Güneş| TAMAMLANDI

By girlinthebox_

1.6M 94.2K 18.6K

Abi kurgusu 8 aydır kanserle mücadele eden Güneş'in , kemik iliği tedavisi için biyolojik ailesi ile tanışma... More

Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
Yeni kitap hakkında
28
29
30
Bir Şansım Olsa
31
32
33
34
35
36
?
37
38
39
💥 DUYURU
YENİ AİLE KURGUSU

Final

15.9K 858 404
By girlinthebox_

Final için bol yorum....iyi okumalar!!!

Selda Bağcan- ayrılık
Teoman-çoban yıldızı

2 ay sonra

Ben çocukken, öğretmenlerimden biri ölen kaplumbağamın ardından hiç durmadan ağladığımı gördüğünde,eğer birini seviyorsan,bırakmayı öğrenmelisin demişti.
Tamamen saçmalık olduğunu düşünmüştüm, birini seviyorsan ve hala yapabiliyorsan dört kolla sarılmalıydın ona,uzun bir süre zihninde tutmaya yetecek kadar izlemeliydin o kişiyi, o giderse unutmamak için, gitmesine rağmen içinde onu bırakmamak için.

Yaşıyor muydum?

yaşam denilebilir miydi buna emin değilim.

Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgide titrek adımlarla yürüyordum da ellerimden ailem tutuyordu sanki,ama artık adım atacak halim yoktu bırakmak istiyordum adım atmayı.

'Birini seviyorsan onu bırakmayı bilmelisin.'

Saçmalık değildi.

Bir şeyi seviyorsan,bırakmayı bilmeliydin.

Hayatın bir numaralı kuralıdır bu, sevdiğin her şey kayar gider bir gün avuçlarından.

Bir hayat,bir aile,bir sevgili,bir dost,bir hayal gibi...

Giden ne hisseder bilmiyorum ama kalmak kalbin kıyametiydi.

Ama giden ne hissederdi?

Uzun zamandır, hastane odasında ve bu ağrılara rağmen acıdan titreyerek uyumaya çalışırken bunu düşünüp durdum.

Gittiğimde ne hissedecektim?

Bu yaşadığım acıdan daha mı acıydı ölüm?Yoksa acılarının dinmesi miydi?

Peki benim dinen acım geride kalanlara nasıl bir acı verecekti?

Soramamıştım bunu hiç birine, bazı acıların tarifi yoktur çünkü.

Merdiven boşluğunda tek başıma oturuyordum bir kaç saattir, kimseye söylememiştim buraya geleceğimi ne zaman ağrılarım artsa bir yere saklanır kimse görmeden ağlar olmuştum, insanlara verdiğim acıdan nefret etmeye başlamıştım artık çünkü Asrın her yüzüme baktığında acımı arıyordu sanki artık gözlerimde, sevgimi aramayı unutur olmuştu.

"Her gün başka bir delikten buluyorum seni Jerry bilmiyorum farkında mısın?"başımı yasladığım dizimden kaldırıp karşımdaki merdiven basmaklarına oturmuş Poyraz abime çevirdim.

"Arama o zaman abi."dediğimde kaşları hafifçe yukarı kalktı.

"Neden böyle davrandığını biliyorum Güneş,"merdivenin kalan bir kaç basamağını indirirken üzerindeki hırkayı çıkarıyordu.

"Bizi yaralamamak için çirkefleşiyorsun ki kızalım sana  ve bizi yaralamak zorunda kalma, öyle değil mi abim?"derken ceketi dizlerimin üzerine bıraktı ve benden bir kaç metre uzağa oturdu çünkü artık hastalığım oldukça ilerlemişti ve ondan geçecek bir mikrobu vücudum kaldırabilecek durumda değildi.

Abimin bana bulaştırabileceği bir virüs hayatımın sonuna daha hızlı yaklaştırabilirdi beni anlayacağınız.

"Alakası yok."dedim omuz silkerek o ise yalanıma güldü.

"Biz senin aileniz."dedi bacaklarını kendine doğru çekip kollarını bacaklarına sararken.
"Yaralanacaksak ve bunu sen yapacaksan biz o yarayı da severiz."vücuduma saplanan ağrı dişlerimi sıkmama neden olurken birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım ve derin bir nefes almaya çalıştım.

Ağrı ve acı dudaklarımı titretiyordu.

