak ile."

"Benimle de konuşma Zehra. Tamam yardım ettin teşekkür ederim ama fazlasına gerek yok."

"Hiç affetmeyecek misin beni?" Diye sorunca duraksadım.

"Zehra ben kimi affettim de seni affedeyim?"

"Peki. İyi geceler Ahsen."

Bir şey söylemeden telefonu kapattım.
Onların benim yerime koyabileceği biri vardı. Beni sevemiyorlarsa Yaprağı sevebilirlerdi.

Benim onların yerine koyabileceğim bir ailem bile yoktu...

Derin bir nefes aldım. Yepyeni bir hayata başlamışken çok sevgili (!) ailemi düşünmek bile istemiyordum.

Zaten sinirim henüz tamamen geçmemişti. Bir rahat bıraksalar geçecekti belki ama bırakmıyorlardı da. Hayır madem bu kadar merak edeceklerdi neden ilk gece kimse aramamıştı?

Tekrardan eve gelince hızlı hızlı apartmana girip daireye girdim.

Hemen girişe bıraktığım poşetleri de alarak mutfağa geldim ve yerleştirmeye başladım.

Onları da yerleştirdikten sonra hiç bir şey yapmadan yatak odasına gelip yatağa attım kendimi.

Son zamanlarda o kadar çok yoruluyordum ki. Gece tavana bakıp düşünmeden uykuya dalıyordum.

Bu gece de öyle olmuştu.

Sabah alarmı bir kere iptal ettikten sonra ikinci çalışınca kalktım yataktan.

Banyoya gelince aynadan kendime baktım. Buraya geldiğimden beri doğru düzgün makyaj bile yapmıyordum. Bakım falan zaten hak getire. Ama artık evimdeydim. Şu yerleşme işi bir bitsin, eski Ahsen Kara olarak geri dönecektim.

Dönecektim de o Ahsen Kara'nın burada ne işi vardı?

Değişmiş miydim buraya geldiğimden beri?
Tabii ki değişmemiştim. Ama hiç yapmayacağım şeyler yapmıştım. Mesela kısa süre içinde olsa buraya yerleşmek gibi.

Bazen acaba hata mı yapıyorum diye düşünecek gibi oluyordum. Ama hemen dönüyordum o düşünceden. Çünkü ben hata yapmazdım. Canım ne isterse onu yapardım. Şimdi de canım burada yaşamak istiyordu. Bir sebebi olmasına da gerek yoktu. Canım istiyordu o kadar!

Sabah sabah daha fazla düşünmemek için düşüncelerimi dağıtıp musluğu açtım.

Açtım ama su akmadı.

"Ne oluyor ya?" Diyerek ileri geri hareket ettirdim ama yok su gelmiyordu.

Duşakabini açıp orada ki musluğu açtım ama oradan da su gelmiyordu.

"Of ya!" Diyerek banyodan çıktım. "Yıl olmuş 2021 hala su kesintisi diye bir şey mi var?"

Mutfağa gelip burada ki musluğu da denedim ama burada da akmıyordu.

"Of of!"

Yerde duran su şişesini aldım ve içmek için aldığım su ile yüzümü yıkadım. Ben bu hallere düşecek insan mıyım ya? Şu halime bak!

Tekrardan yatak odasına dönüp hızlıca üzerimi değiştirdim. Bu gün işten çıktıktan sonra alışveriş merkezine gidip kıyafet almam gerekiyordu çünkü hiç kalın kıyafetim yoktu. Soğuktan donmamak için kat kat giyinmem gerekiyordu. Aslında kalın kıyafetim vardı fakat buranın soğuğu için yeterli değildi.

Üzerimi giyindikten sonra makyaj malzemelerimi alıp aynanın önüne geçtim ve hızlıca makyaj yaptım. Saçlarıma da şekil verdikten sonra evden çıktım.

Bu gün hava gerçekten çok soğuktu. Bu nasıl olabilirdi bilmiyorum ama daha soğuk olamaz dediğim günün ertesi günü çok daha soğuk oluyordu.

Acaba bu, burada kış bitene kadar böyle mi devam ediyordu? Her gün üstüne katarak çoğalıyor muydu soğukluk?

Havanın ne kadar soğuk olduğu hakkında derin derin düşünerek lokantaya gelmiştim.

