Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

By Savaniris

103K 7.6K 3.2K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... More

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
18|Mesaj
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
30|Yüzleşme
31|Büyük Bir Hata
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
42|Hapsolmuş
43|Karanlık Ruh
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

46|Ejderhayla Dans

829 85 132
By Savaniris

Bölüm şarkısı: Yohio - My Nocturnal Serenade

Oy ve yorumlarınız için çok teşekkürler ❤️

Keyifli okumalar!

     Korku, çok tuhaf bir duyguydu. Yüksek dozda umutsuzluğu bir anda bünyemize enjekte ediyor ve beynimizi olduğundan daha farklı şekilde çalıştırıyordu. Alkın'ı ruha dönüşmek üzere gördüğüm saniyeden itibaren kurguladığım senaryolar normalde aklımın ucundan bile geçmezdi.

Fakat bu korkunç senaryolar sayesinde heykel gibi donakalmaktan vazgeçmeyi başarmış ve hızla Alkın'ın yanına yaklaşmıştım.

"Dorian?" diye fısıldadım endişeyle.

Alkın tepkisiz bir şekilde durmaya devam etti. Kara gözleri boşluğa bakıyordu. Ne yapmalıydım? Onu kurtarabilir miydim? Yoksa her şey için çok mu geçti?

Elimi korkarak omzuna koydum fakat hiçbir tepki vermedi. Ölüyor muydu? Eğer ölürse onu ne burada ne de gerçek dünyada görebilirdim. Bu ani farkındalık kalbimin acıyla çarpmasına neden oldu. Onu sonsuza kadar kaybedecektim. Bana yalanlar söylemiş olması artık umrumda değildi. Yaşaması gerekiyordu.

Tam karşısına geçip ellerimi yanaklarına koydum. "Dorian? Alkın! Lütfen bir şey söyle." dediğimde bakışları daldığı yerden çıkarak gözlerime odaklandı.

"Bırak." diye fısıldadı.

Başımı iki yana sallayarak "Hayır. Asla bırakmam." diye karşılık verdim.

"Artık çok geç. Gitme vaktim geldi." dedikten sonra tebessüm etti. "Anneme kavuşacağım."

Sağ gözümden bir damlanın yanağıma düştüğünü hissettim. "Beni bırakacak mısın?" diye sordum.

"Hatırlamak istediğin her an yanında olacağım." dedi.

"Ben anılarımda olmanı istemiyorum. Yanımda olmanı, nefes almanı istiyorum." dedim acıyla.

Alkın gözlerime üzüntüyle baktı. "Özür dilerim, aşkım. Seni seviyorum." dedi. Sayısız gözyaşı yanaklarıma süzülürken başımı iki yana salladım.

"Hayır, izin vermeyeceğim."

"Hiçbir şey yapamazsın. Git buradan Meira." dedikten sonra zorlanarak derin bir nefes aldı. "Simay...Lütfen git." Gerçek adımı söylediğine göre benimle vedalaşıyordu.

Kalan tek şansımı kullanma zamanı gelmişti. Dans ritüeli. Ya onu buradan kurtaracaktım ya da onunla birlikte ölecektim. Onunla ölmek beni korkutmuyordu fakat her şeyi düzeltebilmemiz için yaşamamız gerekiyordu.

Yerimden kıpırdamadığımı gören Alkın, sesine yansıyan öfkeyle "Git buradan!" dediğinde derin bir nefes aldım.

"Tamam ama bir şartla. Eğer benimle son kez dans edersen seni bırakacağım." dedim. Bana inanmadığını görerek "Söz veriyorum. Tek bir dans. Sonra gideceğim." diye ekledim.

"Ne yapmaya çalıştığını biliyorum Meira ama işe yaramayacak. Boşuna umutlanıyorsun. Sonra üzülmeni istemiyorum." dedi. Karanlık onu biraz daha ele geçirirken hissettiğim telaş, bana eziyet etmeye başlamıştı.

"İşe yaramayacağından eminsen dans etmende bir sakınca yok, değil mi? Benimle son kez dans edemez misin?" diye yalvardım.

Alkın kararmış elini zorlukla kaldırarak yanağımı okşadı. "Senin için her şeyi yaparım. Son nefesimi veriyor olsam da."

Gülümsedim. Boğazımda oluşan düğümle ona doğru bir adım daha attım ve bir elimi omzuna koyup diğer elimle elini kavradım. Geriye doğru adımlarken Alkın da zorlukla bana doğru gelmişti. Yüzü acıyla buruştu. Acı çekmesini istemiyordum fakat bu cehennemden kurtulmamız için biraz daha dayanması gerekiyordu.

Yavaşça adım atmaya devam ederken zihnimde hayali bir çember oluşturdum. Dans pistimiz çiçeklerin ve kısa boylu ağaçların tam ortasında, yumuşak çimenlerin üzerindeydi. Alkın'ı kendimle birlikte sürüklerken sessizce gözlerine baktım. Kalbim ona doğru yolu gösterecekti, inanıyordum.

Çemberdeki belirli noktalardan ilkine geldiğimizde döndüm ve Eris'in gösterdiği hareketleri tekrarladım. İçimde uyanmaya başlayan umudu Alkın'ın da hissetmesi gerekiyordu. Bu nasıl gerçekleşecekti bilmiyordum fakat hareketlerime ara vermeden devam ettim ve her dönüşümde gözlerine artan bir sevgiyle baktım. Kurtulacak ve bir daha hiç ayrılmayacaktık. Aramızdaki güven sorununu aşmak için elimden geleni yapacaktım.

İçimde hafif bir ferahlık hissederken eskisi kadar korkmadığımı fark ettim. Bileklerimi kalbimin ve başımın üzerinde çevirip aynı hareketi Alkın için de tekrarladığımda Alkın'ın belimdeki tutuşu sıkılaşmaya başladı. Gözleri üzerimden hiç ayrılmıyordu. Güçleniyordu ve daha da güçlenecekti. Buradan kurtulacaktık.

Dansımıza devam ederken belime sarılan başka bir şeyle kaşlarımı çatıp bakışlarımı sağ tarafıma çevirdim ve gözlerim şokla büyüdü. Çevredeki çalı ve ağaçların dalları bize yaklaşıyor, belimize ve bacaklarımıza dolanmaya çalışıyorlardı. Çiçekler bile bize doğru uzamaya başlamıştı. Neler oluyordu?

Hareket etmemiz zorlaşmaya başlamıştı fakat dansı daha bitirmemiştik. Bitki kafesi çevremizi sarıp iyice sıkılaşırken korkuyla Alkın'a baktım.

"Ev...Bizi bırakmak istemiyor." dedi Alkın.

"Ne yapacağız?" diye sordum. Yakında her yanımızı kaplayacaklardı. Tüm bunlar evin sahibinin işleri miydi?

Alkın bitkilere göz atıp "Beni bırakırsan geri çekileceklerdir." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Başka bir çözüm yolu bul çünkü seni asla bırakmayacağım." dedim. Alkın'ın üzerindeki karanlık uzantılar yavaşça geri çekilmeye başladı. Dans işe yarıyor olmalıydı, bu yüzden devam etmemiz gerekiyordu.

"Meira..." diye fısıldadı. Gözbebeklerini göremiyor olsam da bakışlarındaki sevgiyi çok net bir şekilde algılayabiliyordum.

"Ne olursa olsun dansa devam edeceğiz Dorian. Ben seni bırakmayacağım, sen de beni bırakma. Lütfen."

Alkın alnını alnıma yasladı ve "Asla. Seni asla bırakmam. Artık değil." dedi. Ardından benimle birlikte daha güçlü adımlarla dansa devam etti.

Bitki dalları daha sıkı dolanmaya başladıklarında dansımız sekteye uğramaya başlamıştı. Ev gerçekten de gitmememiz için fazlasıyla uğraşıyordu. Belime dolanan daldan güçlü bir çatırtı sesi duyduğumda endişeyle Alkın'a baktım. Bu, biraz daha devam ederse dansı tamamlayamayabilirdik.

"Bir şey deneyeceğim." dedi Alkın. Ardından bedeninden dumanlar yükselmeye başladı. Sırtından iki büyük kanat çıktığında acıyla inledi. Gözlerim şokla açılırken her biri iki metreden uzun olan kanatlara bakıyordum. Tam olarak dönüşmeden kanat çıkarabiliyor muydu?

"Ne yapıyorsun?" diye sordum fakat cevap vermeden beni ayaklarının üzerine çekti. Belimi ve elimi daha sıkı kavradığında yavaşça yükselmeye başladık.

Düşecekmiş gibi hissederken küçük bir çığlık attım. Tedirginlikle ona daha da yaklaşıp "Belki de bitkilere ateş göndermeyi denemelisin. Böyle dans edemeyiz." dedim.

"Temasımız dönüşler haricinde kesilmemeli. Eğer kesilirse ritüel bozulur." diye karşılık verdi. "Ayrıca bu evin daha önce hiç görmediği, eşsiz bir dansımız olacak sevgilim."

Kalbimdeki kıpırtıyla gülümsedim. Gerçekten eşsiz bir dans olacaktı. Onunla paylaştığım diğer her an gibi.

Alkın yükselmeye devam ederken hayali çemberde tekrar dönmeye başladık. Bitkilerin dalları artık bize dokunamıyor olsa da hâlâ uzanmaya çalışıyorlardı. Bilek hareketlerimi tekrarladığımda Alkın'ın yüzündeki karanlık geri çekilmeye başladı. Keşke mavi gözlerini de görebilseydim. O kadar uzun süredir görmüyordum ki farklı tonlarını unutmaya başlamıştım.

Pek çok engele rağmen dansı bitirmek üzereydik. Ev bizi ciddi anlamda zorluyordu çünkü şimdi de çiçeklerin kokuları bayıltacak derecede artmaya başlamıştı. "Dans için çok yanlış bir yer seçtik." dedim zorlukla. Boğazımdaki öksürük hissinden yutkunarak kurtulmaya çalıştım.

"Biraz daha dayan güzelim." dedi Alkın fakat o da zorlanıyordu.

Bir kez daha dönerken çelik kapı sertçe açıldı ve içeri kara pelerinli adam girdi. Yüzünde daha önce hiç görmediğim öfkeli bir ifade vardı. "Bu evden çıkmanıza izin vermeyeceğim!" diye hırladı.

Ellerini bize doğru kaldırdığı anda Alkın elini belimden çekmeye niyetlendi fakat hiçbir şey yapamadan Karanlıklar Efendisi boynunu tutarak acıyla yere yığıldı. Anlamsızca Alkın'a baktım fakat yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla o bir şey yapmamıştı.

Bakışlarımı tekrar adama çevirdiğimde örümceği gördüm. Adamın başının üzerine çıkmıştı. "Devam edin!" diye bağırdığında başımı salladım ve "Teşekkür ederim! Hoşça kal!" diye karşılık verdim.

Ardından Alkın'a döndüm. Gözleri gözlerime kenetlendiğinde valsimizin son turunu tamamladık. Her yer aydınlanmaya başlarken bakışlarımı ondan hiç çekmedim.

<<<•>>>

Büyük bir zorlukla gözlerimi araladığımda gözüme giren ışıkla yüzümü buruşturdum. Başımda büyük bir ağrı vardı ve yattığım yer vücudumu ağrıtmaya başlamıştı. Ellerimi sert zemine koyup doğrulmaya çalıştığımda hissettiğim rahatsızlığın zeminden kaynaklanmadığını fark ettim. Alkın'ın üzerinde yatıyordum fakat bu duruma nasıl gelmiştik?

Hâlâ uyanmamış olan Alkın'dan bakışlarımı çekip çevreye göz attım. Bir ormanın içindeydik. Hava aydınlıktı fakat güneş ağaç yapraklarının arasından pek geçemiyordu. Etrafta çeşitli böceklerin sesleri vardı. Burada ne işimiz vardı? Ben en son...Karanlık Ruhlar Evi'ndeydim.

Odaklanıp neler olduğunu hatırlamaya çalışırken Alkın'ın yanına geçtim ve tedirgin bir şekilde nabzını kontrol ettim. Atıyordu. Rahatlayarak gözlerimi yüzünde gezdirdim. Onu özlemiştim. Yaşadıklarımızdan sonra ondan ayrı kalmayı tercih etmiştim fakat onu özlüyordum. Elimi yavaşça yüzüne değdirdim. İkimiz de burada olduğumuza göre onu dans ritüeliyle o evden kurtarmış olmalıydım.

Detayları asla hatırlayamıyordum. Beynim puslu bir orman gibiydi. Bazı görüntüler vardı fakat aşırı silik olduğu için hiçbir anlam veremiyordum. Amedeo bundan bahsetmişti. Evin içinde yaşananlar, dışarı çıkınca hatırlanmıyordu. Bu evrende o kadar çok hafıza kaybı yaşamıştım ki artık hatırlamaya çalışmayı bırakmıştım çünkü hiçbir faydası olmuyordu.

Alkın'ın kaşları hafifçe çatıldığında hâlâ yüzünde olan elimi hızla çektim. Ona nasıl davranacağımı ya da nasıl davranmak istediğimi bilmiyordum. Bana söylediği yalanlar hâlâ aklımdaydı. Onu hemen affedebileceğimden emin değildim fakat bu evrende ben de Alkın'ı kandırmıştım ve o beni affetmeyi başarmıştı. Ben ondan kaçabilmek için yalan söylemiştim, o ise beni korumak için yalan söylediğini söylemişti. Belki de onu bir kez daha dinlemem gerekiyordu.

Alkın yavaşça gözlerini açtığında önce biraz kırpıştırdı. Ardından mavileri beni buldu. Yattığı yerden doğrulurken "Meira?" diye fısıldadı.

Bir süre sadece yeşile çalan maviliklere baktım. Ardından boğazımı temizleyerek "İyi misin?" diye sordum.

Alkın başını sallayarak "İyiyim. Peki sen?" diye karşılık verdi.

"İyiyim." dedikten sonra ayağa kalkıp kabarık elbisemin eteklerini düzelttim. "Diğerlerini bulsak iyi olur. Kim bilir kaç gün geç-"

"Meira. Sence de artık konuşmamızın vakti gelmedi mi?" diyerek sözümü kesti. Beklentiyle bana bakıyordu.

"Dünyaya döndüğümüzde konuşalım, olur mu?"

Alkın sertçe "Hayır. Burada konuşacağız. Benden kaçmana daha fazla izin vermeyeceğim. Bu konuyu burada çözüp öyle gideceğiz." dedi. Derin bir nefes alıp "Yaptıklarımdan pişmanım. Sana hiç yalan söylememeliydim." diye devam etti.

"Hayır. Bana hiç gözetleme amacıyla yaklaşmamalıydın. Hayatıma aniden dahil olduğunda bunun bir şans olduğunu düşünmüştüm ama yanılmışım. Bunların hepsi planlıymış. Üstelik babamla planlamışsınız. İkiniz de çok iyi oyuncularsınız, tebrik ederim." dedim sinirle.

Alkın da öfkelenerek "Annemi öldüren bir adamın isteğini yerine getirmek benim için ilk zamanlar ne kadar zordu, bilemezsin. Annemi onu kurtarmak için olsa da öldürdü ama farklı açılardan bakmayı başardığımda ikisini de anlayabildim. İzciler korkunç ayinleri olan bir tarikat ve annem ellerinde çürüyene kadar işkence görebilirdi. Ölüm onun için tek kurtuluştu ve baban da onun kurtuluşu oldu. Sen dövme yaptırdıktan kısa süre sonra baban bunu öğrenmiş ve çok korkmuş. Annemin başına gelenlerin senin de başına gelebileceğini düşünmüş. Benim dövmeli olduğumu bildiği için benden seni gözetlememi istedi. Hatta yalvardı. O an ne kadar çaresiz göründüğünü görseydin..." dediğinde boğazımda hissettiğim düğümle yutkundum.

"Birbirimizi tanımıyormuş gibi davranmak zorundaydık çünkü sadece senin değil, başkalarının da hiçbir şeyden haberi olmaması gerekiyordu yoksa İzciler seni hemen alırlardı. Baban seni ve İdil'i aynı anda kurtarmaya çalışıyor. Tarikatta kalmak zorunda ama oradayken seni yeterince koruyamaz. Ben koruyabilirim." dedi. Ardından ellerimi tutarak "Lütfen bana güven. Seni korumak dışında başka hiçbir isteğim yok. Söz veriyorum bundan sonra hiçbir şey için yalan söylemeyeceğim." dediğinde söylediklerinin doğruluğunu ölçmek için gözlerine baktım. Samimi gibi görünüyordu.

"Sen bana kayıtsız şartsız güvenebiliyor musun peki?" diye sordum. Sonuçta ona yalan söylediğim için Karanlık Ruhlar Evi'ne gitmişti. Bunu kolayca aşabileceğini düşünmüyordum. "Dürüstçe cevap ver lütfen."

Alkın iç çekti. "Artık güveniyorum. Bunun için zamana ihtiyacın olduğunu biliyorum ama bu süreçte benden uzaklaşma. Ben senin yanında kalmıştım." dedi. Aslında gerçekleşen bir takım olaylar yüzünden yanımda kalmak zorunda kalmıştı fakat bunu dile getirmedim. Belki de haklıydı.

Derin bir nefes alarak "Tamam, deneyeceğim." dedim. "Ama bu konuyu bir süre için kapatalım."

Alkın'ın gözleri parlarken gülümseyerek "Tamam. Nasıl istersen." diye karşılık verdi.

Şimdi yapmamız gereken başka bir şey vardı. "Diğerlerini nasıl bulacağız? Ah, bu arada en son Büyücü ve çırakları gelmişti. Bir savaş çıkabilirmiş." dedim kaşlarımı çatarak. O anları hatırlamaya çalışıyordum. Bu konu konuşulurken depresyona girmekle meşgul olduğum için tam olarak neler olduğunu bilmiyordum.

"Savaş mı? Ne savaşı?"

"Tam olarak bilmiyorum. Prens Nealon'un bazı planları varmış. Benim krallığımla alakalı." dedim.

Alkın ağzının içinde bir küfür mırıldanıp "Tahmin etmem gerekirdi. O piçi dünyada hatırlayabilsem hakkından kolayca gelirim ama burada işler biraz zorlaşıyor." dedi. "Arkasına krallığını almıştır. Yani askeri gücü var. Ben kendi askerlerimi hazırlamaya başlasam da zamana ihtiyacım olacak çünkü o puştun adamları hâlâ benim şatomda." Gözleri öfkeden hafifçe kızarmaya başlamıştı.

"Or-Prens Nealon neden böyle bir şey yapıyor? Benim krallığım düşman krallık. Onlarla ne ilgisi olabilir ki? Görevi mi bu şekilde?" diye sordum. Orkun bizim dünyamızda gayet aklı başında ve iyi biriydi. Böyle davranması için hiçbir sebep bulamıyordum.

"Olabilir ama emin değilim. Belki de bizim krallığın varisi olmaya çalışıyordur." dedi düşünceli bir şekilde. "Bunu anlamak için önce diğerleriyle buluşmamız lazım." dedikten sonra parmağındaki yakut yüzüğü ovaladı. Yüzük parlamaya başlarken Alkın dikkatle parmak ucunu belirli bir ritimde yüzüğe bastırmaya başladı. Kısa süre içinde yüzük de belirli bir örüntüyle parladığında Alkın parmağını şıklatarak ateş yaktı ve onu yakuta hapsetti.

Gözlerim hafifçe büyürken "Ne yapıyorsun?" diye sordum merakla. Alkın gülümseyip yanağımı sıktı.

"Corvina ile haberleştim. Bana konum attı diyebiliriz. Onların yanına gideceğiz, hazır mısın?" diye sorduğunda yüzümü buruşturdum.

"Uçarak mı?"

Alkın gülerek "Evet prensesim, eğer yürürsek yanlarına ulaşmamız haftalar alabilir." diye cevap verdi. "Merak etme, ilk günkü gibi pençelerimi omuzlarına saplamayacağım. Üzerime bineceksin." derken imalı bir şekilde gülümsedi.

Koluna vurup "Pisleşme." diye karşılık verdim. Keyifli bir ifadeyle bana yaklaşıp pelerinini çıkardı ve omuzlarımın üzerine koydu.

"Yukarıda hava biraz soğuk olabilir." derken pelerinin düğmesini bağladı. Saçlarımı pelerinin içinden çıkarırken gözleri gözlerimin üzerindeydi. Parmakları okşarcasına saçlarımdan kaydığında bana yaklaştı ve yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. "Gidelim mi?" diye sorduğunda başımı sallayarak onayladım.

Alkın, gri duman ve kıvılcımlar eşliğinde ejderhaya dönüştü. Uzun boynunu bana uzatıp başıyla sırtını işaret etti. Derin bir nefes alıp verirken koyu derisine tutunup sırtına tırmandım. Yolculuğun benim için ne kadar güvenli geçeceğinden emin olmasam da yapabileceğim başka bir şey yoktu. Ellerimle kendimi sabitlediğimde Alkın yavaşça havalandı ve mavi gökyüzünde süzülmeye başladı. Rüzgar saçlarımı geriye doğru savururken heyecanla boynuna sarılmaya çalıştım. Hatırı sayılır bir yükseklikte uçuyordu. Altımızda yeşilin her tonunu barındıran büyük bir orman, mavinin ışıkla dans ettiği şelale ve küçük bir göl vardı.

Manzara zaman geçtikçe değişiyor, bazen küçük köyler bazen de rengarenk çiçek bahçeleri görüş açımıza giriyordu. Her şey büyüleyici görünüyordu. Tam anlamıyla masal evreninde olduğumu hissettiğim anlardan biriydi.

Tenime işlemeye başlayan soğuktan biraz daha korunabilmek için pelerini düzeltirken kulağımın yanından geçen şeyle irkildim. Başımı aşağı çevirdiğimde bir grup insanın bize baktığını ve ellerinde parlayan, normalden daha büyük arbaletleri gördüm. Hepsi de bizi hedef alıyordu.

Bir ok daha yakınımızdan geçtiğinde Alkın başını aşağı çevirdi ve bizi takip eden küçük kalabalığı gördü. Bu insanlar da kimdi ve bizden ne istiyorlardı?

Atılan üç oktan kaçmaya çalışan Alkın sert manevralar yaparken ona tutunmaya çalışmak zorlaşmıştı. Başımı tekrar aşağı çevirdim. Bize bağıran topluluktan bir ok daha gönderildi ve bu ok, eğer tam anlamıyla dönmezse Alkın'ın kalbine isabet edecekti.

Hiç düşünmeden Alkın'ın boynuna atlayıp sağ tarafa doğru ağırlığımı verdim ve son anda dönmesini sağladım fakat bu sefer tutunamayıp çığlıklar eşliğinde aşağı düşmeye başlamıştım.

Ejderha Prensi üzerinden düştüğümü görür görmez harekete geçip dik bir açıyla dalışa geçti. Artık çığlık atamıyordum çünkü hem nefes alamıyor hem de girdiğim küçük çaplı şoktan çıkamıyordum. Pençeleri bana doğru uzanırken biraz daha hızlandı ve zemine çok az bir mesafe kala beni belimden yakalamayı başardı. Bu sırada ağzından alevler saçarak bizi yakalamaya çalışan topluluğu uzaklaştırmayı denemişti.

Alevler işe yaradı ve neden peşimize düştüklerini anlayamadığım küçük kalabalığı duraksattı. Bu sırada Alkın yeniden yükselmişti. Pençeleri belime ve karnıma baskı yapıyordu. Nefesim hâlâ kesik kesikti. Kendime gelmeye çalışırken rüzgarla birlikte yüzüme çarpan kağıt parçasıyla tekrar çığlık attım. Çok tuhaf ve korkunç bir yolculuk olmaya başlamıştı.

Kağıt parçasını dikkatle elime alıp üzerindeki resim ve yazılara baktım. Resimde ben ve Alkın resmedilmiş, altına da bizi bulana yüksek miktarda altın verileceği yazılmıştı. Bu neydi şimdi? Bir de aranan bir kaçak mı olmuştum? Bunu kim yapmıştı? Prens Nealon mu yoksa başka bir düşman mı?

Alkın bir süre daha uçtu. Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Belimdeki pençeler demir görevi görüp tenimi çizmeye başladığında Alkın nihayet alçaldı. Alkın'ın binek hayvanı olarak çok rahat ve kullanışlı olabileceğini düşündüğüm zamanları hatırladım. Kesinlikle çok yanılmıştım.

Önümüzde uzanan ıssız bir vadi, geceye hazırlanan kuşların ötüşleriyle yankılanıyordu. Burada ne işimiz vardı? Bizimkilerle burada mı buluşacaktık? Görünüşte kimse yoktu. Alkın daha da alçaldı ve ayaklarım sonunda zeminle buluştu. Hissettiğim titremeyle pelerine daha çok sarınarak Alkın'ın insan formuna dönüşmesini bekledim.

Bir süre ejderha olarak etrafı inceleyip dinledi. Ardından dumanlar ve kıvılcımlar eşliğinde insana dönüştü.

"Meira! İyi misin?" derken beni kendine çekip sıkıca sarıldı. "Çok korktum. Seni tutamayacağım sandım."

Kollarımı sırtına dolayarak "İyiyim. Yere indiğimiz için daha iyi hissediyorum artık. Peki onlar kimdi?" diye sordum.

Elbisemin bel kısmına sakladığım kağıdı çıkarırken Alkın "Bilmiyorum. Bir grup sinirli insandan daha fazlası olduklarına eminim ama." dedi sinirle.

Kağıdı ona uzatırken "Bununla ilgili olabilir mi?" dedim. Alkın kağıdı alıp inceledi. Okudukça kaşları çatılmaya, çenesi kasılmaya başlamıştı.

"Bunu nereden buldun?" diye sorduğunda suratımı asarak "Uçarken yüzüme çarptı." diye cevap verdim. Alkın gözleri gülmeye başlarken yüz ifadesini sabit tutmaya çalıştı. Ters ters ona baktığımda bakışlarını tekrar sarı renkli saman kağıdına çevirdi.

"Kağıdın üstünde senin krallığının mührü var ama bu işin Nealon'un başının altından çıktığına eminim. Artık kirli oynamaya başladı." dedi.

"Of! Bıktım artık bu kadar kaostan!" diye söylendim.

Alkın sert bir sesle "Ben de ama çok yakında buna bir son vereceğim." dedi. Kağıdı katlayıp cebine koydu ve elimi tutarak yürümeye başladı.

"Burası neresi? Bizimkiler burada mı?" diye sordum.

"Evet, bir mağaranın içinde bekliyorlarmış." dedikten sonra yüzüğüne baktı. Yüzükteki alev sağ çaprazımızdaki yönü işaret ediyordu.

Bir süre dar bir patikadan ilerlerken yavaş yavaş karanlık bastırmaya başlamıştı. Vadide derin bir ölüm sessizliği vardı. Alkın elimi bıraksa her an kaybolabilirmiş gibi hissediyordum. Tuhaf bir yerdi.

"Burası ürkütücü." dedim kısık sesle. Eğer çevrede bir tehdit varsa bizi duymasını istemiyordum.

"Evet öyledir. Burası Giz Vadisi. Saklanmak için kullanılan bir yer. İçeride kimse bulunamaz, tabii dışarıya işaret göndermediği sürece." dedi.

