MAFYA BEY -TEXTING +18

tamamyayazar tarafından

3.5M 124K 67.6K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... Daha Fazla

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

eighty-six

9.1K 531 656
tamamyayazar tarafından

Selamsss aşklarım. Nabersiniz? Nasıl gidiyor hayat?

INSTAGRAM: @tamamyayazar REELS ATTIM BAKINNN ÇOKZELLL 🥺 🥺

Keyifli Okumalar :)

💘OYLAR VE YORUMLAR ŞELALEEEEE💘

Gökhan Türkmen-Aşk "Aşk seni yazıyormuş. Bilmeden kaderime kazıyormuş. Hep seni çiziyormuş sayfalarca. Sen gelmeden sevmeden..."

 🖤

Cumartesi 10:52

Dün geceden beri huzursuzdum. Uğur, gün içinde akşama doğru ne karar verdin demek için aramak harici benimle ilgilenmemişti. Ve biraz da kırgındım. Ne olmuştu birden?

Evimize geldiğinde o kadar şaşırmış ve mutlu olmuştum ki oysa... Ben, babamla yıldızları bir türlü barışmadı diye çağırmaktan kaçınsam da o ani şaşırtmaları seviyordu.

Ama keyifsizdi...

Bugüne bugün haftalarımı verdiğim sevgilimi tanıyamayacaksam da kendime nasıl Ahsen Naz derdim ki? Onu tek bakışından bile anlayabiliyordum. Canı sıkkındı. Gece boyu uyumadığı resmen yüzünden anlaşılıyordu. Yan yana olduğumuz kadar kolay ve dalgın uykuları ben de uyumuyordum artık ama onunki gibi elbette değildi. Halinde, tavrında yolunda gitmeyen şeyler vardı.

Ben mi bir şey yaptım diye sorgulasam o da değildi. Yoksa yana yakıla beni öpmeye gelmezdi?

Aşk böyle bir şey mi be?

Böyle olunca da geriye, babasının ya da annesi belki, tatilin süresiyle ilgili laf ettiğini düşünmüştüm. Gerçi bir kere izin veren Fatih Özkara'nın bunu yapacağına da inanmıyordum ama boşa varsayımlar, keçileri kaçırtıyordu.

Sonra sonra fark etmiştim ki gece balkon kapısını kapamadan önce gördüğüm siyah araba, sabah Uğur'un bindiği; neden Bugatti'nle gelmedin diye sorduğum arabaydı. Elimi buna attım gibi fazla zengince bir cevap vermişti ama Uğur'un geceden beri kapımızın önünde olduğuna da nedense çok inanıyordum. Camlar filmli olmasa ve beni aramış olsa, yanına da seve seve giderdim.

İçimi kemiren kuruntular böyle böyle arttı. Babama hayır dedim. Oysa dün Uğur'a gidecek gibiydim demiştim. Belki de hayatımda sayılı hayırlardan bir kere daha duymak zorunda kalmıştı babam ama caydırıcı bakışlarından atması bile etki etmemişti. Onlarla tatile gitmek istemiyordum, bunu anlamalılardı. İkisinin de keyfi kaçmıştı ama onları kırmak amacım olmasa da, asık bir suratla yanlarında oturmaktan iyi diye düşünüyordum.

Bunda Aker'in de payı vardı. Akşama doğru uyanmış, "Ha ben gelmek istemediğimi söylemedim mi size?" diye onları susturuvermişti. Ömür'ün tercih dönemiydi ve Amerigalardan sonra Ağva onu kesecek gibi değildi. Bahaneleri eksiksizdi.

Ben de alladım pulladım. Balayı yapın dedim ve dakikalar önce onları hafta sonu için Ağva'ya yolladık. Kısa gün için gitmeye bile gerek yoktu. Aker'in götünden pireler uçuyordu, uğurlayan ben ve Nilgün ablaydı yani.

Babamın arabası gözden kaybolur kaybolmaz zaten hazırda bekleyen ben de, çantamı aldığım gibi evden kaçmıştım. Arkamdan nereye diye seslenen Nilgün ablayı bile cevaplamadan.

Mafya Bey'den almam gereken cevaplar vardı ve koca hafta sonu gelmesine rağmen beni aramıyorsa, bir tribi hak ediyordu. Evinde, uykusunda, kahvaltısında her ne yapıyorsa onu karabasan gibi basacaktım.

Helal askim, kimse ANA'mı cevapsız bırakamaz.

Site önünden çevirdiğim taksiye hızlıca bindim. Tarabya'daki villasını söylerken Uğur'un, belki de benim de kendime bir araba alma zamanım geldi diye düşünüyordum. Hanımefendiğilimi bozacak, vites ileri vites geri arabalarda gazlayacaktım.

Otomatik?

Akülü araba alırdım kolaya kaçsam, ayıkssss!

Çok salaksın keşke ölsenn! Uğur'a desen sana bir şoför ayarlar?

Taksi ilerlerken telefonumda göz gezdirdim. Yade'ye ben tasarımlara başladım diye mesaj yazmıştım. O da sevindiğini iletmişti. Yüz yüze görüşsek daha memnun olurdu ama ayarlamaya çalışacağım dediğimde çok sıkboğaz etmemişti.

O sırada eline kağıt kalem almayan sne?

Tabletten çiziyordum ama onu da almamıştım. Daha önemli işlerim vardı.

Sevgilini bulmak gibi.

Offfladım! Taksici abi bana baktı dikiz aynasından ama bir şey demedi. Bu taksici abimiz görmüş geçirmiş değildi belli ki. Gereksiz sohbetlerden kaçındığım bu an için iyi olandı. Dakikalar sonra araba villa önünde durduğunda, çantamdan para çıkardım. "Üstü kalsın. İyi günler."

Ulan bu kral lafı çok seviyordum. "İyi günler," dedi taksici de. Kapıyı kapadım. İhtişamlı villa gözlerimin önüne serildi. Ortalıkta pek ses seda yoktu. Adımlarımı, kocaman, kapalı kapıya yönlendirdim. Osmanlı kapılarını çalar gibi demir kapının kenarındaki zile bastım. Yetmedi bir iki yumruk savurdum. Normal zamanlarda, ekipten birinin beni kameradan görüp çoktan kapıyı açmış olması lazımdı.

Ama açılan kapının ardında yeni yeni yüzler gördüm. "Merhaba?" dedim sorar gibi. Yanlış geldim mi diye, eşsiz benzersiz evi, sağdan soldan kontrol ettirmişlerdi bana.

Beni şöyle bir süzdü takım elbiseli genç bir adam. "Merhaba, kime bakmıştınız?"

"Uğur?" dedim. "Patronunuz olması lazım?" Biri bana oyun mu oynuyordu aq!

"Ahsen Hanım," dedi koruma kapının tekli tarafını iyice açarken. Hışımla içeri girdim boşluktan. Flash gibiydim ki beni yakalayamamıştı. Evin bahçesinde, ellerimi belime koydum. "Beni tanıyorsun madem, ki tanımaman imkansız, neden bilmezden geldin kardeş? Hayırdır, posta mı koyuyorsun sen bana?"

Altın kapılarınız kan olmasın Özgür, yani yeni koruma?

"Efendim yanlış anladınız," dedi eveleyip geveleyerek.

"Halil ve Onur nerede? Bana onlar lazım! Sizi sevmedim."

"Ama-" dedi koruma, bahçede yürümeye başladım. Koruma da peşimden. Etrafta volta atan üç beş kişi vardı ama tanıdık simalar nereye kaybolmuştu hiç anlamıyordum?

"Uğur?" diye taaaa ileriden seslendim. "Uğuuuuuuuurrrrrr!"

Götün yırtıldı askim!

Belki muhatabım değil ama temsilcileri koşup geldi.

Artemis ve Luna deli gibi havlayarak tepeme yardırırken, ister istemez iki adım geriledim. Cüsseleri her gördüğümde artıyordu ve beni epeydir görmeyip yeniden düşman mı kesildiler diye de tırsık olmuştum. Yanıma yaklaştıklarında iki ayakları üzerinde, neredeyse boyum kadar yükselip, göğsüme yaslandılar. Onları tutmaya çalışırken, memiktolarım acımıştı ama benim direnemeyeceğimi anlayınca kendilerini yere atıp, şorttan çıplak kalan bacaklarımı yalamaya başladılar. Sesli sesli soluk alıp veriyorlardı.

Azgınlar da he işlerini biliyorlar. Meme seviciler...

Heh ben de diyordum değişmeyen tek şey ne?

Değişimin ta kendisi?

"Kızlarım da kızlarım," dedim ikisinin de başlarına avuçlarımı dayarken. "Siz annenizi mi özlediniz bakayım? Düşman avlar gibi gelmeseydiniz keşke korktum."

Düşman deyince hav hav, havladılar. İyi tamam demezdik bir daha düşman. Önce Artemis'in alacalı başını, sonra Luna'nın kara başını öptüm.

Benim de köpkem olsa adını Karabaş koyardım mesela?

Aşırı yaratıcısın kuşko!

"Hayırsız babanız nerede?" dedim sonra. Uğur yani? Daddym diyeceksin?

