SINIR |Tamamlandı|

Av __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... Mer

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"

70. Bölüm "FİNAL"

25.3K 1.2K 340
Av __Katre__

Belindeki o bilindik ağırlık hissiyle uyandı yeni güne. Birkaç saniye anı algılamayı bekledi. Gözlerini kısıkca açtı, birkaç kez kırpıştırdı.

Kirpikleri Toprak'ın sakallarına dokundu usulca. Başını biraz geri çekti, dudakları nereye denk geldiğine bakmadan birkaç öpücük bıraktı olduğu yere.

Bir sessizlik hakimdi eve. Saatin henüz erken olduğunu düşündü Eylül. Tek kolunun üstünde doğruldu hafifçe. Toprak'ın eli kaydı bununla birlikte. Birkaç saniye bekledi, izledi onun huzurla inip kalkan göğsünü. Dudaklarını bastırdı usulca.

Uyanmasını istemedi, yavaş yavaş kalktı yerinden. Parmak uçlarında çıktı odadan. Önce çocuklarını kontrol etti. Uyanmalarına daha vardı ama üzerlerini çok açıyorlardı bu sıra. Ardından mutfağa geçti onlara kahvaltı hazırlamak için. Ocağı açtığı an bir tıkırtı duydu hemen arkasından.

Toprak kapının pervazına yaslanmış bir gözü kapalı diğer gözü yarı açık melül melül bakıyordu Eylül'e. Yatakta kıpırdanmaya başladığı anda uyanmıştı aslında. Ama su içmeye gittiğini düşünmüştü başta.

"Eylül..." diye mırıldandı boğuk bir tonda. Sesi yeni uyandığı için tarazlı çıkıyordu. Gözleri hafif şişmiş saçları da biraz dağılmıştı ama Eylül için seyirlik bir manzaraya sahipti.

Çıplak ayaklarının sesi odada yankılanırken birkaç adım attı Eylül'e doğru. "Güzelim..." Omzunun üzerinden uzanıp ocağı kapattı.
"Ne yapıyorsun?"

Parmak uçlarında yükseldi Eylül. Derince bir öpücük kondurdu Toprak'ın yanağına.
"Kahvaltı hazırlayacaktım. Çocukların okulu da yok bugün. Güzel bir kahvaltı yapalım ailecek."

Yarı açık olan tek gözünü tamamen açtı. Uzanıp Eylül'ü kendine çekti hafifçe.
"Daha erken güzelim." Alnına bastırdı dudaklarını. "Sonra hazırlarız kahvaltıyı hadi gidelim yatalım."

Eylül'ün bir şey demesine kalmadan sıklaştırdı kolunu. Beline sardığı koluyla bir çırpıda kesti ayaklarını yerden. "Toprak." diye kısık bir çığlık duyuldu Eylül'den. Dudaklarından bir kıkırtı kaçtı. "Ay ne yapıyorsun? Çocuklar uyanır şimdi ne uyuması?"

"Onlar uyanınca ben hazırlarım kahvaltı." Sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi bırakıverdi Eylül'ü. Hemen ardından da kendi atladı yatağa. Rahat bir solukla doldurdu ciğerlerini. "Uykum var benim, kime sarılacağım yoksa?"

Nazlı bir gülüş geldi kondu Eylül'ün dudaklarına. Hülyalı hülyalı baktı şöyle bir.
Hiç karşı koymadan uzandı Toprak'ın yanına. Yanaştı iyice girdi koynuna.

Toprak da belinden tutup kendine çekti her zamanki gibi. Sırtını göğsüne yasladığında sıkıca sardı belini. Bacağını da bacaklarının üzerine bırakmayı ihmal etmedi.

Elini kısa süreliğine çekip ensesindeki saçlarını iteleyerek yer açtı kendine. Şöyle bir burnunu sürüp gıdıklandırdı Eylül'ü, derince koklayıp bir de öpücük kondurdu.

"Yapma-" başını acelece geriye doğru büktü Eylül. "Gıdıklanıyorum Toprak." Gülüyordu ama sesinden belli olmasın diye kızgın çıkarmaya çalışıyordu.

"Gıdıklanıyor musun?" diye mırıldandı Toprak. Dudaklarından boğuk bir kıkırtı döküldü. Bir kez daha öptü Eylül'ün kaçmasına izin vermeden.

"Tamam tamam." Uzanıp omzuna bastırdı dudaklarını. "Hadi yavrum uyuyalım."

Ona doğru yanaştı iyice Eylül. Kapadı gözlerini, ellerini de Toprak'ın belindeki elinin üzerine bıraktı. "İyi uykular sevgilim."

***

Bir tıkırtı duydu önce ve hemen arkasından gelen bir fısıltı...
Başını geriye doğru çekti hafifçe, şişmiş gözlerini kırpıştırdı birkaç kez.

Gerdanına batan sakalları, çenesini gıdıklandıran saçları hissediyordu. Lakin bundan zerre rahatsızlık duymuyor aksine onu oldukça mutlu ediyordu. En azından yatağındaki, evindeki varlığını hissediyordu.
Onsuz yeni güne uyanmanın berbat hissinden uzak olduğunu biliyordu.

"Toprak." diye fısıldadı pürüzlü bir sesle. Sonunda esnediği için de ne dediği anlaşılmadı pek. "Bi' sesler geliyor."

