MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 124K 67.6K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

eighty-seven

8.6K 543 631
By tamamyayazar

Selamsss aşklarım. Nabersiniz? Nasıl gidiyor hayat?

Ara verdik azıcık ama hayat meşgaleleri işte...

Uzun zamandır yoktum biri demiş öldü, şimdi de yazsınlar KRALİÇE geri döndü!!!

INSTAGRAM: @tamamyayazar

Keyifli Okumalar :)

💘OYLAR VE YORUMLAR ŞELALEEEEE💘

Can Koç-Gökyüzünü Tutamam-"Senin de hiç sevmediğin gibi, bıçaklar, silahlar, kanlar ve yaralar... Havalarda uçuşurken... En sevdiğin gibi şaraplar, yataklar, öpüşler ve düşler... Havalarda uçuşurken..."

 🖤

Uğur ÖZKARA namıdiğer Mafya Bey'den

Cumartesi 23:55

Planın ilk ayağı için yine uğursuz bir saatte ayaktaydık. Sabahtan akşama kadar kendi işlerimizde bir açık bırakmamak için çalışmıştık. Bu çalışma güvenlik önlemlerini artırıp, saklı bilgilerin ve kasaların korunması gibi fiziki planları içeriyordu. Normalde babamın korumam gerek diye belirttiği 4 can, bu sefer Lodos ve Ahsen'in ailesi de dahil olmak üzere sayıca artmıştı. Serdar Bey ve Peri Hanım'ın tatillerini huzursuz etmek istemesem de peşlerinden koruma göndermiştim. Gizli takipte olacaklardı.

Aker ve Ahsen'in gitmediğini sabah gelen bilgiden biliyordum.

Biz bunlarla uğraşırken diğerleri de gazabımızdan korkup kendi boklarını temizleyerek, sözde iş adamı kimliklerini yağlayıp ballamış olmalılardı.

Bizim en azından yaşadığımız hayat tarzında, saklamamıza gerek gördüğümüz bir hal yoktu.

Ama Necati piçinin sakladığı boklarının, bomba gibi patlaması diğerlerini tedirgin etmişe benziyordu. Gördükleri görüntülerin sapına kadar gerçek olduğunu aklı olan anlardı çünkü. Böyle olunca da, masada dut yemiş bülbül gibi sesini çıkarmaya korkan acizler, babamın telefonunu gün boyu aramışlardı. Yanımızda durmak, karşı safta yer almak istemediklerini belli etmek istiyorlardı. Oysa adam olan, o anda konuşurdu. Kendilerine mafya diyen ama sikim kadar yürekli olmayan, bu korkak heriflerden tiksiniyordum.

Orman yolunun girişine baktım. Gece öten birkaç kuş sesi hariç, sessiz bir bekleyiş sürüyorduk. Babamın yönlendirmesiyle, bakalım ne boklar ötecek diye, bizimle sakince buluşmak isteyen İbrahim'i dinlemek için gelmiştik. Ulu orta görüşmüyorduk çünkü İbrahim başkanlığının son günlerinde olduğunu bilmeden, çok iyi bir başkanmış gibi rol keseceği için, Özkaraların yanında görünüp, plana dahil edilmiş gibi gözükmek istemezdi.

Ortamı, arabaların açık farları aydınlatıyordu. Işığa gelip uçuşan sinekleri görüyordum. Bir daire çizmiştik arabalarla. Korumaların gözü, onların geleceği yolu ve herhangi bir baskın ihtimaline karşı ormanı gözetliyordu. Kalçamı kaputa dayamış, bir bacağımı titretirken bekliyordum. Babam az ileride telefon görüşmesi yapıyordu. Bize yıkmaya çalıştıkları hain yaftasından, yurt dışındaki ortaklarının da haberi olmalıydı ki gerçek sorgulanırsa; sikikçe cevaplar vermesinler. Alım satımlar da belgeliydi zaten.

Offladım. Sıkılmıştım, bunalmışlık hissinin de üzerimden gittiğini söyleyemezdim. Gün boyu Ahsen'in sesini duymamam da cabasıydı. Beni aramıştı ama aramalarına dönmedim diye ondan sağlam bir trip yiyeceğimi bile bile, telefonlarını açmamıştım.

Bu gerginlik hali, yanımızda gelmekten başka bir ihtimali tek kalemde silen Lodos ve Atlas'ı bile bulmuştu. Lodos, korumalardan çarptığı sigaraya sarmıştı kendini. Genelde aromalı tatları denemek harici, uyduruk sigaralardan içtiğini görmemiştim onun ama beklerken ne yapacağını bilememiş gibiydi. Ben içmiyordum. İçki konusunda taviz vermezdim belki ama üniversitede belli bir dönem merakla yanımda gezdirdiğim paketler harici, sigara kokusundan da nefret ederdim. Tarzım değildi.

Atlas'la aynı dalı döndürüyorlardı. Yok ben biliyordum, dangalaklar inadına yapıyorlardı. "Pişt, Atlas?" dedim.

Sağ tarafımdaki arabaya ikisi dip dibe yaslanmıştı. Ağzındaki dalı hızlıca kendinden uzaklaştırıp, dumanı havaya bıraktı. Salak sanki babam onu görmüyor gibi bir de o tarafı kontrol ediyordu. "Ne oldu abi?" dedi, yakalandım mı der gibi.

"Gelsene sen bir şöyle," dedim yanımı gösterirken.

"Hayırdır?" diye soran Lodos'tu. Atlas'ın ona uzattığı dalı alıp, ağzına dayamıştı. Atlas yanıma yürüdü.

Kafasını iki yana yeniden sallarken, kolumu ensesine atıp onu yanıma çektim. "Oğlum siz bilerek mi yapıyorsunuz?" Atlas'ın gözlerinden sonra Lodos'a da bakmıştım. "Mahsus ilişkimizi gözlerini sokalım diye mi geldiniz?"

Atlas, omuz silkti. Silktiği omzunu tutup, dik dik baktım gözlerine. Çocukluk sırası değildi. Ne bok yedikleri elbette beni ilgilendirmezdi ama akıllı davranmakta fayda vardı. "Ya ne yapacaktık abi? Bence onlara az bile. Tadına baksalar, karılarının yanına dönmezler."

Çenesine hafif bir tokat savurdum. "Sapık sapık konuşma benim başıma." Arsız arsız sırıttı. Ahsen'in kardeşimi neden bu kadar çok sevdiğini iki gündür daha net anlamıştım. İkisinin de duyguları çarçabuk değişebiliyordu. Bir saniyede üzgünken diğer saniyede her bokla dalga geçecek bir malzeme bulabiliyorlardı.

"Ben ağzını burnunu kırmaya geldim önüme gelenin!" dedi Lodos. Pamuğa dayanmış sigarasını da iki eliyle kıstırarak söndürüp, atacak yer için etrafına bakınırken. Halil'e kaşımla işaret ettim, gelip Lodos'un izmaritini elinden aldı. Pek de çevreciydik bakıyorum.

"Şimdi buluşacağımız İbrahim'in konuyla ilgisi yok. O daha çok akılsız bir başkan olmaktan dolayı girdi benim radarıma." dedim Atlas'ı kendime yaslarken de, "Bak sen kendine hakim ol ki, Lodos'a da engel olabil tamam mı koçum?" diye tembihliyordum.

"Abi konuşmaktan anlamıyor bu devrin insanları. Yapacak bir şey yok, biz de elimizi bir kere daha kana bulayacağız." Bak bak racon kesmelere bak sen!

"Sen değil," dedi Lodos, gözleri Atlas'ın kolunda silik bir izi kalan yarasına bakarken. "Kendine de zarar veriyorsun mutlaka, geride dur."

"Ne alaka lan?" diye diklendi Atlas. "Bak benim canımı tam bu anda sıkma istersen? Sen anlamazsın falan deme sakın bana?"

"Yapma ya, sıkarsam ne olur?"

"Psikopat ve katil civciv yanlarımı göstermek zorunda kalırım sana!"

Arabaların sesi duyuldu. "Şişşt, tamam kesin! Siz birbirinizle dalaşın diye uyarmıyorum sizi. İş kısa zamanda bitsin diye uyarıyorum, anlaştık mı?" Çünkü bir an evvel sevgilime kavuşmam gereken zaman gelmeliydi. Bunun olması için de tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak seri hareket edecektim.

Bizim de kendimize göre ve İbrahim'in buraya gelişinin asıl nedenine göre öne süreceğimiz kozlarımız elbet vardı. Babam bu davetin, sıcak bir güven içermeyeceğinden emindi. Mutlaka çıkar habercisiydi.

Zoraki de olsa kafa salladı ikili ama sözlerine güvenmiyordum. Atlas yeniden Lodos'a yaklaştı. Ben de yaslandığım kaputtan doğruldum. Aynı saniyelerde babam da telefonu kapamış, yanımıza gelmişti.

"İşi bana bırakın, siz karışmayın," dedi. Bu konuda katılabilirdim ona yoksa benden daha bile fevri davranacak ikili, her adımı bok edebilirlerdi.

Korumalarının açtığı kapıdan, İbrahim ve vasıfsız oğlu İrfan indi. İbrahim onu son gördüğümden daha gergin duruyordu. Yanımıza yaklaşırlarken, babam bizden bir adım önde biz de ardında, yan yana dizilmiştik.

"Fatih." diye selamladı babamı İbrahim. Babam başını salladı sadece.

"Burada buluşmak istediğimde, kabul etmek istemezsin diye düşündüm ama emin ol doğru mekan tercihi." Mekan dediği de ormandı amına koyayım!

"Benim için yer önemsiz İbrahim," dedi babam geçiştirerek. Göt yalayanlara tahammülümüz kalmamıştı harbiden. "Ama söyleyeceklerini merak ettim. Anlat bakalım neler oldu?"

İbrahim'in gözleri, Atlas'a dokundu. Sonra da fotoğraftan görüp bildiği, Lodos'a. "Aslında aklı başında iki insan olarak, baş başa konuşsak daha iyi olmaz mı?"

"Aklımızın başında olmadığını sana kim söyledi ihtiyar?" dedi Atlas. "Hemcinsi seven geri zekalı ya da akılsız mı oluyor?" Güldü. "Duy da inanma."

İbrahim, gözlerini babamdan ayırmadı. "Oğlunla konuşmuyorum Fatih. Dün Uğur, bugün öteki evlatların senin sözünü hiç dinlemiyor, büyük küçük nedir hiç bilmiyorlar bence."

"Sensin lan öteki, adam ol ayağını denk al, insansan karşındakine de insan gibi seslen!" diye bir adım ilerledi Lodos. Atlas onun kolunu yakalamıştı.

"Seninle nasıl çocuk yetiştirilir diye konuşmak için buluşmadım İbrahim, safsataları geç!" dedi babam. "Kaldı ki sen bu konuda ders verecek son insansın." Gözleri birkaç saniyelik İrfan'a değmişti.

Ortalık gerilmeden son anda toparlandı. Ben Atlaslara sakin ol diyordum ama hâlâ aynı konudan devam etme kararı almışlarsa, kendim de sabretmeyecektim. Hemen yanımda Lodos öfkeli soluklar alıp verirken, susuyorsam şimdilik İbrahim'in ölmemesi işimize geleceğindendi.

"Her neyse," dedi İbrahim. "Diğerlerinin önünde buluşmadım seninle çünkü yaptığın gösteri herkesin eline ulaştı. Bu bazılarını kızdırmış olabilir." Bir bok bildiği yoktu bu bunağın ya. Babam da benimle aynını düşünüyormuş gibi şaşırdı. Kaşları havalanmıştı, öyle mi dercesine.

"Necati soysuzu kendi sonunu kendi yazdı, pişmanlık duymamı bekleyemezsin."

"Yine de onun ne yaptığı seni ilgilendirmezdi Fatih, parasıyla tuttuğu kişilerden sana ne?"

"Bana neydi... Oğlumun kimi sevdiğinden de, ona ne diye sordun mu İbrahim? Bu masayı karıştıran en büyük başlardan biri sensin!"

"Sen ne saçmalıyorsun Fatih? Ne yapmışım da ortalık karışmış?" Babam sözlerine tükürür gibi devam etti.

"Necati'nin haddini bilmesini sağlasaydın, o fotoğrafları diğerlerinin önünde gösteri gibi sunmasını engelleseydin, bugün burada olmazdık. İşinin eri derdim sana ama şimdi sadece söz konusu para olduğunda milletin sesini kesen birini görüyorum karşımda. Dün de o sesin çıksaydı ya, ezseydin Necati'nin başını, kimsenin başı ağrımazdı!"

"Ben herkese eşit davranmaya çalıştım hayatım boyunca. Bunu ispat edemezsin. Benim kimseyi kayırdığım yok. Necati'nin planını bilmiyordum."

"Git işine!" diye çıkıştım. "Toplantı bitene kadar korumalar içeri girmezdi bile. O şov anını, başkandan izin almadan nasıl denk getirsin o mal? Sen çocuk mu kandırıyorsun ya?"

"Çalışmışsın işte, başaramamışsın demek ki, yazık!" dedi Atlas. İbrahim ona anlamaz gibi bakınca, "Eşit davranmaya diyorum?" dedi salağa anlatır gibi. Hoş aksini söylemezdim.

"Sen ne karışıp duruyorsun lan benim babama?" dedi İrfan. Hayret bir şey bunun dili varmış? Hepimizin bakışları ona dönünce o da bir adım atıp, babasının dengine geldi. "Hiç, bir kere bile gelip gördün mü sen orayı?"

"Sen görmüşsün de öğrenememişsin ya, yeter bana, görmesem de olacağını anladım."

Babam burnunun direğini sıktırdı. "İbrahim sadede gel! Artık bu konudan sıkıldım, herkesin haddi olmayan şeylere burnunu sokmasından da haz almam. Diğerleriyle ne konuştuğunu söyle ve git!"

"Fatih sen işini iyi yapan, ortakları dünyanın sayılı zenginlerinden olan bir adamsın-"

"Beni bana övmeyeceksin herhalde? Öyleyse bildiğim şeyleri dinleyecek vaktim yok." diye kestirip attı babam. İbrahim sakin bir soluk alıp, devam etti.

"Karşına Necati'yi ya da bir başkasını alman senin için pek bir kayıp değil belki ama canla edilecek tehditler, hep bir diğerini getirir. Ben de, eminim ki sen de bu işin olduğu kadarıyla kalmasını istiyorsun!"

Babam ona devam et der gibi baktı.

"O yüzden size bir teklif sunacağım Fatih. Bu teklif, en kısa yoldan geri çekilme teklifi olarak anlaşılabilir. Ama senin ve ailenin hatırının bende ne kadar büyük olduğunu bilirsin, dostça yaklaştığımı bil. Zaten işlerin gayet tıkırında ilerliyor. Bağımsız da çalışabilirsin." Beklediğim şey geliyordu. Nihayet!

"Ben ne zaman size bağlıydım İbrahim, bugün yalnız çalışma cesaretini yeni yeni gösterebilirim gibi konuşuyorsun? Orada başımız sıkışırsa diye, yıllar önce beni masaya dahil etmek isteyen de sendin. Bence sizin bana ihtiyacınız olduğunu unutuyorsun."

"Her neyse bunu tartışmaya gelmedim buraya. Herkes bir şekilde yolunu buldu artık değil mi? Necati bir gözünü kaybetti. Oğlun yüzünden. Epey de öfkeli duruyor. Onunla konuştuğumda ameliyattan çıkmıştı ve doktorun dediklerini pek sevmişe benzemiyordu. Eksilen parçasının hıncını sizden çıkarmasın diye onunla konuştum. Yoksa kana kan dişe diş isteyecek bir adam olduğunu biliyorsun."

"Eeee?" dedi babam gayet rahat.

"Sen ve oğlun masadan ayrılırsa, olayın üzerini kapatacak. Senden de istediği buradakilere sunduğun o fotoğraflarını yok etmen. İş yaptığımız herkes, bu erkeklerle olan durumu onaylamasa bile, durup dinleyecek biri olmayabiliyor. Necati'yi direkt öldürürler." Sanki kendileri çok farklılardı. Necati ile iş yapmasa hiçbiri ya da babam böylesine güçlü biri olmasaydı, aynını Atlas'a ve ona yapmayacaklardı.

"Bak sen? Onun değersiz gözü için senin de onayladığın hareket bu mu?"

"Diğerlerinin de Necati'ye katılacağını düşünüyorum. Yerin şu an sağlamken kendi kararınla geri çekil. Masada fazla ortağın yok, olanlarla da sözleşmelerini vakti geldiğinde sonlandırırsın. Ama en azından birbirinizin yoluna çıkmazsanız, bir can için endişe etmenize gerek kalmaz."

Güldü babam. Bizim kaçtığımızı kim daha önce görmüştü de, bugün görecekti acaba?

"Ben nedense öyle düşünmüyorum. Sabahtan beri, beni aramadıkları tek dakika yok çünkü. Sizden hayır gelmeyeceğini anladıklarında, bence dostlarına(!) dönüp bir kez daha bakma ihtiyacı hissettiler." Gözlerini kısıp, düşünür gibi yaptı. "Ne demiştin hem 14, 2'den büyüktür." İrfan'a baktı. "Hadi 3 olsun."

İbrahim'in benzinin attığını görebiliyordum. Bunu beklemiyordu. Kendi ikili oynarken, diğerlerinin oynamayacağını nasıl düşünebilirdi?

Alay eder gibi güldüm. Doğrusu alay da ediyordum. Son darbenin inme anı gelmişti. İbrahim tahtından düştüğünde, şimdi ona güvenip, bizi saf dışı bırakınca namını yükselteceğini sanan Necati da otomatik olarak devrilecekti. Bir taşla iki akılsız kuş. Kendini belli eden İbrahim de artık serbest bırakılmayı hak etmiyordu.

"Benim sana bir teklifim var İbrahim, onu duymak ister misin?" diye araya girdim. "Bizi pek şaşırttığın söylenemez ama sen şimdi şok olacaksın." Oğluyla göz göze geldik. Konuştu.

"Uğur, bence sen buna karışma!"

"İrfan, bence sen karışmadığın hayatına devam et, bak şimdi nasıl da karışıyorum." dedim. Bir şey demek için ağzını araladı ama elimi savurarak kestim. Onu dinlemeye ayıracağım vaktim yoktu.

"İbrahim, sen en yakın zamanda Büyük Masa'nın başkanlığından çıkmak için ne istiyorsun bence onu düşün." Tek kaşımı kaldırdım. "Ya da dur, bir şey istesen de gerçekleşmeyecek ki benimki de soru." Çenemi sıvazladım, tüh der gibi dudak bükmüştüm. "Sen oradan ayrıldıktan sonra kimlerle çalışacaksın, bunu sorgula. Necati katılır sana elde var bir."

"Sen ne saçmalıyorsun Uğur? Ben bir günde gelmedim başa, bir günde de gitmiyorum hiçbir yere. Konu benden bağımsız, iki aile birbirine kin güderken ben bunu engellemeye çalışıyorum sadece."

"Öyle mi?" dedim inanamamış gibi. İrfan yine dilini belli etti.

"Babam başkanlıktan ayrılsa bile, sıra sana mı gelecek sanıyorsun Uğur? Ben ne güne duruyorum?"

"Taht mı bu amına koyayım?" dedi Lodos. "Niye babadan oğula geçme zorunluluğu varmış? İngiltere'de değiliz ki?" Keyfim yerine gelmişti. O da dalga geçilecek bir malzeme buluyordu artık.

Çok haklı dostlar seçmiştim kendime. Çok kendimle aynı fikirde dostlar... "Çok doğru bir nokta." dedim, "Ama merak etme ben de göz koymadım oraya. Sizin yapmadığınız yöneticiliği bundan sonra, benim babam," dedim bastırarak. "Fatih Özkara yapacak. İşleri devralmanın zamanı geldi. Bizimle olacaklarla yola devam ederek, adam kayırmadan ve kural kaçırmadan nasıl bir imparatorluk kuracağız, izle." dedim sözlerimi sırıtarak bitirirken.

"Fatih!" dedi İbrahim, yüzü sinirden kızarırken. "Yerimde gözün olduğunu bilmiyordum. Uğur ne saçmalıyor?"

"Hâlâ yok," dedi babam.

"Ama dedemin vasiyeti vardı." diye ben devam ettim. Birkaç saniye dediklerimi sindirsin diye onlara izin vermiştim. "Ve sen bunu bizden daha iyi bilmen gereken bir anda unutuvermişsin ki, masadan ayrıl teklifiyle, utanmazca bize gelebiliyorsun."

İrfan da, İbrahim de bunu beklemiyormuş gibi baktılar bize. Vefat etmiş birinin ama İbrahim'in çok yakından tanıdığı birinin, bir anda adının geçmesine şaşırmışlardı. Evet, doğru tahmin der gibi çenemle onaylayarak devam ettim. İbrahim'in kırışık gözlerinden bir gölge geçmişti. Geçmişin gizlerinin gölgesi...

"Büyük Masa'nın kurulduğu günlerde, senin ipini çeken dedem, Yavuz Özkara, sen gençken bile kumaşını belli etmiş olduğundan, Soyderelerin yaptıklarını tek tek kayda geçirmiş." Atlas bir ıslık çaldı.

"Vay be, şu işe bakın! Ailede tek bir vasıfsız insan yok. Gen abi gen!" Öyle der gibi başımı salladım. Boy gösterimiz belki babamın hoşuna gitmiyordu ama bu zevkten bizi mahrum da bırakmadı.

"Eee İbrahim, yükselirken attığın adımlara dikkat edeceksin. Yoksa hırsın, sonun da olur. Zamanında yaptığınız insan kaçakçılığı, bir gün dönüp yakana yapışmayacak mı sanmıştın?"

"Siz, nasıl-"

"Ee diyoruz sana! Tıpkı bugünün Necati'si gibi, yıllar öncesinin İbrahim'i de hatalar yapmış. Korkmuş, yanlış adımlar atmış. Zamanının en güçlüsüne, masanın o günkü başkanına gitmiş."

Masal anlatır gibi devam ettim. Ne de olsa sadece yaş alan akıl konusunda ilerlemeyen biri masalları severdi.

"Ne demiş biliyor musun? Paralarını aldığım onlarca insanı hiç ettim. İçinde kadın, çocuk, yaşlı, hasta bulunan kocaman bir tekneyi her zamanki beceriksizliğimle batırdım. Avrupa'ya insan sokmak senin neyine be? Ülkeler arası bir krize sebep olamam ama diye devam etmiş. Ölü bedenleri denizin altından er geç çıkacak değil mi? Bana yardım etmen gerek, mali destek ve insan gücüne ihtiyacım var demiş. Eee çünkü kendisi bulamaz. Bulamaz ki akıllı birilerini, kendi neyse çevresi de öyle oluyor insanın. Değil mi?"

İbrahim'in alnının boncuk boncuk terlediğini görebiliyordum. İrfan bambaşka alemdi. O kadar şaşırmıştı ki, babayla oğul arasında harbi sır olmamalı diye düşünmeme sebep olmuştu.

Elimi havada öylesine salladım. "Çok uzattım biliyorum tamam. Eee şimdi ne yapsak ki İbrahim? Sen adamakıllı çıksan, masaya geri çekildiğini açıklasan mı, yoksa biz başta kendi devletimize sonra da sınırlarında öldürdüğün insanlar için diğer devletlere haber mi salsak? Ha bizimkinin cezaları belki azdır ama başkaları seni ömrünün son demlerinde rahat yaşatmazlar diye düşünüyorum. Bir de bu başarısız girişimlerini duysalar ortakların, madara olursun dosta düşmana!"

İbrahim, nefes alamıyormuş gibi ceketini iki yana açıp, gömleğinin yakalarını çekiştirdi.

"Fatih, Uğur! Bunun sırası mı şimdi? Ne alakası var ki Necati'yle? Biz zamanında babanla bir anlaşma yaptık evet ama-"

Sözünü kestim. "Ben diyeceklerimi bitireyim değil mi? Sen gel, büyük küçük deme beni dinle. Dedemin vasiyetinde belirttiği gibi, oğlunu masanın üyelerinden çıkartmaya çalışanlara karşı kullanabileceğimiz kozları unutmamızı sağla, itibar kaybetme. Ne diyorsun?" Kafasını kesinlikle olmaz der gibi iki yana salladı.

"Hayır! Hayır anlaşabiliriz. Tamam ben Necati'nin çekilmesini sağlayacağım. Yurt dışına da gitmesi konusunda ısrarcı olurum." Bak sen çakala!

"Ha bak bunu gitmeden yapsan iyi olur," dedi babam. "Bana pis işlerini bırakma, muhatap etme o insan müsveddesiyle."

"Fatih! Bu kozu bana karşı kullanman için vermemiştir baban!"

"Bence tam da bunun için verdi İbrahim. Babam akıllı bir adamdı. Her zaman yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. Asla yaş tahtaya basmazdı. Hırslarının kurbanı olmazdı. Devrin değiştiğini görebiliyordu." dedi babam bastırarak. "Aklı da yıllar öncesinde kalmamış, geleceği görmüş haliyle! Senin, sana yalaka olacakları kayırıp, bizi başından savmak isteyeceğini düşünmüş! Tabiatın böyle değişmeni bekleyemezdik ki, o zaman da kaçırdığın insanları değil kendini önemsemenden anlaşılmıştır pek çok şey."

"Yapma Fatih, geçmiş aynı değil. Bu mesele senin oğlundan başladı. Dedesi, herhalde torununun bir erkeği sevmesini güle oynaya kabul etmezdi!"

"Sana ne lan?" diye yükseldi Atlas. "Sen ne biliyorsun da konuşuyorsun benim dedem hakkında, herkes senin gibi kör mü devam edecek hayatına! Varsayımda bile bulunma onun hakkında. Çapın yetmez."

"Bence oğlumu dinle, İbrahim. Babamla olan dostluğunuz babamda kaldı. Ben sana elimden geldiğince ılımlı davrandım. Gerçekten hak eden, tarafsız bir lider olsaydın da, inan onlarcasının dırdırını çekeceğim o koltuğu istemezdim. Ama sana inadıma da, o masadan ayrılmayacağım, masadan ayrılmamı isteyenlere karşı savaşacağım."

"Bunu unutabiliriz." Maalesef der gibi başını iki yana salladı babam. Oyuncu bir üzgünlük içeriyordu ifadesi.

"Nasıl unutacağız? Sen herkese bahsetmişsin? Fatih çıkacak masadan demişsin, onlar da sana ve Necati'ye katılmış ya. Ah İbrahim ah, sen harbiden yaşlandın dediklerini de hatırlamıyorsun artık. Ben bunları unutamam maalesef." Panikle atıldı İbrahim. Tek derdimiz, diğerlerinin sikimsonik düşünceleri sanıyordu.

"Fatih, onun-"

"Bir göz korkutma olduğunu biliyorum merak etme. Dediğim gibi, pek çoğu yanımda olmak için beni arıyor."

"Emeklerimi çöpe atmam."

"Ya git hadi ya! Emek falan bana maval okuma! Sana son dostluğumuzu da yaptık üstelik. İşin gücün, bağlantıların da sende kalsın. Sen sadece Necati'yi alıp, oradan ayrıl. Anlaştık mı?"

İbrahim bir şey demek için ağzını açtı ama babam "Yeter," diye böldü onu. Kafa sikiyordu ya, bunca zaman bu adamı kovsaydık hayatımızdan; belki de beşer yaş daha genç hissederdik, ömür çürüten bir şeydi. "Sana düşünmek için bir gün veriyorum. Tamam hadi, hatırına iki olsun. Bu süre içinde seni de, Necatl'yi de adım adım takip edeceğim. Sakın onunla güç birleştirmek istemek gibi yarak kürek işlere kalkışma! İkiniz gözümde farklı kulvarlardasınız çünkü kendini de yakma!"

Üçümüzün kafası da şokla babama döndü. Babam ve böyle dolu dolu küfür etmek! Harbiden sinirlenmişti ha?

"Kendin sarmal yaptığın bu pisliği kendin temizleyeceksin. İkili oynamasaydın muhatabım o pezevenk olurdu ama hakkını kaybettin. Git Necati'nin Büyük Masa'dan ayrıldığını söyle, sikik tek gözünü de benim ailemin üzerinden çeksin."

İbrahim bir adım attı bize doğru, salak, bir şey anlamaz dediğim İrfan kolunu tuttu. Babasından akıllıydı bu konuda. Başkan da olsan, bize yaptı dedikleri hainliğin kendi içimizde çıkar için yapılmasının hoşgörülmeyeceğini biliyordu.

Babam başka bir şey demeden ardını döndü. Arabasına doğru yürürken, mors olmuş suratlara bakıp keyifle ben de peşinden ilerlemeye başladım. İbrahim'in adamları da arabalarını çalıştırmıştı. İrfan, babasını çekti. Onlar gözleri arkalarında kala kala çekip giderlerken, bizimkiler de arabaları daire halinden bozmuşlardı.

"Vay be," dedi Lodos. Cebine tıktığı sigara paketinden bir dal çıkarttı. Bu seferki keyiftendi. Ucunu tutuşturup, derin bir nefes çeker çekmez babama baktı. "Kime niyet kime kısmet mi denir Fatih amca? En son Necati'yi saf dışı bırakıyoruz sanıyordum." Olasılıkları düşünsek de öncelikli hedefimiz oydu evet.

"Ya da bir taşla iki kuş?" dedi Atlas.

"Bir dal da bana ver," dedi babam elini uzatarak Lodos'a. Lodos paketi hemen çıkardı cebinden. "Valla salaklarla dünya baş olmuyor, neyse bakalım bir süre izleyelim. İbrahim'in yaşı gereği de emekli olma zamanıydı bence çok ağlamasa da olur," dedim.

Babam sigarasını yaktı. Puro falan içerdi ama kaderde Halil'in paketinden otlanmak da varmış. Kendi kendime güldüm. "Abim bile keyifli," dedi Atlas.

"Ya çok." dedim güldüğüm şeyi sormasın diye.

"Dedem de dedem be! Adam yokken bile var."

"Büyük adam olmak için büyük adım atman gerekir oğlum, derdi babam. Göçüp gittiğinde biz ardından böyle konuşalım diye akıllı davranmış işte," dedi babam. Dördümüz olayın absürtlüğüne ithafen, birbirimize baktıktan sonra kahkaha attık. Babam bile dolu dolu gülmüştü.

"İyi oldu son zamanlarda İbrahim'in başkanlığından hiç memnun değildim zaten." Sigaradan derin bir nefes çekti içine. Sonra baba nasihati verir gibi devam etti. "Bak arkadaşını iyi seç, seni vezir de eder rezil de diye boşa demiyorlar." Heh tam olmuştu!

"Bir dal da ben içeyim be baba?" dedi Atlas. "Keyif sigarası, yakılır şimdi."

"Siktir lan! Sanki içmiyorsun bana sormadığında."

"İftiranın kurusu da evlerden uzak!" dedi Atlas. Saçlarını da geriye tarar gibi, yatırmaya başlamıştı ki yalan söylediğinde, bunu kendi bile fark etmeden yapardı.

"Ben de biraz evvel, kış günü gibi ağzından buhar çıktığını görmedim!" dedi babam tamamen laf çarparak. Sonra uzatmak istemez gibi çenesiyle işaret etti içmesini.

"Sen kralsın!" dedi Atlas. Lodos, ona paketi yeniden uzatmıştı. Atlas da dalı yaktı. Gözler bana döndü. Hiç oralı olmadım. Sigara içmek ne zamandan beri keyif göstergesiydi ya da yiğitlikti amına koyayım? Full leş kokusuydu! Şimdi öyle bir anda değildim.

"İşimiz bitti mi?" diye sordum onun yerine babama.

"Hanımcı!" dedi Lodos ve Atlas aynı anda! Allah'ın dangalak İtalyan'ı da öğrenmişti bu kelimeyi! Sokuk herif, ben ona beyci diyor muydum?

"Ne lan? Günümü çaldınız zaten gecelerime karışmayın."

"Hıı bitti," dedi babam bıyık altı sırıtarak. "Git hadi. Ben hallederim peşlerine yollanacak adamları."

"Sevindiğim tek an!" dedim başımı geriye atarak! Boynumda birkaç kemik kütleyip, yerine oturmuştu. Fark etmeden gerilmiştim.

"Yürü lan!" dedi babam.

"Gelişmelerden haber edersiniz. Sabah uğrarım eve," dedim. Onlara sırtımı dönüp, iki gündür kullandığım arabaya yönelirken, babam ardımdan, gülerek "Ahsen'e selam söyle," demişti. Tabi Lodos ve Atlas'a da gülecek malzeme çıkmıştı.

Baş üstüne der gibi parmaklarımı alnıma götürdüm.

 🖤

Pazar 02:00

Kapılarının önünde, korumaların bana mesajda yazdığının kanıtını gördüm.

Arabam buradaydı. İnanmamak mümkün değildi zaten ama plaka ayan beyan bağırıyordu.

Benim asi kızım, kendince yine yapacağını yapmıştı.

Can'ın telefonda, "Abi merak etmeyin hırsız değilim dedi, sonra arabayı aldı bastı gaza gitti, biz de merak etmedik." demesini unutamıyordum.

Duyarken ve düşününce komikti ama elin hırsızı gelse de, merak etmeyecekler miydi acaba? Cibiliyetini siktiklerim...

Onları işe alırken, olduğundan daha ayrıntılı bir inceleme mi yapsaydık bundan sonra? Tabi bir diğer ihtimalle, onlar da Naz'ın esprilerine ve neşesine ayak uydurmuştu. Bunu düşünmek bana iyi geliyordu. Ahsen Naz, çevresindeki herkesi doğallığıyla bile güldürmeyi başarabilen hayat ışığımdı.

Bahçe kapısını ardımdan örterek yavaşça içeriye girdim. Bu saatte Ahsen'in uyanık olacağını düşünmüyordum, ailesi evde yoktu, olsa olsa Aker uyanık olurdu ama yardımcıları evdeyse diye zile basmamıştım. Kadının gözünde iyi bir değerimiz vardı, şimdi gece baskınında görmesi yakışık almazdı.

Galiba ben, biraz da gereksiz aksiyon bağımlısıydım. Söz konusu Ahsen olduğunda...

Ahsen için girdiğim halleri, aptalca düşüncelerimi artık yadırgamıyordum. Odasının altına geldim, olukların kenarında sağlam olan ilk yere adımımı attım.

Şu düştüğüm durumu bir başkası görse bana götüyle gülerdi ya! Bu devirde hâlâ kız görmek için balkona tırmanan mı kalmıştı? At mesaj, kapı açılsın en kötü. Ben de kendime inanamıyordum zaten. Ama bu ilk seferim bile değildi. Bağımlılık yapmıştı.

Demirlere daha sağlam basıp kendimi yukarı çektim. Neyse ki gide gele buralara da aşina olmuştuk. Bir yerin planını tek seferde ezberlemek lazımdı çünkü.

Ahsen'in bu balkon kapısı açık uyuma sevdasından hiç de memnun değildim hatta kapatsa daha mutlu olurdum ama klimaları, hava temizleme makinelerini hepsini rafa kaldırıyor, bu usulle uyumayı daha çok seviyordu. Kapısı da yine aralıktı.

Alarmları olan bir evde, güvenliği kendi yıkması da ancak benim sevgilimin yapacağı tarzda bir işti zaten. Bu yüzden gece evlerinin etrafında gezen güvenlik sayısını mecburen artırmak zorunda kalmıştım. Şimdi onlara beni görmesinler diye, yarım saatlik izin vermem de tamamen kendimi düşündüğümdendi.

Kapıyı birazcık ittirdim. Perdelere takılmadan içeri girebilmiştim neyse ki.

Ahsen yataktaydı. Uyuyordu elbette. Bugün oradan oraya beni aramakla geçirmişti gününü, yorulmuş olmalıydı. Belki o bana ulaşamayarak kafayı yemişti ama ben ondan haber almadan bir saniye geçiremezdim. Her daim gözümün önünde olmalıydı. Maalesef haksız bir rekabetti ama ondan gelecek tüm cezalara razıydım.

Sıvanmış şortunun açıkta bıraktığı uzun bacaklarına baktım. Yok yok bu balkon kapısı, benim düşmanlarım olmasa bile, bir başka sapık için de kesinlikle kilitlenmeliydi. Ben kesinlikle sapık değildim!

Yatağa oturdum yavaşça. Kımıldandı ama uykusu, her zaman benden daha ağırdı uyanmadı. Elimi, yüzüne uzattım. Uyurken onu sevip gitsem belki de daha kolaydı ama ikinci haksızlığı ona yapmayacaktım.

Üzerine bir gölge gibi eğildim. Kaşları odada bir başkasının varlığını hatırlamış gibi hafifçe çatıldı. Belki de bilinmezlik onu güvende tuttuğundan, uykusundan hemen sıyrılmıyordu. Tedirgin olsa benim gibi, uykuya bile dalamazdı.

Uykuyla hafifçe şişmiş ve aralanmış dudaklarına, kokusunu içime çekerek bir öpücük kondurdum. İlk günden son güne, benim sonumu yazan güzel dudaklarına.

Ahsen irkilerek gözlerini açtı.

"Bebeğimmm," dedim coşkuyla. O daha ayılmaya fırsat bulamadan dudaklarımızı yeniden birleştirdim. Deli gibi özlemiştim. Yanına her gece kıvrılmak için neleri feda etmezdim. Son iki gündür yattığım kalktığım yeri bilmiyordum.

Ahsen kafasını geri çekmeye çalıştı. Avcumu benden ne kadar uzaklaşabilecekmiş gibi düşündüysem, bacağının üzerine bastırdım. "Uğur?"

Burnumu mis kokan boynuna götürdüm. Uyumadan önce duş almış olmalıydı. Her zaman benim içime ferahlık veriyordu ama kokusu, bugün çok özlediğimden mi bilinmez daha bir güzeldi.

Onu öpmek için yeniden eğildim ama Ahsen, sporlardan sonra harbi sertleşmiş yumruğunu sağ omzuma indirdi. "Ya sen neredesin kaç gün?" İyi, ayılmıştı!

"Güzelimm, konuşacağız ama biraz daha öpeyim. Gel." Omzumu yeniden itti.

"Git ya! Sabahtan beri hangi delikteydin? Aklın başına erken gelseydi beraber yatabilirdik bile, aptal! Çok aptalsın! Fırsatları değerlendirmekte de berbatsın! Sen nasıl mafya oldun ya?"

Zaten canım burnumdaydı, bir de Ahsen aklımı güzelliğiyle alır, anne babası yokken bu evde sevişmek için uygun anı kaçırdığımı, böyle dan dun yüzüme söylerse ne yapardım hiçbir fikrim yoktu. Düşüncelerimi zapt etmek ister gibi, yetinebileceğim yöne çekmeye çalıştım.

"Tamam hadi, sonra kızarsın. Öpeyim bir kere daha!"

"Ya Uğur azmış gelmişsin resmen, kızgınım ben sana ya! Öldün mü kaldın mı hiçbir şeyden haberim olmayacak mı benim?"

"Kötü bir şey olsa hemen duyardın Ahsen, korkmana gerek yok."

"İçim bir rahatladı bir rahatladı ki, sorma gitsin!"

Nazına niyazına ölürdüm ben bu kızın ya! Ayakkabılarımı çıkarıp, yatağa daha rahat uzandım. Ahsen, komodindeki başucu lambasını açıp, odayı biraz aydınlatmıştı ama yataktan kalkmadı. Doğrusu beline sarıldığımdan kalkamamış da olabilirdi.

Yan döndü, bana baktı. "Neler oluyor sana Uğur? Bu iki gündür tanıdığım adam hem benim sevgilim hem değil!"

Kaşlarımı çattım hızla! "Ne demek değil ya! Sevgilinim ben senin sus, kapa o güzel ağzını ya da sadece öpüşmek için aç!"

"Bana ne? Ben bana haber vermeyen bir sevgili istemiyorum. Küstüm barışmıştım şimdi yine küstüm sana! Hadi barıştır, kolaysa barıştır beni." dedi yine de açık kapı bırakarak.

"Tamam gel göğsümde küs," dedim. Başını kaldırıp, onu göğsüme çektim. Direnişi faydasızdı. Göğsüme uzandı ama hâlâ karnımda bir yerleri hınçla cimciklemeye çalışıyordu. İnce bileklerini hafifçe tuttum. "Güzelim geldim işte, biraz hasret giderelim ne dersin?"

Yakaladığım bileğini dudaklarıma götürüp, yumruk yaptığı elinin üzerine bir öpücük kondurdum. Elleri bir bebek gibi açıldı. İnce parmaklarının üzerini birkaç kez daha öptüm. Bana böyle tepki veren bedenine bayılıyordum. Alttan, başını biraz kaldırarak gözlerime baktı.

"Neredeydin söyle hadi? Sonra düşünürüz hasreti, vuslatı."

"Yavrum söyleyeceğim tamam, artık saklamanın bir anlamı yok." dedim ani bir kararla. Bir noktaya kadar onları uzak tutmak ailecek işimize gelmişti ama şimdi gidecekleri yolları sınırlandırdığımız için haber verebilirdim. Böylesi Ahsen'in de bilip, onu göre davranması için uygun olandı.

"Hah, ben biliyordum işte başıma gelecekleri. Ne oldu, üvey kızın çıktı değil mi? Evren çolukla çocukla, bebeklik fotoğraflarıyla tüm işaretlerini çaktı çünkü bana!"

"Ne saçmalıyorsun acaba yine minik kedim, hımm?" dedim kafamı iki yana hareket ettirerek. Kokusuna bulanmış yastığı çok rahattı.

"Yok mu çocuk?" dedi gözlerini kocaman açarak.

"Yok!" dedim. Delirmiş olmalıydı. İhtimali bile tüm tüylerimi diken diken ediyordu. Belini okşadım. "Çoluk çocukla uğraşacak vaktim bile yok," Derin bir nefes aldım. "Atlas ve Lodos'un ilişkisini öğrendi, mafya dünyasından bazı adam demeye utandığım şerefsizler. Ve biz de bunun ucu bize dokunmasın diye birtakım çalışmalar yapıyoruz."

Gayet net özetlemiştim bence? Kısa ve net!

"Ne?" dedi Ahsen. Çenesi düşmüştü. İşaret parmağımla dokundum. Kendini toparladı. Sonra yatakta oturur konuma geçti. Ben de ardıma yastıklarından birini dayayıp, başlığa dayandım. "Sor hadi!" Birkaç saniye garip garip baksa da çabuk toparladı. Sonra sesi perde perde arttı.

"Ya inanamıyorum Uğur, At'ım ne kadar üzülmüştür, neden bana söylemediniz ki! Ben onun yanında olurdum, dostikem nihayetinde. Siz de Lodos'la hallederdiniz o şerefsizlerin işlerini. Iyy midem bulanıyor resmen öyle insanlardan. Ne yani şimdi mafyalar alemine Atlasçığım özel bir giriş mi yaptı? Aaa kıskanırım bak! Nasıl öğrenmişler hem off deli olacağım! Böyle pat diye söylenir mi? Alıştırsana söylemeden, ben de hayatımızda ne eksik diyordum off!"

Gözlerim hayretle irileşti. "Ahsen ben yanlış anlamıyorum değil mi? Sen korkmadın, kızmadın ya da yapma demedin bana?"

"Uğur," dedi bir bacağını bedenimin üzerinden diğer tarafa atıp kucağıma yerleşirken. Onu hemen kendime çektim, barışma fırsatlarını değerlendirmek lazımdı. "Ben seni elektrikçisin diye sevmedim herhalde değil mi askim? Kötü adamların dünyasında, kötü fikirlilerle karşılaşacağını bilmeyecek ne var? Sen bunu mu sakladın benden? Cidden mi? Ondan mı yoksun iki gündür!"

Resmen bu kıza olan hayranlığım Nirvana'ya ulaşmıştı. Nasıl bir şansla bulanıp, onu bulmuştum ben? Belki de ilk akla gelen olarak silahın işin içine karıştığı, birilerini ortadan kaldırma fikrini nasıl bu kadar olgun karşılayabilmişti benim güzel bebeğim? O kaçırılma olayından sonra da görece hızlı toparlanmıştı zaten. Ahsen gerçekten göründüğünden çok daha güçlü bir kızdı.

Ona bayılıyordum. Ellerimi belinin iki yanına bırakıp, onu üzerime biraz daha çektim. Yüzlerimiz aynı hizaya geldi. İşaret parmağının, uzun tırnağını dudaklarımın çevresine bir tur sürttü. "Çok şapşalsın sen ya! Ben neden size karışayım ki?" Konuşmak için dudaklarımı araladım ama parmağını daha sert bastırdı. Kötülüklere bulaşmasın, kötüler de ona bulaşmasın isteğimi söylemeden anlamıştı akıllı kızım!

"Biz anlaşmadık mı hem seninle, sen benim işime saygı duydun ben seninkine. Bizi biz yapan şeyler bu farklılığımızdı hani?"

"Sana öleceğim galiba ben ya!"

Bir anda kaşlarını çattı. "Cık cık cık. Yine de böyle konuşman hiç etik değil!"

Sus payımdan hafifçe aşağı kaydırdığı parmağını bir anda dişlerimin arasına çektim. "Aiiyy!" diye, çok sevimli bir nida kopardı. Diğer elinin parmaklarının tersi yanağımı sevmeye başlamıştı. "Akılsız yaratık çok. Onlar seni yormuş olmalı ama ben dinlendirirdim," Göz kırptı. Yumuşacık kalçasını, kotun üzerinden de olsa penisime birkaç kez sürtmüştü.

"Gel buraya," deyip onu üzerime çekmek için uzandım ama parmağını kendine çekip, üzerime uzanmak yerine bana direndi. Kaşları yeniden çatılmıştı. Çatık kaşlı Ahsen'i hiç tekin bulmuyordum ya!

Bacağını kaldırıp, kendini kucağımdan yana attı. "Ama madem gelmedin, madem benden sır sakladın hadi şimdi de kendi işini kendin hallet Uğur Böcekçiğim."

"Ahsen Naz?" dedim olamaz der gibi.

Bir anda çattı kaşlarını yine. "Ne oldu? Ben senden habersiz kaynanamla senin geçmişini yad ederken, sen hangi işlerle başa çıkabilmişsin? Bu büyük ama küçük sorunlar sana vız gelir, tırıs gider," dedi elini havada sallayarak! Hay ben böyle işin! Üzgün üzgün baktım ona. Şu çok üzülürüm taktiği bende işe yarıyordu, onda da yaraması şarttı.

Konuyu dağıtmak ister gibi, "Ben de diyorum Semra kaynana neden bana iyi davrandı. Ama konu senden bağımsızdır değil mi? Yani beni cidden seviyor. Basit oyalama taktiği değil tamamen?" Bakışlarımı bozmadım. Onu canla başla dinlediğim de söylenemezdi sadece üzgün bakış atmaya odaklamıştım kendimi. O nasıl oluyordu ama daha önce deneyimlemediğim için bir fikrim yoktu ve dışarıdan görünüşüm berbat olabilirdi!

"Yaa Uğur!" dedi Ahsen ellerini iki yanağıma atıp, yüzümü sıkıca kavrarken. "Böyle bakma ya! Deli olacağım, mavi mavi bakıyorsun bir de çipil çipil, off yiyeceğim seni!"

Uzanıp gözlerimi yeniden öptü. İyi alışmıştı bu öpücüklere. "Hiç trip atamayacak mıyım ben sana? Minişsin işte miniş!"

"Güzelim at ama daha az at, ne dersin?" dedim. Yemin ederim işe yaramıştı taktik! Bundan sonra full böyle takılıyordum!

"Tamam ya," dedi yeniden bacaklarımın arasına bedenini sokup, üzerime uzanırken. Bedeninin üstü, üstümde, bacakları yataktaydı şimdi. Göğsüme yaslandı. Her hareketinden deli gibi etkilensem de huzuru koklamak için saçlarından birkaç nefes aldım. Parmakları tişörtümün üzerinden göğsümde daireler çizdi.

Elimi sırtından bel boşluğuna sürüdüm. Ben bir şeyler açıklayayım mı diye düşünürken, o bir konunun ortasından giriş yaptı yine.

"Peki, bu kötü adam işlerini bir haftaya kadar bitirebilir misin mesela? Ama sakın şüphelenme meraken soruyorum."

Şüphelenme dediği birinden, nasıl şüphelenmemesini bekliyordu ki bu kız? İbrahim dangalağı bir katakulli çevirmezse biter gibi duruyordu. Şimdi onları bekleyecektik.

"Herhalde yavrum, niye tarih belirtiyorsun ki?"

Parmakları çenemin altını okşadı. "Hayırlı bir iş için, korkma akışa bırak sen kendini."

"Bu aralar tek yaptığım o. Pek çok şey benden bağımsız gelişiyor çünkü." Çenesini göğsüme dayayıp, gözlerime baktı.

"Oyy benim minişim. Kıyamisu ben sana." Ahsen'i kendime çekip, dudaklarına sıkı bir öpücük kondurdum. Yanaklarımızı birbirine yaslayıp, üzerime uzandı. Teni tenimin üzerinde sürtündü. "Senin bebeklikte tombik yanakların, büyüdüğünde bana geçmiş olabilir mi?" diye sordu. Sakallarım, yanaklarını çiziyordu. Canı acımıyordur herhalde diye düşünüyordum, keyifle yaptığına göre?

"Sen nereden biliyorsun benim bebekliğimi? Hayırdır senden küçük müyüm?" dedim gülerek.

"Yoo ama kaynanam sağ olsun."

"Annem?" dedim yeni aklıma gelmiş gibi. "Doğru habire onun adını geçirdin. Siz ne yaşadınız ya benden habersiz?"

"Şöyle ki, ben bugün senin eve gittim ya sonra da onlara geçtim. O da beni eğlemek için senin fotiklerini gösterdi. Çok tatlı bir sarı bebeymişsin sen ya. Ham yapıcam o yanaklarını o yüzden."

Ellerimi çenemden yanaklarıma doğru sürüdüm. Bahsettiği yanaklar bende değil harbiden Ahsen'deydi artık. Onu yastığa savurup, başımı kaldırdım. Güldüğü için kıvrılan kısımlarını dişlerken, beni itmeye çalışıyor aynı zamanda kıkırdıyordu.

"Dur o zaman madem artık sende o yanaklar, ben ham yapayım?" dedim.

"Yaaa," dedi başını sağa sola kaçırırken. "Dur dur acır."

"Acımaz acımaz." dedim, güneşle bronzlaşan yanaklarına bir sürü öpücük ve küçük ısırıklar bırakırken. Ahsen'le yatakta bir süre kaçma kovalamaca oynadık. Yastıklar altımızdan kaydı. Çok güldüğüne ve benim da içimi ısıttığına ikna olunca onu serbest bıraktım. Derin derin nefesler aldı. Saçı başı dağılmıştı ve feci güzel gözüküyordu. Uzanıp onu alnından uzun uzun öptüm.

"Ayy, öff!" dedi yüzüne gelen saç tellerini hırsla itti sağa sola. "Gece sporumu yaptım vallahi! Uykudan uyanınca seni görmek de bir başka oluyormuş."

"O balkon kapısı açık olursa beni değil başkasını da görebilirsin?" dedim göz korkutarak ama Ahsen sadece dil çıkardı. Hiç de oralı olmadı! Korkusuz kızım!

"Demek beni incelediniz annemle?" dedim sonra. "Siz bayağı yakınlaştınız ya? İyi gelişme."

"Tabi, ufak tefek yanlış anlamalar meğer bizi kötü yapmış. Yoksa biz aynı kanız onunla. Farklı olamayız."

"Arsız." Çenesini parmaklarımın arasına sıkıştırdım. "Yerim seni!"

"Yersiiiiin," dedi uzatarak.

"Bir de hırsız olmuşsun sen, duyumlarını aldım."

"Hiii kötü çok kötü! O bela çocuk Can'a, senin telefonunu açarsa beni aramasın demiştim, arabayı iletti de bunu iletemedi mi?"

"Ama güzelimmm," dedim panikle. Bir trip daha mı? Hayır lütfen! "Durumları öğrendin şimdi. Hem onlar aramızdaki ilişkiye karışamaz."

"Daha tam öğrenemedim, anlat bakalım neler yaşandı?" dedi Ahsen.

"Tamam," dedim elimi sıkması için ona uzatarak. "Ama aramız iyi ve sen de evimizde, bensiz neler yaptın onu anlatacaksın?"

Elimi sıktı o da bilmiş bilmiş. "Anlaştık ask!"

Güldüm. Ve rahat bir nefes aldığımı da söyleyebilirdim çünkü Ahsen'le küsmeye hiç hazır değildim.

 🖤

Nasıldıııı?

Aşko kuşko hallerini de özlemişim he...

Bakalım bizi neler bekliyor???

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümsss

Continue Reading

You'll Also Like

4.7K 630 25
ASLA yalnız değilizdir. Gece bir başınıza ıssız bir sokakta yürürken takip edilme hissi aniden panikleyip varacağınız yere kadar sürekli arkanıza dön...
4.6K 369 11
Yüzebildiğim tek yer, tanrıçası olabileceğim tek yer; onun gözleriydi.. 19620
1.9K 419 30
Her şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.
4.2K 438 24
"Bu Yerler Bu İnsanlar Bana Yabancı Biliyosun" "Sana Saklandı Ruhum Beni Bırakma Ne Olursun"