SINIR |Tamamlandı|

Od __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... Více

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
31. Bölüm "Tehlikeli Sular"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
70. Bölüm "FİNAL"

69. Bölüm "Mübrem"

14.2K 930 145
Od __Katre__





Şöyle bir bakındı etrafa. Ev o kadar kalabalıktı ki çocuklarının dahi nerede olduğunu göremiyordu. Başını mutfak kapısından içeri uzattı. Tüm kadınlar akşam yemeği için Bora'ların evinde toplanmışlardı. Mutfak tıka basa dolu iken salondan cıvıl cıvıl çocuk sesleri geliyordu.

Yaklaşık iki haftadır Toprak da ekibin diğer üyeleri de görevdelerdi. Eylül bir hafta önce onunla kısa bir telefon görüşmesi yapabilmiş onun dışında bir daha ulaşamamıştı.

Hiçbir şey yapası gelmiyordu Toprak yokken. Ne yemek yiyesi, ne uyuyası, ne de günlük herhangi bir aktiviteyi yapası gelmiyordu içinden. Bugün kızlar tarafından zorla getirilmişti buraya, onların neşesi sayesinde kafası dağılmıştı biraz ama yine de aklının bir köşesi sevdiği adamdaydı.

Deniz onları bırakır bırakmaz işi olduğunu söyleyerek gitmişti tekrar. Hoş olsa bile bu kadar kadının içinde oturmaktan ziyade çocukların odasında onlara oyun oynatmayı tercih ediyordu.

Erva ise salonda çocukları avutmak, şımaranları hizaya sokmakla görevliydi. Eylül salondan başını uzatır uzatmaz Bora'nın acısız Adana'sı Mihrimah'ın peşinde koşturan Erva'yı gördü.

Herkes tarafından huyları babasının aynısı olarak görülen Mihrimah oldukça hareketli bir çocuk olmakla beraber tatlı diliyle herkesi güldürmeyi de başarabiliyordu.

"Erva!" diye seslendi kapıdan. Aden bir köşeye oturmuş Emir ile oyun oynuyordu ama Cihangir ortalıkta görünmüyordu.
"Cihangir nerede?"

Başıyla ileriyi işaret etti Erva diğer odayı tarif etmek için. "Oturma odasına gitti. Babasının aldığı kitabı inceleyecekmiş."

Gülmekten kendini alamadı Eylül. Kaşı gözü aynı kendine benzese de hâl ve hareketleri aynı babasının küçüklüğüydü Cihangir'in.
Olduğu gibi onu örnek alıyordu, o ne yaparsa yapıyor, o ne severse Cihangir de seviyordu. Bazen babası ile oturup uzun uzun sohbetler ediyor, bunlardan gerekli çıkarımlar yapıyordu.

Başını sallayıp Erva'ya teşekkür etti. Adımları oturma odasına yöneldiği sırada çalan kapı ile yönünü kapıya çevirdi. Önce kim olduğuna baktı, karşısında gördüğü kişi Deniz'di ama kapıyı açtığı an onun haricinde kapı önünü doldurmuş o koca adamlar ilişti gözüne.

Çoğul eki kullanmak yanlış olurdu bu durumda. Gözünün gördüğü ilk kişi Toprak olmuştu. Uzun boyu heybetli vücudu ve üzerindeki üniforma ile ben buradayım diyordu zaten.

Sakalları ve saçları uzamıştı görevde. Göz altları muhtemelen uykusuzluk ve yorgunluktan morarmıştı. Gözleri hafifçe kızarmış, yorgun duruyordu ama Eylül'e koca bir gülümseme ile bakıyordu.

Birkaç saniyelik o şaşkınlıkla sadece bakakalmıştı Eylül. Ne içeri davet edebilmiş ne de şaşkınlığını dışa vurabilmişti. Onun konuşmasına kalmadan Bora atladı Toprak'ın hemen arkasından.

"Yenge kusura bakma ama geçebilir miyim? Adana'larımı çok özledim de."

Başını salladı Eylül tam olarak idrak edemese de. Yutkunup usulca kenara kaydı. Bora hızla yanından kayıp giderken Barış'a geldi sıra.
"Ben de yavrularımı özledim yenge, geçeyim." diye mırıldanarak içeriye geçti.

Onun hemen arkasından Deniz bir şey söylemeden girerken Rüzgar da onun arkasından geçti. "Benim fıstıklar ne âlemde bakalım..."

Onlar içeriye girer girmez çocuk çığlıkları yükselmeye başladı. Çocuklar babalarının gelişine sevinirken kadınlar da şaşkınlığı üzerlerinden atmaya çalışıyorlardı.

Derken hâlâ kapıda bekleyen Toprak usulca bir adım attı içeriye doğru. Ayağındaki askeri postalları çıkarıp bir adımda Eylül'ün tam karşısına geçti.

Eylül hiç konuşamıyor yalnızca bakışları ile Toprak'ı inceliyordu. Bir şeyi var mıydı, yaralanmış mıydı, yorgun muydu, aç mıydı?

Özlemişti de çokça. Kokusunu, bakışını, evlerindeki varlığını... En çok da şöyle gözlerini kısarak yandan attığı muzip gülüşleri.

Onun gözleri hızlı hızlı Toprak'ın yüzünü incelerken bakışlarındaki kırılmayı gördü Toprak. Başını kaldırıp koridora baktı, kimse olmadığını görünce aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdi. "Yavrum..."

Şöyle bir dudakları titrer gibi oldu Eylül'ün. Bunu gizlemek için hızla parmak uçlarında yükselip boynuna sardı kollarını.
"İyi misin?" Dudaklarının değdiği yere bir öpücük kondurdu. "Seni çok özledim."

Kollarını hızla onun beline doladı Toprak. İyice kendine çekti yüzünü boynuna gömüp kokusunu çekti içine. "İyiyim, yok bir şeyim Allah'a şükür." Eylül hafifçe geri çekildiğinde Toprak'ın elleri onun yüzüne çıktı.
"Ben de çok özledim sizi."

Parmakları onun yanağını okşadı hafifçe. Dudaklarının istemsizce titrediğini gördü. Eylül böyleydi bazı anlarda. Çok mutlu olur aynı zamanda rahatladığı için de tuttuğu tüm duyguları o an boşaltası gelirdi. Bunca yıllık karısını, diğer yarısını tanıyordu artık.

Baş parmağı onun dudağının üstüne gitti. Hafifçe okşadı. "Şşş..." Gözleri koridoru kontrol etti. Eğilip hızla dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. "Ağlamak yok."

Usulca başını salladı Eylül. Tekrar sarılmak, öpmek, saatlerce sevmek istiyordu onu ama tam o an iki kapı açıldı aynı anda. Önce koridorda tiz bir kız çocuğu sesi yankılandı.
"Babam!"

Başta durumu anlamayan Cihangir babasını gördüğü birkaç saniyede önce şok olup sonra ablası gibi çığlık atarak ona doğru koşturdu.
İki bacağına aynı anda sarılan çocuklarla birlikte koca bir gülüş peyda oldu dudaklarında.

Eylül'ün yüzünden elini çekerken "Evimize gidince..." diye mırıldandı sadece. Gözünü yumup açtı Eylül. Hafifçe geriye çekildi minik bir tebessümle.

Toprak usulca eğildi yere ve aynı anda boynuna sarıldı Aden ve Cihangir. "Seni çok özledik baba!" diye bağırarak Toprak'ı boğma pahasına sarılan Aden'in hemen yanında "Evet ösledik babağ!" diye bağırarak hayatta kalmaya çalışıyordu Cihangir.

Toprak'ın yorgun gözlerine ulaşan koca bir gülümseme kapladı suratını. "Ben de..." diye mırıldandı hafifçe geri çekilip Aden'in yanaklarına öpücükler kondururken. "Ben de özledim fıstığım."

Yanaklarını öpüp saçlarına da bir öpücük kondurdu. Derince soludu kokusunu. Ardından hemen yanıbaşında kendi sırasını bekleyen oğluna döndü. Kollarını açtığı an hızlıca kucağına tırmandı minik bedeni.

"Oğlum..." Başını boynuna götürüp derince bir solukla doldurdu ciğerlerini. Ne kadar büyürlerse büyüsünler hâlâ minicik bebekken aldığı kokuyu soluyordu sanki.
Yüzünü tutup tombul yanaklarına bir sürü öpücük kondurdu Cihangir'in. Hafif geri çekilip şöyle bir baktı yüzüne gülerek. "Öp bakalım babayı. Çok özledim seni."

Gülerek annesi ve ablasına baktı Cihangir. Sonra nazlı nazlı uzanıp babasının yanaklarına öpücükler kondurdu. Biraz sakalları battı ama hiç çaktırmadı. Babası gülerek ayağa kalktığında bir elinden o diğer elinden de ablası tuttu hemen.

Dördü birlikte salona girdiler. Orada da onların az önceki hallerinden farksızdı görüntü. Çocuklar babalarının kucağına çıkmış hevesle bir şeyler anlatırken Bora, Rüzgar, Barış hevesle dinliyordu onları. Esma'nın gözleri hafif dolu doluydu hamileliğin de verdiği duygusallıkla.

Dakikalar geçti hepsi az da olsa hasret giderdi. Ve günlerdir karınlarından bir lokma zor geçen adamların önüne güzel bir masa kuruldu. Başta Aden de Cihangir de babalarının kucağından inmek istemeyip ona olduğunca yapışsalarda Eylül bir şekilde ikna edip kendi sandalyelerine aldı onları.

Çocukların yemeği ile ilgileniyor hemen ardından Toprak'a dönüp tabağına birkaç şey bırakıyor hepsinin yediğinden emin olduktan sonra ise bir lokma alıyordu kendine.

Toprak ise zayıfladığını düşündüğü karısına bir şeyler yedirme derdindeydi. Üzerindeki feraceden tam anlayamamıştı ama Eylül'ün yüzü zayıflamış gibi gelmişti sanki. Eve gidince tüm aileyi iyi bir kontrolden geçirecekti.

Herkesin birbirini beslediği yemeğin ardından bir süre oturup sohbet etmişlerdi ama Toprak bir türlü duramıyordu sanki yerinde. Bir an önce evine gitmek ailesiyle şöyle rahat bir vakit geçirmek istiyordu. Çocuklar problem değildi, onları şimdi de öpüp kokluyor kucağından indirmiyordu ama Eylül'ü doya doya öpmemiş şöyle saçının kokusunu içine çekememişti ya dert olmuştu içinde.

Bir dizinde Aden diğer dizinde Cihangir otururken usulca geriye yaslandı. Hemen yanında oturuyordu sevdiği. Kolunu kimseye çaktırmadan usulca beline sarıp kendine doğru çekti. Bir süre de böyle idare etti ama çareyi sonunda yine eve gitmekte buldu.

Şöyle bir öksürüp dikkatleri üzerine çekti.
"Biz kalkalım artık." dedi ona dönen gözlere bakarak. Eylül zaten dakikalardır buna hazır olduğu için ve Toprak'tan bu hamleyi beklediği için toparlandı yerinde.

"Oturuyorduk ne güzel." diyen Barış'a döndü Toprak'ın gözleri.

"Yok kalkalım biz." diye mırıldandı Aden ve Cihangir'i kucağından indirirken.

"Aaa ama ağabey! Asla bırakmam oturuyoruz işte." diye diğer yandan atıldı Bora.

Toprak şöyle bir öksürdü. Başını yana çevirdiğinde boynundan bir küt sesi geldi. Ardından usulca gözlerini tüm ekibin üzerinde gezdirdi. Özellikle Bora'da biraz daha oyalandı gözleri. Kısa bir süre sessizlik kapladı odayı, öyle ki ne olduğunu anlamayan çocuklar dahi sessizce babalarına bakıyordu. Sonra tekrar Bora'nın sesi ilişti herkesin kulağına.

"Sen de yorulmuşsundur zaten ağabey. Öhöm! İyi geceler o zaman biz seni tutmayalım."

Herkesin dudaklarında patlamaya hazır bir gülüş varken ayaklandı Toprak ve Eylül. Aden babasının elini bırakmazken Cihangir annesinin elini tutarak çıktı binadan. Ve arabalarına binip evlerinin yoluna koyulduğunda asıl rahatlığı hissetmişti Toprak.

***


Üçünü birden kapıdan alelacele içeri soktu Toprak. Hızla çekti kapıyı, kollarını iki yana açtı hemen.
"Şimdi hasret giderme vakti!" dedi kendinden beklenmeyecek büyük bir neşeyle. Çocuklar hoplayıp zıplayarak onun kucağına tırmanırken Eylül gülerek başörtüsünü çıkarıyordu.

Toprak bir Aden'e bir Cihangir'e sayısız öpücükler kondurup konuşa gülüşe salona geçti. Eylül ise pıtı pıtı koştu peşlerinden.

Aden'i ve Cihangir'i koltuğun üzerine bıraktı ayakta duracakları şekilde. Önce Aden'e dönüp kollarını açtı kocaman.
"Fıstığım..." diye mırıldandı onu kolları arasına çekerken.

Minik ellerini boynuna sardığını hissettiğinde gözlerini kapadı huzurla. Kara saçlarını kokladı derince. Dudakları nereye denk gelirse koca koca öpücükler bıraktı.
"Yakışıklım..!" diye neşeyle bağırışı duyuldu Aden'in. "Seni çok özledim."

Toprak'ın dudakları iki yana kıvrıldı. Fıstığı ona yakışıklım diye hitap etmekten asla vaz geçmiyordu. Hatta bazı zamanlar annesinden kıskandığını bile hissettiriyor babasının kucağından inmek bilmiyordu.

"Ben de özledim fıstığım." dedi saçlarına öpücükler kondururken.

Ardından hemen arkasında ellerini birbirine sarmış sürekli yerinde sallanıp duran Cihangir'e geldi sıra. Ona doğru döndü Toprak ve bununla birlikte Cihangir'in o neşeli kahkahası ile birlikte kolları arasına tırmanması bir oldu. Minik kollarını sardı babasının boynuna. Sakallarının olmadığı yerlere öpücükler kondurdu.

"Aslanım..!" Oğlunun saçlarını geriye doğru taradı bir eliyle. Sonra tombul ve al al olmuş yanaklarına öpücükler kondurdu.

"Baba." diye alttan alttan bakarak göğsüne sokuldu iyice Cihangir. Çok özlemişti babasını ama şuan onu söylemeye biraz utanmıştı. O yüzden sımsıkı sarılıyordu. Hem de kocaman.

Toprak da bunu anladığı için biraz daha fazla tuttu kollarında. Bol bol öptü o çekilene kadar kollarını çekmedi ondan.

Arka tarafta ise Eylül sırasını bekliyor az önce oğlunun yaptığı gibi sürekli parmak ucunda yükselip yükselip geri iniyordu.

Sonunda sıra ona geldi. Toprak'ın geniş gövdesi ona döner dönmez dudaklarına kocaman bir gülümseme yerleşti. Aynı gülümseme aynı anda Toprak'ın da dudaklarında yerini koruyordu.

İkisinin de gözleri parlıyordu sanki. Eylül yine tüm yıldızları doldurmuştu gözlerine. Yanakları al al olmuştu heyecandan. Gözlerini sürekli kırpıp duruyor Toprak'ın kalbine indiriyordu sanki.

Bir adım attı ona doğru. Kollarını açtı iki yana. Ve haftalardır beklediği sevdiği bir çırpıda atlayıverdi kollarına. Kollarını boynuna sardı sımsıkı. Toprak'ın kolları ise onun belini bulmuştu hemen.
"Güzelim..." diye fısıldadı kulağına doğru.

Saçlarına birkaç öpücük kondurdu rastgele. Bir eli birkaç tutamı okşadı, derince kokladı aşık olduğu kokusunu.
Geri çekildi usulca. Elini Eylül'ün yüzüne koyup alnına bastırdı dudaklarını, ardından yanaklarına öpücükler kondurdu.

Eylül'ün kıkırtısı tam arkalarındaki çocuklarını da güldürdü. Toprak uzanıp tekrar sardı kollarını onun beline. Kollarını sıklaştırıp ayaklarını yerden kestiğinde çocukların çığlıkvari gülüşüne Eylül'ün gülüşü karıştı.

İşte haftalardır kurşun seslerinin uğultusuna alışan Toprak'ın asıl duymak istediği buydu.  Karısının ve çocuklarının gülüşleriydi. Onların öpüşleri, sonsuz şefkatleriydi.

"Haydi!" dedi Eylül Toprak'tan ayrıldıktan sonra ellerini çırparak. "Oğlum, kızım... Siz odanıza gidip babanız için çizdiğiniz resmi getirin. Babanız da üzerini değiştirip gelsin olur mu?"

"Olur!" diye birbirine karışan çığlıklar duyuldu.

"Salonda buluşuyoruz!" dedi Eylül Toprak'ın elini tutup odaya sürüklerken.

Odaya girer girmez kapıyı kapatıp Toprak'ı hemen karşısına çekti. Ellerini yüzüne koydu bir çırpıda.
"İyi misin?"
Parmak uçlarında yükselip dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Bir yerinde yara var mı?"

"Yok güzelim." diye ellerini tutup üzerlerine birer öpücük kondurdu Toprak. Ardından onu tutup yatağa doğru sürükledi. Yatağın ucuna oturup bir dizinin üzerine çekti.
Eylül yan bir şekilde oturunca bir eliyle onun beline destek olup diğer elini de yanağına çıkardı.

"Ben çok iyiyim. Sen zayıflamışsın sanki biraz."

"Yoo." Omzunu silkti Eylül her zamanki gibi nazlı nazlı. Bunu yaparken hep tatlı bir gülüş barındırıyordu dudaklarında. Ne olursa olsun, yaşı kaç olursa olsun ya da kaç çocukları olursa olsun Eylül Toprak'ın yanında hep o nazlı kız çocuğu oluyordu.
"Yani tartılmadım hiç. Anlamadım ki."

"Hmm." diye mırıldandı Toprak. Parmak ucuyla yanağına gelen bir tutam saçı geriye itti. "Anlarım ben, kilo vermişsin. Gel bakayım bir daha..."

Yüzündeki elini beline indirip tekrar sardı sarmaladı Eylül'ü. Bu sırada birkaç kez de öpücük kondurdu boynuna. "Zayıflamışsın." dedi geri çekilince. "Yemedin mi hiçbir şey?"

"Yedim de..." Başka bir yere şöyle bir bakıp tekrar Toprak'a döndü. "Bazen canım istemedi. Sen yedin mi yemek, uyudun mu, çok yoruldun değil mi?"

Bir iç çekti Toprak. Gözlerini usulca kapayıp burnunu Eylül'ün yanağına yasladı. Mis gibi kokusunu soludu. "Sensiz geçmiyor ki bir şey boğazımdan. Valla hiçbir şeyin tadı tuzu olmuyor. Aklımdan çıkmıyorsunuz. Çocuklar ne yedi, ne içti, neler oldu, iyi misiniz, kötü bir şey oldu mu..?"

"Toprak..." diye içi giderek fısıldadı Eylül. Uzanıp elini onun yanağına koydu. Uzayan sakallarını okşadı şöyle bir. "Sen bizi düşünme oralara gidince. Bak burada bir sürü kişi var bizim yanımızda. Elhamdülillah iyi oluyoruz biz. Sen kendine dikkat et tamam mı?"