"Günaydın." Dedi Sibel beni görünce.

"Günaydın."

"Hayırdır kız ne bu surat?" Diye sorunca hızla ona döndüm. "Üf hiç sorma ya sular kesikti evde!"

"Sular mı kesikti?"

"Ne suyu kız?" Dedi elinde poşetlerle içeriye giren Huriye abla.

"Ahsen'in evde su kesikmişti de onu söylüyordu."

"Su mu kesikti?"

"Aynen." Dedim.

"Kız kesik değildir o su." Deyince kaşlarımı çattım. "Yok baya kesikti yani akmadı."

"Hava ya bak havaya. Bu havada su mu akar? Saat donmuştur."

"Saat mi?" Dedim şaşkınlıkla.

"Evet. Sen eve gidince bir bak."

"Nerede oluyor ki saat?" Diye sordum. "Evde mi oluyor?"

"Yok dairede değildir ama donduğuna göre apartmanda da değil. Sen bir bakarsın dışarıya."

"Bakarım." Dedim. Neye bakacağımı anlamamıştım ama olsun. Yani su donmuştu, o yüzden akmamıştı. Ben bunu anlamıştım.

"Tabii buralar Bursa kadar sıcak değil." Dedi mutfaktan çıkan Hande. "Senin alışık olmadığın şeyler."

Bu kız hiç bir şey söylemese bile kesinlikle bir şeyler söylüyordu. Ve benim sabrım bunu daha ne kadar kaldırırdı bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da çok fazla kaldırmayacağı.

"Ben sandalyeleri yerleştireyim." Diyerek yanlarından ayrıldım ve montum ile çantamı arka tarafa bıraktım.

Hande benden önce davranıp masaları silmeye başladığı için bende sandalyeleri yerleştirdim.

Öğlene kadar sadece bir kaç kişi gelse de öğleden sonra oldukça kalabalıklaşmıştı lokanta.

"Ahsen." Diyerek yanımda durdu Sibel. Elinde ki adisyonu elime tutuşturdu. "Şu kapının yanında ki masanın siparişini al çabuk."

Bir şey dememi beklemeden hızlı hızlı mutfağa girdi.

Derin bir nefes aldım ve kendimden emin bir şekilde masaya doğru yürümeye başladım. Masada üç erkek, bir kız vardı. Ellerinde ki menüyü masaya bıraktıklarına göre ne sipariş vereceklerine karar vermişlerdi.

"Buyrun ne alırdınız?" Diye sordum kibar olan ses tonumla.

Ben genelde ayak işlerini yaptığım için bir ya da iki kere sipariş almıştım.

"Ben bir peynirli gözleme alayım." Dedi kız. "Ama içinde maydanoz olmasın."

Tekrardan menüyü eline aldı ve kısaca baktı. "Ya da ben tost alayım." Dedikten sonra diğerlerine döndü. "Ya da çorba mı içsek?"

"Siz henüz karar veremediniz herhalde." Diye konuştum. "Siz karar verin ben tekrar gelirim."

"Bekle." Dedi kız hızla. "İşin değil mi?"

Derin bir nefes aldım. Sakin ol Ahsen.

"İşim siz karar verene kadar sizi beklemek değil, siparişlerinizi almak."

"Öyle mi?" Diye sordu sinir bozucu bir ifadeyle.

"Öyle. Bunu anlamak çok zor değildir diye düşünüyorum."

"Başka ne gibi işlerin var?" Dedi, kızın karşısında oturan adam. "Bahsetsene bize biraz."

Elimde ki kalemi sıkıca tuttum.

"Sizi ilgilendiren işim sadece sipariş almak."

"Hadi ya." Diyerek geriye yaslandı. "Yani ben bize bir numaranı falan da verirsin diye düşünmüştüm. Sadece sipariş alıp gidecek misin? Üzüldüm bak şimdi."

"Ne diyorsun sen be!" Dedim sinirle.

Tekrar konuşacakken bir anda Hande belirdi yanımızdan. Hızla kolumdan tutup geriye çekti.

"Kusura bakmayın, arkadaş yeni de." Dedi üstüne basarak. "Sizinle ben ilgileneyim."

"Onlarla ben çok güzel ilgileneceğim!" Diye konuştum masaya doğru bir adım atarken.