"Keşke beni hiç bulmamış olsaydınız?"
diye mırıldandığımda gözlerini bana çevirip kaşlarını çattı.

"Güneş, kafanı kırarım!"diye söylendiğinde alayla gülümsedim gözlerimden akan gözyaşlarını parmağımla temizlerken dudaklarımı araladım.

"Anlamıyorsun."sessizce konuştum, titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bana bunu söyleme fıstığım,"dedi, gözlerinden geçip giden yorgunluğu ve hüznü izledim öylece.

"Anlat."

"Seni anlamak için her şeyi yapacağım."
iç çekerken dudaklarımdan bir hıçkırık koptuğunu duydum.

"Emin misin?"diye sordum ardından gözlerini elinin tersiyle silip başını salladı.

"Ben,"derin bir nefes aldım.

"Ben öleceğim abi."gözlerini benden ayırdı ve karşısındaki merdiven basamaklarına odakladı, bu kelimeyi ne zaman kullansam bana bakmıyordu beni bu kelimeyi kullanırken görmek istemiyordu galiba.

"Güneş..."

"Umut-"sustu, konuşmakta güçlük çekiyordu biliyordum çünkü sesi titriyor ve zar zor çıkıyordu dudaklarından.

"Eğer,"dedim onun hemen ardından.
"Siz beni hiç bulmamış olsaydınız, ben ardımdan sadece bir kaç kişiye gözyaşı olacaktım."omuz silktim.

Asrın...

Benim güzel sevgilim.

"Şimdi anne ve babam var, Hazar abim var, sen varsın, Yekta abim var, Tan var, Rüzgar var... Asla affedemeyeceğim ama son zamanlarda yaptıklarından dolayı pişman olduğunu bildiğim size asla belli etmeyecek olsa bile içten içe üzülecek aptal Cenk var."bacaklarımı sallamaya başladım o bana baktığında.

"Cenk mi?"başımı salladım.

"İki ay önce."dedim "Bir şansımız olup olmadığını sormuştu bana."burnumu çektim yavaşça.

"Yapamazdım ama affedemezdim."
dudaklarımı ısırdım.

"Bana silah doğrulttuğu sonra o silahla kendini vurduğu için de değil."ciğerlime takılıp ruhumu delen bir nefes aldım.

"Bana..."

"Bana bir keresinde, odama duş almaya giderken."yutkundum...yutkunamadım.

"Saçlarımı kurutmayı unutmamı söylemişti."gözlerinden akan gözyaşlarının hızı artmaya başladığında belli belirsiz gülümseyip başımı iki yana salladım.

"Abi,ağlama."ona biraz yaklaşıp gözyaşlarını elimle silmek istedim ama bunu yapacak kadar bile yaklaşamıyordum artık sevdiğim kimseye.

Bir dokunuş...

Bir sarılma...

Öpmek...koklamak...

Hepsinden uzak kalmalıydım.

"Saçlarımı çok özlemiştim, çok..."diye mırıldandım.

"Belki de gittiğimde saçlarımı da yeniden alabilirim ne dersin?"diyerek burnumu çektim ve gülümsedim.
Gerçekçi bir cevap alabilemek adına yüzüne baktım, merak ediyordum alabilecek miydim saçlarımı geri?

"Alırsın abim."dediğinde dudağım hafifçe büzülürken başımı salladım.

Ardından merdivenlerden gelen sesleri duyduğumda gözlerimi Poyraz abimden çekip gelen kişilere baktım.

Hazar, Yekta,Tan, Rüzgar ve Asrın...

"Poyraz."dedi Hazar abim önce bana sonra Poyraz abime bakarak gözlerimi onlardan çekip elimin tersiyle sildim.

"Ne yapıyorsunuz burada?Dayım her yerde Güneşi arıyor."Poyraz gözlerini yerden ayırıp bana çevirdi.

"Vedalaşıyoruz abi."Asrın'nın kaşlarını çatarak, eliyle diğerlerini ittirerek öne geçişini ve yanıma gelişini izledim.

"Ne vedası?"dedi bana bakarak, diğerleri de bu sorunun cevabını merak edermiş gibi bana bakıyordu.

"Güneş?"Asrın'a baktım.

"Odana gidelim artık lütfen, fazla soğuk burası."

"Asrın."dedim, elini bana uzatıp tutmamı bekledi önce sonra eline baktı ve elini ensesine götürüp etrafında birkaç tur attı.

