İKİLİ DELİLİK

By sezgisalman

45K 5.8K 434

Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, do... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
Final - Son Söz

28. Bölüm

1.3K 181 13
By sezgisalman

Ali cumartesi sabahı kahvaltıdan sonra iki dirhem bir çekirdek hazırlanmış, tekelin yolunu tutturmuştu. Bu kez gayet de ön kapıdan cesurca girecek, İrfan Bey'le medeni bir şekilde her şeyi konuşacaktı. Bu konuda ne kadar ciddi olduğunu, durumun öncekilerden ne kadar farklı olduğunu, en önemlisi Merih'e nasıl âşık olduğunu anlatacaktı. Bir yolla empati kurmasını da sağlarsa başka bir sorunu kalmayacaktı.

İlk önce İrfan Bey'in kasada olup olmadığını kontrol etti. Onu her zamanki yerinde televizyona bakarken görünce "Hadi bakalım!" diye kendi kendine gaz vererek içeri girdi. Kasaya doğru gelip birkaç adım mesafe bırakarak durdu. İrfan Bey'in gözleri ilk önce Ali'nin yüzündeki yara izlerinde, sonra da sabahın saat onunda giydiği takım elbisede dolaştı. Üstelik hava da otuz üç dereceydi.

"Merhaba İrfan amca," dedi her zamanki kendine güvenen ses tonundan farklı bir sesle. Bilinçsizce kravatını düzeltti. "Nasılsınız?" diye sordu.

"Bildiğin gibiyim," dedi İrfan Bey ciddiyetini koruyarak. "Sen nasılsın?"

"Ben de sanırım bildiğiniz gibiyim," diye mırıldandı Ali. İrfan Bey'e doğru bir adım daha yaklaştı. "Ben seninle konuşmaya gelmiştim. Tahmin ediyorsundur sanırım."

İrfan Bey her ne kadar ciddiyetini korusa da, Ali'nin daha iki hafta önce araba için yaptığı yardımı—ve genel olarak onun iyi bir insan olduğunu—unutmadığı için boştaki tabureyi çekerek "Gel, otur şöyle," dedi. Ali çekingence tabureye yerleşirken "Çay ister misin?" diye sordu İrfan Bey.

Onun bu teklifi Ali'nin motivasyonunu biraz arttırdı. "Olur," dedi konuşmanın daha rahat geçeceğini ümit ederek.

İrfan Bey kahvehanedeki çocuktan iki çay istedikten sonra geri döndü. O da kasadaki yüksek sandalyesine geçerek televizyonu tamamen kıstı. "Anlat bakalım, dinliyorum."

"Olayı en baştan anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Ama mümkün olduğunca kendi tarafımı açıklamak isterim." İrfan Bey'in sessizliği üzerine devam etti. "Senin gibi başta ben de olan biteni bilmiyordum. Galiba tam net olarak anladığımda temmuz ayının başlarıydı. Ondan önceki süreçlerde ben de huzurevine büyük halamı ziyarete gittiğimde Venüs'le rastlaştığımı, akşamları da Merih'le çalıştığımı sandım hep. Büyük halam sayesinde Venüs sandığım Merih'le çok daha fazla zaman geçirme fırsatım olmuştu açıkçası. Büyük halam çok sevmiş Venüs'ü, aman yani Merih'i işte. Anlata anlata bitiremiyordu bana. Bir iki kez beraber aktivitemiz de oldu. Bu süreçlerde ben ilk kez Venüs'le zaman geçirmeye başladığımı sandım. Onu Merih'i tanıdığım gözle tanımıyordum sonuçta. Farklı birini keşfediyorum gibi düşündüm. Hâlbuki belki baştan daha dikkatli baksaydım, zaten tanıdığım Merih olduğunu görecektim. Ama ben farklı birini keşfetmeye ve tanımaya öylesine odaklanmıştım ki, bu kızın gözümün önündeki kız olduğuna ihtimal bile vermedim."

Çayların gelmesiyle Ali'nin sözleri bölündü. Çaylarına şekerlerini atıp karıştırırken Ali tekrar zihnini toplamaya çalıştı. Derin bir nefes alıp devam etti. "Ben arada olan ufak tefek hatalardan anladım. Daha Merih itiraf edemeden durumu çözdüm. Başta ona yaptığı bu kandırmaca için ders niteliğinde bir şeyler de çektirmek istemiştim. Ama sonra yapamadım..." Bakışlarını kaçırarak "Kıyamadım," diye tamamladı sözlerini.

