Violet Black

By liarblackcat

90.2K 7.5K 10.2K

Sirius Black ve Marlene Mckinnon'ın çocukları olsaydı? Babası Azkaban'dan kaçtığı sırada Hogwarts'a başlayan... More

𝘣𝘦𝘧𝘰𝘳𝘦 𝘦𝘷𝘦𝘳𝘺𝘵𝘩𝘪𝘯𝘨 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴'
1.Bölüm | V
2.Bölüm | V
3.Bölüm | V
4.Bölüm | V
5.Bölüm | V
6.Bölüm | V
7.Bölüm | V
8.Bölüm | V
9.Bölüm | V
10.Bölüm | V
11.Bölüm | V
12.Bölüm | V
13.Bölüm | V
14.Bölüm | V
15.Bölüm | VI
16.Bölüm | VI
17.Bölüm | VI
18.Bölüm | VI
19.Bölüm | VI
20.Bölüm | VI
21.Bölüm | VI
22.Bölüm | VI
23.Bölüm | VI
24.Bölüm | VI
25.Bölüm | VI
26.Bölüm | VI
27.Bölüm | VI
28.Bölüm | VI
29.Bölüm | VI
30.Bölüm | VI
31.Bölüm | VI
32.Bölüm | VI
33.Bölüm | VII
34.Bölüm | VII
35.Bölüm | VII
36.Bölüm | VII
37.Bölüm | VII
38.Bölüm | VII
39.Bölüm | VII
40.Bölüm | VII
41.Bölüm | VII
42.Bölüm | VII
43.Bölüm | VII
44.Bölüm | VII
45.Bölüm | VII
46.Bölüm | VII
47.Bölüm | VII
48.Bölüm | VII
49.Bölüm | VII
50.Bölüm | VII
51.Bölüm*
52.Bölüm*
53.Bölüm*
54.Bölüm*
55.Bölüm*
56.Bölüm*
57.Bölüm*
58.Bölüm*
59.Bölüm*
60.Bölüm*
61.Bölüm*
62.Bölüm*
63.Bölüm*
64.Bölüm*
65.Bölüm*
66.Bölüm*
67.Bölüm*
68.Bölüm*
69.Bölüm*
70.Bölüm*
71.Bölüm*
72.Bölüm*

'𝘵𝘪𝘭𝘭 𝘵𝘩𝘦 𝘣𝘦𝘵𝘵𝘦𝘳 𝘦𝘯𝘥

792 50 117
By liarblackcat

"I solemnly swear that I am up to no good."

Rob Dickinson - Billie Eilish 

The End of The World

*

2 Mayıs 2003

"Bana mı öyle geliyor yoksa buraya gelmek gittikçe zorlaşıyor mu?" diye sordu George, paslı demir kapıyı itip Godric's Hollow mezarlığına girerken. Her sene ziyaret ederlerdi, bazen sadece istediklerinde gelirlerdi. Tabii bunu yapan genellikle Fred Weasley olurdu. Sadece beş yıl önce ektiği menekşeleri sulamak için gelmişliği de olmuştu. Genç kızın her gün buraya gelecek enerjiyi nasıl bulduğunu hep sorgulardı. "Bu sene zor olacağından öyle gelmiştir."

Hogwarts Savaşı'ndan sonra Harry, Diriltme Taşı'nı ormanda bırakmıştı. Herhangi bir saklama girişimi bulmadan Voldemort lanetle onu vurduğunda düşürdüğü yerde öylece bırakmıştı. Taşın akıbetini duyanlar onu aramak için ormana keşifler düzenlediğinde gidip almıştı.