Başını hafifçe sola çevirdi Toprak. Eylül'ün avuç içine dudaklarını bastırdı. Başını salladı hafifçe. "Nasıl özlemişim..." diye mırıldandı.

Bir eli tekrar Eylül'ün yüzünü buldu. Belindeki elini sıkılaştırıp kendine çekti Eylül'ü biraz daha. Ve usulca birleştirdi dudaklarını.

Sanki günlerdir alamadığı soluğu onunla alıyordu. Ciğerleri bayram ediyordu Eylül'ün kokusunun karıştığı havayı soluduğunda. Gözlerinin feri geliyordu yerine onu gördüğünde. Kalbi ayrı bir hızlı atıyor, bunca zaman geçmesine rağmen kolları onu sarmak için fırsat kolluyordu.

Usulca geri çekildi Toprak, fazla uzaklaşmadı çenesine bir öpücük kondurdu.
Ardından yanaklarından öptü doya doya.

"Bal gibisin bal!" dedi kurnazca Eylül'ü kıpırdayamayacağı şekilde sararken. "Yemin ederim doyamıyorum tadına be!" Ve Eylül melül melül sırıtırken yanağından ısırdı hızlıca.

Eylül'ün dudaklarından kısık sesli bir çığlık kaçacağı sırada Toprak dudaklarını kapattı.
"Şşş bağırma çocuklar duyacak." dedi bir yandan da kıkırdarken. Ve Eylül'ün atılıp onu tutmasına kalmadan bir çırpıda yataktan kalkıp dolabın önüne geçti.

"Tamam tamam özür dilerim." Dudakları hâlâ muzip bir gülümsemeye sahipken bir tişört çıkarıp ona fırlattı.
"Giyinelim hadi çocuklar bekliyor."

Dudaklarını birbirine bastırdı Eylül. Gülmemek için kendini sıkıyordu ama karşısında askeri üniformasıyla dağ gibi dikilen adam kendisinden korkuyormuş gibi yapıp kaçıyordu ya çok komik görünüyordu.

Kafasına gelen tişörtü tutup çekti, Toprak'a doğru atıldı onu tutabilmek için. Ama daha ne olduğunu anlayamadan kolunda tutulup çekildi ve aniden sırtı Toprak'ın göğsüne yaslıyken buldu kendini.

"Yavrum." diye bir fısıltı duydu hemen kulağının dibinde. Boynuna vuran nefesiyle erimemek için kendini zor tutarken zor güç "Hmm?" diye mırıldanırken buldu kendini.

"Ben askerim farkındasın değil mi?" Oldukça keyifli ve oldukça muzip bir tonla söylenen bu lafı başını hızla aşağı yukarı sallayarak karşıladı. O kesinlikle tam bir yüzbaşıydı. Hatta gördüğü en yakışıklı, en karizmatik ve en akıl çelici yüzbaşıydı.

"Kurtul bakalım şimdi." dediğini duydu Toprak'ın. Yerinde kıvrandı bir iki kurtulmak için. Beceremeyince "Sevgiliim." diye mırıldandı oldukça tatlı bir sesle sonunu uzatarak.

Toprak'ın boğazını temizlediğini duydu. "Topraak." dedi tekrar. Başını çevirip onu görmeye çalıştı. "Bırakır mısın canım benim?"

Toprak tekrar öksürdü. Kollarını sıkılaştırdı ani bir şok dalgasıyla bırakmamak için. Ne oluyor ne bitiyordu bilmiyordu ama bu kadına hep yeniliyordu.

Dudaklarını birbirine bastırdı Eylül. Son hamlesini yapmaya koyuldu. "Canım sevgilim." dedi Toprak'ı bitiren o ses tonuyla.
"Bir öpücük vereyim bırak hadi."

Ve aniden kolları bırakıldı, kendini tam tersi Toprak'a dönmüş bir vaziyette buluverdi.
Yanaklarında Toprak'ın kocaman ellerini hissetti ve dudaklarına kocaman bir öpücük kondu.

Kendine gelir gelmez hızla kapıya doğru atıldı. Daha fazla oyalanmak istemiyordu.
"Çabuk giyin gel." dedi kıkırdayarak. "Çocuklar bizi bekliyor."

Salona geçtiğinde Aden ve Cihangir babalarına yaptıkları resimleri almış koltuğa oturmuş kimin ne çizdiğini tartışıyorlardı.

Aden tüm aileyi çizmişti evlerinin bahçesinde. Babasının üzerinde üniforması vardı. Annesi güzel bir elbise giymiş babasının çok sevdiği saçlarını çok güzel yapmıştı. İkisi el ele tutuşuyordu. Kardeşi annesinin elini tutarken Aden de babasının elini tutuyordu. Etrafa da bir sürü çiçek ağaç ve kuşlar çizmişti.

Cihangir ise yine tüm aileyi çizmişti ama ablasından biraz daha acemiydi bu konuda. Sadece uzun bir çizgi ve onun üzerine tam daire olmayan yamuk yumuk bir baş çizmişti. Toprak'ın başı sayfanın en yukarısında iken ayakları sayfanın en altında kalıyordu. Annesini hemen yanına nedendir bilinmez onun yarı boyunda çizmiş iki tane çizgi ile de ona saç eklemişti. Ablası onun yanında annesinin yarı boyunda iken kendini de ablasının yanına yerleştirmiş sanki sadece kafadan ibaretmiş gibi minicik çizmişti.

Toprak geldi çocukları uzun bir süre kucağından indirmeden onlarla oynadı uzun uzun sohbet etti. Yaptıkları resimleri çok beğendi ve onlara bol bol öpücükler verdi.

Sonunda Aden göğsünün bir tarafında Cihangir de bir tarafında uykuya dalmışken Toprak'ın başı da Eylül'ün dizlerindeydi. Karısı kendi saçlarını okşarken o da çocuklarının saçlarını okşayarak uyutmuştu.

"Eylül." diye mırıldandı hafifçe başını kaldırıp. "Güzelim bizim sıpalar uyudu. Yatıralım mı?"

"Hı hı..." dedi Eylül Toprak'ın başını dizinden hafifçe kaldırarak. "Ben alayım Cihangir'i."

Önce o kalkıp Cihangir'i aldı Toprak'ın kucağından. Toprak da Aden'i aldıktan sonra onları odalarına götürüp yatırdılar.

Babaları önce Aden'in başında bekledi bir süre. Uyurken ayrı bir masum ayrı bir sevilesi oluyorlardı. Onu koklayıp bol bol öptü yanaklarını. Ardından Cihangir'in odasına geçip uzun uzun onu sevdi. Eylül salonda onu beklerken önce odalarına gidip Eylül'ün pijamasını alıp geri döndü.

"O ne?" dedi Eylül Toprak'ın elindekileri görünce.

Önce Eylül'ün yanına oturdu ardından ona doğru döndü hafifçe. "Giydirelim seni. Şimdi uyuyakalırsın  kucağımda."

"Yok." dedi Eylül sonunu uzatarak. "Asla uyumam seni bırakıp." Ama yine de uzandı Toprak'ın elindeki kıyafetlere. Üzerini değiştirip diğer kıyafetlerini odasına götürdü. Geri döndüğünde Toprak koltukta uzanmış bir kolunu gözlerinin üzerine kapatmıştı.

Eylül'ün ayak seslerini duyar duymaz kolunu kaldırdı yüzünden. Kollarını açıp Eylül'ü davet etti sinesine. Gözlerinde mahmur bir ifade hafif yorgun bakışlar ama bir yandan da heyecanla atan kalbe sahipti o an.

Eylül ise kedi gibi sokuldu Toprak'ın koynuna. Göğsüne yatıp kollarını sardı ona. Başını boynuna götürdü birkaç öpücük kondurdu oraya. Toprak ise üzerinde hiçbir ağırlık yokmuş gibi derince bir solukla birlikte ciğerlerini şenlendirdi. Toprak için Eylül mübremdi...

"Kurban olurum kokuna..." Eylül başını kaldırıp ona bakmaya başlayınca bir tebessüm kondurdu suratına. İri eli uzanıp iki yandan dökülen saçlarını topladı nazikçe.
Oradan yanağına doğru yol aldı. Parmak uçları yumuşak yanağını okşadı incitmekten korkarcasına. Haftalardır sadece silah tutuyordu bu eller. Şimdi o bile şaşırmıştı bu nahiflik karşısında.

Yanağında gezinen ele kendini bıraktı Eylül. Gözleri kapanıp açıldı, o an huzurla kendinden geçti sanki.
"Özledin mi beni..?" diye sordu kısık bir sesle. Aynı zamanda sesinde muzur bir ton da vardı. Kirpikleri kara gözlerini sık sık örtüyor içi gidiyordu Toprak'a bakarken.

"Hmm..." Baş parmağı al al olmuş yanaklarda gezindi. Dudaklarını Eylül'ün burnuna bastırdı gülerek. Ve yanağındaki elini indirip sevdiğinin elini avuçları arasına aldı usulca kendi kalbine doğru indirdi.
"Bak bakalım özlemiş miyim..?"

Öyle güzel atıyordu ki... Hele Eylül dokununca öyle büyük bir heyecana kapılıyordu ki... Yerinden çıkacakmış gibi debeleniyordu sanki.

Koskoca adamdı... Önünde onlarca askerin hazırola geçtiği bir komutandı. Operasyondan operasyona koşan bir askerdi. Ama en çok da Eylül'ün eşiydi o. Kendini bildiğinden beri tanıyordu onu. Yıllardır evliydi. Elini elinden, gözünü gözünden ayırmazdı hiç. O sıcak koynundan çıkmayı da hiç istemezdi.

Tüm bu zamanlarda en çok onun yanında atıyordu kalbi. En çok onun yanında mesai yapıyordu.

Eylül elinin altında kuş gibi çırpınan kalple eş zamanlı olarak bir tebessüm kondurdu dudaklarına.
"Ben de özledim." diye fısıldadı. Uzanıp bir öpücük kondurdu sakalının olmadığı tarafa. "Çok özledim."

Bir eli usulca Toprak'ın sakallı yanağını okşarken başını onun boynuna gömdü. Dudaklarındaki tebessüm silinmiyordu asla. İstemeden de olsa kendini gülerken buluyordu. Böyle bir şeydi onun yanında olmak. Her an her dakika gülüyordu, her geçen gün sevgisi, saygısı, ilgisi artıyordu.

Yeri geliyor çocuk oluyordu onun yanında. Yeri geliyor akıl veriyordu. Toprak da farksızdı ondan. Bazen çocuklaşıyor küçük bir oğlan çocuğu oluveriyordu. Bazen Eylül'ün dizine uzanıp ondan akıl alıyordu. Çoğu zaman da ona yol gösterip o yolda yoldaşı oluyordu.

Belindeki elin orayı okşadığını hissetti. Derin bir solukla beraber gözlerini huzurla yumdu. Ama gözlerini kapaması ile açması bir oldu.

"Seni de özlemeni de yerim." diyen Toprak bu söylemini hızla gerçekleştirmiş Eylül'ün elini önce öpüp sonra hafifçe dişlerini bastırmıştı.

"Ay Toprak!" diye birden yerinden fırlayan Eylül gözlerini kocaman açarak kalktı olduğu yerden. Daha doğrusu önce Toprak'ın karnına oturup canını çıkarma raddesine getirdi,p ardından ise ayağa kalktı.

"Yiyemezsin beni falan..." diye söylenerek uzaklaşmaya kalksa da dudaklarında her an kendini göstermeye hazır gülümsemeyi fark etti Toprak.

"Öyle bir yerim ki..." diye yerinden hızla kalktığında Toprak'ın hızına yavaş yavaş uyum sağlamaya başlayan Eylül hızlıca geri adım attı.

Ama elbette Toprak'ın hızına uyum sağlaması yakalanmayacağı anlamına gelmiyordu. İkinci hamlede yakalanmış Toprak'ın kollarında bulmuştu bile kendini. Bir iki çırpınıştan sonra kurtulamayacağını anlayıp öylece bırakmıştı kıpırdanmayı.

Yüzü iki büyük el tarafından hapsedilip yanağına öpücükler konmaya başladığında kapadı gözlerini. Alnına değen dudaklardan sonra hafifçe gülümsedi. "Bi' kere ısırayım mı yanağından?"

Kara kaşları çatıldı hemen. Omuzlarını silkti hızla.
"Hayır Toprak ya."

Eylül'ün yüzündeki ellerini beline indirdi Toprak. Dayanamayacağı o yüz ifadesini kondurdu suratına. Bunu hep Eylül yapacak değildi ya.
"Söz çok acıtmayacağım." Elini kaldırıp işaret ve baş parmakları arasında küçük bir mesafe bıraktı. "Şu kadarcık."

Elini indirip tekrar Eylül'ün beline sardı. Olumlu gelecek cevabın bilincinde sırıtmamak için kendini zor tutuyordu.

"Tamam ama..." Elini kaldırıp işaret ve orta parmakları arasında küçük bir mesafe bıraktı Toprak gibi. "Şu kadarcık."

"Tamam güzelim." diyerek keyifle sırıttı Toprak. Ellerini Eylül'ün yüzüne koyup dişlerini bastırdı hafifçe. Öpmek bile yetmeyince bunda buluyordu çareyi. Sonra ısırdığı yere dudaklarını bastırdı hafifçe.

"Bak minicik ısırdım." diye mırıldandı eğilip Eylül'ü kucağına alırken. Hiçbir şey sorgulamayan Eylül ise nazlıca silkti omzunu.

Banyonun kapısına geldikleri zaman hafifçe eğildi Toprak. "Aç bakalım kapıyı." diye mırıldandı. "Tıraş olayım, yanağına batıyor sakallarım."

Eylül kapıyı açınca içeri geçtiler. Toprak usulca onu kucağından indirip lavabonun altındaki dolaptan iki tane havlu çıkardı.
Hareketleri hızlıydı ve alışkanlık barındırıyordu. Eylül olmasa kesin Aden oluyordu bu lavabonun üzerine oturup kendini hayranlıkla izleyen. Ya da Aden olmasa Cihangir onun yerini alıyor hevesle izliyordu babasını.

Havluyu koyduktan sonra hızlı bir hareketle Eylül'ün belini kavradı. Onu lavaboya oturttuktan sonra tam karşısına geçip hızlı bir hareketle dudaklarına öpücük kondurup tıraş malzemelerini çıkarmaya başladı.

Arada dönüp Eylül'ü öpüyor sonra işine devam ediyordu. Eylül'ün hayran bakışları, bazı komik olmayan ama sebepsizce Toprak'ı güldüren esprileri ile tıraşını olup lavaboyu topladı.

Eylül elindeki tıraş losyonunu Toprak'ın yanağına vura vura sürdükten sonra koca bir öpücük kondurdu. "Mis gibi oldu benim aslanım."

Toprak'ın erkeksi kıkırtısı doldu kulaklarına.  Ardından her zaman olduğu gibi usulca yanaşıp başını Eylül'ün boynuna yasladı. Derince kokladı minik birkaç öpücük kondurdu. Ama tek bir kelime söylemedi.

Eylül biliyordu bu anı. Şimdi biraz sessiz olması gerekiyordu. Ki Toprak böyle uzunca sarılarak derince koklayarak doysun sevdiğine. O da öyle yaptı, sessizce kollarını Toprak'ın boynuna sardı. Bir süre saçını okşadı.

Onun oradan başını kaldırıp alnına bir öpücük kondurmasıyla kapadığı gözlerini açtı. O hülyalı gözlerle Toprak'a bakarken "Seni yerim!" diye bir nida duydu ondan.

Dudaklarından Toprak'ı mest eden bir gülüş dökülürken "Ben de seni yerim ulan!" diyerek Toprak'ı taklit etti.

Bir çırpıda yere indirdi Eylül'ü.
"Ye ulan!"

"Yerim ulan!"

"Yiyemezsin!"

"Yerim! Gel öpeyim bir kere!"

Eylül'ü gaza getirmenin keyfiyle sırıttı Toprak. "Ye hadi!"

"Yerim ki!"

"Yemeyen?" Sırıtışı biraz daha büyüdü.

"Yemezsem eeee... Yersem kahvaltıyı sen hazırlarsın yarın!"

Bir anda ciddileşti Toprak oyununu unutup.
"Güzelim normalde de hazırlıyorum ya ben. Başka bir şey bulsana."

Geçiştirir gibi elini salladı Eylül. "Boşver Toprak şimdi."

Öksürdü Toprak hafifçe. "Tamam o zaman ben hazırlıyorum. Ye hadi."

"Gel ulan!" diye eliyle kendinden uzun olan Toprak'ı eğilmeye davet etti Eylül. "Öpeceğim bir sürü."

Hızla eğildi Toprak.
"Öp ulan bir sürü!"

Eylül yanaklarını tutup bol bol öpücükler kondururken içinden kıs kıs gülmekle meşguldü Toprak. Sonra bir çırpıda Eylül'ü kucağına aldı. Sağ yanağındaki öpücüğe ara veren Eylül'e açıklama yapmayı da ihmal etmedi. "Senin belin ağrımasın diye güzelim."

Usul usul adımlarla koridorda ilerledi. Önce Aden'in kapısından bakıp onu kontrol etti. Ardından Cihangir'in odasının önünden geçip onu kontrol etti. Üzerlerinin açık olmadığına emin olunca kendi odalarına doğru ilerledi.

Suratında kocaman oldukça çapkın bir gülümseme barındırıyordu. Sonuçta herkes ekmeğindeydi. Öpücük için her şey mübahtı.






Selamün aleyküm. Bu bölüm son bölüm olacaktı yine olmadı dksdmdk
Neyse tam 70. bölümde bitiririz artık.

Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Sınava girenlerin sınavı nasıl geçti? Umarım hakkınızda hayırlısı olur.

Yorum yapmayı unutmayın lütfen :) Ve önceki bölümlerde şu minik yıldıza dokunmadığınız bölüm varsa sizden onu da rica edeceğim.

Beni Instagram hesabımdan takip edebilirsiniz  ___katree___

Sizleri seviyorum. Allah'a emanet olun ❤️

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

42.8K 1.4K 130
Hayat onların yollarını bir kere birleştirdimi asla ayırmamaya yemin etmiş gibi.Her seferinde tamamen habersizce karşılaşıp sürekli didişen iki genç...
3.5M 199K 36
Kız kardeşinin hatası yüzüden ceza alan ve ailesinden veto yiyen Rojbin, parasız pulsuz bilmediği bir şehre sürgün edilir. Tabi bu sürgüne ek deli do...
leylâ Od 📚

Spirituální

25.4K 2.4K 44
Yüreğine kazıdığı bir sızıydı o adam. Her geçen gün canı bir öncekinden daha çok yansa da, her gece başını yastığa koyduğunda gece karası gözlerinden...
DİCLE Od 👑

Spirituální

235K 12.1K 36
Siz: Bir dakika... Siz: Ben Zehra olmadığıma göre siz kimsiniz? 0588*******: Ne demek Zehra değilsin? Benim tek kız kardeşim Zehra. 0588*******: Şaka...