"O çok yoruluyordu İrfan amca. Ve bunu çaktırmamak için daha da bir şevkle çalışıyordu. Neredeyse iki aydır hafta sonları, geceleri doğru dürüst uyumuyor bile. Düşünsene! Sen üzülmüyor musun onun haline?"

İrfan Bey dişlerini sıktı. "Üzülüyorum tabii, Venüs'e cezasını bu yüzden verdim. Ama Merih de kendisi kaşınmış buna."

"Öyle ama, etmiş işte bir saflık. Sonuçlarını düşünmeden hareket etmiş."

"İşin en karmaşık kısmı da o ya! Tarık Tarık diye çıktığı yolu, daha ilk dakikasında başka yola saparak terk etmiş!" dedi İrfan Bey memnuniyetsizlikle çayından bir yudum almadan evvel.

Ali işaret parmağını takarak yakasını çekiştirdi. "Tarık onun için basit bir gençlik hayranlığından başka bir şey değildi. Merih de bunu anladı. Pişman oldu zaten. Ama iş işten geçmişti işte."

"Sadede gel Ali. Bu işin en çok tadımı kaçıran kısımları bunlar değil. Bunlar bir şekilde çözülür. Benim asıl tadımı kaçıran kısmı daha ciddi sonuçlara yol açan kısımları."

Ali hemen savunmaya geçerek "O konu başka İrfan amca," dedi.

"Nasıl başka evladım? Göz göre göre daha tazecik nişanlından ayrılmadın mı sen? Siz neredeyse iki yıldır bu kızla beraberdiniz. Hepimiz biliyorduk, görüyorduk. Birden ne demek oluyor bu? Yakışık alıyor mu oğlum? Bizler böyle insanlar mıyız? Böyle mi yetiştik?"

"İrfan amca ben Aslı'ya evlenecektim ama ona âşık değildim. Evlenmek için evleniyordum ben. Zamanı geldi diye, artık bundan sonra asıl evleneceğim kişiyi bulamam diye evleniyordum. Benim gözümü büyük halam açtı. Hani demiştim ya sana, bana sürekli Venüs de Venüs diyordu diye, ben onun sayesinde baktığımı görmeye başladım. Gözümün önündekini... Benim evlenmem gereken insan zaten senelerdir yanımdaydı. Huyuyla suyuyla, neşesiyle, derdiyle, çılgınlıklarıyla, korkusuyla Merih benim hayatımın kaynağı gibi. Onsuz ben... sıkılıyorum! Anlıyor musun? Evet, onunla arkadaş gibiyken de sanki her şey aynıydı. Beni yine eğlendiriyordu, onunla vakit geçirmekten keyif alıyordum... Belki de... bilmiyorum, böyle şeylerin zamanı vardır diye... Ben hep senin de düşündüğün gibi Merih'e kardeş gözüyle baktığım içindir belki de! İlk kez bir geri çekilip 'acaba mı' dediğimde her şey ama her şey puzzle parçaları gibi kafamda oturdu İrfan amca. Venüs'ün Merih olduğunu anladığım zaman ben biliyordum onun benim hayatımı beraber geçirmek istediğim kişi olduğunu. Beraber yaşayacağım, beraber yaşlanacağım kişi olduğunu... Ve bu tamamen benim kararımdı. Merih'in daha hiçbir şeyden haberi yoktu bile. O bana bakmaya bile korkuyordu Aslı yüzünden. Zaten Venüs'ün adını lekeleyeceğim diye aklı çıkıyordu. İnan o hiç yanlış bir şey yapmadı. Hep kaçtı benden. Ben gittim üstüne. Çünkü hayatımda ilk kez böyle hissediyordum. Körkütük âşık oluyordum! Sonra ona kıyamadım dedim ya, bir gün hala onun Venüs olduğunu düşündüğümü sandığı bir anda karşıma alıp zorladım, ben seni istemiyorum dedi inat etti, peki Merih istiyor mu diye sordum. Susup kaldı önce. Ağlaya ağlaya her şeyi anlattı. Utandığı tüm duygularını itiraf etti benim gibi. Ben o gün ona her şeyi düzelteceğim diye yemin ettim. Söz verdiğim gibi Aslı'dan ayrıldım. Evet biliyorum dışarıdan bakınca gözüne çok kötü bir şey yapmışım gibi görünüyor ama kendini benim yerime koy İrfan amca. Ya sırf insanlara ayıp edeceğiz diye ben Aslı'yla evlenseydim? Merih'e âşık olduğum gerçeğini görmezden gelseydim? Ne olacaktı? Benim de Aslı'nın da hayatı mahvolacaktı birkaç yıla. Yapamazdım ben zaten artık. Merih beni sevmese de, istemese de ben Aslı'dan ayrılmayı kafama koymuştum. Kimseyi kandırarak böyle işlere kalkışamam ben. Bak sana bile söylemeye sabredemedik biz. Her şey usulünce olsun istedik. Yoksa beklerdik, saklardık. İnan bunu da düşündük. Ama bana yakışmaz öylesi... Şimdi biraz da olsa anlıyor musun beni? Biliyorum kızgınlığın kolay kolay geçmez, yaşananlar rahat sindirilebilecek şeyler de değil. Ama bir gerçek var ki, bunu sakın aklından çıkarma lütfen; Merih'le ben birbirimizi her şeyden çok seviyoruz. Ben onun için her şeyi göze aldım. Bugüne kadar ona gözüm gibi baktım, bundan sonra da bakmaya devam edeceğim. Sana yemin ederim hiçbir şey değişmedi. Eğer kızgınlığını, hıncını birinden çıkaracaksan, illa birilerini ahlaksızlıkla suçlayacaksan yalvarırım o ben olayım. Merih'i daha fazla üzme. O yeterince yıprandı çünkü."

İrfan Bey sabırla dinledi Ali'yi. Her sözünü ilgiliyle takip etti. Bir kere bile bakışlarını ondan çekip umursamazlık etmedi. Ama ciddiyetini de bozmadı. Ne diyeceği konusunda kararsızdı. Sessizliğini koruduğu sürede düşünürken çayını hızlı yudumlarla içti.

"Bak Ali," diye lafa girdi. "Seni oldum olası sevmişimdir, bilirsin. Hala daha severim. Sabahın köründe otuz beş derece havada buraya takım elbiseyle gelecek kadar bu işi ciddiye aldığın belli. Senin kötü niyetli olduğunu da düşünmüyorum. Sadece bizim kızın saflık etmiş olmasından korkuyorum. Ama sen de ona kefil oluyorsun. Tabii benden daha iyi bileceksin, bunca zamandır onun halini tavrını gören sensin. Gerçekten seviyor mu, yoksa havai bir hevese mi kapıldı, onun ayrımını yapabilecek kadar aklı başında, görmüş geçirmiş bir insansın. Herhalde öyle bir şey olduğunu düşünsen, sevmiyor olsan da bir anda nişanlından ayrılmazdın."

Ali bilinçsizce İrfan Bey'in sözlerini onaylar gibi başını salladığını fark etti. "Tabii ki İrfan amca," dedi. Sonra gülerek, söyleyip söylememe arasında kararsızlık yaşadığı şeyi İrfan Bey'le paylaştı. "Sana bir sır vereyim mi, ama bunu sana söylediğimi Merih'e sakın deme, bana çok kızar."

İrfan Bey ilk kez sıkkın olmayan, heyecanlı bir merakla Ali'nin yüzüne baktı.

"İki gün önce bana evlenme teklif etti Merih."

İrfan Bey'in artık bir şeylere şaşıracak, özellikle de Merih'le ilgili bir şeylere şaşıracak gücü kalmadığı için kendini tamamen salıp kahkahalarla gülmeye başladı. Vücudunun kahkahalarla sarsılmasından elindeki çay bardağını dahi kenara bırakmak zorunda kalmıştı. Ali de onunla beraber gülmüştü.

"Aslında tam Merih'ten beklenecek davranış! Diyorum sana bunun aklı bir karış havada. Hey Allah'ım ya! Deli bu deli!"

Ali gülerken başını iki yana sallayarak çayının sonunu da bitirdi ve bardağı masaya bıraktı.