Savaş biteli beş yıl olmuştu, beş koca yıl. Diriltme Taşı elindeyken birilerini çağırmamak çok zordu. O kadar fazla kayıp vardı ki... Harry de bir süre sonra dayanamamıştı. Tek seferlik bir hataydı ama yapmıştı. Bu yüzden vicdanını rahatlatmak istemişti ve kendinden sonra en çok bu taşa ihtiyaç duyacak kişileri düşünmüştü. Teddy'i düşünmüştü ilk, babasıyla konuşabilirdi ama çocuk daha çok küçüktü. O yüzden kararı verirken Üçbüyücü Turnuvası'nı kazandıktan sonra kazandığı bin galleonu verdiği gibi Weasley ikizlerini seçmişti. Daha doğrusu yüzükle çağırdığı kişilerden birisi sevecenlikle(!) ondan bunu rica(!) etmişti.

'Taşı sadece beş dakika onlara vermezsen, hayat boyu sana dadanırım, Potter. Artık bir Potter-Malfoy olmanla dalga geçebileceğim uzun bir ömür olur çünkü sende kedi canlarından var.' demişti Violet onu çağırdığında. Harry el mahkum onları seçmişti.

"Şimdi bu taşı nasıl kullanacağız?" Hope trençkotunun cebinden taşın olduğu keseyi çıkardı. "Harry, tutun ve çevirin, dedi. Yani tutup çevirelim." Hope, keseyi Fred'e uzattı. "Bence onu çağıran sen olmalısın."

Fred hiç itiraz etmedi. Hiç 'Hayır, sen yapmalısın.' tavırlarına girecek gibi hissetmiyordu. Keseyi aldı ve içinden küçük siyah taşı çıkardı. Taşı elinde bir yokladı. Yüzüğü kendisine doğru döndürdüğü ilk zaman bir farklılık yoktu. Yanında birilerinin varlığını hissettiğinde o tarafa döndü. Şoktan yere düştüğü zaman karşısındaki kız güldü. "Yoksa seni heyecanlandırıyor muyum, Weasley?"

Fred yere düşünce George onu kaldırdı. "Ne oldu? Bir yan etkisi mi var?"

"Siz onu göremiyor musunuz?" Fred yerden kalkarken son derece gri gözüken Violet'ten gözlerini alamadı. "Kimi göremiyoruz? Oldu mu yani?" George'un sorusunu görmezden geldi. "Buradasın." dedi Violet'e ithafen.

"Neden onu biz de göremiyoruz?" George yakındı. Violet, Fred'e kafasını sallarken ona güldü. George, Fred'e atılınca kahkahaları daha da artmıştı. "Bırak o taşı! Ben de arkadaşımı göreceğim bırak!"

"Ya git bi' kulaksız!" Fred, George'u üzerinden attı. Mezarlığın içinde uzaklaştı. "Hope tut sevgilini." Hope sadece iki parmağı arasına George'un tişörtünü aldı. Gülümsedi. "Tuttum."

"Onlara sakin olmasını söyler misin? Onlarla da konuşacağım elbette." dedi Violet. Gri silüeti hala kendi beyaz mermerden mezarının yanında duruyordu. "Önce seninle konuşmak istiyorum."

"George, Violet seni istemiyormuş!" Fred, mezarlığın bir diğer ucuna koşarak kaçarken Violet sanki duyabileceklermiş gibi "Öyle demedim!" diye bağırmıştı. George ve Hope'tan yeterince uzaklaştıklarında Violet, Fred'e kızdı. Fred hiçbir şey söylemeden bunu izledi. Özlemişti. "Sen beni dinlemiyor musun?"

"Nasılsın?" diye sordu Fred, Violet'in tüm çektiği azarı eliyle iterek. "Beş yıl sonra beni ilk defa görüyorsun ve bana nasıl olduğumu mu soruyorsun?"

"Sen böyle söyleyince bana da mantıksız geldi." Fred ağır ağır kafasını salladı. Birbirlerine gülümsediler. "Hala burada olduğuna inanamıyorum."

"Ben de. Şu an seninle alay edesim var ama beş yılın hatırına susuyorum işte." Fred kahkaha attı. "Merlin, seni gerçekten çok özlemişim." Belli olmasa da Violet'in yanaklarında pembelik seçiliyordu. Fred kendisine o kadar derin bakıyordu ki bu elinde değildi. "Ben de seni çok özledim."

