ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 41, Tanrıların Avı

17.4K 1.7K 3.6K
By ozcelikdilaraa

  Gecenin karanlığında diktiğinde gözlerini göğe,

Hatırla bir zamanlar orada bir tanrı vardı diye.

Nerede o tanrı peki şimdi,

Yırtıldı mı yoksa gece günün aydınlığında?

Belki de gün izin vermiştir gecenin geçişine,

Sonsuz kefaretini ödesin diye.

Kısım 5

Onun Gücü

"Tırmanacağım Olympos'un merdivenleri teker teker, sökeceğim her bir taşını birer birer."


Bölüm 41, Tanrıların Avı

Derin bir nefes aldım, gözlerimi kapattım. Gece hayvanlarının otların üzerinde sürünerek ilerleyişini, kanatları olanların göğe yükselişini dinledim. Biraz sonra şafak sökecekti ve kardeşimin saltanatı başlayacaktı. Ama o zamana kadar biraz daha vaktim vardı ve buna değerdi. Çünkü gecede huzur vardı. Ben gece için yaratılmıştım.

Belki de gece benim için yaratılmıştı.

Geceyi bölen başka bir sesi duyduğumda ise gözlerimi açtım, davetsiz misafirimin bana yaklaşmasını beklemeye baladım.

Karr'ın uzun gövdesi mermer sütunların arasında belirdiğinde ses çıkarmamak için büyük bir çaba sarf ettiğini adımlarındaki temkinli yavaşlıktan rahatlıkla anlayabiliyordum. Onun geldiğini anladığımı fark ettiğinde kaşlarını çattı, işte o zaman sessiz olmak için daha fazla çabalaması gerekmeyeceğini anlamış olacak ki paldır küldür tapınakta yürüdü.

Sütunların arasındaki açıklığa, benim yanıma gelmeden önce sunaktaki sepetlerden bir salkım üzüm kaptı, büyük ellerinin arasında evirip çevirdi.

Yanıma oturdu, o da benim gibi ayaklarını aşağı doğru sallandırdı. "Ne bok yedin?" diye sorarken tanelerden en iri olanını seçip ağzına attı, hayatında tattığı en güzel şeymiş gibi dudaklarını birbirine keyifle bastırdı. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda omuz silkti. Parmağını suçlarcasına suratıma doğru sallayarak, "Ne zaman şu surat ifadesine bürünsen bir bok yemiş oluyorsun," diye eklemeyi de ihmal etmedi.

Beni bu kadar iyi tanıması benim açımdan hem iyi hem de korkunç derecede kötüydü. Bana yalan söyleme fırsatı tanımayacağını bildiğim için, "Mara'ya anlaşmadan söz etmeyi planlıyorum," diye itiraf ettim. "Her geçen gül elimde dallanıp budaklanan bir yalan yumağına dönüşüyor."

Karr bir üzüm tanesini daha ağzına atarken kaşlarını havaya kaldırdı. "Şu serbest seçim fasa fisosu mu?" Güldü, etli meyve neredeyse boğazına kaçınca öksürdü. "Saçmalık, ona ne demeyi planlıyorsun? Tarihin en büyük pezevengi Zeus sana ikinci bir şans verip seçim hakkı tanıdı ama ben senin yeniden doğduğunu öğrendiğimden beri zihninin içine süzülüp düşüncelerini işliyorum mu?" Başını iki yana salladı. "Başarısız, kardeşim. Mara o anda taşaklarını kopartıp elime verir."

Çok bilmiş. Ama yine de haklıydı ve taşaklarımı kesinlikle oldukları yerde tercih ederdim.

Dirseklerime dayanarak arkama yaslandım, bir kez daha yıldızlara baktım. "Asteria'ya gitmeyi planlıyorum," dedim iç çekerek. "Belki o geleceğimiz hakkında bir şeyler söyler."

Karr pek de kibar sayılmayacak bir şekilde güldü. O kadar şiddetli güldü ki üzüm tanelerinden birkaçı yere düşerek oraya buraya savruldu. "Kehanet tanrısı kehanet için yıldızları okuyan teyzesine mi gidecek?"

Yere düşen üzümlerden biri elime çarpınca ona bir fiske vurdum. "Teyzesi Sabra olan bir tanrı için fazla konuşuyorsun."

Karr gözlerini devirerek, "Hadi ama Rae," dedi. "Asteria senden nefret ediyor, sen olmasaydın gecenin kehanetlerine tek başına sahip olacaktı."

"Ama babamdan daha çok nefret ediyor."

Asteria Zeus'a olan nefretiyle biliniyordu. Aralarında tam olarak ne geçtiğine emin değildim ama onun bir kadın babamın ise erkeklerin en lanetli yüzü olduğunu düşünürsem pek de mantıksız sayılmazdı.

Karr bir kez daha gözlerini devirdi. "Dene bakalım, denemekten ne zarar gelir ki?"

Tapınağın önünden gelen konuşma seslerini duyduğumuz da ikimiz de kendimizi toparladık. Karr ayağa kalkarak sütunların arasından geçerken, "Şimdi ona bir şey söyleme," diyerek beni uyardı. "Bazen bilgi en büyük hayal kırıklığıdır."

Ben de ayağa kalkarken ona baktım. "Ona yalan söylemeye devam etmemi mi öneriyorsun?"

"Gerçekleri bir süre daha kendine saklamanı öneriyorum. En azından gerçeklerin ağırlığıyla yüzleşene kadar."

Tapınağın içini kadın sesleri doldurduğunda ikimiz de sustuk. Ephi ve Dora önden yürüyerek içeri girdi. Henüz bizim varlığımızı sezmemiş olmalılar ki Dora bilmiş bir tavırla, "Biraz daha kendini zorlamalısın," dedi. "Dindar biri gibi hareket etmelisin, böylelikle kehanetlere daha da yaklaşırsın."

Mara'nın iç çekişinin o sütunların arasında görünür olmasa bile duydum. "Dindar biri olmadığım için olabilir mi acaba?" diye sordu alay ederek. Sonra boğazını temizledi, adımlarını hızlandırdı. Kıyafetlerin hışırtısından onun Dora'nın koluna girdiğini anlayabildim. "Bu kadar sabırlı olduğun için teşekkür ederim Dora."

Sonunda bizi gördüklerinde üç kadının da suratında da benzer bir ifade belirdi. Ephi ve Dora kendilerini toparlayıp hemen başlarını öne eğerken Mara çenesini dikleştirdi. Beni burada görmeyi beklemediği açıktı. Dikkatini dağıttığımı söyleyerek ben varken ayinlere katılmayacağını bana son derece kibar bir dille belirtmişti.

Karr da kadınları başıyla selamlayıp bir şey söylemeden tapınağın çıkışına doğru büyük adımlar attı.

"İyi ayinler," dedikten sonra boğazımı temizledim. "Şimdiden dualarınız için teşekkür ederim."

Ephi ve Dora telaşlı adımlarla sunağa doğru ilerlerken Mara olduğu yerde kaldı. Ben yanından geçerken elini uzatıp koluma dokundu ama yaptığından hemen pişman olmuş gibi başını iki yana sallayarak benden uzaklaştı. Kendini hemen toparlayıp bakışlarını benimkilere dikti. "Bir sorun mu var?"

Aramıza biraz mesafe koymayı amaçlayarak geriledim. Bazı günler ona fiziksel olarak yakın olup ruhuna işleyemediğimi bilmek canımı hiç olmadığı kadar acıtıyordu. Bu yüzden suratımdakileri okumasına engel olmaya çalışarak kendimi gülümsemeye zorladım. "Neden bir sorun olduğunu düşündün Mara?"

Aramızdaki mesafeyi gözleriyle süzdü. "Alaycı yorumlarından birini yapmayacak mısın? Dualarımı içten etmemle ve seni tatmin etmemle ilgili bir şeyler söylemeyecek misin?" Yeşil gözleri endişeyle kısıldı, olmaması gereken laflar ettiğini fark etti.

Ama artık geç kalmıştı. Aramızdaki mesafeyi kapattım, bir elimi yavaşça beline doladığımda bu onun için zor olsa da bana meydan okumayı ve geri çekilmemeyi tercih etti. "Beni başka şekillerde tatmin etmeni bekliyorum," dedim her bir kelimenin üzerinde gereğinden fazla oyalanarak. "Belki de Farah'a söylediğini yapar, o dudaklarını kullanarak beni tatmin etmenin başka bir yolunu bulursun."

Yeşil gözlerini benimkilere dikti, doğrudan gözlerimin içine bakmakla sınırlı kalmadığını biliyordum. Bana böyle baktığında ruhumu da görebildiğine emindim. "Sen beni ne kadar tatmin edersen ben de seni o kadar tatmin ederim Rae," dediğinde bizi birbirimize bağlayan bağ gerildi, cızırdadı.

Şimdi, burada diye düşündüm. Ephi ve Dora'yı kapı dışarı edip Mara'yı tapınağın zeminine yatırmalıydım. Onu yavaşça soymalı ve içine sertçe girmeliydim. Tanrılar, bir gün mutlaka onunla bu tapınağın zemininde sevişecektim. Adımı inlediğinden ettiği bütün dualardan daha büyük bir güçle beni dolduracaktı.

Neler düşündüğümü hisseder gibi teni ısındığında elimi üzerinden çektim, aramıza yeniden birkaç adımlık mesafe koydum. "İyi ayinler tatlı Mara," dediğimde elini beni başından savar gibi salladıktan sonra o da tembel adımlarla sunağın önünde duran Ephi ve Dora'ya katıldı.

Karr beni dışarıda bekliyordu. Her şeyi duyduğunu belli eden bir sırıtışla suratıma baktı. "Çaresizliğin bana zevk veriyor kardeşim," dedi gülerek. "Neredeyse dizlerinin üzerine çöküp ona seninle sevişmesi için yalvaracağını biliyor olmak hem gülünç hem de üzücü."

"Kes sesini." Ona omuz atıp yürümeye başladım. Ama yalnızca birkaç adım atmıştım ki durdum.

Gökte, tam tepemizin üzerinde bir kartal uçarak daireler çiziyordu. Onu fark ettiğimizi gördüğünde kanatları açıldı, üzerimizden süzülerek geçti.

Karr'ın suratındaki gülümseme aniden silinirken bir elini belinde duran kılıcının üzerine attı.

Çağrı açıktı. Babam beni Olympos'a çağırıyordu.

☽✩☽

Olympos'un eteklerine geldiğimde sabah saatleri olmasına rağmen hava serin ve karanlıktı. Biraz sonra kopacak fırtınanın habercisi olan bulutlar toplanmış, efendilerinden gelecek çağrıyı bekliyordu.

Buraya beş asırdır gelmemiştim. En son geldiğimde dizlerimin üzerine çökmüş ve Mara'nın hayatı için yalvarmıştım. O günden sonra ilahi dağın kapıları yüzüme kapanmasa da ben o kapıların bana açılan kısmını kilitlemeyi tercih etmiştim.

Ve şimdi yeniden oradaydım. İlk evimde, yaratıldığım yerde. Apollon'la birlikte Troya'nın koruyucu tanrıları olmak için yola çıkmadan önce burası benim evimdi. Buluttan merdivenleri, iç içe geçmiş altın sütunlu saraylarıyla yuvam burasıydı benim.

Şimdi ise benim için bir hapishaneden farksızdı. İnsanların duaları ve minnettarlıklarıyla güçlenirken onlardan bu kadar uzakta, bulutların içine gizlenmiş bir yuvada yaşamak bana yanlış geliyordu. Eski Rae için bu normaldi ama Troyalı Rae için bu acımasızcaydı.

Önümde altın bir kapı belirdi, iki kanadı da benim için gürültüyle açıldı. Bu babamın davetiydi, beni yanına çağırıyor belki de yeniden dizlerimin üzerine çökmemi istiyordu.

Ne olursa olsun ona bir daha yalvarmayacaktım, onun bana yalvarmasını sağlamak için elimden ne gelirse yapacaktım.

Merdivenleri hiç acele etmeden çıktım. Yavaştım çünkü bunu olabildiğince geciktirmek istiyordum. Yavaştım çünkü öfkemin her bir kırıntısına tutunmak istiyordum.

Olympos'un geniş bahçelerine ulaştığımda gözlerim kamaştı. Aşağıdaki kasvetli havanın aksine burada pırıl pırıl bir gün karşıladı beni. Fazla ilahi, fazla mükemmeldi ve her bir ışığında duaların gücü sızıyordu.

İçerisi hizmetkarlarla doluydu. Nympha'lar oraya buraya koşuşturuyor, evin asıl sahiplerinin bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için canla başla savaşıyordu.

Aphrodite bal rengi saçlarını savurarak yanıma yaklaştı, parlak altınlara benzeyen gözleri beni görünce kısıldı. "Troyalı!" diyerek beni selamladıktan sonra ellerini uzatıp benimkileri kavradı. "Sonunda eve mi döndün yoksa?"

Ellerimi onunkilerden kurtardım. "Hayır," derken sesimin sakin çıkabilmesi için kendimi zorlamam gerekmişti. "Beni buraya babam çağırdı."

Birlikte sularından altın akan çeşmenin yanından geçerken Aphrodite koluma girdi, zümrüt yüzüklü parmağını tenimde gezdirdi. "O zaman ben seninle Troya'ya geleyim," dedi büyüleyici sesiyle. "Son savaştan beri şehrine girmeme izin vermiyorsun, alınıyorum."

Kendimi tutuşundan kurtarmaya çalışarak onu hafifçe ittim. "Son geldiğinde Paris'in seni en güzel tanrıça olarak seçmesinin ödülü olarak ona Helene'yi verdin, hem de bir altın elma için," diyerek acımasızca onu suçladım. "Ve karşılığında ben ve şehrim ne aldık?"

Aphrodite kıkırdadı. "Onun aptallığı benim suçum değildi," derken gözlerini kırpıştırdı. "O benden bir kadın istedi ben de ona verdim. Aklı yerine uçkuruyla düşünmesi benim suçum mu?"

Birlikte som altından yapılma ana saraya girerken ona baktım. "Paris ölümlü bir erkekti, başka ne yapmasını beklerdin?"

Simlerle ve değerli taşlarla süslenmiş suratında yırtıcı bir ifade belirdi. "Peki sen ne yaptın tanrı? Kadının senden alındığı için sen de bizim savaşımızı başlatmadın mı?"

Ondan uzaklaştım. "Bu farklı," derken sesim düşündüğümden de fazla yüksek çıktı, altımızdaki yer titredi. "Mara ve ben biriz."

Aphrodite parmaklarını uzun buklelerinden birine dolayarak beni süzdü. "Öyle mi dersin?" diye sorduğunda sesindeki kinayeyi anlamamak için aptal olmam gerekirdi. "Duyduğuma göre aşık olmuş, hem de ölümlü bir adama."

Gözlerimi kapatmayı tercih ettiğim gerçekler onun dudaklarından dökülünce kendimi savunmasız hissettim. Tüm tanrılar her şeyi biliyordu. Kendime saklamak istediğim, sandıklara kilitleyip çürümeye bırakmayı arzu ettiğim her şeyin farkındalardı. "Bana bağlı," dedim sertçe. "Aşk geçici ama aramızdaki bağ kalıcı."

Dudaklarını ısırdı, suratında keyifli bir gülümseme belirdi. "Yalnızca ölene kadar," dedi bir sır verir gibi fısıldayarak. "Ölümlü bedeni öldüğü anda tüm bağları da yitip gidecek."

Bir şey biliyordu. Onu tanıyordum, hem de çok iyi. Bir şey bilmiyor olsaydı bu kadar rahat bir şekilde üzerime gelmezdi. İlk savaş sırasında bile ortalarda gözükmemiş, şerrimden korktuğu için elinden geldiğince huyuma gitmeye çalışmıştı. Şimdi ise konuşuyorsa mutlaka bildiği bir şey olmalıydı. "Ne biliyorsun Aphrodite?"

"Hiçbir şey," dedi hiç vakit kaybetmeden. "Ne biliyor olabilirim ki?"

Sözleri kesinlikle inandırıcı olmaktan uzaktı. "Söyle," diye ısrar ettim.

Omuz silkti, tuniğinin uzun tüylü kollarını aheste aheste düzeltti. "Tek bildiğim tanrıların konuştuğu." Gözleri sarayın gösterişli kapılarında gezindi, sanki orada bir bozukluk görmüş gibi burun kıvırdı. "Dediler ki Mara yeniden ölürse doğamazmış. Aranızdaki bağları hepsi yitip giderken senin de elinden hiçbir şey gelmeyecekmiş."

Kalbimi ellerinin arasına alıp sıkmış gibi hissettim. "Bunu sana kim söyledi?"

"Babana sor Troyalı," dedikten sonra uzun koridorlardan birine sapıp gözden kayboldu.

Bunu ona soracaktım.

Zeus'un kabul salonuna girdiğimde öfkemden onun içeride olmadığını, tanrıçanın tek başına olduğunu fark edemedim. "Zeus!" diye bağırdığımda Hera tek kaşını kaldırarak bana baktı, koyu renk saçlarını elinin tersiyle iterek kendi tahtından kalktı.

Yavaş adımlarla bana doğru ilerledi, ince dudakları tehditkar bir tavırla büküldü. "Bu ne güzel bir giriş öyle Rae," derken sesinden beni küçümsediğini anlayabiliyordum.

Gözlerim kabul salonun mozaiklerle dolu duvarlarında gezindi. "Babam nerede Hera?" Dişlerimi sıktım, kendimi biraz sonraki karşılaşma için hazırladım. Onu tüm karanlığımla boğacaktım. Lanet olsun ki bunu yapacaktım.

Karşıma geçip durduğunda ifadesi buz gibiydi. Onu her zaman mesafeli bulmuştum ama şu anda bakışları ölüm saçıyordu. "Seni ben çağırdım, baban değil." Annem olmayan kadının annemmiş gibi üzerimde bu şekilde baskı kurması beni daha da öfkelendirse de kendimi durulmak için zorladım. Hera karşıma almayı seçeceğim bir tanrıça değildi.

Geri adım attığımı fark ettiği anda cesaretlendi, suratında yırtıcı bir ifade belirdi. "Baban olduğumu düşünmeseydim gelmeyeceğini biliyordum," derken sesine ilahi bir dinginlik hakimdi.

Omuzlarımı dikleştirdim, gölgem hareketlenerek ayaklarımdan başlayarak tüm bedenimi sardı. "Ne istiyorsun Hera?"

"Güzel numara," dedi aynı ruhsuz ses tonuyla. Sanki onu hiçbir şey heyecanlandıramaz ya da korkutamaz gibiydi. "Seni buraya uyarmak için çağırdık," diye eklediğinde tanıdığım kızıl saçların kapladığı kadın sütunların arkasından çıktı.

Farah Hera'nın tahtının arkasından dolanıp bize yaklaşırken geri çekildim. "Seninle işim bitti," dedim ona sırtımı dönerek.

Farah önümde belirdiğinde durdum. "Buraya seninle kavga etmek için gelmedim, seni uyarmak için geldim," dedi.

Hera'yla ikisine baktım. "Bana ne çeşit bir oyun oynamaya çalışıyorsanız buna izin vermeyeceğim. İkinizin de canı Tartarus'a, tanrıçaların entrikalarına ve oyunlarına ayıracak vaktim yok." Farah bana dokunmaya çalıştığında gölgem bir kırbaç gibi elinde şakladı. "Uzak dur benden."

Ellerini iki yanında açtı. "Lütfen sakin ol." Onu uzun zamandır görmediğim kadar çaresiz duruyordu. Huyuma gitmeye, beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Aphrodite'in sana söylediklerinden haberim var, bu konuyla ilgili konuşmak istiyorum seninle."

Onu duymazdan gelerek Hera'ya döndüm. "O Mara'yı öldürmeye çalıştı, bir tanrının kadınını hayatıyla tehdit etti. Gerçekten onun tarafını mı tutuyorsun?" Hera acımasızdı ama kimin tarafında yer alması gerektiğini daima bilirdi.

Hera sakince, "Ben taraf tutmam," dedi. "Taraf yaratırım."

Farah araya girdi. "Seni bir daha uyarmayacağım, bunu istesem de yapamam. Sadece Zeus'un asıl amacının Mara'yı öldürmek olmadığını bil, onu tutsak etmek istiyor. Sonsuza kadar."

Ne demek istediğini anlayamadım. Başımı iki yana salladım, zihnim karışmış, bakışlarım bulanıklaşmıştı.

Hera öne atılıp beni iki omzumdan kavrayarak sarstı. "Anlamıyor musun kehanet tanrısı, her şeyi senin yüzünden yapıyor."

Omzumdaki ellerini tutup çekmek istedim ama bunu yapamadım. Bunun yerine, "Neden onu tutsak etmek istiyor?" diye sordum.

Farah Hera'nın arkasından bana baktı. "Çünkü senin öbür yarın onun içinde hala yaşıyor Rae. Eğer Mara ölürse sen yeniden bir bütün olacaksın," derken sesinden tüm gerçekler döküldü. "Yeniden tam gücünde, hiç ölmemiş gibi var olacaksın."

Hera'nın parmakları omzumu sıktı. "Kocamdan bile güçlü olacaksın."

Başımı iki yana salladım. "Yeniden ölürüm ve onun yaşamasını sağlarım," dedim. "Bunu yapacağımı biliyorsunuz."

Hera, "Aptal," diye tısladı. "Her şeyin sahibi olacaksın. Her şeyin sahibi. Alınan her nefes, edilen her dua sana gelecek ve seni güçlendirecek. Bunu bir kadın için elinin tersiyle mi iteceksin."

Ellerini nihayet omuzlarımdan çektiğinde ondan uzaklaştım. "Evet."

Farah ellerimi tutarak kabul salonunu terk etmeme engel oldu. "Bunu tekrar yapamazsın, geçen sefer Zeus kibrine yenik düştüğü için Mara tekrar doğdu. Bu onun ikinci en büyük hatasıydı ve bir daha tekrarlamayacağın emin olabilirsin."

"İlki neydi?"

Hera acımasızca, "Mara'yı yaratmak," dedi. "Elleriyle kendi sonunu yarattı."

Karşımda durup beni uyaran bu iki tanrıçaya baktım. Kehanetlerimin bende olmasını o kadar çok isterdim ki. En azından bu anın nelere gebe olduğunu görebilir, ona göre hazırlıklı olabilirdim. "Bana neden yardım ediyorsunuz?"

Farah başını iki yana salladı. "Sana yardım etmiyoruz, sana haber veriyoruz," dedi. "Çünkü bu andan sonra tüm Olymposlular Zeus'un kudretinden pay sahibi olabilmek için Mara'nın peşine düşecek, onu avlayıp Zeus'a sunmak için birbirleriyle yarışacak."

☽✩☽

Sarayımın bahçelerinde dolaşırken gerginlikten nefes alamadığım için bir süre durup dinlenmek zorunda kaldım. Saatlerdir gelmesini bekliyordum ve çağrıma kulak verip vermediğinden bile emin değildi.

Asteria nihayet karşımda belirdiğinde gelmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü tahmin edebiliyordum, bana acı çektirmek istemiş olmalıydı. Gümüş rengi saçları gecenin karanlığında parlarken saçları ve tüm bedeni yıldızların ışığıyla kaplıydı. "Senin için evlatlarımı okumayacağım," dedi lafı hiç uzatmadan söze girerek.

Gölgemi serbest bıraktım, gözlerimden kayıp giden evrenleri görebilmesi için ona doğru bir adım attım. "Evlatların olan yıldızlar da evren de benim emrimde," derken sesim gürül gürül akan bir nehre benziyordu. "Ama söz konusu aşık olduğum kadının hayatı olduğunda o yıldızları evrenin içinde boğar yok ederim." Gökteki yıldızlardan biri hızla kayıp giderken evlatlarından birini gözümü bile kırpmadan öldürdüğümü biliyordu.

Asteria tehdidimden etkilenmemiş gibi gözükmeye çalışsa da onun korktuğunu biliyordum. Bedenini kuşatan parıltı titreşti, koruma duvarlarının sarsıldığını görebiliyordum. "Yaz gün dönümünde gel bana tanrı," dedi teslim olarak. "O gece yıldızları senin için okuyacağım."

"Neden o zaman?"

Suratında tatsız bir gülümseme belirdi. "Çünkü gelecek savaşın en kanlı günü o zaman olacak. En çok dua o gün edilecek sana, kaderin o gece yıldızlarda parlayacak."

Asteria geldiği göğe geri dönerken bu tarihi aklımın bir köşesine not ettim. Yılın en uzun günü savaşın da en uzun günü olacaktı.

Sarayıma girdiğimde odama gidip kendimi yatağa atmayı planlıyordum. Normal şartlarda gecenin bu kadar erken saatlerinde uyumayı tercih etmezdim ama bu gece diğer gecelerden farklıydı.

Gerçekler omuzlarıma oturup beni aşağı çekerken odama gitmekten vazgeçtim. Ayaklarım benden izin almadan yola devam etti, kendimi Mara'nın odasının önünde buldum.

Kapıyı yavaşça itip içeri girdiğimde odada yanmaya devam eden tek mumun ışığında onun uyuduğunu gördüm.

Gölgem bana dolanıp beni yavaşça onun yanına götürüp bıraktı. Şimdi başucunda, uyurken alıp verdiği sakin nefesleri hissedebilecek kadar yakınındaydım.

Elimi ona doğru uzattığımda gözlerini açtı ama şaşırmışa benzemiyordu. Uykulu gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Hafifçe doğrulurken, "Geldiğini hissettim," diye fısıldadı.

Kendimi toparlamaya çalışarak başımı salladım. "Özür dilerim, seni uyandırmak istememiştim Mara," dedikten sonra kapıya doğru çekildim.

Ama o beklemediğim bir şey yaparak beni bileğimden yakaladı. Yana doğru kayarak beni yatağa çekti. "Bok gibi görünüyorsun," dedi beni her zaman memnun eden arsızlığıyla. Ben yatağa girdiğimde bana arkasını dönerek uzandı. "Bu yüzden bu gece sana izin veriyorum."

Yanına uzanmamı istediğini anladığımda ölümsüz nefesim neredeyse kesilecekti. Bu bir davetti, uzun zamandır beklediğim o davet.

Kararını değiştirmesinden korkarak yanına uzandım. Kolumu tutup kendi beline doladı, kendini geri iterek kalçalarını bana yasladı.

İnlememek için dilimi ısırmam gerekti. Ona bu kadar yakında olmak tehlikeli bir taraflarımı ateşe atmışım gibi hissetmeme yol açıyordu.

Oldukça tehlikeli bir taraflarımın.

Parmakları kolumda gezinirken, "Eskiden her gece ağlardım," dedi. "Diğer yaşıtlarım gibi özgür olamadığım her an ağlardım hem de."

Parmaklarımı saçlarında gezdirdim, dalgalarını ellerime dolamamak için kendimle savaştım. "Şimdi özgürsün ama," dedim kendini öyle hissettiğini umarak. "Seni burada zorla tuttuğum için bunu söylemem pek hoş olmadı sanırım ama elimden geldiğince özgür olmana çabalıyorum."

Mara güldüğünde omuzları çeneme değdi. "Seni kendime bağladım ve sonra kehanetlerini çaldım. İstesem senden kaçmanın bir yolunu bulamayacağıma gerçekten inanıyor musun?" Ne yapmaya çalıştığımı sezerek tırnaklarını etime geçirdi. "Sakın zihnime gireyim deme, sana söylediklerimle yetin."

Kendime engel olamayarak güldüm, omuzlarına bir öpücük kondurmaktan kendimi alıkoyamadım. Dokunuşum onu gerdi, kendini geri çekti. "Yapma," dedi fısıldayarak. "Diğer tanrıların yaptığı gibi sen de benimle oynama."

Kaşlarımı çattım. "O da ne demek Mara?"

Başını hafifçe çevirip bana baktı. "Tanrıların her zaman yaptığı bu değil mi? Ölümlü kadınları baştan çıkartmaktan zevk almıyor musunuz?"

Dudağını hafifçe sevdiğimde bana engel olmadı. "Seni baştan mı çıkartıyorum?"

Öfkelenerek bana baktıktan sonra yeniden önüne döndü. Ama bana gerçekten sinirlenmediğini bedenini benimkine iyice yaklaştırdığında anladım.

Bir elimi beline dolarken öbür elimle kalçalarını kavradım. Kısa bir süre sonra nefesleri yeniden dinginleşirken onu dinledim.

Ona her şeyi anlatmak istedim. Yalanlar olmadan, gerçeği tüm çıplaklığıyla suratına haykırmak istedim. Ona beni sevmesi için yalvarmak istedim. Gerçek aşkının o adam değil de benim olduğumu ona söylemeli, beni sevmesini sağlamalıydım.

Ama bunların hiçbirini yapamadım.

Ona daha sıkı sarıldım. Kollarımdaki bu kadın benim her şeyin hakimi olmamla önümde duran tek engeldi. Bunu biliyordum. Zeus'un yerine geçebilir, onu sonsuza kadar ortadan kaldırabilirdim.

Ama bunu yapamazdım. Çünkü kollarımdaki bu kadın benim en büyük zayıflığımdı.

Herkese selam arsız ölümlü ordusu! Bu kısım final kısmından önce gelecek son kısım. Şimdi bilmeyenler için bir açıklama yapayım. 23 Ekimde ilk kitap bitiyor. Daha sonrasında hiç vakit kaybetmeden Spartalı'nın sesine başlayacağım. Yani ara vermek yok. O da bitince ara vermeden serinin ikinci kitabına geçiyoruz. Rayen'ın kitabı bu seri bitince yazılacak. Bana gelip sakın bizi kandırıyorsun ikinci kitap Rayen anlatacaksın demeyin döverim dfldfş. Neden yalan söyleyeyim deliler...

Bu arada bu bölüm 300k kutlarız diyordum ama 310k kutladık kdspfsf. Ne diyeyim bu orduya ben kurban olayım diyeyim sdlsodi

Geldik sınırlara :) Geçen hafta için hepinizi öpüyorum ordu. Duydum ki 300 beğeni, 600 de yorum gelmezse Karr ve Tara değil Karr ve Naia okur, en sonunda da Karr'ı öldürürmüşüm :)

Haftaya sınırlar geçilirse kendi gününde kendi saatinde efenim. Hepinizi sonsuzluk kadar seviyorum.

-Kaos.

Continue Reading

You'll Also Like

70.3K 5.1K 36
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
264K 23.2K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
44.8K 158 16
Tecavüz,şiddet,taciz ve sex içerir.Bu bir sexting eseridir.