Göz ucuyla, korumaya baktım. Beni dinlemiyor gibi yaparken bile dinliyordu. Flash Tv oyuncusu. Göz göze geldik ve kurtlarım ben son gördüğümden beri konuşamadıklarına göre, o cevap verdi.

"Ahsen Hanım, Uğur Bey evde yok. Bugün de gelmeyecek. İsterseniz siz geri dönün."

"Bir de kovuldum yani evimden?" dedim yükselerek. Sahiplenişime dikkat! "Senin adın ne hele de bakayım bana?" Atv dizisi karakteri misin sen? Bu şive ne?

"Can efendim."

"Can sen bittin oğlum. Kovdum seni, çıkmadan muhasebeye uğra hadi bakim! Nasıl beni evden gönderebilirsin sen? Patroniçeyim ben, bilmiyorduysan da acı acı öğrendin." Parmaklarımı kovar gibi hareketlendirdim. "Naş."

"Ahsen Hanım o dediğiniz olmayacak, uygun zamanda buraya geldiğinizi de Uğur abime ileteceğim."

"Selamımı da ilet. Benim telefonumu açmadı seninkini açarsa, bir daha beni bulmasın!" dedim. Can yutkundu. Kışkışlar gibi yaptığım hareketimden sonra yanımdan uzaklaşmıştı nihayet. Gitsin kime ne diyorsa desin ayol!

Yalamalara doyamayan ve elimde kolumda, bacağımda kir bırakmayan, kızlarıma döndüm. "Heh be nihayet kaldık baş başa. Ne bu yeni korumalar türemiş? Babanız cidden Halilişko ve Onurlu adamı kovdu mu yoksa? Çok üzülürüm ve kızarım ama ona! Bir sarhoş olduk diye bu çocukların çekmedikleri kalmadı. Hayat benim karar benim oysa!"

Artemis, dilini diz kapağımdan sürüyerek çıkardıktan sonra, burnuna değdirdi. "Iyy salak," dedim çenesine hafif bir tokat atarken. Hırrladı. Kahkaha attım. "Özlediniz mi beni? Kuşlar söyledi bana özlemişsiniz."

Luna'ya baktım. "Değil mi anne kurt? Hani senin eşin be! Bunu soracağım soracağım unutuyorum. O da mı habersiz koyup gitmişti yoksa seni? Onun ben ırkını ipleyeyim o zaman Luna, sen merak etme annem kadın dayanışması. Onu bulup, kısırlaştıracağız."

"Ahsen!" dedi coşkulu bir ses, kafamı sola çevirdim biraz. Salih Reis'ti. Vay be kral görünmüyordu ne zamandır... Geri dönmüş.

"Evi sese boğdun kızım, hoş geldin." dedi. İyi bir şey mi demişti şimdi bu adamişko?

"Hoş bulduuum. Kızlarımla şımarıyorduk biraz."

"İyi yapmışsın," dedi Salih amciş. Onun hemen ardından da koşar adım, sarı bir kelebek geldi.

Vat da fak?

Minnak bir kız çocuğuydu bu? Yüzünü gözünü uzun uzun süzdüm. Hayır hayır hayır... Korktuğum başıma gelmemişti değil mi?

"Bu kim?" dedim korkarak ve fazla yüksek sesle. Parıltılı sarı saçlar, masmavi gözler, o felfena bakışlar, cazibe desen neler neler...

Uğur'un kayıp çocuğu mu ortaya çıkmıştı yoksa amına koyim? Bu adam ondan mı beni tatile postalamaya ve benden kaçmaya çalışıyordu.

Salih amca yüzümdeki, boku yiyen ifadeyi görmüş gibi kocaman bir kahkaha attı. "Sakin ol Ahsen kızım, Çiçek o, benim torunum."

"Heee," dedim yere kendimi bırakarak. Yüzüme erişmeye çalışan Artemis ve Luna bana saldırdı ama yalanmadan kendimi son an kurtarabildim. Kollarımın üst kısmını kurtaramamıştım tabi. "Oturun," dedim. Sözümü dinlediler, neyse ki. Mıyık mıyık seslerle dizimin dibine kıvrılıp, ağır başlarını kucağıma bıraktılar yan yana. Aptal olmasınlar diye çat pat sevmesem de, başlarını hafifçe kaşıdım.

"Ayy baştan desenize. Öteki dünyaya gittim, gelemedim bir an."

"Fark ettim onu," dedi Beşinci Boyut Reis. "Benim damat Alman, bu sarışınlık ondan. Bu gençlerin aklı da nasıl değişik çalışıyor artık. Cık cık."

"Heeeeağğğ," gibi bir şey çıktı ağzımdan. İyi iyi Alman çikilatı, yenur!

"Çiçek, merhaba," dedim daha sonra. Başka koyacak ad mı kalmamıştı dünya üzerinde? Alman baban var, adın Çiçek. Where is the adalet?

"Ahsen Naz ben. Uğur'un kız arkadaşıyım. Sevgilisi hani." Karısı de, direkt anlasın.

"Nasıl ya?" dedi. Dedesine baktı. "Dede, Uğur'la ben evlenecektim."

He kabarık listede tek eksik sen kaldıydın amk çocuğu! Kıç kadar boyuyla beni günaha sokuyordu yav. İğreti bir gülümsemeyle, Salih amcaya baktım. Açıklamaya girişti.

"Çiçek kızım, Uğur senin abindi hani?"

"Değildi!" dedi kız. Sevmek ama bahaneyle saçını çekmek ister gibi elimi kafasına götürdüm. Çocuk potansiyel düşmanı yüz metre öteden tanıyordu. Benden itinayla geri kaçtı. Kaşları çatılmıştı. "Hıh," dedi sonra büyük büyük, dil çıkardı bana.

"Canım sen yaşına göre birini bulsan daha iyi olur gibi? Bizi bir klişeye de sokma he?"

"Sen çok çirkinsin bir kere, ben daha güzelim!" dedi, bana??? Ayaklandım hırsla.

"Kaç yaşındasın sen, ne salak salak sorular bunlar?" dedim ben de.

"Yedi," dedi çokbilmiş. Iyyy bela, Uğur'umu geçtim uğurlu rakamımı da çalmıştı!

"Yetmiş yedi olmasın o?"

"Ahsenciğim," diye araya girdi Salih amca. "Çiçek, Uğur'u bayağı bir seviyor. Çocukla çocuk olmasan mı acaba? Kırma gönlünü?"

Omuz silktim. Neyse ki sen kim oluyorsun da benim torunumla böyle konuşuyorsun dememişti Reis. Onun da bir noktada patroniçesi sayılırdım, korkmuş muydu yoksa? Kovdurmazdım onu yav.

Yüce Honos seni!

"Çocuklara çok yanlış şeyler öğretiliyor çok," dedim ayıplar gibi. Salih amca afallamış bir halde baktı bana. Çiçek de, sensin çocuk gözleriyle beni dövüyordu. Gerçi bu 22 yaşında cüce olabilir miydi? Korkunç!

"Uğur senin abin canım, hatta dayın falan? Sen ona böyle seslensen ben mutlu olurum."

"Heh doğru aslında," dedi Salih Reis. "Ben Özkaraların yıllardır çalışanıyım. Benim kızımla Uğur da kardeş gibi büyümüşlerdir. Kızım, Uğur'dan üç yaş büyük hatta. Uğur olsa olsa Çiçek'in dayısı olur, sen şimdi neden şuncacık çocuğu kıskanıyorsun küçük hanım?"

Milletin 7 yaşında çocuğu vra, siz daha atılım göstermeyin. Çko ayb, Uğur'un o kadını yakalaması duası enter!

"Akrabalık ilişkilerini sevmem be Salih amca," dedim açık açık. Uğur ve bir başka kadını kardeş olarak bile düşünemeyecektim şimdi. "Benim başka sorularım var."

Kızım ailevi sorunlarım var diyorum sana ben senin bildiğin erkolara benzemem, problemliyim.

"Sor kızım?"

"Uğur nerede?"

"Dedem bana da söylemiyor," dedi Çiçek. Hımm ortak bir noktada buluşmuştuk işte. Gözlerimi kısıp kıza baktım. O da aynı kısık bakışları bana çevirdi. Işın savaşları!

"Neden acaba?"

"Bilmiyorum ki, ben Uğurcuğumu görmeye gelmiştim ama göremedim. Oysa tatili bunun için istemiştim."

"Yeni mi geldiniz kız Alamancı? Yaz bitiyor, madem Uğur'a aşıktın, aklın neredeydi?"

"He?" dedi saf saf. Sıfatta takılı kalmıştı kesin!

"Yani Almanya'dan tatil için Türkiye'ye mi geldiniz? Almanya'da yaşayanlara denir öyle."

"Evet," dedi Çiçek. Ellerini birbirine çarptı. "Ben özellikle Ağustos'ta gelelim istedim."

Bok mu var ditecektim ki çocuktur nihayetinde diye kendimi frenledim. "Ağustos Böceği misin sen? Ne yapacaksın ayın önemini?"

"Sen Uğur'un sevgilisi falan değilsin!" dedi şeytan bağıra bağıra.