"Mutlu musun orada?" Violet sesli bir şekilde söyleyecek cesareti bulamadı. Kafasını sallayarak onu onayladı. "Sizi özlemek dışında kötü bir yan göremiyorum. Harry dışında hepinizle de bir gün karşılaşırız. Bildiğin üzere Harry malum ölemiyor."

"Beş dakikanız doldu!" George'un sesiyle gerçekliğe döndüler. Violet son kez Fred'e baktı. "Seni duydum. Keşke ben ölseydim demeni duydum. Ve bilmeni isterim ki Freddie o senaryoyu gördüm. Her türlü ölüyormuş gibi hissediyorum. O yüzden böyle bir şey dediğini bir daha duyarsam sana buradan çeşitli çeşitli varlıklar gönderirim."

Fred tebessüm etti. "Sen ne diyorsan." Taşı George'a verdikten sonra sırıtmaya devam etti. Sırasıyla George ve Hope konuşurken yine menekşeleri suladı.

-----

"Saçına daha fazla jöle sürmekle zaman kaybedersek geç kalacağız, Malfoy." Harry kravatını düzeltip aynada hala saçına şekil vermeye çalışan eşine baktı.

"Öncelikle, Potter-Malfoy olacaktı. İkinci olarak bugün kötü saç günümdeyim tamam mı? Üstüme gelme." dedi Draco. Harry iki elini de havaya kaldırdı. Eşine yaklaşıp yanağını öptükten sonra aynadan gözlerine baktı. Tam soyadlarını söylediği için söylenmekten vazgeçmişti. "Sen saçını yapmak için uğraş, James'i alıp geliyorum. Kovuk kaçmıyor ya."

"Zaten diğerleri bugün mezarlığa gidiyordu, değil mi? Eminim ki geç kalacaklardır." diye kocasının arkasından seslendi Draco. Harry odadan çıkıp çaprazlarındaki kapıya yöneldi. Çocukları James Sirius uyanmış ve kalkmaya çalışıyordu. Harry onu hemen yakalayıp kucağına aldı.

"Nereden geliyor bu enerji sana hiç anlamıyorum. Daha yürüyemiyorsun ama elinde olsa koşacaksın."

James Sirius anlamış gibi güldüğü zaman Harry de güldü. Kenarda duran oğlunun eşyalarının bulunduğu çantayı aldı. Odadan çıkıp kapıyı kapatırken karşısında gördüğü eşiyle durdu. "Bir şey mi oldu?" Draco belerttiği gözleriyle elinde bir kağıt tutuyordu.

"Az önce Astoria'dan baykuş geldi. Bebeğimizi seve seve taşıyacağından bahsediyor." Savaştan sonra İngiltere'den uzakta, Malfoylar'ın Fransa'daki evlerinde iki yıl geçirdikten sonra geri dönmüşlerdi. Harry ve Draco geçen senenin başında evlendiklerinde ilk defa çocuk konusunu konuşmuşlardı. İstediklerine karar verdiklerinde de bu fikirlerini arkadaşlarına ve ailelerine söylemişlerdi. Ginny kendisi taşıyabileceğini teklif ettiğinde St.Mungo'ya gidip işlemleri halletmişlerdi ve her şeyin sonunda James Sirius dünyaya gelmişti. Neredeyse bir yaşına geliyordu.

Öte yandan Narcissa Malfoy da onları desteklemişti. Fakat ikinci bir varis istediğinde Ginny kendi kariyerine yönelmek istediği için farklı birisini aramak zorunda kalmışlardı. Astoria Greengrass devreye bu şekilde girmişti. "Harika bir haber bu!"

"Belki bir safkan olur da babam da çok söylenmez. Her ziyaretimde başımın etini şişiriyor." Draco elindeki kağıdı Harry'nin görebileceği şekilde tuttu. "Bir umut yani sadece. Olsa bile susmaz gerçi o."

Muhabbeti kesip son hazırlıklarını da yaptılar ve Kovuk'a gitmek için hazırdılar. James doğduğunda cisimlenmek ya da şömineler ulaşım listelerinden bir süreliğine çıktığı için Harry araba kullanmayı öğrenmişti. Bu işte kesinlikle Ron'dan daha iyiydi. En azından ehliyeti almak için birilerini şaşırtması gerekmemişti.

Kovuk'a geldiklerinde küçük Teddy'nin peşinden koşan küçük Milan ile karşılaşmışlardı kapı açıldığında. Aralarında iki yaş olmasına rağmen birbirlerinin en iyi arkadaşıydılar. "Kusura bakmayın çocuklar. Şu an başlarında sadece Tonks ve ben varız. İkizler birazdan işten gelecek." dedi kapıyı açan Bayan Weasley. "Hope ve George'un birazdan gelmesi de lazım zaten, Milan onları tutturuyor."

"Hiç önemli değil, Bayan Weasley." Harry kucağında James ile içeri girdi, arkalarından Draco elinde çantalarla girdi. "James'i ben alırım, Harry. Tanrı aşkına çok büyümüşsün sen." James fazladan ilgiyle şımarırken Molly ona istediğini verdi.

Draco ve Harry, arka bahçede Teddy ve Milan'ı kovalayan Tonks'u gördüler. "Selam, Tonks!"

"Merhaba çocuklar!" Tonks, Milan'ı yakalayıp havaya kaldırdığında küçük kız çığlık attı. "Toynk Teyze, beni bıyak!" Tonks onu gıdıklamaya başladığında iklim büklüm oldu. "Toynk Teyze yer seni!"

"Anne! Beni de gıyıkla!" Teddy, Dora'nın ayağına yapışırken Milan'ı bırakıp onu aldı. Draco gidip küçük kızın ellerini tuttu. "Burada mıymış benim prensesim?" Milan şımararak dramatik bir edaya büründü. "Buydayım, evet. Pyens misin sen?"

"Benim prensim o küçük cadı." Harry de onların yanına çöktü. Milan, onun gözlüğünü kapıp kaçarken Harry de onun peşine düşmüştü.

Arka bahçedeki kovalamaca oyunu devam ederken Fred, George ve Hope da Kovuk'a gelmişlerdi. Geldikleri gibi arka bahçeye geçmeden önce salonda James ile ilgilenen Molly ile konuştular. Bahçenin kapısında Hope'u gören Milan ona doğru koştu. "Aynee!" Büyüklerin hepsi de böylece masaya oturdu, küçük oyuna son verdiler. "Teddy saçını moy yapıyo! Ben de istiyo. Ben de, ben de."

"Annecim şimdi sırası değil son-"

Küçük Milan olduğu yere çöküp ağlamaya başladığı zaman Teddy arkadaşının yanına gelip oturdu. Kendince onu sakinleştirmeye çalışırken Harry ayağa kalktı. Yapması gereken büyüyü öğrenmişti. Milan'ın karşısına oturup asasını küçük kızın kafasının üzerinden geçirdiğinde Milan göz yaşlarını silip koşarak aynaya bakmaya gitti. Çığlık atıp gülerek geri döndüğünde Harry'e sarılmıştı.

"Teşekküy edeyim, Amca Harry."

"Önemli değil, Milan."

Küçük kıza baktığı zaman yapabildiği en büyük gülümsemeyi yapmaya çalıştı. "Bence mor sana çok yakıştı." Tekrar kalkıp masadaki yerine oturduğunda Draco ona elini uzattı. Oyunlarına dönmüş olan mor saçlı iki çocuğu izlemeye başladılar. Milan saçını George'a göstermek için türlü türlü gösteriler yapıyordu. "Baba, baya baksana ya!"

"Bakıyorum, birtanem! Bakıyorum." George gülerek kızını izledi. Fred de küçük kızı izledi, gülümsemeden edemedi. Normalde olsa üzülürdü ama bugün üzülmek yasaktı. Onu görmüştü. Fred Weasley, beş yıldır eski neşesini kaybetmişti diyebiliriz. Saçlarını uzatıp önlerindeki iki tutamı mor yapmıştı. Aynaya baktığı ilk anda sonrası ise faciaydı. Uzamasını hiç beklememiş gibi hepsini aniden kesivermişti. Hayatına girmeye çalışan yeni birileri olmuştu ama Fred kendine mutlu olma iznini vermek istemiyordu. Bugüne ve sonrasına kadar.  

*

"Is this all real? Or is it just happening inside my head?"

"Of course it's happening inside your head, Harry. But why should that mean that it's not real?"

Taylor Swift

The Last Time

*

1 Eylül 2017

"James! Geç kalmadık koşmana gerek yok, Rem ve Scorp-"

"Arkadaşlarıma yetişmeliyim baba!" James Sirius, peron duvarından geçtiği zaman babaları onaylamazca başını salladı. Remus Cedric ve Scorpius Regulus'a döndü. "Siz de hemen geçip gitmek istersiniz diye düşünüyorum."

"Elbette, Slytherin'e seçilmek için acele etmek istiyorlar."

Draco'ya göz devirip oğullarına döndü. Scorpius'un aksine Remus biraz sıkıntılı gözüküyordu. "İyi misin, Rem?"

"Millie orada olacak, değil mi?" Harry eğilip oğlunun omzunu tuttu. "Teddy ile takılmıyorsa her zaman ora-"

"O bir Slytherin, değil mi? Ama bir hayal kırıklığı değil?" Remus stresten bayılacak gibi gözüküyordu. "Ya ben de bir Slytherin olursam?" Harry omuz silkti. "Bunun neresi yanlış ki? Babana ve annene çektiysen üzüleceğimi mi düşünüyorsun? Ya da ailemizdeki herhangi bir Slytherin'e? Biliyorsun evlat, bir Gryffindor olabilirim ama bu dünyada en sevdiğim insanlar listesinde biraz fazla Slytherin var. Onlardan biri olman beni üzmez?"

"Ya hiç arkadaşım olmazsa?" Harry saçma bir şey söylemiş gibi ağzıyla ses çıkardı. "Pft, yapma ama. Scorp senin peşinden ayrılır mı sence?" Remus sonunda gülümsediğinde Harry de oğluna gülümsedi. "Eğer bir Slytherin olursan seninle gurur duyarım. Slytherin binası harika bir öğrenci kazanmış olur. Ve eminim ki okulda herkes seninle arkadaş olmak için sıraya girecek."

"Ben seninleyim, Rem." Onları çaktırmadan dinleyen Scorpius, koşarak Remus'a sarıldı. "Hiç bırakmam seni."

Küçük kızları Lily Narcissa da onları kıskanıp Draco'nun kafasına sarıldı. "Baba, sen de bana sarıl. Biz daha iyi bir ikiliyiz." Draco gülerek Lily'e sarıldı. "Hadi! Tren kaçacak geçelim artık." Ailecek peron duvarından geçtiler ve kırmızı-siyah, dumanlarını etrafa saçan Hogwarts treniyle karşılaştılar. "Ben de gitmek istiyorum!" Lily her sene James'i bırakmaya geldiklerinde yaptığı gibi tutturmaya başlayınca Harry, kocasının kucağındaki kızının yanağını öptü. "İki senen kaldı, miniğim. Hadi şimdi, yaramaz abini bulalım."

James'i, kalabalığın arasında buldukları Hermione, Ron, Rose ve Hugo'ya hararetli bir şekilde Teddy ve Milan'ı trenin en arkadaki kompartımanında bastığını anlatıyordu. Gerçi onu bir Ron dinliyor gibiydi. "James! Sal artık ikisi de yeterince büyük. Biri son senesinde biri sondan bir önce. Kendine bak artık genç adam."

"Ama baba!" James'in, Milan'a olan düşkünlüğünü herkes bilirdi. Teddy ile ikisini basmaya çalışır, bastığında herkese anlatır, onu ikide bir kıskanırdı. Henüz dördüncü yılında olmasına rağmen Milan'a karşı korumacı abi tavırları takınıyordu. "Mazeret istemiyorum! Trene hadi."

Bütün çocuklar trene yerleştikleri zaman ebeveynler olarak hepsi dışarıdan onları izlediler. Draco kızına duyguyla baktı, yanağını sulu sulu öptü. "Büyümeni durdurmak için ne istiyorsun?"

"Florean Fortescue dondurması!"

Harry ikisine de güldü ve ellerini tuttu. "Diagon Yolu'na o halde?"

"Onları izlemeyi bitirdin mi?" diye sordu Cedric. Violet hayır anlamında kaşlarını kaldırıp indirdi. "Film izlemek gibi adeta. Remus Cedric Jr. Çok heyecanlıydı." Cedric gülerek başını iki yana salladı. "Çocuğa öyle demekten vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"Asla." Violet gülerek Cedric'e baktı. "Tamam tren kalktı. Bitmek bilmeyen vaktim yine senindir." Cedric, Violet'i kendine çekti. "Yeşil ışıkta buluştuğumuz zaman için bana bir dans sözü olduğunu hatırlıyorum." Violet meydan okurcasına daha da yaklaştı. "O sözü sen verdin yalnız. Bir zahmet tut." Cedric kaşlarını kaldırınca öpmekten de geri çekilmedi. 

*

Sanırım cidden bir hikayenin sonuna geldik... Size söz veriyorum bu kitabı tekrar yazmayacağım öldüm öldüm durdum bu süreçte üstüne üstlük tekrar yazmam gereken bir kitap daha var... Neyse buraya kötü değil iyi şeylerden bahsetmeye geldim.

Öncelikle hepinize teşekkür ederim. Okumaya başlayıp buraya kadar gelemeyen (fazla üzüntü içerdiğinden yapanlar var biliyorum jpdksjsslk), kütüphanesine ekleyip okumaya üşenen, iki kez tamamen yazılmasını bekleyen, sonuna kadar okuyup yorumlar yapan yapmayan, oy atan atmayan genel olarak bu kitabın varlığını bile bilmeyen insanlara bile teşekkür ederim. 2 sene önce birisi bana bir kitap yazacaksın ve şöyle şöyle okunacak dense inanmazdım büyük ihtimalle (kıçımı açar gülerdim çünkü ortaokuldan sonra asslla yazmayacağıma söz vermiştim) Fakat aniden kafamda yarattığım karakterin çalınacağını düşünüp hayır bunu ben düşündüm öyleyse ben yazmalıyım diye düşünerek gece 2 de yazmaya başladım. İyi ki de yapmışım.

Bu kitap bana aynı zamanda ne kadar fazla arkadaş kattı şaşarsınız gerçekten. Hepinizi çok seviyorum elbette ama en yakınım diyeceğim kişileri yorumlarımda yakalayıp tanıştım resmen kfsksjdkd 18 yaşıma girdim haftaya üniversiteye kaydolucam ama bunu yapıyorum evet (bu arada yeditepeli oldu ablanız)

Bugün ya da yarın diğer kurguyu da ateşlerim ve sizinle orada buluşuruz yine tabii hiçbir kurgum bu kadar uzun olur mu bilmiyorum o kesinlikle daha kısa (belki ilerde bi kurgu olur böyle uzun bilemedim şimdi)

Sizi bu kitap sınırları içerisinde son bir kez öpüyorum, sizleri çok seviyorum görüşürüzzz

"Mischief Managed. Otherwise anyone can read it."

Continue Reading

You'll Also Like

211K 22K 35
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
78.2K 5.9K 48
"Karanlık Lord'u alt edecek güce sahip olan geliyor... Ona üç kez karşı cıkmış olanlardan doğacak, yedinci ay ölürken doğacak... Ve karanlık Lord bu...
7.7K 684 20
4 yıldır Paris'teki evinde yalnız yaşayan sıradan biriydin. Hayatının o gün evine gizlice giren biriyle tamamen değişebileceğini nereden bilebilirdi...
36.6K 3.1K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !