Zemheri | Tamamlandı

By yericeryazar

3.9M 232K 74.2K

Yaşadığı travmalar yüzünden ailesi tarafından şımartılarak büyütülen Ahsen'in, yolu diktatör bir yüzbaşı ile... More

Giriş.
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm | FİNAL
Yeni Hikaye.

4.Bölüm

80.5K 4.2K 1.2K
By yericeryazar

"Aa!" Diyerek konuştu Sibel. "Siz tanışmıştınız değil mi? Unuttum ben onu."

Ayağa kalktıktan sonra bana döndü. "O yüzden oğlu oğlu dedim. Tanıştığınız aklımdan çıkmış."

Bir şey söylemedim.
Onlar sadece yemekte ve ertesi gün olanları biliyordu. Yani aslında düşününce unutmuş olması çok normaldi. Doğru düzgün konuşmamıştık bile onların yanında.

Ama işin bir de onların yanında olmayan kısmı vardı.

Mesela Cahit şuan 'ben sana evi kiralamam, sen izinsiz fotoğraflarımızı çektin, haber yapmaya kalktın' diyebilirdi.

Ve içimden bir ses kesinlikle böyle bir şey söyleyeceğini söylüyordu.

"Kızdınız mı?" Dedi Sibel tekrardan. "Cahit abi?"

"Yok." Diyerek sessizliğini bozdu Cahit. "Niye kızayım abiciğim? Sorun yok." Dedi ama gözleri hiç sorun yokmuş gibi bakmıyordu.

Bu kadar sinirli durması normal miydi? Hep mi böyleydi yoksa ben mi hep bu haline denk gelmiştim?

İkincisinin olma ihtimali daha yüksek gibi geliyordu.

Cahit bana döndü ve "Biz evi gezelim mi?" Diye sordu.

"Aslında Ahsen evi gezdi." Dedi Sibel.

"Olsun, bir daha bir baksın. Hem ayrıntıları konuşuruz."

Aşağıya indikten sonra beni öldürecekmiş gibi bakmasa hemen kabul edebilirdim. Ama öyle bakınca bir duraksamadım değildi.

"Ahsen hanım." Deyince kendime geldim.

"Bakalım." Dedim hemen.

"Buyrun."

Eliyle kapıyı gösterince koltuğun üzerinde ki çantamı alıp kapıya yöneldim. Cahitte arkamdan geliyordu. Ben evden çıktıktan sonra o da hemen arkamdan çıktı.

"Ne işin var senin burada?" Diye sordu merdivenlerden inerken.

"Ev bakıyorum."

"Ev mi bakıyorsun?"

"Evet."

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?" Deyince durdum ve arkamı döndüm. "Hangi konuda?"

"Bu kadar tesadüfe inanmamı mı bekliyorsun?"

Gözlerim kocaman açıldı.

"Pardon?" Dedim hızla. "Ne demek istiyorsun sen?"

"Bence gayet açık ne demek istediğim." Dedi ve bir basamak indi. Aramızda hiç basamak kalmamıştı ve benim yüzüne bakmak için başımı havaya kaldırmam gerekiyordu. "Kimsin sen?" Diye sordu.

Ses tonu bir içimi ürpertmedi değil. Yani kısa bir an kim olduğumu düşünmek istemiştim.

"Ahsen Kara!" Dedim kendimden gayet emin bir şekilde.

İki sert baktı, sert konuştu diye beni korkutamazdı. Yani korkuturdu ama bundan onun haberi olmazdı.

"Ahsen Kara." Diyerek tekrar etti beni. "Kara Mimarlık şirketinin sahibinin ve kurucusunun ikinci torunu. 19 Temmuz 1996 Bursa doğumlu. Beykent Üniversitesi, radyo ve televizyon bölümü mezunu. 25 yaşında, henüz hiç iş deneyimi yok çünkü abisinin göz bebeği, dedesinin biricik torunu."

Benim hakkımda bu kadar şeyi nereden biliyordu? Hiç tanımadığım bir insanın benim hakkımda ki şeyleri böyle birden sıralaması beni korkutmuştu. Hem de oldukça çok korkutmuştu.

Benim hakkımda bu kadar şeyi nereden biliyordu? Hadi onu geçtim neden biliyordu?

Kafamda aynı sorular dönüp dururken beynimin içinde neon renkli, ışıklı bir yazı yandı söndü. Adam asker!

Benim hakkımda bir şeyler bilmesi çok normaldi. Kim bilir daha neler biliyordu. Ama neden? Bunu bilmiyordum işte. Belki hastanede olan mevzu yüzündendir. Beni orada bulduklarında araştırmışlardır belki.

Ayrıca söylediği şeyleri düşününce, pekte araştırmaya gerek yoktu. Google'a yazdığında da ulaşabilirdi bu bilgilere.

"Var mı eksiğim?" Diye sordu.

Omuzlarımı dikleştirip başımı tekrardan kaldırdım ve gözlerine baktım.

"İkinci değil üçüncü torunu." Dedikten sonra önüme dönüp merdivenleri inmeye devam ettim.

"Ama benim kimsin sen derken bahsettiğim şey bu değil. Ben burada ki seni soruyorum. Kimsin sen? Ne işin var burada?"

"Pardon ama burada olan işimden sanane?" Dedim alt kata indiğimizde ona dönüp.