"Ben ilgilenirim dedim Ahsen!" Diyerek kolumdan çekti Hande.

Hızla kolumu çektim ellerinin arasından ve arkamı dönüp yanlarından uzaklaştım.

Mutfağa girince Sibel bana döndü. "Aldın mı?"

"Almadım!" Dedim sinirle. "Hande hanım ilgilenecekmiş."

Şuan o masadakilerden daha çok sinirliydim Handeye. O gelmese ağzının payını verecektim adama ama gelmiş araya girmişti.

Neymiş yeniymişim. Mesele orada sipariş almaktı sanki!

Sibel "Neden?" Derken Hande mutfağa gelmişti.

"Ne yapıyorsun sen?" Dedim hızla.

"Asıl sen ne yapıyorsun?" Diyerek bana döndü. "Müşteri onlar, nasıl davrandığının farkında mısın?"

"Ben ne yaptığımın, nasıl davrandığımın farkındayım! Sen araya girmesen  güzel davranacaktım." Dedim.

"Sen onlar katlanmak zorundasın Ahsen hanım!" Dedi imayla.

"Ben kimsenin saçma sapan konuşmasına katlanmak zorunda değilim." Deyince alayla güldü Hande.

"Ne oldu Ahsen'ciğim, zoruna mı gitti? Yediremedin mi gururuna?"

"Ne gururu ya? Gelmiş saçma sapan ima yapıyor bana, bir de müşterisin sen deyip susacak mıydım?" Dedim sinirle.

Hoş Hande yüzünden susmak zorunda kalmıştım orası ayrı ama.

"Gerekirse susacaksın."

"Öyle mi?" Diye sordum. "Sen herkesin seninle böyle konuşmasına izin veriyorsun anlaşılan."

"Düzgün konuş!" Diyerek bana doğru bir adım attı Hande.

"Hop hop." Diyerek Hande ile aramıza girdi Sibel. "Ne yapıyorsunuz ya kendinize gelin."

"Kendine gelmesi gereken kişi ben değilim, Ahsen hanım! Kendine gelsinde nerede olduğunu kim olduğunu hatırlasın." Dedi Hande.

"Bence sen benim kim olduğumu unutma Hande!" Dedim. "Hayır sonra ben hatırlatırım, senin için iyi olmaz."

"Hande." Diyerek mutfağa girdi Huriye abla. "Şu boşalan masaları topla."

Tezgahın önüne geçmeden bize döndü. "Ne oluyor?"

"Bir şey yok Huriye abla." Dedim Hande'ye bakarak. Hande bir şey söylemeden mutfaktan çıktı.

Günümün geri kalanı Hande yüzünden kötü geçmişti. Çünkü bir kere sinirlerimi bozdu. Tabii o ayarsız müşterilerinde etkisi vardı.

Lokantadan çıktıktan sonra alışverişe gitmekten vazgeçmiştim. Bu gün hem mental açıdan hem fiziksel açıdan yorulmuştum. O yüzden alışverişi haftasonuna ertelemiştim.

Eve geldikten sonra ilk iş suya bakmak oldu ama hala akmıyordu.

Evden çıkıp apartmana kısaca baktım. Su sayacı merdivenlerin altındaydı ve donmuşa benzemiyordu.

Arka tarafın kapısını açtım ve yatak odamın camından gözüken bahçeye çıktım. Etrafı duvarla çevrili bir bahçeydi ama duvarları da ağaçlar kapatmıştı. Bahçenin köşesinde eski bir tahta masa ve etrafına sandalyeler vardı.

Bahçeyi incelemeyi bırakıp etrafıma bakındım. Kapının yanında içeriye giren bir boru vardı ve etrafı buz tutmuştu. Demek ki su borusu buydu.

İyi de bu su borusu niye açıktaydı ki?

"Banane ya." Diyerek içeriye girdim ve tekrardan eve geldim. Telefonumu alıp koltuğa oturdum ve Google'a girdim.

Donan su borusunu düzeltmek için sıcak su dökülebileceği yazıyordu.

Mutfak tarafına geçip etrafıma bakındım. Su kaynatabileceğim bir şey yoktu evde.

