Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

880K 70.3K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

26|Kilo takıntısı

18.9K 1.4K 772
By mavigollge

Birkaç saattir aralıksız bir şekilde çalışmanın ardından toplantıya girmiş, en sonunda da kalan işlerimi yoluna sokmak adına odama çekilmiştim. Çıkışıma az kalmıştı ve günler sonra böyle yoğun çalışmak hamileliğin rahatlığına alışan bedenime fazla gelmişti. Evden çalışmaya da, boş zamanlarımda sürekli uzanmaya da fazlasıyla alışmıştım.

Geçtiğimiz hafta dikimi tamamlanan kıyafetlerin mankenler üzerindeki görüntülerinin bulunduğu dosyayı incelerken de bir an önce eve gitmenin hayalini kuruyordum ama eve geçmeme nereden baksan bir iki saat daha vardı. Çünkü bugün için Savaş'la plan yapmıştık. İş çıkışı bebeğimiz için alışveriş yapmaya gidecektik.

Aslında kendime de bir şeyler almak istiyordum çünkü elimdeki kıyafetler dar gelmeye başlamıştı. Karnımın belli olmasını sevsemde bol giyinmek daha rahattı. Bu yüzden bir sürü bosbol tişört ve rahat şort almak istiyordum. Böylelikle aldığım kilolar da o kadar göze batmazdı belki.

Eski fiziğimi özlüyordum. İstemsizce oluyordu bu. Ön plana çıkarmayı sevdiğim incecik belimden eser yoktu mesela, koca göbeğim her şeyi bozuyordu. Elime aldığım ilk şortu giyip çıkmayı fena halde özlemiştim. Sürekli karnımın rahat edeceği şeyler seçmek zordu. Üstelik bu durum sabahın sekizinde yaşanıyorsa daha da zor oluyordu.

Savaş'a alışverişi unutmamasına dair bir mesaj atmak için telefonu elime aldığım sırada odamın kapısı bir kez tıklandı ve içeri şirketin finans işleriyle uğraşan, aynı zamanda da arkadaşım olan Hande girdi. Aramız ne çok iyiydi, ne de kötüydü. Sadece iş yerinde görüştüğüm tatlı bir kadındı.

"Napıyorsun Anılcığım, dinlenebildin mi?" kapıyı aralık bırakıp koltuklardan birine oturduğunda tam neden kapatmadığını sorgulayacaktım ki içeri Hande'nin asistanı Özlem girdi ve elindeki tepsiyle birlikte yaklaştı.

Bizim için içecek bir şeyler isteyip gelmesi yorgunluğuma şimdiden iyi geldiği için kocaman gülümsedim. Üstelik çok fazla çay ya da kahve tüketmediğimi bildiğinden portakal suyu istemişti.

"Şirkette sadece kahve makinesi var sanıyordum?"

"Haberiniz yok mu?" portakal suyumu masama bırakırken kocaman gülümsedi Özlem. "Savaş Bey, hamile olduğunuzu yönetime söyleyerek özellikle rica etmiş. Sizin için taze meyve suları hazırlanıyor artık. Herkesin Savaş gibi bi eşi yok ki böyle ince düşünsün!"

Dün akşam Savaş'la uyumaya hazırlandığımız sırada kolları arasına girip şirkette mutfak çalışanı olmayışından yakındığımı, bu yüzden herkesin kahve içerken benim hep dışardan söylemek zorunda kaldığımı anlattığım anlar gözümde canlandığında alt dudağımı ısırarak gülümsedim. O sırada bu konuyla pek ilgilenmiyor gibiydi çünkü durmadan dudaklarımı öpüp sözümü bölmüştü ama şimdiki duruma bakılırsa sızlanışımı epey ciddiye almıştı...

"Çok teşekkür ederim."

Özlem, Hande ve beni odada yalnız bırakıp dışarı çıktığında gülümsemem gittikçe genişliyordu ve o an için bunu hiçbir şeyin bozamayacağını düşünmüştüm.