Başını hafif çekti Toprak. Gözlerini açmadan dinledi odayı. "Hmm olabilir."
Başını geri yasladı Eylül'ün göğsüne.

Boynuna sarılı olan ellerini Toprak'ın saçlarına doğru çıkardı Eylül. Tam bu sırada yeni bir ses duydu. Kapının hemen arkasından geliyordu fısıltılar.

"Toprak... Çocuklar..." Esnedi kocaman. Tekrar uyumak hiç iyi gelmemişti ona. Saçlarını okşadı Toprak'ın, birkaç öpücük kondurdu dudakları nereye denk gelirse.
"Hadi kalk."

Toprak elini Eylül'ün belinden çekip yüzünü sıvazladı şöyle bir. Tek kolunun üzerinde doğruldu. "Günaydın güzelim." Uzanıp bir öpücük kondurdu Eylül'ün yanağına.

Hızlıca doğruldu, dolaptan bir tişört geçirdi üzerine. Tam o sırada kapı tıklatıldı üç kez.
"Anne..." dedi Aden, hemen ardından Cihangir'in sesi duyuldu. "Baba..."

Ve aynı anda mırıldandılar. "Girebilir miyiz?"

Bir kıkırtı döküldü Eylül'ün dudaklarından. Doğruldu yatakta, sırtını başlığa yasladı.
Toprak kapıya yaklaşıp açtığında ise iki minik vardı yan yana.

Aden'in yanakları al al olmuş, gözleri kızarmıştı. Dün gece babasının ördüğü saçı biraz açılmış oldukça dağınık görünüyordu.

Cihangir'in saçları ise bir o yana bir bu yana gitmiş, yanakları allaşmış, az önce yatağın kenarına vurup acıttığı bacağı yüzünden azıcık ağladığı için de gözleri kıpkırmızı olmuştu.

Ablası da onu alıp anne, babasının yanına getirmişti hemen. Acıyan bacağından öpmeyi de ihmal etmemişti elbette.

"Baba..." Dudakları büzüldü, hemen düşüverdi bir damla gözlerinden. "Dizim acıyor." Kollarını açtı bir çırpıda babasının kucağına çıktı. Kollarını sardı sımsıkı onun boynuna, azıcık da onun kollarında ağladı, çok değil.

Aden hemen annesinin yanına çıkmıştı zaten. Cihangir ağladı, biraz onu beklediler göz yaşlarının durması için. Hepsi öptü, sevdi, annesi yanaklarından öpünce hemen sustu Cihangir.

Biraz oynadılar birlikte. Eylül onlara gülerken Toprak bi' Aden'i bi' Cihangir'i gıdıklayıp duruyordu. Tabi onların da Toprak'ı gıdıklama çabaları her zamanki gibi yerindeydi.

Eylül sonunda onlardan ayrılıp mutfağa geçtiğinde Aden doktor, Cihangir hemşire ve Toprak da annesinin sözünü dinlemediği için hasta olan bir çocuk rolünü oynuyordu oyunda.

Çayı koyar koymaz dolaba yöneldi Eylül. Hemen arkasından gelen adım sesleri ve beline sarılan kollar bir oldu.
"Güzelim." Arkadan boynuna dudaklarını bastırdı Toprak. "Biz odaları toplayalım yardıma geliyorum."

Başını salladı Eylül. Arkasını dönüp tezgaha yasladı belini. "Ne yapayım ki?"

"Hiç fark etmez." Uzanıp alnından öptü. "Yeriz Allah ne verdiyse. Sen başla geliyorum ben." Eylül'ü mutfakta bırakıp odalarına geçti. Önce kendi odalarını topladı çocuklarla birlikte. Sonra Aden ve Cihangir'in odalarını topladılar.

Kahvaltılarını yaptıktan sonra hazırlanmak için odasına geçti Eylül. Toprak salonda bilgisayarında bir şeyler yapıyor, sürekli birileri ile görüşüyordu. İşi olduğunu düşünerek bölmek istememişti Eylül. Bugün Erva ile buluşacaktı dışarıda. Erva'nın günlerdir yaptığı uzun uğraşlar sonucunda ikna edilmişti Eylül.

Dolaptan çıkardığı kıyafetlerini yatağın bir kenarına bıraktığı sırada kapı açıldı. Toprak girdi içeri, usulca yerleşti yatağın bir köşesine. Oturup Eylül'ü izlemeye başladı.
"Erva ile buluşacaksınız değil mi?"

Şöyle bir baktı Eylül. Başını salladı aşağı yukarı. "Evet." Çıkardığı örtüsünü de koydu yatağın üzerine. Toprak'ın yanına yürüdü.
"Aden ben de geleyim kız kıza parti yapalım diye peşime takılmazsa..."

Güldü Toprak. Uzanıp Eylül'ü yakaladı belinden. Usulca çekti önüne doğru.
"Merak etme biz vakit geçiririz onlarla."
Başını yasladı Eylül'ün karnına, bir süre hiç konuşmadı kaldı öylece. "Hadi geç kalma sen."

Oturduğu yerden kalktı. O kalkınca Eylül de başını yukarı kaldırmak zorunda kaldı. "Tamam." dedi tatlı tatlı gülümseyerek. "Bi' kere öpeyim de giyineyim ben."