"Patlamada orada olman, fotoğrafları çekmen, sonra birden yemek yemeğe geldiğimiz mekanda garson olarak belirivermen, gece sokakta kalıyorsun tesadüfe bak ki yine karşıma çıkıyorsun. Şimdi de gelmiş evimi kiralayacaksın. Tesadüf mü bunların hepsi?"

Yani böyle uzun uzun anlatıp sorunca insanın kulağına bir tuhaf geliyordu. Ama gerçekten tesadüftü. Ayrıca benim bu adamla ne işim olurdu?

"Evet tesadüf." Dedim.

"Bu kadar şey tesadüf diyorsun ve benim buna inanamamı bekliyorsun öyle mi?" Diye sordu.

Allah'ım sen bana sabır ver! Sen bana sabır ver.

"İster inan ister inanma. Umrumda değil." Dedikten sonra devam ettim. "Artık şu ev hakkında konuşabilir miyiz?"

"Konuşamayız." Dedi dümdüz bir sesle.

"Neden?"

"Çünkü evi kiralamıyorum."

"Pardon?"

"Ne pardon? Ev benim değil mi? Kiralamıyorum."

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Bu adam şaka mıydı?

"Sebep?" Dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Sebep şu ki sana güvenmiyorum."

"Ne yapacaksın arkadaşım güvenip? Nikahına mı alacaksın?" Diye sordum sinirle. "Alt tarafı evi kiralayacağım!"

"Gözüm tutmadı seni. Ev falan kiralamıyorum."

Sakinleşmek için derin bir nefes aldım.

"Madem gözün tutmadı ne diye yardım ettin bana?"

"O başka bu başka."

"Neyi başka?"

"O gece sokakta kalkmıştın bende insanlık yaptım."

Evet bunu yapmış olmasına bende şaşkındım. Çünkü bu adam ve insanlık aynı cümlede geçince bile komik duruyordu.

Derin bir nefes aldım tekrardan. Yüzüme sevimli bir gülümseme yerleştirdim. "Eğer bu evi kiralamazsam yine sokakta kalacağım." Dedim.

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Çok merak ediyorum senin burada ne işin var?" Diye sordu. "Ne buraya gelecek bir insansın, ne garsonluk yapacak bir insan."

"Sanane?"

"Bu evi neden istediğini öğrenmem gerekmiyor mu?"

"Şartlar diyelim." Dedim.

Ellerini arkada birleştirip bana doğru bir adım attı.

"Sanmıyorum ki senin gibi biri hayat şartlarından haberdar olsun."

Hafifçe güldüm.

"Bende senin gibi birinin beni anlamasını sanmıyordum zaten."

Kısa bir sessizlik oldu. Göz göze geldik. Bir kaç saniye gözlerine baktıktan sonra kendime geldim.

"Ev sahibi sen değilsin ki!" Dedim hızla. "Niye seninle muhatap oluyorum? Gider Asım amca ile görüşürüm!"

Yanından hızla geçip merdivenlere yöneldiğim sırada konuştu.

"Babam ben ne dersem onu kabul eder."

Duyduğum şeyle yüzümde ki gülümsemeye yavaşça silindi.

"Hatta sanada söylemiştir benimle konuşman gerektiğini. Değil mi?"

"Kaç para istiyorsun?" Diyerek ona döndüm.

"Rüşvet mi teklif ediyorsun?"

"Kiradan bahsediyorum!" Dedim hızla.

"Bilmem." Dedi. "Şuan evi tutacak biri yok. Olursa düşünürüm."

"Ya ne olacak kiralasan? Ölür müsün?" Dedim sinirle.

"Eğer bir katilsen, ölürüm."

"Asker değil misin sen? Korursun kendini."

"Ha katil olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"Sen değil misin?"

"Askerler senin gözünde katil mi?" Diye sordu.

Bahsettiğim şey o değildi. Hatta alakası bile yoktu.

"Sen katil olmanın insan öldürmekle olduğunu mu sanıyorsun?" Dedim.

Bir şey söylemeden yüzüme baktı. Bende bir cevap beklemiyordum zaten.

Az önce umutlarımı öldürerek o da katil olmuştu!

"İyi günler." Dedim ve kapıya yöneldim.

Hızlı hızlı merdivenleri indikten sonra kapıyı açınca duraksadım. Bu kadar kibar bir gidiş Ahsen Kara'ya yakışmazdı.

Elimle kapıyı tutarken tekrardan ona döndüm ve sinirle bağırdım. "Al evini başına çal!"

Hızla apartmandan çıkıp sertçe kapattım kapıyı.

Şu son günlerde hayatımda bir şey düzgün gitse şaşırırdım zaten.

Daha dün aileme rest çekip gelmiştim. Neydi sebebi? Bu evi tutmak için abimi arayınca kalbimi kırması. Bu ev aklımda olmasa yine gelir miydim? Bilmiyorum.

Belki yine giderdim evden ama geldiğim yer burası mı olurdu orasını da bilmiyorum.

Bir kaç adım attıktan sonra mahallenin ortasında durup etrafa bakındım. Nereye gidiyordum?

Bir süredir bu soruya verecek bir cevabım yoktu.

Acaba herkes beni Kars'ta diye biliyorken ben yurt dışına mı gitseydim? Sonuçta dedem bütün maddi imkânı sağlamıştı. İstersem dünyanın diğer ucuna bile gidebilirdim.

Elimde bu imkânlar varken, o diktatör yüzbaşının evine kalmamıştım!

Daha güzelini, daha büyüğünü, daha iyi ev sahibi olanını bulurdum elbet.

