yara izi tacirleri

بواسطة simaayss

1M 100K 91.9K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... المزيد

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
7- Koğuşta Kriz
9- Ben Tek Siz Hepiniz
10- Ateşler İçinde
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
14- Av ve Avcı
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
41- Gerçekler
42- Zahir
43- Deniz Kenarı

8- Sinirli Bozkurt

25.5K 2.6K 2.1K
بواسطة simaayss

Medya: Kartal

Bölüm Şarkısı: Bergen, Sen Affetsen Ben Affetmemhajsjskausjshsh

Keyifli Okumalar...

- Bir Ay Sonra -

Kolumda boynuma asılı alçıyla beraber biraz bile özlemediğim Elazığ Cezaevine girdiğimde toparlandığım için hiçbir şey hissetmiyordum.

İyileşmiştim, umurumda değildi.

Ağlayacak gibi hissettiğimde kafamı kaldırıp uzun bir süre böyle rahat rahat göremeyeceğim gökyüzüne baktım. Normalde anamın karnından çıktığımda bile kalçama yediğim altıncı darbeden sonra ağlayan ben şimdi havada uçan kuş görsem göz yaşlarına boğuluyordum.

Kimseye kırgın falan değildim, onlar kimdi ki onlara kırılacaktım? Benim için hiçbir şey ifade etmiyorlardı ve bundan sonra da etmeyeceklerdi.

Gökhan ağzını açıp tek kelime etmemişti bana, Abbas abi susmuştu... Belki de bilmiyorlardı, yoksa insan bir dikkat et demez miydi? Ölecektim ben, ölümden dönmüştüm.

Ya da sormazlar mıydı, biz böyle bir şey duyduk aslı astarı var mı diye. Ben olsam sorardım, ama herkesin insanlığı farklıydı.

Gardiyanlardan birisi beni 11 numaralı hücrenin önüne getirdiğinde öfkeden midem sancıdı, demir kapıyı açtığında içerisinin bomboş olduğunu gördüm, tek bir kişi haricinde.

Kartal hücrede tek başına öylece oturuyordu. Havalandırma saati olmalıydı.

Kafasını kaldırdığında göz göze geldik, suratındaki hiçbir ifadeyi çözmeye çalışmadım. Umurumda değildi, bana daha kötüsünü yapamazlardı.

Küçük adımlarla yatağıma doğru ilerledim, hala sırf demirden oluşan yatağa baktım ve umursamadan soğuk metale oturdum, öylece karşımdaki boşluğu izlemeye başladım. Sırtımdaki yaralar tamamen iyileşmişti, herhangi bir yere temas ettiğimde canımı yakmıyordu artık.

Tek duyduğum onun yavaşça alıp verdiği nefes sesleriydi, ben onun aksine hızlı hızlı nefes alıyordum.

"Bir sünger ayarlatalım sana" dediğini duyduğumda tepki vermedim ama vücudum anında öfkeden kaskatı kesildi. "Böyle rahat yatamazsın"

Hiçbir şey söylemedim. Sessiz kalmaya devam ettiğinde ağırca bakışlarımı ona çevirdim. Önüne bakıyor, dudaklarını dişliyordu. Üzerinde rambo, beyaz bir atlet vardı. Dövmeleri çok daha fazla gözüküyordu böyleyken.

Ağır ağır gözlerimi tekrar önüme çevirdim. Öldürselerdi de kurtulsaydım. Yoksa elim ayağım tuttuğu an ben çökecektim üzerlerine ve bu sefer gerçekten hak ettiğim bir suç ile yargılanacaktım.

Koğuşta sadece ikimizin olması beni daha da çok geriyordu, onunla aynı yerde nefes almak istemiyordum. Onun varlığını görmek istemiyordum. Saf nefretti içimdeki, öfke bile bir adım gerideydi. Nefret ediyordum.

İrite ediyordu beni.

