ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı

17.1K 1.7K 1.3K
By ozcelikdilaraa

Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı

Beni rahatsız eden şey duman değildi. Kesinlikle, hayır. Beni rahatsız eden şey dumanların sardığı yapıyı izlemek, alevler tarafından yutulmasına şahitlik etmekti. Rae'nin tapınağı yanıyordu.

Karr güçlerini kullanarak ateşi geri çağırdığında tapınaktan geriye yalnızca eskiden ne kadar görkemli olduğunu hatırlatacak bir iskeletten başka bir şey kalmamıştı. Sadece bir iskelet, onca görkemden ve duadan geriye kalan buydu işte. Hala için için yanmaya devam eden sütunlardan biri gürültüyle yıkılırken hepimiz geri çekilmek zorunda kaldık.

Rae'nin bedeni hemen yanımda kasıldı, zorlukla öne doğru bir adım atarak ibadethanesine yaklaştı. Birkaç saniye önce sıkıca elimi tutan elleri şimdi iki yanında yumruk halinde duruyordu. Nasıl hissettiğini anlamak için suratındaki ifadeye bakmama gerek yoktu. Dürüst olmak gerekirse bunu yapmaktan da özellikle kaçınıyordum çünkü orada ne göreceğimi çok iyi biliyordum. Sonsuz acısı onun suratına bakmasam da bedenimi sarmıştı. Görmesem de duygularındaki dalgalanmayı hissedebiliyor, acısının neredeyse tadını alabiliyordum.

Kalbi yanıyordu, Rae'nin ruhunu ateşe vermişlerdi.

Ona yaklaştığımda suratını benden yana çevirmeden boğazını temizledi. "Biraz yalnız kalabilir miyim Mara?" Sesi karanlığın en tehlikeli tonuna bürünmüştü.

Olduğum yerde durdum. Benim kararsız bir şekilde orada dikildiğimi göre Karr beni kolumdan tutarak geri çekilmeye zorladı. "Haydi gidelim," dedi biraz önce sanki tüm o ateşi gücüyle söndürmemiş gibi sakin bir sesle. "Ona biraz zaman tanıyalım." Elimi sıkıca tutunca ona karşı çıkmadım.

Karr beni Rae'den uzaklaştırırken hala tapınağın önünde durmaya devam eden Tara'ya baktım. Rae'ye arkadan yaklaştı ve kollarını ikizinin gövdesine doladı. Tara'nın çenesini onun omzuna yerleştirmesini ve yumuşak hareketlerle koyu saçlarını okşamasını seyrettim.

Karr kolumu yavaşça okşayarak dikkatimin ona yönelmesini sağladı. "Birbirlerine iyi gelecekler," dedi ve beni de baretinde yürümeye zorladı. "Tara'nın geçen savaşta ona destek olma fırsatı olmamıştı, bırak bu sefer kendi bildiği gibi ona sevgisini göstersin."

Rae'nin tapınağından saraya giden yol boyunca sessiz kaldık. Sarayın durumu tapınak kadar kötü durumda olmasa da yine de kötüydü. Devasa gövdesini kaplayan yanık izi hala kanamaya devam eden bir yaraya benziyordu. Yangın sönmüştü ama geride kalan duman daha korkutucuydu.

Sarayın bir yarısı tamamen yangınlara teslim olmuşken öbür yarısı azametle ayakta kalmaya devam etmişti.

Sarayımızın içler acısı görüntüsüne bakarak, "Bundan bahsediyordun," diye fısıldadığımda kendi sesimi bile duymakta güçlük çektim. "Bu savaşın sonunda yaşanacakların sadece bir kısmı."

Karr ondan beklenmeyecek bir yakınlıkla bana sıkıca sarıldı, kollarını güçlü bir şekilde gövdeme dolayıp beni kendine çekti. Kendimi onun yüzyıllardır savaşmaktan sertleşmiş bedenine hüzünle bastırırken buldum. Eli yavaşça saçlarımı okşadığında dayanamayıp suratımı omzuna gömdüm. "Korkuyorum," diye itiraf etti parmakları güçlü bir şekilde saçlarımda dolanırken. "Sevdiğim herkesin sonsuza kadar ölmesinden korkuyorum Mara. Kendimi bildiğim andan beri Rae ve Tara benimle, onları kendimi bildim bileli seviyorum. Buna engel olamıyorum." Hafifçe gülümsediğinde göğsü titreşti. "Ve şimdi de sen benim başıma bela oldun, Rae'nin arsız ölümlüsü."

Yanaklarımdan yaşlar akmaya başladığında kendimi hayatım boyunca ilk defa bu kadar güçsüz hissediyordum. "Onu koruyamayacakmışım gibi hissediyorum," dedim yaşları geri itebilmek için derin bir nefes almaya çalışarak. "Bu savaşı kazanmak için, onu hayatta tutmak için yetersizmişim gibi hissediyorum."

Karr parmaklarını omuzlarıma geçirip beni kendinden uzaklaştırdı, sıcak ellerini avuçlarındaki nasırları hissedebileceğim kadar sert bir şekilde tenime bastırdı. "Sen bu hayatta tanıdığım en güçlü insansın. Onun için ölümden döndün Mara, bunu ancak taşaklı bir ruh yapardı ki sendeki taşağın benimkilerden büyük olma ihtimali benim canımı sıkıyor." Suratındaki dehşet dolu ifadeye rağmen gözünü kırptı. "Ve benim alt takımlarıma olan düşkünlüğümü anlamışsındır."

Elimde olmadan güldüm, elimin tersiyle suratımı sildim. O an bu an diye düşündüm. Karşımdaki adam gerçekleri bilmeyi hak ediyordu. Konuşmak için ağzımı açtım ama sanki dilim şişmiş de konuşmama engel olmuş gibiydi. Söylemek istediğim tüm kelimeler dudaklarımdan çıkmak yerine boğazımdan geriye kaydı.

Karr biraz öteye çekildi ama hala suratını yakından görebileceğim bir mesafeydi. Suratımdaki değişimi yakaladığında kızıl gözleri parladı. "Birileri benden bir şey gizliyor," dediğinde sesi kayıtsızdı ama öyle tutmak için kendini zorladığına emindim. "Dökül."

Ondan uzaklaşıp kollarımı gövdeme doladım, bakışlarımı kaçınarak güçlükle yutkundum. Bunu ona söylemek bana düşer miydi hala emin olamıyordum. Onun acı çekmesini istemiyordum ve Tara yüzünden acı çektiğini biliyordum. Ama peki ya Naia? Belki de en eski arkadaşım nihayet onun yaralarını sarmayı başarmıştı.

Karr bıkkınlık dolu bir ses çıkarttı. "Mara." Beni konuşmaya ikna etmeye çalışır gibi gülümsedi. "Konuş."

O anda sarayın içine girip ondan ve her şeyi gören gözlerinden uzaklaşmak istesem de bunu yapamayacağımı biliyordum. Yanan tapınağa gitmeden önce Rae, Ephi ve Dora'yı herkesi Kraliyet Sarayı'na taşımalarını söylemişti. Kapılardan çıkmadan önce Helene ve Naia'yı da görmüş, korku dolu gözlerine rağmen insanlara yardım etmelerini kısa bir anlığına da olsa izlemiştim. Herkes güvendeydi ve saray boştu.

En sonunda yeniden Karr'a döndüm, bakışlarıyla yüzleştim. "Naia sana iyi geldi mi?" diye sorduğumda kaşları çatıldı, bunu sormamı beklemediğini açıkça belli etti. Hemen toparlamaya çalışarak, "Yani Tara'nın üstesinden gelmeyi başardın mı?" diye sordum.

Karr sarayın yanan kısmından koparak düşmüş bir sütunun üzerine oturdu. Yüzeyi isle damgalanmış mermerin üzerinde otururken duruşuyla tapınakları süsleyen heykellerden bir farkı yoktu. "Hiçbir kadın," derken gözlerini arkamda bir noktaya sabitledi. "Onun üstesinden gelmemi sağlayamaz."

Yanına oturduğumda gerilerek sırtını dikleştirdi. "Naia bunu biliyor mu?"

Karr yutkundu. "Ben bir yalancı değilim Mara. Naia bana geldiği ilk andan beri benim Tara'ya aşık olduğumu biliyor." Bir anda nefesi kesildi. "Lanet olsun, bunu hiçbir zaman yüksek sesle dillendirmemiştim." Kızıl gözleri koyulaştı. "Keşke bunu ona da söyleyebilsem ama ne diyeceğini biliyorum. Sana bana aşık olmanı söyleyen olmadı Karr diyecek ve sonra o oklarından birini kıçıma saplayacak."

Uzanıp elini tuttuğumda kelimeler benden bağımsız olarak dudaklarımdan döküldü. "Ölümün tapınağına gittiğimde bana Tara'nın onunla yaptığı pazarlığı gösterdi," dedim.

Karr anında bana döndü, koyu renk kaşları havaya kalktı. Ben devam etmeyince, "Ve," diyerek beni konuşmaya devam etmem için cesaretlendirdi.

Buraya kadardı. İnanmadığım tanrılar, muhtemelen bu sefer Tara'nın okunu kıçına yiyen ben olacaktım. "Oraya gitmesine neden olan kehanette Artemis ve senin yaşamlarınızın birbirine bağlı olduğunu görmüş. Apollon'un onu götürdüğü Delphi Kahini senin Artemis'i öldüreceğini ve bundan sonra senin de öleceğini söylemiş. Ölüme bu yüzden gitmiş, senin ölmene engel olmak için onunla pazarlık yaptı."

Karr'ın tüm bedenini güçlü bir titreme sardı. Elini elimden çekerek bacağına yasladığında kendini sakin tutabilmek için bir savaş verdiğini görememem için aptal olmam gerekiyordu. Uzun bir süre konuşmadan sakinleşmeye çalışsa da en sonunda, "Ölüme ne sundu?" diye sordu. "Benim hayatta kalmama karşılık ona ne verdi?"

Dudaklarımı birbirine bastırdım ama ona yine de cevap verdim. "Senin için sana olan aşkından vazgeçti Karr," dediğimde sesimi elimden geldiğince yumuşak tutmaya özen gösterdim. "Artemis'i öldürdüğün anda hayatta kalmanın karşılığı olarak Ölüm ondan sana olan aşkını aldı."

Karr ayağa fırladı. Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki ayağımızın altındaki yer doğal olmayan bir şekilde titredi. "Aptal!" Bağırışı kemiklerimi sızlattı. "Bunu beş asır önce yaptı ve bana ağzını açıp hiçbir şey söylemedi mi?"

Karr'ı sakinleştirmek için ayağa kalktım ama Rae ve Tara'nın yavaş adımlarla bize doğru yürüdüklerini gördüğümde bundan vazgeçtim. Lanet olsun, Karr şu anda patlamaya hazır bir volkan gibi görünüyordu ve tüm odağı Tara'nın üzerindeydi.

Rae onun zihnini okumuş olmalıydı ki gerilerek kız kardeşini durdurdu. "Hector'un sarayın geç," dedi bir çırpıda olası bir felaketi önlemeye çalışarak. "Hector'un yardıma ihtiyacı olabilir."

Tara'nın ikiziyle biraz önce paylaştığı yakınlıktan dolayı dikkati dağılmış olmalıydı çünkü hiç yapmadığı bir şey yaparak itaat etti ve Karr'ın gözlerinin onun üzerinde olduğunu fark bile etmeden Kraliyet Sarayı'na gitmek için gözlerden kayboldu.

Karr Tara gider gitmez Rae'nin karşısına geçip durdu. "Sikerler, bana bunu ne zaman söyleyecektin?" Öfkeyle ellerini saçlarının arasından geçirdi ve derin derin soludu.

Rae sakin kaldı. "Mara öğrendiğinde öğrendim, unutma ki Tara benim ikizim ve zihnimden korunmanın yollarını çok iyi biliyor."

Karr sarsılmış görünüyordu. Ciğerleri sık nefes alıp vermekten patlayacakmış gibi dururken saçlarından çektiği parmaklarının arasında kıvılcımlar titreşti. "Bana o anda söylemek zorundaydın, öğrendiğin anda bana söylemen gerekiyordu."

Rae sıcak bir tavırla onun omzunu tuttu. "Yoluna devam et Karr, Ölümle yaptığı pazarlık kalıcı, geri alamayacağın bir şey için hayatı kendine zindan etme."

Karr onun elini itti. "Aynı durumda Mara olsaydı sen ne yapardın?" Rae ona bir cevap vermediğinde Karr aradığı cevap buymuş gibi öfkeyle gülümsedi. "Ben de öyle düşünmüştüm. Sen onun başkasıyla evlenmesine katlanamadığın için kocasını kaçırdın ama ben aşkımı kaybettiğim için sakin unutup yoluna devam etmeliyim öyle mi?"

Rae güçlükle boğazını temizledi. "Aynı şey değil."

Karr'ın parmak uçlarında çatırdayan kıvılcımları küçük yangınlara dönüştü. "Özür dilerim dostum, siktiğimin Olmypos'unda başka kimsenin sizinki kadar büyük bir aşka sahip olamaması benim suçum değil." Elini havaya kaldırdığında yangınlar sönmüştü. "Gideyim de sonsuza kadar kaybettiğim aşkımın karşılığında biraz kafayı çekeceğim."

Karr ortadan kaybolduğunda Rae bana baktı. "Git," dedim ona bir an bile düşünmeden. "Onu yalnız bırakma, Hector'un sarayına tek başıma gidebilirim."

Rae yalnızca başını salladı ve Karr'ın peşinden o da gözden kayboldu.

☽✩☽

Hector'un sarayı o kadar kalabalıktı ki yalnız kalmak bir yana nefes almama yetecek kadar bile bir boşluk yoktu. Rae'nin sarayında yaşayan herkes ki buna hizmetliler ve rahibeler de dahildi, buraya sığınmışlardı.

Helene ve Naia yangında yananların yaralarına merhem sürerken gözlerim önceden yemek salonu olan ama şimdi revire dönüştürülmüş odanın köşesinde dikilen Seus'a kaydı. Güneş çoktan doğmuştu ve surların hemen dibindeki savaş başlamıştı. Ama Rae gece Karr'ı yalnız bırakmayarak dönmemiş, onlar olmadan savaşa dahil olmamam için de başıma bekçi diye Seus'u dikmişti.

Can sıkıntısıyla iç çekerek onun yanına gittiğimde kollarını göğsüne bağlayarak yaralılarla ilgilenenleri izlemeye devam etti. "Seni savaş alanına götürmeyeceğim Mara," dedi Rae'ninkini incelikle taklit eden sert bir tonda. "Rae'nin onsuz ve savunmasız olarak meydana çıkmana izin vermediğini sana daha önce de söyledim."

Boynumda gücümü tetikleyen kolyenin durması gereken boşluğa dokundum. Haklıydı, gücümü tek başına tetikleyemezken ve Rae de orada değilken savaş alanına inmem intihardan başka bir şey değildi. Ama yine de ben burada, duvarların ardında güvendeyken askerlerin çarpışmaya ve ölmeye devam ettiklerini biliyordum. "Pekala, çok bilmiş," dedim ve bu tartışmayı daha fazla uzatmayacağımı belli ederek omuz silkip ondan uzaklaştım.

Dikkatli bakışlarını sırtımda hissederek yürüdüm ve sarayın geniş teraslarına çıktım. Güneş tüm gücüyle parlarken savaş alanını rahatlıkla görebiliyordum. Hector'un Kraliyet Sarayı duvardan uzaktı ama yine de savaşan askerlerin çıkarttığı öfke ve acı dolu sesleri duyabileceğim kadar yakındı.

Ellerimi terasında korkuluklarına dayadığımda beyaz bir tüy havada uçarak tam elimin yanına kondu. Tüyü elime aldığımda kimin bana işaret yolladığını çoktan anlamıştım.

Oradaydı, duvarın ötesinde bana bakıyor, beni çağırıyordu. Belki istediği bir düelloydu, kim bilir. Baldırımdaki kemere yerleştirilmiş hançerleri içgüdüsel olarak elimle yokladığımda Apollon'u gözden kaybettim.

Geri çekilip terastan uzaklaşmak için davrandığımda bedenim sert bir gövdeye çarptı, yumuşak kanatlar kollarımı okşadı. "Duvarın ötesine nasıl geçtin?" diye sorduğumda dönüp ona bakmayı reddettim.

Güldü, nefesi omzuma çarptı. "Antios'la aynı yolu izledim," derken sesi kısıktı. "Zeus onun içeri girmesini sağlamak için duvarınızda bir gedik oluşturdu. O noktayı tamir etmek isteyebilirsiniz."

Ondan uzaklaştım ve nihayet arkamı dönerek onunla yüzleştim. "Neden buradasın Apollon?" diye sorduğumda güneş gözleri parıldadı. "Antios'un yarım bıraktığı işi devam ettirerek beni öldürmek için mi geldin?"

Suratında ciddi bir ifade belirdi. "Bunu yapmayacağımı biliyorsun Mara," derken gözlerini doğrudan benimkilere dikti. "İsteseydim bunu Linus'u almaya gittiğinde yapabilirdim."

Kollarımı gövdeme doladım. "O zaman neden buradasın?"

Apollon'un kanatları görünürde olmasa da sanki oradalarmış gibi sırtında bir ışık titreşti. "Otuz Ağustos," dedi sakince. "Troya o gün düşecek."

Aldığım nefes dudaklarımdan çaresiz bir hırıltı şeklinde geri çıktı. "Bana neden bunu söylüyorsun?"

Apollon cevap vermeden bana doğru bir adım attığında geri çekilmemek için kendimi zorladım. Yumuşak elleri boynuma dokundu, serin zinciri tenimde hissettim. "Çünkü," dedikten sonra geri çekildi ama lafını tamamlamadı. Bunun yerine gözlerini tepeye, tam olarak güneşin durduğu yere dikti.

Kanatları iki yana açılıp onu götürmeden önce uzanıp boynuma ve bana geri dönen kolyeme dokundum.

☽✩☽

Hector'un sarayında, Rae'yle bana tahsis edilen odadaki rahatsız yatağın üzerinde oturuyordum. Biraz önce Ephi istediğim gibi defne yapraklarıyla dolu bir tası bana getirdiğinde suratında merak dolu bir ifade vardı.

Dikkatli gözleri saçlarımdaki örgüleri çözen parmaklarımda gezindi. Bir süredir saçlarımı kestirmediğim için yeniden omuzlarımdan aşağı doğru dalgalar halinde kıvırılıyorlardı. "Kehanetlere mi ulaşmaya çalışacaksın?" diye sordu kendini daha fazla tutamayarak.

Saçımdan çıkarttığım deri kayışı yatağın üzerine bıraktım. "Hayır, ibadet edeceğim," dedim.

Ephi'nin ağzı açık kaldı. Evet, dindar olmadığım hatta dinsiz sayılabileceğim bilinen bir gerçekti. Her sabah ayin sırasındaki homurdanmalarıma ve belli başlı ritüellerle dalga geçmeme birinci elden tanıklık eden bu kız için bunun ne kadar şaşırtıcı olduğunu biliyordum.

İç çekerek ona baktım. "Rae'ye ibadet edeceğim Ephi, tapınağının yıkılmasının onu güçten düşürdüğünü biliyorum."

Ephi anladığını belli edercesine başını salladı ama yine de hareketlerinin temkinli bir yanı vardı. "Bana ve diğer rahibelere katılabilirsin, hepimiz birazdan tapınağın kalıntılarının önünde dua edeceğiz."

Sabrımın sınırlarında dolaşıyordum. "Rae'yle sizin yanınızda mı sevişmemi tercih edersin?" diye sorduğumda kelimeler çoktan dudaklarımdan dökülse de ellerimle ağzımı kapattım.

Ephi'nin suratı koyu bir kırmızıya dönerken yalnızca, "Ah," diyebildi ve telaşla ne yapacağını bilmez bir tavırla kapıya baktı.

Oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim. "Yardımların için teşekkür ederim," dediğimde açık açık onu kovduğumu anlayarak odadan çıktı. Muhtemelen bu rahatsız edici sohbete daha fazla devam etmek zorunda kalmadığı için bir yanı minnettardı.

Ben ve asla tutamadığım şu lanet dilim.

Odanın içini Rae'nin yumuşak kahkahası doldurduktan hemen sonra camların önünde belirdi. "Onu korkuttun," dedi keyifle ama öyle olmadığını biliyordum. Bugün neden savaşmadığını da bildiğim gibi ne kadar yorgun olduğunu da çok iyi biliyordum. Dualarının merkezi yıkılmıştı. Bu gece ona edilen dualar sayesinde kendini toparlayana kadar savaş alanına inmesi ölümcül bir riskti.

Onun başlattığı oyunu bozmadan gülümsemeye gayret ettim. Omuz silkerek, "Fazla meraklıydı," dedim. "Bunu hak etti."

Rae tuniğinin üst kısmını tutan tokayı çekip yere attıktan sonra yatağa doğru yürüdü, kendini hemen yanıma, büyük bir gürültüyle bıraktı. "Bir an önce dua etmeye başlasan iyi edersin arsız ölümlü çünkü gerçekten bitik durumdayım." Çıplak göğsü kalkıp indi, omuzları gerildi.

Yatakta dizlerimin üzerinde doğrulup ona baktım. Gözlerini sıkıca kapatmıştı ve beyaz teni sanki bu mümkünmüş gibi gözüme daha da soluk göründü. Onu bu halde görmekten nefret ediyordum. Onu bu hale getiren savaştan nefret ediyordum.

Tası ve defne yapraklarını alarak yataktan aşağı indim, yere oturdum. "Şunu benim için yakman mümkün mü?" diye sorduğumda elini hafifçe kaldırdı ve yapraklar tutuştu.

İlk dumanla birlikte derin bir nefes aldığımda Rae ayağa kalkıp daha önce ölüm günü için yapılan şenliklerde olduğu gibi arkama geçti.

Dudaklarını kulağıma dayayıp, "Başladılar," diye fısıldadığında işareti aldım ve ben de diğerleriyle birlikte ibadete başladım. Bedenimi öne arkaya hareket ettirirken Rae de bana eşlik ediyordu.

Boynumdaki kolye tuniğimin içinde ısınırken Rae'nin bileklerimi tutan elleri güçlendi, gücünün onu yeniden doldurduğunu, bir bütün haline getirdiğini hissettim.

Yana doğru eğildiğimde gülümseyerek dudaklarını boynuma değdirdi ama durmadım. Diğerleriyle birlikte ben de burada, dua etmeye devam edecektim.

Rae'nin arkamdaki bedeni yeniden ilahi bir güçle dolarken bunun tadını neredeyse dilimin ucuyla yakaladım. Elleri canlı bir renkle parladı, tutuşu kendinden emin bir hal aldı.

Duaların işe yaradığını bilerek gülümsedim ve durdum.

Ben durduğumda Rae de durdu ve beni yumuşakça kollarımdan tutarak kendine döndürdü. Şimdi dizlerimiz birbirine değerken aldığı her nefesi içime çekebiliyordum. Gözleri ışıl ışıldı ve dolgun dudakları yeniden canlı tonlarına bürünmüştü. "Seni özledim," diye mırıldandı uzanıp yanağımı okşarken.

Öpüşmeye başladığımızda hareketleri dikkatliydi. Sanki ona kızgın olup olmadığımı anlamaya çalışır gibi özellikle yavaşça hareket ediyor, diliyle her tepkimi itinayla ölçüyordu.

Onun bu sakinliği beni çileden çıkarttığı için ellerimle suratını kavrayıp onu kendime çektim. Gülüşünü öpüşümle boğdum, benden başka hiçbir şey düşünemeyeceği bir noktaya sürüklenene kadar onu öpmeye devam ettim.

Nefes almak için ayrılmak zorunda kaldığım o anda yavaşça, "İçinde olmak istiyorum," dediğinde onu yeniden öptüm.

Beni kucaklayarak yatağa taşıdı ama tuniğimin eteklerini sıyırmaya çalıştığında ona engel oldum. Şu anda onun mutlu olmasına, onun tatmin olmasına ihtiyacım vardı bu yüzden kıvrak bir şekilde altından çıkıp üzerine yerleştim.

Ellerimle çıplak göğüslerini okşadıktan sonra bedenimi kaydırarak aşağı indiğimde Rae ne yapmayı amaçladığımı anlayarak beklentiyle kalçalarını kaldırdı.

Baldırlarını örten kumaşları ittim, onu tamamen serbest bıraktığımda inleyerek başını yatağa gömdü. Parmaklarımı etrafına sararak bir kez sıktığımda dudaklarından boğuk bir inilti daha döküldü. "Devam et," diye emretti. "Beni ağzına al ve sakın durma."

Zaten durmaya da niyetim yoktu.

Dilimi çıkartıp onu boydan boya yaladığımda kendini kasarak bana karşılık verdi. Dudaklarımı en tepeye yerleştirirken doğrulup üzerimdeki tuniği çıkartmaya çalıştı. "Seni bacaklarımın arasındayken çıplak görmek istiyorum," dediğinde ona karşı çıkmayarak beni soymasına izin verdim. Tuniğimin üst kısmını sıyırdı, çıplak tenimi okşadı.

Ama sonra durdu. Parmakları boynumdaki kolyenin üzerine kapandı ve başını kaldırıp bana baktı. "Kolyeni bulmuşsun," dedi saf meraktan ibaret olan bir tonla.

Ona yalan söylemeyi düşündüm ama her ne kadar sakınsam da yalan söylediğimi anlayacağını bildiğimden dürüst olmaya karar verdim. "Bunu bana Apollon getirdi," dedim.

Rae sanki kolyenin yüzeyi onu yakmış gibi elini geri çekti. İkimiz de yarı çıplaktık ama aramıza buz gibi bir soğukluk girdiğini hissedebiliyordum. "Onu ne zaman gördün?"

"Bu sabah," dedim dürüstlüğümün onu sakinleştireceğini umarak. "Zeus Antios'un içeri girmesi için duvarda bir tahribat oluşturmuş, oradan geldi ve bana kolyemi getirdi."

Rae yatakta geri çekilerek benden uzaklaşmadan önce tuniğimin kollarını yeniden yukarı çekerek çıplaklığımı ortadan kaldırdı. Kendi kıyafetlerini de soğuk hareketlerle düzelttikten sonra yataktan kalktı ve odanın köşesindeki şarap testilerine ilerledi. "Lanet olsun, hiçbir zaman tam olarak benim olmayacaksın," dedikten sonra kadehlere uzandı ama sonrasında vazgeçerek testiye dudaklarını dayayıp şarabı doğrudan oradan içti.

Vahşi bir hayvanı ürkütmemeye çalışır gibi ona arkadan yaklaştım. Öfkeli gözleri bana döndüğünde söyleyebileceğim tüm mantıklı kelimeler zihnimden uçup gitti. Bu yüzden sadece, "Seninim," diyebildim.

Rae sanki çok komik bir şey söylemişim gibi güldü, elinin tersiyle ağzını sildi. "Başkasıyla evlisin Mara, sikeyim, seninle evlenmem için kocanın seni boşamasını ya da şu savaşta geberip gitmesini beklemem gerekiyor."

Sözleri suratıma tokat gibi çarptı, beni sarstı. Hiç düşünmeden, "Onu istersen hemen şimdi öldürebilirim," dediğimde şaşkınlıkta testiyi aldığı sandığın üzerine geri bıraktı. "Gözümü bile kırpmam."

Bana yaklaşıp boynumu tuttuğunda başımı geriye atıp ona baktım. "Siktiğimin Apollon'u da seni istiyor," dedi sıkılı dişlerinin arasından. "Koca dünyada başka kadın yokmuş gibi benim bir parçamı istiyor."

Boynumdaki eli biraz yukarı kayarak suratımı kavradı. Dudağımın kenarında duran baş parmağını ağzıma alarak ağır ağır emdiğimde başını iki yana salladı, ben de onu ısırdım.

Gözleri arzuyla parlarken gülümsedim ve elimle elini tutarak onu kalçalarıma yerleştirdim. "Biz birbirimize aitiz Rae," derken bunun aksini bir an bile düşünmemiştim.

Sert bir hareketle beni çevirip duvara yasladı, şimdi göğsüm duvarda sırtım ise onun gövdesine dayalıydı. Aceleci bir hamleyle tuniğimi sıyırdı, hiç vakit kaybetmeden kendini içime gömdü.

Başımı geri atarak omzuna dayadığımda ellerinden biri memelerime çıkarken diğeri aşağıya, tam birleştiğimiz noktaya indi ve okşamaya başladı.

Güç almaya çalışarak ellerimi duvara yasladığımda hareketleri sertleşti, kalçalarımın benimkilere çarparken çıkarttığı ses tüm odayı doldurdu.

Katıksız ve yoğun bir zevk hissederek kendimi soymaya çalıştığımda bana engel oldu. "Hayır," dedi hırıltılı bir sesle. "Şu anda senden bir an bile ayrılamam."

Kalçaları daireler çizerek hareketlerini hızlandırırken soyunma fikri de aklımdan uçup gitti. Dudaklarımı çığlık atmamak için ısırmak zorunda kaldığımda arkamda güldü, mememdeki elini saçıma dolayıp geri çekti.

Gırtlağından çıkan seslerden zevkin doruk noktasına tırmanmaya çoktan hazır olduğunu anladım. Ben kendimden geçerken o da nihayet kendini bıraktı ve her zaman olduğu gibi sonunu dışarıda karşılamak için kendini çekmeye çalıştığında ona engel olarak kendimi ona biraz daha bastırdım.

"Mara," diyerek inlediğinde sesi çaresizdi. "Gelmek üzereyim ve hala içindeyim."

Onu teşvik etmek isteyerek kalçalarımı tahrik edercesine ona sürttüm. "Biliyorum ve bunu istiyorum."

Rae'nin bedeni kasıldı, varlığının her bir damlasıyla içime akarken dizlerimin bağı çözüldü. Savaş başlamadan önceki sevişmemizi de içimde sonlandırmıştı ama hemen sonrasında Nestor'un hamilelik önleyici karışımlarından birini bana uzatmıştı.

Bu sefer olmazdı. Hayır. Beni öldürse de o karşımı içmeyecektim

Zihnimi okuduğunda alnını omzuma döndü. "Savaşın ortasında bir bebek mi?" diye sorduğunda tüm bedenim titredi.

Gerçek düşüncelerimi kendime saklamak için büyük bir özen göstererek, "Şansımızı denemezsek olmaz," diye yanıtladım onu.

Ama gerçek bu değildi. Belki de Troya'nın düşeceği güne kadar hamile kalmayı başarırsam onu buradan, bu düşmeye mahkum şehirden daha kolay uzaklaştıracağımı düşünüyordum. Onu ve Rayen'i her zerremle istiyordum ama dürüst olmak gerekirse şu anda en çok istediğim şey onu hayatta tutmaktı.

Rae gergin bir şekilde arkamda durmaya devam etti. "Sorun ne?" diye sordum ona doğru dönmeye çalışarak ama kendini bana bastırarak engel oldu.

Sıcak nefesi tüm boynumu dolaştı. "Benim gibi kokuyorsun," dedi mırıldanarak. "Ben de senin gibi kokuyorum. Tenime ismin kazılı Mara ve bu beni korkutuyor. Beni yenmek için seni benden almalarından korkuyorum."

Geri çekildiğinde dönerek sırtımı duvara yasladım. Suratında çaresiz bir ifade vardı ve elimle suratını okşayıp o ifadeyi dağıtmak istedim. "Gidelim," dedim ona doğrudan. "Tarihin içinde kaybolup hiç kimse olalım."

Rae başını iki yana sallayarak bana karşı çıktı. "Evimden gidemem Mara," derken sesi acı yüklüydü.

Elini alıp kalbimin üzerine koydum, onun için attığını parmaklarının arasında hissetmesini umdum. "Buradasın, nefes aldığım sürece her yeri senin için ev yapacağıma söz veriyorum."

Rae hiçbir şey söylemeden suratımı okşayıp yatağa doğru yürüse de onun zihnine bu düşüncenin ilk tohumu attığımı biliyordum.

Ne olursa olsun onu hayatta tutacaktım.

Ölmem gerekse bile bunu yapacaktım.

Selam arsız ölümlü ordusu! Nasılsınız. En baştan sınırları söyleyeyim sonra goygoya geçelim skdfodf. 350 oy, 700 yorum sınırı devam. Yoksa :) Rae :) Ölür :)

Şimdi bu bölümde über bir spoiler vardı sdlfdjşfdf hem de Karr'ın kitabının konusuyla ilgili. Tahminleri çok çok merak ediyorum.

Peki ben nasıl bir ruh hastasıyım da şehrin düşüşünü doğum günüme ayarladım skdlsşf. 30 ağustosta doğmamın şerefine Troya'yı yıkacağım efendim :)

Şimdi bir şey soracağım size. Üç kişiye ihtiyacım var benim, ötş için hesap yürütecek. Alıntı, etkinlik ve reels çekebilecek. İsteyen varsa bana yazarsa severim.

Sizi sonsuzluk kadar seviyorum! Haftaya görüşürüz !!!!

-Kaos.

Continue Reading

You'll Also Like

101K 7.4K 61
Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görün...
15.9K 198 17
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
124K 8.7K 14
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
259K 4.7K 31
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...