"Ayy ne oluyor be?" diye çemkirdim. "Ne alaka kızım?" Elini beline koydu.

"Bir kere Uğurcuğumun doğum günü Ağustos'ta. Ben anneme tabletimden işaretlettim tarihi. O gün gelsin diye de tek tek saydım. Sonra biz de bu hafta geldik. Sen bilmiyorsun bile. Uğur çok yanlış kişiyi seçmiş işte!"

"Haaa?" dedim ben de. Elim çantama, oradan da telefonuma uzandı hızla. Holly shit! Bugün 12 Ağustos'tu. Ve elbette sevgilimin doğum gününü biliyordum. Pasaportunda bile görmüştüm. Sadece şu bu derken günlerin bu kadar yaklaştığını hesaplayamamıştım.

19 AĞUSTOS!!!

Mafya Beyciğimin doğduğu gündü.

"Biliyorum ben," dedim inatla. "Sadece haftanın farkında değilim. Ben çok doğru bir seçimim sen nereden bilebilirsin ki?"

"Hıı söyle o zaman tarihi?" dedi Çiçek, elini havada hadi der gibi sallayarak.

"Ya sen bilmiyorsan ve beni kandırdıysan?"

"Kandırmadım!" dedi çingene! Bu kız neden bağırarak konuşuyordu? Alttan üste ses gitmiyor mu sanıyordu acep?

"Aynı anda?" dedim. Kafasını salladı hevesle. Ulan şimdi bilmesem harbi zort olacaktım he. Dur bakalım.

"3 deyince söyleyeceğiz?" dedim.

"Dedem saysın," dedi. Çakala bak bana güveni de sıfır.

Salih amca bu salaklarla ömrümü çürüttüm bakışlarından atsa da, kafasını salladı. "1,2,3."

Aynı anda, "19 Ağustos!" diye bağırdık. Beni de kendine benzetmişti.

"He, noldu? Pışık," dedim. "Al işte biliyorum ben. Sevgilinin öğreneceğin ilk bilgilerinden biri doğum günüdür. Öğren bunları kızım, yoksa nasıl burç eşleşmesi yapacaksın?"

Tabi ondan sizin aşkınız bu denli kısa sürede başlayıverdi. Uyum <31

"Hediyen nerede?" dedi Çiçek. Dediklerimin yarısını boşa çıkarıyor, konuyu çat değiştiriyordu. "Benim hediyem bile var." Sonra dudakları büküldü. "Bugün de dayanamamış erkenden getirmiştim hediyeyi ama Uğur'u bulamadım evde."

"Kiminle geldin sen?" dedim.

"Dedemin peşine takıldım." diye, kikirdedi.

Salih amcaya baktım. Gözlerini kaçırdı. "Aslında hiç günü değildi de çok ağlayınca, kıramadım işte," dedi. Kafamı salladım. Uğur, hangi deliktesin kardeşim? Hediyeni almak için bari gel!

"Ne aldın?" dedim meraklı bir halde. Şimdi kafamda bununla ilgili planlar dönecekti hep.

"Söylemem, gider aynısını alırsın." dedi Çiçek.

"Alman çikolatası falansa alamam mesela? Kim gidecek şimdi Almanya'ya?" dedim rezil bir kahkaha atarak. Kötü kadın olmuştum harbi.

"Iyyy hayır tabi ki, çok salakça." dedi Çiçek. Yüzüm asıldı. Oydu salak! Bence değerli bir hediyeydi ama kaynağından gelen böyle ezerdi tabi. Sonra kinlendim haliyle.

"Her şeyi benim adamın canım, ona ne alabilirim söyler misin? Yeterliyim yani."

"Hee?" dedi yine. Gıt gafalım benim!

ANA? Çocuk o onu hesaba katsan mı?

Bane!

"İyi tamam," dedim. "Söylemezsen söyleme." Sonra aklıma bir şey geldi. "Sen ne zamana kadar buradasın?"

"Okullar açılana kadar," dedi iki yana sallanarak. "Niye sordun ki?"

Kötülük hamurumda yoktu neyse ki. "Seni Uğur'un doğum gününde misafir edeceğiz tamam mı? Sen de hediyeni o zaman verir, benimkini de görürsün."

"Cidden mi?" dedi. Gözleri kocaman olmuş, bir de parlamıştı. Anime karakterleri gibi...

"Evet," dedim başımla onaylayarak. Çocuk sevindirmek yine de insana mutluluk veriyordu. "Tabi ki. Gelirsin değil mi?"

"Hıhı," dedi.

"Anlaştık o zaman?" dedim elimi uzatarak.

Elimi sıktı. "Anlaştık Ahsen Naz abla!"

Amk senin, ben niye abla olmuştum şimdi? Sahte sahte gülümsedim.

Sonra Salih amcaya döndüm. "Salih Reis sen şimdi Uğur'un nerede olduğunu bilmiyor musun harbi?" dedim kaş göz işaretleriyle. Hani torunundan çekiniyorsa bana tenhalarda menhalarda söyleyebilirdi.

"Yok kızım nereden bileyim. Evde olmadığını biliyordum ama," dedi. Ya gerçek söylüyordu ya çok usta bir yalancıydı. Asla ikinciye düşünmemiş ve teklememişti. "Artemis ve Luna evde diye onların yanına geldim ben. Bir de birkaç yemek hazırlayıp, dolaba koyarım. Uğur geldiğinde yer."

Çenemi sıvazladım. Aklıma yatmayan bir şeyler vardı. Puzzleda da birkaç parça eksikti sanki. "Öyle diyorsan?" dedim.

"Tabi."

"Köpekler çok büyük," dedi Çiçek. Ardımdaki korumalarımdı onlar, dikilmişlerdi öylece.

"Kurt onlar," dedim. "Babaannen kılığına girip seni yemesinler, dikkat et."

"Ne?" dedi bu sefer de. Şaşkın ördek!

Dedesinin bacaklarının ardına saklanmıştı.

"Gel oturalım kızım," dedi Salih amca. "Çiçek'le biraz kaynaşırsınız belki? Bir kahve yapayım sana? Açsan da yemek yapayım?"

Kafamı iki yana salladım. "Yok, Salih amca ben bir etrafa bakınacağım. Giderim sonra, madem Uğur yok." Uğursuz eve ev demezdim nihayetinde.

Gözlerime baktı birkaç saniye ama ses etmedi. "Tamam kızım, sen bilirsin." Hiç de ısrarcı değildi adama bak, nazdan da anlamazdı!

Onlar sıcakta çok durmamak amaçlı ya da Salih Reis kendi işlerini tamamlasın diye mutfağa giderken, Çiçek de kal demedim diye kalmamıştı herhalde, ben de evin arkasına adımladım. Kızlarım da peşimde beni takip ediyorlardı. Evin farklı noktalarında nöbet tutan korumalara baktım. Beni gördüklerinde şaşırmadılar. Ama birkaç tanesine daha sorduğum "Uğur nerede?" sorusu, boşa çıktı. Hepsi örgütlenmişlerdi belli ki. Evin sağına soluna bakındım. Her şey normaldi.

Hani diyordum acaba evde bir çatışma falan olmuş olabilir mi? Ne bileyim amk mafyaydı bunlar? Allah korusun Uğur falan yaralanmıştır? Salak salak beni üzmemek için karşıma çıkmaz. Akla hiç de iyi şeyler gelmiyordu. Ama bunlar akla da yatmıyordu. Uğur böyle biri miydi? Hiç mi tanımamıştım onu?

Gördüğüm kadarıyla kopan tek bir yaprak bile yoktu. Zaten mülk alenen güvensiz olsa, Salih amcanın gelip, kendini geçtim torununu da riske atacağını sanmazdım.

Derken gözüm garaj kapısına çarptı. Hmm bakalım Uğur, Bugatti'sini almış mıydı? Dünkü o telaşlı hali, sadece şirketteki toplantı içinse eğer; bu sabah ortadan kaybolurken kendi arabasına binmiş olmalıydı.

Yakındaki bir korumaya seslendim. "Bakar mısın?"

"Buyurun Ahsen Hanım."

"Garajı açar mısın?" Yine de emretmiyordum he, benden ala patroniçe mi bulacaklardı?

"Neden?" demedi. Gözlerime baktı ama ateş attığım için hareketlenmişti.

Garaj kapısının yanındaki, normalde parmak izi okuyan panele, cebinden çıkardığı bir kartı okuttu. Füme rengi garaj kepenkleri ağır ağır yukarı kalkarken, tuşları girmek için bir bölmesinin olduğunu da gördüm. Çok opsiyonluydu.

"Şifresi ne?" dedim ne yapacaksam.

Aaa olur mı? Evin hanımısın sen, elbet lazım olur.

Benim doğum günüm olması falan yok muydu?

"Bilmiyorum efendim, kartla açıyoruz biz." dedi koruma, bu soruyu ömründe ilk kez benden duymuş gibi bir şaşkınlıkla. Ne maldı le bunlar? İnsan önce sorgular sonra kabullenirdi bir şeyleri.

Sen bilmezsin emir eri olmak böyle bir şey belki? Kafamı iki yana salladım.

