Violet Black

By liarblackcat

93.9K 7.7K 10.3K

Sirius Black ve Marlene Mckinnon'ın çocukları olsaydı? Babası Azkaban'dan kaçtığı sırada Hogwarts'a başlayan... More

𝘣𝘦𝘧𝘰𝘳𝘦 𝘦𝘷𝘦𝘳𝘺𝘵𝘩𝘪𝘯𝘨 𝘴𝘵𝘢𝘳𝘵𝘴'
1.Bölüm | V
2.Bölüm | V
3.Bölüm | V
4.Bölüm | V
5.Bölüm | V
6.Bölüm | V
7.Bölüm | V
8.Bölüm | V
9.Bölüm | V
10.Bölüm | V
11.Bölüm | V
12.Bölüm | V
13.Bölüm | V
14.Bölüm | V
15.Bölüm | VI
16.Bölüm | VI
17.Bölüm | VI
18.Bölüm | VI
19.Bölüm | VI
20.Bölüm | VI
21.Bölüm | VI
22.Bölüm | VI
23.Bölüm | VI
24.Bölüm | VI
25.Bölüm | VI
26.Bölüm | VI
27.Bölüm | VI
28.Bölüm | VI
29.Bölüm | VI
30.Bölüm | VI
31.Bölüm | VI
32.Bölüm | VI
33.Bölüm | VII
34.Bölüm | VII
35.Bölüm | VII
36.Bölüm | VII
37.Bölüm | VII
38.Bölüm | VII
39.Bölüm | VII
40.Bölüm | VII
41.Bölüm | VII
42.Bölüm | VII
43.Bölüm | VII
44.Bölüm | VII
45.Bölüm | VII
46.Bölüm | VII
47.Bölüm | VII
48.Bölüm | VII
49.Bölüm | VII
50.Bölüm | VII
51.Bölüm*
52.Bölüm*
53.Bölüm*
54.Bölüm*
55.Bölüm*
56.Bölüm*
57.Bölüm*
58.Bölüm*
59.Bölüm*
60.Bölüm*
61.Bölüm*
62.Bölüm*
63.Bölüm*
64.Bölüm*
65.Bölüm*
67.Bölüm*
68.Bölüm*
69.Bölüm*
70.Bölüm*
71.Bölüm*
72.Bölüm*
'𝘵𝘪𝘭𝘭 𝘵𝘩𝘦 𝘣𝘦𝘵𝘵𝘦𝘳 𝘦𝘯𝘥

66.Bölüm*

294 35 40
By liarblackcat

Panic! At The Disco

House of Memories

*

Sabahın ilk ışıklarını uzun zamandır kendisi odasında görmeyen kalkan Violet olması gerekenden de enerjik hissediyordu. Aynı zamanda da huzurluydu. (Bunu Fred'in bir yan odasında olmasına rağmen onu rahatsız etmeden geçip aşağı indiğinde anladı.) Düğünde yaşanan faciaya rağmen bu kadar iyi hissetmek suçlu hissetmesini sağlayabilirdi tabii birilerine bir hasar gelseydi. Fakat bildiği kadarıyla böyle bir şey yoktu, neyse ki.

Kendisine güzel bir kahve demlemek için malzemeleri şarkılar mırıldanarak çıkarttı, ıslıklar çaldı. Evde olmasına rağmen hala Kreacher'ı çağırmamıştı ve bir süre daha böyle süreceğini umuyordu. O, ev ciniyle yalnız başına iki ay geçirdikten sonra şu an pek de haşır neşir olmak istemiyordu.

Kendisine kadar bir kahvaltı hazırlaması bir saat sürdü. Bu sürede hala kimse uyanmamıştı hatta dikkat kesilerek tilki kulaklarıyla dinlediğinde Ron'un horultusunu duyabiliyordu. Beklemeden yemeğini yedi ve burada Fred ile geçireceği kısa vakti geçirirken okumak için bir kitap seçmeye karar verdi.

Black Malikanesi'nin ikinci katında bulunan kütüphane odası elbette Hogwarts ve Beauxbatons kütüphanelerinden küçüktü ama odada o kadar fazla kitap vardı ki... Bazen Violet sadece burada kaybolmak istiyordu. Dedesinin zamanında toplamak için uğraştığı kitaplar onun bu evde sevdiği tek şeyi oluşturuyordu artık.

Violet kendisini kitapların dünyasına kaptırırken Harry de uyanmıştı. En son dün akşam banyoda sefil halde acı içinde ağlaması bittiğinde hiçbir şey olmamış gibi kalkmış ve gidip uyumuştu. Violet ve Hermione'den okkalı bir lanet yemekten de son anda kurtulmuştu.

Harry üst katta eskiden Sirius'un olduğunu bildiği odada gezinirken, ilgisini çeken şeyleri alırken ev halkı tamamen uyanmıştı. Ron ve Hermione her yerde Harry'i ararken Fred direkt arkadaşının olabileceği iki odaya baktı. Mutfak ve okuma odası. Aç olduğu için ilk mutfağa gitmesine rağmen orada değil de düşündüğü gibi ikinci seçenekte olduğunu görünce Fred güldü. "Aslında gizli ineksin değil mi? Bizden gizli gizli Hermione gibi ders kitapları okuyorsun?"

Violet ellerini suçlu gibi kaldırdı. "Yakalandım mı?" Fred elleriyle bir silah yapıp onu vururmuş gibi yaptığında önce mermi isabet etmişçesine canlandırdı, sonra kendini hiç yere atmadan sadece kafasını eğip dilini dışarı çıkarttı. "Böyle mi ölünür yani? Bize izlettiğin onca milime yazık!"

"Film olmasın onlar?" Violet güldü ve az önce incelediği kitabı tekrar eline aldı. Okuduğu sayfayı Fred'e çevirdi. "Bak, yanlışlıkla bir şeyler buldum sanırım." Parmağıyla belirli bir yeri okuması için işaret etti.

'Karanlık işaretler, çeşit çeşittir. Pek çok insanın bildiği Adı Anılmaması Gereken'in yanı sıra başka bir sürü işaret vardır ve yenilerini yaratması bu alana yeteneği olan insanlar için zor değildir. 

Havaya bir büyü ile çizilebileceği gibi canlı veya cansız bir yere de kazınabilir, işaretlenebilir. Havaya yapılanlar bir süre sonra ortadan kaybolurken diğerlerinin etkisi sürekli devam etmektedir. Kurtulmanın tek yolu da vazgeçişdir. Kurtulmanın uğruna kaybedeceği şeylerden vazgeçiş, bir bedel.'

"Ne demek bu?" Fred, işaret parmağıyla kafasını kaşıdı. "Neyden vazgeçmen gerekiyor yani?"

"Anlasam sana göstermeme gerek kalmadan kurtulmuş olurdum değil mi, Freddie?" Kitabı kapattı ama raftaki yerine geri koymadı. Yanına alacak ve bütün kitabı baştan sona okuyacaktı.

"Violet!" Harry'nin seslenmesiyle beraber odadan çıkıp onların olduğu kata gittiler. Üçünü bir kapının önünde buldular. "Ne oldu?"

"Kapıdaki isme bak." Violet kapıdaki ismi sesli bir şekilde okudu. Muhabbeti bilmediği için sadece Fred anlamamıştı. "Regulus Arcturus Black." Zihninde yanan ampülle gözleri açıldı. "R.A.B. benim amcam mı?"

"Sanıyorum öyle. Sonuçta Ölüm Yiyenler ile bağlantısı olan bulabildiğimiz tek kişi." Büyüyle açtıkları kapıdan girdikten sonra Fred'e de aradıkları madalyonu gösterip işe başladılar. Bir saat, iki saat, üç saat... Odayı defalarca dağıtıp tekrardan toplamışlardı ama yine de ortada orijinal madalyon yoktu.

Koyu yeşil duvarlı ve siyah ile gümüşün ağırlıklı olduğu oda tam da Black ailesine yaraşır cinstendi. Duvarda aile sözü olarak inanılan 'Toujours Pur' yazısı bile asılıydı. Tablosunda sabah akşam söylenen Bayan Black zamanında küçük oğluyla fazlasıyla gurur duymuş olmalıydı. Duvarlarda Voldemort hakkında gazete kupürleri asılıydı. Oda, Harry'nin sabah keşfettiği Sirius'un odasından o kadar farklıydı ki... Tam olarak zıttıydı.

"Arayıcıyı oynuyormuş." dedi Harry elindeki bir çerçeveye bakarak. "Ön sıranın ortasında oturuyor, arayıcının yeri. Kime çektiğin belli oldu, Vi." Slytherin quidditch takımının resmini Violet'e uzattığında Violet sadece ön sıranın ortasındaki çocuğa baktı.

Babasını fazlasıyla andırıyordu fakat yüz hatları daha keskin, daha kemikliydi. Siyah saçları ve hafif kibirli duruşları kesinlikle birbirlerinin aynısıydı. Kendinden emin o sırıtış bir Black simgesiydi. "Sana benziyor sanki biraz, onun da gözleri kahverengiymiş." Omzunun üstünden Fred'e baktı. Fred dudaklarını bükmüş resme bakıyordu, omuz silkti. "Bakma kızım bana öyle. Bay Black ile tanışmış olmasam gri gözlüyüm diye kandırırdın beni." Violet onun burnunu parmakları arasına alıp sıkıştırdı. "Sen biraz böyle kal."

"Ağzımdan nefes alabiliyorum ki!" Melodik ve komik sesiyle söylediği şeye gülüp parmaklarını çekti. "Hadi çıkalım buradan. Madalyon belli ki burada değil." Beşi birden çıkıp kapıyı tekrar kilitlediler. Aşağı inerlerken Hermione moral vermek istercesine, "Belki evin başka bir yerindedir." diye bir fikir attı. Kimse koca evi aramaya gönüllü olmadı. "Hadi ama! Onu yok etmeyi başarsa da başaramasa da, saklamak isterdi değil mi? Geçen sefer buradayken savuşturduğumuz o korkunç şeyleri hatırladınız mı? Belki oradaydı? Biz... Biz farkına varmamış... olabiliriz..." Hermione son basamaktan inmeden önce durdu. "Bir madalyon vardı." dedi beynindeki çarkların sesini Bayan Black'in tablosu bile duyabilirdi.

"Ne?" dedi Harry.

"Misafir odasındaki dolapta... Kimse açamamıştı, hatırladınız mı? Ve biz... Onu attık." Violet, Hermione'nin anlattıklarıyla yaşananları kafasında canlandırmıştı. Ve aklına o madalyonu Kreacher'a verdiği görüntüler gözünün önüne geldi." Hayır, atmadık. Ben onu Kreacher'a verdim. Bizim aileden kalan şeyleri saklamayı sevdiğini biliyorsunuz." Koşarak mutfağa girip yemek masasının ötesindeki küçük kapıyı çaldı. Açan kimse olmadığında kapısını kendi açtı. "Ona verdiğimde fazla heyecanlanmasından bir şeyler olduğunu anlamalıydım ama ucuz bir kolye sanmıştım..."

Kreacher'ın dolabı bomboştu. Ölü bir fare dışında hiçbir şey yoktu, aşırdığı hiçbir şey de yoktu. "Bu burada bitemez! Kreacher!"

Mutfağın ortasında gürültülü bir şak sesi duyuldu. Herkesin kafası aralarına katılan ev cinine dönünce Violet, Harry'nin elinde tuttuğu sahte madalyonu aldı. "Merhaba Kreacher." dedi sakince.

"Efendi." diye cikledi Kreacher. "Ne hoş sürpriz. Yanınızda Kanıbozuk ve Bulanıkları da getirmişsiniz-"

"O kelimeleri demeni yasaklıyorum." dedi Violet sertçe. "Sana bir sorum olacaktı ve doğru cevap vermeni emrediyorum."

"Evet, Efendi." diye öfkeyle mırıldandı Kreacher. İçinden hepsine sövüyormuş gibi gözüküyordu. "Size nasıl yardımım dokunabilir?"

"İki yıl önce evi temizlerken sana verdiğim bir madalyon vardı, hatırlıyor musun? Onun nerede olduğunu sormak istiyorum." Kreacher aniden kendini yere atıp ağlamaya başladı. Bağırıyor, çığlık atıyor kendisini duvarlara çarpmak için uğraşıyordu. "O, GİTTİ!" diye çığırdı. "Kreacher görevinde başarısız oldu. Efendi Regulus'un madalyonu..."

"Gitti de ne demek?" diye sordu Harry. Hepsine gelen anlık sevinç hemen geçmişti. "Nereye gitti?"

"Mundungus- F- Fletcher." diye vrakladı Kreacher. "Eve geldi ve birçok şeyi çaldı. Kreacher'ın topladığı değerli eşyalar dahil." Kreacher kafasını yere vurmaya başladı. "Efendi Regulus'un madalyonunu da aldı! Kreacher hata etti! Emirleri yerine getiremedi!"

"Kreacher kendine zarar vermemeni emrediyorum, ağlamayı da bırak!" Violet kendisine ciddi zarar vermeye çalışan ev cinini durdurmaya çalıştı. Verdiği emirin saniyesinde heykel kesilen Kreacher şimdi yerde boylu boyunca yatıyordu. Bu sefer Harry bir soru sordu. "Onu Mundungus'un çaldığını nereden biliyorsun?" Kreacher, Harry'e cevap vermedi. Violet gözlerini devirip, "Babamın sana zamanında söylediğini unutuyor musun? Harry de ailemizden ve onun dediklerini de yerine getirmelisin."

Kreacher yüzünü buruşturdu ve Harry'nin sorusuna cevap verdi. "Kreacher, o pis adamı gördü. Dolabımdan hazinemi çıkarırken onu durdurmaya çalıştım. O bana güldü ve beni dondurdu. O gidene kadar hareket edemedim."

"Madalyon için 'Efendi Regulus'un' dedin, peki niye? Nereden geldi? Regulus onunla alakası ne? Bildiğin her şeyi doğrul ve anlat." Kreacher donmuş halinden kurtulup ayağa kalktı. Çevresinde duran ve ona meraklı gözlerle bakan beş kişiye döndü, anlatmaya başladı. "Efendi Sirius, evden kaçmıştı. İyi de oldu, ondan kurtulduk. Çok kötü bir çocuktu ve hanımımın kalbini çok kırıyordu. Neyse ki, Efendi Regulus'un ona yakışan bir duruşu vardı. On altı yaşına geldiğinde evden kaçmadı ve Karanlık Lord'a katıldı. Öyle gururluydu ki... Çok mutluydu çok." Kreacher yine ağlamaya başladı başlayacak hale gelmişti. "Katıldıktan bir yıl sonra falan, Efendi Regulus Kreacher'ı görmeye mutfağa geldi. Efendi, hep Kreacher'ı sevmiştir. Bir ricada bulundu. Karanlık Lord'un bir ev cinine ihtiyacı varmış ve Efendi beni önermiş, çok sevinmiştim."

"Voldemort'un bir cine ihtiyacı mı varmış?" diye sordu Hermione. Kreacher yüzünü buruşturarak kafasını salladı. Hepsi dönüp birbirlerine baktı ve beşi bir ağızdan, "İyi de neden?"

"Emirleri yerine getirip sonra- sonra eve ge-gelmek için." Kreacher oturdu ve hızla olduğu yerde sallanmaya başladı. "Kreacher, Karanlık Lord ile gitti. Kreacher'a hiçbir şey söylenmedi. Bir mağaraya gittik. Deniz kenarındaydı ve önce küçük sonra daha büyük bir mağaraydı." Kreacher anlatmaya devam ettikçe Harry kolayca zihninde canlandırdı. Birkaç ay önce tam olarak bahsettiği yerde Dumbledore ile beraber bulunmuştu ve sahte Hortkuluk'u ele geçirmişlerdi. Ensesindeki tüyler diken diken oldu. "Bir kayık vardı, onunla bir adaya gittik. Adada iksir dolu bir çanak vardı. Karanlık Lord, Kreacher'a hepsini içirtti."

Harry şok olmuştu. O iksiri Dumbledore gibi büyük bir büyücü içtiğinde neler olduğunu görmüştü. Kreacher gibi küçük hassas bir canlı içtiğinde kim bilir neler olmuştu... "Kreacher içti, içerken korkunç şeyler gördü... Kreacher'ın içi yandı... Kreacher onu kurtarsın diye Efendi Regulus'a seslendi, hanımına seslendi, Efendi Sirius'a bile seslendi ama kimse gelmedi. Karanlık Lord sadece güldü... İksir bitince boş çanağa bir madalyon koydu ve daha fazla iksirle doldurdu." Harry, Kreacher'ın tüm anlattıklarını adeta zihninde canlandırmıyor, görebiliyordu.

"Ve Karanlık Lord, Kreacher'ı bırakıp gitti. Kreacher'ı adada bıraktı. Kreacher su istedi, adanın etrafındaki sulardan içmeye çalıştı ama onu birileri suya çekti. Kreacher boğuldu."

"Nasıl kaçıp kurtuldun?" Harry sordu fısıltıyla. İnferiusların kendisinin etrafını sardığındaki korkusunu hatırladı, travmatikti. "Efendi Regulus, Kreacher'ı çağırdı."

"Buharlaştın mı yani?" diye sordu şokla Harry. Ev cinlerinin böyle bir anda bile bu gücünün işe yarayacağını düşünmezdi ama tamda öyle olmuştu. Regulus çağırınca Kreacher geri dönmeyi başarabilmişti. Kreacher kafasını salladı.

"Peki döndüğünde ne oldu?" diye sordu Ron. "Olanları Regulus'a anlatınca o ne dedi?"

"Çok kaygılanmıştı, Efendi Regulus. Kreacher'a saklanmasını ve evden ayrılmamasını söyledi. Ve... Kısa süre sonra Efendi geldi ve Kreacher'ı dolabından aldı. Efendi tuhaftı, her zamanki gibi değildi, zihni altüst olmuştu. Bir çocuktan bahsetti durdu ama Kreacher anlamadı. Sonra Kreacher'dan onu mağaraya götürmesini istedi ve Kreacher onu götürdü, Karanlık Lord ile gittiği mağaraya ve adaya kadar Efendi'ye eşlik etti."

"Sonra tekrar o iksirden mi içtin?" diye bu sefer Fred sordu, tiksinti içindeydi. Kreacher başını iki yana salladı. Hermione elleriyle ağzını kapattı. Neler olduğunu anlamıştı, aynı şekilde Violet de ama yine de tepki vermeden önce dinlemek istiyordu. "Efendi Regulus cebinden çok benzer bir madalyon çıkardı. Kreacher'a onu almasını ve çanak boşalınca madalyonları değiştirmesini söyledi. Sonra iksiri içti, Kreacher madalyonları değiştirdi. Efendi Regulus suyun altına sürüklenmeden önce, Kreacher'a 'git' dedi. Kendisi olmadan. Yaptığı şeyi asla hanımıma söylemememi istedi. İlk madalyonu yok etmesini de söyledi ama Kreacher ne kadar çok denediyse de başaramadı."

"Kreacher!" diye feryat edip ona sarılmaya çalıştı Hermione. Kreacher onu itti ve yine kendisini yere çarpmaya başladı. "Hanımım ne derdi?! Bulanık, Kreacher'a dokundu!"

"Sana ona öyle seslenmemen gerektiğini söylemiştim." Violet sesini kararlı tutmak için çabaladı ama pek başarılı olduğu söylenemezdi. Babası hep amcasının korkup kaçmaya çalıştığı için öldürüldüğünü söylemişti ama bugün amcasının tıpkı bir kahraman gibi savaştığını ve masumlara karşı tutumunu öğrenmişti. Değişimini görmüştü. Kreacher'ın bahsettiği çocuğun kendisi olup olmadığını düşündü. Zamanında Narcissa Malfoy'un anlattıklarıyla örtüşüyordu. "Demek madalyonu eve getirdin..."

"Ama yok edemedim." dedi Kreacher. "Bir çizik bile yapamadı Kreacher. Her şeyi denedi."

Violet perişan haldeki ev cinine baktı. Ona bugüne kadar bu gözle hiç bakmamıştı ve babası gibi hep hor görmüştü çünkü Kreacher ondan nefret ederdi. Elinde duran sahte madalyonu sıkıca yumdu. Harry'e baktı. "Kreacher. Senden bir şey daha isteyeceğim." dedi tekrardan, Harry kafasını sallayınca.

"Evet, Efendi Violet?" Bağırmaktan, ağlamaktan ve kafasını bir yerlere vurmaktan sesi kısılmış, sarsılmıştı. "Gidip Mundungus Fletcher'ı bulmanı rica ediyorum. Madalyonun nerede olduğunu öğrenmeliyiz ki amcamın son isteğini yerine getirip onu yok edelim. Bu işi tamamlamak istiyoruz... ki boşuna ölmemiş olsun." Kreacher yine kendini yere attı ve ağlamaya başladı. Bu sefer kısa sürmüştü. "Bulacağım, Efendi Violet! Kreacher, o adamı dövecek."

"En iyisi şimdilik o kadar ileri gitmeyelim." Mutfaktaki herkes öldü. "Son olarak..." Elinde tuttuğu sahte madalyonu Kreacher'a uzattı. "Bu amcamın bıraktığı sahte madalyon, senin olabilir. Hatıra olarak kalması için." Kreacher tekrar ağlamaya başladığında onu sakinleştirmek imkansıza dönmüştü. Bir saate yakın ağladıktan sonra buharlaşmış ve Mundungus'un peşine düşmüştü.

-----

Kreacher bekledikleri kadar çabuk dönmedi. Üç gün olmuştu ve tek bir iz bile yoktu, evde oturmuş sıkılarak onu bekliyorlardı. Violet boş vaktinde salondaki büyük pianoyu çalıyor, Fred onu izliyordu. Hermione yanında taşıdığı kitapları okuyordu. Ron evin içinde ne bulduysa yerken ona yardım ediyordu. Harry hepsinin yanında fazladan tekerlek gibi hissetmişti.

Kreacher geldiğinde mutfakta belirme olasılığı yüksek olduğu için oraya gidecekken holde ön kapıdan tıkırtılar geldiğini duydu. Kreacher gelse buharlaş mıydı? Kim gelmişti? Harry hemen asasını çıkardı.

Ses çıkarmamak için diğerlerine seslenemedi. Bedenindeki tüm sinirler aniden gerilmişti. Moody'nin sesi evde yankılanırken seslenmesine gerek falan da kalmamıştı. Hepsi ayaklanmıştı. Sırasıyla kapı açıldı ve girişten adım sesleri geldi. "Seni ben öldürmedim, Albus." dedi sakin bir ses. Bu sesi Violet dışında hiçbiri tanıyamadı. Violet kaybolan toz bulutunun arasından geçerek koşarak Remus'a atladı ve sarıldı. "Aylak! Sen iyisin!"

Fleur'un düğününden beri kendisinden tam olarak haber alamadığı için içi içini kemirmişti ve bütün endişelerinin sonucunda Remus'u kanlı canlı karşısında görmüştü. "Şükürler olsun ki iyisin! Sana haber gönderemedim, Bay Weasley dedi ki-"

"Biliyorum Vi." Remus gülerek genç kızı etrafında döndürdü ve kucağından indirdi. "Şartlar böyle olmasa haber göndereceğini de zorla haber alacağını da biliyorum." İçeri geçerken diğerleri de üstünden gerginliği atmışlardı. Mutfağa geçip Violet ve Hermione'nin hazırladığı çikolatalı kekten ikram etmişlerdi. Remus onu yerken Fred'e yönelik konuştu. "George söylememi istedi, dükkanı kapamak zorunda kaldı. Aramaya geldiler."

"Ne için?! Onlar iyi mi?" Fred daha yeni arındığı stresli moda tekrar girince bayılacak gibi hissetti. İkizine bir şeylerin daha olduğunu duymak istemiyordu. "İyiler, meraklanacak bir şey yok. Buraya gelmeden önce yanlarına gittim, evdeler. Sanırım açık kalan tek dükkanın sizinkisi olması Ölüm Yiyenleri huzursuz etti." Violet, Remus'a bir bardak kaymakbirası da uzattı, babasının zulasından özel çıkarmıştı.

"Başka hiçbir haber yok mu? Düğünden sonra ne oldu?" diye sordu Harry. "Eh, Kingsley uyarısıyla cidden hepimizi kurtardı. Çoğu kişi zaten cisimlenmişti bile. Kalanları da biz korumayı ve uzaklaştırmayı başardık." Kaymakbirasından hatrı sayılır bir yudum aldı. "Buraya üç gün önce gelecektim ama peşimdeki Ölüm Yiyeni aldatamadım. Görmüşsünüzdür burada, meydanda da iki tane var. Beni görmemeleri için tam kapının önündeki basamakta cisimlenmem gerekti. Yine de burada olduğunuzu bildiklerini düşünmüyorum, yoksa kesinlikle sayıları daha fazla olurdu. Siz ilk buraya mı geldiniz?"

"Evet." dedi Violet ve Fred. "Hayır." dedi diğer üçü. Remus kaşlarını kaldırdı. "Pekala, bir şeyler kaçırmış gibi hissediyorum." Hepsi tek tek düğünden sonra başlarına geleni anlattı. Harry, Hermione ve Ron'un hikayesi elbette daha uzundu. Remus onların iki tane Ölüm Yiyen ile karşılaşmasına fazlasıyla şaşırmıştı. "İyi düşünmüşsün, Fred. Snape dışında hiçbiri buraya gelemez sonuçta. Ama çocuklar siz... Sizi nasıl hemen bulmuş olabilirler?"

"Bilmiyoruz ki, İz'in etkisi devam etmiş olabilir mi?" diye sordu Hermione. Remus kaşlarını kaldırıp indirdi. "Kesinlikle hayır, imkansız. Başka bir şey olmalı ama bu şu anda çözebileceğimiz bir şey değil." Remus boğazını temizledi. "Harry." Tam olarak Harry ile karşı karşıya gelmek için döndü. "Bunu doğrulayamazsan anlarım ama Yoldaşlık, Dumbledore'un sana bir şey bıraktığı izleniminde."

"Evet, bıraktı." dedi Harry. "Ron ve Hermione de bu görevi üstlendi ve benimle geliyorlar. Her detayı sadece onlar biliyor. Onun dışında yapacağımız şeyi Violet de biliyor ama bilmedikleri daha fazla, Dumbledore her şeyi sadece Ron ve Hermione'ye söyleyebileceğimi söylemişti. Ben yardım almak için biraz kuralları esnettim sadece." Remus kaşlarını kaldırarak Violet'e baktı.

"Peki, bana da görevi söyleyebilir misin?" diye nazikçe sordu Remus. Harry erken yaşta yüzü çizgilerle dolmuş adamın yüzüne baktı. Başka bir cevap verebilmeyi diledi. "Üzgünüm Remus ama Dumbledore sana söylemediyse ben de söyleyemem."

"Anlıyorum, evet. Ben sadece bu yolculukta size faydamın dokunabileceğini düşündüm. Sizi korumak için sizinle gelebilirim, bana neler planladığınızı söylemenize gerek yok." Remus aşırı ikna edici gözüküyordu ama Violet buna kanmadı ve diğer insanları takmadan sorusunu sordu.

"Peki, Tonks ne olacak Aylak?"

"Tonks'a ne olmuş?" diye sordu Hermione endişeyle. Violet, Remus ile kurduğu göz temasını kesmeden soruyu cevapladı. "Tonks hamile." Sonra Hermione'ye baktı. "Remus'tan."

Hermione sevinçle ciyakladı. Sevinçli söylemler havada dört dönerken Remus acıyla yüzünü buruşturmuş gibi göründü. Remus dışında sevinçli gözükmeyen tek kişi kollarını göğsünde birleştirmiş, kapı pervazına yaslanmış Violet'ti. "Tonks ne olacak?" diye sorusunu yineledi.

"Tonks iyi olacak." dedi Remus. "Her zamanki gibi ailesiyle güvende olacak." Violet gözlerini kıstı. Harry de onunla aynı şekle büründü. Kendisine Remus, bazı şeylerden kaçıyor gibi gelmişti. "Ee, teklifimi kabul edecek misiniz? Üçlü, dörtlü olacak mı? Unutmayın ki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeninizdim, Dumbledore bunu asla reddetmezdi."

"Doğru mu anlıyorum acaba?" diye sordu Harry. Hermione'nin konuşmaması için elini kaldırdı. "Tonks'u anne ve babasına bırakıp bizimle gelmek mi istiyorsun?

"Evet, orada tamamen güvende olacaktır-"

"Peki, çocuk doğduğunda ne olacak? Ya da Tonks'un bu zorlu sürecinde yanında ailesi dışında birisi isterse ne olacak? Evli falan olmadığınızı biliyorum ama tanıdığım en cesur adamın böyle bir şeyden korkmayıp kaçmamasını görmeyi isterdim. Yaptığın davranışların sorumluluğunu almalısın." Harry'nin dedikleriyle diğerleri sessiz kalırken Violet de kararlı duruşunu bozdu. O da sinirlenmişti ama böyle net konuşmayı düşünmemişti, düşünmezdi.

"Anlamıyorsun..." dedi Remus.

"Açıkla o halde." dedi Harry.

"O an, bir hataydı. Tonks'u bu işin içine batırmamalıydım, çok pişmanım. Kurt adamlar artık nezaketle karşılanmıyor. Onu toplumdışı biri haline getirdim. Kendi ailesi bile tiksiniyor benden. Torunlarının geleceği için endişeliler, ben de çocuğum için endişeliyim-" Remus'un sözü bugün ikinciye kesildi ama bu sefer Harry tarafından değildi. "Benim için de endişeliydin ama gerek yokmuş, değil mi?" diye sordu Violet.

"Aynı şey değil! Sen planlıydın, sana anlattım. Sen bir hatanın 'h'si bile değilsin, Violet. O çocuk senin aksine benden utanacak, hatta bence sen de benden utanmalısın-"

"Neden?" Yaslandığı kapı pervazından ayrıldı. "Neden senden utanacakmışım? Harika bir baba olduğunu düşünüyorum."

"Ben düşünmüyorum, seni de yetimhaneye bırakıp gitmemiş miydi?" diye sert bir şekilde konuştu Harry, ortamda sadece üçü var gibiydi. "Bu günün yaşanacağını söyleseler inanmaz ve gülerdim. Bana en korkunç yaratıklarla yüzleşmeyi öğreten adam... Bir korkak."

Remus ve Harry birbirlerine karşı asalarını öyle hızlı çektiler ki Violet yakınlarında olmasa aralarına geçemezdi. "Durun!" dedi. "Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, ha? Bu vakitte birlik olmamız gerek, kavga edip ayrılmamız değil."

"Biraz geç kaldık bunun için." diye devam etti Harry kararlılıkla. "Aynı şeyler yaşanıyor farkında değil misin?"

"Ben bilmemen gereken detayları kurcalamaman gerektiğinin farkındayım." Violet, Harry'nin asasını işaret parmağının ucuyla ittirdi. "Remus ile böyle konuşamazsın."

"Bırak konuşsun, Violet." Remus asasını cüppesinin iç cebine koyarken mutfaktan hızla çıktı. "O haklı, buraya gelmem bile bir hataydı." Ve dış kapıyı çarparak çıktı. "Remus!" Violet'in seslenmesi nafileydi, gitmişti.

"Freddie, benimle geliyorsun. Peşine düşüyoruz." Violet, Fred'in elini tutup dış kapıya sürükledi. Hermione'ye yönelik konuştu. "Bu gözlüklü aklını başına topladığında benimle iletişime geçsin ben Remus'a iletirim. Onu kolayca bulurum ve eve geçeriz, geri gelmeyiz. Size iyi şanslar." Asasını salladı ve odasından giderken yanına alması gereken eşyalar bir bir geldi. Onlar da evden çıkıp ilk basamakta cisimlendiler. Black Malikanesinde geriye sadece üç çocuk kalmıştı.

*

Doğum ayıma girdiğim için götüm tutuşup hızlı yazmaya başladım evet- bu kitabın bitmesi gerek artık, okul açılana kadar kalırsa ölerim heralde o yüzden haftaya cumaya kadar böyle tak tak tak geliyor, şaşırmak yasak aynı her gün bir bölüm attığım zamanlar gibi ama tabii her gün değil şimdi abartmayalım-

Dışarı çıkacağım için hemen hazırlanmaya koşuyorum sizleri de öpüyorumm byeee

Continue Reading

You'll Also Like

23.7K 2.1K 44
Yıl 2026, DC evreni karmakarışık! Genç kahramanlarımız yeni maceralara atılıyor. Yeni nesil, yeni düşmanlar, yeni güçler! Zaman alt üst olmuş durumda...
95.1K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
44.8K 4.2K 37
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.