"Anlayacağın durum böyle. Biz sürekli birbirimizi hislerimizin gerçek olduğuna inandırmak için böyle saçma sapan ikna yöntemleri buluyoruz kendimize. İkimiz de toplumsal baskısının korkusunu yaşadığımız kadar, birbirimize karşı da bir sorumluluk hissediyoruz... Uzun lafın kısası, ben çok ciddiyim İrfan amca. Senin de belki ilk zamanlarda yüzde yüz olmasa da biraz rızanı ve güvenini istiyorum. Çünkü biliyorum sen aşktan, sevmekten anlarsın."

İrfan Bey Ali'nin güzel sözleri karşısında 'amaan' dercesine elini salladı. Dalga geçer gibi "Ben mi aşktan anlıyorum? Anlasaydım bugün hala bekâr olur muydum?" dedikten sonra gülümsemesi duruldu. "Ama bir şey var ki, eski nişanlın konusunda kast ettiğini anlıyorum. Sen iyi direkten dönmüşsün. Bunu birkaç sene içinde boşanmış bir adam olarak rahatlıkla söyleyebilirim. Bırak sevmemeyi, severek evlensen de, eğer yanlış karar aldıysan o evlilik bitiyor... O yüzden hep iyi düşünün diyeceğim ben size. Hiçbirinizin üzülmesini, pişman olmasını istemem."

Ali anlayışla başını salladı. "Çok haklısın İrfan amca. Bak ne diyeceğim, salı günü hep beraber restoranda bir yemek yiyelim mi? Sen, ben, Merih, Venüs, Tarık. Herkes aklındakini konuşur, rahat rahat bütün sıkıntılarımızı ortaya dökeriz. Hep beraber netleştirebildiğimizi netleştiririz?"

İrfan Bey komik bir ifadeyle düşünür gibi yaptı. "Ben bizim Linda ve Leslie'ye ceza verdiğim için onlar çalışacaklardı ama... Hadi bir akşamlık es geçeyim. Cezalarından vazgeçmem bu arada, sakın o konuya girmeyin bile. Hele o Venüs, burnundan getireceğim onun burnundan!"

Ali hemen ellerini kaldırararak ben karışmam dercesine bir duruş aldı. "O konuda eti senin kemiği benim. Sonuna kadar arkandayım. Salıları ben bile çalışmıyorum restoranda ama sen Merih'i gönder, pazartesi salı çalışsın, Sıtkı abiye derim en pis işleri verir. Sen merak etme. Diğerleri kıyamaz ama Sıtkı abi Nazi gibidir."

"Süper süper!" dedi İrfan Bey keyifle. Ali ayaklanırken İrfan Bey de onunla beraber onu uğurlamak için kalktı. Ali elini uzatınca İrfan Bey iki eliyle onun elini tutarak onunla samimiyetle tokalaştı. "Ben senden iyi damat mı bulacağım be! Bulmuşum da bunuyorum resmen," deyiverdi bir an için kendine kızarak.

Ali ilk kez utanarak güldü. Ensesindeki saçları karıştırdı utanan bir çocuk gibi. "Mahcup oluyorum sen böyle dedikçe... Ama bana sonuna kadar güvenebilirsin İrfan amca. Kızına gözüm gibi bakacağım."

"Bakacaksın belli ki, evlenme de teklif ettiğine göre sıpa... Sen ne dedin teklifine?" diye sordu İrfan Bey onunla beraber kapıya yürürken.

Ali muzip bir gülümsemeyle "Sence kabul etmesem Merih bir daha yüzüme bakar mıydı? Utancından odasına kapanır, daha da sittin sene çıkmazdı," dedi.

İrfan Bey bir kez daha keyifle bir kahkaha atarak başını onaylarcasına salladı.

***

Zehra Hanım bastonuna dayanarak İhsan'ın kolundan çıktı. "Sen beni iki dakika burada bekle, geliyorum."

"Tamam Zehra sultan, ama acele et bak dönmemiz lazım hemen."

"Tamam tamam! Çok sürmeyecek!"

Zehra Hanım tekelin adını son bir defa daha kontrol edip içeri girdi. Kasada babasının yanında sayım yapmakta olan Venüs'ün Zehra Hanım'ı görünce gözleri kocaman açıldı. İrfan Bey de Zehra Hanım'ı görünce "Buyurun hoş geldiniz. Kızım yardımcı olur musun hanımefendiye," dedi Venüs'e doğru manidar bir sesle.

Venüs tam ağzını açacakken Zehra Hanım "Venüs kızım sen iki dakika dışarı çıkıp babanla beni yalnız bırakır mısın?" dedi.

İrfan Bey duruma şaşırmaktan tepki veremezken Venüs çekingen bir sesle "Peki Zehra hala," diyerek dükkanın dışına çıktı.

İrfan Bey daha bir merakla bakmaya başladı karşısındaki yaşlı kadına.

"Merhaba İrfan Bey, ben Zehra Karalı, Ali ve Tarık'ın rahmetli babaannelerinin kardeşiyim. Büyük halalarıyım yani."

İrfan Bey Zehra Hanım'ın kendisinin tanıtmasının akabinde hemen ayaklandı. "Buyurun, hoş geldiniz tekrar."

"Zahmet etmeyin, çok kalamayacağım, huzurevine dönmem lazım, beni buraya getirmesi için görevliyi işinden alıkoydum. Size hemencecik bir şeyler diyeceğim sadece."

"Tabii dinliyorum sizi."

"Merih... çok iyi bir kız. Bizimle beraber huzurevinde olduğu sekiz hafta boyunca kendisinin üç katı yaşındaki insanlara o genç yaşına rağmen birçok şey öğretti. Bize her gelişinde enerji, mutluluk getirdi. Huzurevine gelip kime sorsanız onunla ilgili çok güzel şeyler söyleyecektir. Tabii sorarken Venüs diye sormanız lazım o ayrı... Ama konumuz bu değil. Kardeşiyle tek yumurta ikizi olan bir kadın olarak ona bu konuda kızmıyorum ben, asla da kızmam. Bildiğim tek bir şey varsa, o pırlanta gibi yüreğin benim gelinim olmasını her şeyden çok isteyeceğim. Bunu gelip özellikle size bizzat söylemek istedim. Hiç kimse bir şey bilmeden... Benim ne kadar ömrüm kaldı, meçhul... Zavallı kardeşim torunlarının mürüvvetini göremedi, en azından onların sevdiklerine kavuştuklarını görmek bana kısmet olsun. Kimsenin işine karışacak değilim tabii ama bu hafta Merih kızımla telefonda konuştuğumda sizin kendisine biraz kızdığınızı söyledi bana. Pek de bahsetmek istemedi ketumluğundan... Ama ben anladım onu. Uzun lafın kısası, sizden ricam, Merih'e yüklenmeyin. Onun aklına en başta zorla Ali'yi sokan bendim. Torunumun aşksız bir evlilik yapıp mutsuz olacağı bir kadınla evlenmesine göz yumamazdım. Merih kızımın ve Ali oğlumun arasındaki o elektriği hissettiğimde, onların birbirlerini fark edebilmeleri için elimden geleni yaptım. Zararın neresinden dönülse kârdır sonuçta, değil mi?"

"Doğru, haklısınız," diye mırıldandı İrfan Bey. "Fakat bu iş benim rızamdan çıktı artık. Sabah da Ali geldi, uzun uzun konuştu. Ben onları anlarım, ama siz de eskilerdensiniz, küçük yerde böyle şeylerin zorluklarını bilirsiniz. Ali de Merih de her şeyi göze almışlar. Benim diyecek bir şeyim yok o zaman."

"Bazen bazı şeyleri kulak arkası etmeden yaşamak hayatı daha da zorlaştırır... Ben ömrüm boyunca hiç evlenmedim. Zamanında arkamdan denmeyen kalmadı. Hiçbirine kulak asmadım. Şimdi geriye ne kaldı? Hiçbir şey! Konuşan konuştuğuyla kalıyor. Biz de hayatımızı yaşadığımıza bakıyoruz."

"Haklısınız," dedi İrfan Bey bir kez daha. Zehra Hanım gitmeden evvel dışarıdaki Venüs gözüne çarpınca gülümsedi. "Venüs'ü az tanısam da, onun da her şeye rağmen iyi bir kız olduğuna eminim. Yaşlılarla pek anlaşamaması onu kötü biri yapmaz. Ben de yaşlılarla anlaşamıyorum!"

İrfan Bey Zehra Hanım'ın sözlerine gülmemek için kendini zor tuttu.

"Neyse, ben gideyim artık. Sizi de daha fazla meşgul etmeyeyim. Tez vakitte güzel haberlerinizi bekliyorum."

İrfan Bey ellerini iki yana açarak "Hayırlısı diyelim!" dedi. Zehra Hanım tokalaşmak için elini uzatırken gülümsedi. "Memnun oldum İrfan Bey, kendinize iyi bakın. Merih'e benim için selam söyleyin. Hayırlı işler!"

"Ben de memnun oldum Zehra Hanım. Teşekkürler ziyaretiniz için. İletirim selamınızı."

Zehra Hanım dışarı çıktığında Venüs şaşkın bir gülümsemeyle, saçları savrularak ona döndü. Zehra Hanım da ona gülümsedi. "O Tarık haytasına söyle, beni daha sık ziyaret etsin. Tamam mı?"

"Tamam Zehra hala, söylerim."

"Hadi kolay gelsin sana bakalım."

"Hoşça kalın, kendinize dikkat edin."

İhsan yeni fark ettiği Venüs'e el sallayınca, Venüs de alık alık ona el salladı. Tam ona hal hatır soracakken Zehra Hanım İhsan'ı çekiştirince lafı ağzına tıkıldı. Venüs de bir kez daha ucuz yırtmış oldu.

***

"Zaten aşklar hep yalan dolan
Sonu hep sızı hüsran
Geriye kalan ardından
Yalnızlık olsa da sana değer"

Merih rezervasyon defterine bakarken tamamen kendinden geçmişti. Şarkıyı biraz yüksek sesle mırıldandığının farkında bile değildi. Yine masalar düzenlenirken Şenay radyodan rastgele bir kanal açmıştı. Kimse olmadığında, iş yaparken şarkı söylemek onun işiydi aslında. Ama Merih bu aralar pek dertli olduğu için hazır bulduğu isyan dolu Yıldız Tilbe şarkısına eşlik etmek istemişti.

Ali yat limanın içinde restorana doğru yürüdüğü sırada, sevgilisini omuzlarını oynata oynata şarkı söylerken görünce gülümsedi. Yaklaştıkça hangi şarkıyı söylediğini de duyunca gülüşü sesli bir gülüşe dönüştü. Gelip tam onun kürsüsünün önünde durdu. Merih Ali'nin geldiğini görünce başını hızla kaldırıp sustu. Kocaman açtığı gözleriyle ona bakarken merhaba bile demeden ilk "Babamla nasıl geçti?" diye sordu. Telefonda mesajla sormuştu ama Ali çok meşgul bir gün geçirdiği için "Akşam konuşuruz" demek durumunda kalmıştı Merih'e. Merih ölüyordu meraktan.

"Senin yaptığın konuşmadan çok daha iyi geçtiği kesin. Salı akşamı beraber burada yemek yiyeceğiz."

Merih'in gözleri kocaman olurken Ali ekledi. "Hep beraber tabii. Sen ben Venüs Tarık ve baban."

"Oha! Gerçekten mi? Hepimizle mi konuşacak?"

"Evet, herkes aklındakini konuşacak. Güzel güzel bir kez daha özrümüzü dileyeceğiz. Sizin cezalarınız devam ama. Pazartesi işe geliyorsun maalesef."

Ali'nin maalesefle söylediği—pek de ifadesi buna üzülüyormuş gibi değildi gerçi—son cümle Merih'i mutlulukla gülümsetti. "Seve seve!" Ali'nin yanında yirmi dört saat bile çalışırdı.

Ali ona tebessüm etti. "Yine de tüm bu acılar ve olaylar bu kadar tazeyken iddialı bir şekilde babandan izin almak zorunda kalacaksın ama..."

Merih hiçbir şey anlamayarak kaşlarını çattı.

Ali cebinden iki bilet çıkardı. Merih'in önünde salladı. "Bize Simi'ye bilet aldım. Biraz zahmetli bir gidiş olacak ama gittiğimizde buna değecek."

Merih şok içinde biletlere bakakaldı. Eline alıp baktığında Datça'dan Simi'ye geçmeli feribot biletleri görünce defalarca kez yazıları okudu. "Ali sen n'aptın? Baya baya iki hafta sonrasına bunlar."

"Evet, oteli de hallettim bugün. Hemen hemen her şey tamam. Bir tek çantaları toplayıp gitmesi kalacak hafta sonuna kadar."

"Ali ben babama ne derim?!" diye sessizce bağırdı Merih.

"Meral'in yanına Datça'ya falan gidiyorum dersin en kötü ya. Uydurursun bir şeyler."

"E biz aynı anda ortadan kaybolduğumuzda ne olacak?"

"Ben de Ankara'dan arkadaşlarla Simi'ye gidiyorum?" dedi Ali gayet de yalan söylemiyormuş gibi.

"Ay sen cidden çok fenasın. Resmen kaşınıyorsun. Babamın iki gülen yüzünü gördün diye adamın iyi niyetini hemen suiistimal ediyorsun."

Bu sözlere Ali'nin yüzü düştü. "Aşk olsun Merih! Hevesimi kırıyorsun böyle diyerek."

"Ya bi olayın sıcağı geçseydi! Ceza almışken ben tatile gideceğim nasıl diyeceğim?"

"Dersin dersin! Senin için bu kadar uğraşmışken müstakbel kocanı yarı yolda bırakamazsın!" Ali kendi sözlerine kıkırdayınca Merih onun omzuna vurdu sinirle. "Şimdi duyacaklar bizi."

"Bence bu akşam yavaştan çıtlatalım bizimkilere."

Merih bön bön Ali'ye baktı. "Nasıl söyleyelim pat diye millete ya? Olağan toplantıda mı diyeceğiz ha bu arada biz sevgiliyiz artık diye."

Ali bu fikri tartar gibi düşündü. Hemen hemen her akşam tüm ekip müşteriler gelmeden evvel on dakikalık kısa bir toplantı alırdı. Ali orada herkese sorular sorarak rutinleri kontrol ederdi. O gece için direktif varsa onları verirdi. "Toplantı sonunda söylenebilir aslında, ben bunu bir düşüneyim," dedi mırıldanarak. Yürüyüp içeri doğru giderken Merih panikle peşine takıldı. "Ali saçmalama! Olur mu öyle şey?"

Restoranın iç kısmına girip mutfağın önünden geçerken davranışlarına bir tık daha dikkat etmeye çalıştı. Fakat Ali'nin odasına girdikleri an kapıyı kapadı Merih.

"Ali saçmalama. Sakın yapma öyle bir şey. Ölürüm ben utancımdan."

"Valla bu fena fikir değil Merih. Yavaştan bir şekilde çıtlatacağım zaten artık yeter çünkü. İrfan amca da öğrendi ve rızası var, o yüzden saklamanın manası kalmadı."

"Babamı detaylıca anlatmadın? Gerçekten rıza gösterdi mi seninle konuşunca?"

Ali havalı bir tavırla sandalyesine otururken "Ben insanlarla iyi konuşurum," dedi.

Merih Ali'ye suratını asarak baktı. "Ali vallahi kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorsun benimle geldiğinden beri. Allah aşkına yeter ama! Kalbim kaldırmıyor benim."

Ali bu sözlerin hemen akabinde dikkatini yönelttiği kâğıtlardan çekip Merih'e verdi. Şefkatle sevgilisine gülümsedi. "Aşkım! Baban artık sana eskisi gibi kızmıyor, bu kadarını bilsen yeter. Hatta bence zaten ben konuşmadan da o ilk andaki sinirini atlatmış durumdaydı. Sadece benim bazı duygularımı netleştirmem onun fikirlerini daha da toparladı. Senin bilmediğin bir şey anlatmadım ona. Sadece seni ne kadar çok sevdiğimden, senin nasıl herkesten farklı olduğundan bahsettim. O da anlayışla dinledi beni."

Merih masanın hemen bitişiğinde duran tekli koltuklardan birine çöktü. Derin bir nefes alıp verdi. Ali uzanıp onun kaküllerini düzeltti ve parmaklarını saçlarının erişebildiği yerlerinde gezdirdi. "Bu saç sana çok yakıştı. Gözüm alıştıkça daha seksi gelmeye başladı galiba. Of! Şu tatil bir an evvel gelse de!"

"Umarım babam izin verir de o tatile sen ve yalnızlığın baş başa gitmezsiniz."

"Artık yalnız kalırsam hiçbir şeyin garantisini veremem. Madem bu sefer gerçekten evleniyorum, bekârlıkta yalnız başıma son günlerim... bilemiyorum..."