"Güneş!"dedi Tan,sessizliği konuşarak bozarken.

"Veda yok birtanem."başını iki yana salladı.

"Yarın ameliyata gireceksin, kök hücre nakli olacaksın ve bitecek."

İnsanın öleceğini hissedip hissedemeyeceğini çok düşünmüştüm kanser olduğumu öğrendiğim ilk günlerde...

Ne kadar yakınlaştığını, ne kadar yakınına ulaştığını.

40 gün diye duydum, 40 gün önce hissetmeye başlarmış insan ölümü.

Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilmiyordum ama doğruysa...

Her neyse.

"Ben veda falan etmiyorum sana abla."
rüzgarın sesini duyduğumda yeniden merdivenlere baktım.

"Daha yeni merhaba dediğin birine hoşçakal diyemezsin!"gözlerim dolduğunda burnumu çektim.

"Bırakın."dedi Poyraz abim. "Biz ölmeyeceğini biliyoruz ama o her şeye karşı veda etmeden gitmek istemiyor, bırakın vedalaşsın."dedi sessizce.

Poyraz abimin bu sözlerine karşılık olarak diğerlerine takıldı gözüm hepsi kendini merdivenin bir basamağına bırakıp oturduğunda Asrın hala oradan oraya yürüyordu.

Uçurtma gibidir ölüm.
Mavi gökyüzünde rengarenk uçuşan

İpi kopmuş bir uçurtma...

Elden kaçırılmış.

Yakalayamazsın, uzanıp tutamazsın.

Gider uzaklara.

Sen ardından öylece bakar kalırsın.

İpi kopan uçurtma uçup gidiyordu, onlarsa uçurtmanın gittiğini kabul edemeyen ufacık çocuklar gibi öylece izleyemiyor yakalayamayacak olmalarına rağmen peşinden koşuyorlardı.

"Hayır...Hayır...Hayır..."Asrın'nın kulaklarını kapatarak bu sözcükleri mırıldandığını duymama rağmen üzerimdeki bana birkaç beden büyük gelen babamın hırkasının cebini yokladım ve defalarca yazdığım,
karaladığım buruşuk kağıdı çıkardım.

"Asrın."diye konuştuğumda ellerini kulaklarından çekip adımlarını durdururken bana baktı.

"Yapma."diye mırıldandı ve başını iki yana sallarken ağlamaya başladı.

"Gider gibi konuşma benimle."diğerleri ikimize bakarken, titeyen dudaklarını zorla birbirinden ayırıp konuşmayı sürdürdü.

"Üniversiteye gideceğiz, konsere, ailenle ilk kez doğum gününü kutlayacağız... otuz beş yaşımıza gelip evleneceğiz."
sonunda söylediklerine güldüğümde Hazar abim oturduğu yerde mırıldandı.

"Otuz altı."Asrın başını salladı.

"Artı bir yıl daha almışız ama ölene dek beklerim ben seni."başımı salladım.

Öyle olacaktı.

Ama bekleyecek olan bendim...

Gidecek ve yanıma gelmelerini bekleyecektim.

Ağaca takılan bir uçurtma gibi,
bekleyecektim.

Kağıdı katladığım kısımlarından açmaya başladığımda yere bıraktı kendini ve karşıdaki duvara sırtını yasladı.

Vücuduma saplanan ağrı nefesimi kestiğinde kağıdı sıktım, elimde olduğundan daha buruşuk bir hale dönüştüğünde geçmesi için bekledim.

Geçmedi.

Elim hala sıkı sıkı kâğıdı sararken, okuyabilmek için dudaklarımı araladım.

"Ben,bu mektuba eğer siz bunu okuyorsanız ben çok uzaklardayım artık diyerek başlamak istemiyorum...
Çok düşündüm, veda böyle edilmez gittikten sonra söylenen kelimeler veda değil bir nevi tessellidir.
Ben böyle başlıyorum mektubuma,"
gözlerimi kağıttan ayırıp onlara baktığımda ne bana ne de birbirlerine baktıklarını gördüm.

"Eğer bu mektubu okuyarak, size sizin yanınızdayken veda edebilmeme izin veriyorsanız teşekkür ederim... Hiçbir veda sonsuza kadar sürmez bir gün,belki başka bir yerlerde karşılaşırız yeniden ben inanmıyorum buna...siz de inanın olur mu?"kuruyan dudaklarımı ıslatıp, sızlayan bacaklarımı biraz daha karnıma çektim.