Bulamazsam ben ev sahibi olurdum!

Evet hayata karşı duruşumu dikleştirdiğime göre şimdi yapmam gereken farklı şeyler vardı.

Mesela şuan nereden gideceğimi bulmak. Az önce sağdan mı gelmiştik yoksa soldan mı?

Sanırım soldan gelmiştik diye düşünerek sol tarafa doğru yürümeye devam ettim.

Acaba sağdan mı gelmiştik? Soldan geldiğimizi hissediyordum. O yüzden hissettiğim gibi devam ettim.

Ama hayat bana bir kere daha hislerim ile yola çıkamam gerektiğini göstermişti. Kaybolmuştum!

Kaybolduğum yetmezmiş gibi Sibel'i arayamadan telefonumun şarjı bitmiş ve kapanmıştı.

İşin en kötü kısmı, bilmediğim yollarda yürümeye devam ederken hava çoktan kararmıştı.

Geldiğim gibi geri döneyim demiştim. Zaten o zaman işler daha da karışmıştı. Geldiğim yeri de gittiğim yeri de birbirine karıştırıp iyice kaybolmuştum.

Şimdi karanlık yolda, her şeye rağmen kendimden emin adımlar atarken nereye gittiğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

Ayaklarım yürümekten ağrımaya başlamıştı. Çokta üşümüştüm aynı zamanda.

Karanlık yolun sonunda ışık görünce kendimi korku filminin sonunda son anda ölmekten kurtulan başrol kız gibi hissettim.

Adımlarımı hızlandırıp ışığın oldu yere yürürken kendimi birden anayol da buldum. Yolun karşısında az önce gördüğüm yere baktım.

Sarıkamış İlçe Jandarma Komutanlığı.

Şuan yardım isteyebileceğim daha iyi bir yer bulamazdım.

Yola bakıp dikkatlice karşıya geçtikten sonra demir kapıların önüne de nöbet tutan askerlerin yanına geldim.

"İyi akşamlar." Dedim ama bir cevap alamadım.

Tekrardan konuşacakken kapının yanında ki güvenlik kulübesinden bir asker çıktı.

"Buyurun hanımefendi?"

"İyi akşamlar." Dedim tekrardan. "Ben kayboldumda, yardım istemek için geldim."

"Kayıp mı oldunuz?"

"Evet. Telefonumun şarjı bitti, rica etsem telefonunuzu kullanabilir miyim?" Diye sorduktan sonra aklım başıma geldi. "Kullanamam, numarayı bilmiyorum." Diyerek devam ettim kendi kendime.

"Anlamadım?"

"Yol sorsam size." Dedim.

"Neresini soracaksınız?"

Çok güzel bir soru. Ama ben Sibellerin evinin adresini de bilmiyordum.

"Siz bana taksi çağırabilir misiniz?" Diye sordum çekinerek. "Yani rica etsem, lütfen."

"Taksi?"

"Evet."

"Siz bir dakika bekleyin burada."  Dedikten sonra tekrar kulübeye girdi.

Bir dakika bekle demişti ama tamı tamına iki dakika otuz iki saniye beklemiştim.

Soğukta donmamak için olduğum yerde hareket ederken saymıştım.

"Siz burada bekleyin, taksi gelir birazdan."

"Şey ne zaman gelir?" Diye sordum çekinerek. Adam o kadar sert bakıyordu ki ister istemez çekinmiştim. "Yani taksi durağı buraya ne kadar uzaklıkta?"

"Çok uzak değil. Ama kar malum." Dedi.

Ofladım.

"Peki. Teşekkür ederim."

Hafifçe başını sallayıp içeriye girdi.

Kenara geçip beklemeye başladım. "Allah'ım lütfen donarak ölmeyeyim, lütfen." Dedim kendi kendime.

Bu soğukta nasıl yaşıyordu bu insanlar? Vallahi helal olsun.

Dişlerim titremekten birbirine vurmaya başlamıştı artık.

Yarım saat! Tam yarım saat bekledim taksinin gelmesini.

Taksiyi bırak tek bir araba bile geçmemişti yoldan. Ve bu kadar soğuğun üzerine kar yağmaya başlamıştı.

Soğuktan ellerimi hissetmediğimi fark edince donarak ölmemek için tekrardan güvenlik kulübesine doğru yaklaştım.

Elimi cebimden çıkarıp cama tıklattım. Az önce ki asker kapıyı açıp çıktı.

"Tekrardan rahatsız ediyorum ama taksi gelmedi."

"Yol kapanmıştır." Dedi adam gayet rahat bir şekilde.

"Yani?"

"Yanisi yok."

"Ben ne yapacağım?"

"Bilmem."

"Telefonumu şarj edebilir miyim birazcık, azıcık. Açılana kadar sadece."

"İçeriye girmek mi istiyorsun?" Diye sordu adam.

"Evet!" Dedim hızla. "Yani eğer böyle bir şey mümkünse."

"Değil."

"Neden?"

"Sen burayı kafana göre girebileceğin bir yer mi sandın? Hem de telefonunu şarj etmek için."

"Hayır tabii ki kafama göre girebileceğim bir yer olmadığını biliyorum ama şuan gerçekten yardıma ihtiyacım var." Dedim adamı ikna etmesini umarak. Ama hiç ikna olmuşa benzemiyordu.

Gözlerim dolmaya başlamıştı.
Her şey üst üste gelmek zorunda mıydı? Zaten bu kadar şey olmuştu bir de kaybolmak zorunda mıydım?

Ofladım.

Ne yapacaktım şimdi? Köşeye çöküp ölmeyi mi bekleyecektim? Kibritçi kız gibi. Onun en azından ısınabileceği kibritleri vardı. Bende o da yoktu.

Şu düştüğüm durama bak!

"Anıl?" Diye bir ses geldi uzaktan. Karşımda ki adam birden hazırola geçti. "Ne oluyor burada?" Diyerek yanımıza gelen adama çevirdim bakışlarımı.

Yok artık!
Ben bu gece gerçekten ölecektim. Soğuktan ölmesem, diktatör yüzbaşı beni bakışlarıyla ya da belinde ki silahla öldürecekti.

Ama kesinlikle öldürecekti! Buna emindim. Çünkü bakışları bunu açık bir şekilde söylüyordu.

"Komutanım hanımefendi kaybolmuş." Dedi hazırolda durmaya devam eden adam.

"Kaybolmuş?"

"Evet. Taksi çağırdık ama henüz gelmedi."

"Gelmez taksi." Dedi bana bakarak. "Yol kapanmış."

"Off!" Dedim gözlerimi kapatarak.

Ağlamamak için zor duruyordum şuan. Kaybolduğum yetmezmiş gibi bir de yine bu adamla karşılaşmıştık. Şimdi saçma sapan şeyler söyleyecekti.

"Hanımefendiyi içeriye alın." Dedi Cahit. "Üşümüştür."

"Emredersiniz komutanım."

Bana bakmadan arkasını döndü ve gitti Cahit.

"Üzerinizi aramam gerek." Dedi adının az önce Anıl olduğunu öğrendiğim adam.

Başımı sallayarak onayladım. Üzerim arandıktan sonra çantama da bakmışlardı.

Daha önce hiç Jandarma Komutanlığına girmediğim için böyle şeylerin olması normal diye düşünmüş hiç itiraz etmemiştim. Sonuçta beni tanımıyorlardı. Ve herkesi içeriye alamazlardı.

"Buyrun."

Açılan demir kapıdan geçip bahçeye girdim. Az önce ki askerde benimle birlikte geliyordu.

Büyük binanın önünde ki basamakları çıkıp içeriye girdikten sonra sola döndük. "Bekleme salonu burası, buyrun oturun."

"Teşekkür ederim." Dedim ve kapısı açık odaya girdim.

İçerisi çok sıcak değildi ama dışarıya göre çok sıcaktı.

Koltuğa oturup beklemeye başladım. Neyi beklediğim hakkımda bir fikrim yoktu.

Acaba Cahit gelecek miydi? Neden içeriye almıştı beni? Azarlamak için mi? Şuan soğukta dışarıda değildim ya azarlasada kabulümdü.

Neredeyse on dakika bekledikten sonra içeriye Cahit girdi.

"Hadi kalk." Dedi yüzüme bakmadan.

Hemen ayağa kalktım.

"Nereye?" Diye sordum arkasından yürürken.

"Gideceğin yere bırakacağım seni." Deyince kaşlarımı çattım.

"Sen mi bırakacaksın beni?" 

"Şuan benden başka karakoldan çıkacak biri yok." Dedi.

"Taksi?"

"Taksi gelemez buraya bu havada."

"Peki." Dedim usulca. Bir şey söylemeden yanında yürümeye devam ettim.

Binadan çıktıktan sonra bahçede ki arabaların yanıma yöneldik.

"Nereye gideceksin?" Diye sordu bahçeden çıktıktan sonra.

"Otele." Dedim.

"Geçen gün bıraktığıma mı?"

"Yok orası değil."

"Orası değilse diğeridir."

"Diğeri midir?"

"İki tane otel var gidebileceğin." Dedi.

Sessiz bir şekilde yola devam ettik.

Niye yardım ediyordu şimdi? Daha iki saat önce bir sürü şey söylemişti. Bana güvenmediğini, gözünün tutmadığını söylemişti.

Ama şimdi beni gideceğim yere götürüyordu.

İyi miydi bu adam? Yoksa kötü müydü?

Karar veremiyordum.

Ayrıca bu kadar karşılaşmanın tesadüf olmamasına inanması maalesef çokta saçma değildi. Hatta haklıydı bile. Çünkü saçma sapan bir şekilde sürekli karşılaşıyorduk.

Arabada ki sessizlik beni bir sürü şey düşünmeye itince derin bir nefes alıp Cahit'e döndüm.

"Radyoyu açabilir miyim?"

Cevap vermeden radyoya uzattı elini ve açtı. Bir kaç kez kanal değiştirdikten sonra bir kanalda durdu ve sesini açtı.

Tanıdık melodi kulaklarıma dolarken Cahit'e bakmaya devam ettim. Çatık kaşları ve sert ifadesiyle dikkatli bir şekilde yola bakıyordu.

"Bir gün, çıkıp gel uzak yollardan.
Benim can yaramı sarmak için.
Çünkü bir nefes ki aşk sana benzer."

Gözlerimi çekip Cahit'e bakmayı bıraktım ve cama döndüm.

"Benim can yaramı sar gülüm çünkü,
bir nefes ki aşk sana benzer." 

Sessizce camdan yolu izlemeye başladım.

"Gökte parlayan ay,
kalpte incinen söz,
çölde ışıldayan su sana benzer."

Kırmızı ışıkta durunca yerimde doğruldum. Tekrardan Cahit'e doğru bakınca göz göze geldik.

"Hoyrat bir aşk içinde yandım çok zaman.
Söyle, koca bir hayat nasıl geçer?
Senle geçen her ömür sana benzer.
Şimdi söyle bu hayat nasıl geçer?
Sensiz geçen her ömür küle benzer."

Otele geldikten sonra arabayı durdurdu Cahit. Derin bir nefes aldım. Sanırım bu kaba saba, bir hali bir haline tutmayan diktatör yüzbaşına tekrar teşekkür etmem gerekiyordu.

"Teşekkür ederim." Dedim usulca.

"Eyvallah." Dedi.

Tekrardan bir şeyler söylemek istedim ama söylemeye bir şey yoktu.

Kapıyı açıp inecekken "Yarın öğleden sonra lokantaya uğrarım." Dedi.

Kaşlarımı çattım. "Ne için?"

"Ev işini konuşmak için." Deyince tekrardan koltuğa oturup hızla kapıyı kapattım.

"Ne?" Dedim heyecanla. "Ciddi misin?"

"Evet."

"Ne değiştirdi fikrini?" Diye sordum merakla.

Çünkü bir kaç saat önce çok kararlıydı.

"Fikrim değişmedi." Dedi. Bu adam benimle dalga mı geçiyordu? "Sadece fikrimi değiştirebilmen için sana şans veriyorum."

"Öyle mi?" Dedim uzatarak. Ne büyük lütuftu bana şans vermesi (!)

"Öyle. Memnun kalmazsam, 2 aya çıkarırım seni evden."

Kibarlıktanda ölüyordu gerçekten.

"Zaten sen 2 aya çıkarmazsan ben 3 aya kendim çıkarım." Dedim.

"Anlaştık o zaman."

"Anlaştık mı?"

"Evet." Dedi. "Yarın gelmemede gerek yok."

"Unuttuğun şeyler yok mu?"

"Ne gibi?"

"Kira ya da ev hakkında ki diğer şeyler gibi?"

"Sözleşmeyi falan halleder sana veririm ben. Sen de istediğin zaman eve taşınırsın."

"İstediğim zaman?"

"Evet."

"Sözleşmeyi eve girmeden önce imzalamam gerekmez mi?"

"Bak zaten evi kiralamaya hiç niyetim yok, bir kaç soru daha sorarsan vazgeçeceğim."

"Tamam!" Dedim hemen. "Tamam ben yarın akşam gelirim. Sözleşmeyi falan hallederiz. Anahtarı da alırım."

"Tamam."

"İyi geceler."

"İyi geceler."

Keyifle indim arabadan.

Otele girip odaya girdikten sonra yatağa uzandım ve gülümseyerek tavanı izlemeye başladım.

Araba sıcak olduğu için biraz olsun ısınmıştım. Ayrıca evi de kabul ettiği için moralim düzelmişti.

Son zamanlarda aldığım en güzel haberlerden biriydi. Hatta tek güzel haberdi.

Her şey bir yana ilk defa kendi evim olacaktı. Belki tahmin ettiğimden daha kısa sürecekti bu ev macerası ama olsun. Sonuçta benim evim olacaktı. Kısa sürede olsa kendi kendime yaşayacaktım, karışan olmayacaktı, abim bir yerlerden çıkıp her şeyime laf söylemeyecekti. Ya da babaannem eve geç geldiğimde otoriter bir şekilde karşımda durup nereden geldiğimi sormayacaktı.

Biraz daha uzandıktan sonra doğrulup telefonumu şarja taktım. Telefon açıldıktan sonra ekrana arka arkaya bildirimler düşmeye başlamıştı.

Abim 4 kere aramış, 2 tanede mesaj atmıştı. Sibel de aramıştı. Kıza da haber vermeden çıkmıştım.

Abimden gelen bildirimleri umursamadan Sibel'i aradım ve olanları hızlıca anlattım.

Sibel'i daha yeni tanıyordum ama bu zaman kadar arkadaş diye yanımda gezdirdiğim bir çok arkadaştan daha çok iyiliği dokunmuştu bana.

Belki de buradan giderdim ama iyi arkadaşlıklar yanımda kalırdı... 

Telefonu kapattıktan sonra abimden gelen mesajlara baktım.

Barış Kara : Ahsen neredesin?

Barış Kara : Mesajı görünce ara beni.

Ben seni arayacak olsam o lafları söyler miydim acaba? Biraz mantık lütfen.

Abim sanki telefonumu açtığımı hissetmiş gibi telefonu bırakmadan beni aradı.

İlkinde açmadım fakat tekrar aradı ve bu seferde açmasaydım açana kadar arayacaktı.

"Efendim."

"Ahsen neredesin?" Dedi hemen.

"Kars'tayım?"

"Neden açmıyorsum telefonu?"

"Kapalıydı." Dedim gayet rahat bir şekilde.

"Neden kapalıydı?"

"Pardon?" Dedim. "Hesap mı vereceğim sana?"

"Ahsen! Bak tamam abiciğim sinirlisin, sinirlisin ama böyle yapma."

"Abi bir şey yapmıyorum!" Dedim. "Sen dedin bana bunu. Sen dedin git yaşa bizden ayrı diye."

"Ben öyle bir şey demedim."

"Öyle dedin!" Dedim sinirle.

"Tamam özür dilerim."

"Kapatıyorum abi."

"Ahsen. Bak konuşalım hall-"

Telefonu suratına kapattım.
Keyifle banyoya girip sıcak bir duş aldım ve pijamalarımı giyip yatağa yattım.