"Kaybetsen o kartı ne olacak? Farz et ki Uğur, beni almaya gel dedi sana? Kartın da kaybolmuştu. Diğerleri de evde yok. İETT'ye mi binecek Uğur?"

O sırada taksiler?

Kocaman bir kahkaha attım. Görüntü aşırı komikti. Kafamda canlandırmak bile beni aşırı zorlamıştı. Yine de sınırsız hayal gücümle başaramayacağım şey yoktu. "Hiç yakıştı mı koskoca Uğur Özkara'ya?"

"Haklısınız Ahsen Naz Hanım."

"Ahsen Naz Haklı canım, benim adım bu. Bunu diğer arkilerine de söyle, arada düşünün tamam mı? Hep hazıra konmak olmaz."

"Tamam efendim." dedi koruma. Taşşak geçmiyorsa ciddi aydınlanmıştı. Can gibi küstah da değildi. Aferin. Kapalı garaja girdim. Işıklar beni görür görmez kendiliğinden açıldı. Anasını satim!

Uğur burada olmalıydı ve meşhur,

+Hangisi senin?

-Hepsi. Sahnesinin aynısını biz de yaşamalıydık.

Sağa baktım araba, sola baktım araba. Sonra arazinin büyük bir bölümünü kaplayan garajda tek tek saydım. 10 tane araba vardı. Geneli spor olsa da büyük ciplerden de birkaç tane vardı.

Ağzım açık, garajdaki sineklerin girebileceği bir aralıkla dolandım.

Garajda sinek ilacı da vardır. İlla fakirlik yapma.

Arabaların üzerlerine dokundum. Hepsi benden bakımlıydı. Parmak ucuma tek bir toz tanesi bile bulaşmamıştı.

Porsche'un özel üretimi olduğuna emin olduğum, gri bir model vardı. Spor arabaydı. Baygınlık geçirecektim güzelliğinden.

Atlas'ın Ferrari'sinin yeni bir modeli gibi duran siyah bir model vardı.

Derken kuzu kuzu yatan Bugatti'mizi gördüm. Ama! Gözleri dolu emoji olmuştum resmen.

"Ah yavrum," dedim yanına yaklaşırken. "Sen niye buradasın şimdi?" Kendimi kaputunun üzerine, kollarımı iki yana açarak bıraktım. Sarılmaca.

Bak içime düşen kurtlar, beni kemirmeye devam ediyordu. Kurt demişken benim yavru kurtlarım neredeydi?

Benimle beraber garaja girmişlerdi elbette. Bugatti'nin üzerinden kalktım. Pat pat koşup, arabaların arasından dolanıp beni bulabildiler.

"Kızlar bence babanız bire şeyleri hak ediyor?"

Ne, der gibi havladılar.

"Siz çok akıllı varlıklarsınız amma velakin bir seferliğine mahsus, arabanın tekerlerine işemeniz yok mu?"

Naz ya! Sen intikam alma.

Kıs kıs güldüm. "Hımm?"

Beni hiç onaylamamış gibi baktılar. Sonra birbirlerine dönmüşlerdi. Artemis annesinden izin alsa yapardı, ben onda o çakallığı görüyordum.

"Çiş çiş?" dedim. "Fış fış işemek?"

Tek ayağını da kaldır istersen böyle tam anlamadılar gibi?

İşaret parmağımı dudaklarımın arasına kıstırdım. Etrafa göz atarken model seçiyordum. Sonra parmağımı ona doğrulttum. "Mesela şu BMW, hiç benlik değil. Gözden çıkarılabilir, salın gitsin?"

İşerlerse yıkar kullanırlar, atacaklar mı?

Tab2. Mafya bunlar amk, sen ben mi de yıkayıp kullansınlar?

Artemis de Luna da, Eyşan değildi neyse ki. Babalarına saygıda kusur etmeyip, hainlik yapmadılar. Ama benden eksi puanları kapmışlardı.

Huylu huyundan vazgeçmediğinden, denemediklerim dururken, denediğime gitti elim. Mazi huydu bende. Kolay vazgeçemiyordum.

Kapı girişindeki, duvara montelenmiş cam dolabın içinden Bugatti'nin anahtarını aldım.

"Bugün bu evdeki herkes canımı sıktı." diye de kendi kendime söyleniyordum. "Şimdi biraz da benim can sıkmam yok mu?"

Kapıyı klik sesiyle açtım. Artemis ve Luna gideceğimi anlamış gibi üzgün yüz ifadelerine bürünmüşlerdi. Artemis, kaputun üzerine ön patilerini koydu. "Çekil kız," dedim arabaya binerken. "Babanı bulmam gereken konular var. Madem işemediniz göçük de yapmayın, hadi yaylanın!"

Luna havladı. Yavrusunu yanına çekme çağrısı gibi, Artemis de kızgın gözlerimden sonra çekilmişti. Start tuşuna bastım. Motorun sesi garajın içini inlettiğinde yüzüme keyifli bir gülümseme yayılmıştı. Camı açtım tek tuşla.

"Anneniz kaçar," dedim el sallarken. "Ama merak etmeyin yavrularım, Bugatti bugün çok üzgün. Onu bugün as falt ta ağ la tı cam!"

Korna çaldım. Kızlar önümden çekildiğinde hiçbir tehlike yokken, biraz geri gidip; sonra sağa kırıp keskin bir manevrayla garajdan çıktım.

"Ahsen Hanım?" diye arkamdan seslenen korumaya, "Merak etmeyin, hırsız değilim," diye gülerken bağırıyordum. Arabaların içindeki otomatik tuşa bastım. Villanın kapıları ben daha varmadan açıldı. Gazı köklerken elimi dışarı çıkardım. Kamyoncu dayılar gibi, Can'a da el sallarken saniyeler içinde orman yolundaydım. Dikiz aynasından açık ağzıyla bana baktığını görmüştüm.

Elim, arabanın ekranına dokundu. Rastgele bir şarkı açarken, çantamdan telefonu çıkartıp Uğur'a son şansını vermek ister gibi bir kez daha aramıştım. Açmadı.

Şirkete gitmeyi kafama koymuştum. Ama sonra durdum. Navigasyondaki kayıtlı adreslerde, Uğur'un değil de anne babasının evi vardı. Bir kere gidince ve sinirliyken hatırlamıyordum ama şimdi adresi önüme çıkınca onu seçtim. Ailesinden biri oradaysa artık mutlaka hangi delikte olduğunu bilmelilerdi.

Araba hızlandıkça altımdan kayıyor gibiydi ama o ehliyeti kasaptan almamıştık. Kullanmak cesaret işi gibi geldiğinden de zorluk yaşamıyordum. Sonuçta ben cesur yürektim!

Gazı kökledim, ibre sağa vurdu, direksiyonu sever gibi okşadım. Yetim kalmış yavrumuzu, Uğur'u bulunca tamamlayacaktım.

 🖤

Bu bilinmezlik beni sıktığı için, düğün alayı gibi kornayla gelmiştim. Acelem vardı. Ev uzaktan göründüğünde tanıdığım için, daha ben gelmeden büyük ihtimalle plakayı tanıyan korumalar buranın kapısını açmışlardı.

Uğur, burayı otomatik olarak arabasına yüklemediğine yansındı.

Motor bahçede gürültüyle durdu. Bugatti'yle yolculuğumuz kısa ama keyifli, aynı zamanda stresliydi. Artık bilinmezlik beni sıkıyordu.

Bu yüzden ona biraz kötü davrandım.

Ne yaptın?

İndikten sonra kapısını çarptım.

Kıyamisu!

Burada da ortalık her zamanki gibiydi. Pek fark yoktu Uğur'un evinden. Çantamı koluma asıp, kapıya yürüdüm. Zili çaldım.

Saniyeler içinde kapı açıldı.

Mafya Baba evdeyse diye biraz utanmasam, Uğur pabucu yarım çık dışarıya oynayalım diye de bağıracaktım artık, çünkü sevgilim benden alenen saklanıyordu.

"Hoş geldiniz," dedi bir görevli. Genç bir kadındı. Onda suç bulamadığımdan hafifçe gülümsemeye çalıştım. "Hoş buldum. Uğur evde mi?"

"Hayır-" dedi muhtemelen devam da edecekti ama salon kapısından, Semra kaynana gözüktü.

Haydaa!

"Ahsen Naz?" dedi sorgular bir tonla. Görevli de yanımızdan hızla ayrılmıştı.

"Merhaba," dedim. Onu görmeyi beklememiş gibi şaşırmam da tamamen benim aptallığımdandı. Burası kadının eviydi.

"Merhaba," dedi o da. "Hoş geldin."

"Hoş buldum." Derin bir nefes aldım. "Ya ben Uğur'a ulaşamıyorum da. Böyle baskına gelmiş gibi göründüm farkındayım, burada mı diye bakmak istemiştim. Yoksa şirkette deneyeceğim yine de şansımı."

"Hayır hayır," dedi Semra kaynana büyük bir hızla. "Uğur şirkette de değil, burada da değil."