"Soğudu mu içiniz?" dedim. Gerçekten merak ediyordum, ben ölümden dönünce sakinleşmişler miydi?

Bir süre konuşmadı, cevap vermeyeceğini düşündüğüm anda sesini tekrar duydum.

"İçim soğusun diye yapmadım, hak ettiğini düşündüğüm için yaptım"

"Benim ne hak edip haketmeyeceğime sen mi karar veriyorsun?" dedim öfkeyle olduğum yerde daha dik otururken. "Sen kimsin ki?"

Kahveleri benim kahvelerime çıktı, ve bir kaç saniye öylece baktı.

"Kimse değilim" dedi en sonunda.

Gözlerimi kapatıp öfkeyle derin bir nefes verdim ve sakince arkama geri yaslandım, öfkemi bile hak etmiyordu ama elimde değildi işte. En azından kimse olduğunu farkındaydı.

"Sen o solcu çocuğu neden öldürdün o zaman?" dedi, yine aniden duygu durumu değişmiş ve öfkelenmişti. "Bizim sebepleri sana beğendiremedik, senin sebebin neydi?"

Sırıttım. "Yanlış soruyu soruyorsun bana solcu" dediğimde çatık kaşlarıyla suratıma bakıyordu. "Sen onu öldürdün mü diye soracaksın"

Cevap vermesine fırsat vermeden hızla yatar pozisyona geldim ve kafamı demire yasladım. Hissettiğim ağrı bir anlığına suratımı buruşturmama sebep olsa da saniyeler içinde geçmişti.

Gözlerimi kapattım, burada günlerim artık böyle geçecek gibiydi. Ben aklanana kadar.

- Yazardan -

Kartal rahatsız demirin üzerinde dümdüz yatan adama bakarken parmaklarıyla kulağı ile oynuyordu. Gergin olduğunda yaptığı bir hareketti, normalde küpesi ile oynardı ama ona bir süreliğine daha kavuşamayacak gibiydi.

O ülkücünün söyledikleri aklında dönüp dururken sert bir soluk aldı, doğru söylediğini düşünmüyordu ama kendini tamamen yalan olduğunu da inandıramamıştı. Çünkü oldukça sakin bir şekilde, kimseyi inandırmaya çalışmadan olanı söylüyor gibiydi. Fakat geldiğinden beri bunu kimseye söylememesi aklındaki çelişkileri arttırıyordu.

Korkmuş olabilirdi ama korkan bir herife de benzemiyordu. Bu koğuştaki ilk üç gününün ikisinde yumruk yumruğa kavga etmişlerdi. Korkan insan böyle mi olurdu?

Koğuş yavaş yavaş dolmaya başlarken içerideki sohbet sesleri arttı, ilk iki hafta zar zor muhabbetin döndüğü koğuş şimdi olanları unutmuştu, keyifli değillerdi ama olayların izi de eskisi kadar kalmamıştı. Bir kaç kişi haricinde herkes daha iyiydi.

Ama koğuşa girenlerdeki o muhabbet havası yatağında uzanmış uyuyan kolu alçıda çocuğu görmeleriyle tamamen bozuldu.

"Ne zaman geldi?" diye sordu Devrim arkadaşının, Kartal'ın yanına otururken.

"Az önce" dedi Kartal. Kemal de sessizce yanlarındaki yerini aldı.

"Bir süre havalandırmaya çıkmasın" dedi Kemal durgunca. "Diğerleri de duymuş öfkeliler, Metahanlar bile bilenmiş ona"

"Siktiğimin Metesi ne alaka?" diye sordu Devrim öfkeyle.

"Tüm cezaevi onun sırf solcu olduğu için bir çocuğu öldürdüğünü biliyor, insan olanın içi almaz zaten" dedi her zamanki sakin tavrıyla.