Sıcacık yatak ve uzun bir süre yürümenin verdiği yorgunluk hemen uykuya dalmama sebep oldu.

Ertesi gün hazırlanıp lokantaya geldiğimde Sibeller çoktan gelmişti.

"Kahvaltı ettin mi?" Diye sordu Sibel.

"Ettim."

"O zaman çay ikram edeyim." Dedi. Onlar masaya kahvaltı hazırlamış kahvaltı edeceklerdi.

"Sen otur ben alırım."

"İyi madem."

Mutfaktan çay alıp yanlarına oturduktan sonra lokantanın kapısı açıldı ve Hande geldi.

Bu kız geçen gün bana geç kalma demiyor muydu? Kendisininde erken geldiğini bir gün görmüştüm.

"Hoşgeldin Hande." Dedi Huriye abla.

"Hoşbuldum Huriye abla." Dedikten sonra bana ters bir bakış attı.

Bu kız böyle davranmaya devam ederse ben asla bu kadar kibar kalamazdım.

"Sende çay koy gel."

"Yok abla sağol." Dedi. "Mutfakta yerleşecek bulaşıklar vardı dünden kalma, onları yerleştireyim."

Mutfağa girecekken durup bana döndü. "Ahsen zahmet olacak ama sende gel istersen."

Sanki o gel dedi de ben gitmemişim gibi davranıyordu.

"Gelirim." Dedim. Elimde ki çay bardağını masaya bırakıp ayağa kalktım.

Mutfağa girdikten sonra Handeye bakmadan  tezgâhta ki bulaşıklara döndüm.

"Ben sen gidince dönmezsin sanıyordum." Dedi.

"Neden dönmeyecekmişim?"

"Ee gözün korkmuştur, buraların sana göre olmadığını anlamışsındır."

"Pardon?" Diyerek ona döndüm. "Nerenin bana uygun olacağını sen nereden bileceksin?"

Alayla gülerek bana baktı. İğneleyici bakışları ile baştan aşağıya süzdü beni.

"Şu haline bir bakan, zaten anlar."

Kaşlarımı havaya kaldırdım.

"Sen benim halime bakmadan önce, kendine bak Hande. İki gündür tanışıyoruz diye bana laf söyleyebileceğini nasıl düşündün bilmiyorum ama haddini bil."

"Bilmezsem ne olur ya?"

Bu sefer alayla gülen ben oldum. "Eminim bildiren birileri çıkar."

Omzuna çarparak yanından geçip elimde ki tabakları dolaba koydum.

Hande ile muhatap olmadan bulaşıkları yerleştirdikten sonra dışarıya çıktım.

Sibel sandalyeleri yerleştirirken bende masaları silmeye başladım.

Çokta yoğun olmayan bir gün bittikten sonra ev hakkında konuşmaya Cahit'e gitmeyi düşünürken Cahit lokantaya gelmişti.

Ben neden geldiğini, benim geleceğimi söylerken lafı ağzıma tıkmış benim için gelmediğini yemek yemek için geldiğini falan söylemişti.

Ama yemek yemeğe gelirken hazırladığı anlaşmayı da getirmişti.

Sonuç olarak yemek yemek içinde gelse de ev ile ilgili her şeyi konuşmuş halletmiştik. Ve anahtarı almıştım!

Resmen evim vardı artık.

Yani benim değildi ama benimdi işte.

"Şimdi ne yapacaksın?" Diye sordu Sibel.

"Bilmiyorum!" Dedim heyecanla.

"Alış veriş yapman gerekiyor."

"Evet."

"Yarın öğleden sonra beraber gidebiliriz istersen."

"Ee iş?"

"Annem halleder."

"Tamam o zaman. Gideriz."

"Tamamdır." Dedi. "Zaten çok bir şey almana gerek yok, gidince ne yapacaksın eşyaları?"

"Şuan o kısmı hiç düşünmüyorum. O yüzden boşver." Dedim.

O zamana kadar abimle arayı düzeltmiş olurdum ve orasıyla o ilgilenirdi. O yüzden şuan o kısmı hiç düşünmüyordum.

"Sen nasıl diyorsan."

"Görüşürüz o zaman yarın."

"Görüşürüz."

Otele geldikten sonra dedemle konuşmuştum. Ben burada olanları, neler yaptığımı anlatırken o orada olanlardan hiç bahsetmemişti. Bu da benim için çok daha iyiydi.

Henüz sinirim geçmemişti ve geçene kadar ailemden kimseyle muhatap olmak istemiyordum. Çünkü eminim benim iyiliğim adı altına sığınıp bir sürü saçma sapan şey söyleyip beni yine sinirlendireceklerdi.

O yüzden şuanlık sadece dedemle konuşmak en iyisiydi.

Ertesi gün öğleden sonra Sibel ile alışverişe gitmiştik. Evin genel olarak ihtiyacı olan şeyler almıştık tabii ama daha çok eksik vardı. O yüzden Cumartesi günü tekrar alış verişe gitmiştim.

Haftasonu aldığım yatak ve bir kaç mobilya gelmişti. Yatakla birlikte gardırobun gelmesi de çok iyi olmuştu ki eşyalarımı yerleştirmiştim.

Hayatımda geçirdiğim en yoğun, en yorucu haftasonunu geçirmiştim. Hayatımda ilk defa bir konuda bu kadar uğraşıyordum ve her şeyi ile tamamen ben ilgileniyordum.

