blue neighbourhood

By kitschmell

50.8K 5.6K 7.1K

hyunho ¡☆ ❝Bir pazar sabahı Hyunjin ve Minho'nun yolu farklı nedenlerden dolayı Blue Neighbourhood Kilisesi'n... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8 (m)
2.9
3.0 (f)

2.3

1.1K 136 212
By kitschmell

bölümü bu fic için en büyük motivem olan rachyura askıma ithaf ediyorum 😗😗

iyi okumalae 🤡💖

.︎✞︎.

Çiftin adımları sessiz bir şekilde okul yoluna doğru atıyorken Hyunjin, bu sessizliği kırmak adına konuşan ilk kişiydi.

"Bana hâlâ kızgın mısın?"

Minho'nun adımları yavaşlarken sormuştu. "Ne için?"

"Neyden bahsettiğimi biliyorsun Min."

Derin bir nefesi içine çekip döktü içini Minho. "Tamam, kabulleniyorum. İlk başta bana, ailenin benim senin sevgilin olduğumu bildiğinden bahsetmemene biraz sinirlendim ama şu an minettarlık dışında bir şey hissetmiyorum." ve belki biraz da kıskançlık..

"Ebeveynlerin de senin gibi kusursuz kişilikte Hyunjin, çok... çok güvende hissettirdiler. Onlarla tanışmanın bu kadar güzel geçeceğini, özel olacağını asla düşünmezdim inan bana. Yani hayır, kızgın veya kırgın değilim. Tek hissettiğim şey minnettralık."

Sevgilisinin dudaklarından dökülen her bir kelime uzun olanın yüzündeki gülümsemenin büyümesine sebep olurken tek istediği şu an onun küçük bedenini kolları arasına alıp sıkıca sarılmaktı. Sanki tüm gece bunu yapmamış gibi.

"Böyle düşünmen beni ne kadar sevindirdi bilemezsin. Emin ol ben de onlarla bu kadar iyi anlaşacağını düşünmezdim. Ama şimdi artık sen de onların oğlusun, annemi duydun."

Hafifçe kıkırdadı Minho. "Ah, evet. Tüm hayatımda almadığım kadar çok ebeveyn sevgisini sadece bir gün içinde aldıktan sonra ben de onları annem ve babam olarak görüyorum artık."

Minho'nun yüzündeki gülümseme aynıyken, Hyunjin'inki yavaştan silinmişti. Uğruna hayatını adayabileceği genç kesinlikle böyle bir hayatı hak etmiyordu.

Sıradan konuşmalarla geçen birkaç dakikanın ardından sonunda okula vardıklarında bekletmeden bahçeden içeri girdiler.

"Min, çantalarımızı sınıfın içine bırakıcağım. Sen bizim çocukların yanına git, gelirim ben de birazdan."

"Peki~"

Oldukça ağır olan çanta sırtından nihayet alındığında kahverengi saçlı rahat bir 'oh' çekip arkadaş grubunun her zaman oturduğu banka doğru yürümeye başladı yavaş adımlarla.

Derken başka bir şey çekmişti dikkatini.

Bahçenin biraz daha ıssız bir köşesinde Chanhee ve Dongheon vardı. Dongheon, Chanhee'yi duvarla arasına almış yüzündeki kızgın ifadeyle uzaktan duyulması güç şeyler haykırıyordu yüzüne. Boynundaki ve kolundaki damarlar belirginleşmiş ve suratı sinirden dolayı kızarmıştı. Chanhee ise yüzünde yol çizen yaşlarla birlikte başını eğmiş bir tepki vermiyor ancak duvarla bütünleşmeye çalışıyor gibiydi.

Minho, sinirin tüm vücuduna hücum ettiğini farketti ve tereddütsüzce kimsenin karışmaya tenezzül etmediği ikiliye doğru ilerlemeye başladı.

"Rahat bırak çocuğu, Tanrı aşkına derdin ne senin!?"

İkilinin şaşkın bakışları Minho'ya dönmüştü.

"Seni ilgilendirmez Minho. Nesin sen, Chanhee'nin avukatı mı? Sinirlerimi bozuyorsun artık!"

Histerik bir kahkaha attı Minho ve iyice yaklaştı ikiliye. "Ben mi senin sinirlerini bozuyorum Dongheon? Chanhee'den ne istiyorsun bilmiyorum ama yetti artık, bariz bir şekilde ileri gittin bu sefer."

Dongheon, vücudunu Chanhee'nin üzerinden çekip ateş saçan gözlerini Minho'ya çevirdi. "Hiçbir şey bilmiyorsun ama konuşuyorsun! Sana bir daha git buradan dersem yemin ederim bu kadar kibar olmam!!"

Adeta aslan gibi kükreyen beden Minho'nun vücudunda bir titreme hissetmesine sebep olsa bile geri adım atmadı ve muhtemelen korkudan şoka girmiş Chanhee'nin kolundan tutup çekti. "Gel benimle Chan-"

Sözü aniden kolundaki sıkı tutuş tarafından kesilmişti. "Sana siktir git dedim laftan anlamıyor musun sen ha!?" Diyip Minho'nun bedenini geriye savurmuştu Dongheon.

Kahverengi saçlı tam yere düşmek üzereyken belinden desteklenen bir çift el bunu engellemişti. O sırada dengesini kazanarak arkasına dönmüştü ki belindeki eller çözülüp uzaklaşmıştı ondan.

Saniyeler sonra ise bakış açısına giren şey; kızarmış bir yüzle Dongheon'un üzerine atlayan Hyunjin'di.

(...)

Odayı sadece nefes alış-veriş sesleri ve Bay Junmyeon'un A4 kağıdına bir şeyler yazdığı kalem sesi dolduruyorken karşılıklı koltuklarda oturan ikili arada birbirine kaçamak bakışlar atıyordu.

Dongheon, yarası çok olduğundan revirde iken; hâlâ şoktan çıkamamış zavallı Chanhee ise evine bizzat sınıf öğretmeni tarafından götürülmüştü.

Şimdiyse Müdür odasında olaya şahit olan Minho, kavganın baş kahramanlarından Hyunjin ve sıkıntılı bir şekilde önündeki kağıtlarla uğraşan Bay Junmyeon'dan başka kimse yoktu.

"Bu odaya sürekli başarılarından dolayı tebrik edilmek veya önemli görevler verilmesi için geldiğinden böyle bir olay için sana ne tepki vermem gerektiğini şaşırdım açıkçası, Hyunjin." Dedi Junmyeon, kare gözlüklerini düzeltip sandelyesinde geriye yaslanmıştı.

"Bay Kim, ben size olayı anlattım bizzat Minho da şahit -hatta bizi gören başka öğrenciler de vardı bahçede ancak Dongheon'un korkusundan konuşurlar mı sanmam. Yine de size tek bir yalan kelime söylemediğime emin olabilirsiniz."

"Senden şüphe etmiyorum zaten Hyunjin. Sadece sana okuldan sonra nasıl bir görev versem diye düşünüyordum, en azından minik bir uyarı amaçlı. Ayrıca Dongheon da muhtemelen uzaklaştırma alır, içiniz rahat olsun bu konuda."

Hyunjin yüzündeki sırıtmayla müdürünü onaylarken bile kalbi hâlâ adrenalin ve kızgınlık karışımı bir duyguyla hızlı atıyordu. Dongheon'un sevgilisine hakaret edip kenara değersiz bir eşya gibi savurduğu o sahne gözünün önünde her belirdiğinde sinirden istemsizce çenesi kasılıyor, elleri yumruk şeklini alıyordu.

"Chanhee nasıl peki?" Diye sorunca Minho, ikilinin bakışları aynı anda onu bulmuştu.

"Chanhee'yi, Bayan Chaeyoung evine götürdü. Merak etme, iyi olacaktır."

Müdürüne baş onaylaması verip sessizliğini sürdürdü.

Bay Kim, tekrar dudaklarını aralayacaktı ki kapının tıklatma sesini işitmesiyle sözcüklerinin yerini 'gelebilirsin'e bırakmıştı.

Müdür yardımcısı Bay Lee Hoseok içeri girip konuşmuştu anında. "Bay Kim, dördüncü sınıflardan Lee Jeno'nun ebeveyni Bay Lee Taeyong geldi az önce. Kendisine içeri girmesini rica ettim ancak bana sizinle bahçede konuşmak istediğini söyledi."

Lee Taeyong ismini duymasıyla anında sandalyesinden kalkan Junmyeon, odadaki diğer iki bedeni unutmuşçasına dışarı çıkmıştı Hoseok ile birlikte.

"Taeyong ismini duyduğu gibi varlığımızı unuttu adam."

"Shh!" Diyip tavana ve duvarlara göz gezdirmeye başlayınca Minho, Hyunjin onu anlayıp aralamıştı dudaklarını. "Merak etme, bu odada kamera falan yok. Hatta çoğu sınıfta da yok, bilmediğimizi sanıyorlar ama."

Minho'nun dudakları 'o' şeklini alırken sordu bir yandan da. "Peki.. Lee Taeyong kim ki?"

"Bay Junmyeon'un öz oğlu."

"Ne!? Onu bekar sanıyordum."

"Öyle zaten. Taeyoung onun evlilik dışı ilişkisinden çocuğu. Annesi, Taeyong'u Bay Junmyeon'dan yıllarca saklamış. Ancak Taeyong araştırarak bulmuş babasını ve Blue Neighbourhood'a taşınmış eşi Seulgi ve bizimle yaşıt oğlu Jeno ile birlikte. Bay Junmyeon da yıllarca burnunda tüten oğlunu yeni bulmuşken adeta üzerine titriyor doğal olarak."

"Az önce duyduğum şeylere mi şaşırsam yoksa bunların hepsini senin biliyor olmana mı?"

Hafifçe kıkırdadı Hyunjin ve bakışlarını masanın üzerindeki 'ıvır zıvır'larda gezdirmeye başlarken mırıldandı.

"Blue Neighbourhood'da dedikodu ışık hızında yayılır Minho ve bir bakarsın hiçbir ilginin olmadığı konuyu ezbere biliyorsun. Üç aydan fazla oldu ama hâlâ alışamadın kasabanın şu huyuna."

"Alışırım elbet- hey! Dokunma şunlara."

Merakını gidermek için masanın üzerindeki aletlerle uğraşan Hyunjin sevgilisinin dediğiyle dudaklarını büzmüştü. "Yemeyeceğim ya." Diyip omuz silkti ve uğraşına kaldığı yerden devam etti.

Derken aniden bakış açısına giren küçük mikrofonla bekletmeden eline aldı ve ağzına doğru tutarak program sunuyormuş gibi dudaklarını kıpırdatmaya başladı. Amacı biraz olsun sevgilisini neşelendirmekti ki saniyeler sonra işittiği melodik kıkırdamayla bu amacında başarılı olduğunu anlamıştı.

Her şey yolundaydı- ta ki Hyunjin, mikrofonun ucunu kanayan dudağının kenarına vurup acı içinde tıslayana dek.

Kahverengi saçlı hızla oturduğu yerden kalkıp iki adım ötesindeki sevgilisine yaklaşmış ve mikrofunu elinden alarak kanayan dudağını kontrol etmişti. Tabii o sırada dikkatsizliği yüzünden mikrofon yeri boylamıştı tiz bir ses eşliğinde ancak o, bunu umursuyor değildi.

"Senin de yaralarına baktırmamız gerek Jinnie, kötü görünüyor." Hafif akan kanı masanın üzerinden aldığı peçeteyle sıyırırken konuştu Minho.

"Benim yaralarım önemli değil, birkaç sıyırık işte. Sen iyi misin asıl? Kolun acımıyor değil mi, yakmadı o piç canını?"

Minho başını olumsuz anlamda sallarken kolunun morardığına emindi oysaki. "Hayır, benim bir şeyim yok ama Chanhee kötü görünüyordu."

Hyunjin hemen dibindeki saç tutamlarına minik bir öpücük kondururken Minho'nun yüzündeki sıkıntılı ifadenin yumuşadığını farkedince bir tane de yanağına kondurmuştu. "İki gün dinlense atlatır eminim. Hem uzunca bir süre o iti görmemek eminim çok iyi gelecek ona."

"Hmhm, haklısın."

Hyunjin'in gözüne hâlâ yerde duran mikrofon çarpınca ilk gördüğü hâli gibi yapıp eski yerine bırakmıştı.

"Biz de çıkalım mı sevgilim? Bay Kim, gelecek gibi görünmüyor." .

Başını olumlu anlamda salladı Minho. "Evet ama revire gidiyoruz önce, şu dudağına bi' krem falan sürelim en azından."

"Hayır, derse geç kaldık zaten."

"Hyunjin, gidiyoruz dedim."

Siyah saçlı tam yine itiraz etmek için dudaklarını aralamışken aklına gelen fikirle bundan vazgemişti. "Olur ama eğer canım yanarsa öpücük ile telafi edeceksin."

"Yapma ama! Senin her şeyi nasıl gereğinden fazla abarttığını bilmeyen yok."

Hyunjin basitçe 'bana ne' der gibi omuz silktiğinde Minho önce göz devirmiş sonra ise yüzündeki sırıtmayla başını olumlu anlamda sallamıştı.

Nihayet birlikte müdür odasından çıkıp sınıfa doğru yürümeye başladıklarında koridorlar ders saati olduğundan dolayı boştu.

Çok geçmeden sınıf kapısını tıklatıp öğretmenleri Bay Yoo'dan 'gel' sesini işittiler ve bekletmeden içeri girdiler. Onlar içeri girdiği gibi doğal olarak sınıftaki tüm bakışlar da ikisini bulmuştu.

Başta bu bakışların nedeninin kavga ve muhtemelen Hyunjin'in yüzündeki yaralar yüzünden olduğunu düşünseler bile, Bay Yoo derse devam edeli dakikalar olmasına rağmen sınıftakilerin onlara bakıp aralarında fısıldaşmaya devam ediyor oluşu ikisinin de kafasını karıştırdı.

Neyseki biraz sonra teneffüs zili çalmış ve ders sonlanmıştı. Ancak garip olan şey Bay Yoo'nun çıkmış olmasına rağmen iki-üç öğrenci dışında diğerleri hâlâ içerideydi ve sessizce konuşmaya devam ediyorlardı.

"Neden bize bakıp aralarında fısıldaşıyor bunlar?" Diye sordu yanındaki bedene, Minho.

"Ben de bilmiyorum ama şimdi öğreniriz." Oturduğu yerde ayağa kalkıp sınıftaki herkesin duyabileceği bir ses tonuyla sordu Hyunjin. "Derdiniz ne sizin? Niye öküzün trene baktığı gibi dikizliyorsunuz bizi?"

İşittikleriyle öğrencilerin ağzını artık bıçak açmazken ortama da bir sessizlik çökmüştü. -Ki aniden açılan kapı sesiyle herkes dikkatini içeri giren kişilere çevirmişti. Oldukça heyecanlı görünen Jisung ve onun arkasında garip bir yüz ifadesiyle duran Felix'e yani.

"Kimse tebrik etmedi değil mi kardeşim? Çünkü önce ben tebrik etmek istiyorum." Derken Jisung, bakışlarının hedefi Hyunjin'den başka kimse değildi.

"Ne tebriği? Neyden bahsediyorsun Hanji?" 

İkili, Minho ve Hyunjin'in masasına yaklaşırken bu sefer daha kısık tuttuğu sesiyle yanıtladı arkadaşını Jisung. "Cesaretinden dolayı elbette."

"Açıkça söyleyecek misin artık?"

"Hyung.." derken yutkundu derince Felix, ikilinin hiçbir şeyin farkında olmaması onu daha da germişti.

"...artık tüm okul ikinizin sevgili olduğunu biliyor."

.

.

.

🤡🤡

peki sizce nasıl öğrendiler?

umarım beğenmişsinizdir. yorum ve oylarınızı eksik etmeyin, kendinize iyi bakın! ✨🧚‍♀️✨

-mellanie

Continue Reading

You'll Also Like

1M 54.9K 35
It's the 2nd season of " My Heaven's Flower " The most thrilling love triangle story in which Mohammad Abdullah ( Jeon Junghoon's ) daughter Mishel...
616K 74.7K 33
okulun itiraf sayfasına yapılan bir itiraf sonrası jisung'un hayatı hiç beklemediği bir şekilde minho ile kesişmişti. "tanışıyorlar mı bilmiyorum am...
1.1M 45.1K 52
Being a single dad is difficult. Being a Formula 1 driver is also tricky. Charles Leclerc is living both situations and it's hard, especially since h...
428K 33.1K 20
karantina günlerinde çok sıkılan jeongin olacaklardan habersiz yanlışlıkla bir linke tıklar. [rewritten]