Aklıma gelen şey ile derin bir nefes aldım. "Yapabilirsin Ahsen!" Dedim kendi kendime. "Her şey su için!"

Kendime gaz vererek evden çıktım ve karşı dairenin kapısına geldim.

Zile bastım ve beklemeye başladım. Açan olmadı. Tekrardan bastım ama yine açan olmadı. Demek ki evde yoktu. Ya da bile isteye kapıyı açmıyordu.

Merdivenlere yöneldim ve üst kata çıktım. Asım amcanın kapısına gelip zile bastım.

Bir kaç saniye sonra kapıyı bir kadın açtı. "Merhaba." Dedim kibarca.

"Merhaba, buyrun?"

"Şey ben alt kata yeni taşındım da." Diyerek açıkladım.

"Aa yeni kiracısın sen!" Dedi kadın heyecanla.

"Evet."

"Gel gel geç içeriye."

"Yok. Ben aslında sizden bir şey rica edecektim." Dedim.

"Tabii buyur."

"Ben daha tam olarak yerleşemedim de rica etsem çaydanlığını ödünç alabilir miyim?" Diye sordum.

Komşudan un istenirdi, şeker istenirdi. Ben gelmiş çaydanlık istiyordum!

"Çaydanlık mı?"

"Su ısıtmam gerekiyor da." Diye açıkladım.

"Anladım. Hemen getiriyorum." Diyerek içeriye girdi kadın. Bende beklemeye başladım.

Tuhaf bir durumdu çaydanlık istemem ama ne yapayım? Suyu bir şekilde ısıtmam gerekiyordu. Çaydanlık yerine bir bardak sıcak su istemem daha komik olurdu.

Kadın elinde çaydanlık ile geri döndü. Bana uzatınca gülümseyerek aldım.

"Çok teşekkür ederim, hemen getiririm."

"Ay sorun değil ne olacak." Dedi kadın keyifle. "Komşu olduk artık bir çaydanlığın lafı mı olur?"

Olmaz mıydı?

"Bu arada ben Tülin." Diyerek elini uzattı kadın.

"Ha karşı dairede oturan." Dedim hemen. Sibel söylemişti eve ilk bakmaya geldiğimizde bende oradan biliyordum.

"Ta kendisi."

Uzattığı eli kibarca sıktım. "Ahsen bende."

"Memnun oldum Ahsen. Artık sık sık görüşürüz."

"Bende memnun oldum." Dedim. "Ben gideyim, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Merdivenleri hızlı hızlı inip eve girdim ve çaydanlığa şişeden su doldurup ocağın üzerine koydum.

Suyun kaynamasını, ocağın başında beklerken telefonum çalmaya başladı.

Koltuğun yanına gelip telefonumu elime aldım ve kimin aradığına baktım.

Abim arıyordu.

Derin bir nefes alıp telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.

"Efendim?"

"Ahsen, nasılsın güzelim?"

"İyi." Dedim soğuk bir ses tonuyla. "Sen?"

"Bende iyiyim." Dedi. "Nasıl gidiyor?"

"Gayet güzel."

Soğuktan donan suyu saymazsak her şey çok güzeldi. Ha tabii birde iş yerimde hiç bir sebep yokken canım sıkan Hande vardı.

"İyisin değil mi?"

"İyiyim abi." Dedim. "Siz nasılsınız? Dedemler ne yapıyor?"

"Onlar da iyi. Seni merak ediyorlar."

"Merak etmelerine hiç gerek yok abi. Ben gayet iyiyim. Ve çok mutluyum."

Donan suya ve Hande'ye rağmen gerçekten mutluydum. Zaten mutlu olmasam burada işim neydi? Tamam bir kere abimle inatlaştık diye mutlu olmasamda burada kalırdım. Ama mutluydum.

"Sen öyle diyorsan." Dedi abim.

Kısa bir sessizlikten sonra tekrar konuştu. "Ahsen."

Devam etmesini bekledim. Bir şey söylemeyince "Efendim?" Dedim.

"Babamda yanımda."

Duyduğum şey ile dişlerimi sıktım sinirle.

"Kapatıyorum abi. Görüşürüz."

"Ahs-"

Telefonu yüzüne kapattım. Bir de babamla falan konuşmak istemiyordum. Abim zaten yeni bitmişti, bir de o ne işin var orada adlı uzun bir konuşma yapacaktı. Öyle bir konuşmayı zaten çekemezdim. Bir de babamdan hiç daha çekemezdim.

