Doruk Sinangil

By swedishmafiaa

422K 23K 2K

"Kitaplar başka kitaplardan söz ederler ve her öykü daha önce anlatılmış bir öyküyü anlatır." O sadece Sinan... More

1-Tesadüfler
2-Soğuk rüzgarlar
3-Dolap
4-Ekim
5-Aile işleri
6-Sevgili
7-Yılbaşı
8-Yılbaşı
9-Ayrılıklar
10-Dengeler
11-Tehlike
12-Korku ve Öfke
13 - Azrail
14 - Kafes
16 - Ring
17 - Biz
18 - Davet
19-Güneş
20-Dans
21-Mutlu yıllar
22-Asansör
23-Ağaçların ardında
24-Gözyaşları
25-Tek varis
26 - Yüzleşme

15 - Araf

14.8K 864 37
By swedishmafiaa

Doruk beni uyumam için bırakıp odadan ayrıldıktan sonra bir türlü uyuyamamıştım. Bilgisayarımı açıp sabaha kadar çift kişilikle ilgili araştırma yapmıştım ve her ne kadar ilginç bilgilerle karşılaşsam da hala sıfıra sıfır elde var sıfır gibi hissetmekten kendimi alamıyordum.

Çünkü Doruk'un durumu okuduğum hiçbir şeye tam olarak benzemiyordu. Ya da ben onu gözümde ayrı bir yere koyduğum için benzetemiyordum. Gerçekten hiçbir fikrim yoktu.

Saat kaçtı bilmiyorum ama bir ara bilgisayarın başında uyuyakalmıştım, gözlerimi açtığımda saat 5i gösteriyordu. Sabah ezanının sesi gecenin sessizliğine karışırken güç bela yerimden kalktım ve bilgisayarı masanın üzerine bıraktım. Artık nasıl uyuduysam boynum tutulmuştu.

Gözlerimi ovuştururken kuruyan dudaklarımı yaladım. Çok fena susamıştım.

Esneyerek kapıyı açıp koridora çıktığımda salondan gelen sesle irkildim. Doruk gitmemiş miydi acaba?

Ağır adımlarla ana salona doğru yürüdüğümde kum torbasıyla antrenman yaptığını gördüm. Geldiğimi fark etmiş miydi bilmiyordum ama yine de sessiz kalmaya devam ediyordum.

İşin garip tarafı salonun ışığı kapalıydı ve karanlıkta çalışıyordu. İçeriye düşen tek ışık koridordan süzülen ışıktı ve dürüst olmak gerekirse biraz ürperticiydi.

Kapının sağındaki duvara yaslanıp sessizce onu izlemeye devam ettim. Hareketleri o kadar hızlıydı ki. Neredeyse hiç düşünmeden hareket ediyordu. Kum torbasını bile bu denli ciddiye alması ayrıca ürkütücüydü kabul.

O kadar konsantreydi ki sessizce odama dönmeye karar verdim. Tam koridora adım atmıştım ki "nereye gidiyorsun?" dediğini duydum ve olduğum yerde kalakaldım. Tereddütle başımı çevirdiğimde kum torbasını bırakmış, bakışlarını bana çevirmişti.

"Uyku tutmadı" dedim yalan söyleyerek. "Salondan ses duyunca tedirgin oldum, sen misin diye emin olmak istedim" diye devam ettim. En azından ikinci kısmı doğruydu söylediğimin.

"Şuradaki dolaptan eldiven al, yanıma gel. Bakalım son durumun ne"

Gözümden uyku akmasına rağmen anlamadığım bir şekilde itiraz edemedim. Sesinde garip, ürpertici bir tını vardı çünkü.

Söylediği gibi dolaptan elime uygun eldivenleri aldığımda ufak bir hamleyle sağ tarafa yürüdüm ve salonun ışığına uzandım.

"Dur" dedi aniden. Tepkisi anlamsız gelse de robot gibi komutunu dinlemiştim. Dediğim gibi üzerimde bir ürperti vardı.

"Işığı açarsak dikkatim dağılabilir. Karanlıkta çalışmayı seviyorum" diye açıklama yaptı ama sesinin tınısı hala bir garipti.

"Anladım.." dedim tereddütlü bir şekilde. "Ama o zaman ben göremem ki"

Ben yavaş yavaş ona doğru yürürken omuz silkti. "İyi ya sana da fırsat. Olur da bir gün kendini karanlık bir yerde savunmak zorunda kalırsan."

Hayır, kesinlikle yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Kararsız adımlarla ona doğru yürüdüğümde salonun karanlığında parlayan mavi gözleri beni delip geçiyordu.

"Gardını al" dedi dümdüz bir sesle. Dikkatlice ellerimi kaldırdım ama içten içe korkuyordun. Sanırım tüm gece yaptığım araştırma bilinçaltıma işlemişti.

"Sen iyi misin?" dedim ama cevap olarak sert bir yumruk geldi. Allahtan gardımı sıkı tutmuştum da güç bela savuşturdum onu ve gergin bir şekilde kendimi geri attım.

"İyi" dedi aynı düz sesle. "Hiç de fena değil"

Çok kısa bir an nefesim kesilir gibi oldu. Kalp atışlarım hızını artırırken hissettiklerimin sebebi Doruk'tan gelen bir darbe değildi. Aksine, çok ama çok önemli bir detayı atladığımı fark etmiştim.

Karşımdaki Doruk muydu, yoksa Azrail mi?

Ekim bana Doruk'tan değil ama Azrail'den korkmam gerektiğini söylemişti. Sebebi ortadaydı, ben Doruk'un Azrail tarafını bastırıyordum ve bastırılan tarafının benden nefret etmesi kadar doğal bir şey yoktu.

'Azrail'i kafesine kilitliyorsun.' demişti Ekim. 'Kafesine kilitlenen aslan ilk fırsatta terbiyecisini parçalar'

Doruk'un tekrardan hamle yaptığını hissettiğimde korkum artmıştı. Hiç düşünmeden kelimelerin dudaklarımden dökülmesine izin verdim.

"Doruk dur lütfen"

Hamleden son anda vazgeçip yavaşça eldivenlerini indirdi ve derin bir nefes aldım. Demek ki hala aynı Doruk'tu, ben kuruntu yapmıştım.

Hızlıca aramızdaki mesafeyi kapatıp boynuna sarıldığımda şaşırdığını hissettim ama çok geçmeden o da kollarını belime doladı.

"Neyin var?" dediğinde yanağımı omzuna dayadım ve gözlerimi kapattım. Sesi yine eski haline dönmüş, az önceki düz ton silinip gitmişti. Biraz olsun rahatlamıştım.

"Senin için endişelendim" dedim bu kez dürüst olarak. "Neden karanlıkta çalışıyorsun?"

Sorumun onu biraz gerdiğini hissettim. "Bilmiyorum. Hoşuma gidiyor" diye cevap verdi.

Yavaşça kendimi geri çektim ve elimdeki eldivenleri çıkarttım.

"Her şey için teşekkür ederim. Sana borcumu asla ödeyemem" dediğimde yüzüme dökülen saçı kulağımın arkasına götürdüm. "Sorun ortadan kalktığına göre artık evime dönebilirim."

Bir şey söylemedi ama yine bir garipleşmişti sanki.

"Yine görüşürüz tabii ki" dedim bir şey söyleme ihtiyacı hissederek. Yine yorum yapmadı.

"Gidip uyu artık. Yarın konuşuruz" dediğinde ses tonu yine değimişti.

"İyi geceler. Sen uyumayacak mısın?" dedim yutkunarak.

"Hayır. Biraz daha çalışacağım. İyi geceler"

Ağır adımlarla koridora girdiğimde içimi bir huzursuzluk kaplamıştı. Doruk'u ilk kez böyle görmüştüm.

Az önce konuştuğum Azrail değildi. Ama tam olarak Doruk da değildi.

O karanlık salonda kendisiyle başbaşaydı.

Araftaydı.

***

Sabah Zeytin'i güç bela kutusuna koyduktan sonra odayı bir güzel temizledim. Her şeyi yanıma aldığımdan emin olduğumda son bir kez odaya baktım ve valizle birlikte dışarı çıktım.

Ana salona geldiğimde etrafa bakındım ama kimseyi göremedim.

"Doruk yok mu?" dedim danışmadaki çocuğa.

"Hayır, ben geldiğimde çıktı. Valizlerinizi taşıması için araba gönderecekmiş ama. Akşam sizi ziyarete geleceğini iletmemi istedi"

Danışmadaki çocuğu dinlerken bir yandan da Doruk'un nereye gitmiş olabileceğini düşünüyordum.

"Arabaya gerek yok, ben bırakırım Naz'ı"

Ekim'in sesi dikkatimi dağıtırken nefesimi dışarı vererek ona döndüm.

"Ama Doruk Bey dedi ki..." diye itiraz edecek oldu danışmadaki çocuk ama Ekim'in kesin bakışlarıyla karşılaşınca devam edemedi cümlesine.

"Teşekkür ederim" dediğimde Zeytin'in kutusunu dik şekilde duran valizin üzerine bıraktım. "Yarım kalmış bir konuşmamız var, hatırlatırım"

Gözlerini hafifçe kısıp bana baktı.

"Ondan önce Doruk'un nerede olduğunu bilmek istersin diye düşünmüştüm" dedi ciddi bir şekilde.

Bir şey söylemedim ve dik dik ona bakmaya devam ettim. Deli gibi merak ettiğimi biliyordu zaten, üstelemenin anlamı yoktu.

"Doruk akşam maça çıkacak" dediğinde buz kestiğimi hissettim. "Ve muhtemelen rakibini yoğun bakıma yollayacak"

"Olamaz"diye mırıldandığımda bazı şeyler daha anlamlı geliyordu artık. Dün gece karanlıkta antrenman yapması, sesindeki gelgitler... Aman Allahım..

"Ne oldu?" dedi Ekim daha fazla ciddileşerek. Gözlerindeki endişeyi görebiliyordum.

"Gece uyandığımda Doruk'u karanlıkta tek başına çalışırken buldum. Işığı açmamı istemedi, hatta beni yanına çağırdı antrenman yapmak için. Ses tonu çok garipti"

Ekim'in gözlerindeki endişe kendini daha fazla belli ederken şaşırdığını görebiliyordum. Hafifçe gözlerini kapatıp nefesini dışarı verdi.

"Sana zarar verebilirdi" dediğinde gözlerimin içine baktı. "Kendini nasıl bir tehlikeye attığının farkında mısın? Gerçekten karanlıkta dövüştünüz mü?"

"Pek değil. Bir gariplik olduğunu anlayınca bıraktım, zaten çok geçmeden de odama döndüm"

Sustu. Daha çok söylediklerimi tartar gibiydi.

"Bak Naz, Doruk'un maça çıktığı yerlerin hiçbir resmiyeti yok ve Doruk bir kez ringe çıkarsa öldürmek için dövüşür. O yüzden herkes ona Azrail diyor. Ve bilmen gereken diğer bir nokta ise Doruk maça çıktığında aydınlatmalar kapatılır, ring mümkün olduğunda karanlık hale getirilir. Dün gece karanlıkta çalışmasının sebebi de buydu muhtemelen, o karanlığı seviyor Naz ve kendini maça hazırlıyor. Anlıyor musun?"

Ne yazık ki anlıyordum ve içime korku düşmüştü. Cahil cesareti göstermiştim dün, eğer Azrail baskın gelseydi işte o zaman başıma kim bilir neler gelirdi.

"Maç nerede olacak?" dediğimde tekrardan gözlerini kıstı ve bana delirmişim gibi baktı.

"Hayır tabii ki.." dedi niyetimi anlar anlamaz.

"Hemen itiraz etme. Doruk'u daha iyi anlamak istiyorsam o maçı izlemek zorundayım"

Hafifçe kaşlarını çattı ve tek elini cebine götürdü. Anlamadığım bir şekilde fazla gerilmişti.

"Yapma Naz, oraya gidersen tek yaşayacağın şey hayal kırıklığı ve dehşet olacak. Doruk'u tanımak istemeni anlıyorum ama orada tanıyacağın tek kişi Azrail olacak"

"Umrumda değil" dedim bakışlarımı yere indirirken. Aklıma koymuştum bir kere.

"Ayrıca pek sana göre bir yer değil" dedi son kez şansını deneyerek.

"Bir şey olmaz. Yanımda sen olacaksın" diye cevap verdim gülümseyerek. Ekim haklı olarak gerilmişti ama önemli değildi. Anlamadığım bir şekilde ona güveniyordum.

Ve bu güvenimin ne kadar yerinde olduğunu saatler sonra daha iyi anlayacaktım.

Continue Reading

You'll Also Like

ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

38.5K 2K 9
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
DİLVAN By Helin

General Fiction

3.9M 189K 56
Tek davası okumak olan Avin Mirşad. Bin derdin dermanı olan Maran Mirşad. "Mardin şahidim Maran yüreğimin güneşisin. Dışımı aydınlatırken yüreğimi...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

642K 49.4K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
113K 18.3K 40
TÖRE & ADALET SERİSİ 2. KİTAP♟️👠🎓