yara izi tacirleri

By simaayss

1M 98.9K 88.8K

Solcu katili diye tanıtılan bir ülkücü ona atılan iftiralar sonucunda solcularla dolu bir koğuşa mahkum düşer... More

TANITIM
1- İftira Kurşunu
2- Koğuştaki Ülkücü
3- Kurt'un Öfkesi
4- Günah Keçisi
5- Nefes
6- Acı ve Kan
8- Sinirli Bozkurt
9- Ben Tek Siz Hepiniz
10- Ateşler İçinde
11- Yüzleşmenin İlk Adımları
12- Boğmaca Matı
13- Şefkatin İzleri
14- Av ve Avcı
15- Kartalın Pençelerinde
16- Tatlı Krizi
17- Yüzleşme
18- Şah ve Mat
19- Kunt
20- İşe Yaramaz
21- Gökay'ın Yalanı
22- Kara Gözler
23- Karşı Komşu
24- Sağduyu
25- İş Yemeği
26- İlk Adım
27- Kavga ve Arzu
28- Beşiktaş Maçı
29- Kayıp
30- Şans Oyunu
31- Öncelikler
32- Yalanlar ve Yalancılar
33- Bar Tuvaleti
34- Kontrolsüz Kıskançlık
35- Seks
36- Misafir
37- Gece Yarısı
38- Eski Mahalle
39- Hastane
40- Cengiz ve Kemal
41- Gerçekler
42- Zahir
43- Deniz Kenarı

7- Koğuşta Kriz

25K 2.5K 2.2K
By simaayss

Medya: Kartal

Keyifli Okumalar...

"Anne" diye bağırdım siyah gömleğimin düğmelerini iliklerken. "Ne getireceksen getir artık! Geç kaldım ya..."

Odamın kapısı birden açıldığında içeriye dalan abime baktım. "Yavaş" diye homurdandığımda sırıttı.

Bütün gece büroda olduğu için sabah gelir gelmez duş almış, şimdi boynunda bir havluyla kapı pervazına yaslanmış bana bakıyordu. Uyurdu artık tüm gün.

"Ne bu acele aslan parçası?"

"Vizem var abi, daha biterecek projem de var" dedim aceleyle saçlarıma şekil vermeye çalışırken. Çok geçmeden annem girdi odaya, elinde bir bardak suyla yanıma geldi.

"İç canımın içi bunu" dedi bardağı dudaklarıma doğru uzatırken. "Bu ne ya?" dedim kaşlarımı çatıp, abim sırıtarak kendini yatağıma attı.

"Okunmuş su annem"

Kubatı gördüm, üzerindeki formasıyla odamın içine girdi. Giderken bu haytayı da okula bırakacaktım.

"Anne, benim de yazılım var. Hani bana okunmuş su?"

"Oğlum sana hatim indirsen bir fayda etmez" dediğinde Kubat büyükçe gözlerini devirirken abim sesli bir şekilde güldü. Çalışma masama oturdu. Arkasındaki projem bir an sallanıp maket yere düşecek gibi olduğunda "Yavaş..." diye yakındım korkuyla.

Annemin verdiği okunmuş suyu diktim ve boş bardağı elimde salladım. "Bu akşam geç gelirim annem, hatta gelmem"

"Annecim eğer gece eve gelmezsen baban seni Ankara boyunca koşturur" dediğinde sıkıntıyla nefesimi üfledim.

"Anne normalde çıkmıyorum zaten, arkadaşlarla bir eğlenceye gideceğiz oradan projemi tamamlayacağım" dediğimde abim sırıttı yattığı yerden.

"Hayırdır lan, öyle eğlenceye falan gitmezdin sen. Manita mı yaptın?"

"Hayır abi, ne alakası var? Vize vereceğim daha, bilmiyorum nasıl geçecek. Çok önemli bu sınav" dediğimde annem uzun parmaklarıyla yanaklarımı kavradı ve ona bakmamı sağladı.

"İstersen her şeyi başarabilirsin annecim" dediğinde gülümsedim.

"Barbie ile her şey mümkün" diyerek bizi alaya alan Kubat'a elimdeki bardağın dibinde kalmış suyu fırlattım gülerek.

"Ellemeyin kardeşimi" dedi abim. "Bırakın eğlensin bu gece"

"Adam ya, konuştu adam" dedim sırıtarak, aynaya dönüp saçlarımı düzelttim tekrar ellerimle.