Ocağın üzerine bıraktığım sudan kaynadığına dair sesler gelince yanına gelip ocağı kapattım.

Su almadan önce üzerime bir hırka geçirdim  ve sıcak suyun olduğu çaydanlığı alıp evden çıktım.

Bahçeye çıkmadan önce etrafıma bakındım. Kapının yanında ki ışık düğmesini görünce bastım. Bahçenin ışığı açılmıştı.

Kapıyı açıp bahçeye çıktım. Su borusuna doğru hafifçe eğildim. Sıcak suyun üstüme gelmemesine dikkat ederek birden borunun üstüne döküverdim.

Daha ne olduğunu anlayamadan birden yüzüme su gelmeye başladı.

Korkuyla bağırarak geriye doğru çekildim ama her yerim çoktan ıslanmıştı.

Patlayan su borusuna şaşkınca bakarken soğuktan titremeye başladım.

"Off!" Diye bağırdım öfkeyle.

Bahçenin kapısı açılınca kimin geldiğine bakmak için o tarafa döndüm. Şuan görmeyi isteyeceğim en son insan, yani Cahit şaşkınca bana bakıyordu.

"Ne oluyor burada?" Diye sordu.

"Hava çok sıcak ya serinlemek için yüzümü yıkadım!" Dedikten sonra sinirle devam ettim. "Görmüyor musun ne olduğunu? Boru patladı!"

Yanımdan geçip boruya baktı. Daha sonra ıslanınca yere fırlattığım çaydanlığa baktı.

"Çaydanlığın ne işi var burada?" Diye sordu bana dönüp.

"Boru donmuş." Dedim çekinerek. İçimden bir ses yanlış bir şey yaptığımı söylüyordu.

"Sende geldin bir çaydanlık sıcak suyu borunun üstüne döktün öyle mi?"

"Evet!" Dedim hızla. "Su akmıyordu ne yapayım? Ayrıca sabahtan beri yok, siz niye bir şey yapmıyorsunuz?"

"Üst katın su tesisatıyla alt katın ki ayrı. Yani üst katta su kesilmemiştir. Bende evde değilim iki gündür ne bileyim su akıyor mu akmıyor mu."

"Akmıyordu! İnternetten baktım sıcak suyla açılır yazıyordu ne yapayım?"

"Sıcak suyla açılır, açılır da öyle birden dökersen böyle olur işte!" Dedi sinirle. .

"Ne bağırıyorsun be?" Dedim bende sinirle.

"Ben mi bağırıyorum?"

"Evet!"

"Allah'ım sen bana sabır ver." Diyerek başını çevirdi. "Sen benim başıma bela olmak için mi geldin?"

"Aynen işim gücüm yok senin başına bela olmak için geldim!" Dedim alayla.

"İnan bana belli oluyor."

"Of bunu mu konuşacağız şimdi?" Diye sordum. "Ne yapacağız boruyu?"

"İnternete bak yazıyordur ne yapacağın."

"Hıı! Çok komik. İlk şakan mı?"

Bir şey söylemeden cebinden telefonunu çıkarttı ve birini aradı.

"Alo Fuat, tesisatçı lazım bizim eve."

"..."

"Evet, bul bir tane getir."

"..."

"Fuat bu saatte aradığıma göre bu saatte lazım!" Diye bağırdı birden. Daha sonra telefonu kapattı.

"Gelir birazdan tesisatçı."

"Sen yapamaz mıydın?" Diye sordum.

"Görevden yeni geldim, şimdi evimde uyuyor olmam gerekirken senin yüzünden buradayım. Bir de suyla boruyla falan uğraşamam."

"Tamam ne bağırıyorsun? Sordum sadece." Dedim. Sonuçta su boşuna akıyordu.

"Kızım sen bağırma görmemişsin." Dedi.

"Kızım falan deme, düzgün konuş." Dedim hemen ona dönüp.

"Ne diyeyim?" Diye sordu. "Muhabir mi diyeyim? Garson mu diyeyim? Tesisatçı mı diyeyim? Ne diyeyim ben sana? İsviçre çakısı gibisin, yok yok!"