"Nerede o zaman? Sorması ayıp?" dedim yanına yaklaşarak. Yazlık keten bir pantolon ve sıfır kol tiril tiril bir bluz giymişti. Bu kadının fiziği de beni her seferinde kendine hayran bırakıyordu. Üç tane dana gibi çocuk-

Ömür hariç?

Heh kısa kızımız hariç, nasıl bu bedenden çıkmıştı, şaşırıp kalıyordum. Gerçi Semra kaynana da Ömür'le aynı boydaydı. Maharet başka yerlerin gücünde olmalıydı.

"Imm bilmem, erkekler olarak bugün baş başa takılmak istediler."

"Ha?" dedim. "Mafya baba, öhm yani Fatih Bey, Uğur ve Atlas mı?"

"Lodos'u da unutmayalım, tabi. Korumaları da yanlarına aldılar hatta, biraz keyifli, baş başa, erkek erkeğe zaman anlarsın ya?"

"Doblocu dayılar gibi, beyaz atlet, kısa kapri ile pikniğe mi gittiler yoksa? Koltuk altında bir karpuz?" Kokulu olandan!

"Bana öyle derseniz sevinirim yoksa kuruyorum kafamda. Hem insan bir demez mi canım, biz bugün baba-oğul günü yapacağız. Beni rahatsız etme. Yani ben öyle biri miyim teessüf ederim. Hiç de demezdim ben de geleyim ne olur diye? Ne olmuş yani erkek muhabbetini aşşırı seviyorsam?"

"Gel oturalım istersen," dedi Semra kaynana. "Ayakta kaldık." Hiç benim dediklerime uymayan bir cevaptı ama ses etmedim.

"Hıı olur," deyiverdim. Konuşmanın başı tutuk olur sanmıştım ama hızlıydık.

Gelin kaynana toprağı olurmuş. Birbirinizi gördükçe açılıyorsunuz.

Salona geçtik. "Aç mısın?" diye ilk defa bana karşı anaç ifadesiyle bir soru yöneltti Semra Hanım. "Yok teşekkürler," dedim. Niye herkes beni doyurmaya çalışıyordu? Manken bedenim onlara aşırı mı zayıf geliyordu acepsu?

"Kahve yapsınlar o zaman bize?"

"Olur." İçeri seslenip, yardımcı kızı yeniden çağırdı. Mutfak başında hemen gözükmüştü, sonra bana döndü.

"Nasıl içersin?"

"Imm hafif sütlü ve az şekerli, olursa. "

Gülümsedi. "İstediğini söyleyebilirsin. Kahve makinemiz var."

Zenginsiniz hı*amına demek isteyen yanlarımı, "Bilmem mi?" diye törpüledim. Bir kahvelerini içmiştik neticede. Sıra benim evde içirmeye gelmeden bitivermişti.

"Eee?" dedim. "Ömür nerede? Siz de kız kıza mı takılacaktınız yoksa? Şirkette olursunuz belki sanmıştım, yani siz?"

Neyin eksik aralarına katıl, sen de kızlarısın, oldu teşekkürler.

"Yılladır hafta sonumu şirkette geçirmedim," dedi asil asil. "Tatili yerinde kullanmak gerektiğine inanlardanım. Hem acil bir durum da yok neticede, öyle değil mi?"

"Öyledir herhalde?" dedim.

"Ömür, tercihleriyle ilgili konuşmak için eski kolejine gitti. Hafta sonu biliyorum ama bir an evvel yapıp bitirmek istiyor. İyi anlaştığı öğretmenleri de bugünü ona ayırdılar." Paradandır o demek istesem de sustum. Sonuçta öğretmenlik <31

"Aaa," dedim. "Doğru, Aker de araştırma yapıyordu ona."

"Belki birlikte gitmişlerdir?" dedi Semra kaynana.

"Bilmem," deyip dudak büktüm. "Ben sabahtan beri hayırsız oğlunuzu arıyorum da, yanlış anlamayın konu sizden bağımsız bir hayırsızlık."

"Yoo haklısın," dedi dişlerini göstererek gülümserken. Koltukta arkasına yaslanmıştı. "Son zamanlarda Uğur, bana karşı da hayırsız."

Bacak bacak üstüne attım. "Demeyin! Size ne yaptı bakayım?"

Çekirdek çitlemeniz yok mu?

"Eee tatil dönüşü yanıma uğramamıştı ya, ondan şey ettim."

"Yani Semra Hanım," dedim cık cıklayarak. "Siz de mafya anası olmasanız harbi çok tribal bir Türk anası olursunuz da, bazı işleriniz dengelemiş. Rabbim bir yerden alıp bir yerden veriyor."

Hafifçe güldü.

"Alenen laf sokuyorsun ama için temiz Ahsenciğim. Değil mi? Yoksa sen hiç öyle şeyler diyecek bir kız değilsin." Tatlı tatlı sırıttım.

"Aaa tabi ki! Yanlış anlamanızı istemem. Beni bilirsiniz, aklımdaki içimde durmaz. Biraz da çat çut sözlüyüm."

Dan duna ne oldu değişik?

"Bilmem mi?" dedi o da tek kaşını kaldırarak. Kahvelerimiz geldi o sırada. Hüpürdeterek, sıcak kahveden bir yudum aldım. Dilimle dudaklarımı temizledim sonra.

"Eee diyordum ben de size şöyle bol köpüklü bir kahve yaparım ama..? Nasip kısmet bu işler değil mi? Gerçi gelirsiniz artık siz, annemi desen sevdiniz beni desen, sevmeyen yok?"

Kendi kahvesinden bir yudum aldı kaynanam dibi karam. "Hımm öyle mi?"

"Ehe, siz söyleyin?"

Niye evde kalmış kız kurusu gibi kendini yamıyon sen kız? Hele az Naz evi ol!

"Tabi, bir kahveni içeriz herhalde. Gerçi bu işler bana değil size, gençlere bağlı."

"Yani benlik sorununuz kalmadı değil mi? Öyle istemem demiyorsunuz?"

"Tekelinde sana karşı hiçbir zaman nefret ya da kötü his beslemedim ki ben Ahsen," dedi. "Sadece senin olduğun konumda kim olursa olsun beni endişelendirirdi. Yani senlik değil, Uğur'un hayatına aldığı kadınla ilgiliydi. Ya da şöyle diyebilirim, senin nasıl bir kız olduğun. Kötü anlamda demiyorum, ilk gördüğümüzde kimseyi tanıyamayız nihayetinde. Kaldı ki endişelerim devam ediyor."

"Nasıl yani?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Silkinip, toparlandı sanki.

"Yani Ömür için, Aker'i de sorgularım; Atlas dediğinde Lodos nasıl biri diye de düşündüm. Şimdiyse her şey, korktuğumun başıma gelmesi gibi."

"Bazen sizi anlamıyorum galiba. Başta da anlaşmazlıklarımız bizi birbirimizden itmiş olabilir mi? Korktuğunuz ne başınıza geldi? Mal mülk sevdalısı değilim şükür? Kendi çapımda, 21. yüzyılda hiç de sırıtmayacak işlerinden birini yapıyorum, o da sadece beni ilgilendirir değil mi?"

"Keşkee," dedi derin bir iç çekerek.

"Ha?"

Yerinde dikleşti. "Çok mümkün."

"Hımm, ne mümkün Semra Hanım. Aynı dili mi konuşuyoruz biz?" dedim. Bir bok kokusu seziyordum. İkimizden biri altımıza sıçmadıysak???

"Ya dedin ya başta birbirimizden itildik. Onu diyorum."

İnş öyledir. Saçlarımı kulaklarımın arkasına ittim.

"Aaa size şeyi diyecektim, gerçi Uğur ben erkeklerle takılmaya devam ediyorum deyip, gelmeye de bilir ama haftaya bugün, onun doğum günü."

Semra Hanım'ın gözleri kısıldı. "Ayın 12'si bugün," dedim hatırlatır gibi.

"İnanmıyorum. Resmen aklımdan çıkmış."

Daha günler vardı. Çok da tantana olmasın diyen bir insan için hiç de sorun değildi. Çiçek bana hatırlatmasa ben de aynı konumdaydım, problem görmüyordum.

"Uğur kutlamaları sever mi bilmiyorum." Birkaç saniye düşündüm. "Bence sevmez."

"Kesinlikle," dedi Semra Hanım başıyla da onaylayarak.

"Ama ben o gün için küçük, tatlı bir şeyler planlıyorum. Yani planlarım. Sizin bozmamanız gereken aile rutinleriniz falan yok değil mi? Hani her yaşa birlikte giriyoruz gibi?"

Sizin var di mi? Rezilsiniz!

Ne yapayım anne ve babam bizi doğurduklarına çok mutlular. İlla herkesten önce biz dördümüz keseriz pastalarımızı.

Annene şaşalı bir parti vermeyi biliyor ama baban?

Ama o aynı zamanda ajans kutlaması. Saylanmaz!

"Hayırrr," dedi keşke olsa der gibi bir tonla. "Yani ben isterim Uğur'un doğum gününü şen şakrak kutlayalım ama hayatın her döneminde bazı sorunlar peşimizi bırakmıyor."

"Ne gibi?" dedim kahveden bir yudum daha alırken.

"İş güç, uzaklıklar, meseleler."

"Haa yurt dışında okuyordu diye. Ama yaz tatiline denk gelmeli Uğurunki. Hatta bu yüzden arkadaşlarıyla da kutlayamamıştır belki. Kırıcı. Yani ben olsam çok üzülürdüm."

"Onun böyle şeyleri takacağını hiç sanmam canım ama sen istiyorsan parti, elbette bir şeyler yaparsın. Seni kırmaz."

"Yaa canın mıyım gerçekten?" demiş bulundum. Semracığım kaynanam sırıttı.

"Çok tatlısın." Başımı öne eğdim, sonra kaldırdım. Yeto bu kadar tatlı kız pozları.

"Evet ama biraz daha oğlunuz beni sinir ederse mesela, benim gibi bir tatlılığı elden kaçıracaksınız. Ben söyleyeyim de."

"Ben çekerim kulağını," dedi gözlerini kısarak.

"Hayal etmemeliyim." diye mırıldandım.

"Aaa niye canım? Anne terliği şart." Okul öncesi şart der gibiydi. Ve kesinlikle haklıydı.

"Semra Hanım beni şaşırtmalara doymuyor."

İkimiz de kahkaha attık. "Kahvem de bittiğine göre?" dedim. "Ben gideyim en iyisi, aradığımı bulamadım zaten. Uğur'la fight yapacağız mecbur döndüğünde."

Siz de bir dövüşemediniz gitti amk!

"Yapmayın," dedi Semra Hanım gözlerini belerterek. "Yani sen anlayışlı bir kızsın, hiç gerek yok öyle şeylere. Ben eminim telefonu falan çekmiyordur onun. Yoksa seni habersiz bırakır mı?"

"Nereye gittiler? Uzaya mı? Gerçi orada bile geliştir teknoloji. İnanmam yani. Hiç oğlunuzu savunmayın bana. O trip atılacak."

Arada kalmış gibi gülümsedi. "Alemsin."

"Hem ona inat arabasını çaldım. Korumalar haberi uçurmuştur ama buraya gelirse, siz de söyleyin tamam mı? Benim telefonları açmayıp, sizinkileri de açabilir çünkü? Garezi bana, ben anlamadım zaten bu işi!"

"Aaa hangini?" dedi Semra kaynana. Anaya bak be! Benim annem olsa, hırsız mı oldun başıma derdi, kadın hangisi olduğunu merak ediyordu. Hayat!

Kocaman bahçe kapısından gözüküyor mu diye o tarafa baktım. Aaa valla burnu gözüküyordu. Gözlerimle işaret ettim.

"Bugatti'yi."

"Al senin olsun?" dedi Semra Hanım. Hele hele! Zamanında zırnık koklatmayacaktı, şimdi tok evin aç kedisi olmadığımı anlamıştı. Bayram değil seyran değil kaynanan seni niye hediyeye boğdu?

Düşünüyorum öyleyse bilmiyorum.

"Cık cık cık hiç etik değil. Yine de o Uğur'un arabası?"

"Yine de bu hepimizin parası? "

Ayaklandım.

"Aaa Ahsen!" dedi yüksek bir sesle. Tövbe bismillah korkmuştum. "Ne oldu?" dedim panikle. Sağıma soluma baktım hemen. Bir şey mi vardı?

"Ayy sakin ol!"

"Ayy nasıl sakin olayım kız? Korkuttun beni?"

"Ne yapacaksın sen gidip Uğur'u arayıp ya?" dedi sitemle. "Sal artık, bırak onu!" Semra ama benim kankam mıydı hu kadın? Nasıl bir tarz konuşmaydı bu?

"Hem biz bugün gayet iyi anlaşıverdik. Kal biraz daha. Sana sözüm vardı Uğur'un fotoğraflarına bakacaktık beraber. Albüm karıştıralım biraz ne dersin?"

"Vallaha mı?" dedim hemen çantamı savurarak. "Allah derim? Ne olur rezil fotikler gösterin bana! Instalarda ifşalayayım oğlunuzu da gezecek yeri kalmasın?"

"Sanmam canım!" dese de yeniden görevliye seslenmişti.

Saçlarımı savurarak kalktığım koltuğa oturdum. Semra Hanım da üçlüde yanıma geldi. Dakikalar içinde, yıllara göre başlıklanmış albümlerden ilkini elimde tutuyordum.

Kapağı açtım. Karşıma haliyle eski ama o zaman için bile son model kameralarla çekildiğinden hiç de kötü durmayan fotoğraflar çıktı. Tabi ki doğumdan önce, nereden gelindiği belli olan evlilik fotoğrafları vardı. Klasik!

"Yaa," dedim. "Siz ne kadar güzelmişsiniz? Fatih Bey de çok yakışıklı." Kadına şimdi çirkinsin dedin?

Semra Hanım bir sandalyenin üzerinde, çok da kabarık olmayan sade gelinliğiyle oturuyorken, Fatih Bey, onun omzundan elini sarkıtmıştı. Kaynanamın bir eli de, omzundaki elin üzerindeydi.

"Tam aradığım fotoğraflar ya. Normalde süse püse bayılırım ama düğün fotoğraflarındaki sadelik... Yerini hiçbir şey tutamaz."

"Beğenmene sevindim," dedi Semra Hanım. Anında o güne geri dönmüş gibiydi. "Elbette şimdiki gibi abartılı dış çekimler yoktu o zaman. Yani İstanbul'un güzel birkaç yerinde de çekildik fotoğraf, görürsün zaten birazdan ama bir stüdyoda, böyle nikahtan hemen önce de çektirivermiştik.

"Nasıl tanıştınız?" dedim merakla. "Yani özel değilse." Her ilk tanışma hikayesine bayılırdım. Semra Hanım kafasını iki yana salladı.

"Hayır saklanacak bir şey değil," dedi Semra Hanım. "Fatih ve ben ailelerimiz vesilesiyle tanıştık. Aslında bizimkisi, sizin kadar şanslı bir aşkı yaşadıktan sonra evliliğe varmak gibi değildi."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Nasıl ya?" Yıkılmıştım ama ayıp olmasın diye belli etmedim. Mafyalar o karanlık dünyadan pembeye çekilmek için aşık olmuyorsa nasıl dayanıyorlardı? Şimdi karşımdaki kadına da, mafya babama da çoğk üzülmüştüm. Hele benim gibi bir aşk çocuğu için bu yıkımdı.

Lan kadını da suçladık hep. Yazıksuymuş, ne bilsin aşkı demek ki. Hüğğ! Önyargılar...

Ama Semra kaynanam, bu durumu pek de tınlıyor gibi değildi. Tahmini 27-28 yıllık evliliğinden sonra aşmış olması da pek normaldi.

"Öyle," dedi. "Zamanın en zengin iş adamlarındandı benim babam. Fatih'in babası da en kalitelilerindendi. Elbette hatırı sayılır ün ve zenginlikleri vardı ama ondaki o duruş, babamın ilgisini çekmişti."

"Yapma ya," dedim. Semra Hanım sohbeti kesme ihtiyacı duymuş gibi, kolumu sıvazladı. "Ahsenciğim sen iyi misin? Ne bu yüzündeki ifade?"

"Ne var?" dedim.

"Niye dokunsam ağlayacak gibi bakıyorsun bana, delirdin mi?"

"Ama..." dedim. "Aşk çok güzel bir şey, ben herkesin yaşamasını istediğimden böyle oldum. Çok üzgünüm böyle diyerek haddimi aştıysam."

"Saçmalama," dedi. "Anlatmayayım o zaman? Üzülecek hiçbir durum yok ki hikayenin sonunda, ne bu kahır?"

Omuz silktim. Dudaklarım büzülmüştü. Semra Hanım, kolumu sıvazlayıp omzuma çıktı. "Devam edeyim mi?"

"Elbette," dedim. Kendimi toparlamaya çalıştım. Regl günüm gelmiş gibi ne bu duygusallıktı canım?

"Ortaklık teklif etmişti babam onlara, sonra elbette kabul ettiler. Kârlı bir iş anlaşmasıydı başta. Derken iki yakın dost oldular. Daha çok benim babam işleri karanlık dünyadan da yürütmeyi severdi."

Buna şaşırmıştım. Mafyalık babadan oğula geçmiyor muydu?

"Fatih'inki bir noktaya kadar direndi. Ama iş dünyasında da rakipler her zaman kötücüldür. Hep yıkım için uğraşırlar. Geçmişten günümüze değişmeyen tek şey bu. Çok para, her zaman diğerini kıskandırır."

Cidden öyle olabilirdi. Şimdi ben bile sürekli paralarından dem vurarak eğleniyordum. Bir de çekemeyenler iyice kudururdu.

"Gel zaman git zaman bazı kötü işlere batmış bulundular. Babalarımızın ikisi de artık o dünyadaydı."

He yine de babadan oğula geçmişti, yalan yoktu. Devamke!

"Fatih o ara babasıyla birlikte çalışan ama sıradan meselelerle ilgilenen genç bir adamdı. Ben de babamın yanına pek uğramadan geçinen, üniversite okuyan, idealleri olan genç bir kızdım."

Semra Hanım derin bir nefes aldı. "Uğramadan derken, şirketle alakam yoktu yani. Yoksa ailesel sıkıntılarım var diye demiyorum. Sonra mafyaların karanlık dünyası ikisini de içine çekti. Birlikte iş yaptılar. İyi bir şey değildi belki ama az işten çok kazandılar mesela. O dönem, laf söz aralarında bizim varlıklarımızdan da konuşmuşlardı. Babam her zaman en yükseğe kısa yoldan ulaşmak isterdi, Fatih'in babasıysa sağlam temelli bir yer edinip, elindekiyle yetiniyor gibi gözükerek, son darbeyi indirmek isteyenlerdendi."

Başımı anlıyorum der gibi salladım. "Sonra bir gün babam geldi. Dedi ki ortağımın oğlu var. Seni onunla evlendirmeyi düşünüyorum, hayatında biri var mı?"

"Yoktu, yok dedim. Sadece dürüsttüm ve babamın bana iş anlaşması gibi baktığını o zamana kadar bilmiyordum." Kalbim kırılıvermişti. Babalar ve kızları... Şanslı oluşuma her gün bin şükür etsem azdı.

"Geçmişe dönseniz var der misiniz peki? Yine dürüst olur musunuz?"

Omuz silkti Semra Hanım. "Hep dürüstlüğü savundum, çocuklarıma da aynını öğütlemeye çalıştım. Bilmiyorum ki. Var desem ne olacaktı? Babam ya ayrıl der ve beni bir de kalp kıran, acısı bitmeyen bir kadın yapardıysa? Her seçim bir diğerini doğurur. Hem o zamanlar şöyle düşünüyordum. Buluşuruz belki, konuşuruz. İçimize sinmezse de evlenmeyiz."

"Ama öyle olmadı?" dedim.

"Olmadı. Babası, Fatih'e de aynını demiş. Her neyse bir gün elbette buluştuk. İkimiz de ne diyeceğimizi bilmeden birbirimize bakıyorduk. Anlaşmayı imzalamak gibi nikah defterini imzalayacaktık, durumun farkındaydık. Ben de bana sorulanı Fatih'e sordum. Hayatında biri var mı, dedim. Yok dedi o da. O an galiba bu bir aşk evliliği değilse de zamana yayılarak sevgi temelli bir evlilik olur diye düşündük."

"Yaa?"

"Sever misin beni, dedim. Severim, dedi. Sen sever misin diye sordu. Dalyan gibi yakışıklı, gözümü alamayacağım bir adamdı. Ama sevgi var ya, hiçbir fiziksel görünüme de bakmazdı. Severim, dedim. Bu işe başlıyoruz ama en azından birbirimizin kalbini kırmayalım dedim beni onayladı. Hani olur da birimiz tahammül edemez ayrılırsak, bu aldatmadan olmasın diye."

Fark ediyordum ki Semra Hanım harbiden de evliliğine iş gözüyle bakmıştı. Anlatırken bile bunu buram buran hissettiriyordu.

"Sonra ne oldu?"

"Sonra kısa sürede evlendik. Ne ben ne de o, bir başkasının gözüne yan baktık bunca yıl. Fatih'e her şeyden önce tüm varlığımla güvenmiştim ve o da güvenimi boşuna hiçbir zaman hiçbir konuda çıkarmadı."

"Peki aşk? Sizce neden olmadı?" O kadar tatlı anlatıyordu ki. Yani babalarının hoş olmayan davranışına rağmen, sanki birbirlerini gördüklerinde bir şeyler alevlenecekmiş gibi bir son beklemiştim.

"Aşk neden gerekli sence Ahsen?" dedi Semra Hanım. "Yani sen şimdi Uğur'a aşıksın değil mi?"

Öyleydim, hem de deli gibi. "Hı hı."

"Peki onu sevmiyor musun? Sevgi, aşkın bir bağlantısı değil mi?"

"Seviyorum elbette." Kafasını bak gör der gibi salladı.

"Aşk belki de bu yüzden benim için bir gereklilik değildi. Belki eski kafalılık dersin ama o zaman her evlilik, aşkla da başlayan bir şey değildi. Görücü usulleri mesela? Değil mi? Fatih de biliyorum aynını düşünüyordu. Aşk olsa belki durum farklı olurdu ama sevgi vardı ve sevgi, birbirimizi tanıdıktan çok kısa süre sonra oluştu. Onun her elini tuttuğumda, şimdinin aşıkları gibi heyecanlandım. Beni her yeni yere götürüşünde, gözlerimin içine beğendim mi anlamak için ilgi ve ihtimamla bakardı."

Ellerimi çenemin altında birleştirdim. "Ayy!" Ölürüm ölür!

Semra Hanım da gülümsedi. "Kendimi teslim ettiğim ilk günden, son güne kadar da biliyorum, baş başa kaldığımızda kalbim hep aynı tatlı çarpıntıyla çarpacak. Onun için hayattaki her şeyi yaparım. Daha fazlasını Fatih benim için yapar. Sadece biz, belki karakterlerimiz, belki yetiştirilme tarzlarımız, belki de evlendikten sonra içine düştüğümüz hayat yüzünden, sevgiyi de göz önünde yaşayan biri değiliz. Ona üç çocuk verdim be ben! Sevmeyen bunu yapar mı?"

Kıkırdadım. "Vallahi haklısınız."

"Bana sen diyebilirsin Ahsen. Hatta Semra teyze, ne bileyim istiyorsan abla falan da de."

Gülümsedim. "Olur." Dünden de razıydım ama neyse ki anne de dememişti. Şimdilik o zorlardı. Kaynana derdim bak! Onun bir dalgası da vardı.

"Eee, kalbini kırmadık değil mi? Çok da fena bir hikayemiz yok bence. İlk tepkinden sonra ben bile, ardımızda büyük bir sevda bırakmış olabilir miyiz diye düşündüm." Başını iki yana sallayarak güldü.

"Ama ne bileyim, anlaşma deyince siz, ben de sandım ki zorla beraber oldunuz."

Utanmıştım. Semra Hanım da gözlerini kaçırdı belli ki utanmıştı ama boğazını temizleyerek toparladı.

"Daha neler canım? Ben kendimi o denli ezdirecek bir kadın mıyım? Hani geçmiş dedin ya. İnan bana belki de biz adına aşk dememiştik ama o ilk gün, Fatih'te bir şeyler görmesem, kendimi öldürürdüm belki bak o denli söylüyorum, yine de babama evet demezdim. Ama biz de birbirimize uygunluğumuzu o şekilde bulmuştuk. O ilk buluşmadaki tutuk birkaç cümleyle."

"Peki sonra babana küstün mü?" dedim çocuk gibi. Semra Hanım çenemin altını okşadı. Kafasını iki yana salladı.

"Keşke senin babanla olan ilişkimiz gibi tatlı bir ilişkimiz olsaydı ama babam, sadece babamdı. Arkadaşım gibi değildi yani. Başta kırılmıştım. Sonra senin iyiliğin için dedi, güçlerimizi birleştirdik fena mı diye beni geçiştirdi. Yaptığından pişman da değil mutluydu. Aramız evlenmeden önceki kadar da iyi olmadı ama dördümüz birlikte çalıştık, çalıştık... Belki de takdiri ilahiydi, benim babam şirketler top noktasına varamadan vefat etti. Biz evlendikten beş yıl sonra kadardı. Onca çabası, bir gece geçirdiği kalp krizine baktı. Yaşı da gençti, yani çok hastalıklı ya da yaşlı sayılmazdı ama hayat işte. Kimin ne kadar yaşayacağını nereden bilebilirsin ki."

Üzülmüş müydüm kendimi sorguladım. Ne bileyim, babanın vefat etmesi... Ben düşünürken bile fenalık geçirirdim ama öyle bir baba... Belki de dediği gibi yaptıklarının ceremesini çekmişti.

"Haklısın Semra teyze," dedim ilk kez. Kelime ağzımda aşırı garip bir tat bıraktı. Kulağıma çalındığında resmen sırıttı ama buzlarımızı çözdüren bu tatlı anı, ikimizin de yüzünde tebessümler bırakmıştı. "Umarım siz uzun ve sağlıklı yaşarsınız."

Başını teşekkür eder gibi eğdi.

"Ya nereden nereye gelmişiz biz? Uğur'u çekiştirmeyecek miydik bana evlilik hikayemi anlattırdın sen?"

Kahkaha attım hafifçe. "Fena mı oldu ya? Ben çok zevk aldım."

"Dur buraları hızlı geçelim," dedi yeniden fotoğraflara dönüp ama engel oldum. Dediği gibi filinta Fatih baba gençliği ve güzeller güzeli kaynanamın resimleri, İstanbul sahillerinde falan farklı yerlerinde de gelinlik ve damatlıkla baş gösteriyordu. O eski İstanbul tadı da elbette anlaşılıyordu.

Sonra bir bebek doğdu. Uğur'um da Uğur'um olduğunu bambaşka bir yerde görsem de anlardım belki.

Görüntü içime akmıştı. Bembeyaz pamuk gibi bir ten, henüz rengi tam yerleşmemiş parlak gözler, hafif çatık kaşlar... Belli ki doğduktan kısa süre sonra çekilmişti.