"Hem Cenker falan çok ısrar etti, gitmezsem ayıp olur Hiloşum" dedim anneme.

Annem uzatmadı ama tüm gece eve gelmeyeceğim için huzursuz olduğunu da fark ettim. İşim bittiğinde yanağına eğilip sıkıca kızarmış yanaklarını öptüm.

"Dikkat et oğluşum, olur mu?" dediğinde simsiyah, uzun saçlarını okşadım gülümseyerek. "Telefonun hep açık olsun"

"Aman anne ya" dedi Kubat. "Ucunda ölüm yok ya, bırak eğlensin rahat rahat"

Maketimi elime alıp odadan çıktığımda bizimkilere son defa büyükçe gülümsedim ve arabama doğru ilerledim.

Gözlerimi araladığımda bembeyaz ışıklar karşıladı beni. Şakaklarıma doğru akan yaşın soğukluğunu hissettiğimde yüzüm kasıldı acıyla.

Burnumdaki oksijen maskesini fark ettim daha sonra başımda dikilmiş bana bakan doktoru gördüm. Uyandığımı fark ettiğinde bana doğru eğildi.

"Nasılsın?" dediğinde yüzüne baktım öylece. Turp gibiyim amına koyayım.

Yüzümdeki oksijen maskesi yüzünden konuşamıyordum, cezaevinde değildim. Hastaneye getirilmiştim sanırım, ne olup bittiğini yarım yamalak hatırlıyordum.

Elimi kaldırıp yüzümdeki maskeyi çıkartmak istedim ama kolumda hem serum hem de işaret parmağımda bilmediğim bir alet takılıydı. Nefes aldıkça ciğerlerim yanıyordu.

"Altı kaburgan kırık" dedi serumumu değiştirirken. Ayrıca elim hasta yatağına kelepçelenmişti, bu halde kaçabilirdim sanki. "Sol kolunda parçalı kırık var, ayak bileğin çatlamış" dediğinde gözlerimi yavaşça kapatıp açtım.

Suratımdaki oksijen maskesini çıkartıp konuşmak istiyordum ama bir kolum kırık bir diğeri  hasta yatağına kelepçeliydi. Kendimi daracık bir yerde sıkışmış gibi hissediyordum, bağırmak, çığlık atmak buradan çıkmak istiyordum. Klostrofobim yoktu ama sıkışıp kalmış gibi hissediyordum ve bu beni çok korkutuyordu.

"Bunu sana kimin yaptığını hatırlıyor musun?" dedi ve eliyle yavaşça oksijen maskesini çeneme indirdi. Temiz hava ciğerlerimi ağrıtırken suratımı buruşturdum.

"Bir çok kişi" dedim kısıkça. "Burada gardiyan ya da asker var mı?" dediğimde yavaşça kafasını salladı.

"Görüş saati geçmiş mi?" dedim titreyen sesimle. "Gelip beni bulamadılarsa çok korkarlar, sorar mısınız?" dediğimde kafasını salladı ve beni daha çok konuşturmayarak oksijen maskesini geri taktı.

Dışarı çıktığında bakışlarımı beyaz floresanların takılı olduğu tavana diktim. İyleşir iyileşmez beni o koğuşa tekrar sokacaklardı, öleyim istiyorlardı.

Çok geçmeden doktor tekrar içeri girdi ve bana baktı. "Kimse gelmemiş görüşe" dediğinde çatlamış ve kan oturmuş dudaklarımın titrediğini hissettim.

Şakaklarıma süzülen iki damlanın varlığını hissettiğimde kafamı yastığa bırakıp gözlerimi kapattım. Belki de savaşmak adaleti sağlamazdı, kendimi bırakıp bana yazılmış kaderi kabullenmeliydim. Sessiz sedasız ölüp gitmeliydim.

- Gökay -

Bugün koğuş hiç sessiz olmadığı kadar sessizdi. Sabah kahvaltı edilmemişti, Abbas abi çay demlemişti yalnızca içsinler diye. Kimse içmemişti.

Ayaklarımı kendime doğru çekmiş yaşı bir gündür dinmemiş gözlerimle koğuşa baktım öylece. Vicdan azabım öyle bir binmişti ki vücuduma, nefes aldırmıyordu bana.