Ali'nin gözlerini devirerek söylediği sözler üzerine Merih hışımla yerinden kalkıp onun önüne geldi. Onun omuzlarına ve göğsüne yumruklarını indirerek "Şakası bile kötü, sakın Ali! Sakın!" dedi.

Ali kahkahalarla gülerken Merih'i kucağına çekti. Onun ellerini yakalayıp parmaklarını onunkilerden geçirerek ona kenetlendi. Gözlerinin içine bakarken "Benimle geleceksin. Buna eminim ben. Ama ondan önce gerçekten bu geceye ihtiyacım var benim," diyerek yüzünü Merih'in boynuna gömdü. Onun gömleğinin yakasını çekiştirerek çıplak boynunu öpmeye başladı. Merih'in gözleri anında Ali'nin muhteşem öpücüklerinin hazzıyla kapandı. Kendini ona doğru bıraktı. Ali'nin elleri onun belinde sırtında hoyrat ve yakıcı okşamalarla gezinmeye başladığında Merih ağırlığını iyice Ali'ye bırakarak inledi. "Aliii..."

Ali öpücükleriyle "Söyle bebeğim, söyle aşkım," derken onun yakasına doğru indi. Gömleğinin bir düğmesini daha açarak Merih'in göğüslerine giden yolu açığa çıkardı kendisi için. Kabartılarını öpmeye başladığında Merih bir kez daha inledi. Tekrar hazla onun adını fısıldadı.

"Biliyorum sen de özledin," dedi Ali nefes verir gibi bir sesle. Sol eliyle onun sağ göğsünü okşadı gömleğinin üzerinden. "Bu gece aklını başından alacağım senin. Muhteşem bir gece yaşatacağım sana."

Gecenin hayaliyle zar zor başını onun göğüslerinden çekip doğruldu Ali. Gözlerinde ateşler yanarken Merih'in yarı aralık gözlerine bakarak açtığı düğmeleri ilikledi.

"Kalamam ama," dedi Merih.

"Olsun. Ben götürürüm seni eve."

"Artık arabayla gelsem böyle dertler olmazdı. Bir direksiyona çıkamadık! İşimiz bitince ne güzel dönerdim eve."

Ali gözlerini kısarak ona baktı. "İşin bitince gitmek demen hoş olmadı. Bana kendimi 'şey' gibi hissettirdin," dedi.

Merih kıkırdarken ayaklandı. Üstünü başını düzeltti. "Beni bu zevk dolu ahlaksız dünyaya çeken sensin. Şimdi bedelini ödemek zorundasın."

Ali arkasına yaslanıp sırıttı. "Ödemek istediğim bedeller böyle şeyler."

"Yine yalan söyleyecek olmak beni biraz üzüyor açıkçası. Artık çok geriliyorum."

"Bu beyaz bir yalan. Korkunç bir şey değil. Babanın suratına erkek arkadaşımla tatile gideceğim diyebiliyorsan buyur de. Ama ben bunu İrfan amcaya diyemem, adamın favori damadıyım, hayatta şu saatten sonra risk almam."

Merih sinirle kapıyı açıp "O zaman alamayacağın riske beni de sürükleme," diye komik bir biçimde sessizce söylene söylene çıktı. Ardından kapıyı gürültüyle kapattığında, koltuğunda oturan Ali kısık sesle gülüyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

184K 19.1K 50
"Yörünge" rock grubunun ele avuca sığmayan dört yakışıklısı onlar...Ama her biri kendi hikayesiyle aynı zamanda bizden biri... Cemil'in gizemli s...
HAZAN VAKTİ By Fear

General Fiction

342K 7.6K 17
Hepimizin yoğun çabalarla kat etmeye çalıştığı bir yol, şüphesiz her çıkmazda üzerine kapanan bir kapı vardı. Ben Hazan. Bana yuva olan mahallede tat...
22.5K 3.6K 28
Fırlama Prens'te Kerim-Selen çiftini ve Yıldızlara Dokunmak'taki Batu karakterini çok seven herkesi şiddetle bu hikayeye davet ediyorum :)
40.1K 2.7K 8
。⁠◕Bu his çok tuhaftı onlar benim gerçek ailemdi ama bir o kadarda uzaklardı...◕⁠。