"Ahsen ne mesela nasıl fikir? Ayrıca yetenekli olmak benim suçum değil." Dedim kendimden emin bir şekilde.

"Aynen çok yeteneklisin ya. Muhabirlik yaparken patlama oluyor, garsonluk yaparken beni zehirliyorsun, tesisatçılık yaparken su borusunu patlatıyorsun! Ne yetenek ama."

"Senin yüzünden." Dedim hızla. Esen rüzgar üzerimde ki ıslaklığı hatırlatınca bütün vücudum birden titredi. "İkide bir karşıma çıkıp duruyorsun!"

"Ben mi senin karşına çıkıyorum?" Diye sordu.

"Evet!"

"Görevde olduğum yerde patlama oluyor, birden ortaya bir kız çıkıyor. Her ay yemeğe gittiğimiz mekanda karşıma yine aynı kız çıkıyor. Sonra yıllardır tanıdığım Sibel, evi birinin kiralayacağını söylüyor yine aynı kız!"

Yani böyle söyleyince de o haklı gibi duruyordu. Ama ben ne diye onun karşısına çıkıp duracaktım? Hayır o kimdi ki?

"Tesadüf." Diyerek kendimi savundum.

"Umarım tesadüftür."

"Ne ima ediyorsun sen ya?" Diye sordum. "Peşinden mi koşacağım ben senin?"

"Koşsanda bir şey değişmez." Dedikten sonra beni baştan aşağıya süzdü. "Tipim değilsin."

"Ay ne üzüldüm!" Diye bağırdım sinirle.

"Yıpratma kendini çok." Dedi alayla.

Bu diktatör yüzbaşına laf yetiştireceğim derken iyice üşümüştüm. Titrememek için kendimi sıkarken, kollarımı kendime sardım.

Kısa bir sessizlikten sonra tekrardan bana döndü Cahit. "Sen gir içeri."

"Tesisatçıyı bekliyorum."

"Ben bekliyorum, gir sen."

"Sanane?" Dedim hızla.

"Biraz daha burada böyle durursan hasta olursun." Dedi. "Sonra benim başımın etini yeme diye diyorum."

"Sen kimsin de ben senin başının etini yiyeceğim be?" Dedim.

"Malum her şeyden beni sorumlu tutuyorsun."

"Evet." Diye konuştum hemen. "Sen suçlusun çünkü."

"Hadi Ahsen." Deyince bir tuhaf oldum. İlk defa adımı söylemişti. Ahsen hanım da demişti daha önce ama Ahsen ilk defa diyordu. "Hadi gir içeri, ben beklerim. Daha fazla başımı şişirme."

Göz devirerek yanından geçtim ve içeriye girdim. Koşarak eve gelip hızla kapıyı açtım. Soğuktan titreyerek yatak odasına geldim.

Üzerimde ki ıslak kıyafetlerden kurtulup kalın bir kazak aldım ve üzerime geçirdim. Taytımı da giydikten sonra, peluş hırkamı alıp odadan çıktım.

Kapıya doğru yürürken hırkayı da giydim. Ayakkabılarımı giyip evden çıktım tekrardan.

Bahçeye geldim ama Cahit yoktu. Suyun aktığı yerde de bir kova vardı.

Bir de beklerim ben demişti. Hani nerede? Yoktu.

Etrafıma bakınırken içeriden kapı kapanma sesi geldi. O da üzerini değiştirmişti. Bakışlarım üzerinde gezindi. Üzerinde siyah kazak, ve gri bir kapşonlu hırka vardı. Altında da gri eşofman vardı.

Herkeste gri eşofman giymesin kardeşim! Biz mi söyleyelim bunu da?

"Geliyorlarmış." Dedi yanıma gelince.

"Senin beklemene gerek yok." Dedim sakince.

Hem görevden geldiğini söylemişti. Hem de gerçekten yorgun gözüküyordu.

"Zaten aradın çağırdın. Gerisini hallederim."

"Halledebileceğine ufacık inancım olsa, bir dakika bile beklemem ama işte."

"İnadıma mı yapıyorsun sen?" Diye sordum.

"Neyi?"

"Saçma sapan konuşuyorsun. Düzgünce bir şey söylüyoruz şurada." Dedim.

"Bende beklerim." Dedi. "Tamam? Sorun yok."

"Ben görevden geldim dedin diye dedim. Yorgunsundur diye yani."

"Merak etme çakma muhabir." Dedi çakma muhabirin üstüne basa basa. "Ben alışkınım yorgunluğa."

Beter ol demek geldi içimden ama engel oldum kendime.

Gelecek olanları neden evde beklemek yerine dışarda beklemiştik bilmiyorum ama 10 dakika sonra gelmişlerdi.

Adının Fuat olduğunu, Cahit telefonda konuşurken öğrendiğim çocuk yanında bir tesisatçıyla gelmişti.

Çocuk diyordum çünkü oldukça küçük duruyordu. Yazık bu yaşında Cahit'in arkasından komutanım komutanım diyerek geziyordu. Üzüldüm çocuğa. Allah sabır versin.

"Siz bu tesisatı niye dışardan döşettirdiniz abi?" Dedi adam boruyu yaparken. "Bu soğukta durur mu bu?"

"Zamanında öyle yapılmış, bir daha değişmedi." Dedi Cahit.

Adam tekrardan bir şey söylemedi ve işini yapmaya devam etti.

İşi bittikten sonra eşyalarını toplayıp ayağa kalktı.

"Ödeme için kredi kartı geçerli mi sizde?" Diye sordum. Adam anlamsızca bana bakarken devam ettim. "Nakitim yokta benim."

Cahit elini adamın omzuna attı. Cebinde para çıkartıp adama uzattı. "Al kardeşim sen  bunu."

Adam paraya bakıp "Abi çok bu." Dedi.

"Olsun yorduk seni bu saatte buraya kadar."

"Sağol abi." Diyerek parayı aldı adam.

"Eyvallah."

Fuat ve tesisatçı gidince Cahit'e döndüm. "Borcum olsun." Dedim. "Para çekince vereceğim."

"Gerek yok." Dedi içeriye girerken. Bende peşinden girdim. "Ne demek gerek yok? Benim vermem gerekiyordu."

"Ev benim." Diyerek bana döndü. "Yani benim vermemde sorun yok."

"Ama benim yüzümden değişti." Dedim.

"Bende senin fotoğraf makinanı kırmıştım. Ödeşmiş olduk tamam?"

Bak yine aklıma gelmişti. Bu adam durduk yere fotoğraf makinamı kırmıştı benim.

Yani tamam, tam olarak durduk yere değildi. Ama zaten fotoğrafları silmişti. Bir de üstüne fotoğraf makinamı kırmasına gerek yoktu.

"Evet ya." Dedim. Hatırlatıp kendi kaşınmıştı. "Niye kırdın sen benim makinamı?"

Gözlerini kıstı. "Ahsen sen aklında tut bu konuyu, sonra yaparız tartışmasını tamam? Bu gecelik bu kadar yeter. Başım şişti."

Gözlerim kocaman açıldı. "Ben mi şişirdim başına."

"Hiç olur mu öyle şey? Sen hiç benim başımı şişirir misin?"

"Ay aman konuşmayız bir daha!" Dedim ve kapıya yöneldim. Hızlıca kapıyı açıktan sonra içeriye girdim. Kapıyı kapatacakken konuştu. "Ahsen."

Duraksayıp ona baktım.

"İyi geceler."

Merhabalarrr💓
Bölümü nasıl buldunuzz??? Ay bence bu bölüm en eğlenceli bölümlerden biriydi benim için habandnwm umarım sizde eğlenmişsinizdir özellikle boru patlama sahnesindehhwjx❤️

Lütfeeenn yorum yapmayı unutmayın. Düşünceleriniz benim için çok önemli 😍❤️

Pazartesi günü görüşürüzzz!!!💓

Continue Reading

You'll Also Like

308K 21K 33
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
467K 28.5K 70
Abi kurgusu. Bu hayatta hiçbir şey yalnızlığımı alamazdı. İnsanlar bile. -Tamamlandı-
306K 8K 48
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
ZORBA | BXB By Lord

Teen Fiction

652K 60K 32
Zorbasına aşık olmak onun yanlışıydı. Hatelove ilişki içerir. Olumsuz ögeler ve zorba davranışlar barındırır. Şerefsiz bir karakter ve enayi bir kara...