"Ne diyeceğiz Kemal? Ya biz seni iyi bir dövdük ama diğerleri de dövmesin diye şimdi koruyasımız geldi. Rica etsek havalandırmaya bir süre çıkmaz mısın, çıkarsanda lütfen yanımızdan ayrılma mı diyeceğiz?" dedi Devrim alayla.

"Komik değilsin amına koyayım ya" dedi Kemal sıkıntıyla. "Her şeyi alaya almayı kes"

"Kemal, sinirini benden çıkartma. O çocuğu sende tekmeledin"

Kemal ağzını açtı konuşacak gibi ama sonra geri kapatıp gözlerini kaçırdı. Gurur duymuyordu ama olay öyle sıcaktı ki sinirlerine hakim olamamıştı.

"Ben öldürmedim diyor" dedi Kartal bakışlarını uyuyan bedenden çekmeden.

"Tam da öldürmüş birisinin söyleyeceği şey" dedi Devrim alayla. "Canlarım, siz aptal mısınız? Kartal, üzülüyor musun gerçekten amına koyayım?"

"Devrim sus" diye tısladı Kartal. "Bir şeye inanmıyorum, söylediğini söylüyorum"

"Şaka gibi ya" dedi Devrim kendi kendine gülerken. "Gidin vicdanınızı benden uzakta yapın, ben hala o çocuğun bir solcuyu öldürdüğüne inanıyorum"

Kartal kulağıyla oynamayı keserek arkadaşına baktı. "Devrim" dedi dişlerinin arasından kelimelerin üzerine basa basa. "Cümlelerimi istediğin gibi algılamayı kes"

"Kartal" dedi Devrim aynı arkadaşı gibi. "Benimle emrivaki konuşma"

Ortamdaki gerilim yükseldiğinde Kemal hızla olaya el attı, onlar yıllardır hep böyleydi. Kartal bir şeye öfkelendiği zaman içinde yaşamazdı, etraftan çıkartırdı. Konu sevdikleri insanlar değilse bencil ve kin tutan bir adamdı.

Kartal tekrar sakince önüne geri döndü ve kardeşim dediği çocukla kavga etmemek için kendini sıktı. Kunt'a baktı, eğer söylediği gibi suçsuzsa zar zor duyduğu vicdanının sesi susar mıydı bilmiyordu.

- Kunt -

Bir gün geçmişti koğuşa geri gelmemin üzerinden. Herkesin gözünün içine içine bakıyordum. Ne korkum ne çekincem vardı.

Akşam yemeği yiyecektik, sandalyelerden birisine oturmuştum, alçım bir an önce çıksa iyi olurdu, bir kaç haftaya çıkacaktı sanırım.

"Kurt abi" Gökhan'ın sesini duyduğumda herhangi bir tepki vermedim. "Canının istediği bir şey var mı?"

Geldiğimden beri benimle konuşmaya çalışıyor, etrafımda dolaşıp duruyordu. İki kelamdan daha ilerisine gidememiştim, gidemiyordum. İçim almıyordu.

Kafamı kaldırsam bana bakan çipil çipil gözlerini göreceğimi biliyordum ama kaldırmadım. "Yok" dedim sadece, içimdeki kısa cevap verdiğim için oluşan anlık rahatsızlığa küfür ede ede "Sağ ol" diye ekledim.

Kimseye kırgın değildim, sevdiğime kırılırdım. Bu farklı bir histi, umursamıyordum kimseyi.

"Sulu yemek var, sever misin?" dediğinde bakışlarım bir anlığına yemek hazırlayan Devrim ve Kemal'e kaydı. Onların yaptığı yemeği yemezdim zaten, Ramazan abinin hazırladığı çorbayı içecektim yalnızca.

"Fark etmez" dedim.

Asık suratıyla yanımdan ayrıldığında önümdeki tabağa baktım öylece.

Hemen o an omuzumda bir el hissettiğimde irkildim, midem bir anlığına sancıdı. Arkamdan birisi yaklaştığında kötü oluyordum, gelen Abbas amcaydı.

"Sırtına yastık getirdim evlat" dediğinde elinde tuttuğu yastığa baktım. "Gerek yok" dedim kıpırdamadan. "Sağ olun"

"Ama-"

"İstemediğimi söyledim, teşekkür ederim"

Yanımdan gittiğinde bir kaç dakika sonra masa yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturan Kartal ile dişlerimi sıktım, kafasında parçalayayım istiyordu masayı Allahın cezası... Varlığını hiç umursamadan önümdeki tabağa bakmaya devam ettim.

Saniyeler sonra masaya yemekler koyuldu, herkes masaya oturdu. Bir yanımda Kartal, diğer yanımda Gökhan oturuyordu. Karşımda Kemal ve pezevenk Devrim vardı.

Sağ elimle kaşığı sabit tutmaya çalışarak çorbayı içmeye çalıştım. Elim titrediği için yarısı kaseye geri dökülüyordu ve istemeden üzerime de dökmüştüm.

Öfkeyle homurdandığım sırada Kartal birden elindeki kaşığı sesli bir şekilde masaya bıraktı, göz ucuyla ona baktım. Kaseyi tek eliyle kavrayıp dudaklarına dayadı ve o şekilde içmeye başladığında dudaklarım aralandı.

Görgüsüz götveren.

Masadakiler bir an şaşkınlıkla Kartal'a baktı, hemen ardından Gökhan da ona uyarak çorbayı o şekilde içtiğinde önümdeki tasa baktım, zaten kaşığı adam gibi kullanamıyordum. Sert bir soluk alıp kaseyi elimle kavradım ve dudaklarıma yaslayarak fazla tuzlu olmuş çorbadan büyük yudumlar aldım, daha sonra sakince önüme geri bıraktım.

Bir kaç kişi daha çorbayı o şekilde içmeye devam ederken Gökhan sulu yemeği önüme doğru çekti. "Yesene abi, çok lezzetli olmuş bak"

Kemal'in bana baktığını hissettim.

"Yemeyeceğim" dedim tok sesimle, çorbamı içmeye devam ettim.

Devrim'in alaylı gülüşünü duyduğumda dişlerimi sıktım ve çorbayı da içmeyi kestim. İştahımı kaçırıyordu orospu çocukları, onları asla affetmeyecektim. Bırak affetmeyi, yağmurlu günde su içemezlerdi elimden. Yanıyorum deseler bir odun da ben atardım üzerlerine.

Yemek faslı bittiğinde üzerimi değiştirmek için siyah bir tişört alıp tuvalete ilerledim. Sırtımdaki bakışları umursamadan sessizce içeri girip ufak lambayı açtım.

Bakışlarım ölümüne dayak yediğim zemine kaydı. Fayansların arasında kalmış ve çıkarılamamış kan lekelerini gördüm.

Bakışlarımı kaçırdım ve boynumdaki alçı ipini çıkarttım. Tek elimle çorba dökülmüş kıyafeti tutup çekmeye çalıştığımda boynuma kadar çıkartıyordum ama sonra takılıyordu. Dişlerimi sıkıp tekrar zorladım, tahammülsüz bir adama dönüşmeye başlamıştım.

"Çık lan işte!"

Bağırmamın hemen ardından tuvaletin kapısının açıldığını duyduğumda omuzumun üzerinden içeri giren kişiye baktım.

Kartal kapının önünde durmuş sırtıma bakıyordu, arkamı döndüğümde ise gözlerini gözlerime çıkarttı. İfadesi donuktu.

"Ne bakıyorsun?" diye tısladığımda kaşlarıyla arkamda duran pisuvarları işaret etti. "Tuvalete gireceğim" dedi ama hâla orada öylece dikiliyordu.

En sonunda tişörtü çıkarttığımda bakışları yine onların eseri olan izlerde gezindi. Ezikler, morluklar ve daha bir çok iz vardı. Benim bedenim değil gibiydi.

"Siktir git gir o zaman" dediğimde gözlerini hızla vücudumdan ayırdı. O işini hallederken ona arkam dönük bir şekilde tişörtü giymeye çalıştım, bu daha da zordu!

Arkamda musluk sesini duyduğumda hem tişörtü giyememiş olmanın verdiği bir agresiflik hem de onunla aynı ortamda olduğumun bilincinde olmamın verdiği bir sinir vardı.

Su sesi kesildi ama o kıpırdamadığında öfkeden titreyen göz bebeklerimle omuzumun üzerinden tekrar ona baktım. Bakışlarını yine sırtımda yakalamak kanımı kaynatırken öfkeyle bir nefes verdim.

"Çık git işin bittiyse" dediğimde bir elini kulağına attı ve kulağı ile oynamaya başladı.

"Sana sormayacağım" diye homurdandı ağzının içinden ama öyle kısık konuşmuştu ki etraf sessiz olmasa duyamazdım bile.

"Çık git Kartal" dediğimde öfkeden sesim titriyordu. Onu görmek bile tüylerimi diken diken yapıyordu.

Gözlerini suratıma dikti, ne kadar öfkeli olduğumu sanki o an anlamış gibi duraksadığında kaşlarım daha da çok çatıldı, öyle ki başım ağrımaya başlamıştı.

Büyük adımlarla bana bakmadan tuvaletten çıktığında arkasından ters ters bakmayı kesip uzun uğraşlar sonucunda tişörtümü giydim ve alçımın ipini boynuma geri taktım. Kan ter içinde kalmıştım ve yalnızca bir tişört değiştirmiştim.

Lavabodan çıktığımda çoğunun yatmış olduğunu gördüm, bir kaç kişi televizyon izliyordu. Hatırladığım kadarıyla Gökhan'ın sevdiği biz diziydi ama o sandalyelerde değildi.

Bakışlarım onun yattığı yere kaydı ama gözüme ilk takılan şey demir yatağımın üzerine koyulmuş sünger, yastık ve kalın pike oldu.

Çatık kaşlarımla oraya doğru ilerlediğimde mavi gözleriyle bana baktığını gördüm, uyumamıştı.

"Gardiyan getirdi" dedi ben sormadan cevap vererek.  "Nereden esmiş şimdi" diye homurdandım süngere uzanırken, bu rahatsız şey bile şu an benim için bir çok yerden daha rahattı. Kaslarım sızlamıştı.

"Bilmiyorum ki" diye mırıldandığında derin bir nefes alıp ona sırtımı döndüm ve bakışlarım istemsizce sırtını bana doğru dönmüş uzanan Kartal'ın üzerinde durduğunda sert bir soluk alıp hızla gözlerimi kapattım.

"Kurt abi" dediğini duydum. "Tişörtü ters giymişsin"

Gözlerim bir anlığına aralansada sonra umursamadan gözlerimi geri kapattım. Giyebildiğime şükür ediyordum.

"Uyu sen, sorun değil Gökhan" dedim.

"Gökay abi" diyerek beni düzelttiğinde dişlerimin arasından "Her ne sikimse" diye tısladım, tekrar sesi çıkmadı.

O gece üşüdüğü için titrediğini sanarken benim yaşayabileceklerimin vahşetinden ağlayabileceği aklıma dahi gelmemişti. Bana haber vermemiş sırtını dönmüştü.

Umursamıyordum, bundan sonra hiçbiriyle işim olmazdı.

Pezevenk solcuları Kunt'dan önce benim affetmem lazım...

Bu arada bölümler size az ve kısa mı geliyor? Her gün bölüm atıyoruz ulan haydutlar...

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

554K 24.6K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
1.3M 53.3K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
1M 13.9K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
1.6M 87.1K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...