İKİLİ DELİLİK

By sezgisalman

44.7K 5.7K 434

Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, do... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
Final - Son Söz

17. Bölüm

1.1K 186 15
By sezgisalman

Venüs motorun arkasından inince saçlarını havalandırdı. Sabah artık son kez Merih olmuştu. Artık dilediği kadar saçları açık gezebilirdi. Koskoca bir devri kapatmıştı. Hiç keyfi yoktu ve kendini çok kötü hissediyordu. Ve bunu kimseye açıklayamayacağı için kendine saklamak zorundaydı. Çünkü Tarık'tan ayrılan Merih'ti. Venüs değildi. Venüs'ün böyle dünyası başına yıkılmış gibi gezmesinin bir manası yoktu.

"Araba çok güzeldi değil mi? Baya sıfır gibi tertemiz. Keşke Merih de gelip görebilseydi. Bence bu adamla fiyatta da anlaşırız. Alırız haftaya parayı denkleştirip," dedi İrfan Bey. Yanında yürüyen Venüs'e baktı. Az önce başka bir araba görüşmesinden gelmişlerdi. Merih restorana gittiği için katılamamıştı onlara.

"Evet baba, rengi de güzeldi," dedi Venüs tüm süreç boyunca arabaya yaptığı tek vurguyu tekrar hatırlatarak. Konuya o kadar ilgisini verememişti ki. Normalde araba işini hevesle bekliyordu.

İrfan Bey kolunu kızının omzuna atarak güldü. "Kırmızı hoşuna gitti tabii. Ben adamla bir daha konuşurum pazartesi."

Venüs başını salladı hafifçe. Kızındaki durgunluğun farkında olan İrfan Bey "Neyin var senin? Salondan geldiğinden beri bir keyifsizsin?" diye sordu.

"Yok bir şey babacım. Sadece yorgunum biraz."

"Ben de seni oradan oraya yordum. Gelmeseydin benimle dükkâna keşke, eve gidip dinlen biraz."

"Yok yok! Biraz dururum yanında."

Caddede tekelin olduğu noktaya geldiklerinde, Venüs'ün uzaktan fark ettiği görüntüyü algılaması saniyelerini almıştı. Gözlerine inanamıyordu. Gördüğü şey doğru muydu?

Tekelin önündeki dondurma dolabı ve cips standının önünde yerde kaldırımda oturmakta olan Tarık'ın elinde yarılanmış bir viski şişesi vardı. Zar zor vücudunu o pozisyonda tutabiliyor gibi görünüyordu. Başı hafif hafif sallanıyordu sürekli. İrfan Bey ve Venüs'ün ona doğru geldiklerini çok geç fark ederek başını sağına doğru çevirip kaldırdığında, İrfan Bey'le gözleri kesişince panikle yerinden kalkamaya çalıştı. Ayakları birbirine dolanırken İrfan Bey elini uzatıp düşmemesi için Tarık'ı tuttu. Tarık ayağa kalktığında hızlıca da bir Venüs'e baktı. Onun Merih olamayacağını biliyordu. Saç-kıyafet durumunun yanı sıra Merih'in şu an restorana gittiğini biliyordu.

"Merhaba İrfan amca, merhaba Venüs," dedi aşırı sarhoş sesiyle. Ondan dalga dalga gelen alkol kokusu İrfan Bey'in başını geriye kaçırmasına neden oldu. Otuz beş yıllık tekelci adama şunu yaşatacak kadar kokuyordu ne yazık ki.

İrfan Bey ciddi bir sesle "Merhaba Tarık oğlum," dedi. Tarık yine zar zor ayakta durduğunu fark edince dondurma dolabına tutundu. Şişeyi elinden dolabın üstüne bırakırken "Bunun parasını vermiştim, yanlış anlamayın," dedi aptal aptal.

Venüs şoktan en ufak tepki bile veremiyordu. Ağzı gözleri sonuna kadar açık vaziyette babasının bir adım gerisinde olan biteni izliyordu.

"İyi yapmışsın, veresiye de alıyoruz, problem yok," dedi İrfan Bey ciddi ciddi. Tarık gülümsemeye çalıştı ama yüzündeki gülümseme cidden korkunçtu. "Veresiyelik bir durum yok. İnanın çok çalışıyorum ben. Öyle abim gibi aman aman para kazanmıyorum belki ama üç beş geçiyor elime. Eskisinden çok çalışıyorum hem de."

Venüs onun bu cümleleriyle ne yapmaya çalıştığını anladığı an başından aşağı kaynar sular döküldü. Ay bu olamazdı gerçekten! Bunu şu an yapmıyordu değil mi?

"Ne güzel, maşallah. Bu kadar sarhoş olmak için erken bir saat değil mi ama evladım?" dedi İrfan Bey.

Tarık'ın gözleri kıpkırmızıydı. Alkolden miydi, yoksa ağlamak üzere miydi anlaşılmıyordu ama Venüs ona aralıksız bakamıyordu. Çünkü eğer ona aralıksız bakarsa ağlayacağını biliyordu.

"Ben aslında..." deyip hıçkırdı Tarık. Yine düşecek gibi olduysa da hemen toparlandı.

"Evladım istersen sana şuradan bir taksi çevirelim eve git, böyle durma sokakta," dedi İrfan Bey artık Tarık'ın haline üzülerek.

"Olmaz!" dedi Tarık hemen panikle yükselerek. "Ben... özür dilerim... sizin çok vaktinizi almayacağım. Ama lütfen şunu söylememe izin verin."

İrfan Bey sükûnetini korumaya çalışarak Tarık'a baktı. Her an düşecek diye bir yandan da tetikteydi.

"Ben düşündüğünüz gibi biri değilim artık. Değiştim ben. Çok değiştim hem de. Kızınız beni değiştirdi. Biliyorum böyle söyleyince yine inanmıyorsunuz bana, Merih dediğinde bile inanmamışsınız, şimdi bana hiç inanmazsınız ama... bana bir şans verin. Göreceksiniz ne kadar ciddi olduğumu kanıtlayacağım size. Siz de, herkes de görecek. Size söz veriyorum İrfan amca! Size kanıtlayacağım. Siz de söz verin bana inanacaksınız o zaman."

İrfan Bey artık kafası bulandığı için başını sağa sola yatırarak kaslarını falan açmaya çalıştı. Venüs'e baktı ne yapacağız bu çocukla dercesine. Venüs'se sanki biri dokunduğu an tüm musluklarını açacakmış ifadesi ve şok ifadesi arasında bir çizgide duruyordu.

"Bak Tarık, sen aklı başında bir delikanlısın, seni bilirim. Şimdi çok sarhoşsun, bu şekilde kimseye hiçbir şey kanıtlayamazsın. Dediğimi yap, güzel güzel evine git. Tamam mı evladım?" dedi İrfan Bey son bir çare.

Tarık'ın sağ gözünden düşen yaşı gören Venüs yanındaki cips standına tutunarak ondan gözlerini kaçırmak zorunda kaldı. Onun ne kadar canının yandığını hissedebiliyordu.

"Göreceksiniz... göreceksiniz..." diye sayıklayarak döndü Tarık. Kaldırımda yürüyerek onlardan uzaklaştı.

İrfan Bey bir süre olayın şokunu atlatamayarak Tarık'ın ardından baktı. Onun düşmeden yürüyebildiğine emin olana dek onu izledi. Sonra arkasını dönüp Venüs'e baktı.

"Kızım sende kolayında Ali'nin numarası vardır. Arayıp haber versene şu çocuğa. Aklım kalacak böyle. Ah bu gençleri anlamak çok zor gerçekten de."

Venüs derin bir nefes alıp kendini toparlamaya çalıştı. Başını salladı hafifçe. Telefonunu çıkarıp rehberinden Ali'nin numarasını buldu. Birkaç çalıştan sonra telefon ilginç bir tonlamayla "Venüs?" diye açıldı.

"Merhaba Ali," dedi Venüs titreyen bir sesle. Şu an Merih'in yarattığı Venüs-Ali mazisini gram düşünecek durumda değildi. O yüzden babasının verdiği emri yerine getirerek telefonu kapatmak niyetindeydi sadece. "Tarık'ı gördük babamla az önce, sarhoştu biraz. Haber vermek istedik. Bizim dükkâna geldi, sonra da çarşının içine doğru yürüyüp gitti."

"Tamam, sağ ol haber verdiğin için Venüs," dedi Ali şaşkın bir ses tonuyla. Venüs başka bir şey demeden "Rica ederim, görüşürüz," deyip telefonu kapattı.

***

Ali odasında otururken elinin altındaki çakmağı çeviriyordu bir süredir. Kafası yine karman çormandı. Bu akşamüstü Venüs kendisini aradığında ufak çaplı bir şok geçirmişti. Çünkü Merih karşısında duruyordu o esnada. Birkaç adım ötesinde gelen konukları karşılamaktaydı. Yani o anda arayan Venüs gerçek Venüs'tü. Hiçbir ilişiğinin olmadığı kız...

Sonra telefonu açınca onun çok üzgün bir sesle Tarık'ın sarhoş olduğu haberini vermesiyle kafası iyice karışmıştı. Tarık niye sarhoş olmuştu hiçbir fikri yoktu. Ama yürüyüp gidebildiği bir seviyedeyse kimse açısından endişelenecek bir şey yok diye düşünmüştü. Kardeşini tanıyordu sonuçta. Belki de sadece onlara sarhoş gelmişti. Ama Tarık senelerdir kendini kaybedecek kadar sarhoş olmamıştı.

"Bu konu her dakika daha ilginç bir hal alıyor," diye mırıldandı kendi kendine. Yerinden kalkıp odasından çıktı. Klasik bir cumartesi gecesi için her zamanki gibi ortam çok hareketliydi. Boş masaları restoranın içinde bile yoktu. Mutfaktakiler öyle delicesine çalışıyordu ki dikkatlerini dağıtmamak adına selam bile vermedi.

Saat on bire gelmişken yakın konuklar vizitesine çıkmasının zamanı gelmişti. Her akşam özel konuklarının mutlaka masasına uğrar ve halini hatırlarını sorardı. Bugün de böyle uğraması gereken üç beş masa vardı.

Bugün bir de muhteşem başka bir haber almıştı. Ağustos'un ikinci haftası Sami Bey geliyordu. Sami Bey'in gelmesi demek kendisinin gönül rahatlığıyla gidebilmesi demekti. Geçenlerde şu Merih'e bahsettiği tatili gerçek kılabilirdi. Hatta onu da beraberinde götürebilirdi. Tabii önündeki bir aylık süreçte önce Aslı'dan ayrılması gerekiyordu.

Aslı'dan tabii ki de ayrılacaktı. Ama bu bir anda olabilecek bir şey değildi. Bunca zamanlık ilişkinin ardından pat diye öyle telefonda falan ayrılamazdı. Düzgünce bir konuşma hazırlayıp çıkmalıydı karşısına. O düzgün konuşmasını hazırlamadan evvel Merih'le olan bu gizemleri de çözmesi gerekiyordu. Her şey pamuk ipliği gibi birbirine bağlıydı resmen.

İlk önce bahçe tarafındaki konuklarına selam vermek için oraya giderken, son dakikada tuvalet koridorundan çıkan Merih'i gördü. Ellerini ovuşturarak hızla dışarı yönelmişti. Her zaman yaptığı gibi vizitesi bitince onun yanına da uğrayacaktı.

***

Ali bahçe tarafından vizitesine başlarken, denize bakan ön tarafta olacaklardan habersizdi tabii ki. Zavallı Merih de tuvalette olduğu için onu kapıda kimin beklediğinden haberi yoktu. Kapıdan çıktığında tanıdık bir sesin adını anmasıyla başını kaldırdı. Tarık'ı gördüğü an kapının kenarında donup kaldı. Tarık yalpalayarak kendisine doğru yürürken korkuyla çaktırmadan etrafına bakındı. Şu an resmen boş masa yoktu ve Tarık'la restoranın ortasında bir karşılaşma yaşamanın hiç sırası değildi.

"Merih iki dakika konuşabilir miyiz?" dedi Tarık. Bütün gündür aralıksız içerek sahip olduğu bu aşırı sarhoş halini koruyordu. Tekelde İrfan Bey'e gidip ağladıktan sonra içmeye devam ederek sahilde yürümüştü bütün akşam. Cesaretini topladığı andaysa soluğu burada, restoranda almıştı. Ve maalesef ki Merih'in hiçbir şeyden haberi yoktu. Bildiği tek şey Venüs'ün sabah planladıkları gibi, belirlenen bahaneyle ondan ayrılmış olduğuydu. Bunun dışında hiçbir detayı anlatmamıştı Venüs. Çok kötü olduğunu söyleyerek anlatmak istemediğini belirtmişti.

Merih Tarık'ı böyle bulmayı beklemiyordu o yüzden.

"Tarık burada ne işin var?" diye sessizce fısıldadı. Şimdi Ali delirecekti.

"Konuşmamız lazım, anlıyor musun? Babana dedim! Kanıtlayacağım dedim! Kanıtlayacağım! Beni bırakmana izin vermeyeceğim!" dedi Tarık güçlü bir sesle. Merih onu kolundan tutup sakin bir yere çekmek istedi ama Tarık buna da izin vermedi. Restoranın ortasında duruyorlardı ve rezalet çıkmak üzereydi. Çevre masadakiler bakmaya başlamıştı bile. Nasıl bakmasınlardı ki? Şimdi bir çakmak çaksalar havaya uçabilirlerdi yani. Leş gibi kokuyordu Tarık.

"Tarık yalvarırım sonra konuşalım bunu. Şimdi hiç sırası değil. Ali abiyi çıldırtacaksın," dedi Merih ağlamaklı bir sesle.

Tarık derin bir nefes alıp dimdik durmaya çalıştı. Resmen öyle korkunç bir şekilde dikkat çekiyordu ki, artık onları görebilen her masa iyice sessizleşmiş, çaktırmadan onları izlemeye başlamıştı.

Kendini ve zihnini toparlayabildiğinde Tarık yavaşça tek dizinin üstüne çöktü. Düşmemek için sol eliyle bir an için yere tutunması gerekmişti. Tek dizinin üstünde dengesini bulması on beş saniyesini falan alırken, masalardan çeşit çeşit, kimisi yüksek sesli, kimisi alçak sesli şaşırma nidaları yükseldi. Merih kıpkırmızıydı artık. Konuklardan gelen garip sesleri bahçe tarafından duyan Ali'yse, ilk önce duruma anlam veremese de başını çevirdiğinde tüm masalardaki insanların hepsinin tek bir noktaya baktığını görünce mirket gibi doğruldu. Uzun adımlarla ön tarafa çıkan açıklığa doğru geldi. Merih'in beş on adım arkasında bir noktadan başını uzatıp herkesin baktığı, restoranın giriş noktasına doğru baktı.

O esnada tüm dikkatleri üzerine toplamış olan Tarık kollarını iki yana açarak resmen "Merih!" diye kükredi. "Merih benimle evlenir misin!?" diye sordu bağırarak.

Konuklardan gelen şaşkınlık nidaları ve gülüşmeler boyut atlarken artık bahçe tarafından da insanlar ayağa kalkıp Ali'nin etrafında toplaşarak ve restoranın iç kısmından çıkarak kapıda olan bitene bakmaya geldiler. Eğlenen bir kesim de vardı, şaşkın bir kesim de vardı. Tüm çalışanlar da donup kalmışlardı artık.

Merih korkuyla ve artık bitmiş bir şekilde kalp çarpıntısı yaşarken başını iki yana sallamaya başladı. "Hayır, olmaz olmaz olmaz! Tarık şu an bunu yapıyor olamazsın beni öldürmeye mi çalışıyorsun sen?" diye mırıldanarak kalbini tuttu. Gerçekten bu genç yaşında kalbinden gidiyordu artık.

Tarık onun kıpkırmızı kesildiğini ve boğulur gibi nefes almaya başlayarak kalbini tuttuğunu görünce hemen adamın birinin sandalyesinin arkasına tutunarak ayağa kalktı. "Korkma sevgilim kötü bir şey yapmıyorum. Seni seviyorum! Biliyorum sen de beni seviyorsun. Biz evlenince baban bana inanacak, göreceksin!" Sözlerinden sonra Merih'in ellerini tutup onu öpmek için bir hamle yaparken birden deyim yerindeyse havalandığını hissetti. Konuklardan bu esnada bir şaşkınlık nidası daha yükselirken, Merih gördüğü sahneyi ellerini ağzına kapatarak şok içinde izledi.

Ali, kardeşini ensesinden yakaladığı gibi hiçbir şey demeden restoranın girişine doğru sürükledi. Denize nazır olan en uçtaki masanın oraya doğru Tarık'ı çekiştire çekiştire götürürken "Sen çok oldun artık!" diye tısladı dişlerinin arasından. "Ben daha ilk gün sana bu restorana Merih için asla gelme dedim! Şimdi utanmadan bu halde geliyorsun bir de! Leş gibi korkuyorsun, pislik içindesin! Saygısız! Biraz yüzüne su çarpalım da aklın başına gelsin senin!" diyerek Tarık'ı var gücüyle denize fırlattı.

En son artık kadınlardan şaşkınlıktan falan çığlıklar yükselmişti. Ali ellerini çırparken, karanlık sulara düştüğü gibi geri çıkan kardeşine sinirli sinirli baktı. Merih, Feyyaz, Selim abi hepsi koşturarak Ali'nin yanında bitmişlerdi.

"Patron n'aptın?" dedi Feyyaz abi suda alık alık etrafına bakınan Tarık'a bakarken. "Donacak çocuk. Yazık!"

"Beter olsun! Aklı başına gelsin. Restoranda rezalet çıkarmak neymiş görsün. Densiz! Bir de içip içip gelmiş ayyaşlar gibi. Adamı sinir hastası eder sinir." Ali resmen burnundan soluyordu. O eski agresif günlerine dönmesine ramak kalmış gibiydi. Arkasını dönüp giderken elinden gelen nezaketiyle konuklara bakarak "Kusura bakmayın lütfen!" diye seslendi herkese doğru. "Lütfen herkes gecesine bıraktığı güzel kısmından devam etsin. Bunlar olmamış gibi davranalım. Tekrar kusura bakmayın. Şenay herkese tatlı ikram edebilir miyiz?" dedi korkunç bir neşeyle. Sinirliyken kesinlikle nazik olmayı başaramıyordu. Sinirden yumruk yaptığı ellerini ovuşturup duruyordu.

Neyse ki bir dakika içinde yavaştan herkes eski moduna dönerken, marinanın güvenliği gelerek Feyyaz abiyle beraber Tarık'a denizden çıkması için yardımcı olmaya çalıştılar. Merih bir süre ona bakmış ama sonra Ali'nin gazabından korkarak tırıs tırıs yerine dönmüştü. Kürsüsünde duruyordu ama gözleri az ötesinde denizden çıkarılmakta olan Tarık'taydı.

Az önce neler olmuştu öyle? Tarık ona evlenme mi teklif etmişti?

TARIK ONA EVLENME TEKLİF ETMİŞTİ!

"Allah'ım çıldıracağım bu nasıl olabilir?!" diye inledi Merih ellerini yüzüne kapatırken. Babana gittim demişti, konuştum demişti. Kanıtlamaktan falan bahsetmişti. Neyin kanıtlamasıydı bu? Bu şekilde neyi kanıtlayabilirdi ki?

Delirir gibi yüzünü boynunu falan ovuşturmaya başlamışken Ali'nin yanına geldiğini fark etti. Ali ürkütücü gözlerle bakıyordu hala. "İyi misin?" diye sordu Merih'e.

"Bilmiyorum. Az önce ne oldu öyle ben hiçbir şey anlamadım?" dedi Merih çaresizce. "Yemin ederim benim hiçbir şeyden haberim yoktu. Nasıl oldu bilmiyorum. Çok özür dilerim," diye inledi korkuyla.

Ali onu sakinleştirmek istercesine omuzlarını okşadı. "Şşt, tamam. Sakin ol. Sarhoş işte. Tabii ki senin bir suçun yok. Kendisi bir şeye kalkışıp gelmiş."

Merih şaşkınca parçaları kafasında birleştirmeye çalışırken "Şey biz bu sabah kahvaltıda buluşmuştuk," dedi. "Ben Tarık'a ayrılmak istediğimi söylemiştim."

İşte Ali'nin de bundan haberi yoktu. "Ne?!" diye şaşkınca bağırırken, elinden geldiğince sessiz olmaya çalışmıştı.

"Ya dün akşam babam bu ilişkiyi tasvip etmediğini söyledi. Bir sürü cümle kurdu inan şu hatırlayamıyorum. Kafam öyle allak bullak ki! Ama konuşmasının sonunda benden Tarık'tan ayrılmamı rica etti. Ben istemeye istemeye olsa da ona durumu açıklayarak ayrılmamız gerektiğini söyledim. İlk başta kabullenmek istemedi ama en sonunda ayrılmıştık." Merih hala şaşkındı. Ama Ali kadar değildi.

Ali diyecek bir şey bulamadığı için alık alık bakmaya devam etti Merih'e. Merih başını kaldırıp onun gözlerine baktı. "Babamla konuşmuş ve kanıtlayacağım falan demiş. Acaba iyi ve örnek bir insan olduğunu kanıtlamaktan mı bahsediyordu?" diye mırıldandı kendi kendine konuyu çözmeye çalışır gibi.

Ali kaşlarını havalandırarak alayla güldü. "Bence sana olan aşkını kanıtlamaktan bahsediyor olabilir. Yapmaya kalkıştığı delilik düşünülürse! Evlenme teklif etmek ne demek ya! Böyle aşk mı kanıtlanır?! Deli gerçekten bu çocuk!"

Ali hala ne gözlerine, ne kulaklarına inanamıyordu. Sinirle bir nefes vererek ellerini saçlarından geçirdi. "Böyle bir şey olamaz!" diye isyan etti. Tarık ne hakla gelip Merih'e evlenme teklif ederdi? Ne hakla herkesin ortasında onu öpmeye kalkışabilirdi?!? Bunu düşününce bile sinirden tüm kıl kökleri çekiliyordu. Herifin dünyadan haberi yoktu. Haftalardır yanında olan kadının Venüs olduğundan, ona âşık olduğundan haberi bile yoktu! Gelmiş hala burada Merih diye ağlıyordu! Burnunun ucundaki gerçeği göremezken neyin aşkından bahsediyordu acaba?

"Ali abi ben gerçekten çok üzgünüm. Bilseydim böyle olacağını başka bir zamanda konuşurdum. Ama bilemedim."

Ali elini kaldırarak Merih'i durdurdu. Şu an onun Ali abi edebiyatını hiç çekecek halde değildi. Boğuşması gereken daha ciddi bir kıskançlık problemi vardı.

Bu iş böyle gitmeyecekti. En kısa sürede Merih'i karşısına alıp konuşması gerekiyordu. Hanımefendinin en baştan olanları anlatması gerekiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

232K 51.6K 40
KARA KİRAZ SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. ∆∆∆ ~ Kadın bir okyanustu. Adam ise ona muhtaç kuru bir toprak. Toprak okyanusuna küstü. Okyanus, güneşin ke...
554K 6K 32
"Bu saatten sonra yer mekan fark etmez yüzbaşım." Yetişkin içerik !
91.3K 9.5K 20
Ahir Zamanda Masallar 1 . . . Adar'ın kusursuz saydığı hayatı vücudunda tedavisi mümkün olmayan yaralar çıkınca tepe taklak olur. Sahip olduğu ne va...
184K 19.1K 50
"Yörünge" rock grubunun ele avuca sığmayan dört yakışıklısı onlar...Ama her biri kendi hikayesiyle aynı zamanda bizden biri... Cemil'in gizemli s...