MAFYA BEY -TEXTING +18

Od tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... Viac

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

seventy-one

14.6K 644 858
Od tamamyayazar

Selamsss aşklar, nasılsınız?

Ben geldim diye mi sevindiniz? Bu bölüme özel mi toplandınız ahahahhgfjga 

Biliyorum araya birkaç hafta girdi ama kaçık ilham perilerim gibi bayram seyran falan fıstık oldu. Yazamasam da buradaydım, nihayet de bölümle geldim.

İnş seversiniz, önce gözünüz gönlünüz şenlensin.

Gönül bağım, aşk çiçeğim, Uğur Böceğim:

Ahsen the Güzellik Kraliçem:

💘OYSU VE YORUMSU💘

Bilal Hancı & Zehra-Bal "Nasıl da güzel gülüyorsun. Bence sen o'sun. Yüreğime dokunuyorsun. Her halinle çok güzelsin. Bir ömre bedelsin. Rica etsem bir daha güler misin?"

Keyifli Okumalar <3

 🖤

27 Temmuz Perşembe 19:27

Denizde kum, gökte bulut, mafyalarda para bizimkilerde de aşka doyum olmazdı. Her biri kendi içinde çokluğu barındırıyordu.

Bu haklılık yormuyor mu be?

Annemle babamın tanışma hikayesini dinlemeyi hep severdim. Aşk çocuğu olduğumuz, en azından benim bir tık daha fazla aşkla doğduğum 10 metre öteden bakışta bile belli oluyordu. Boker bok mu yesin yani? Bizimkiler bu çağa ayak uydurma kısmını, yaşlarının gençliğine borçlulardı.

Annem zamanında liseyi, radyo televizyon bölümünde, dönemin en iyi okullarından birinde okumuştu. Son senesinden sonra staj için durmak bilmemiş, kimseyi dinlememiş ve bir yerlere başvurmuş. Bu sıralar babam da üniversite okuyan bir çıtırmış -ki babişim hâlâ çıtırdır-, o da üniversite için stajını annemin başvurduğu aynı ajansta yapıyormuş. Tabi Serdar Aykan bu, boru mu? O zamandan babamın amacı kendi ajansını kurmak, birilerinin altında çalışmaktan tez zamanda kurtulmakmış. Adam daha öğrenciyken buna dayanamamış, gözünü yükseğe dikmiş. Zaten bu variyetini kurmak yolunda attığı en önemli adımın, kararlı olmak olduğunu söylerdi her zaman.

Her neyse gel zaman git zaman, benimkiler birbirlerini görmüşler. Annişim desen bir içim su, babam üff üff, yaşları genç olsa bile, hatta annem 18 olsa bile aşka tutulmuşlar. Bu aşk öylesine büyükmüş ki daha ikisinin de doğru düzgün bir işi yokken evlenmeye karar vermişler.

Annem yaşı kaç olursa olsun, düşünce yapısı olarak olgun bir kadındır zaten. Bu gençliğinde bile uçarı hayaller kurmak yerine gerçekçi olmasından belliymiş. Demiş ki bu bölümü okuyorsam, boşa gitmesin. Üniversiteyi beklemeyeyim ve yıldızım bir an evvel parlasın. O yüzden hemencecik ekran önüne atılmak istemiş. Sanmayın ki onun ailesi tam destekçisiymiş. Dedem ve anneannem için bu, çok yeni gelişen ve televizyona çıkan yanlış adımlar atar düşüncesiyle farklı ve kabullenemeyecekleri bir şeymiş. Ama öyle de yiğit insanlar ki destek olmasalar da köstek de olmamışlar. Bir uyarmışlar bakmışlar annem inadından dönmez, tamam kızım demişler senin dediğin olsun, gir bak bakalım bu dünyada başına neler gelecek. Annem de bileğinin hakkıyla, onların yüzünü düşürmeden aksine hep gururlandırarak bu günlere gelmiş.

İşte annen kraliçe, doğurmuş bir kraliçe daha.

Babam ise daha farklı kafadaymış. O da dedemden varını yoğunu istemiş. Dedem sıradan bir öğretmen. Memur maaşı yani, babaannem desen ev hanımı. Üniversite diplomasını alınca babam, ilk ve son kez onlardan maddi destek istemiş. Dedem elinde olanı az çok dememiş, biraz boşa gitti diye düşünse de vermiş. Küçük, bir odada bir yerimiz olsun da diyerek başlamışlar. Tabi annem var bu zamanda, babamın en birinci destekçisi, kalbinin kraliçesi ve kuracağı ajansının göz bebeği. Çıkmışlar bir yola. Başta zor olmamış mı olmuş. Bazı kapılar yüzlerine kapanmış durmuş. Ama pes etmek, Aykan sülalesinin kanında yoktur. Korkusuz olmak, cesaret, fazilet adam gibi adamlık desen hepsi bizde, annem ve babam da bu durum karşısında ancak daha çok hırslanmışlar.

Aradan birkaç ay geçmiş geçmemiş, iş uğruna zaten beraberlermiş, demişler ki evlensek ya? Neden bekliyoruz? O zamanlarda bu kadar genç evlenmek çok da sırıtan bir şey değilmiş zaten. Tabi anneannemler karşı çıkmışlar, daha durun bizim kız gencecik demişler ama annem durur mu? Babama gözü koymuş bir kere.

Bu aşk değil de ne beh!

Bir şekilde aileleri de ikna etmişler. Hemencecik evlenmişler. 10 Mayıs'ta düğünleri olmuş. Yıl 2000 çok uzak geçmiş de sayılmaz şimdi. Milenyum çağı.

Peki varmak istediğin nokta neresi senin? Kısaca Naz?

Evlilik daha rahat çalışma şartları ve birkaç insanı da beraberinde getirmiş. Birkaç ay içinde o bir oda, nihayet bir ajans olduğunu bir gazetede resmi olarak ilan etmiş.

O gün, takvim yaprağı 27 Temmuz'u gösteriyormuş. Bizimkiler genç, işkolik ama aynı zamanda tutku dolular ya, tam o gün, erkenden ben de annemin karnında belli etmişim.

Ohaaaa!

Yetmemiş o günün ekstra bir güzelliği daha varmış.

Nedir nedir?

27 Temmuz aynı zamanda annemin doğum günüymüş. Babamın anneme o gün için sürprizi gazetede çıkan Aykan Ajans haberiymiş. Annemin babama sürprizi ise henüz birkaç haftalık olduğum haberini babama söylemekmiş.

Ulan be ne hayatlar var.

İkisi birbirlerinden habersiz birbirlerine en büyük sürprizlerden birini yapmışlar. Sonraları babam anlatırken senin uğurundu bence ajansın kurulması der. Hepsinin bu güne denk gelmesi tatlı bir tesadüftür belki de ama kurulan cümlenin benim için anlamı paha biçilemez. Ben de şimdilerde bu işin 'benim Uğur'um' olduğuna ikna olurum. Bazen bazı kelimeler ağızdan öylesine çıkmaz, kader çizgimizde hep belirlidir.

Masal gibi.

Eee zaten.

İşte 27 Temmuz'un dışarıdan görünen anlamı. Şirketin yıl dönümü olması. Ama bizim için alt anlamları daha var ki, en değerlisi onlar.

Nihayet gelip çatan günde evimizde bir telaş hak getiriyordu sabahtan beri. Herkes kendi sevdiğine ve özellikle basına karşı kusursuz görünmek için deli bir çaba içerisindeydi. Eve annem ve benim için kuaför çağırmıştık. Babam her zamanki gibi jilet gibi giyinmek için çabalamış, Aker bile her kutlamada giydiği pezevenk gömleklerinden vazgeçmiş, Ömür'ün yanına yakışmak için spor bir ceketle kombine ettiği bir takım giymişti. Bunda etken mafya babası ve anasıyla tanışmak durumunda kalacağı da olabilirdi. Onları tanıyordu zaten ama böyle bir davette, resmi resmi takılırken yan yana görünür olmak ayrı bir şeydi.

Ben de aynı gerginliği bu yüzden yaşıyordum. Ailelerimiz tanışacaktı. Uğur ve benim geleceğim için belki de planlanması gereken şeyler vardı. Aker belası ve pinkgirl de delik dondan çıkar gibi başımıza çıkmışlardı işte. Bir geceyle iki çift vuracaktık hayırlısıyla.

Mafyalarla hiç dünür olmak istemeyen babana, iki kez aynı mafyalarla dünür olma şoku.

Üzerime giydiğim aşırı süslü parıldayan elbise, benim için yaratılmış gibiydi. Dur, doğrusu zaten öyleydi. Sevişmeli alışverişimizden sonra bana layık elbise bile yok bu dünyada diye zırıldamıştım ve hoop, Uğur ertesi gün kapıma 10 moda tasarımcısı dikmiştim. Götüme zor gelmese kendi elbisemi kendim de tasarlardım ama bilinen markalarla çalışan bu kadın erkek karışık insanlar, ortak bir karara varıp, pullarla döşeli, askılı, belimi saran bacaklarımı daha uzun gösteren elbiseyi benim için birkaç günde şipşak hazır edivermişlerdi.

Giydiğim elbise, tenime sürdüğüm bronzlaştırıcı ve aynı zamanda pürüzsüzlüğümün parıltısını belli eden kremler, açık bırakıp sırtıma şelale gibi saldığım saçlarım, bilekten bağlamalı topuklu ayakkabılarım ve yeşil gözlerimi öne çıkartan makyajımla ben de hazırdım.

Sürdüğüm parfüm, burnuma buram buram çalınıyordu. Yine de benim koklamak istediğim koku, Uğur'undu. Hazırlıklarımız tamamlandığında, salonun ortasında her birimiz buluştuk. Babam her zamanki gibi takım elbise giymişti ama siyah takım elbisesinin hiç kırışıksız olması ve bu sefer özel dikilmesi onu iş günlerinden ayırıyordu. Annem de insana ilham veren ve mutlu hissettiren bir peri kızı gibi, onun da gözlerini ön plana çıkartan zümrüt yeşili, dizlerinin biraz altında biten dar bir elbise giymişti. Peri'nin memiktolar da tombiktoymuş.

Harbiden gerdanında parıldayan babamın hediyesi kolyesi ve dolgun göğüsleriyle, dağınıkça toplattırdığı saçlarıyla geceye hazır görünüyordu.

Bu dünya halinin güzellik ve yakışıklılık skalasını göklere çıkardığımızı bildiğimiz birkaç dakikadan sonra birbirimizi süzmeyi bitirdik. Göt kaşıyıcı, tükürükçümüz Nilgün Başqan da yanımızda yerini almış, "Maşallah size be, valla nazar değecek korkuyorum." adlı evham perilerini açığa salmıştı.

Elime telefonumu alır almaz, "Selfie keyfi," diye neşeyle bağırdım. Ben, babişim, kolunun altına aldığı annem ve yalı kazığı Aker sırayla dikildik. Evin içinde güneşin son ışıkları huzmeler şeklinde yüzümüze vururken asrın selfiesini de çektirmiştik. Yüzlerimizde tüm dişlerimizi gösteren, İpana reklamlarından hallice bir gülümseme vardı. Sensodyne kullan.

Eksiğimiz kalmadığına emin olduğumuzda, tüm ısrarlarımıza rağmen ben orada baygınlık geçiririm diyerek gelmeyi reddeden Nilgün Ablayı evde bırakarak, babamın bugün için özel kiraladığı limuzine binerek yola koyulduk. Kadına bizi ve mafyaları canlı görme teklifi sunuluyordu ama o, magazin programlarında az sonra diye bir türlü sonra gelmeyen zaman bizi izlemek için evde kalmayı tercih ediyordu. Harbi rafine zevkleri vardı.

Aker, oturduğu deri koltuk onun götüne fazla gelmiş gibi yanımda birkaç kere sürtündü, Sonra da babamın damarına basmasa olmazmış gibi karşımızda yan yana oturan aileme bakıp, "Peder paraya kıyıp, dolar reislerle yarışacağız diye şeklini yaptı, görüyor musunuz?" dedi.

"Aker!" Babamın ses tonu sertti. "Sen başıma bela ol diye mi gönderildin lan?"

"Yalansa yalan de baba?" dedi Aker. Gülsem babam çoğk üzülürdü, gülmesem Aker'in yerinde lafları boşa gider gibi hissediyordum.

Doğru, dedi babam. Siz zort!

"Ne?" dedim harbi afallayarak. "Baba burada da mafyalarla yarışa girmezsin ya." Kaybedeceğiniz kesin çünkü zaa xd.

"Benim onlardan altta kaldığım gün, öldüğüm gündür bunu da söylüyorum size." Annemin biçimli, ince kaşları aniden çatılıp yanda oturan babama döndü yüzünü.

"Serdar ne biçim konuşuyorsun?" diye çıkıştı birden. "Geceyi bozmayalım saçma komplekslerle lütfen, ne var yani adamlar mafyaysa ve harbiden zenginlerse?"

"Biz fakir miyiz Peri?" dedi babam alınmış gibi.

"Canım hayır ama onlar daha zengin. Bunu kabullen. Hem kulvarlarımız farklıyken nasıl yarışmamızı beklersin?"

"Ben herkesle her konuda yarışabilirim bir kere," dedi babam. Buben.

Aker eşek gibi sırıttı. "Yine de onlarla arayı bozmayalım derim. Hâlâ bir tatil patlatmalarını bekliyorum ben."

"Senin aç karnını git onlar doyursun Aker boku," dedi babam. "Cebine harçlığını onlar mı koyuyor lan?" Doru diyor reis, nankör köpke aşkım Aker. Nefret ederken seven bne olur gibi.

"Hii," dedim. "Baba çok doğru konuşuyorsun sen."

"Eee ben diyorum," dedi Boker. "İç güveysi olmaya meyilliyim de izin yok."

"Harbiden üvey evlat ya," dedi babam bacaklarını açıp, arkasına biraz yaslanırken. Eli gömleğinin yakasına gitmişti. Yaka silkiyordu yani, kıps. "Çekilmez."

"Siz biraz büyüseniz mi?" dedi annem. "El alemin yanında da yapın böyle tamam mı? Hiç uslanmayın." *Kamu spotu*Mafya ailem elalem değildir. *Kamu spotu bitti.*

"Uslandır bakayım," dedi babam. Annemin yanaklarına kan oturdu. Ben gözlerimi kaçırdım.

"Sil knk," dedi Aker.

Bu normalden daha azgın aile yapımız, sonra davetin verileceği salona kadar kendi halinde sürdü. Ben instada fotomuzu hikaye olarak attım, bizimkiler alıntı yaptı. Birazdan basın karşısına çıkacağım için heyecanlandım, Aker naneli şekerlerinden hepimize dağıttı. Nihayet uzun limuzin durup, kapımız biz hazır olduğumuzda açıldığında flaşlarla karşı karşıya kaldık. Babam annemi, arada bir ablası olduğumu hatırlayan Aker de beni indirdi, elimizden tutarak. Harbi yıldız olduğumuzun farkında, salona giden yola serilmiş kısa kırmızı halıda pozlar verdik. Dörtlü, tekli ve anne babam çift şeklinde.

Muhabirler konuşmak istemişlerdi ama mutluyuz huzurluyuzdan başka ne diyebilirdik. Zaten babam hoş geldiniz temalı konuşmayı içeride yapacaktı.

Nihayet içeri girdik, birkaç tanıdığa hoş geldiniz dedik, salonu bir tur dolaştık ve Boğaz manzaralı bu alanın güzel ışıklandırması, hafif müziği eşliğinde tüm davetlilerin gelmesini beklemeye başladık.

Uğur'la dakikalar önce çıktınız mı konuşması yapmıştım ama görünürde yoklardı. Konvoy gibi yüz arabayla geleceklerinden, trafiği birbirine katmış olabilirlerdi. Aker belası da gözü yollarda sırıtıyordu.

Sonra aniden davete gelen insan selinde, sarı saçlı, mavi gözlü, bebeksi mafyatik adamımı uzaktan gördüm, aile üyeleri hemen ardındaydı ama aynı şeyi yanımda duran babam da görmüştü ve göz göze geldiğimizde, fazla yakınlaşırsanız yakarım çıranı bakışı attı. Ama ama ama ama diye yüz bin tane cümle kurabilirdim ama uslu kızmış gibi gülümsedim. Babamın ailesini ve ajansını öven konuşmasını dinler gibi yaptım.

Uğur da gözüne beni kestirmiş olmalıydı ki, bana baktıktan hemen sonra hiç vakit kaybetmeden, terasa çık bir mesaj attı. Önce babamın konuştuğu adamların olduğu masadan uzaklaştım. Beni takip etti gözleriyle ama tatlış bir gülümseme ve yandaki masada duran kadına, ilgili bir ev sahibiymiş gibi hal hatır sorma işi çözmüştü. Kısa konuşmalarla bir iki masa daha gezmek zorunda kaldım. Uğur'a geç kaldığım her saniye iğrenç hissediyordum ama bu davette külyutmaz olmaya ant içmiş babama durumu gel de anlat.

Serdar kralın içinden nasıl kıskanç bir baba çıkıyor oynat bakalım.

Harbiden öyleydi.

Nihayet köşeyi döndüm. Asansörün düğmesine bastım ve gelir gelmez kendimi içeri atıp, teras katına çıktım. Gözlerim filinta sevgilimi arıyordu. Tabi anında buldu.

Bu boy bu bos, bu asalet, bu dik duruş, bu ben mafyayım diye bağıran haller, sırtına tam oturan ceketi, bacaklarını saran pantolonu, bembeyaz gömleğinin kaliteli duruşu ve en önemlisi afrodizyaklıymış gibi beni her seferinde uyuşturan parfümü, radarlarımı açıyordu. Sırtını bana dönmüş, Boğaz manzarasını izliyordu. Avına yaklaşan bir yırtıcı gibi adımlar attım. Terasa sigara içenler için atılmış yüksek masaya yasladığı kolunun altındaki boşluktan sıvı bir eşyaymışım gibi kıvrılıp, bir anda pat diye önünde durdum. "Selam askim?"

Beni fark etmemişti cidden, şaşırtıcıydı. Bu topuklularla öyle de sessizdim demek. Yine de korktu diyemezdim, son derece temkinliydi.

"Minik kedim?" dedi kalbimi hop hop ettiren bir sıfatla. Bak ya! Duruyor duruyor beklemediğim bir anda maziden bir sayfayı önüme kopyala yapıştır yapıyordu. Tabi şimdi ya yanımda babam olsaydı? Hiç çekincesinin olmadığı da belliydi. "Sonunda gelebildin." Harbiden çok zaman olmuş muydu ya?

"Ne yapıyorsun?" dedim onu baştan ayağa süzerken. Accuk da ön taraflarına bakak di mi? Yeni tıraş ettiği sakalları, hafif toplattırdığı parıldayan altın saçları, yakışıklı yüzüne can getiren bembeyaz gömleğine eşlik eden dişleriyle parıldıyordu. Imhhh, düşwek!

"Seni bekliyordum," dedi.

"Hımmm senin tüm işin gücün benmişim gibi?"

"Gibiyi at," dedi cool bir tavırla. Sonra da bir elini belimden geçirip beni şakkadanak kendine çekti. Senin yine bu taklit seslerin Naz...

Göğsüm, taş gibi sert göğsüne hızlıca yapıştı. Acıyla hafifçe aralanan dudaklarımı eğilip kavradı. Ağzımıza yayılan çilek tadı tanıdıktı.

Rujumun bozulma ihtimalini zaten göze almıştım, bu yüzden ona deli gibi bir şevkle karşılık verdim. Dili, dudaklarımın içine girmek için an kolladı. Ben de onu bir güzel karşıladım. Alt dudağımı dişleri sıyırdı, başını hafifçe sağa eğdi, beni daha rahat öpmek için, ben de eğdim ve parmak uçlarımda da yükseldim. Bir de topuklu giymiştim.

Belimi sıkıca sarmalaması bana olan ihtiyacının fazlalığını gösteriyor gibiydi. Nefessiz kaldığımı hissettiğimde elimi göğsüne, hıphızlı atan kalbinin üzerine bırakıp, hafif geri çekildim. "Çok iyi geldi," dedi dudaklarını lezzetli bir yemeği yemiş gibi yaladıktan hemen sonra bana bakarken. Aynısını söyleyebilirdim.

"Bana da."

Başparmakları yüzümün iki yanına uzandı. Hafif taşan rujumu dudak kenarlarımdan temizlerken sevimli sevimli ona bakıyordum. Ben de avcumun içini, kaba bir tavırla dudaklarının üzerine kapadım. Yüzü elimin içinde kaybolsun istediğim bir bebeğimdi sanki, dudaklarını öyle sıkıştırıp, öyle temizlemiştim. Kendini elimden güç kurtardı.

"Seninkiler nerede?" Sanki bilmiyon nerede olduklarını.

Derin, göğsünü şişiren bir nefes alıp verdi. Nefesi yanaklarımın üzerini süpürdü. "İçerideler."

Ben de aldım bir derin nefes. "Hazır mısın büyük buluşmaya?" dedim.

"Ya ne demezsin." Güzel gözlerini devirdi. "Baban ben gelir gelmez beni kafasında on senaryoda kesti biçti."

Kıkırdadım. "Ya yapmaz yapmaz."

"Yaptı yaptı," dedi çocuk gibi. "Öldüm gözünden çıkan kırmızı ışınlardan."

"Sen çok aksiyon dolu, fantastik mafya filmi izlemişsin ha?" dedim tek kaşımı kaldırıp onunla alay ederken. Agam bizimle eglenir.

"Biraz da gerçekler," dedi. Bu tatlılığına dişlerimi sıktıktan hemen sonra boynunu sertçe öperek karşılık verdim. Yerdim yer. Ben de tavan.

Kalk git buradan denyo!

Eline uzandım. Gecikmenin imkanı yoktu. Babam FBI, open the door demeye müsaitti çünkünüms. Parmaklarımın alışkanlıkla tek seferde birbirinin arasından geçti. Uğur, beni önüne aldı. Bir adım attım ve adımı beni takip etti. Terası geçene kadar, ben önden yürüdüm o ardımdan. Kedi çiftleşmesi gören o çocuk gibi, arkamdan tatlı mı tatlı bir ses tonuyla "Off off!" dedi.

Haykırarak gülmemek için yanak içlerimi kemirdim.

"Ne ya?" dedim omzumun üzerinden geriye dönüp ona bakarken.

"Yaktın beni güzelim ne olacak başka?"

"Hımm? Nasılım?"

"Dünya güzelimsin."

Kalbim yine lovedan lavdı lav.

"Sen bugün beni çok mutlu ediyorsun," dedim. Uğur'un gözleri elbisemin arka kısmında bir tur daha dolandıktan sonra sağa sola bakındı. Etrafı kolaçan etmesinden gelen hareketin içimi yakacağı belliydi. Bir avcu, popomun sağ yanağına kapanıp, kaba ama sıkı etimi sertçe avcu içine sığdırabilirmiş gibi sıkıştırdı. Parmak uçlarımda yeniden yükseldim. İnş kameralara yakalanmazsınız aşko.

"Gecenin sonunda daha da mutlu edeceğimin garantisini verebilirim," dedi.

"Olur olur yeriz yeriz."

Davet salonuna geri döndük. Birbirimizden ayrılarak. Şimdi daha kalabalıktı. Herkes aşağı yukarı gelmiş sayılırdı.

İçeriye beş dakika kadar sonra babamın yapacağı konuşma için basın mensupları alınmıştı. Konuşmayı kaydettikten sonra salondan çıkartılacaklardı. Eee bizde böle.

O sırada elinde telefonu olan herkesin çektiği storyler...

Harbi lan bu doruydu.

Yeşile çalan gözlerim, salon içindeki sarı saçları, maviş ve kahverengiş gözlü kurt bakışlıları aradı. Mafyagilleri yani?

Aradığımı kolay buldum çünkü bu kaliteli gen fazla yayılım göstermemek adına bir masa etrafında toplaşmıştı. Yanlarında aileye sonradan dahil olmuş ama kaliteleri su götürmez gerçeklerden Atlas'ın LAS'lı beyi ve benim içi bok, dışı Van Gogh resmi kardeşim vardı.

Ailenin yüz karası, istediği gibi iç güveysi gitmiş.

İç ses sen yine bugün haklı yanlarını kuşanıp gelmişsin.

Let's go baby.

Yanlarına ulaştığımızda, ciddi bir konu konuşuyormuş gibi duran Fatih babişin yüzü ışıldadı. Eehehe, beni gördüğüne Uğur'dan sonra en memnun olan kişi kanımca oydu.

"Ahsen Naz?" dedi, sevecen bir tonla. İçimden demediğimi bırakmadığım adama dışımdan "Fatih Bey," dedim.

"Merhabalar."

Gözlerim mafya babadan sonra mafya anama dönmüştüm. Onu da selamladım. Büyüğümdü nihayetinde. "Semra Hanım." Semra kaynanam, giydiği lacivert iş kadını olduğunu belirten ve hatlarına cuk oturan pantolonun içinde, yükselen topuklu ayakkabılarıyla, üzerine giydiği bebe mavisi ipek gömleğin üzerine geçirdiği, pantolonun takımı terletmeyecek ince ceketiyle, sarı saçlarını tek omzuna atıp doğal bırakan ve takımıyla iyice beliren mavi gözleriyle, benim de off off diyebileceğim biri gibi duruyordu.

"İyi akşamlar." diyerek, selamımı aldı.

"Nasılsınız?" dedim kaynanam ve kayınbabamın gözlerine girmek isteyerek odağıma onları alırken.

"Çok iyiyiz," dedi mafya babam. "Bizi davet ettiğiniz için de teşekkür ederiz Ahsen. Babanı ve anneni de tebrik edeceğim ama bu fikrin senden çıktığına her nedense emindim." Oyyy yerim seni minnoş mafya!

"Yaa," dedim bir anda allaşan yanaklarımla. "Yani ben sizi de aramızda görmekten memnun olacağım için bu teklifi sunmuş olabilirim. Ama benimkiler de hemen kabullendiler, vallahi bak."

"Ahsen burnun," dedi Aker. Ona öldürücü bakışlarımdan birini fırlattım. Ahlaksız adam gülmeye devam etti. İşin garibi, bunu adı gibi biliyormuş izlenimi veren Semra Hanım da hoş bir tınıda kibarca kıkırdamıştı.

Subhanallah! İlk defa görenler beğensin.

Fatih babamın yanına geçtim. Bu sayede sevenlerin arasına girmiş, kara bir kedi gibiydim. Semra ile Fatih'i ayırmıştım. Fatih babamın diğer tarafında da Lodos vardı. Heybetli mafya babamın gözleri bir bende, bir eski bir tanıdık yeni bir damat olan Lodos'ta dolandı. Yüzünde bir tebessüm vardı. Diğerleri bok yesin, ben, mafyaların mafyası kayınbabam ve elti konumundaki taş eniştem Lodos biz üçümüz çok güçlü bir aileydik. Ve acilinden kaynaşmamız gerekiyordu.

"Ne konuşuyordunuz bakalım?" dedim ikisine dönüp. Mafya babam kravatsız gömleğinin açık yakasını şöyle bir düzeltip, garsondan aldığı viskisinden bir yudum aldı keyifle.

"Lodos'a ailesinin de bizi ziyaret edebileceğini söylüyordum. Baksana günler hızlı geçiyor. Yakında döneceği gün gelir."

O tekdüze bir sesle ve hoş konuşuyordu ama Atlas ve Lodos'un yüzü aynı anda karardı. Bu gerçeği olabildiğince ertelemeye çalıştıklarından, babalarının söylediği bu şey onlara bilmeden dokunmuş olmalıydı. Babalarının derken?

"Bir ziyaret kesin gerekir." dedim, Atlas'a dönüp üzülme der gibi göz kırparken. "Sonuçta evlat vermece."

"Ne?" dedi Fatih baba. Öksürüp, kendimi toparladım. Atlas allı gelin olmuştu bile. Gözleri fal taşı gibi açılırken, yapma amk bakışlarından attı. Bu gerçeği masada bilmeyen bu iki kişi er ya da geç öğrenecekti ama tabi kendileri anlatsa daha iyi olurdu. Ben alttan subliminaller vererek şimdiden ortamı hazırlayayım da sonradan ipin ucunu birleştirsinler diye uğraşıyordum.

"O kadar güvenip, Atlas'ı Lodos'a teslim ettiniz ya," dedim. "Lodos da işini layıkıyla yapıyor gibi?"

Lodos'un ona yem atmama karşı arada kalmış bir bakışla bana baktığını gördüm. Dilimi dişlerimde gezdirirken sırıtıyordum. İşinde öyle iyiydi ki adamların ayağını kaydırayım derken Atlas'a kaymıştı. İşe bak yav!

"Eee ne olacak, önünde sonunda bu adamı yetiştiren aile için bir teşekkür yemeği ısmarlarsınız?"

"İstedikleri yemek olsun," dedi Fatih babam.

Aman oğlu olmasın.

İç ses de haklıydı. Kıkırdadım. "Ben de gelim?" dedim sorar gibi.

"Sensiz yemek sıkıcı olur zaten," dedi mafya babam yine. "Buyur gel." Eehehe gülüşlerimden birini attım. Bu adam da gelininin kalbine hemen girmeyi başardı he. Hawlı! Hem de ilk günden beri.

"Aslında bu yıl gelmeyi düşünmüyorlardı bizimkiler," dedi Lodos, kibar bir şekilde mafya babama bakarak. "Ama siz çağırdığınızda kıracaklarını sanmam." Sonra gözleri usul usul Atlas'a dokundu. "Gerçi gelmeleri de gerekiyor artık, bir tanışma kesin gerekli." Atlas'ın mavilerinde mest olmuş parıltılar yakaladım. Lodos kısaca seni isteyecez olum diyordu.

"Bekleriz," dedi Semra kaynana. Hain kadın, üzen insan. Lodos'u benden daha fazla severse onun belası olurdum başına. Hem de kara bela.

Eee Lodos da kara belası olur ne olmuş ki?

Bana ne?

Üstelik seni sevdiğini de sanmam.

Hıı bok! Sen onu tanımazsın naz yapıyor o naz.

"Naz?" diyen bir ses duydum. Başta kim dedi diye sağa sola bakınmam gerekmişti. Aker'di. Lan Ahseeeyyn'e öyle bir alıştırmıştı ki çocuk beni onun sesinden bu adı tanıyamamıştım. "Konuşma başlayacak," dedi.

Napim, dememek için kendimi güç bela tuttum. Burada biz de bir şey konuşuyorduk babişim azıcık beklese olmaz mıydı? Tabi dışa yansıttığım süper bir gülümseme ve baş onayıydı. Biraz da kendi genlerimizi aldığımız insanları gönüllemek adına, "İzninizle," deyip Aker'le anamla babamızın yanına adımladık. Öff ne gerek vardı ayrı masalar yapmaya. Birleştir masaları olsun bitsin değil mi?

"Gelmişler?" dedi babam ben yanlarına vardığımda beni karşılar gibi yapıp kolunu belime sararken. Gözlerinin altındaki ifadede ise neler neler saklıydı Allah bilir. "Sen de kaşla göz arasında yanlarına gitmişsin."

"Eee çağırdık ya babiş?" dedim ben de. "Bir hoş geldin dememiz yok mu?" Mafya babamıza diye devam ettir de SerdaReis genç yaşta mefta olsun.

Ağzını hayra götünü de düşmana aç artık sen iç ses. Düşmanımsın çünkü sen de.

Şaka şaka gül diye.

"Ne bileyim," dedi babam ters ters. "Mafyalar ya işleri güçleri vardır, bir ajans kutlamasına gelmezler diye düşündüm."

"Bir ajans değil hayatım," dedi annem usul usul ama sinsi bir yılan gibi. Peri kadın da işi yerinde biliyordu. "Aykan Ajans."

An itibariyle babamın anneme bir kez daha aşık olduğuna emindim. Ajansı savunmasına parıltı dolu gözlerle bakmıştı.

"Sen var ya..." dedi, beni yumuşatıyorsun der gibi. Eeheh sevdiği kadına miniş olmayan da ne bilim. Bak kayınbabasına bak damadını al, Uğur bu aynı.

"Hayır ben çağıracağım ve davete gelmeyecekler öyle mi?" dedi Aker büyük bir egoyla.

"Pardon da," diye araya girdim, elim de olaya müdahale der gibi otomatik havalanmış, parmaklarım açılmıştı. "Onları çağıran benim."

"Neyse kesin!" dedi babam. "Şu konuşmayı yapalım, bir de biz tanışalım bakalım erkek tarafı olarak." Gayriihtiyari, elbisemin önüne baktım. Son gördüğümden bu yana bir erkekliğim yoktu?

"Baba?" dedim. Aker aynı anlarda inceyi yakalamış gibi, random gülüşlerinden birini patlattı. "Puahahshwgsjfsgdh." Dışarıdan ne kadar da eğlenen bir aile diye görüldüğümüze emindim.

"Seni vermeyecek kızım, adam benim için Ömür bebeğini isteyecek. O yüzden erkek tarafıyız biz. Ağla!"

Harbi ağlardım bak. "Baba ya," dedim ama babam yüzünde bilmiş ve oh canıma değsin diyen bir gülüşle takım elbisesinin ceketini düzelttikten sonra annemin elini tutarak sahneye adımladı. Arkasından ağlayan gözlerle baktım. Yazık yav, tam bir marka Ahsen Naz Aykan bu hallere de mi düşecekti? Yanımda Aker kişniyordu. Uzağımda Uğur Böceğim, bükülen dudaklarımı görmüş gibiydi. "Ne oldu?" dedi göz göze geldiğimizde dudaklarını oynatıp başını iki yana sallayarak.

"Babam beni sana vermiyoooo," dedim ama ananı sikim adam anladı!

Gözleri önce irileşti, sonra sahneye yani babama baktı. Ulan mafya dili ve edebiyatı bölümünde dudak okuma challenge da mı vardı?

Sonra yeniden bana döndü. "Ne demek vermiyor?"

Ev-le-ne-cem. Vermezlerse kaçacam de, tam olsun.

Ulan mafyayla cima eyleye eyleye bana da bu skill otomatik yüklenmişti iyi mi? Ben de onun o güzel ağzını şap diye öp- öhö, okuyabiliyordum. Bilmem der gibi omuz silktim. Babam konuşmaya başladı.

"Hepinize iyi akşamlar. Öncelikle bu güzel günde aramızda olduğunuz ve bize kıymet verip, kutlamamıza katıldığınız için teşekkür ederiz. Hoş geldiniz."

Ufak çaplı bir alkış koptu salonda. Tufana ben de katıldım. Nihayetinde babamdı. Beni Uğur'uma vermeyecek olsa da alkışlardım. Dosta düşmana iyi görünmek lazımdı.

Olayları abartma seviyem...

"27 Temmuz benim hayatımda önem verdiğim nadide birkaç günden biri."

"Diğeri benim doğum günüm!" dedim, Aker'e kıskancından öl der gibi.

Dil çıkardı. Şunun şu anda bir fotosunu yakalasalardı da yarın manşetlere kapak olsaydı ya, ne gülerdim. Köpke, layığını bulurdu.

"Öncelikle bugün sevgili eşimin, Peri Aykan'ın doğum günü. Seneler evvel, bu ajansı kurmak için uğraştığım yıllarda tek bir tarihe önem veriyor olmalıyım ki, o da eşimin dünyaya geldiği tarih, bu ana denk gelmesi için uğraşmıştım. Güzel bir hediye verme isteğimle, Aykan Ajansı da 20 sene önce bugün kurduk." Annemle babamın sevgiyle birleşen ellerine baktım. Annem bana mı çekmişti nedir o anları hatırlamış gibi hemen gözlerini doldurmuştu. "Bir de yetmezmiş gibi ben Peri'ye güzel bir hediye verdiğimi düşünürken, Peri'm o gün bana hayatımın müjdesini vermişti. İlk göz ağrım, biricik prensesim Ahsen Naz'a hamile olduğunu da o gün öğrenmiştik."

"Yiaaaa," dedim kendime hakim olamayarak. İlk kez duymuş gibi tepki verme dik dur eğilme, bu millet seninle ANA.

Ama çok güzel bir babiş bu babiş.

Kırmızı kalp kusmadığım tek bi saniye yok. SerdaReis, adamlığının zekatını, romantikliğinin dersini ver de herkes nasiplensin be.

Ellerimi çenemin altında sevgiyle birleştirip, parmak uçlarımı öperek babama sevgi dolu bir öpücük yolladım. "Velhasıl kelam, 27 Temmuz benim için oldukça anlamlı. Başkaları bunu sadece kutlama olarak görse de. Ben ömrüm elverdiğince, ekran önünde olmaya devam edelim ya da etmeyelim, ailemle birlikte bu günü kutlamaya devam edeceğim. Ve siz dostlarımızı da Aykan Ajans güçlenerek devam ettiği sürece aramızda görmekten mutluluk duyacağız. Hepinize iyi eğlenceler."

Yeni bir alkış tufanı. Annemle benim gözler şelale. Babamın anneme yangın var bakışı.

Bu çift bana hala hayvan gibi sevişiyor vibeı veriyor.

Hii çok ayıp anamla babam lan onlar benim.

Bu beni hiç alakadar etmez.

Ve Aker'in küçük Emrah bakışları ve yıkık tonuyla araya girmesi.

"Eee ben baba?"

Babamın sahneden onu duyması. "Ne sen oğlum?" Canım adam, Aker'i resmen dışlayarak bana da dünyaları verdiğinin farkında mıydı acep?

"Beni de biraz övsen mi hani?" dedi Aker tek kaşını kaldırarak. "Ben de doğdum, en sevdiğin çocuğun oldum gibi?" Bu küçük gösteriye insanların meraklı gözleri ve basının kameralarının dönmesi.

"Ve tabi," dedi babam. "Başımın belası, öz oğlum olsa ancak bu kadar seveceğim Aker. Sen de iyi ki varsın oğlum."

Aker'in gözlerini kıstığını gördüm. Babamı tanıyan herkesin bu oyuncu takılışına attığı kahkahayı, annem ve ben de yaşlı gözlerle attık. Sonra parmak uçlarımla göz altlarımı sildim. Sosyete gülü seni.

Babam annemin elinin üzerine bir öpücük kondurdu. Sahneden indiler. Aker dişlerinin arasından "Eben baba," dedi. Karın boşluğuna dirseğimi geçirdim. Yanımıza geldi ebeveynlerimiz.

"Dua et babamsın, dua et atamsın Serdar peder. Yoksa düşman olmuştuk," dedi Aker tip tip.

"Oyy alındın mı sen?" dedi babam Aker'in kafasını kolunun altına sıkıştırıp. "Kıyamam hiç." Üvey oğlunun saçlarını biraz düzeltip, şakağına sıkı bir öpücük bıraktı babam. Bu adam da beni severken bu kadar öpmüyordu aloğğ? Kıskanan vra.

"Baba, kızlar bakıyor," dedi Aker pezevengi. Kolunun altından kurtulmuş, hemen iki eliyle iki yandan saçını başını düzeltmişti.

Babamın sesi tehditkardı. "Oğluuum?!"

"Tamam ya Ömür bakıyor, çizme karizmayı."

"Yesinler karizmanı."

"Kıskançlığımdan öldüm demiyor da," dedim bilmiş bir vaziyette. Babam bana bakıp göz kırptı. "Asıl sen kıskanıp kudurdun gibi?" dedi Aker. Onu öpmesine ayar olduğumu elbette anlamıştı.

"Sus!" dedim. Sonra küt küt atan kalbimle, bir karar verdim.

"Neyse hadi, mafya ailesinin yanına gidelim artık. Ayıp oluyor bak baba, sen diğer misafirlerinle bile hoşbeş ettin, şimdi yakışmaz sana."

"Gidelim," dedi babam da. Annemin elini tuttu. Ben de Aker'i çekiştirdim. Birleşen iki masanın yanına adımladım. Bu mafyalar da ortamı kendilerine göre düzenlemişlerdi bile. Mekanın sahibi çıkıyorlarmış?

Lan? Hayır olamaz asla.

Neden?

Babam yıkılır.

Derin bir nefes alıp verip, kendimi hazırladım. Biz geldik yine, dedim sonra sanki ev sahibi onlarmış gibi. Öyle bir izlenim veriyorlardı. Hemen safları sıkılaştırıp, birbirlerine biraz yakınlaştılar. Böyle de uzaktan bakınca kalabalık aile olmuş gibiydik.

Yeni nesil berdel yaptınız aşko ne kalabalığı yav?

Sevmezdim ama oldu napalım?

Lodos da senin abin olaydı keşke. Imhhh.

Valla süper olurdu. Fatih Özkara yine tüm tabuları yıkan, mafyalığına tezat sevecenliğiyle konuştu. Bu adamı bal da olsa zehir de olsa yut valla.

"Güzel bir organizasyon, güzel bir konuşmaydı. Tebrik ederiz."

"Teşekkürler," dedi babam da. "Siz de hoş geldiniz. İlk an uğrayamadık yanınıza Kusura bakmayın artık."

Bak bak saygıya bak. Zamanında silahla edilen tehditler ağlıyor.

"Sorun değil. Eşimi tanıştırayım size, Semra Özkara."

Mafya anası, elini önce anneme sonra babama uzattı. Kısaca el sıkıştılar.

"Memnun oldum."

Bak sen, benle tanışırken niye memnun değildin diye sorarlar adama.

Kadına?

Pardon kadına.

Kıskançlığından ablası.

"Hoş geldiniz, Peri ben eşim de Serdar." dedi annem de nezaketen. Babalar tanışıyordu, bu davete gelenin adını bilmemek de zaten olmazdı da rol kesilirken iyi bir giriş önemliydi. Hep formalite bea.

Babamın yeşil gözleri, bir şeyler arar gibi herkesin üzerinde gezindi. Ömür'e göz kırptı, Atlas'ın bir kahraman olduğunu biliyordu. Haliyle masada kalan onun için diğer yabancının üzerinde durdu. Onun adından, dövüş hocam diye zaten bahsetmiştim de yüz yüze tanışma fırsatları olmamıştı. Çıkaramamış olabilirdi. Devasa cüssesi, taş gibi genleriyle duran hocaenişteme bakarken, Lodos babama elini uzattı.

"Tebrik ederim, bu arada Lodos ben." Awww. Tatlı.

Babam onun elini sıkarken, haylazca gülümsüyordu. "Teşekkürler. Ailenin bilmediğim bir üyesi çıktı sandım. Ondan baktım." Babam da yakalandığını biliyordu demek ama açık sözlülükte onun gibi ol.

"Sorun değil."

"Aileden sayılır," dedi Fatih baba. "Lodos, çocuklarımın ve Ahsen'in güvenliği için bizi kırmadı, İngiltere'den kalktı geldi. Hatır için bu işi yapan da ailedendir."

"Ne güzel," dedi babam. Ah Fatih baba bilmeden Lodos'u pek sevdin inş öğrenince de bağrına basarsın. Ben araya girdim.

"Dövüş dersleri alıyordum ya ben, hocam Lodos'tu babacım." dedim babamın koluna yaslanarak. Babam, "Hımm," ladı.

"Demek Naz'ın egosuna ego katıp, onu epey bir güçlendiren adam sensin. Yakında bizi de yenecek ha?"

Uğur da dahil olmak üzere masadaki erkek yiaların ufak gülüşmeler saldıklarını duydum. Ulan! Kadınlar da yersiz şakadan pek hoşlanmamış gibilerdi.

Naziko, o dövüşün vakti geldi çattı he!

Hem de nasıl. Kurban olarak da Uğur'u seçecektik mecbur. Neydek? Güldüğüne saysın. Babamıza da vuramayız.

"Abartmasak mı?" dedi masadaki tek dostum, Lodoscuğum. İşte ne kadar Türk olsa da İngiliz kibarlığını da almıştı herhalde. "Naz zaten işini biliyordu, önünü açtık. O kadar."

Havalı bir edayla saçlarımı elbisemin açıkta bıraktığı sırtıma doğru savurdum. "Lodos bundan sonra favori insanım olabilirsin." İşaret parmağımı çeneme vurdum. "Hatta an itibariyle oldun."

Bu birkaç kelime anlayana çok şey anlatıyordu. Favori kısmıyla babam ve Uğur'un hoşuna gitmemişti. İnsan kısmı, Fatih Bey'in yanlış yaptığını ve yine aramızın soğuk espriler gibi soğuduğunu simgeliyordu. Aker tırnağımdan değersizdi. Atlas da bff değil miydik diye ağlamaklı bakışlar atacağına, bu nezaketinden dolayı beni değil de Lodos'u kıskanmış gibi kötü ve dik bakışlar atmaya başlamıştı. Kudurrrrrrrrr!

Aykan ailesi gene bildiğimiz gibi. Ortalığı saniyeler içinde birbirine katıyor check!

Babamla göz göze geldik. Alınma şaka yaptım bakışları bende gezindikten sonra, sen bittin bakışı atmak için Lodos'a dönmüştü ki onun, çatla bakışlarını Atlas'a attığını gördü. Haydiiiii! 2+2 bizim için daima 5 olduğundan ve babam da benim gibi çakal olduğundan -sen baban gibi çakalsın araya gireyim de-, zamanında ona anlattığım olayın kahramanlarının Atlas ve Lodos olabileceğini fark etti. Bir onların aralarındaki benim cinsel tansiyon diyeceğim ama babamın göreceği elektrikli gerilime baktı, bir de bana. Gözlerimdeki ufak irileşmeyi görmüş olmalı ki, parmakları çenesini yoklarken önüne döndü. Shit! Anlamıştı.

Sırrı çaktırmamakta(!) ANA gibi ol.

"Benim kızım hepinizin hakkından gelir, siz de bu sözlerinizi tek tek yutarsınız," dedi annem. Konuş be kadın, ağzın bal yesin.

"Ben kendimi biliyorum annecim, bilmeyene de itinayla göstereceğim sen merak etme," dedim. Delip geçen bakışlarım, Uğur'un mavilerine dikilmişti. Bu meydan okumayı seve seve kabul etti.

Hay hay der gibi başını bir kere eğip kaldırırken, gözleri anneme de beni koruduğu için çevrilmişti. Pireyi deve yapmış olabilirdik ama biz kadındık, yapardık.

"Erkekler kendilerini bizden güçlü sanmaya devam etsin," dedi Semra kaynanam da bugün beni yeniden şaşırtıp, bir atak yaparken. "Biz daima başımız dik, gücümüz bileğimizde yürürüz."

"Kadın dayanışması mı be?" diye araya giren Ömür'dü. Bilinçaltımız ya da azınlık sayımızla kendimizi koruma isteğimiz, dördümüzü bir anda saf değiştirerek yan yana olmaya itmişti. "Aynen öyle," dedi annem yüzünde sevimli bir gülümsemeyle. "Şirkette çoğu şeyi nedense sizin başardığınızdan ben eminim." Semroş da ee zaten der gibi gülümsedi.

"Ben de ekran karşısında, her konuyu takılmadan sunduğunuz konusunda eminim."

"Programımı hiç izlediniz mi?" dedi annem gözlerini merakla büyük büyük açarak. Ömür'le birbirimize baktık. Biz şko.

Birbirine girmelerini beklediğim, hatta annemin beni savunurken mafya anasının hakkından geldiğini hayal ettiğim on yüz bin milyon hayal kurmuştum ama bir anda birbirlerine iltifata başlamışlardı. Ne oluyor lan bu aşşağılık kutlamada?

Semroş, mahcup diyebileceğim bir bakış atıp gözlerini kaçırdı. Annemse genelde izle, izlemezsen beni sil modunda bir insan olmasına rağmen, kibar kibar, "Hiç sorun değil, bir ara bakarsınız ama sözünüzü alırım," demesin mi?

"Anne çaya da çağır istersen," dedim ama biraz fazla sesli konuşmuş olmalıyım ki bunu ikisi de duydu. Allah seni ne etmesin! Yanaklarıma basan al sahiciydi. Kaynanam beni sevsin derken gözden düşmece.

"Çağırırım tabi. Cumartesi nasıl? Uygun mu? Bir ikindi çayı fena olmaz."

"Aaa ben geleyim mi yanınızda?" dedi Ömür. "Nilgün abla çok güzel un kurabiyesi yapmıştı geçen. Yine yapar belki?"

Püğğ, başımıza gelene bakın.

"Sen bunu nereden biliyorsun?" sorusu aynı anda, aynı soyadlı dört insanın ağzından nasıl çıkardı ya? Uğur, Atlas, Fatih ve Semra Özkara, tamamen aynı kafadan oluşuyorlardı. Gerçi Uğur ve Atlas, onun bizde kaldığını biliyorlardı ama bilmiyoruz bir şey rolü oynamak, abiliğin şanında var olmalıydı. Yoksa anası babası siz nasıl mafyatik abilersiniz, kardeşinizi kurda nasıl yem edersiniz diye onlara kızardı. O sırada kurt olan Boker: uuuuwuuu

O ne lan?

Uluma keyfi.

Ömür'e gelen baygınlık, Aker'in de götünü tutuşturmuş gibiydi. Al kurtar sevgilini der gibi baktım ona. Yutkundukça yutkundu. Ömür giydiği pembe elbisenin rengini teninde taşımaya başlayana dek bir dakika kadar ortamda ölüm sessizliği oldu.

"Eee, ben, şey-"

Kalbini tutup, derin bir nefes aldı Aker. İç güveysi olamadan gitti dedirtmezdim ben bu rezile, iyice babamın gözünden düşmeli, evlatlıktan tamamen reddedilmeliydi. Ancak o zaman rahatlardım. Her zamanki kurtarıcı melek tavrımla araya girdim. "Nereden bilecek? Bu lezzeti herkes tatmalı diyen koydum bir saklama kabına, dövüş için gelirken ben getirdim. Ömür de orada yedi bitirdi hepsini, değil mi? Bayıldı cidden." dedim. Ayıl acilen der gibi. Yalan senin üçüncü adın olmuş. Hatta sen yalana batıp çıkmamışsın be Naz.

Hayat beni buna ittiyse, sorgulanacak olan odur.

"Anladım," dedi Semra kaynana. Ama Ömür'ün un kurabiyelerini yediği gibi, onun bu yalanı yediğini hiç sanmıyordum. "Tabi uygun olursam neden olmasın. Merak ettim." Un kurabiyeleri the arayı sıcak yapan yemek.

Kulağımın dibine çarpan bir soluk hissettim. "Annem neden anneni sevdi? Sadece soruyorum."

Uğur'un bile şaşırdığı bir olaysa bu benim şaşırmam normaldi. Sonuçta onun annesinin gıcıklığıyla karşılaşan bendim.

"Bir gram fikrim varsa kedi olmaktan vazgeçeyim," dedim Uğur'a dönüp, gözlerim dudaklarına takılırken.

Sırıtıp, "Sen yine de öyle deme şimdi," dedi. "Tutar mutar." Totor motor.

"Yelloz seni," dedim dişlerimin arasından. Bu mafyatik orman adamı bana yalancı demekten vazgeçmeyecekti galiba ömrünün sonuna kadar. Eee yalancısın ama yine de bize öyle diyemez.

Alt dudağını yalayıp geri çekildi.

Annemle annesi, babalarımız ve Lodos, ona laf atmak için bile yanından ayrılmayan Atlas; Aker ve onun Ömür bebeği kendi aralarında bir sohbete çekildiklerinde biz de dakikalar içinde yalnız kaldık. Uğur'u sinirle dövmek ve kendime çekip öpmek arasında gidip geldim.

Bu azdırıcı libido, nefretten doğan aşk yormuyor mu be?

Onların bulunduğu masadan biraz uzaklaştık. Ben kendime bir kokteyl aldım, Uğur daha ağır bir şeyler seçti.

Dudaklarımı ıslatma bahanesiyle, üçgen bardaktan pembe renkli kokteyli yudumladım. Bu Ömürlüktü aslında ama bana nasip olmuştu.

Dirseğim uzun masaya dayalıydı. Işıklar tenime ve elbiseme çarpıp geçtikçe, parıldıyordum. Uğur bana baktı baktı baktı. Harbiden vurulmuştu herhalde güzelliğime. Ona göz süzme hareketleri yapıp, daha bir avcuma düşmesini sağladım. Yani bu demek oluyordu ki bir ona bakıyorum, bir salondakileri izliyorum, umurumda değilsin ama beni avla mesajını veriyorum falan. Sen çakalingosun. Nihayet de ağzındaki baklayı çıkardı.

"O gün davette de ben yine seni izliyordum." dedi. Bak ya. Mazi <31 "Yine kuğu gibi süzülüyordun ama bana değil çünkü beni daha tanımıyordun." dedi. Oyy bebek. Parmakları ağırca havalanıp, yanağımın kıyısına düşen saçlarıma dolandı.

"Yaaa," dedim hevesle. "Öyle mi? Benim ben olduğumu nasıl anladın mesela?"

"Nefes kesen güzelliğinden." Nefesimin yine kesilmesi normal miydi?

"Başka?"

"Tavırlarından."

"Ne yapmışım ki?" dedim son derece masum.

"Bıcır bıcır konuşuyordun yine, herkese büyük ihtimalle laf yetiştiriyordun. Dallama heriflerin suratının ortasına bir tane yumruk geçirmek istemiştim, hepsi seni hayran hayran dinliyorlardı."

"Konuştuğumuz konu çok hayran olunasıydı ya ondan." Sırıttım.

"Yani bana hayran olmayan da ne bilim zaten?" dedim saçlarımı omzumun üzerinden geriye savururken. Uğur ani bir hamleyle belimi kavradıktan sonra eğildi, açıkta kalan omzuma minik bir öpücük kondurdu. "Ne anlatıyordun bakalım, sana hayran olsunlar?"

Kıkırdadım. "Seni desem inanır mısın?"

"Beni mi?" dedi bunu beklemediği için gerçek bir şaşkınlıkla. "Nasıl?"

"Evet, diyordum ki ben gerçek bir mafya tanıyorum. Bak o zamandan sana güvenim bin beş yüzmüş. Onlar da diyordu ki yalansın sen, mafyalar öyle aramızda gezinirler mi hiç? Sonra ne oldular? Zort!" Son kelimeme garip garip baktı. Ağır ergenliğimden hâlâ çıkamamış gözüktüğüm kesindi.

"Öyle de dememişlerdir şimdi? Hımm?"

"Hıhım. Demediler, ben uyduruyorum." Kaşlarım çatıldı birden. "Bal gibi de dediler işte!" dedim, sesimin tonu bir perde yükselirken. "Hatta gerçek bir mafyadan çektikleri dizi için ders almak isteyen de vardı. Onlar daha hayal dünyasında yaşıyor."

Uğur yüzünü buruşturdu. Bu gerçekse daha iğrenç gelmiş olmalıydı ki gerçekti. Ben yalan söylemem. Herkese söylerim bir ona söylemem! Allah da büyüktü gecenin sonuna kadar bu savımı kanıtlayacaktım ona. Bir adım daha yaklaşıp iyice dibine sokuldum. "Mesela o gece gördün beni, ben olduğumu da anladın. Ama velev ki ben değildim o kestiğin kadın, başkası çıktı. Ne yapardın o zaman?" Maviş gözleri uzun uzun yüzümde dolandı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi dudaklarına vuran gülümsemeden önce gözlerinin içi gülmüştü.

"Sor sor, çilek olsam beni yine sever miydin diye de sor." Bunu nereden biliyorsun sen vlogger mafyatik adam!

"Solucan o." dedim, kısık bir sesle devam ettim. "Çileği herkes sever, mmhh." Son çıkardığım ses ortama hiç de uymuyordu ama ilk günden beri ben buysam, böyle de devam ederdim. Uğur aklına başka şeyler getiren bu inlemeden sonra gözlerini kararttı. İçine derin bir nefes çekerken, kolaysa burada yap şeklini der gibi onu kışkırtarak dilimi dişlerimin üzerinde gezdiriyordum. Kokteylden bir yudum daha aldım. O da içkisini fondipledi.

"Şimdi ne diyeyim yavrum ya? Sendin işte kalıbımı basardım. İnsan gece gündüz konuştuğu kızı bilmez mi? Hem attığın fotoğraftaki gibi" dedi gözleri, şimdiki elbisemi uzun uzun süzdü. "Kırmızı elbisen vardı ve kırmızı giyip, bu denli güzel taşıyan kadın yoktu o salonda."

"Off düşürme be adam," dedim gözlerimi dudaklarına dikerken. Alt dudağını yalayıp sırıttı. Dur sen yorulma ben yaliyim ask.

"Nefesimi kesmiştin sanki, gözlerimi senden alamıyordum ki. Galiba o sen olmasan da sen olman için her şeyi yapardım ya." Uğur'un nasıl bilinçaltındaki isteklerini çıkartıyorum oynat bakalım.

"Bak bak, güzelliğine düşüp başka kızı da atardın sen eve o zaman." dedim bir elim tehditkârca belime yerleşirken.

"Abartmasan mı?"

Omuz silktim. "Sendeki bu bel," dedi benim elimi iten eli, bel boşluğumu kocaman bir avcuyla bile kavrayıp beni kendine çekmişti. "Bu incecik bel kimsede yoktur bence."

"Bence de," dedim asla geri adım atmazken. Doğuştan özelliğimdi o benim. VS meleklerinden eksik bir şeyim kalmasın diye ince bel, çıkık kalça, dolgun göğüsler bana verilmişti. Watty kızısın sen aşkom, oyna devamke! O gece aklıma gelmiş gibi gülümsedim.

"Ben de diyorum, niye beni kesen bir göz varmış gibi hissediyorum."

Uğur göz devirdi. Aklına ne gelmişti kim bilir.

Pusghgdgdjfshgsdjs. O götü kesmeyen de ne bilim ama ben cezasını vermiştim aşko.

Ne yaptın kız?

Kızmaca.

Uğur'u biraz daha sıkıştırmak için ona doğru bir adım atmıştım ki, iki baş yanımıza sokuldu. Hassiktir bu adamı tanıyordum. Şu mafyatik dizide oynayacak kişiydi. O günden bahsedince nasıl yanımızda belirivermişti lan? Ne boklar dönüyordu bu hayatta?

Adı neydi, neydi...

Hemen kontrol edeyim aşk. Zaman geriye aksın... Buldum. Afşa Özel.

Heh tabi ya, gelmişti bizim ifşa. Ve onu yanımıza çeken ve aramıza sokan da, o gün konuşmalar döndürdüğümüz tilkiş Engin Bey'di. Haydii, Uğur zaten gıcıktı daha yenice ağız burun dalmak istedim demişti, tanırsa döverdi bu adamı.

"Merhabalar, bölüyoruz kusura bakmayın," dedi Engin Bey. Uğur'um, yiğidom. "Baktık," dedi. Bu ne dürüstlük yav? Tabi öpüşmemiz gereken konular vardı o yüzden.

"Nasılsın Ahsen Naz?" diye devam etti. "İyiyim, siz?" Demek zorunda kaldım. Sonuçta network. Babam çağırmışsa vardı bir bildiği.

"Sizi görünce, geçen sefer yaptığımız konuşmayı hatırladım." Unutulmaz biriysem demek... "Afşa'yla tanışın. Kendisi babanın ajansının yeni oyuncusu. Bilmem haberin var mı?"

"Ne?" dedim. "Gerçekten mi?" Tabi ki haberim yoktu.

"Merhaba," dedi mafyatik kılıklı olmayan, çakma kara mafya. Elini uzattı. Ben daha sıkmak için uzanmamıştım ki Uğur onun elini tuttu, sıktı. Şişirilmiş kasları, Uğur'dan daha cüsseliymiş gibi durmasına sebep olsa da içi fos balon gibi gelmişti bana. "Hayırdır?"

Neydi bu Kuzeyvari tavırlar sevgilimdeki. Beni bu kadar da kıskanmazsın ya.

Afşa denen adamın gözü göz değildir belki sen çok da şaapma! Afşa elini geri çekip, dikleşerek bana baktı. Yüzünde bir tebessüm vardı.

"Ahsen Naz'la işim için tanışmak istemiştim. Hem Serdar abinin kızı, daha çok karşılaşacağız bundan sonra."

"Babamla anlaştığınızdan haberim yoktu. Böyle şeyler pek ilgimi çekmez zaten," dedim. "Yine de hayırlısı olsun ikiniz için de." Çaktırmadan da bedenimi Uğur'a yaklaştırmıştım ki biraz kokumu solusun, otomatik sakinleşsin.

"Daha önceki ajansımla yolları ayırmak zorunda kaldık çünkü yeni dizim epey bir ses getirince, yeteri kadar PR yapamadılar." Gözlerim şaşkınlıkla irileşti. TV'den bu kadar uzak kalamazdım ya.

"Karpuz Kokusu başladı mı ya?" dedim. Adını söylerken hala gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Üç bölüm yayınlandı bile," dedi Engincik. "Afşa eski ajansıyla yolları ayırınca ben çalışmak istedim onunla ama babanın namını duymuş. Aykan Ajans'ı seçti. Yine de böyle bir günde rekabet yüzünden surat asacak değiliz. Senin şu gerçek mafyayla tanıştırırsın artık diye yanına getirdim. Hem her türlü size kazandıracak. Hem de dizide senaryo daha mafyavari bir havaya dönmeden faydası olur." Ne çok konuşuyordu bu adam be!

Gözlerimi kocaman açıp, eyvahlarım olsun bakışlarımla Uğur'a döndüm. Aynı saniyelerde Uğur, benim mafyanın o olup olmadığını sorgulamayı geçmiş sen ne boklar yedin bakışlarıyla bana dönmüştü. Çünkü kendinden emin olmak bunu gerektirirdi. Ama sevdiceğimin hayrına mafyalık dersi vereceğini hiç mi hiç sanmıyordum.

"Yani gerçek hayat mafyaları yoğun oluyor biliyorsunuzdur," Düzelttim, "Tahmin ediyorsunuzdur. Ben yine de sorarım ama sanmam yani. Olmaz o iş." Afşa'nın kahverengi gözleri uzun uzun Uğur'da dolandı. Hayırdır lan? Bak benden de Kuzey çıkmıştı iyi mi?

"Engin Bey, yanınızdaki beyefendiyi çıkaramadı galiba Ahsen Hanım ama ben televizyondan tanıyorum. Uğur Özkara, ailesiyle birlikte iş dünyasının yanı sıra karanlık bir dünyada da adını duyuran iş adamı değil mi?" Hedefi bendim sorusunun.

"Sen niye Ahsen'e soruyorsun bunları, madem çok meraklısın bana sorsana?" dedi Uğur sakin bir sesle. Sakin olunca daha tırsıyordum zaten ben de neyse.

"Peki soruyorum. Ahsen'in zamanında dediği mafya siz misiniz?" Saniyesinde Ahsen Hanım'dan nasıl Ahsen'e dönmüştüm ben. Uğur'la aynı detaya takılmış gibiydik.

"Birincisi sevgilime, Ahsen Hanım diye seslenmen senin için iyi olur." Aha gelmişti sayma perileri. "İkincisi, o mafya bensem ne olmuş?" Afşa ellerini teslim olur gibi açıp, iki yanında kaldırdı.

"Gerilmeye gerek yok. Oyuncu olduğum için her türlü role bürünüp, her alandaki insandan yardım alma fikrine açığım. Siz de öyle olun ve belki bana birkaç taktik verirsiniz." Sanırsın bana Haluk Bilginer yav.

"Nasıl ya?" dedi Engin Bey. "Senin dediğin şu mafya, bu mafya ve o senin sevgilin mi?" Tüm zamirleri kullanmaya çalışırken ben. Kabul etmedim direkt olarak ama aynı anlama gelecek bir cümle kurdum.

"Ben demiştim demeyi severim ama hayatlarımızı birleştirdik, bakın görüyor musunuz?"

"Ufukta evlilik mi var?" dedi Engin Bey hemen magazin kovalayan meraklılardan biri olup.

"Gerçek mafyalar harbiden her yerde silah mı taşıyor? Sizin yanınıza var mı mesela?" diye Afşa, Uğur'a bir soru yöneltti. Uğur cevaplarken gayet rahattı.

"Ben mafya olduğumu kabul etmedim, sen nereden bu kanıya vardın birader?"

"Hayır, birlikte ve mutluyuz diye dedim. Hemen gidip sakın bir magazinciye yetiştirmeyin bunu Engin Bey, yoksa anne ve babamla siz uğraşırsınız," dedim Engin Bey'e cevap olarak.

"Müsait bir zamanınızda bir kahve içsek Uğur Bey? Ben atış talimleri yapıyorum aslında ama bazen silahı tutarken, karşıdakine duyguyu geçirmek çok kolay olmuyor. Belki bunu nasıl halledebilirim onu konuşuruz. Bir de sormam gereken başka birkaç şey var da."

Yerli Şeyma?

"Ben anlatamıyorum galiba. İşim gücüm yok, sözde bir oyuncuya ders mi vereceğim. Hayır ben ne alaka zaten onu anlamadım. Git koç moç bul, derdim mi benim ya kardeşim bu ne rahatlık?"

"Yok Ahsen Naz söyler miyim? Sadece ben merak ettim."

"Ahsen Hanım ders alsınlar falan demiş zamanında ben de sandım ki bu konuda, yardıma açıksınız. Yine de sözde oyuncu falan demeniz hoş değil. Kocaman insanlarız." Afşa'yı dinlemem bitince, kendi cevabım için önüme döndüm.

"Kesin öyledir," dedim Engincik'e bakarken küçümseyerek.

"Senin kaslar kocaman, spor salonunda 1000 bastın herhalde? Ama kafa gidik, siyah hayatlar ne zamandan beri pembe dizilere birebir konu olabiliyor? Ben sana bir taktik öğretsem şimdi o dizi yarın yayından kalkar." Uğur'um soktu gol oldu be!

"Yani cidden mafyasınız ama organ mafyası falan mı? Böyle kanlı şeyler?"

Hem de ne organ mafyası...

"Bence can sağlığın için sormasan daha iyi." Hımm açık tehdit.

Yeteeeeer! Yeter ulan burama kadar geldi be! Sizi takip ederken seken pinpon topunu takip eder gibi oldum. Beynim yandı la bir durun!

Harbi biz dördümüz nasıl sıra sıra ama karşımızdakine ithafen ikili diyaloglara girebilmiştik? Bu bence üstün başarıydı. Ama iç sesimi dinledim. Ben durdum, erkekler de otomatik olarak durdu.

Uğur'un mavi gözleri acelesiz tavırlarla üzerime döndü. Eli belimi sıkıca kavrarken, "Gerçekten size ayıramayacak kadar değerli vaktimiz. Bu yüzden siz en iyisi kendinize yeni bir mafya bulun." dedi. Çenesini sağa sola oynatışı bile, gidelim demesinin sessiz haliydi.

"Yani mafya olduğunuzu kabul ediyorsunuz öyle mi?" Soru Engin Bey'dendi. Konu ilgisini hep çekmişti zaten, son vuruşu da yapmak istemiş olmalıydı. Sevgilimin cevabı ikisine yönelikti ama.

"Bunu bir başkasından duyarsam, mafya mıyım değil miyim ilk elden test etmiş olursunuz." Engincik yutkundu, Afşa ise hayran mı olsa korksa mı kararsız kalmıştı. Kesin Uğur'un bu kadarcık konuşmasından bile fırlayan o cesareti, özgüveni, konuşma tarzını alıp kendine yarım yamalak uyarlama yapacaktı. Sevgilime alık alık bakmasını da artık iyi yorumlayamayıp kıskanacaktım yav.

Uğur'un belimdeki eli boşluğa kayınca, yapmak istediğini anlayıp elini tuttum. Masadan çantamı son anda almıştım. Adımları bizimkilerine yanına doğru değil de terasa doğru yönelmişti. Merakla ona çevirdim başımı.

"Öpüşme saatimiz mi geldi?" diye sordum kıkırdarken, buna davet eden bir tonda. Topuklu ayakkabılarım zeminde tıkırdıyor, tam bir manken olduğumu belli eden CatWalk'um bacaklarımı olduğundan daha uzun gösteriyordu. Uğur'un yere sağlam basan ayakları ve takım elbisesini mükemmel tamamlayan ayakkabılarıyla uyum içinde yürüyorduk.

Asansöre yeniden bindik. Kapılar kapandı, Uğur tuşa dokundu. Merakım kamçılanıyordu sessiz kaldıkça. Evet dese susacaktım halbuki.

İşine gelir di mi zilloş?

Eee tabi gelirdi. Uğur'la öpüşmek sadece öpüşmek değildi ki. Hiçbir zaman duygusuz, hissiz, zevksiz yapılmıyordu. Her zaman, o andan bir sonraki öpüşmeyi iple çekmeme sebep oluyor, beni yarın yokmuş ve o an nefesim kesilene kadar onu öpmek zorundaymışım gibi zorluyordu. En sevdiğim meyveyi yemek gibiydi. Çölde bulduğum suyu kana kana içmek gibiydi. Ve öyle gerçek hislerle doluydu ki, asla bir serap olamazdı.

Kendi kendime içimde ona yükselmem kar etmeyince, saniyeler içinde düşündüklerimin zıttını düşündüm. Bana kızmış olabilir miydi? Şaplaklamaya götürüyormuş, sen yandın.

Yoo o da işime gelirdi, kıps.

"Sevgi saatimiz mi geldi yoksa? Hani sen beni çok seviyorsun, kıskanıyorsun, ben de seni çok seviyorum ve sırf namın yürüsün diye mafya olduğundan bahsettim falan." dedim ortam yumuşasın diye ama cevap verdi. Dönüp bana bakmıyordu bile. Haydaa. Neden beni korkutuyorsun mafyatik adam, diyecektim şimdi.

Ya da dur neden sessiz sessiz götürüyorsun sikicen mi?

Kesin der, sikicem ne olmuş?

Asansörün kapıları açıldı, terasa çıktık. Yaza göre bir anda fazla esen rüzgar saçlarımı yüzüme uçuşturdu. Birkaç tutam dudaklarıma yapıştı. Tek tesellim Uğur'un hâlâ elimi tutmasıydı ki saniyeler içinde onu da bıraktı. Ama neden, demek için açılan ağzımı önüme geçen kocaman cüssesi bozdu. Parmakları yanaklarımın iki yanından kayıp, ağzıma giren saç tellerini de geriye atarken gözlerine baktım. Bana gülümsedi, bu öyle bir gülümseyişti ki can yakıyordu. Bu adam benim sevgilim olmasa oturup neden sevgilim değil diye ağlardım mesela. Kelebek görse ömrü uzar dedikleri gülüş bu olmalıydı ya da ben onun aşkıyla tam anlamıyla delirmiştim.

"Dünya güzelim," dedi hemen sonra. İç çektim. "Belki yeteri kadar korkmadın ya da seni evden kaçırmadım ama bu davetten kaçırmak istesem, ne dersin?"

"Nasıl?" dedim alık balık gibi.

Hassiktir düşündüğüm şey mi?

Bir adım yana kaydı. Gözlerimin çerçevesine, meğerse esen rüzgarın büyük, harbiden büyük sebebi sığdı. 

Bir helikopter. Helikopter mi? Nee!

Yine yangınlar yine ben Ahsen. King mafya yaptı yine yapacağını.

Hafifçe aralanan ağzımı zor bela kapadım. Uğur arkama geçip, omuzlarımın üzerinden attığı kollarını göğsüme doladı. Siyah helikopterin büyük kokpitini, siyah camlarını ve güçlü gözüken pervanelerini şok içinde inceledim. Sırtım gömleğinin altından hissedilen sıcak ve sert göğsüne dayandı.

"Bir hayalini gerçekleştirmeye ne dersin?" diye fısıldadı kulağıma. Nefesi boynuma aktı. Şahdamarımda hayat buldu.

"Sen ve ben, güzel bir geceyi havada geçirebiliriz." Kulağımın altından, enseme kayan fısıltısına kokumu içime çekmesi eşlik etti. "Sen nereye istersen oraya gideriz?"

"Uğur," dedim. Başka ne denirdi bilemedim.

"Söyle bebeğim." Bu sanki söyle değil de emret der gibi bir tondu ama... Kalbimin atışları saniyede 180'e çıkmıştı artık dakikayı da geçtim. Kollarını tuttum, kendimi ona çevirdim. Delice gülümsedim ve boynundan tutup, sevinçle zıplarken kucağında yer edindim. Ayaklarım, kalbim gibi yerden kesildi.

Evlilik teklifi alsam ancak bu kadar sevinirdim. Şimdiden gözümün önüne gelen görüntülerin sıcak ve ıslak yapısı karnımı karıncalandırmıştı. Sabırsızdım ve bunu hemen istiyordum. Sesim sanki tüm Boğaz'da yankılandı.

"Evet, evet, evet!"

İyi ki dileklerimi asla unutmayan ve bir gün mutlaka gerçekleştiren bir mafyam vardı.

 🖤

Nasıldıııııı?

Diğer bölüm yanacaz gibi ne dersiniz? <31

Hevikoptevle nereye gitsinler sizce ya da nereye gidecekler, zuhahaha lükse bak amk!

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümssssss

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

Çilek Kız Od Lara

Tínedžerská beletria

1M 73.7K 56
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
13.4K 577 23
Alya Güçlüsoy'un babası bir mafyaydı. Daha da kötüsü annesini bir çatışmada kaybetmişti ve bu kez çıkan çatışmada birisi başına büyük bela olacaktı...
60.2K 2.7K 29
Bir insan, bir şeytana aşık olabilir miydi? Olursa bu aşk yaşanabilir miydi? Hayır!! Ya sende şeytan olursun, ya da aşkın olan şeytan'dan olursun!!!
275 50 25
Kayboluyorum... Lakin yardım edecek birini de bulamıyorum. Sevgili sanırım ben yaşarken ölüyorum. Sıradanlaşıp rutinlere dolanıyor, Şehrin karanlığın...