Kunt abiyi uyarabilirdim, Ercan denilen gardiyan bize her şeyi anlattığında anlamıştım ona ne yapacaklarını, tahmin etmiştim.

Bir katil vardı koğuşta, solcu katili. Öyle diyorlardı ona.

Sorun cinayet işlemesi değildi, bu cezaevinde kim bilir kaç tane katil geziyordu. Diğerleri onun bir katil olduğunu ve solcu öldürdüğünü duyunca çileden çıkmışlardı. Ercan denilen gardiyan sırf solcu olduğu için cinayet işlediğini söylemişti, o an insan şoka girip ne yapacağını bilemese de biraz zaman geçince bunun ne kadar saçma ve mantıksız olduğunu anlıyordu.

Bakışlarım ranzalarında yatan, abilerim dediğim adamlara döndü. Kartal abinin eklemleri Kunt abiye vurmaktan kıpkırmızı olmuş, soyulmuştu.

Bakışlarım onun sadece bir demirden oluşan yatağına gezindi. Süngeri dahi yoktu günlerdir, soğuktu da hava. Ne yapmıştı buz gibi koğuşun içinde öyle, kimse umursamamıştı. Ben de dahil.

Dinlemeden, konuşmadan infaz etmiştik onu. Ölürse ne yapacaktım? Vicdan azabından yaşayamazdım.

Devrim ve Kemal abi plastik sandalyelerde oturmuş öylece duruyorlardı. Onlara abi demek bile gelmedi içimden. Bir anlığına gözlerimi kararttım ve dudaklarımı araladım.

"Mutlu musunuz şimdi?" dedim kısıkça. Tüm bakışlar bana döndü. "Anlamadan dinlemeden..."

"Ne diyorsun lan? Neyini oturup dinleyeceğim o solcu katilinin?" dedi Devrim abi kaşlarını çatarak. Oturduğum yerden kalktım öfkeyle.

"Ne biliyorsunuz ne olduğunu? O Ercan denilen herifin lafına inandınız körü körüne! Ölü gibiydi adam, kafasında kanlı çuval..." duraksadım ve acıyla gözlerimi kapattım. O hali gözümün önünden gitmiyordu.

Tek suçlular Devrim, Kemal ve Kartal değildi. Koğuşun yarısı tekme tokat girişmişti ona. Bir de Ercan'ın söylediklerinden sonra kendini bilmez bir kaç şuursuz onları gazlayınca tamamen çileden çıkmışlardı.

"Katili mi savunuyorsun bize Gökay?" dedi Kemal sakince. Güldüm kendi kendime.

"Ben de hırsızlık yaptım" dedim öfkeyle. "Birisini yaraladım hatta, ölüyordu herif. Beni de dövseydiniz ölümüne, neden yapmadınız!"

Kartal boğumları kanlanmış yumruğunu sıkmış, ifadesizce karşısındaki duvarı izliyor ve tek kelime etmiyordu.

"Aynı şey mi lan!" diye bağırdı Mustafa abi öfkeyle, Kartal abiyi manipüle edip gazlayanların başını çekiyordu kendisi.

"Değil abi, çünkü beni oturdunuz dinlediniz!" diye bağırdım. "Kardeşimin kalbi öldüğü için gidip soydum o kuyumcuyu, para lazımdı çünkü bana. Elimde silah var daha nasıl çalışılır hale getirilir onu bilmiyorum, bastım tetiğe korkup, adam sağ baldırından vuruldu" dedim, ağlamaya başlamıştım yine. Duygusallığımdan nefret ediyordum.

"Gökay..." dedi Devrim abi yavaşça ayağa kalkarken, konuşmaya devam ettim.

"Gittim internetten araştırdım, ikizler ikizlerine kalbini verebilir mi, uyumlumudur diye. Uyumlu olsaydı kendi canıma kıyacaktım, kalbimi kardeşime takacaktım" dedim ağlayarak. Devrim abi yüzünü buruşturdu ağlamamla, kafasını yana doğru yatırdı yüzüme bakarken.

"Belki o da kendini korumak istedi" dedim kısıkça. "Belki başka çaresi kalmamıştı"

Kartal birden öfkeyle ayaklandı. "Cesedi neden kayıp lan o zaman!" diye bağırdı kalın sesiyle.

Beni değil de kendini ikna etmek istiyordu sanki o ülkücünün katil olduğuna ve sırf solcu olduğu için gemcecik bir adamı öldürerek cinayet işlediğine.

Devrim yanıma gelip bir kolunu omuzuma atarak bedenimi kardeşi dediği adamın bağırmasına karşı sarmaladı. Kartal abi kontrolünü yitirmiş gibiydi, duygu durumu hep çok karışıktı. Bir dingindi, bir öfkeliydi. Bu normaldi ama bu duygular arasındaki değişimi saniyeler sürüyordu bazen. Günlerce öfkeli de gezebiliyordu, şen şakrakta.

Arkasını dönüp elleriyle saçlarını çekiştirdi, nefesi hızlanmıştı yine. "Sakin ol" dedi Kemal, temkinliydi.

Birden hücrenin kapısı açıldı ve Alpay gardiyan çağırdı beni. Sevdiğim bir abimdi, hiçbirinin suratına bakmadan çıktım hücreden. Görüş günüydü, gidip annemle görüştüm. Kalp hastası ikizim ile ilgili konuştum, sıkı sıkı sarıldım ona. Ruhsuzluğumu fark etti ama benden bir cevap alamadı.

Koğuşa geri dönerken Alpay abiye döndüm. "Kunt abi ile ilgili bir haber var mı?" diye sorduğumda sıkıntıyla derin bir nefes aldı. Diğer gardiyanlara sorsam takmazlardı.

"Ölmemiş dimi Alpay abi?" dedim korkuyla.

Alpay abi kafasını olumsuz anlamda salladığında gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. Yaşıyordu.

"Toparlansın bir" dedi sıkıntıyla. "Gelecek Allahın izniyle sapasağlam"

İçimdeki vicdan azabı biraz da olsa azalırken koğuşun kapısını açtı ve beni içeri gönderdi. Bunlara bir ders verecektim, minik bir oyun oynayacaktım.

İçeri girdiğimde herkesin durgun bakışları beni buldu. Dolu gözlerimle baktım hepsine.

"Kunt abi" dedim kırık bir sesle bana baktılar. "Ölmüş" dediğimde yüzlerindeki ifade öyle bir sarsıldı ki koğuşta duyulan nefes sesleri dahi kesildi.

"Ne?" dedi güçsüzce Kartal. Ardındaki yatağa oturdu ve demirlerine tutundu.

"Hassiktir ya" dedi Devrim abi, beyaz suratı iyice bembeyaz kesildi. "Siktir siktir... öldü mü amına koyayım?" dedi kendi kendine sayıklayarak.

"İyi bok yediniz!" diye bağırdı Ramazan abi öfkeyle. "Gencecik çocuk öldü lan!"

"Sikeyim ya.." diye mırıldandığını duydum Devrim'in, avuç içlerini suratına vurdu. Abbas abi sessizce zemine bakıyordu.

"Ne sandınız ki?" dedim dişlerimi sıkarak. "Niye feveran ediyorsunuz şimdi, acımadan hortumla sırtına vururken umursadınız mı? Ne kadar canı yanmıştır" dediğimde Mustafa abi bakışlarını kaçırdı.

Hortumla sırtını perişan eden kişi Mustafaydı.

Koğuşun içinde o an bir öksürük ve hızla nefes alıp verme sesleri duyulduğunda suratı kızarmaya başlamış Kartala baktım. Elleriyle yanında duran çekmeceyi karıştırıyordu, Kemal abi hızla kalkıp yanına gitse de Kartal abi ilacını bulup çıkartmıştı.

Bu hali yutkunmamı sağlarken o ilacı ağzına alıp defalarca sıktı, tekrar nefes almaya başladı.

Bu korku onlara yeterdi.

Abbas abinin yanına doğru gittim ve çökmüş bedeninin arkasına saklandım. Yiyebileceğim dayağı göze alarak dudaklarımı araladım.

"Şaka yaptım, hayati tehlikeyi atlatmış" dediğimde herkes duraksadı ve bana baktı, Abbas abi elini sertçe enseme getirdiğinde acıyla inledim. Ama bir bakış içlerinde en farklısıydı.

Kartal abi bana öyle bir baktı ki bir tur da nefessiz kalana kadar beni döveceğini anladım.

Sizce Kunt ve Solcu komünitesinin arası nasıl olacak? Affedebilecekler mi birbirlerini?

Continue Reading

You'll Also Like

381K 32.2K 51
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

276K 12.4K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
158K 10.2K 45
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
5.7M 188K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...