"Nasıl gidiyor hayatım, ağrıların azaldı değil mi?"

"Bazen ayakta duramayacak kadar halsiz oluyorum ama doktorum normal olduğunu söyledi, onun dışında da pek ağrım kalmadı. Bazen karnım ağrıyor, o kadar."

"Ne kadar çabuk geçiyor zaman, hamile olduğunu söyleyişin daha dün gibiydi." genişçe gülümsedi Hande. "Aman dikkat et, bebiş büyüdükçe seni de etkilemesin."

"Nasıl yani?"

"Kilo alıyorsun bebeğim." kahvesinden bir yudum alıp masaya bırakırken gördüğü kadarıyla vücudumu süzüyordu. "Hamilelikte çok normal tabii ama kontrollü almalısın. Yoksa çok pişman olursun."

"Kontrollü alıyorum zaten, çok dikkat ediyorum."

"Bu dikkat etmiş halinse..." elleriyle dudaklarını kapatıp hafifçe kahkaha attığında benim gülümsemem yüzümde donmuştu. "İştahının açık olması çok normal. O yüzden tutamıyorsun muhtemelen kendini. Yanakların böyle de çok sevimli ama nereye kadar."

"Aslında çok fazla almıyorum..." Savaş'ın sürekli tatlı olduğunu söylediği yanağıma gitti parmaklarım. İstemsizce dokunup elimi hemen saçlarıma kaydırırken boğazımı temizledim. Hamile olduğumu öğrendiğim günden bu yana zaten bedenimle fazlasıyla uğraşırken bu yorumları başkasından duymak çok can sıkıcıydı.

"Daha altı aylıkken böylesin hayatım, daha gelişecek bu bebek. O yüzden şimdiden uyarıyorum seni ki sonrasında pişman olma." özel bir şey söyleyecekmiş gibi iyice kıstı sesini. "Hem Savaş ne diyor? Şikayetçi mi kilo almandan?"

"Hayır-hayır yani...bilmiyorum."

"İşte bak...bu yüzden söylüyorum bebeğim. Dikkati başkasına kayarsa üzülen sen olursun. İnsanlar böyledir."

"Savaş eminim beni sadece dış görünüşüm için sevmiyordur."

Sinirlerimin gittikçe gerildiğini hissederken parmaklarım arasına aldığım bardağı sıkı sıkıya kavradım ve sakin kalmaya çalıştım. Amacı neydi anlayamıyordum. İyi niyetle beni uyarıyor muydu, yoksa tek istediği canımı sıkmak mıydı?

"Elbette öyledir ama bilirsin...o birden değişse sen de afallardın. Gözünün dışarıya kayması onun suçu olmaz, isteyerek yapmaz bunu."

"Eşinin seni aldatma sebebi bu mu yani?" sinirden kasılan dudaklarımı birbirine bastırdım. "Dış görünüşün?"

"Ne?" gözlerindeki ukala parıltının yavaşça sönüşüne şahit oldum önce, daha sonra çenesi titredi ve ince elleri yumruk halini aldı. Beklemediği yerden vurmuştum onu. "Gerçekten konuyu nasıl böyle hassas bir noktaya getirebilirsin Anıl?"

Eğer sırf dış görünüşümde ufak tefek değişimler meydana geliyor diye beni bırakan biriyle berabersem zaten gerçek sevgiye erişememişim demekti ve bunu derinden yaşamış bir kadının hala aynı konuyu savunması inanılmaz tuhaf bir çelişkiydi.

"Kendini eksik hissettiğin noktaları başkalarına yansıtmamalısın, Hande. Herkes senin gibi değil."

"Sadece senin iyiliğin için konuşuyordum! Şu söylediklerine bak!" hırsla ayağa kalktı, birkaç saat öncesine kadar yakın iş arkadaşlarım arasında olan kadının ters bakışlarla odamı terk edişini garip duygularla izledim.

Neden onu bu kadar hassas bir noktadan vurduğumu bende bilmiyordum, sadece sinirlenmiştim. Kendimi beğenmekle ilgili sorunlarım olduğunu bile bile üstelemesi canımı sıkmıştı. Üstelik samimiyetten uzak ses tonu iyi niyetle değil de tamamen kötü duygularla üstüme geldiğini hissettirmişti.

Oflayarak gözlerimi kapattım ve yüzümü ellerim arasına alarak sinirle soluklandım. Az önce üzüleceğini hiç düşünmeden sarf ettiğim kelimeler saniyeler içerisinde aklıma doluşup pişman olmamı sağlarken ne yapacağımı bilemez bir halde omuzlarımı düşürdüm. Eğer onun saf bir samimiyetle beni kilo almamam konusunda uyardığını bilseydim asla böyle bir şey yapmazdım fakat sabrımı taşırmıştı.

Pişmanlıkla derin bir nefes vererek masamın üzerindeki geniş dosyayı kapattım. Çekmeceme yerleştirip kilitlerken gözlerim saatteydi. Çıkış saatim geldiği için şanslıydım.

"Babayı arayalım ve gelip bizi kurtarsın oğlum." sıkıntıyla kalktım ayağa. Böylesine verimli geçen bir günün bu kadar kötü sonlanması içimde bir yerleri huzursuz etmişti. Savaş'ı istiyordum.

Bana kocaman gelen ancak herkesin normal bir büyüklüğe sahip olduğunu söylediği karnımı okşadım yavaşça. Artık bebeğim ona gösterdiğim sevgiye karşı tepkisiz kalmıyor, ufak tekmelerle bana eşlik ediyordu. Böyle olduğu zaman onu yemek istiyordum.

Şirketten sessizce çıkıp arabama adımladığım sırada aracıma yaslanmış beden çekti dikkatimi. Kaşlarım gittikçe çatılıp kim olduğunu anlamak için gözlerimi kısarken bu kişinin Çağatay olduğunu fark edip yüzümü buruşturdum.

"Ne işin var senin burada?"

"Bu ne sıcak bir karşılama böyle abiciğim?" gereksiz neşesi üstündeydi yine. Gülümsüyordu sürekli. "Seni ziyarete geldim, kötü mü yapmışım?"

"Çok iyi yapmışsın, o kadar iyi yapmışsın ki sevinçten deliriyorum."

"Biliyorum biliyorum..." yakasına astığı güneş gözlüğünü çıkartıp saçlarının arasına yerleştirirken şirketin önündeki kadınlara çapkınca bakışlar atıyordu. "Burada ne güzel kadınlar çalışıyor yalnız, gözlerim bayram etti."

"İzleme insanları, bi bırakamadın şu huyunu."

Çantamdan arabamın anahtarını çıkardığımda kapının önünden ayrılması gerektiğini anlayıp yan koltuğa geçmişti bile. Benden önce binmesine karşı gözlerimi devirip sürücü koltuğundaki yerimi aldım. Bu çocuktaki arsızlık öldürüyordu beni.

"Huylarımı falan hatırlar mıydın sen ya? Duygulandırıyorsun beni."

Ona cevap vermeden telefonumu alıp çantamı arka koltuğa bıraktım. Bu sırada karnımdan dolayı her hareketime dikkat ediyor, müthiş bir dikkatle izliyordu beni. Müdahale edilmesi gerektiği an yardımıma koşacak gibiydi.

Savaş'a alışverişe gideceğimizi hatırlatan bir mesaj atıp arabayı çalıştırmadan önce gözlerimi Çağatay'ın üzerine diktim. Çiçekli gömleğinin yakalarını açmış, koltuğa neredeyse yayılarak oturmuştu ve kalkmaya niyeti yok gibi görünüyordu.

"Tahmini ne zaman inersin arabamdan?"

"Nasıl ya? Sokağa mı atacaksın beni?" sahte bir hüzünle kaşlarını çattı. "Kalbimde kırılmadık yer bırakmıyorsun abiciğim, haberin olsun."

"Alışverişe gideceğim Çağatay, uğraşamam seninle."

"Ne güzel işte, eşlik ederim sana." kaşlarımı kaldırıp imalı imalı baktığımda "Tamam..." diye değiştirdi cümlesini. "Alışveriş merkezine kadar beraber gidelim, sonra ayrılırım yanından. Daraltmam seni. Söz."

Son söyledikleri beni bir an için geçmişe götürüp peşimde gezinen kısa boylu tombul çocuğu hatırlatırken gergince boğazımı temizledim.

"Umarım sözünü tutarsın."

"Nasılsın görüşmeyeli? Yemekten sonra bir daha uğramadın bize?" diyerek değiştirdi konuyu. "Savaş napıyor?"

Henüz senin varlığından bile haberi yok demek istesem de "Çalışıyor işte." diye mırıldandım. Çağatay'dan en az benim kadar hoşlanmıyordu ve geldiğini bile söylemediğim için biraz gergindim. Karşılaşmalarını istemiyordum.

"Sen nasılsın?" kaşlarıyla karnımı işaret etti. "Büyümüş sanki. Küçüktü bu."

"Hamileliğin tuhaf yanı işte...her ay biraz daha büyüyor bebek."

Küçük kıkırtısı arabayı kaplarken yeniden arkasına yaslanmış, radyodan kısık sesli bir şarkı açmıştı.

"Annemlere kırgın mısın, o yüzden mi gelip gitmiyorsun?"

"Alakası yok, sadece işlerim çok yoğun." tabii ki kırgın olduğum için gitmiyordum. Üstelik sırf laf duymamak için bir kez daha ziyaret etmeyi düşünmüş olsam da Savaş beni üzeceklerini söyleyip gitmeme engel olmuştu. Eh, ben kocasının sözünü her zaman dinleyen biriydim...

"İsmi belli oldu mu? Çağatay güzel geliyor sanki kulağa ha?"

"İnanır mısın, Çağatay son tercihimiz bile değil."

Söylediğim şeye alınmak yerine yeniden genişce gülümsediği sırada alışveriş merkezinin önüne gelmiştik. Arabayı uygun bir yere park edip çantamı almak için uzanacakken benden önce davranarak aldı çantamı. Ardından tuhaf bir şekilde göz kırpmış, arabadan inmişti.

Ben de arabadan inip anahtarı çantama attığım sırada belimde hissettiğim ağrının karnıma doğru yayılmasıyla gözlerimi kapattım. Arada böyle oluyordu ve bu ağrılar beni gerçekten yormaya başlamıştı. Canımı yakıyordu.

"İyi misin Anıl?" az önceki genişliğinden eser kalmayan telaşlı sesiyle kolumu hızlıca tuttu Çağatay. Onu böyle ciddi görmeye alışkın olmadığımdan afallamıştım. Üstelik böyle telaşlanmasını gerektirecek bir şey de yoktu.

"Önemli bir şey değil, ağrım var biraz." kolumu ellerinden kurtarıp bir adım gerilerken aramızda oluşan gerginlik gözle görülür biçimdeydi. "Beni bilirsin...canım tatlıdır."

"Annemi hatırlasana, hamileliğini acındırarak anlatırdı hep. Abarttığını sanmıyorum yani, eğer kötüysen-"

"Sorun yok dedim." çantamın kulpunu istemsizce daha sıkı kavradım. Samimiyetimin olmadığı insanlarla konuşmak beni her zaman geriyordu. "Gidebilirsin artık, benimle takılmayacağını söylemiştin."

"Benimde alışveriş yapmam lazım belki?" ukala bir tavırla kalktı kaşları, onunla baş edemeyeceğimi bildiğimden gözlerimi devirdim ve içeri doğru ilerlemeye başladım. Gerçekten, bugün hiçbir şey moralimi bozamaz dememin üstünden birkaç dakika bile geçmeden can sıkıcı şeyler yaşamaya başlamıştım.

Aslında amacım bebek ürünlerinin bulunduğu mağazaları gezmekti ama vitrinlerde güzel şeyler görünce dayanamayıp içlerinden birine girmiştim. Çağatay sürekli bir şeyler anlatıyordu ama hepsini dinlemiyordum, takmıyordu o da. Dinlenip dinlenmemesi önemli değildi, o her şekilde konuşurdu.

"Renklere bak, cıvıl cıvıl."

"Senin gibi."

Söylediği şeyi duymamazlığa vererek açık pembe tişörtü elime alarak gülümsedim. Fazlasıyla tatlı görünüyordu ama bedeni artık giyemeyeceğim kadar küçüktü.

"Biraz büyük bedenini alacağım." bu durum çok utanç vericiymiş gibi gözlerimi Çağatay'dan kaçırdım. "Ama çok değil, birazcık büyüğünü..."

"Acıktım ben ya, bir şeyler mi yesek?"

"Gidip yiyebilirsin, ben de rahat rahat alışverişimi yaparım?"

Elimdeki tişörtü bırakmadan telefonumdan saate baktım. Savaş'a yazmamın üzerinden dakikalar geçmişti ve en son mesajıma yanıt vermemişti. Kaşlarımı çatarak numaranın üzerine tıkladım. Mesajlarımın yanıtsız kalmasından nefret ediyordum.

Aramam da tıpkı mesajım gibi yanıtsız kaldığında oflayarak telefonumu çantama attım. Neden açmadığını bilmiyordum. Ya hala toplantıdaydı ya da...başka seçenek yoktu. Ne olursa olsun açabilirdi.

"Vaov." eline aldığı turuncu renkteki eteği üzerime tuttu Çağatay. "Çok yakışır sana."

Normalde çok fazla etek giyen biri değildim ama bu renk bu modelde öylesine tatlı durmuştu ki eteği tutup aynadaki yansımama şöyle bir bakarken buldum kendimi. Hala askıyı bırakmamış olan Çağatay'a aramızdaki boy farkı yüzünden başımı kaldırarak baktım.

"Gerçekten mi, güzel olur mu sence?"

"Kesinlikle."

"Ama artık bunun içine girmem imkansız." yanaklarımı hüzünle şişirip boşta olan elimde karnımı okşadım. Benim minik bebeğim bir an önce doğmalıydı artık.

"Çok kafaya takıyorsun Anıl." eteği askıya astıktan sonra bir büyüğünü bulup beni baştan aşağı süzdükten sonra elime tutuşturdu. "Gidip dene."

"Olmaz bana, boşuna moralimi bozmayacağım."

"Denemekten zarar gelmez ama değil mi?"

Baktıkça daha bir güzelleşen eteği elime aldım usulca. Tamam, kilo almıştım ama en azından kabinde kendi kendime deneyip nasıl durduğuna bakabilirdim. Eğer beni çok rahatsız ederse direkt çıkartırdım. Üstelik bir hamile eteğiydi bu, neden içine giremeyecektim ki?

"Çantamı tut, telefonum çalarsa açma sakın. Hemen seslen bana." Savaş'tan telefon beklediğimi bildiğinden başını ağır ağır sallayıp çantamı aldı. Bir şeyleri hemen onaylamasına alışkın olmadığımdan "Bak sakın." diye yineledim. "Açma, bana getir."

"Tamam dedim ya abiciğim, hadi gidip dene artık."

Kabinin ferah olması işime gelmişti. Rahat rahat üzerimi çıkarıp eteği bacaklarımdan geçirmiştim ve rahatsız hissettirip hissettirmediğini yoklamıştım birkaç saniye. Pekala, rahat giyinmeye alışkın biri olarak bedenime böylesine oturması tuhaf hissettiriyordu ama kötü değildi.

Savaş'a fotoğraf atıp fikrini almak istiyordum. Ona göre eteği satın alacak ya da farklı modellere bakacaktım. Dizimin üzerinde biten görüntüsüne bir süre daha beğeniyle baktıktan sonra çıktım kabinden. Benim çıkmamla eş zamanlı olarak Çağatay'ın bakışları da üzerime dönmüştü.

"Bir de yakışmayacağını düşünüyordun..."

"Olmuş değil mi?" kıvırcık saçlarımı şöyle bir geriye atıp parlatıcı sürdüğüm dudaklarımda gezdirdim dilimi. Hande'nin sözlerinden sonra şimdi hiç değilse kendimi biraz güzel hissediyordum. "Nasılım?"

"Gayet güzel-"

"Anıl?"

İşittiğimiz sesle ikimizin gözleri de mağazanın girişine kayarken Savaş siyahlar içerisindeki bedeniyle bize doğru adımlıyordu. Simsiyah bol eşofmanı, aynı renkteki bosbol tişörtü ve ceplerine soktuğu elleriyle beraber yürürken kaşlarını çatmış, bir açıkta kalan bacaklarıma bir de hemen karşımda duran Çağatay'a bakıyor, kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çatıyordu.

"Savaş, sonunda..."

Dediğim şeyi asla duymamış gibiydi. Dik bakışlarını Çağatay'ın üzerinden zar zor ayırıp bana çevirdikten sonra cebinden çıkardığı elini belime yerleştirip bedenimi kendisine çekerek dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Beni öpüşü anında tüm kızgınlığımı alırken "Nerede kaldın?" diye mızmızlanırken buldum kendimi, kızmak istiyordum halbuki!

"Geldim işte, bebeğim." gözleriyle Çağatay'ı işaret etti ve kulağıma eğildi. "Bu gereksizin yanında ne işi var?"

"Yurt dışından dönmüş..." diye fısıldadım, tıpkı onun gibi. Bizi gördüğü zaman gerileceğini bildiğimden aramış, mesaj atmıştım. Cevapsız bırakan o'ydu. Bu yüzden yapabileceğim bir şey yoktu. "Neden açmadın telefonunu?"

"Bebeğim, toplantıdan çıkınca yazdım zaten sana." elini arka cebine atıp telefonunu çıkardı. "Sessizde kalmış."

"Selam, enişte. Nasılsın görüşmeyeli?"

Çağatay'ın ortamın gerginliğine inat fazlasıyla neşeli çıkan sesiyle kaşlarını biraz daha çattı Savaş. Normalde medeniyetin temsilcisi olan kocamın böyle durumlarda değişmesi beni şok ediyordu. Yine gövde gösterisi yapmak ister gibi duruşunu dikleştirmiş, belimi sımsıkı kavramıştı.

"İyiyim Çağatay, görüşmeyeli ne olsun, baba oluyorum işte." eteğimin üzerinden karnımı okşarken gözleri saniyelik olarak bacaklarıma kaymış, yeniden gözlerime çıktığında tuhaf bakışlar atmıştı bana. "Sen neden döndün?"

"Annem çok ısrar etti, bir buraları ziyaret edeyim dedim. Anıl'la yemekteyken görüşmüştük zaten ama baya geçti üstünden, bir kez daha göreyim diye şirketine gittim bugün."

Savaş, Çağatay'ın her bir kelimesinde daha da çatılan kaşlarıyla başını ağır ağır sallayarak gözlerimin içine baktı. "Yemekte görüştünüz demek..." gülümsedi, korkunç bir gülümsemeydi bu. "Ne güzel."

"Eteğim-eteğim yakışmış mı?"

Bunu sakladığım için zaten gergindim, ortaya çıkması da beni utandırmıştı ve şu an için yapabileceğim tek şey konuyu dağıtmaktı. Lakin Savaş bu durumdan da pek hoşnut gibi değildi.

Çağatay'ın elindeki çantamı hiç de nazik olmayacak şekilde tutup çektikten sonra "Çok güzel, bebeğim." dedi. "Harika olmuşsun, değiştir hadi."

"Alalım mı?"

"Alalım, alalım tabii." bakışlarını etrafta gezdirdikten sonra eğilip bir öpücük daha bıraktı dudaklarıma. "Değiştirip gel, biz de bu sırada Çağatay'la konuşalım biraz."

Sesindeki ürkütücü ton içimi üşüttüğü için hızlıca iki yana salladım başımı. İkisini baş başa bırakmak istemiyordum. Bugünkü alışveriş planımız bozulsun da istemiyordum. "Değiştirmeme yardım et, zorlanıyorum." gözleri karnıma değdiğinde gerçekten zorlanabileceğimi düşündüğü için derince bir nefes vererek aşağı yukarı salladı başını. Ardından belime hafifçe baskı uygulayarak kabine yönlendirdi beni.

İçeri girmemizle aynı anda kapattı kapıyı. Daha ne olduğunu bile anlamadan bir kenara attığı çantamın ardından sırtım kabinin aynasıyla buluşurken dudaklarının dudaklarıma değeceği kadar yüzüme eğilmiş, geldiğinden beri gergin olan ifadesiyle bakmıştı gözlerime.

"Şu sıra fazla yaramaz olmaya başladın, Anıl Karahan." derin sesini işitince dudaklarım aralandı, kızgınken bu kadar yakışıklı olması normal miydi? "Ne zamandan beri kocana yalan söylüyorsun?"

"Yalan söylemedim ki..."

"Ama doğruyu da söylemedin." dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Kıskançlık konusunda ne kadar abartılı bir herif olduğumu biliyorsun, değil mi?" bacağıma kadar inen eli eteğimin altına girip bulunduğu yeri okşadı. Tenimin yandığını hissedip titrediğimde hassaslığıma karşı gülümsemişti ve bu o kadar karizmatikti ki delirebilirdim.

"Çağatay'ı biliyorsun. Benim git dememle gidecek birisi değil-"

"Bunu evde konuşacağız." bacağıma hiç de hafif sayılmayacak bir biçimde vurduğunda inleyerek alt dudağımı ısırdım. "Önce şu eteği değiştirelim."

Kararmış gözlerinden siniri belliydi. Bana yumuşak davranmaya çalıştığını anlayabiliyordum. Kendini tutuyor, söyleyeceklerini özenle seçmeye çalışıyordu.

Belimden sıyırdığı eteği çıkarmama yardımcı olup önümde eğildiğinde bembeyaz bacaklarımı usul usul okşadı. Bacağımın iç kısmına bir öpücük bırakırken az önce vurduğu kısmın üstünü de okşamış, kızarmış bölgeye bir öpücük bırakıp öyle kalkmıştı.

"Eteği alacağız ama değil mi?"

Hiçbir şey söylemeden pantolonumu giymeme yardım etti. Sessizliği aylar sürüyormuş gibi gelirken sonunda yeniden belime sarılmış, dudaklarını saçlarıma bastırıp derin derin soluklanmıştı. Sakinleşmek için yaptığını biliyordum. Bu yüzden sessizliğine ayak uydurup sarılmasına müsaade ettim.

"Savaş...gerçekten yalan söylemek-"

"Evde konuşacağız dedim Anıl." dedi sadece, ses tonu öylesine baskındı ki en iyisinin bu olduğunu düşünüp konuyu yeniden açmaktan vazgeçmiştim bile. "Önce şu heriften bir kurtulalım."

*

Anıl

Continue Reading

You'll Also Like

104K 10K 11
Öğretmen ve öğrenci konulu kitap. -texting-
653 86 6
Kısa hikaye / tamamlandı Shounen ai tadında çerezlik webtoon Kurnaz bir ev kedisi ve ciddi bir hamsterın başına gelen talihsizlikler hakkında yazarı...
8.2K 341 9
Bittersweet'in BL novelinin Türkçe çevirisidir . . 28 bölüm + özel bölümlerden oluşur . .
1M 95.9K 50
Darılma, terk edip gitti seni, gönlü huzurlu gülüyor gözleri...