"Beni, gittiğimde özleyin!o kadar alçakgönüllü olamayacağım özlenmek, hatırlanmak yanınızda olmasam dahi içinizde bir yerlerde anılarla, hayallerle var olmak isteyeceğim bir de beni ilk günlerde çok yalnız bırakmayın olur mu? öldüğünden insanlar korkar mı bilmiyorum ama eğer siz yanımda olmasanız ben biraz korkacağım."
gözlerimden akan gözyaşlarını kolumla silip burnumu çektim.

"Birbirinizi hep çok sevin ve ayrı bırakmayın ben sizden ayrı büyüdüğüm her gün için büyük bir üzüntü duyuyorum.Belki yine kansere yakalanacaktım, belki yine de ölecektim ama ailemle birlikte, abilerimle birlikte harika bir yaşam şansım olacaktı.
Daha fazla anı biriktirecektik ama böyle olması gerekiyormuş, artık bu da eskisi kadar yaralamıyor beni."yutkundum, son satıra gelmiştim ama yazarken döktüğüm her damla gözyaşının yanına okurken döktüklerim düşüyordu.

"Bu veda sonsuza kadar sürmeyecek,"
kağıda damlayan kırmızı sıvıyı gördüğümde elimi burnuma değdirdim,
burnumdan dudaklarıma, dudaklarımdan çeneme doğru yavaş yavaş akıyordu kan. Kafamı hafifçe yukarıya doğru kaldırdım yazılar bulanıklaşmaya başladığında.

Tan başını kaldırıp beni gördüğünde oturduğu yerden hızlıca kalktı, ayağı takıldı düşer gibi olduğunda Yekta abime tutundu bu hareketi Yetka abimin de beni görmesine neden olmuştu.

"Güneş!"diye bağırdığında sesi çok uzaklardan geliyormuş gibi yankılandı kulaklarımda.

Ezberlemiştim yazdıklarımı.

Diğerleri de ayağa kalktı, çok daha yakınımda olduğundan  yanıma ilk ulaşıp ellerini yanaklarıma koyarak düşmek üzere olan başımı tutan Asrın olmuştu.

"Ama,"dedim zar zor konuşurken.

"Başka bir evrende, tekrar yan yana gelene dek hoşçakalın."

Yazar'dan...

Gözleri kapandı.

Yüzü Asrın'nın elleri arasına düştüğünde çenesine yayılan koyu renk kan Asrın'nın ellerine bulaştı.

Herkes bir ağızdan konuşuyor ama kimse doğru düzgün bir cümle kuramıyordu.

Cenk, kargaşanın içinde belirdiği ilk an önce eline, Güneşin elinden düşen mektubun aldı ve katlayıp cebine sakladı.

"Bir şey yap!"diye bağırdı, Tan abisi Hazar'ın yüzüne bakarken nefesi kesiliyor, hıçkırıklarının önü arkası gelmiyordu.

İkiz kardeşi, aynı annenin karnının paylaştığı kardeşi ölüm kalım savaşı verirken, yerde can çekişirken elinden bağırmak ve ağlamak dışında hiçbir şey gelmiyordu.

Birlikte gelmişlerdi bu dünyaya, neden Güneş yalnız gitmek zorundaydı?

Poyraz,dizlerini uzatarak Güneşi dizlerine yatırmış uyanması için ismini sayıklıyordu. Cenk, eliyle şok içinde olan kardeşlerini ittirerek Güneş'in önüne kadar geldi ve eğilerek kucağına alacağı sırada Asrın'nın sesiyle durdu.

"Bırak!"dedi, durmadı Cenk bir elini Güneş'im bacaklarının altına diğer elini ise başının altına geçirerek kendinde doğru çekti ve kucağına alarak ayağa kalktı.

Yüzü beyaz, kan lekeleri kaplamış, dudakları çatlamış, nefes alıyor ama öyle güçsüz ve sessiz ki belki de bu kadar güçsüz bir nefes için bile çabalıyor dakikalardır.
Cenk'i haksız çıkarmak için, isteyerek gitmiyorum demek için.

Merdivenlerden inmeye başladığında geriye doğru bakmasa bile hızlı adımlarla arkalarından gelen kardeşlerini duyabiliyordu Cenk, Rüzgar öne geçti kapıyı kendine doğru çekip açtığında karşısına ilk çıkan kişi babasıydı.