***

Koştur koştur gidip suyun altına tuttu yanan parmağını. Arkasını dönüp pıtı pıtı adımlarla gelen oğluna baktı.
"Oğlum." dedi üzerindeki mutfak önlüğüne elini silerek ilerlerken. "Bu gömleğin değil. Gel bakalım ben giydireyim sana "

Cihangir'i bir çırpıda kucağına alıp onun odasına doğru ilerledi. Tam Aden'in odasının önünden geçerken şöyle bir bakayım demeye kalmadı onun etrafa saçıp döktüğü çiçekli böcekli elbiselerle karşı karşıya kaldı.

"Aden..." Gözleriyle yatağın üzerindeki yeşil elbiseyi gösterdi. "Fıstığım onu giyeceksin neden diğerlerini dağıttın?"

"Baba!" Nazlı nazlı omuz silkip bakışlarını elindeki beyaz elbiseye çevirdi. "Ben bunu giyinmek istiyorum bana ne. Annem de beyaz giyecek."

Bir iki adımda odaya girdi. Aden'in elindeki elbiseyi alıp şöyle bir baktı. "Tamam..." Uzanıp koca bir öpücük kondurdu kızının yanağına. "Hadi giyin kızım. Sonra gel saçını yapalım. Annen gelmeden yetiştirelim hadi."

Başını salladı Aden aşağı yukarı. Annesi gibi süzülerek babasının arkasından gidip kapıyı kapattı. En bi' sevdiği beyaz elbisesini giyinmeye koyuldu hemen.

Toprak ise alelacele geçti Cihangir'in odasına. Eylül geldi gelecekti, çoğu şey hazırdı ama bi Toprak kalmıştı hazırlanamayan bir de çocuklar. Onları da hallederse her şey eksiksiz olacaktı.

"Gel oğlum." Cihangir'i yatağın üzerine bırakıp dolabına ilerledi. El kadar kıyafetleri bir oraya bir buraya iteleyip uygun olanı bulmaya çalışırken bir yandan da Eylül'ün Cihangir'e en çok yakıştırdığı kıyafeti düşünüyordu.


Elindeki gömleği götürüp Cihangir'e gösterdi. "Annen sana bunu giydirmeyi seviyordu değil mi?"

"Hı hı..." Başını salladı hemen. "Bunu giydirince yakışıklı oğluşum diyor."
Bi kıkırtı döküldü Toprak'ın dudaklarından. Oğlunun üzerini giydirmeye başladı hızlıca.
"Başka ne diyor?"

Elini saçlarından geçirdi Cihangir şöyle bir. Bunu yapmayı da babasından öğrenmişti elbette. Asi de bir bakış attı sözde babasına benzemek için. "Aynı babası diyor."

"Babası-" Uzanıp kocaman bir öpücük kondurdu oğlunun yanağına. "Onu-" Bir de diğer yanağından öptü küsmesin diye. "Yesin."

Kara gözleri kısıldı Cihangir'in gülerken. O da babasının yanağından öptü güzelce. Güzel de giyinip yakışıklı olmuştu, annesi onu yine çok sevecekti yakışıklı oğluşum diye. O yüzden bugün oldukça mutluydu. Bir de babasının oradan oraya koşturması çok komik gelmişti. Ablasıyla akşama kadar ona gülmüşlerdi.

Cihangir'i giydirir giydirmez Aden'in yanına geçti Toprak. O da giyinmişti, yalnızca saçlarının yapılması için babasını bekliyordu. Toprak da onun saçını güzelce tarayıp ördü. İki yanından papatyalı tokalarını tutturdu.

Bi' yarım saat kırk dakika sonunda her şey hazır olmuştu. Kendisi de siyah kumaş bir pantolon ve beyaz gömleğini giymiş, saçlarını da Eylül beğensin diye özenle yapmıştı.

Üçü de sessiz sedasız salonda otururken dakikalardır bekledikleri ses duyuldu. Çalan zilin sesine çocukların heyecanlı çığlıkları karıştı. Hızlı adımlarla kapıya gitti Toprak.

Kapıyı açar açmaz kara gözlüsünün yorgun hareleri karşıladı onu. Ve hemen ardından kendi üzerine düştü o yorgun gözler.

Başta anlamayarak baktı, baştan aşağı süzdü oldukça büyük bir beğeniyle. Gözleri irileşti hafifçe. Fena olmuştu Toprak... Oldukça fena bir yakışıklydı karşısındaki. Eylül'ü büyüleyen cinstendi.

Gözleri hemen Toprak'ın arkasını kontrol etti. Çocukları aradı bir nevi. Onları bulamayınca Toprak'a döndü geri. Bir adım attı ona doğru. "Toprak... Niye böyle giyindin?"

Dudakları memnuniyetle iki yana kıvrıldı Toprak'ın. Amacına ulaşmıştı elbette. Beğendirebilmişti karısına kendini. Onun bu mimiklerini görmek, gözlerindeki bu bakışları görmek oldukça mutlu ediyordu Toprak'ı. "Olmamış mı?" diye sordu muzip bir tonda.

Hafiften sesi kısıldı, Eylül'ün beline attı elini. O ne olduğunu anlamadan çekti içeri, kapıyı kapadı hemen ardından.

Birkaç saniyelik es verdi Eylül. Ne diyeceğini şaşırmıştı keza. Dili dolanmıştı sanki.
"Yok..." Yutkundu, şöyle bir gözlerini gezdirdi Toprak'ın yeni tıraş olunmuş suratında. "Çok yakışıklı olmuşsun."