Bu yorucu ama bir yandanda güzel hissettiren bir şeydi.

Bir sürü şey yapmama deli gibi yorulmama rağmen evde daha o kadar çok eksik vardı ki.

Ama yine de bir ev için ihtiyacım olabilecek şeyler hemen gelmişti. En azından ev, eve benziyordu.

Henüz bir tane de olsa bir koltuğum vardı. Yatağım, gardırobum ve dün alışveriş merkezinden eve kadar kucağımda taşıdığım kocaman boy aynam vardı.

Bu gün işten çıktıktan sonra yine alışveriş merkezine gidecektim. Bir kaç temizlik malzemesi almam gerekiyordu. Malum evde kalmaya başlamadan önce temizlikte yapmam gerekiyordu. Nasıl yapacaktım bilmiyorum ama hallederdim.

Neleri neleri halletmiştim şu son bir haftada. Bunu mu halledemeyecektim?

Ahsen Kara istediği her şeyi hallederdi.

Otelden çıktıktan sonra taksiye binip lokantaya geldim. Evde henüz kalmaya başlamamıştım. Belki bu gece temizliği bitirebilirsem kalabilirdim.

Lokantaya geldiğimde kapı hala kapalıydı. İçeride kimse de yoktu. Normalde bu saatte açıyorlardı.

Sibel'i aramak için çantamdan telefonumu çıkaracakken Sibel geldi.

"Günaydın." Dedi kapıyı açarken. "Günaydın. Bir şey mi oldu? Geç kalmışsınız bu gün." Dedim.

"Evden çıkamadık ya, bir şey olmadı."

"Huriye abla nerede?"

"Asım amcaya uğrayıp öyle gelecek."

"Anladım."

İçeriye girdikten sonra montumu ve çantamı arka tarafta ki askıya astım.

İçeriye geri döndüğümde Hande'nin geldiğini gördüm. Sanırım yeni hayatımda en sevmediğim ayrıntı Handeydi. Sibel ve Huriye ablayı, neredeyse tanışır tanışmaz sevmiştim. Ama Hande negatif enerji saçıyordu sanki etrafa. Belki de sadece ben öyle hissediyordum bilmiyorum ama sevmemiştim işte. Hem onunda benden hoşlandığı söylenemezdi.

Ben masaları düzenlerken Sibel ve Hande de mutfaktaydı.

Masalar ile işim bittikten sonra sandalyelerden birine oturdum ve etrafıma bakındım. Bir haftada hayatım ne kadar çok değişmişti.

Resmen bir esnaf lokantasında garsonluk yapıyordum. En tuhaf olanı buydu. Çünkü ben kendi işimi bile yapmamıştım. Hep çalışmaktan kaçmıştım çünkü hiç ihtiyacım olamamıştı. Burada çalışmaya başladığımda ne kadar ihtiyacım olsada, şimdi de çalışmaya ihtiyacım yoktu. Ama çalışmaya devam ediyordum. Kendime 'Neden?' diye sorduğumda da aldığım bir cevap henüz yoktu. Belki ileride bu soruyu verecek bir cevabım olabilirdi.

İş bir yana artık bir evimde vardı. Bu beni en heyecanlandıran şeydi. Çünkü ne kadar imkanımda olsa bu yaşıma kadar hiç tek başına yaşamamıştım. Belki ayrı bir eve çıkmak istesem abimler bir şey demezdi. Ama hiç düşünmemiştim bile.

Zaten son günlerde, aklıma gelmeyen ne kadar şey varsa hepsi başıma geliyordu.

Lokantanın kapısı açılınca düşüncelerimden çıkıp kendime geldim.

"Günaydın." Dedi Huriye abla.

"Günaydın." Diyerek ayağa kalktım.

Gün boyu oradan oraya koşuşturmuştum. Daha doğrusu oradan oraya koşturan Sibeldi. Ben henüz işi öğrenemediğim için onun arkasından koşturuyordum.

Neyse ki oradan oraya koşmama rağmen çokta yorulmamıştım.

Lokantayı kapattıktan sonra yerleri silmem için elime bir paspas verdi Sibel. Kendi de masaları siliyordu.

"Ee ne yaptın, eve yerleşebildin mi?" Diye sordu.

"Yok ya." Dedim. "Daha yerleşemedim."

"Yardıma ihtiyacın olursa söyle."

"Aslında var." Dedim. Bu konuda kibarlık yapamayacaktım. Bal gibi de yardıma ihtiyacım vardı çünkü.

"Ne?"

"Bu akşam temizlik yapacağımda evde. Yani temizlikte nasıl olduğumu da gördün az çok."

Güldü Sibel. "Tamam hallederiz."

"Gelir misin?"

"Gelirim tabii."

"Ama yorgunsan gerek yok."

"Yorgun değilim." Dedi. "Ayrıca ben alışkınım."

"Teşekkür ederim." Dedim gülümseyerek.

"Rica ederim. Lafı bile olmaz."

Sibel ile lokantada işimiz bittikten sonra eve doğru yola çıktık. Evin olduğu sokağa gelince sokağın başında ki markete girdik. Sibel söylemese, ne işe yaradığını bile bilmediğim bir sürü temizlik malzemesi aldık.

Aldıklarımızı zar zor eve getirdikten sonra asıl iş başlamıştı.

Ben öyle yerleri sileriz, süpürürüz falan diye düşünürken Sibel'in içinden adeta bir temizlik canavarı çıkmıştı.

Evin her yerini bir gecede köşe bucak temizletmişti.