Hatta Semra teyze ve Fatih amcanın, hastanedeyken çektirdikleri, Uğur kucaktayken bir fotoğraf da vardı ama odak mutlu anne baba olduğundan, sevgilimin yüzü orada gözükmüyordu.

Kare fotoğraflardı genelde. Yine de net seçebiliyordum.

"Uğur büyürken aklıma geldikçe çekiyordum fotoğraflarını ama o zaman bile sevmiyordu çocuk, sen düşün!"

"Belli," dedim kıkırdayarak. "Çatık kaşlı da doğmazsın."

Yerim onu, bazı bebeler öyledir.

Semra Hanım işaret parmağını onun fotoğraflarında genelde kırışmış alnında gezdirdi. "Çirkindi ya." Birlikte kahkaha attık. "Sinir küpüydü. Şimdi iki yaş sendromları falan moda ya, o zamanlar adı belirsizdi ama evde terör estirdiği kesindi. Çok hareketliydi. Yerinde durmuyordu. Ne ben ne de bakıcı yetişebiliyorduk. Eskiden de mesela, oyuncak arabalara hayranlığı vardı. İşi gücü yarış yaptırmaktı. Ama 3 yaşına geldiğinde artık takatimiz kalmadığından ve yalnız kaldıkça da enerjisini atamadığından, yaşıtları bakımından diyorum, kreş doğru çözümmüş gibi gördük."

Ya harbiden kadını hep yanlış değerlendirmiştim ben. Kendimden utanmıştım resmen. Başından savmak için sanıyordum, Uğur içindi hepsi. Daha kardeşinin doğmasına iki yıl kadar olmalıydı.

"Erken dersin belki ama işe de yaradı biliyor musun? Biz şirketteyken, şirketteki çalışanların da çocuklarının katıldığı bir kat ayarlamıştık."

"Tabi şirket sizin olunca?"

"Ahsen ya! Her neyse, tüm enerjisini atıyordu orada. Gün sonunda da yarı baygın geliyordu eve. Erkenden dil eğitimleri falan derken, okula da hazırlıktı."

"Oy benim canım," dedim. Yoruluyormuştur da ama ya kıyamisu! "Sonra daha güleç olmuş bence." Fotoğrafa yeniden baktım. "Mafya ama bu halinden daha çok korktum. Sert sert bakmış. Şimdi korkmam yaptıklarından."

Semra Hanım'ın yüzündeki ifade dondu. Kaşlarımı çattım. "Ne oldu?"

"Hiç." İç çekti. "Bak benim favorilerimden birini göstereyim."

"Hangisi?" dedim merakla.

Albümü çevirdi. Karşıma çocuk yapma isteğiyle dolmamı sağlayan o fotoğraf çıktı. "Şu tribe bakar mısın?" dedi Semra Hanım.

"Çok emin değilim ama o olaydı herhalde." Düşünür gibi çenesine dokundu.

"Neydi?"

"Kimsede yoktu o dönem, yurt dışından akülü araba getirtmiştik. Bahçemiz eğimliydi biraz, düzelttirme fırsatı bulamamıştık. Uğur da gitmiş o zamanki evin bahçesinde olan çeşmeye çarpmıştı. Tepetaklak yuvarlanıp bozmuştu da arabayı. Yani demek istediğim burada yenisiyle de değiştirtemiyorsun hemen. Yapılsın desen parça yok, yapacak adam yok. Göçmüş içe. Yeni yeni moda olan bir şeydi bizim ülkede."

"Hii, dedim bir yerine bir şey oldu mu yavrumun?"

Takıldığın nokta <31 40 yıllık birikimimle diyorum ki sen bu adama ölüp bitmişsin, evini yurdunu yakmışsın!

Yazıklar olsun yeni anlayan kafana, yapraksu!

Sus! Hem mafyasına yavru demeyen de, gitsin akülü arabaya binsin!

"Yok yok onca yaramazlığa bir yeri kırılmadı bile şükür, biliyor musun? Ama babası da almam bir daha, yeniydi daha deyince iki gün böyle gezdi."

Ya mafya babaya sinirlenmiştim şimdi. Şu güzellik kırılır mıydı hiç?

"Off," dedim. "Şu ağıza buruna bak ya. Yiyeceğim artık bu adamı cidden. O yanaklar ne? Isırılmalıkmış şimdi kalmamış hiç! Off tombişim!" Fotoğrafı tenine dokunur gibi okşadım.

"Şimdi de böyle küsüyor olabilir bu arada."

Semra Hanım, öyle mi der gibi bana baktı.

Teyze.

Heh, teyze. Omuz silktim. Bebiş miniş mafyam be! "Eee sonra ne oldu? Aldınız tabi?"

Semra Hanım, herhalde der gibi kafasını salladı. Teyzeeeeeeee?

"Kaçabilir misin? Hem Fatih cidden çocukları için dünyadaki her şeyi harcayabilecek bir adam, zaten Uğur'a alamayız derken bile, yenisini sipariş etmişti. Asla kıyamaz da, bebekler böyle arada küsünce de tatlı oluyorlar ya?"

"Ya sen bensin Semra teyze," dedim. "Değil mi? Arada böyle ağzına vura vura seveceksin. Her zaman neşeli bebeyi kim ne yapsın? Biraz da zırlak olacak?"

Sen gibi?

"Hay yaşa!"

Fotoğrafa aşkla bakmaya devam ettim. "Bu bende kalabilir mi? Ya da çoğalttıralım n'olur? Bayıldım çünkü buna daha da ayılamam." Hemencecik telefonumdan bir fotoğrafını da çekmiştim fotoğrafın!

Al tabi Nazikom, doğuracağın zaman bakarsın sizin bebeniz de bu kadar tatlı olur. Oyşş!

Semra Hanım kıyamaz sanmıştım ama albümün şeffaf kısmını açıp fotoğrafı çıkarttı. Fotoğraf anında ikizleşmiş gibi ikiye ayrıldı.

"Ohaaaaaa!" dedim. "Sen nerenin kraliçesisin be kadın?" Hayran kalmıştım bu heybetli görüntüye.

"Çok sevdiğim şeyleri yedekleme gibi bir huyum var?"

"Hayvan gibi iyi özellik!" diye yükseldim ama sonra ağzıma patlatmıştım. "Yani çok havalı?"

Kahkaha attı Semra Hanım. Birini bana uzattı. "Al bakalım. Ama Uğur'a senin fotoğraflarına baktık deme."

"Neden?" dedim. "Elbette diyeceğim ya, şunun hatırına biraz sevmezsem onu, yazık olur?"

Birini severken bahane bulmakta üstüme olmayan bne olur gibi.

"Daha görmen gereken ergenliği var ve Uğur bu fotoğraflar imha edilsin diye imza toplayacak biri."

Koltukta bacaklarımı kendime çekip bağdaş kurdum.

"Bir kahve daha içmemiz yok mu?" dedim hevesle. "Ya da soğuk çay veya limonata? Bir de biraz çerez. Kek, pasta? Malum ben bugün akşama kadar buradayım da." Sevimli sevimli gülümsedim.

Semra Hanım hay hay der gibi kafasını sallayıp, görevli kadıncağızı çağırdı. Adını da öğrenmiyordum ha.

Teyze teyze teyze!

Hah evet teyze, kaynanam ama yeni idolüm olan kadın! Bayıldığım adamın annesi... Yeni arkadaşım. Aramızın düzelmesine en çok sevindiğim kişilerden biri. Yeni favım, nasıl tatlı bir gelin oluyorum, oynat bakalım!

 🖤

Nasıldıııııı?

Herkese aşk hikayesi türettim, geçmişlerini öğrendik bir de mafya anamız ve babamıza yanmayalım mı be Ertan???

Görüyorsunuz aşk faso fiso ama sewwwgi olmazsa olmaz, görüyorsunuz anlatmaya gerek yok

INSTAGRAMA, UĞUR BÖCEĞİM İÇİN YENİ BİR REELS ATTIM ÇÜNKÜ HİKAYEDE GEÇEN SENEDE KALSAK DA, BUGÜN ONUN DOĞUM GÜNÜSÜ. İYİ Kİ DOĞURMUŞUM ONU ANAM FSJHDK YANİ DOĞURMUŞ SEMRA KAYNANAM

Doğum günü mesajlarınızı alayım şuradan, mafya bebeğe 👉 🥺 👈

INSTAGRAM: tamamyayazar

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümssss

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

2.2K 238 11
Her şeyden önce söz vardı ve söz Tanrı'ydı. Bir Melek ve Şeytan'ın imkansız hikayesi 11 bölümlük kısa bir hikaye:)
8.1K 634 49
selamın aleyküm evet şimdi bu hikaye mucize doktor dizisi fakat burda hikaye başka olucak şimdi aren diye bir kızımız var berhayat hastanesine gidiyo...
1M 34.1K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
625K 14.3K 60
(+18 sahneler ve nude görüntüleri vardır.) Boynumun morardığını hissediyordum ama daha fazla ileri gitmesini istiyordum. Kendimi ona sürterken bir el...