Biraz daha yaklaştırdı yüzünü. "Beğendin mi?"

"Beğendim tabi."

"Hmm." Uzanıp dudaklarını bastırdı Eylül'ün yanağına. "Sen beğen diye hazırlandım."

"Çok beğendim." Toprak'ın çapkın bakışlarını bu kez Eylül takındı. Yüzünü taradı gözleri. "Beğenmezsem çarpılırım."

Boğuk bir kıkırtı döküldü Toprak'ın dudaklarından. Eylül'ün belindeki elini yukarı doğru çıkardı okşayarak.
"Öpeyim bi' kere?"

Nazlı nazlı gülümsedi Eylül. Yaklaştırdı iyice bedenini. "Öp bari."

Gülümsedi Toprak. Sardı sarmaladı karısını. Yanaştırdı yüzünü, dudaklarını bastırdı onun dudaklarının kenarına.

"Gel hadi." Elini tuttu salonun kapısına kadar öyle ilerlediler. Salona girecekleri vakit ellerini Eylül'ün gözlerine kapadı Toprak. Sırtını göğsüne yasladı minik adımlarla odalarına götürürken çocukların kıkırtısı duyuldu.

"Ay ne yapıyorsun Toprak?" Elleri Toprak'ın elleri üzerine kapandı. "Çocuklar nerede?"

Eğlenen gülüşleri duydu hemen o sırada.
"Buradayız anne..." Aden'in ardından Cihangir konuştu. "Babamla sürpriz yaptık sana anne."

"Önce annenizi de giydirelim." İkisine birden göz kırptı Toprak. Çoktan iş bölümü yapmıştı çocuklarla. Oyun Eylül giyinip geldikten sonra başlayacaktı.

Başını salladı Aden aşağı yukarı. Cihangir heyecanla ellerini çırptı. İkisi de koştur koştur çıktılar koltuğun üzerine. Onlar az sonraki görevlerini konuşup pekiştirirken Toprak odalarına soktu Eylül'ü.

Kendine doğru çevirdi onu bir çırpıda. Eylül açılan gözlerini kırpıştırıp dururken uzanıp dudaklarını bastırdı alnına.
"Güzelim..." Kollarını sardı beline sımsıkı, dudaklarında heyecanlı bir tebessüm gözlerinde büyümek bilmeyen bir çocuk vardı. O hâlâ yıldızlar kadar seviyordu karısını.

"Bugünü biliyorsun..." Titrek bir soluk alıp verdi. Böyle konuşmaları pek beceremezdi. Saçmalayacaktı biliyordu ama en azından Eylül ne olursa olsun onu anlıyordu.
"Evlilik yıldönümümüz."

"Ben bir şey yaptım. Daha doğrusu seni mutlu etmek istedim." Elini tutup yatağın yanına çekti onu. Kara gözleri yatağın üzerindeki pakette ve onun hemen üzerindeki fotoğrafta gezinirken bekledi birkaç saniye.

Uzanıp beyaz çerçevedeki yıllanmış fotoğrafı aldı. Gözleri birkaç saniye o fotoğrafta oyalandı. Eylül'ün anne ve babasının düğün gününden bir fotoğraftı bu. Evlerinin bir köşesinde durur, Eylül'ün uzun uzun bakışlarına şahid olurdu Toprak.

Eylül'e uzattı o fotoğrafı. "Biz evlendiğimizde... Evliliğimizi duyurduk, kutladık falan ama... Hemen ardından o kadar çok şey oldu ki her şey olması gereken gibi değildi. Daha sonra çok konuştuk, çok sordum sana ama istemediğini söyledin. Biliyorum öyle şeyleri çok sevmiyorsun ama yine de... Ben istedim ki bir kez de olsa giyin."

Eylül'ün gözlerinin dolduğunu görünce parmak uçlarını gezdirdi kara gözlerinin altında. "Erva'ya sordum, nasıl bir şey istersin diye. Dedi ki annesinin o fotoğraftaki gelinliğine özenirdi hep."
Eğilip yatağın üzerindeki kırmızı paketi uzattı Eylül'e.

"Toprak." Çenesi titrer gibi oldu Eylül'ün. Dudakları büzüldü, gözlerine bir buğu geldi oturdu. Paketi açtı alelacele titreyen ellerle. Ellerine değdi hiç giymediği o kumaş, bembeyaz elbise usul usul çıktı paketinden. Ve bir damla süzüldü Eylül'ün sağ gözünden. Bakışları birkaç saniye Toprak'a değdi. Gözündeki nem onun tarafından silinirken elbiseyi tutup tam karşısına aldı.

Aynısıydı... Yıllardır baktığı o fotoğraftaki gelinliğin aynısıydı.

İstememişti evet. Toprak ne zaman sorsa ne zaman konuyu açsa Eylül istemediğini söylüyordu ona. Nikahları olmuştu, küçük bir kutlama da yapmışlardı sevdikleriyle.
Evet sonrasında tonla aksilik olmuştu ama zaten Eylül'ün bunlardan başka bir isteği de yoktu.

Olmadığını sanıyordu... Şimdi ellerindeki bu gelinliği görünce içi tuhaf olmuştu. Aslında gönlünde bir yerlerde o isteği taşıdığını şimdi fark etmişti. Tuhaf bir mutluluk, çocuksu bir heyecan sarmıştı içini.

Sanki çocukken hayalini kurduğu o gelinliği elinde görünce çocuk olmuştu yeniden. Şimdi giyinip koştur koştur küçük ama bilmiş Toprak'a göstermek istiyordu. Ona beğendirmek istiyordu kendini.

Avuçları arasına hapsetti o beyaz kumaşı. Parmak uçlarında yükseldi, bir çırpıda atladı Toprak'ın boynuna. "Çok güzel..." Sesi titredi, sımsıkı sardı kollarını onun boynuna.
"Teşekkür ederim Toprak, çok güzel."

Beli sarıldı güçlü kollar tarafından. Toprak'ın derince kokusunu içine çektiğini hissetti. Başını hafifçe çevirip dudaklarını bastırdı onun boynuna, geri çekildi biraz yanağından öptü. Elleri titreyerek buldu onun yüzünü. "Seni seviyorum "

Ve onun yüzündeki minik ellerinin üzerine Toprak'ın büyük eli kondu. Avucuna bastırdı dudaklarını. "Ben de seni seviyorum güzelim." Belindeki el yukarı doğru çıktı. Okşadı olduğu yeri. "Hadi giyin bakalım."

Dudaklarını büzdü, şöyle bir baktı elindeki gelinliğe. Nemli gözlerini sildi. Gelinliği yatağın üzerine bırakır bırakmaz örtüsünü çıkarmaya başladı. Toprak da hemen yatağın bir köşesine oturmuş, onu izlemeye başlamıştı bile.

Önce örtüsünü çıkardı sonra zarif bir elbise gibi, kabarık olmayan gelinliği geçirdi üzerine. Öyle zarif, öyle güzeldi ki. Abartılı tek bir şey yoktu gelinlikte.

"Arkasını kapatır mısın?" Eteklerini tuta tuta geçti aynanın karşısına. Birkaç saniye sonra hemen arkasında belirdi Toprak. Geniş omuzları kapladı aynayı, minicik kaldı Eylül'ün bedeni onun yanında.

Parmakları fermuara uzandı, hafifçe değdi Eylül'ün tenine. Gözleri aynada onun tepkilerini kendine hevesle bakışını izliyordu. Fermuar kapanır kapanmaz elleri usulca onun beline dolandı. Omzuna bastırdı dudaklarını, çenesini yasladı öptüğü yere.

"Çok güzel oldun..." Elleri karnını okşadı sımsıkı sardı onu. "İçim gidiyor be bakarken."

Kıkırdadı Eylül. Karnındaki ellere baktı aynadan, o ellerin üzerine elini koyup okşadı usulca, arkasını döndü. Elleri Toprak'ın yakalarına gitti, beyaz gömleğini düzeltti hiçbir sorun olmamasına rağmen.
"Teşekkür ederim."

Parmakları usul usul gömleğin düğmelerine doğru indi. "Sen de çok yakışıklı olmuşsun." Dudaklarını dişledi şöyle bir. Gözleri Toprak'a değdi nazlı nazlı.
"Benim de içim gidiyor bakınca. Böyle... Bakınca bir daha bakasım geliyor." 

Parmak uçlarında yükseldi. Hızlı bir öpücük kondurdu Toprak'ın dudaklarına. "Ben de sana bir hediye almıştım ama..." Gözlerini kaçırdı. "Bunların yanında pek de şey değil."

"Boş ver. Senin beni düşünüp yaptığın her şey benim için dünyanın en güzel şeyi."
Lüle lüle belinden aşağı dökülen saçlarını okşadı. Yüzüne düşen bir tutamı çekti parmak ucuyla. Dudaklarını bastırdı dudaklarına. Ciğerlerini onun kokusuyla şenlendirdi. Gönlünü onla ferahlattı. İçi içine sığmadı, doldu taştı onun sevdasıyla.

Geri çekildi usulca. "Gel güzelim." Elini tutup kapıya doğru götürdü. "Sadece gelinlik giyinmekle olmuyor. Bu işin daha-"

Kapıyı açtı salona koyulan masanın etrafında gezinen çocuklarına bakar bakmaz devam etti sözüne. "Nikahı var."

Gözleri irileşti Eylül'ün. Gülmekle ağlamak arasında kaldı birkaç saniye. Tam karşısında iki küçük insan süslenmiş masanın etrafında onlara doğru bakıyordu. Öyle güzellerdi ki...

Bir şey söylemeye, tepki vermeye kalmadan Toprak tarafından apar topar götürüldü masaya. "Gelinliğini de giymişken bi' nikâh da kıymayalım mı be güzelim?"

Kıkırdadı Eylül. Öyle tuhaf bir duygu durumu içindeydi ki aynı anda bir damla süzüldü gözünden. Apar topar sildi onu, Toprak'ın çektiği sandalyeye oturdu. Hemen yanına onun oturmasını bekledi.

Cihangir geldi koştur koştur yanına. Sarıldı, sımsıkı öptü oğlunu. Sonra Aden geldi, sarıldı annesine, saçlarını babasının yaptığını anlattı. Ağlayası geldi ama tuttu kendini.

O sırada koşa koşa odaya giden Aden'in ardından baktı. Birkaç saniye geçer geçmez üzerinde kırmızı bir cübbe elinde koca bir defterle belirdi salonun kapısında.

Koca bir kahkaha koptu Eylül'ün dudaklarından. Aden ise ciddi ciddi öksürüp masanın başındaki yerine oturuverdi. Cihangir de anında büründü görevine.

"Şaka mı yapıyorsunuz?" Gülmekten çıkmayan sesiyle konuştu Eylül. Elini dudaklarına kapadı. Öylesine ciddi duruyorlardı ki gülmemek için zor tutuyordu kendini.

Elbette şaka yapmıyorlardı. Aden koca kız olmuş ikinci sınıfa geçmişti. Düğünün birinde görmüştü nikâh memuru bir ablayı. O zamandan beri yani iki haftadır nikah memuru olmayı ve onun gibi o değişik kıyafeti giymek istiyordu.

Cihangir de kocaman olmuştu ablası gibi. Kreşe gidiyordu, bir sürü şey öğrenmişti şimdiden.

"Hayır!" dedi Aden şiddetle. Elini uzatıp sandalyeyi çekti geriye. "Buyrun nikâha başlayalım gelin anne, damat baba."

Öksürdü Toprak. Hemen ciddiyete büründü, toparlandı yerinde. Eylül de aynı onun gibi oyuna ayak uydurdu.

"Evet..." Elindeki koca defteri açtı. Saçını şöyle bir savurdu. "Dedem kızı annem Eylül. Babamı  eş olarak tekrar kabul ediyor musun?"

Sandalyesinden hop diye iniverdi Cihangir. Babasıyla birlikte aldıkları çok sevdiği pembe mikrofonu uzattı annesine.
"Öhöm!" Sandalyesini çekip mikrofona yaklaştı Eylül. "Evet!"

Aynı anda alkış başladı Cihangir tarafından. Gülüşü doldurdu odayı. Sonra koştur koştur babasına götürdü mikrofonu.

"Dedem oğlu babam Toprak. Annemi eş olarak tekrar kabul ediyor musun?"
Öksürdü Toprak Cihangir'in uzattığı pembe mikrofona doğru eğildi. "Evet!"

Birer gülüş döküldü hepsinin dudaklarından. Aden ve Cihangir heyecanla alkış tuttu. Sonra mikrofon Aden'e geçti.
"Siz şahit misiniz Cihangir Bey?"

Elindeki mikrofon ile koşa koşa kendi sandalyesine geçti Cihangir. Elinin biriyle gömleğinin yakasını düzeltti hemen ardından da saçını savurdu şöyle bir.
"Şahitim abla..." Güldü. Minicik inci gibi dişleri gözler önüne serildi. Birazcık utanmıştı sanki.

"Ben de..." diyerek tekrar lafa girdi Aden. "Bu gündüz babamın bana verdiği yetkiyle sizi karı koca ilan ediyorum. Hayırlı olsun. Amin."

Elindeki defteri uzattı önce babasına, oradan da annesinin önüne geçti defter. Bu sabah kendi yazmış ve nikah defteri yapmıştı güzelce.

Elini uzattı babasına doğru. "Hayırlı olsun babam Bey." Dudaklarından bir kıkırtı döküldü.

Toprak da ona uzattı elini. "Teşekkürler kızım Hanım." Sonra annesinin elini tuttu Aden. "Hayırlı olsun annem Hanım."

"Teşekkürler kızım Hanım."

Sonra da Cihangir ile el sıkıştılar 
'Oğlum Bey.' hitabı ile.

Aden'in gelini öpebilirsiniz ısrarına karşı gelmeyip alnından öptü Toprak. Ve yine Aden'in ısrarı ile bir şarkı açıldı. Kardeşi ile dans etmek istiyordu düğünlerdeki gibi.

Eylül ve Toprak oturdu yan yana koltuğa. Hemen omzuna attı kolunu Toprak. Dakikalarca gülerek onları izlediler. Bir ara isyan etti Aden, Cihangir'in boyu ondan kısa olduğu için güzel durmuyordu dans etmeleri. Toprak da Cihangir'i sandalyeye çıkarıp öyle dans ettirdi onları. Sonra Aden'in tuhaf danslarını izlediler. Cihangir Melih dayısından öğrendiği oyun havası hünerlerini döktü bir bir.

Ve kahkahalarını zilin sesi böldü. Alelacele Toprak'a döndü Eylül'ün bakışları. "Ay Toprak kim bu?" Sanki o kapının ardını bilecekmiş gibi çipil çipil baktı gözlerine. Sonra birden toparlandı yerinde. "Beni görmesinler böyle utanırım."

Dudaklarını birbirine bastırdı Toprak gülmemek için. Başını salladı iki yana güvence verir gibi. "Korkma güzelim Melih geldi." Aden ve Cihangir'e döndü gözleri. "Koşun çantalarınızı getirin bakalım."

Onlar koştur koştur odalarına giderken tekrar döndü Eylül'e. "Melih'le konuştum. Bugün onlarda kalsalar bir şey olmaz bence?"

"Ama..." Gözleri şöyle bir kapıya döndü. "Olur mu ki Toprak?"

"Kalmadıkları yer değil güzelim, dayıları."

"Yanlış anlayacak ağabeyim..."

Sırıttı Toprak muzipce. Göz kırptı. "Boşver sen onu."

O sırada Aden ve Cihangir geldi gülüşe gülüşe. Dayılarını da Bahar yengelerini de çok seviyorlardı. Onlarla ayrı bir eğlenceli geçiyordu vakit. Hem anneleri de sık sık tembihlediği için hiç şımarmıyorlardı. Cihangir genelde dayısı ile vakit geçiriyor, Aden de yengesi ve Mihrimah ile yemek yapıyordu.

Toprak onları götürdü dayılarının yanına. Gitmeden önce bol bol öptüler annelerini. Ve ikisi de hazırladığı hediyeyi verdi ona.

"Şimdi!" Ellerini birbirine vurarak girdi salonun kapısından içeri Toprak. Ellerini birbirine sürttü hızlıca indi iki basamaklı merdiveni. Bir eli beyaz gömleğinin üstten bir düğmesini açtı. "Sana güzel bir yemek yedirelim."

Bir iki büyük adımla geldi Eylül'ün yanına. Elini tuttuğu gibi masaya götürdü. "Gel yavrum."

Yutkundu Eylül derince. Ne güzel bir manzaraydı o. Nutku tutulmuştu sanki.
"Geldim." diye fısıldadı kendi kendine. "Gelmez olur muyum..?"

Oturdu sandalyeye. Bir elini yasladı yüzüne. Toprak gömleğinin kollarını katlarken izledi onu uzun uzun, sonra masayı hazırlamaya başladı gözlerini ayıramadı ondan. Arada sorduğu şeyleri yanıtlıyor bir iki cevap veriyordu ama onu izlemek daha cazip geliyordu şuan.

Yanağına konan öpücükle kendine geldi. Sanki o an kulağına dolmaya başladı sesler.
"Hadi başla güzelim."

"Eline sağlık." Öksürdü, dalgın suratına bir gülümseme yerleştirdi. Uzanıp o da Toprak'ı öptü. "Hepsi çok güzel görünüyor, hep sevdiklerimi yapmışsın."

"Ne sandın..." Göz kırpıp saçlarını düzeltti. Karıştıracaktı da son anda gelmişti aklına yapılı olduğu.

Dudaklarından bir kıkırtı döküldü Eylül'ün. Sandalyesini iyice yaklaştırdı Toprak'a doğru. "Çocuklar yemiş miydi Toprak? Aç değillerdi değil mi?"

"Yok güzelim." Başını sallayıp ağzındaki lokmayı yuttu. "Ben yedirdim sen gelmeden ikisine de."

Başını salladı Eylül. Her zamanki gibi birbirlerine bol bol yedirme çabasına girdikleri bir yemek yediler. Toprak tüm gün uğraşıp yapmıştı bunları, Eylül de öve öve bitiremedi. Bir sürü de öpücük verdi Toprak'a.

Yemeklerini yediler, Toprak masayı toplarken zorla da olsa yardım etti Eylül ona.  Her adımda üzerine bakıp duruyor, bayramlık elbisesini giymiş gibi seviniyordu. Bu kez küçükken yaptığı gibi çaktırmadan güzel olmuş muyum diye de sormuyordu Toprak'a. O zaten sürekli iltifat ediyor, çok güzel oldun, çok yakıştı deyip duruyordu.

"Gel bakalım." Elini Eylül'ün beline attı Toprak. Odaya doğru birkaç adım attılar. Tam o sırada önüne geçip durdurdu onu Eylül. Bu gün için ona bir hediye almıştı evet ama hediyesi bu kadar değildi.

Elini onun göğsüne koydu, usul usul yakasına doğru çıktı eli. "Toprak..." Bakışlarını onun göğsünden yüzüne doğru çıkardı. "Teşekkür ederim her şey için."

Dudaklarını dişledi, gözlerini yumup açtı birkaç saniye. Parmak uçlarında yükselip kollarını sardı onun boynuna. Toprak da sorgusuz sualsiz sarıldı, belini sımsıkı sarıp bedenine yapıştırdı. Birkaç adımda koltuğa vardı onunla birlikte.

Oturup onu dizine çektiği an bir iç çekiş duydu hemen omzundan gelen. "Eylül?" Sesi kısık, bir o kadar da şaşkın çıkmıştı. "Yavrum niye ağlıyorsun?"

"Toprak sen beni çok mutlu ediyorsun." İzinsiz bir damla süzüldü gözünden. Dudaklarından bir iç çekiş döküldü.

"Çalışıyorum." Gözünden akan yaşı sildi. "Mutlu etmeye çalışıyorum."

"Ediyorsun sus!" Bir hıçkırık koptu aniden dudaklarından. Bir elini yumruk yaparak gözlerine götürdü, sildi hoyratça.

"Tamam güzelim özür dilerim." diye mırıldandı Toprak. Eylül'ün elini tutup indirdi. Az önce sildiği gözlerini okşadı. Birden neden ağladığını anlamamıştı ama alışkandı bu hallerine. Eylül hamileyken de sürekli böyle ağlar sonra hemen susar Toprak'ın koynuna sokuluverirdi.

"Sen..." Burnunu çekti yaklaştı iyice Toprak'a doğru. Bir eli onun yüzünü okşadı hafifçe. "Gördüğüm en iyi babasın."

"Olmaya çalışıyo-"

"Toprak!"

"Tamam güzelim öyledir."

Gülmekle ağlamaya devam etmek arasında gidip geldi Eylül. Dudaklarından tuhaf bir ses çıktı. Ağlıyor mu gülüyor mu belli olmadı. "Sana bir şey diyeceğim."

Gözlerini sildi önce. Kızaran burnunu çekti. Yüzüne düşen saçlarını geriye doğru itti. Şöyle bir kıpırdandı Toprak'ın dizinde, nasıl dese bilemedi.
İki eli de usulca onun yüzünü buldu, dudaklarına bir tebessüm geldi kondu.

"Odamıza gidelim öyle söyle?"

"Yok!" Alelacele durdurdu onu. "Önce söyleyeyim sonra gidelim."

Başını salladı Toprak. "Söyle güzelim... Söyle kurban olayım hadi." Uzanıp Eylül'ün kızarmış dudaklarına bastırdı dudaklarını. Sonra geri çekildi usulca.

"Şey..." Dizinin üzerindeki büyük eli aldı Eylül. Son operasyondan geldiğinde elinde gördüğü o yaraya dudaklarını bastırdı. Parmak uçlarını gezdirdi narince.

İçi gitti Toprak'ın. O rahatız olmasın diye yüzünü okşarken bile değdirmezdi elindeki yarayı.

Elini usulca indirdi Eylül. Ve karnına götürdü, onun elinin üzerine koydu elini.
"Bize üçüncü geliyor sanırım..."

Durdu Toprak. Kaşları çatıldı, gözleri Eylül'ün karnına indi geri gözlerine çıktı.
"K..kim üçüncü güzelim?"

Dudaklarından bir kıkırtı döküldü. Toprak'ın şaşkın suratına kocaman bir öpücük kondurdu. "Senin silah tutmaktan nasırlaşmış ellerin var ya..."

Başını sallar gibi oldu Toprak. Kalbi deliler gibi atmaya başladı.

"O elleri tutacak dördüncü kişi geliyor..."
Kollarını boynuna sardı Eylül. Toprak hâlâ şoktan çıkamamış gibi suratına bakarken burnunu değdirdi onun burnuna. Dudaklarına bir öpücük kondurdu. Fazla açmadı aralarındaki mesafeyi, birkaç santim geriye çekildi. "Gebeyim ben bey!"

"Beyin var ya!" derken kendine geldi Toprak.
"O beyin seni yesin be!"
Nazlı bakışlarının yanında koca bir kahkaha koptu dudaklarından. Onun gülüşüne Toprak'ın gülüşü karıştı. Kendine öyle bir çekti ki aralarından su sızmasına tahammülü yoktu.

Hep öyleydi ya Toprak, Eylül ondan biraz uzak olsa içi rahat etmez, gönlü feraha ermezdi.

Hâlâ aynıydı onlar. Eylül küçük cadı kız, Toprak da o bilmiş oğlan.

Zaman geçerdi. Günler biterdi.
İki çocuk birbirini yıldızlar kadar severdi.
Ve o iki çocuk bilirdi ki.
Evrendeki yıldızlar sonsuzlukla eşdeğerdi.




SIKICI FİNAL KONUŞMASI 🌈

Öncelikle her zamanki gibi selamün aleyküm :)
Nasılsınız? İyisinizdir umarım.

Kitabımı okuduğunuz için çok çok teşekkür ederim. Bana kattığınız her şey için, yaptığınız iyi kötü yorumlar, eleştiriler için çok çok teşekkür ederim.

Eğer cevap verirken birinizi incittiysem ya da kırdıysam özür dilerim, hakkınızı helal edin.

Biliyorsunuz SINIR benim ilk kitabım. Yıllar önce başlamıştım yazmaya, bir süre ara verip tekrar devam ettim. O yüzden çok duygusalım şuan :')

Başlarda hangi kafayla yazdığımı bilmediğim bölümler var evet, oraları düzenlemeye geçeceğim ve diğer kitaplara, aklımdaki kurgulara ağırlık vereceğim artık.

Toksik bir ikili yazmak istemedim bu kitapta. Ne emirler yağdıran kaba bir adam ne de ona itaat eden bir kız olsun istemedim. Eylül kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir anne oldu, Toprak karısına deliler gibi aşık, onu incitmekten korkan bir adam...

Onları çok sevdim, onlarla birlikte büyüdüm. Ve gerçekten bir yerlerde yaşıyorlar benim için djdnjdks

Bu saatten sonra da onları bırakmaya hiç niyetim yok. Aklıma estikçe özel bölüm yazıp atabilirim.

Siz de onları çok sevdiniz. Bana çok destek oldunuz. Yorumlarınızla beni motive ettiniz, mutlu ettiniz. Hepinizi çok seviyorum, hakkınızı helal edin. Allah'a emanet olun ❤️

(İnşallah söylemeyi unuttuğum bir şey yoktur. Varsa eklerim djdjdkenksns)

Fortsett å les

You'll Also Like

3.4K 315 5
"Seni seviyorum Ay çiçeği." "Seni Allâh için seviyorum Ali." "O Ali sana kurban olsun." Oldun Ali'm sen beni veren Allah'a kurban oldun.
151K 9.6K 9
Çilli ve Üsame'nin birkaç bölümlük güzel serüvenine davetlisiniz efendimiz. #olricsular 12.10.2019
23.9K 1.5K 7
Çocuklarımın babası tek gecelik ilişkim olan adam çat kapı gelirse ve çoçuklarını görmek isterse ?!? DAHA NELER (KONU DEĞİŞTİRİLDİ) Ben ferida evet e...
2.1M 108K 96
-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretme...