İKİLİ DELİLİK

By sezgisalman

44.9K 5.8K 434

Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, do... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
Final - Son Söz

19. Bölüm

1.3K 183 20
By sezgisalman

Merih ilk kez içine girdiği evde temkinli adımlarla yürüyerek Ali'nin peşinden gitti. Gerçekten kendi evlerine çok benziyordu mimari olarak. Alilerin mutfağı Amerikan'dı sadece. Merihlerinki kapalı mutfaktı.

Amerikan mutfağın dış tezgahına dayanarak buzdolabını kurcalamaya başlayan Ali'ye baktı. Tam bir aşık genç kız gibi onu izlerken "Bana restoranda rakı içtiğimiz gün dediklerini hatırlıyor musun?" diye sordu.

"Merih'ken olan mı?" dedi Ali gülerek.

"Venüs'le hiç rakı içmedin!" dedi Merih sertçe.

Ali kıkırdadı. "Peki peki. Tabii ki de her şeyi hatırlıyorum. Neyden bahsediyorsun?"

"Çok eskiden beridir tanıdığın birine aşık olmak çok güzel bir şeydir, onun aslında tanıdığını sandığın bir insandan çok daha iyi olduğunu görüyorsun gibisinden bir şeyler demiştin. Ben seninle beraberken bunu çok net anladım. Seni tanıyınca işler çok değişti. Onca yıldır yan yana olmamıza rağmen ben seni hiç tanımıyormuşum. Belki de o huzurevi olmasa asla tanıyamazdım da."

Ali çıkardığı birkaç malzemeyi tezgâha bırakıp Merih'e döndü. "Gerçekleri fark ettikten sonra bunu ben de çok kez düşündüm. İlk başta beni biraz üzdü ama sonra bunun da zamanı gelmesi gereken bir şey olduğunu düşündüm. Evren doğru anı bekledi gibi." Tekrar malzemeleri bıraktığı yere dönerken "Tabii bir de sen biraz küçüktün. Açıkçası yirmili yaşlarının başındayken sana zaten hiç bakmıyordum ben," dedi dalga geçer gibi.

Merih onun yanına giderken son cümlesi üzerine pat diye durup gözlerini kısarak baktı Ali'ye. "Aşk olsun! Yirmili yaşlar o kadar da küçük değil! Haksızlık ediyorsun."

Ali iyice sataşmak suretiyle, ciddi tavırlarla "Merih sivilcelerin falan vardı," dedi başını iki yana sallayarak.

Merih şok içinde Ali'ye baktı. Sonra elinin tersiyle ona vururken güldü. "A-a terbiyesiz! Büyüğümsün falan demem, valla vururum sana böyle." Merih bir kere daha Ali'nin kolunu çimdirir gibi sıkıştırdı. Ali kahkahalarla gülerek onu yine kendine çekti. Kolları arasına aldı. "Beş sene değil de, yine de en azından iki sene öncesinde fark etseydim daha iyi olurdu," dedi ciddileşerek. Merih'in de bu sözlerle gözleri buğulandı. Ama bunun için ağlamayacaktı artık. Bugün yeterince ağlamıştı.

"Bunu şimdi konuşmayalım olur mu?" dedi Merih Ali'ye acayip sevimli gelen bir sesle. Bu tatlı isteği asla kıramazdı. Zaten kendisi de bunu düşünmek istemiyordu şu sıralar.

Yemek yapma planı varken yine kendini Merih'le öpüşürken buldu. Gerçekten duramıyordu yani. Acaba kolundan tutup yukarı, yatak odasına götürse çok mu ayıp olurdu?

Ayıp olmazdı da, Merih muhtemelen kalpten gidebilirdi.

"Bili—yor musun?" dedi Ali tane tane öpücüklerinin arasında. "Yemek—hazır—layacaktım."

Merih yavaş yavaş gülmeye başladı. Yavaşça geri çekildi. "Peki tamam kenara çekiliyorum. Nasıl yardım edebilirim?" Üstünü başını düzeltip saçlarını hızlıca topladı. Ortalıkta kalem gibi bir şey göremeyince bulaşıklıktan aldığı kaşığın ucuyla saçını topuz yaptı.

Ali bir anlığına onun kaşıklı topuzuna bakakaldı. Sonra gülerek önüne döndü. "Salata?"

"Salata çömezler içindir, daha zor bir şey istiyorum," dedi Merih.

Ali güldü. "Diğer şeyler de hep sebze doğramayı içeriyor, o yüzden verecek başka bir işim yok."

Merih önüne dönüp görür görmez çiftlikten olduklarını tanıdığı domatesleri, salatalıkları falan kendine doğru çekti. Sessizce yıkayıp soyma işine giriştiğinde Ali'nin müzik setini açtığını fark etti. Aşağı yukarı on dakika sonra latin ezgilerinin fon oluşturduğu mutfakta Ali'yle çarpışa çarpışa iş yapmaya başladılar. Her şeyi unutmuştu. Babasını, Venüs'ü, Tarık'ı... en çok da Aslı'yı unutmuştu. Sanki şu dünyada sadece Ali ve kendisi varmış gibi mutluydu. Bu halleri her zamanki normal halleriymiş gibi.

Bahsettiği böyle bir şey miydi acaba? Tanıdığın birine aşık olmak... Daha on beş dakika önce sevgili olmuşlardı—ki o bile Ali hala nişanlı olduğu için şaibeliydi—ama sanki çok uzun süredir böyle devam eden bir şey vardı ve bu da sıradan bir günleriydi. İlk zamanlarının sıradan günlerinden biri.

Artık yüzüncü kez çarpıştıkları bir anda Ali gülerek Merih'i kollarından tuttu. "Bir şey lazımsa bana sor, kendi başına aramaya çalışma her yerde."

"Ama buluyorum."

"Evet, otuz kere bana çarptıktan sonra."

Merih hayıflanarak tezgâha yaslandı. "Bu eve ilk kez gelmiş olduğuma inanamıyorum. Daha önce nasıl gelmemiş olabilirim ki?" Bakışlarını mutfakta ve salonda gezdirdi. "Hiçbir şeyin yerini bilmiyorum."

"Öğrenirsin, ne bu kızgınlık? Bu sinirlenilecek bir şey değil."

'Ama Aslı biliyor' dedi içinden Merih. Bu fikir onu sinir ediyordu.

"Hadi sen otur biraz, kalanını ben halledeyim."

"Olmaz!" diye çıkıştı hemen Merih. Fakat Ali onu durdurdu yine de. "Beş saatlik uykuyla huzurevine gittiğin gerçeğini bana unutturamazsın. Çok bile çalıştın. Akşam yine işe gideceğiz. Hadi git sen bahçeye. Hatta sen ne yap biliyor musun? Kendine gidip bir meditasyon seç ve onu yapmayı dene. Tamam mı?"

Merih yüzünü buruşturarak baktı Ali'ye. Dudaklarını bir sağa bir sola büzdü. "Tamam ama bir şey olursa çağıracaksın?"

"Kesinlikle çağıracağım." Ali söz vererek başını salladı.

Yarım saat sonra yemek hazır olana kadar Merih Ali'nin dediğini yaparak meditasyon yapmayı denedi. Bu kez de aklı sürekli Ali'ye kaymıştı. Ama anlatan kadın düşüncelerinizi engellemeye çalışmayın, bırakın akıp gitsin diyordu. O yüzden engellemedi. Yoğunlukla Ali'yi düşündüğü bir meditasyon yaptı. Bu esnada öyle dalıp gitmişti ki, Ali sofrayı bile hazırlamıştı ön tarafa. Adeta hazır masaya konmuştu.

Karşılıklı onunla yemek yerken hala o garip ve mutlu hali sürüyordu. Ali de büyük bir iştahla ve arada sürekli Merih'e bakıp gülümseyerek yemeğini yemeye devam ederken "Bu hafta denize gidelim mi beraber bir sabah? Baş başa?" diye sordu.

Merih hemen olumlu anlamda başını salladı hevesle.

"O zaman Çarşamba gününü beraber geçiriyoruz, şimdiden sözleşelim."

"Pazartesi salı hiç göremeyecek miyiz birbirimizi?" diye sordu Merih.

"Görüşürüz, neden görüşmeyelim? Ben gelir alırım seni, yaparız bir şeyler."

Ali'nin 'yaparız bir şeyler' demesiyle Merih'in yüzü yine düştü. "Yapamayız," dedi. "Bütün Fethiye seni Aslı'yla beraber zannederken ben sokakta senin yanında sevgilinmiş gibi yürüyemem yani."

Ali duraksayarak çatalını bıçağını tabağının kenarına koydu. Derin bir nefes alıp verdikten sonra "Tamam, haklısın. Normal takılmaya çalışsak bile çok zorlanırız. Ben en iyisi işlerimi ayarlayıp Muğla'ya gideyim de, önce bu işi çözeyim bu hafta. Ama sen de bana söz ver, Tarık'la konuşacaksınız?" dedi.

Merih tamam anlamında başını salladı. "O ne zaman dönecek?"

"Gerçekten bilmiyorum. Dün gece babamı aradım gelip aldı. Bir süre sizle kalsın dedim. Zaman konuşmadık."

"Ne diyeceğimi de bilmiyorum. Çok korkuyorum."

"Sen değil de, Venüs mü konuşsa acaba?"

"Venüs'ü daha fazla bu konuda zan altında bırakmak istemiyorum. Son günlerde gözüme çok yıpranmış gözüktü. Tatil sonrası hiç iyi değildi."

Ali o anda dayanamayarak aklına takılan soruyu dile getirdi. "Gerçekten Merih ya... O tatilde neler neler yapmış onlar. Sen bunun üzerine Tarık'la devam edebilecek miydin sahiden?" Sesi cidden bu duruma çok şaşırdığını gösteriyordu.

Merih birden dedikodu moduna bürünür gibi "N'apmışlar?! Ben o sıralarda konuya ilgimi kaybetmiş olduğum için sadece özet dinledim. Bulduğu her boş anda öpüştüklerini anladım. Bana söz vermişti ama, öpüşmeyecekti," dedi. Bir de üzerine omuzlarını silkti.

Ali 'e yok artık' dercesine baktı Merih'e. Başını iki yana salladı onaylamazcasına. "Ona toplumda maalesef öpüşmekten biraz fazlası deniyor. Keşke bu kadar saf ve temiz bir kalbin olmasa."

Merih bir kere daha umursamazca omuzlarını silkip yemeğinden yemeye devam etti. Bu konu cidden onu ilgilendirmiyordu artık. Tarık istediğiyle istediğini yapabilirdi. Ali hareketlerine dikkat etsin yeterdi.

***

Merih restoranda uzun bir aradan sonra ilk kez acayip bir şevkle çalışıyordu. Asla yerinde duramıyor, başkalarının işlerine bile karışıyordu. Defalarca kez Şenay'ın ve Feyyaz abinin elinden tepsileri kapıp servise girişmişti. Saçma derecede yoğun ve kalabalık akşamlar olmadığı müddetçe Ali herkesin kendi işini yapmasını isterdi. O yüzden herkes buna göre davranırdı. Ama bugün içindeki kıpır kıpırlığa engel olamadığı için delicesine çalışıyordu Merih. Kasa telefonunun başında haftaya cuma için bir rezervasyon aldığı sırada Ali koridordan çıkmıştı. Ali Merih'in sesini duyar duymaz sağına dönüp ona bir bakmıştı. Adımlarını yavaşlatmıştı. Ona her zaman yapabileceği bir tavırla göz kırpınca, Merih de hafifçe elini sallamıştı. Telefonda müşteriyle konuşmaya devam ediyordu. Doğal olarak kimse hiçbir şey bilmediği ve bilmemesi gerektiği için ona göre davranıyorlardı.

Oysa ki Ali onu her gördüğünde odasına çekip öpmek istiyordu. Bütün etiğini kaybetmiş gibiydi. Merih ona tabularını yıktırmazsa iyiydi. Şu an hiç alışamayacakmış gibi geliyordu ama hep böyle olmaz mıydı zaten? İlk kez âşık olduğunda da böyle olmuştu. Sonra elbet bir düzene otururdu. Ali kontrollü insandı. Bu hislerini de kontrol edemeyecekse ayıptı.

Her zamanki gibi gezmesi gereken masaları gezmeye başlamıştı. Ama kesinlikle dikkatini veremiyordu. Merih ne kadar konsantre bir biçimde ve hevesle çalışıyorsa, Ali'nin de kafası o kadar dağınıktı. Bu süreci Merih'ten daha kolay atlatamamasına da ayrıca şaşıyordu. Bir kere tecrübesiz olan oydu, küçük olan oydu, duygusal olan da oydu muhtemelen... Sakin kalabilmesi imrenilesi bir durumdu. Henüz Ali kadar hormonlarının esiri olmamıştı belki de. Ama Ali bunun için de çalışacaktı.

Mümkün olduğunda her sohbeti kısa keserek, girişte her zamanki yerinde duran Merih'in yanına doğru ilerledi. Kimseye çaktırmadan hafifçe ona omuz attı. Merih şaşkınca gülerek Ali'ye bir bakış attıktan sonra önüne dönüp rezervasyon düzeni yapmaya devam etti.

"Resmen yüz vermiyorsun," dedi Ali bir kez daha omuz atarken.

"İşimi yapıyorum çünkü. Patronum der ki iş her şeyden önce gelir."

"Patronun çok biliyormuş." Ali'nin sesi memnuniyetsizdi.

"Bilir. Kendisi çok iyi bir patrondur. Çok severim."

Ali onun kulağına doğru eğilerek "Sadece patron olarak mı seviyorsun?" diye fısıldadı. Merih başını ona çevirince çokça yakın bir pozisyonda birbirlerine bakıyor oldular.

"Cidden bu şekilde dikkat çekmek istediğine emin misin?" dedi Merih klasik restoran çalışanı gülümsemesini yüzünde muhafaza ederek.

"Akşam bana gel," dedi Ali hiç düşünmeden.

Merih bir anda tüm gülümsemesini kaybederek biraz geriledi. "N—na—nasıl?"

"Çıkışta işte. Restoranı kapatınca, ben çıkana kadar bekle. Beraber bana gidelim."

"Baya gece?"

Ali gözlerinde muzip pırıltılarla evet anlamında başını salladı.

"Olmaz. Yok. O kadar da değil Ali."

"Ya vallahi normal normal çağırıyorum. Aşk olsun."

Merih tatlı bir sinirle gözlerini belerterek "Bugün mutfaktaki halimizi hatırlatırım. Hiçbir şey normal normal olmaz eğer ben gelirsem!" diye isyan etti sessizce.

Ali sessizce güldü. "Söz veriyorum bak. Ali abi sözü!" dedi sağ elini havaya kaldırarak.

Merih etrafını hızlıca kontrol edip Ali'nin omzuna çaktırmadan bir tane vurdu. Ali bu kez biraz daha sesli güldü.

"Benle alay etme ya! Ne yapaydım, ne diyeydim yani?"

"Alay etmiyorum ya. Takılıyorum sadece. Bak kaybolmak yok ona göre, bekleyeceksin beni."

"Ali ısrar etme işte!"

"Ediyorum. Hem de çok ediyorum! Hazır evde yalnızken bu fırsatı değerlendirmek zorundayım. Tamam mı?"

***

Ali bin bir ısrar sonucu Merih'i eve getirmeyi başarmıştı ama unuttuğu ufak ayrıntı yüzünden kendini çok kötü hissetmişti. Eve girer girmez Merih'e "Sen istersen verandanın tadını çıkar, ben hep bu saatlerde burada takılırım," demişti. Sonra da saçmalayarak "Televizyona da bakabilirsin istersen," diye devam etmişti. "Ben geliyorum beş dakikaya."

Koşarak yukarı çıkıp tüm çarşafları bir çırpıda çıkarıp temizlerini sermişti. Gerçekten hayatında en hızlı çarşaf değiştirişi olmuştu bu. Az kalsın Merih'i hala Aslı'nın kokusunun üstünde olduğu çarşaflarda yatıracaktı. Bu gerçeği düşünürken bile karnına ağrılar gidiyordu. En son durup değiştirdiği çarşaflara baktığındaysa yine mutlu değildi. Merih'i getirmeyi çok istemişti. Sahiden de ona dediği gibi onu zorlayacak hiçbir niyeti yoktu. Tarık o Bodrum tatiline hangi kafayla gittiyse, Ali de onu o kafayla çağırmıştı bu gece. Ama yatağına bakarken bunun çok iyi bir fikir olduğundan emin olamıyordu. Cidden daha yatak soğumamıştı bile...

Belki de yatağı da değiştirmeliydi.

"Abartma Ali! Abartma kendine gel!" diyerek iki yanağına birkaç kez vurdu. Sonuçta bu yatakta Aslı'dan önce de başka kadınlar olmuştu. Bu gözle bakamazdı olaya. Burada önemli olan Merih'in herkesten farklı olmasıydı.

Yine de aşağı indiğinde verandaya çıkarken, pes etmiş mutsuz bir sesle "İstersen sen misafir odasında yatabilirsin," dedi Merih'e. Merih dışarıda koltuk takımlarına kurulmuştu. Üçlü koltukta ayaklarını uzatmış telefonuna bakıyordu.

Merih telefonunu suratından çekip Ali'ye bakarken "Beni gecenin iki buçuğunda misafir odasında yatayım diye mi buraya getirdin? Kendi yatağım da oldukça rahattı," dedi.

Ali burukça gülümsedi bu sözler üzerine. Merih'in ayaklarını uzattığı tarafın kolçağına poposunu dayarken "Senin utangaç olduğunu sanıyordum," dedi.

"Utangaç olabilirim ama mantıklı bir insanım?" Merih'in sesi soru sorar gibiydi.

Ali güldü. "Haklısın. Saçma bir teklif oldu. Sadece... şeyi düşününce..." diye mırıldanarak lafa girdi. Konuştukça daha çok sesi kısıldı. "Tarık'ın bile ayrı oda tuttuğu gerçeğini düşününce bunu kendime yakıştıramadım. İlk geceden. Uyumak için bile olsa."

Merih nazikçe gülümsedi. "Sen hayatımda tanıdığım en saygılı ve dikkatli adamsın Ali Kızıldağ. Bunu tüm kimliklerimden bağımsız olarak, sıradan bir Fethiyeli olarak söylüyorum."

Ali koltuğa doğru kayıp Merih'in ayak bileklerinden tutup bacaklarını kucağına aldı. Hafif hafif bacaklarını okşamaya başladı. "Beni de kendin gibi utandırmaya mı çalışıyorsun?"

"Utanır mısın?"

"Çok zor."

"Bu hayatta neler seni utandırır?" diye sordu Merih merakla biraz doğrulurken. Normalde mesela kendisi Ali'nin şu an yaptığı şeyi yapmasına izin vermezdi ama bu çok hoşuna gitmişti. Narin narin, kedi sever gibi alt bacaklarını seviyordu.

Ali alt dudağını büzerek başını 'bilmem' dercesine iki yana salladı hafifçe. "Öyle pek utanmam. Ama ikinci öpüşmemizde elin benim penisime çarptığında açıkçası ben de bir tuhaf hissetmiştim." Cümlesinin devamını Merih'in akıl sağlığı adına içinden söyledi. 'Çünkü biraz tahrik olmuş durumdaydım ve karşında bu kadar kolay tahrik olmuş olduğum için biraz utanmıştım'

Bu cümleyi içinden söylemesi çok iyi olmuştu çünkü Merih zaten malum kelimeyi duyduğu an kıpkırmızı kesilmişti. Ellerini yüzünün iki yanına koyup yüzünü ovalamaya başlamışken "Gerçekten o kelimeyi kullandın mı?" diye sordu korku dolu bir sesle.

"Penis mi? Evet, penis dedim."

"Ali şimdi kalp krizi geçireceğim," diye ince bir sesle bağırdı Merih kulaklarını kapatırken.

Ali kahkahalarla gülmeye başladı. "Sana ne demiştim ben? Herkesin yaptığı şeylerden utanma, herkeste olan şeylerden de utanma."

"Bende yook!" diye isyan ederek bağırdı Merih. Karanlıkta bile onun ne kadar kırmızı olduğunu görebiliyordu Ali.

"Şükür ki yok," dedi kıs kıs gülerek. "En azından benimleyken utanma, olur mu? Çünkü bu daha hiçbir şey değil. Seninle çok daha fazla utanacağın şeyler yaşayacağız."

Merih sakinleşmeye çalışarak derin derin nefesler alıp verdi. Ali bir anda canlanarak "Bak!" dedi elini kaldırıp. "Böyle anlarda ne yapman gerektiğini öğrenmişsin bile! Aferin küçük çekirge!"

Merih elini kalbine koyarak tamamen doğrulurken yavaşça bacaklarını da kendine çekip Ali'nin tam yanına onun gibi oturdu. Kolu onun koluna değiyordu. Yarattıkları görüntüyle tam iki genç aşık gibilerdi. Bir süre sessizce öyle oturdular. Sonra Merih başını yavaşça Ali'nin koluna dayadı. Ardından da sol eliyle onun sağ elini yakaladı çaktırmadan. Parmaklarını onun parmaklarının arasından geçirdi. Ali kendi kendine gülümseyerek o anın tadını çıkardı sadece. Ne başını çevirdi, ne vücudunu kıpırdattı. Sadece Merih'in bu tatlı romantik yakınlaşmasının tadını çıkardı.

Birkaç dakika sonra nefesinin bir düzene girmeye başladığını duyunca hafifçe göz ucuyla Merih'e baktı Ali. Gözleri kapalıydı. O da mutlulukla gülümsüyordu. "Uyuyor musun?" diye sordu sessizce.

"Uyumak üzereyim," diye iç geçirerek mırıldandı Merih.

Ali hafifçe ona doğru dönerek kollarını Merih'in sırtından ve bacaklarının altından geçirerek birden onu kucağına aldı. Merih ilk anda neye uğradığını şaşırarak etrafına bakındı. "Buna gerek yoktu?"

"Sen çok yorgunsun ve ben hala seni burada dikiyorum. Bunu yapmak zorundayım artık."

Sinekliği ayağıyla açıp eve girdi. Kapıyı yine ayağıyla kapadıktan sonra kucağında Merih'le, asla göz temasını kesmeden ağır ağır yukarı çıktı. Sonra ay ışığı ile aydınlanan odasına girip Merih'i temiz beyaz çarşafların üzerine bıraktı.

Merih bu odaya ilk kez giriyor olmasına rağmen gözlerini Ali'nin kara gözlerinden çekip odada gezdiremiyordu. Açık camlardan cereyan yaparken, beyaz perdeler rüzgarda uçuşuyordu hafif hafif. Tatlı bir gece serinliği giriyordu odaya rüzgarla. Ve bu rüzgar Merih'e çarptıkça, derin derin soluyup temiz yaz gecesi kokusuna karışan Ali'nin erkeksi kokusuyla ciğerlerini doldurdu. Ali bir bacağını altına alarak Merih'i bıraktığı tarafa, onun yanına oturdu. Birbirlerine bakarken ikisinin de gözleri ağırlaşıyordu git gide.

"Pijamam yok," dedi Merih uykulu bir sesle. Sırtını büküp vücudunu düzeltirken ağır ağır gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. Sanıyordu ki bikiniyle Ali'nin karşısında durabiliyorsa, iç çamaşırlarıyla da durabilirdi. Şu an yatak odasına, yatakta olmalarını görmezden gelmeye çalışacaktı.

Ali her ne kadar onun bu soyunduğu dakikalardan bir saliseliğine bile gözlerini çekmek istemese de, yataktan kalkıp dolabına doğru gitti. Hızlıca raflardan bir tane beyaz tişörtlerinden aldı. Döndüğünde Merih son iki düğmesini açarak doğrulmuştu yatakta. Gömleğini omuzlarından sıyırıp çıkarırken, Ali kanında bir şeylerin harekete geçtiğini hissetti. Ve de vücudundaki tüm kanın tek bir noktaya yönelmeye başladığını...

Bir süre elinde tişörtle yatağın ucunda durup Merih'in tamamen gömleği üstünden çıkarmasını izledi. Gömleği düzgünce katlayıp komodine bıraktı. Sonra bakışlarını Ali'ye çevirdi. Ali'yse gözlerini hızlıca onun vücudunun çıplak üst kısmında gezdirdi. İçinde fazla da bir numarası olmayan klasik bir beyaz sutyen vardı. Ama ona rağmen Ali için yeterince ağız sulandırıcı bir görüntü yaratıyordu. O göğüslerin eline nasıl da oturacağını, avuçlarına tam geleceğini hayal edebiliyordu.

Merih incelendiğinin farkındaydı ama üstünü kapamaya çalışmadı. Elini tişörtü ister gibi Ali'ye doğru uzattı. Bacaklarını yataktan sarkıttı. Ali tişörtü ona bıraktı. Sonra hiç de utanmadan Merih'in karşısına geçip duvara yaslanarak onu izlemeye başladı.

Merih kesinlikle onunla göz teması kurmadan pantolonunun da düğmesini ve fermuarını yavaşça açtı. Yine pek de heyecanlı olmayan külotuyla kaldığında bacakları içten içten heyecandan titriyordu. Ama bunu çaktırmamak için elinden geleni yaptı.

Pantolonunu da ağır ağır katlayıp gömleğinin üzerine bıraktı. Sonra sımsıkı topuzunu çözüp saçlarını saldı. Bu hareketiyle Ali daha fazla dayanamayıp iki adımda Merih'in önünde bitti ve onu belinden kendine çektiği gibi öpmeye başladı.

Tarık'ın çeyreği kadar bile sabır gösteremediğine inanamıyordu.

Merih elleri havada, Ali'nin göğsüne dayalı bir şekilde kalakaldı ilk anda. Ali sömürürcesine onu öperken durumu ilk algılayabildiği anda ona karşılık vermeye çalıştı. Bacakları artık alenen titriyordu.

Ali dengelerini bile bozacak kadar bir açlıkla ona saldırırken Merih "Ali!" diye soludu resmen dudaklarını ondan kurtarabildiğinde. Ali ancak onun ürkek sesini duyduğu an biraz kendine gelebildi. Nefes nefese geri çekilip özür diler gibi Merih'e baktı. "Özür dilerim... özür dilerim... söz verdim tamam..." diye sayıkladı sessizce. Ses tonundan kendine kızdığı çok aşikârdı.

"Hayır, ben de istiyorum ama..." dedi Merih sessizce. Sonra canı yanar gibi bir sesle "Aslı..." diye fısıldadı. Ali acıyla gözlerini yumup sağ elinin parmaklarını şakaklarına bastırıp ovaladı. "Haklısın."

Merih üzgün üzgün tişörtü bir gecelik misali giydi. Ali'nin kokusunu üstünden aldığında tişörtün yakasını boynuna götürüp kokladı. Bu onu biraz gülümsetti. "Çok güzel kokuyor," dedi.

Ali başını anca kaldırıp Merih'e bakarak onun yüzünü sevdi. Sonra geri çekilip kendisi de dolabının önünde soyunmaya başladı. Gömleğini çıkarıp kirli sepetine attı. Pantolonunu da çıkarıp güzelce askıya astı.

Merih de Ali tüm bunları yaparken onun kendisini izlediği gibi izledi. Onun neler hissettiğini çok iyi anlamıştı ona bakarken.

Merih'in aksine Ali baksırının üstüne bir şey giymedi. Merih çaresiz bir sesle "Pijama giymeyecek misin?" diye sordu.

Ali gülümsedi. "Ben pijama giymem."

"Pekala," dedi Merih çatallaşan bir sesle. Yatağa geri oturdu ve bacaklarını kendine çekti. Ali yatağın öbür tarafına dolaşıp örtünün direkt üstüne oturarak Merih'e baktı. Sessiz bir gülüş kaçtı dudaklarından. "Uyumayacak mısın? Hani uykun vardı?"

Merih başını çıplak dizlerine koyup, Ali için tablo gibi bir görüntü yarattı. "Sana bir sır vereyim mi?" dedi kısık ama gayet de düz bir sesle.

Ali gözlerini kısarak merakla Merih'e baktı. "Ne sırrı?"

"Çok büyük bir sır. Hayatımın sırrı."

Ali'nin gözleri yavaşça irileşti. İşte bu çok iddialıydı. Tabii ki de bunu bilmek isterdi.

"Çok merak ettim. Neymiş?"

Merih yavaşça doğruldu. Hala yüzünde ciddi bir ifade vardı. Yatağın ortasında, tam Ali'nin karşısına geçip dizlerinin üstünde durdu. Biraz yukarıdan ona baktı. Sonra Ali'nin bileklerinden tuttu. Onun şaşkın ve meraklı bakışları altında Ali'nin ellerini, poposuna laps diye yerleştirdi. Ali bir an şaşıracak gibi oldu ama kendini tuttu. Bir tepki vermemek ve Merih'in ne diyeceğini duymak için heyecanını kontrol etmeye çalışırken alt dudağını ısırdı.

Merih Ali'nin üstündeki ellerini hafifçe kasarak, onun poposunu sıkmasını sağladı. Ali'nin geniş elleri, kalçalarını çok iyi kavrıyordu sahiden de. Ali tam "Merih n'apıyoruz biz?" diyecekken Merih onu konuşturmadan lafa girdi. "Beni Venüs'ten bu şekilde çok rahat ayırt edebilirsin. Venüs'ün poposu böyle yumuşak ve ele gelir değildir. Kaslı ve aşırı sıkıdır. Parmakların böyle yağların içine gömülmez," dedi aşırı ciddi bir ses tonuyla.

Ali ilk beş saniye falan onun sözlerini algılayamasa da, sonra öyle bir kahkaha patlattı ki, kahkahası neredeyse tüm evde yankılandı. Merih de ilk kez ciddiyeti bırakıp muzır muzır gülümsemeye başladı.

Ali bir dakikaya yakın kahkahalarını durduramadı. Yatakta iki büklüm olmuştu gülmekten.

"İnanamıyorum!" dedi yüksek sesle. "Gerçekten bunca zamandır meraktan öldüğüm şeyin cevabının bu olduğuna inanamıyorum!"

"Maalesef. Bunca zamandır merak ettiğin sorunun cevabı göttü." Merih ağır ağır başını salladı bir lafı onaylayan doktor edasıyla.

Ali onun içten bir şekilde göt deyişine gülmeye başladı bu sefer de. "Neymiş neymiş cevabı?" dedi dalga geçer gibi.

"Göt. Götmüş," dedi Merih aynı Ali'nin penis demesi gibi.

Ali kahkahalarla Merih'i poposundan kavradığı gibi yatağa çekti ve onun üstüne uzandı. Onun güleç yüzüne bakarken kıkır kıkır gülmeye devam etti. Sol elinden destek alırken, sağ elini yavaşça bu kez yatar pozisyonda olan Merih'in kalçasına doğru indirdi. Kendi iradesiyle poposunu kavrayıp hafifçe sıktı. Gözlerine bakmaya devam ederken "Bu, hayatımda kavradığım en değerli göt," dedi. "Bunun değerini her zaman bileceğim ve asla seni karıştırmayacağıma yemin ediyorum."

"Ha yani Venüs'ün kıçını sıkıştıracaksın dara düştüğünde?"

Ali 'ehh' der gibi başını sallayarak "Artık bildiğime göre bakarak da ayırt edebileceğimi umuyorum," dedi.

"Kardeşimin kıçına bakamazsın."

"E aynısınız ama. Ha seninkine bakmışım ha onunkine. Resmen aynı şey."

"Ali ya!" deyip yine omzuna vurdu Merih. Ali bu gece durduramadığı kıkırtıların yeni bir tanesine sürüklendi. Bir süre Merih'in gözlerinin içine bakıp, sol elinin başparmağı ile hafifçe onun kulağının arkasındaki saçları okşadı. Gülüşü durulduğunda, yavaş yavaş ona doğru eğildi. Dudakları buluşurken, ikisinin de gözleri kapandı.

Ali, sağ elini onun poposundan yukarı kaydırarak tişörtün içinden kaydırdı ve Merih'in çıplak belini tuttu. Belinden hafifçe kendine doğru bastırdı. Öpüşü daha ateşli bir hal alıp, dilini onun ağzının içine kaydırırken Merih de ellerini onun kaslı ve geniş omuzlarına yerleştirdi. Ali soyunurken sapık gibi izlediği vücudu, yapabildiği kadarıyla okşamaya başladı.

Ali onun narin ve küçük ellerinin her bir dokunuşuyla çileden çıktığını hissediyordu. Belden aşağısının ağırlığını onun üzerine biraz daha verirken Merih'i daha çok yatağa bastırdı. Hala onun belinde olan sağ elini yukarı doğru baştan çıkarıcı bir biçimde kaydırarak onun sol göğsüne kadar geldi. Ona bakarken hayal ettiği gibi, sutyenin üzerinden sol göğsünü kavrayıp sıktığında tam eline oturdu. Merih ilk kez tattığı bu cinsel hisler üzerine, dudakları hala Ali'nin dudakları tarafından talan edilirken iç geçirir gibi inledi.

Ali onun ürkmeden, korkmadan, haz duyarak tepki vermesi üzerine biraz daha cesaretlendi. Elini askının altından geçirip sutyenin içine doğru kaydırdı. Bu kez çıplak göğsünü sıktı ama daha hafif davrandı. Merih heyecandan boğazı kuruduğu için boğazını ıslatmak için yutkunmak durumunda kaldı. Yutkunurken bir anlığına dudaklarını onun dudaklarından çekti. Gözlerini asla açmaya cesaret edemedi. Ama Ali elini çekmeden onun memesini okşamaya devam ederken gözlerini açıp Merih'i izlemeye başladı. Bu anların hiçbir saniyesini kaçırmak istemiyordu.

Merih dudaklarını ısıra ısıra daha derin soluklar alıp vermeye başlamıştı. Göğsü inip inip kalkıyordu. Gördüğü sahne Ali'yi öyle deli ediyordu ki, hem kendini kontrol etmeye çalışıp, hem de bu uçurumdan serbest bırakmak isterken acayip bir ikileme düşmüştü. İzlediği sahnenin tahrik ediciliği karşısında daha fazla dayanamayınca Merih'in tişörtünü dirseğiyle tamamen yukarı sıyırdı ve sutyenin askısını aşağı çekerek sol memesini tamamen çıplak bıraktı. Elini çektiği gibi bu sefer dudaklarıyla kapandı.

Merih bu sefer baya gürültülü bir biçimde inledi. Ahlayışı, odanın duvarlarında yankılandı. İlk anda Ali'nin başını istekle göğsüne doğru bastırsa da, bedeninde hissettiği ve alışık olmadığı hisler yüzünden panik sarınca, "Ali yavaş..." diye fısıldadı. "Lütfen yavaş olalım," dedi korkuyla.

Ali onu duyduğunda zar zor da olsa dudaklarını onun memesinden çekti. Kabaran hassas meme ucuna, sağ elinin başparmağını hafifçe sürttü. Başını kaldırıp Merih'in sarhoş olmuş gibi bakan yüzüne çevirdi. Askıyı geri çekerek sutyeni düzeltti. "Kusura bakma, dayanamadım," diye mırıldandı. "Çünkü çok güzelsin. İstekliyken daha da karşı konulamaz oluyorsun."

"Ben... şey..." diye yine kekelemeye başladı Merih utanarak. Elleriyle yüzünü ovaladı. Bacaklarını birbirine bastırınca, Ali zaten vücut dilinden onun neye çekindiğini anladı. Mutlulukla gülümseyecekti ama kendine hemen hakim oldu.

"Utanma," dedi Ali onun burnuna bir öpücük bırakıp. Hafifçe yanına doğru yatarak, yarı üstüne, yarı yanına uzandı Merih'in. Çıplak karnını biraz okşadı, sonra da tişörtü aşağı çekti. Tişört onun kadınlığının olduğu bölgeye kadar uzanınca, eli oralarda kaldı. Elinin tersiyle hafifçe bacaklarının arasına dokundu Merih'in. Merih yine biraz daha bacaklarını birbirine bastırdı. Yine onun adını sayıklayarak inledi.

"Biliyorum sevgilim," dedi Ali onun yanağından öperken. "Utanacak, korkacak hiçbir şey yok. Güven bana. Yaptığımızda yanlış hiçbir şey yok çünkü. Biz birbirimize aşığız. Hem de çok aşığız. Aşk yapıyoruz işte. Senden deli gibi etkileniyorum. Sen de benden etkilenmiyor musun?"

Merih derin bir nefes alıp verirken başını onaylarcasına salladı. Başını sağına çevirip, çekingen gözleriyle en azından Ali'ye bakma cesaretini gösterebildi. Ali ona güven verircesine gülümsüyordu. Aşkla gülümsüyordu.

"Adım adım gideceğim, sana söz verdim. Sözümü de tutacağım. Tüm sözlerimi tutana kadar sabredeceğim. Ama sen de bana söz ver, o gün geldiğince utanmayacaksın, cesur olacaksın. Kendini özgür bırakacaksın. Kendini bana bırakacaksın. Tamam mı?"

"Tamam," dedi Merih hevesle. Ali gülümseyerek son bir kez onu öptü. "Hadi gel şimdi buraya," diyerek onu göğsüne doğru çekti. "Huzurlu bir uyku uyuyalım beraber."

Merih gülümseyerek hemen ona doğru sokuldu. Onun göğsüne bir kedi misali kıvrıldı ve gözlerini mutlulukla kapadı. "İyi geceler."

"İyi geceler aşkım," dedi Ali ağır ağır onun saçlarını okşarken. O da gözlerini yüzünde bir tebessüm eşliğinde kapattı.

***

Gözlerini bir kapı çalınma sesine açtığında, gece ilk yattıkları pozisyonda uyuduğunu görünce ilk anda gülümsedi. Merih hala göğsündeydi. Sol bacağını Ali'nin bacaklarının üstüne doğru atmıştı. Saçları karman çorman bir biçimde Ali'nin boynuna ve yastığa doğru dağılmıştı.

Bu pozisyonu hiç bozmak istemese de, kapının ısrarcı çalınışı canını sıkıyordu. Pazartesi sabahın köründe kim gelebilirdi ki böyle? Tarık kovulmuştu, o olamazdı. Zaten onun anahtarı vardı. Bugün kadın da gelmeyecekti. Bakkal çakkal falan çağırdığını da hatırlamıyordu. Komşulardan biriydi belki de. Buralarda komşular çok densizdi. Komşuluk ilişkileri çok iyi olduğu için herkes kafasına göre birbirine gidip geliyordu.

Yavaşça, Merih'i uyandırmamaya özen göstererek yana doğru kaydırdı. Merih pozisyonunu güncelleyip uyumaya devam etti. Ali ona bakıp tekrar gülümsedi. Yataktan kalkıp altına şortlarından birini geçirdi hızlıca. Odadan çıkıp kapıyı çekip tamamen kapattı gürültü oraya gelmesin en azından diye. "Tamam patlama geldim" diye bağırarak merdivenlerden indi. Eliyle yüzünü ovalayıp muhtemelen şu an karman çorman olmuş olan saçlarını düzeltmeye çalıştı. Salondaki duvar saatine baktığında sekiz bile olmadığını görünce "Çüş ya!" diye söylendi uykulu ve kalın sesiyle. Antredeki aynada suratına ve saçlarına baktı. Hızlıca düzeltirken kapıyı açtı.

Ve karşısında, bugün görmeyi beklediği en son kişiyi gördü.

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 54.4K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
36.2K 7.1K 80
Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, düşman üzerine zafer ve iktidar anlamına g...
485K 20.8K 72
Yaşım 18 - Yarı Texting
286K 20.9K 36
ASIM KARASOY Arabanın diğer ucunda oturan kız, yağmurun altında benimle o garip bakışmayı paylaşan kızla aynı kişi. Aynı keskin yüz hatları, neredeys...