DÜNYA'LI

By S-Mare

327K 39.7K 67.1K

*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.*... More

TANITIM
1✨Uzaylılar Tarafından Kaçırıldık
2✨ Hangi Ara Bizi Uzaya Çıkardın Kız?
3✨ Sana Kim Lazımdı?
4✨ Bana Bir Ok Bir De Yay Lazım!
5✨ Verdiniz Yetkiyi, Gördünüz Etkiyi!
6✨ Sakarım ama Şakir değilim!
7✨"Kutsal Çiçeğimizi Yemişsin!"
8✨Zaafım Olma Dünyalı!
10✨ Yanacağım!
11✨ Hepinizi Laciverte Boyadım!
12✨ Kehanet Geliyor!
13✨ Kalbinde Bir Sorun Var
14✨ Dudaklarına İşkence Etme!
15✨ Sadece Bir Rüya
16✨ Dünyalılardan Tiskiniyorsunuz Değil Mi?
17✨ Yüce Sha ve Üç Kutsanmışlar
18✨ Öpersin Geçer!
19✨ Kısıtlı zamanlarımız...
20✨ Nefretten...
21✨ Ne Pahasına Olursa Olsun
22✨ Ölüme Yürüyelim Seninle
Final 1✨ Yıldızlara Bak
FİNAL 2✨Yıldızlı Bir Hayat

9✨ Kral Çıplak!

11.9K 1.8K 4.1K
By S-Mare

Multimedya: Lalalar - Kötüye Bişey Olmaz

Sınırımız: 1200 oy, 6000 yorum ✨

Bol bol yorumlar isterim. Yıldızımızı parlatın ki bölümümüz hızla gelsin 😘

Okuyup beraber gülelim dediğiniz arkadaşlarınızı etiketleme yeri 🙃

Keyifli Okumalar...


Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

(Bildiriler, alıntılar, yeni bölüm bilgileri için takip etmeyi unutmayın.)


"Tabii siz Şarbon tarafından size emanet edilen kralınızın,
her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir dünyalıyla,
baş göz olmasına şiddetle karşısınız ama."

Düğün dernek kurduğum, Erian'ı da kocam olarak bulduğum rüyamdan beni "Turşu! Turşu!" sesleri uyandırmıştı. Gözlerimi açıp loş ışıklandırma da girintili tavanla göz göze geldim. Başımı çevirip yana baktım, Tan fosur fosur uyuyordu.

"Turşu! Lan Turşu!"

Başımı diğer tarafa çevirdim bu kez. Çağrı'yı görmeyi beklerken beni boşluk karşıladı. İşin garip tarafı başında nöbet tutan nefesi Layes de yoktu. Sanırım adam en sonunda dayanamamış bunu kuytu bir köşeye çekip boğmuştu çünkü Çağrı "Öyle köşede durma yiğidim, gel yamacıma doğru," diyerek adamı yatağa, daha doğrusu yere serdikleri şiltenin üzerine doğru çekiştiriyordu. Uykuya dalmadan önce son hatırladığım şey Layes'in Çağrı'yı paketleyip yere yatırması olmuştu. Paketlemek derken, bayağı onu başka bir şilteye sarıp, yaprak sarma gibi yere dizmişti.

"Pişt! Allah'ın Turşusu! Bir baksana kızım!"

Gaipten sesler duymaya başladığımı düşündüğüm an hafifçe diklendim, her yerim tutulmuştu. Yüzümü buruşturdum ve dirseklerimi yere dayayıp kapıdaki siluetin kim olduğunu çözmeye çalıştım. Kapıdan, yani mağara girişinden sadece başı görünen, o baştan da yüzü net seçilmeyen ve "Turşu! Turşu!" diye seslenen kişi acaba kimdi?

"Lan Çilekli Süt sen misin?"

"Yok eben," dedi alayla. "Ne derin uykun varmış kızım?"

Gözlerimi ovalarken, "Ne yapıyorsun oğlum orada?" diye sordum.

"Kapının ölçülerini alıyorum, buraya Pimapen bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Çok cereyan yapıyor. Sen ne dersin?"

"Ne?"

"Kızım ne yapacağım?" diye çıkıştı.

"Çağrı aklıma en ufak mantıklı bir şey geldiyse ne olayım," dedim. "Ama mantıksız istersen sana destan yazarım."

"Bu kez çok mantıklı ve ulvi bir görev edindim," dedi fısıltıyla.

"Gözümle görsem inanmam!" dedim tekrar esneyerek.

"İpucu vereyim," dedi. Elini yanağına siper etti ve "Çöpçatanlık," diye fısıldadı. "Kalk gel hadi!"

"Çağrı sen iyi misin?" dedim uyku mahmuru bir sesle. "Saat sabahın dördü."

"Kızım saati nereden biliyorsun?" dedi sessizce sitem ederek.

"Ne bileyim oğlum saati?" diye çıkıştım. "Dizilerde hep sabahın dördü diyorlar."

Eliyle sessiz olmamı işaret etti. Tan'ı işaret etti. Gözlerim yüz üstü yatan Tan'ı buldu. Ağzı yamuk, saçları dağınık, üstündeki örtü kıçına kadar açık ve üşüdüğünü belli edercesine tüyleri diken diken... Uzanıp örtüyü üzerine çektim. Hemen bir ucunu tutup kucağına çekti. Memnun bir şekilde, "Eyvallah anam," diye mırıldandı uykusunda. "Benim güzel anam!"

Elim saçlarına atıp hafifçe okşadım. "Uyu oğul, uyu da büyü! Büyü de intikamımızı al!"

"Yarın..." diye mırıldandı. "Yarın alayım anam!"

Dudaklarımı gülememek için birbirine bastırdım. "Tamam oğul, yarın git al!"

"Te Allah'ım ya!" dedi Çağrı sonunda, yanıma yürüyüp beni çekerek kaldırdı. "Töre dizileri artık çok izlenmiyor kızım. Kalk gel! Tam yaz dizilerine layık bir senaryo yazdım ben, şimdi onu uygulayacağız."

Tan homurdanıp dönünce Çağrı'nın gözleri irileşti. "Aşiret lideri uyanabilir, çabuk! Çabuk! Töre bu işin içine girmemeli!"

Beni çeke çeke odadan çıkardı. Silahıyla duvar dibinde bekleyen Layes'i o an gördüm, Çağrı'ya kaşlarımı çatarak baktım. "Ne oluyor oğlum?"

Saçlarını hızla karıştırdı. Burnunu seslice çekti. Cebinden iki tane düğme benzeri alet çıkardı. "Tak şunu!"

"Bu ne?" dedim elindeki cihazlara bakarken.

"Filmlerdeki gizli ajan şeylerinden," dedi ve elimden alıp kulağıma yerleştirdi. Diğerini de kendi kulağına taktı. "Cipsi ile askerlerin ekipmanlarının arasından arakladık."

"Araklamak?" dedi Layes gözlerini kısarak.

"Çalmak lan işte."

Layes'in gözleri daha da kısıldı. "Siz çaldınız Bay Tekin ve sizi engellersem beni tacizci var diye bağırmakla tehdit ettiniz."

Çağrı'nın ağzı yüzü ayrı oynamaya başladı. "Sanki değilsin."

"Elbette değilim," dedi Layes irileşen gözlerle.

"Sana sorsak bana aşık olduğunu da kabul etmezsin," dedi Çağrı.

"Elbette etmem," dedi Layes. Çağrı sırıtırken Layes afalladı. "Bir dakika..."

"Geçti o iş, geçti. Az önce itiraf ettin."

"Beni oyuna getirdiniz ama," dedi Layes.

"Seni oyuna getirdiğimi iddia etmen, bana olan aşkını itiraf ettiğin gerçeğini değiştirmeyeceği gibi uyurken beni izlediğin gerçeğini de değiştirmeyecek. Doğru mu değil mi?"

Beynim yandı.

Layes alık alık ona baktı. "Ne?"

"Oğlum," diyerek araya girdim sonunda. "Sen beni niye kaldırdın ya? Hayatımın en güzel rüyasını görüyordum ben."

"Ha, o mevzu," dedi sırıtarak. "Gel benimle!"

Beni peşi sıra çekiştirerek ilerlerken Layes de peşimize takılmıştı. "Nereye gidiyoruz?" dedim artık merakla.

"Yaz dizisi çekeceğiz, sen de benim başrolümsün."

"Bay Tekin," dedi Layes arkamızdan. "Yapmasanız mı?"

"Haddini bil yardımcı yönetmen!" dedi Çağrı sertçe. "Burada ben varken sen konuşamazsın. Bu benim başyapıtım olacak! Şarbon film festivalinde altın Alien ödülünü alacağım. Herkes beni parmakla gösterecek!"

"Çağrı," dedim artık korka korka. "Senden hayırlı iş çıkmaz. Hele de gece gece. Çalışan üç hücren var zaten, gece olunca biri koyunları sayıyor, biri ahırı temizliyor, biri de çobanı dövüyor oğlum."

"Çobanı mı dövüyor?" dedi Layes, sanki tek takılması gereken buymuş gibi. "Neden?"

"Hücrelerimden birine ahırı temizletince diğer hücrem sinirleniyor," dedi Çağrı. "Hayır, şerefsiz çoban para da vermiyor benim canım hücreme. Keşke bir hücrem daha olsaydı da çobanı daha iyi dövebilseydim."

"Üzücü," dedi Layes.

Başımı yana çevirip ona hüzünlü gözlerle baktım. "Çağrı'nın durumu değil mi?"

"Hayır, şey... Yani kimse koyunları sayanın hakkını savunmuyor. Muhtemelen çoban ona da para vermiyor."

Çağrı yanımda genişçe sırıttı ve dirseğiyle beni dürttü. "Yakında bunu delirtirim ben."

"Bu delirmemiş hali mi?" dedim gerçek bir şaşkınlıkla.

"Yok be!" diye itiraz etti. "Hala 'Kaç para ulan bir hücre!' diye bağırmadı."

Yanından geçtiğimiz askerler bizi görmezden gelirken Çağrı'ya kınarcasına bir bakış attım. Gece gece yanına da bu garibi katmış hala içeride fink atıyordu. Hiç dur durağı yoktu, adam yorulmuyordu da. Tan bile bitap düşmüş dünyadan, pardon Şarbondan, bihaber uyuyorken Çağrı daha nereleri gezsem derdindeydi. Artık askerler de 'Delidir, ne yapsa yeridir,' diye baktığından olsa gerek, onu görmezden geliyorlardı.

Çağrı sonunda bir koridorun ortasında durdu. İleride sadece bir mağara kapısı vardı. İçeriden buharlar çıkıyordu. Burası benim yıkandığım yerdi. "Ne yapıyoruz burada?" diye ona dönerek sordum.

Bana doğru eğildi. Sesi kısıktı. "Şimdi sen bir arpa boyu yol alamadın ya turşu, ben o işe o yüzden el atıyorum. Bu gece bu işi halledeceğiz. Sana kulağındaki kulaklıktan direktifler vereceğim. Sen de ona uyacaksın ve bam! Filmimiz hazır! Adı da: Şarbon Reçeli."

"Ne reçeli? Ne reçeli?" diye yüzümü buruşturarak sordum.

"Beğenmedin mi?" dedi ve kısa bir an düşündü. "Bir de şu var bak! Şarbon kokusu." Kaşlarım havalanınca, "Baş Belası Dünyalı, nasıl peki?" diye sordu. "Ya da şey... Uzaylı Mevsimi. Bir de Uzay Masalı var. Sarkısı da şöyle olur..."

Hafifçe geri çekildi ve dansöz gibi kıvırmaya başladı. "Aşk uzayda yaşanıyor güzelim.
Uzay bana, ben uzaya özelim
Senin ile Şarbon'a da giderim
Hayat güzel devam ediyor

Şarbon'un akşamları bir başkadır
Çılgınca geceler bize yaşatır
Her gece rotamız yeni aşkadır
Hayat güzel devam ediyor."

Belini kıvırdı ve bir bacağını hafif kırıp öne çıkararak durdu. Elinin tersini alnına dayayıp bana baktı. "Nasıl ama?"

Ağzım açık ona bakakalırken, "Çağrı," dedim. "Sen ne yaşıyorsun ya?"

"Tamam boş ver!" dedi hızla. "İsmi de şarkıyı da sonra düşünürüz. Önce şu filmi çekelim."

"Bay Tekin yapmasanız mı?" dedi Layes.

Çağrı ona küçümseyen bir bakış attı. "Tabii siz Şarbon tarafından size emanet edilen kralınızın, her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir dünyalıyla baş göz olmasına şiddetle karşısınız ama."

Layes yine kalakaldı ve ağzından bir, "Ha?" nidası döküldü.

Çağrı iç çekti. "Behlül'üm olsa anlardı işte."

"Çilekli Süt," dedim bıkkınlıkla. "Sen ne yapıyorsun Allah aşkına? Hadi gidip yatalım, kurban olayım. Uykusuzluktan ölüyorum ben."

Beni kapıya doğru çekiştirirken, "Açılır birazdan uykun," diye sinsi sesiyle konuştu. "Ha, sakın merak etme! Kulaklıklar suya dayanıklıymış."

Su mu?

"Ne?" dedim anlamayarak.

Sırıttı. "Üç! İki! Bir! Kayıt!"

Beni öyle bir güçle kapıdan içeri itti ki, koşarken hızımı alamayıp sıcak suyun içine gömüldüm. Ağzımdan burnumdan içeri sular doldu. Sonunda başımı dışarı çıkarabildiğimde küfürler ardı arkasına geldi. Bana bakan şaşkın mavi gözleri fark ettiğimde ise kısa bir afallamayla sustum. O mavi gözlerin sahibini sudan görünen üst bedeninin çıplak olmasıyla ise gözlerim adeta yuvalarından fırladı. "Ananı avradını..."

Islak vücudundan sulak akıyordu, yüzüne dökülen siyah tutamlar uzun kirpiklerine dokunuyordu. Karın kaslarının maşallahı vardı. Şu karın kasına ne deniyordu, Adolf Hitler mi?

Islak saçlarını eliyle geriye taradı ve kasları gerildi. Başını yana eğip bana baktı. "Anamı, avradımı?"

Çenem suya girip neredeyse dibe çökecekti. "Soyunu, sopunu..."

"Soyumu ve sopumu?" dedi dudakları büzerek. "Soy ne demek biliyorum ama sop... Sop ne demek?"

Yüzüm acı çeker gibi buruştu. Aslında şu an gerçekten acı çekiyordum. Bu adam Allah'ın bir lütfu muydu? "Sence şu an tek sorunumuz sopun ne olduğu mu?"

Islak kirpiklerinden birer damla süzüldü. Yüzünde aktı, boynundaki ıslaklığa karışıp göğüs kaslarına indi.

Uzaylı analar neler doğuruyor Rabbim?

"Bilmem, sorun ne?" dedi kayıtsız bir sesle. "İçeri son hızla giren ve suya dalan sen olduğuna göre sorunu sen açıklamak istersin diye düşündüm."

Kulağımdan bir ses yükseldi. "Yanıyorum de!"

"Yanıyorum!"

Hastroloji!

Tek kaşı havalandı. "Yanıyorsun?" diye sorguladı.

"Senin için!" diye kulağımdan bağırdı Çağrı.

"Lan bir sus!" diye inledim.

"Susayım mı?" dedi Erian gözlerini kısarak. "Lan mı?"

"Susma! Konuş!" diye bağırdı Çağrı.

"Susma! Konuş!" dedim hızla.

"Susayım mı? Konuşayım mı?" dedi Erian.

"Sen sus, gözlerin konuşsun, de!" dedi Çağrı. "Yoksa kulak mıydı o?"

"Gözlerin sussun, kulakların konuşsun." Elimle alnıma vurdum. "Kulakların kulakların... Kulakların sussun, sen konuş!"

"Sen iyi misin?" dedi Erian. "Yanıyorum da dedin. Ateşin mi var?"

Bana doğru yaklaşınca suyun içinde hızla geriye adımladım. Ay, boğazım kurumuştu. Ben o kasları yakından görürsem gözlerim bile kururdu. Hatta ben o zaman yüzyıllık kara kuru bir mumyaya bile dönüşebilirdim.

"Yanalım, de!" dedi Çağrı. "Beraber yanalım, de!"

"Lan bir git!" dedim bağırarak.

"Tamam," dedi Erian gerileyerek. "Gelmiyorum. Sakin ol!"

"Gel gel güzelim, gel hiç acımayacak, de!"

"Ağzına tüküreyim lan senin!" dedim bağırarak.

Erian'ın bu kez iki kaşı da havalandı. "Dünyalı iyi görünmüyorsun. Yine bir şeyler mi bulup yedin!"

"Yedim, de!" dedi Çağrı. "Senin aşkından kafayı yedim, de!"

"Oha!" dedim istemsizce. "Diyemem oğlum, manyak mısın sen?"

"Dünyalı ne yedin?" dedi Erian ciddileşerek. Yine bana doğru yaklaştı.

"Dur dur!" dedim nefes nefese.

"Dünyalı bu ciddi!" diye çıkıştı. "Sorun çıplak olmamsa..."

Yüzümü bir dehşet ifadesi kapladı. "Ay sen çıplak mısın?"

Dudakları büküldü, gözleri önce sağa sonra sola döndü. "Belli değil mi?"

"Yani..." Belden aşağısını kapatan suya baktım, sonra ise yüzüne. "Ta-tamamen mi? Çıplak mı? Bayağı mı çok çıplak? Böyle her şey acayip mi çıplak?"

"Ne?" dedi Erian.

"Yani..." Yutkundum. "Don... Don da mı yok?"

"Don," dedi ve kaşları çatıldı. "İç çamaşırı. Hayır, yok çünkü temizleniyordum ve sen geldin."

Eller günahkar...
Diller günahkar...

"Senin için geldim yiğidim, de," dedi Çağrı. "Bir kese atayım mı yiğidim, de!"

Elimi şiddetle havaya savurdum. "Senin Allah belanı versin! Beni düşürdüğün şu duruma bak!"

"Dünyalı," dedi Erian artık sertçe. "Sen iyi değilsin."

Tamamen yanıma gelip kaçmamam için kollarımı tuttu. Gözlerime baktı, yüzümü inceledi. Beni öyle bir ateş bastı ki, su birazdan fokurdamaya başlarsa şaşırmazdım. "Gözlerinde bir sorun görünmüyor," dedi Erian. "Ama yüzün fazlasıyla kızarmış ve çok sıcaksın! Alerjik bir durum olabilir. Ne yedin?"

"Seni yemek istiyorum aptal şey, de!" diye bağırdı Çağrı.

"Oğlum sende hiç mi utanma arlanma yok!" dedim irkilerek.

"Dünyalı şu an en son dert ettiğim şey utanmak!" diye çıkıştı Erian. "Hemen şifacıya gidiyoruz!"

Beni dışarı çekmeye başlamıştı ki onu şiddetle durdurdum. Ben onu çıplak görmeyi bir daha kaldıramazdım. Tekrar... Ve bu kez tamamen...

"Öp beni şapşal şey, de!" dedi Çağrı daha şiddetli bir bağırtıyla.

"Seni gebertmezsem ben eğer Çağrı," dedim can çekişerek.

"Sayıklıyorsun da," dedi Erian panikleyerek. Bana daha da yaklaştı. Çıplaktı! Ve aramızda mesafe hiç yok gibiydi. Ve ÇIPLAKTI!

"Sana da filmine de Çağrı!" dedim nefes nefese. "Çağrı! Allah seni yanına çağırır en kısa zamanda inşallah Çağrı!"

"Yüce yaratıcı! Zehirlenmişsin sen," dedi korkuyla Erian.

Beni şiddetle kucakladı.

Eller günahkar...
Diller Günahkar...
Bir Çağ yangını bu, bütün dünya günahkar...

Sudan dışarı doğru yöneldiğinde, "Ay, bana bir şeyler oluyor," dedim, göğsüm hızla inip kalkıyordu. Başım dönmeye başlamıştı. "Allah'ım şu an tam sırası, al canımı!"

"Sakin ol!" dedi Erian hızla. "İyi olacaksın, ben yanındayım."

Ve ÇIPLAKSIN!

Sudan çıktığı an gözlerimi sıkıca birbirine bastırdım. "Çağrı!" diye gürledim. "Çağrı sen bittin oğlum!"

"Geldim kuzen, geldim!" diye içeri daldı. Yanımda bittiğini yüzüme vuran nefesinden anladım. "İyi olacaksın kuzen. Daha seninle nice filmler yapacağız!"

"Çekil!" dedi Erian hemen. "Layes şifacıyı getir! Hemen!"

"Efendim aslında..."

"Hemen!" diye gürledi Erian.

"Emir anlaşıldı," dedi Layes. Ah, zavallı patates cipsi...

Bu filmde yanan seninle ben olduk!

Erian beni yere bıraktı. Gözlerimi utançtan açamadım. "Çağrı! Seni baban mı doğurdu lan Çağrı! Sen niye böyle oldun oğlum?"

"Kuzen sakin ol!" dedi bağırarak. "Ateşten beni babamın doğurduğunu sanıyor!" Bir el alnımı buldu. "Yanıyor bu kız! Cayır cayır yanıyor! Hemen biri itfaiyeyi arasın!"

"N'oldu? N'oldu lan?" diye gürleyerek içeri dalan diğer kişi bilin bakalım kimdi? Ecelimiz olacak o çocuk... Kuzenim Tan.

"Zehirlenmiş," dedi Erian. "Sayıklıyor! Ateşi de var!"

"Ah, benim zavallı kuzenim!" dedi ağıt yakar gibi Çağrı. "Otu, boku, neyi bulursa yiyordu, olacağı buydu?"

Allah'ından bulası!

"Lan yine ne yedi bu kız?" dedi Tan şiddetle. Kısa bir an ortam sessizleşti. Tan, "Bir dakika!" dedi. "Sen niye çıplaksın?"

"Çimiyordu herhalde," dedi Çağrı. Burnunu çektiğini duydum.

"Peki, bu kız niye ıslak oğlum?"

"Beraber çimiyorlardı herhalde," dedi Çağrı ağlak bir sesle.

"Ananı avradını..." dedim kısık sesle.

"Beraber mi?" dedi Tan. Sesi düzdü, ama birazdan o düzlükten aşağıya freni boşalmış bir kamyon hızla ilerleyip suratıma çarpacaktı. Nitekim öyle de oldu. "Ne demek beraber lan! Yakarım bu gezegeni! Yakarım!"

"Kesin şunu!" dedi Erian. "Sayıklıyor. Sanırım buraya da bilinçli gelmedi. Konuşmaları da çok garipti. Kendinde değil."

"Ulan kendinde değilken bile nasıl çıplak adamları buluyorsun Turşu?" dedi Tan hayretle. "Kızım bu sapıklığın zirvesi be!"

Allah belamı versin ki benim suçum değildi.

Çağrı'nın burnunu çektiğini duydum. "Allah affetsin, sapıktı mapıktı ama iyi kızdı."

Ama benim de sabrımın bir sınırı var be!

Dayanamadım ve bir an Erian'ın çıplak olmasını bile unutup gözlerimi açtığım gibi Çağrı'nın boğazına sarıldım. "Çekin!" diye bağırdım. "Bunu da çekin! Filmin adı: Başrol Kadınların İntikamı. Yetti be! Yetti artık yaz dizisi ayağına kadınlarımızı çıplak kaslı erkeklerin kucağına atmanız! Bir bitin artık be!"

"Kuzen!" dedi Çağrı boğukça. Ellerimin altında renkten renge giriyordu. "Reyting lazım... Kuzen! İnsanlarımız..." Boğulur gibi sesler çıkardı. "İnsanlarımız bunları izliyor kuzen!"

"Kendini kaybediyor!" dedi Erian beni geri çekmeye çalışırken.

"Böyle kaybetmeye can kurban!" dedi Tan. "Gebert kızım şunu!"

"İnsanlarımız..." dedi Çağrı artık kıpkırmızı bir yüzle. "Kan istiyor, vahşet... İstiyor. Gebert beni kuzen!"

Kapıdan koşturarak içeri giren ikiliden biri Layes'di. Diğeri de suratsız şifacı dedikleri tereyağı, aman işte Terah. Layes irileşen gözlerle ileri atıldı ve üstün bir güçle Çağrı'yı ellerimden çekip aldı. Çağrı derin derin nefeslenirken, "Beyaz atlı prensim!" dedi. Dudaklarını ileri uzattı. "Öp beni şapşal şey!"

Layes hızla onu bırakıp geriledi. Çağrı üzerine gitti. "Öpüşelim oğlum, öpüşmek reyting demek!"

"Hala öpüşmek diyor ya!" dedim bağırarak. İleri atılmaya çalıştım ama Erian beni bırakmadı. "Bırak, geberteyim şu azılı sapığı!"

"Terah!" dedi Erian sertçe. "Pamiok ver! Hemen!"

"Ver!" dedim şiddetle. "Ver, pamuk ver! Lazım olacak birazdan! Pamuk ver!"

Kolumda ince bir sızı hissettiğimde şiddetli çırpınışlarım yavaşça çekildi. Gözlerim ağırlaştı. Tan beni hızla kendine çekip kucakladı. Karşıya bakarken, "Çıplaksın oğlum sen hala!" diye gürledi. "Bir de kızı kucaklamış!"

Yüzüme bir sırıtış oluşurken ona baktım. Kafam bir balon gibi şişmeye başladı. İyice mayıştım. Müthiş bir gülme isteğiyle doldum. "Ne güzel değil mi? Cıbılcıblak! Acayip taş bir şey değil mi? Bir de çıplak! Donu bile yok!" dedim Tan'a. Bana hayretle bakarken kapanan gözlerim son kez Erian'ı buldu. Daha da sırıttım ve mırıldandım. "Kral çıplak!"

"Sus Turşu sus!" dedi Tan şiddetle.

"İlacın yan etkisi," dedi çıplak kral. Gülüyor muydu o? Ne güzel gülüyordu ağzını burnunu yediğim. "Şimdi bilinci kapanır. Bir de gerekli tahlilleri yaparız."

"Abicim sen önce şu üstüne bir şeyler mi giyinsen!" dedi Tan.

"Bir..." dedim ve kapanan gözkapaklarımın altında yıldızlar uçuşmaya başladı. "Bir küçük Erian'ı da görüp selam... Selam verseydim. Ayıp... Ayıp oldu!"

Tüm sesler sustu ama Tan'dan şiddetli gürültünün gelmesi de uzun sürmedi. "Ananı avradını!"

Merhabalar Dünyalılarım...

Özledim be sizi! Sarılıp kucaklaşalım 😘

Anahtar 4'ü teslim edip sahaları geri döndüm. Tatile adım atmaz da size bölümü yolluyorum, diğer bölümü yazmaya da kısa sürede başlarız. Bu biraz geçiş, yani ara bölüm oldu.

Isınma turları yani 😂

Eeee o zaman...

Bölüm nasıldı?

Özlem emoji yerimiz...

En çok güldüğüm yer kısmı...

Ela yeri...

Tan yeri...

Çağrı yeri...

Layes yerimiz...

Kral Erian (Namı diğer Eren) yerimiz...

Çağrı'nın senaryosunu puanladığımız yer...

Çağrı'nın yönetmenliğini puanladığımız yer...

Ve şurada da Çağrı'ya yaz uzaylı dizisi ismi buluyoruz...

Layes'i yavaş yavaş kaybediyoruz arkadaşlar. Çilekli Süt virüsü hızla yayılırken uzaylı bilimi çaresiz...

Başrollerimiz Ela ve Erian'ı kutlamak isteyenleri şuraya alayım...

Elaaaaa... En son ne söyledin kızın sen! Flfllflf

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

19.1K 2.5K 23
barış alper yılmaz × semih kılıçsoy !texting "abi daha yeni bes gol yediniz bizden niye racon kesmeye calisiyorsun?"
7.2K 981 12
"Lanetlenen ben iken lanetli hayatı yaşayan sen oldun."
105K 4.5K 30
bu sefer karışan bebekler bir değil ikiyse ikizler doğum da karıştıysa ? merak ediyorsan ikizlerin eğlenceli mizah dolu maceralarını okumak istiyor...
583K 49.6K 69
°Wattys 2020 Paranormal kategorisi kazananı. -Avery serisinin ilk kitabıdır. °Tamamlandı. & Ölüm ve yaşam, dünya üzerindeki ateş ve su gibidir. Su...