"Buldunuz mu ablanı?"babası yüzüne baktı sonra Rüzgar'ın, gözlerini gördü gözyaşlarını... gözlerini birkaç santim yana kaydırdığında ise Cenk'in kucağında hareketsizce yatan canını
Canının parçasını...

Rüzgarı ittirdiğinin farkına bile varamadan koştu, titreyen ellerini uzatarak Cenk'in kollarındaki kızını kollarına aldı hafif bedeni elleri arasında salanan, ağaçtan düşmek üzere olan bir yaprak parçası gibiydi.

"Çok güçsüz de olsa nefes alıyor baba."
dedi Cenk gözlerini bir babasına bir Güneş'e çevirerek.

"Hayatta hala, savaşıyor."Cihan, kollarında kızı ile yürümeye başladığında onkoloji bölümündeki herkes yaşlı gözlerle babasının kucağında hareketsizce yatan Güneş'e bakıyordu.Yaklaşık bir senedir, herkesle tanışmış herkesi kendini sevdirmeye başarmıştı.

On yedi yaşındaydı.

On sekizine günler vardı.

On yedi yaş acıtırdı,on sekize varmak sandığından çok daha meşakkatliydi.

"Böyle gitme."dedi Cihan yalvarır gibi.

"Böyle gitme babam, canım gitme böyle."
adımlarını zar zor atarken haberi alan Demir sedyeyi ittirerek yanına ulaştı, yanında hemşireler varken başını kaldırıp Cihan'a baktı.

"Enişte."dediğinde Cihan başını kızına çevirdi.

Baktı.

Doya doya.

Doyamadım ama.

Birkaç saniyeliğine güçsüzce aralandığını gördü gözlerini, hafif bir tebessüm oluştu yanaklarından bilinçli miydi bunu yaparken?

"Baba!"dedi, Yekta.

"Baba, bırak uyandırsınlar."duyduğu sesle başını yere eğdi Cihan, karısı Deniz yere düşmüş bağıra bağıra ağlıyorken tutmadı gözyaşlarını.

"Cihan."

"Cihan kurtar kızımı,cihan çok küçük o"
Cihan, Güneş'i kucağından bırakmadan önce kendine doğru çekip alnının ortasını yavaşça öptü, sakalları batmasın canı acımasın diye bir kez daha öpmeye yeltenmeden yavaşça sedyenin üzerine bıraktı.

Sedye yoğun bakım ünitesine doğru ittirilerek,diğer herkes sedyenin peşinden koşuyordu.

Uçurtması kaçan çocuklar gibi, gittiğini kabul edemeden peşini bırakmadan...

Herkes sessizdi,duyulan tek ses güçsüzleşen hıçkırıklar ve gerisi sessizlik
Hiç kimse konuşuyor veya birbirine bakmıyordu.

Güneş yoktu.

Yoğun bakım ünitesinin camından içeride yaşananlara bakmaya cesaret edebilecek tek kişi ise Cenk'ti kalbinin zayıf atışlarını monitörden kontrol ediyordu.Kollarına açılmaya çalışan damar yolunu,iğnenin morarttığı kollarına yeni bir iğne ile açılmasını seyrediyordu,salonum cihazı yüzünün bir kısmını kapatmıştı.

Kalan tüm gücüyle, ufacık kalbiyle tutunmaya çalışıyordu.

Affedilmeyecekti.

Kendini affetmeyecekti.

Güneş'e bir şanslarının olup olmadığını sorduğu o gece, Güneş tek bir kelime dahi etmeden odayı terk etmişti.

Fark etti ki o Gece, Güneş kendisini affettiğini söylediğinde dahi aslında içten içe asla bu af gerçekleşmeyecekti.

'Saçlarını kurutmayı unutma'dediği o gün aslında Cenk, her şeyi bitirmişti aralarında olabilecek ufacık bir bağın ipini söylediği üç kelime kesmişti.

Üç kelime, bir bıçaktan bir makastan çok daha keskin ve yaralayıcıydı.

Yanına ulaşan adım seslerini duyduğunda başını yana çevirdi, annesi camın üzerine ellerini koymuş Küçük kızını izliyordu.

Acıyla.

Yine fark etti.

Güneş ardından üzülmeye,özlemeye, acı çekmeye değecekti çünkü annesinin kızıydı, onun kardeşi...tek kız kardeşi.

"Bebeğim."diye fısıldadığını duydu annesinin.

"Çok yoruldun..."dedi belli belirsiz başını sallarken.

"Anne."dedi Cenk, elini annesinin omzuna attığında Deniz yüzünü oğlunun vücuduna yasladı.

"Çok yoruldu Cenk, çok... kaldıramıyor artık çok acı çekiyor.Bazen ağlayarak yatağında öylece yatarken buluyorum biliyor musun? Ağrıdan titrerken,en güçlü ağrı kesicilerin bile etki etmemesini izliyorum."sonlara doğru sesi fısıltıldan farksızdı,bazen bir çığlık fısıltıdan hallice çıkabiliyordu insanın dudaklarından.

"Bir keresinde..."

"Gece hıçkırık seslerine uyandım,
bacaklarını kendine çekmiş ben sesini duyup uyanmayayım diye ağzını kapatmaya çalışıyor.Yanına yaklaşıyorum,dokunsam sanki her şeyi hızlandıracağım... gün doğana kadar iyileştiğinde yapacaklarımızı konuştuk.
İnanmıyordu... hissediyordu galiba."
Poyraz geldi Cenk'in hemen yanında durdu.

Gözlerini her hareket ettirişinde batıyordu göz kapakları gözlerine.

Ardından Cihan geldi, geride kalan tek kişi Asrın'dı...onu öyle göremeyeceğini biliyordu.

Kısa bir süre geçmeden Demir çıktı dışarı, çökük omuzları bakışları yerde.

"Kalp atışları çok düşük, solunumu çok güçsüz..."dedi sırtını duvara yaslayıp, ayakları taşımıyordu... taşısın da istemiyordu.

1 senedir o hayatta kalsın diye,her şeyini adamıştı...ama bir sikime yaramıyordu yaptıkları.

Tutamıyordu.

"Sabah, ameliyata alacağız ama..."
yutkunamadı, Deniz kardeşinin hemen önüne geçti gözlerini Demir'in gözlerine dikti.

"Ama ne demir..."dedi gözlerini kardeşinin gözünde gezinirken.

"Her şeye hazır... hazırlıklı olmamız gerekiyor zar zor tutunuyor."Deniz'in gözleri kapanıp düşüğünde onu tutan kişi oğlu Tan'dı sonra Cihan kucakladı karısını gözyaşları içinde.

Tan geriye doğru adımlarken düştü,onu izleyen Asrın zar zor yerden kalkıp birbirine dolanan adımlarla camın önüne geçti.

İlk günü düşündü.

Onu gördüğü ilk günü, ilk bakışta aşka inandığı o ilk günü...

Bu noktayı görebilecek olsaydı onu yine de seveceğini... acısıyla birlikte, kaybettiği saçlarıyla... Güneş'in yitirdiğini düşündüğünü ama bir nebze bile azalmayan güzelliği ile.

...On beş, on altı...

On yedinci yaşı ile.

***

Sabah gün doğumuna yakın,yavaşça aralandı Güneş'in gözleri şaşkınlıkla etrafına sonra karşısındaki cama baktı.

Herkes orada onu izliyordu, yanındaki hemşire ise onu ameliyata hazırlıyordu.
Cam kırıkları ile doluymuş gibi hissettiren boğazına rağmen zorla yutkundu.

Karşıdan izleyenler ona gülümseyerek bakıyordu...ama o ne yapacağını dahi bilmiyordu.

Odanın kapısı yavaşça açıldığında,anne ve babasını gördü steril kıyafetlerin içinde ona doğru yürüdüklerini gördüğünde yüreğindeki korkunun yavaş yavaş uzaklaştığını hissettiğinde elini gücü yettiğince havaya kaldırdı
babası, kızını elini elindeki eldivenle yavaşça kavradı.

"Babam."dedi dizlerinin üstüne çökerken, titreyen sesini zar zor çıkardı.

"Bak bitecek her şey, dün gece sondu."
Güneş, kuruyan dudaklarını ıslatıp konuştu.

"Biliyorum."dedi, babasının elini yavaşça bırakıp maskeye rağmen elini babasının sakallarını gördü ardından babasının gözlerinden dökülen birkaç damla gözyaşını temizledi.

"Bir sürü toka aldım senin için, saçların uzadığında öğrenecektim ya saçını örmeyi hepsi annende saçların uzayana kadar saklayacak senin için."gözlerini annesine çevirdiğinde annesi başını sakladı.

"Bazıları biraz çocukça ama idare edeceksin."diye söylendiğinde güldü.

Gözlerinin içini güldüren son tebessümüydü bu.

"Abimler."dedi cama yönelirken.

"Seni bekliyorlar, ameliyattan çıktığında yanında olmak için."

"Seviyor musun sen cidden o gereksizleri?" dedi babası sessizce.

"İster istemez."diyerek konuştuğunda gülümsedi hem annesi hem babası.

"Korkma hiç tamam mı?"

"Hemen döneceksin yanımıza, her şey yoluna girecek bir süre sonra bir daha hastaneye gitmene bile gerek kalmayacak."

"Beni yalnız bırakmayacaksınız değil mi?"diye sordu önce annesine sonra babasına bakarak.

"Asla..."dedi Deniz. "Asla anneciğim,hep seninle olacağız."belli belirsiz başını salladı.

"Beş dakika içinde ameliyata alacağız."dedi hemşire odadan çıkarak.

"Sizden bir şey isteyebilir miyim ?."

"Ne istersen babam?Ne istersen canımın canı."Güneş zorla yutkundu.

"Bana şarkı söyler misin gitmeden önce?
Son kez ne yaparsan onu görürmüşsün rüyanda,ben senin sesini duymak istiyorum."

"Olur babam."dedi Cihan, kuruyan dudaklarını zar zor araladı.

"Yüzme bilmeden daha, Deniz görmeden
Hiç güneşte yanmadan...
Şimdi ölmek istemembid kalbî sarmadan
Aşkı tamamdan daha, onla sarhoş olmadan
Hiç sevişmeden daha.
Şimdi ölmek istemem daha hiç gülmeden"

"Devam etsene baba."

"Sen benle kal...la la la la...çoban yıldızı"

"Hep benle kal...la la la"yutkundu,
gözlerinden akan yaşları silmek için yeltenmesine gerek kalmadan annesi onun için yanaklarını temizledi.

"Zamanın varsa."

Ardından odanın kapısı yeniden açıldı,
hastanenin başhekimi ve yanında birkaç hemşire odaya girdiğinde Güneş derin bir nefes alırken buldu kendini, titreyen elleriyle babasının elini biraz daha sıkı kavradı.

Cihan ise kızının elini kendine doğru yaklaştırarak doya doya kokladı avuçlarını.

"Her şey güzel olacak, baba sözü."dedi
bu sefer tutamayacağı bir söz vermişti Güneş'e.

"Baban haklı Güneş."diyerek gülümsedi doktor.

"Seni özleyeceğiz, ziyarete gelmeyi unutmazsın umarım."

"Gelmeyeceğim."dedi Güneş sessizce, doktor başını geriye atıp güldüğünü yavaşça burnunu çekti.

"En azından dürüstsün öyle değil mi?"hemşireler yatağı yerinden ileriye doğru sürüklemeye başladığında Cihan dizlerinin üstünden kalkıp ilerlemeye başladı.

Yoğun bakım kapısından dışarıya çıktıklarında hepsi etrafına dolandı.

"Abim."dedi Hazar,hepsinden önce.

"Bekliyorum seni hemen burada tamam mı?"başını salladı Güneş.

"Seni bu evrende var olan her şeyden daha çok seviyorum unutma bunu."

"Bende seni çok seviyorum abi."diye mırıldandığında Hazar gözlerini elinin tersiyle silerek başını salladı.

"Yer cücesi,acele et daha eve gidip gideceğimiz konserlere bilet bakacağız."dedi Yekta ,Güneş güldü.

"Sadece ikimiz mi?"

"Sence bunlara yedirecek para mı var bende?"

"Fıstığım,"diyerek öne geçti Poyraz, güçlükle yutkundu.

"Yalnız bırakmayacağım seni, istemediğin hiçbir yerde yalnız kalmayacaksın tamam mı?"

"Söz mü abi?"diye mırıldandığında Poyraz başını salladı.

"Seni çok seviyorum, birkaç saat içinde görüşeceğiz tamam mı?"daha sonra Tan geçti önce, kızarmış gözleri ile ikiz kardeşine baktı uzun bir süre.

Kelimeler boğazında düğüm düğümdü.

"Birlikte ilk doğum günümüze birkaç gün kaldı Güneş, döndüğünde sana hediye edeceğim doğum günümüzü sadece sen çünkü sen benim canımsın, sen benim tek hediyemsin..."dedi sessizce.

"Dön,"dedi.

"Dön ve sana hediyeni sonunda verebileyim çünkü sen bana aylar önce verdin."elini tutması gerekmesine rağmen uzattı aralarında birkaç santim olmasına rağmen güneş elini tutmadı ama uzanarak tutmuş gibi yaptı.

"İyi ki doğdun Tan..."dedi sonra.

"Söyleyemediğim her doğum günün için iyi ki doğdun."Rüzgar'a geldi sıra sıktığı yumrukları ile öne geçtiğinde Güneş gülümsedi.

"Ablacığım."dedi sessizce.

"Çok seviyorum seni, kaplumbağama iyi bak ben dönene kadar olur mu?birisi ezmesin."dediğinde Rüzgar belli belirsiz gülümsedi.

"Olur."sıra Asrın'a gelindiğinde herkes biraz geri çekildi.

Sadece Güneş ve Asrın kalmıştı yan yana.

"Küs müyüz?"diye sordu Güneş kendinden birkaç adım uzakta olan sevgilisine bakarak.

"Mümkün mü?"dedi Asrın titeyen sesiyle.

"Veda için kızgınsın bana."dediğinde başını iki yana salladı.

"Vedalaşmıyoruz evim,"dedi Asrın gözlerini, Güneş'in gözlerinde gezdirerek.

"Elbet kavuşacağız,yarım kalmayacağız biz."Güneş derin bir nefes aldı.

"Çünkü,biz seninle birlikte olmak için yaratıldık...her ne olursa olsun."diyerek parmağını tuttu ve devam etti.

"Çünkü seni ne aklımdan çıkaracağım ne kalbim de kalbimden."

"Çünkü Güneş'im"

"Herkesin evi, göğsünde taşıdığının dizinin dibidir."doktor ameliyathanenin kapısına doğru ilerlettiğinde yavaş yavaş ayrıldı parmakları.

Bu bir vedaydı...

Ama hiç bir veda sonsuza kadar sürmezdi.

Güneş elini kaldırıp,onun arkasından bakanlara yavaşça salladı elini.

Bir visal ile...

Hepsi bir gün, bir yerde yeniden gülümseyecekti.



SON

Bu veda benim için zordu... belki de bu yüzdendi bu kadar uzun süre her şeyi ertelemem.

Ama her ne kadar nefret edebilecek olsanız da bu kurguyu henüz kafamda oluştururken bile sonu böyleydi.

Bazı Vedalar sorunludur çünkü.. kimse kimseyi sonsuza kadar kaybedebileceğini bilerek yaşamıyor maalesef bu dünyada ben bunu bilerek yaşayan bir aileyi anlatmak istedim sadece... ailemizle bizim de bir gün sonsuza kadar ayrılabiliceğimizi bilelim diye.

Bunu bilerek yaşayalım.

Güneş gibi.

Ve birbirimizi sevdiğimiz söylemeyi de unutmayalım.

Her gün, bıkmadan usanmadan sıkılmadan

Çünkü Vedalar var.

Bazen bunun farkında bile olmuyoruz ve vedalşama şansımız da olmuyor.

Güneş vedalaştı :)

Sıra bizde.

Bu yolculukta yanımda olduğunuz için teşekkür ederim ve bu kitabı yeniden yazacağımı ve güncelleyeceğimi unutmadan kütüphanenizden çıkarmayın.

Hoşçakalın.

1) Düşünceleriniz?

2) Güneş'le vedanız için söylemek istedikleriniz.

Continue Reading

You'll Also Like

Ben Kimim By 🌊

Teen Fiction

585K 36.3K 29
"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulaklarımdan girip ruhuma sızan eşsiz melodiyi d...
8.8K 211 4
Asilerden hayatta kalan tek kurt kız.. Hayatı dışlanmış ve garip geçerken tek bir gecede değişir.. Eşini bulur, ve konumu değişir.. Fakat işler tahmi...
Balın By Eflal

Teen Fiction

1.2M 72.1K 34
●abi kurgusudur● Dimòniu ismi ilk olarak bu kitapta kullanılmıştır! İblis anlamına gelir. Senelerce kız çocuk hasreti çeken Bade hanım ve eşi Eray b...
152K 10.9K 23
"Beni delirten dağlardan intikam alırken eğleniyorum sadece"