"Hadi Ahsen." Diyen Sibel'e döndüm. "Sil şurayı da bitsin işimiz."

"Ay sen neymişsin be!" Dedim halsiz bir şekilde. "Bir dur Allah aşkına."

"Neden durayım? Temizlik yapmaya gelmedik mi buraya?"

"Ya geldikte kendimizi öldüresiye temizlik yapmamıza gerek yok."

"Niye öyle diyorsun? Bir gece de bitti işte işimiz."

Kendimi geriye doğru bıraktım ve yere boylu boyunca uzandım. "Bitti ama bende bittim."

"Senin bünyen alışık değil, ondan öyle oldu."

"Senin niye bünyen alışık böyle bir şeye?" Diye sordum hayretle.

Sibel kapıyı sildiği bezi bırakıp, süpürge almak için Asım amcanın evine gidince aldığı tabureye oturdu.

"Ee Ahsen hanım, herkes sizin gibi şanslı büyümedi." Dedi. "Yani hayat sana davrandığı gibi, prenses gibi davranmadı bize."

Hafifçe tebessüm ettim boş tavana bakarak. Ne prenses ama...

"Saat kaç oldu ya?" Diyerek konuyu değiştirdim ve doğruldum. "Bir buçuk."

"Karnım acıktı benim." Dedim karnımı ovuşturarak.

"Vallahi benimde."

"Burada sipariş edebileceğimiz bir yer var mı?"

"Var bir yer ama." Dedi. "Lahmacun yer misin?"

Kısa bir an duraksadım. Şuan yemek seçecek durumda değildim. Kendime de o enerjiyi göremiyordum.

"Yerim."

"Söyleyelim o zaman."

"Tamam."

Sibel arayıp sipariş verdikten sonra kalktı yerinden. "Şu kapıyıda silip, şunları Asım amcaya çıkarayım."

"Bu saatte mi?"

"Evet."

"Uyumuştur adam, ben yarın veririm." Dedim.

"Yok uyumamıştır o. Cahit abi gelmeden uyumaz." Deyince bir şey demedim.

Sibel, kapıyı silmeyi bitirdikten sonra süpürgeyi aldı ve Asım amcaya götürmek için evden çıktı.

Oflayarak oturdum koltuğa. Karnım guruldamaya başlamıştı artık açlıktan.

Geriye doğru yaslanıp, tavanı izleyerek yemeğin gelmesini beklerken apartman kapısının yüksek bir sesle kapandığını duydum.

"Yemek!" Diyerek yerimden kalktım ve kapıya koşup kapıyı açtım.

Açtım ama gelen yemek değildi.

Giriş kapısının önünde ki basamakları çıkan Cahit duraksayıp bana döndü.

Oflayarak omuzlarımı düşürdüm. Ne güzel sevinmiştim yemek geldi diye. Biraz daha beklersem açlıktan bayılacak gibi hissediyordum.

"Hayırdır Ahsen hanım?" Diye konuştu Cahit, kendi evine yönelince. "Beklediğiniz kişi ben değildim sanırım?"

"Niye bekleyeyim be ben seni?" Dedim hızla.

"Ne bileyim?" Dedi. Evinin kapısını açıp bana döndü. "Ben apartmana girer girmez kapıya gelince, bende beni bekliyorsun sandım."

"Hayal gücün çok geniş bakıyorumda!" Dedim. "Yemek sipariş ettik o geldi sandım. Yoksa meraklın değilim."

"İsabet olmuş."

Elinde ki bez çantayı eve girmeden, içeriye bıraktıktan sonra kapıyı kapattı.

"Yerleştin mi eve?"

"Sanane?"

"Ev benim hani, hatırlatırım."

"Evi bana kiraladın. Kiramı ödediğim sürece ev benim."

"Öyle mi?" Diye sordu alayla.

"Öyle."

"Sizin orada işler öyleydi herhalde." Dedi ve bana doğru bir adım attı.

"Aynen!"

Durup gözlerime baktı.
İster istemez yüzünü inceledim. Yani adam karşımda durmuş, dik dik bana bakarken benim bakmam imkansızdı.

Sert bir ifade vardı yüzünde. Ne zaman görsem böyleydi zaten. Kaşları çatıktı hep, gözlerinde sis bulutları vardı.

Sinirli diye bir şey olmasa bu adam yine sinirli olurdu mesela.

"Ama bizim burada işler biz nasıl istersek öyle yürüyor." Diyerek sessizliği bozdu.

"Yani?" Dedim ne dediğini anlamaya çalışarak.

"Yanisi yok. Bil diye söyledim." Dedi ve bakışlarını çekip, sağ tarafında ki merdivenlere yöneldi.

İki basamak çıktıktan sonra tekrardan durdu ve bana baktı.

"İyi geceler çakma muhabir." Dedi iğneleyici bir ses tonuyla.

Göz devirerek konuştum ;

"İyi geceler!" Diktatör Yüzbaşı...

Merhabalarrr💙
Bu gün biraz geç kaldım ama olsun habahzwj

Nasıl buldunuz bölümü? Yorum yapmayı unutmayınnn😍❤️❤️❤️❤️

Yarın yeni bölümde görüşürüz!❤️

Continue Reading

You'll Also Like

25.2M 900K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
952K 59.5K 39
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
447K 26.7K 17
Mafya ,arkadaşımın abisi, yaş farkı, aşk, erotizm,dram,aksiyon,romantizm...
1M 13.7K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...