Diplerine sis bastırmış ağaçların arasından geçtik ve sonunda kapkaranlık bir girişe sahip olan bir mağaraya geldik. Alkın elini karanlığa uzattığında mağaranın kapısında bir dalgalanma oldu. Birlikte yavaşça içeri adım attık ve parlak ışıkla gözlerimi kıstım.

Mağaranın içi tam bir yaşam alanına dönüşmüştü ve bunu Alkın'ın boynuna atlayan Eris'in yaptığını tahmin ediyordum.

"Dorian! Seni bir daha hiç göremeyeceğimi sandım!" derken sesi ağlamaklı çıkıyordu. Alkın elimi bırakmadan tek koluyla Eris'e sarılırken "Meira olmasaydı geri dönemeyecektim." dedi.

Egehan da başındaki küçük yaratıkla yanıma gelip beni kendine çekti. "Prensesim! Ben de tam seni kurtarmaya geliyordum! İyi misin?"

Ondan ayrılarak "Artık yemiyorum Felix." derken gülümsedim.

Mağarada ikisi dışında Amedeo, Büyücü, Su Perisi Kyra ve Büyücü'nün çırakları vardı. Yekta bize yaklaşıp "Hoş geldiniz. Sizi tebrik ederim, oradan kurtulmak imkansıza yakındır." dediğinde teşekkür ettim.

Amedeo gülümseyerek Alkın'a selam verdiğinde Alkın şaşkınlıkla onun yanına gidip sarıldı. Bu sırada Yaprak yanıma gelip aniden bana sıkıca sarıldığında şaşkınlıkla kısa süre donakaldım. Kollarımı ona sararken Yaprak "Dönebilmenize çok sevindim." dedi. Gözleri hafifçe dolmuştu.

"Teşekkür ederim Kyra. Seni yeniden görmek çok güzel." dedim gülümseyerek.

Yaprak gözlerini kırpıştırıp Yekta'nın yanına dönerken Eris yavaşça bana yaklaştı. Benim gibi Egehan da dikkatle onu izliyordu.

"Ben...teşekkür ederim. Onu kurtardığın için. Aranız pek iyi değildi, bu yüzden ben de belki onu kurtarmak istemeyebilirsin diye düşünmüştüm ama kurtardın." dedi.

Gülümsedim. "Ona senin gibi ben de çok değer veriyorum Corvina. Ona kırgın ya da öfkeli olsam da ölmesine asla izin vermezdim. Eğer ölecekse de onunla ölürdüm çünkü onu gerçekten çok seviyorum."

"Artık biliyorum." dedi hafifçe tebessüm ederek. "Tekrar sağ ol." derken kararsızca elini uzattı. Bence bana sarılmak istiyor fakat gözümdeki o sert imajını bozmaktan çekiniyor gibiydi. Şimdilik ona sarılmayıp ilk adımı onun atmasını beklemeye karar verdim. Ben de elimi uzatıp elini kavradığımda Eris'in bakışları dondu.

Koyu kahve gözleri önce yüzümde gezindi. Ardından yavaşça aşağı inerek karnımda durdu. Kaşlarımı çatıp ne olduğunu soracakken Eris'in dudakları aralandı.

"Hamilesin."

Continue Reading

You'll Also Like

165K 12.9K 38
"Beyaz iç çamaşırlarınız karanlıkta gece gökyüzünü aydınlatan havai fişekler gibiydi Bayan Willis, sizi görmemek imkansızdı." (+18 sahneler bulunmak...
61.5K 742 10
Edebiyat öğretmeni Mahir Soysal'ın tayini Dersaadet Lisesi'ne çıkmıştır. İstanbul'un kenar mahallerinden biri olan Dersaadet, kinin, öfkenin, şiddeti...
7K 791 17
"Dikkat dikkat mühür sokağı sakinleri, saat 23.00 dan 03.00 a kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Herkes evlerine geçsin ve yasak bitene kadar...
400K 21.7K 47
Bitmiş bir hayatı ancak o hayatının katilinden alınmış soğuk bir intikam canladırır. Peki bunu Kristen,hayatını saran onca sırlar arasında ne kadar b...