Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

By Savaniris

109K 8.1K 3.3K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... More

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
18|Mesaj
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
30|Yüzleşme
31|Büyük Bir Hata
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
42|Hapsolmuş
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
46|Ejderhayla Dans
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

43|Karanlık Ruh

1K 105 63
By Savaniris

Oy ve yorumlarınız için çok teşekkürler❤️

Keyifli okumalar!

     Alkın'ın baskıcı işgalinden kurtulmak için kendimi geri çekmeye çalıştığımda beni daha çok kendine çekti. Buraya onu bulmak için gelmiştim ve bulmuştum fakat şu an içimde garip bir korku vardı. Burası beynimin içinde sis varmış gibi hissetmeme neden oluyordu. Alkın'ı sertçe ittiğimde benden ayrıldı.

"Seninle olmak istemiyorum! Uzak dur benden!" diyerek bir adım geri attım.

Alkın'ın yüzünde öfkeli bir ifade belirirken kara gözleri kırmızıya dönüşmeye başladı. "Benimle olmak dışında bir seçeneğin yok!" diye hırladığında korkuyla bir adım daha atıp koşmaya başladım.

Kıvrımlı yoldan koşarken eteğime takılan bitkilerden kurtulmaya çalışıyordum. Alkın ise hemen arkamda beni takip ediyordu. Buradan çıkıp saklanmam gerekiyordu yoksa beni ele geçirecekti ve sonsuza kadar kendine hapsederek bana yalanlar söyleyecekti. Bana hep yalan söyleyecekti. Ondan ve yalanlarından asla kurtulamayacak, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyecektim. Çok korkuyordum ve bu korku tüm bedenimi titretiyordu.

Ondan biraz uzaklaşmayı başardığımda kendimi büyükçe bir çalının dibine atıp sürünerek diğer tarafa geçtim ve sessizce beklemeye başladım.

"Kokunu alabiliyorum sevgilim! Benden asla kaçamazsın!" diye bağırdı Alkın. Sesinin altında yankılanan hırıltı onu daha da korkutucu yapıyordu.

"Pişt! Niye saklanıyorsun?" Bir fısıltı duyduğumda sağ tarafımdaki yaprakta duran örümceği fark ederek parmağımı dudaklarıma götürdüm ve susmasını işaret ettim.

Ardından parmağımı yaprakların arasından gördüğüm Alkın'ın silüetine doğru uzattım. Örümcek Alkın'a kısa bir bakış attı ve bana döndü. "Burada çok uzun süre kalmış. Kaçtığı ve korktuğu ne varsa hepsine maruz kalmış ve ruhu daha da kararmış." diye fısıldadı. Ne olduğu şu an umrumda değildi.

"Ondan kaçmam gerek." diye fısıldadım. "Bana yardım et lütfen."

"Ondan kaçman değil, onu ve kendini buradan kurtarman gerek." dedi örümcek.

"Yapamam. O bana yalanlar söyledi. Arkamdan iş çevirdi. Ona güvenmiyorum, bana yine yalan söyleyecek." diye fısıldadım telaşla.

"Bu eve neden Karanlık Ruhlar Evi deniyor biliyor musun? Yaşadığı üzüntüyü kaldıramayan ve ondan kaçmak isteyenler burada korunduklarını ve iyileştiklerini düşünürler fakat her geçen saniye korkuları, ruhlarını bir yorgan gibi sararak onları canavara dönüştürür. İçlerindeki umut karanlığa hapsolur ve kendi kendilerinin katili olurlar. İşte bu yüzden korkmayı bırakman gerek. Her ne yaşadıysan üstesinden gelmen gerek." dediğinde yutkunarak ona baktım.

"Yapamam. Herkes benden bir şey saklıyor. O dünyaya geri dönemem. Ona da geri dönemem. Acı çekmek istemiyorum." dedim. Gözlerim korkuyla dolmaya başlamıştı.

Bu sırada Alkın "Çık ortaya güzel prensesim!" diye bağırdığında irkildim.

"O bir canavar." dedim titreyerek.

Örümcek bir süre beni izledi. Ardından "Pekâla, anlaşılan dediklerimi bu şekilde anlamayacaksın. Belki de görmen gerek ama önce şu karanlık ejderhadan kurtulalım. İlerideki mavi çiçeği görüyor musun? O güçlü bir uyuşturucudur. Polenlerini ejderhanın burnuna tutarsan derin bir uykuya dalar. Sen de buradan çıkabilirsin." dedi.

Mavi çiçek bana şu an gereğinden fazla uzaktı. Onu almak için hareket ettiğim an o canavar beni yakalayacaktı ve ben ondan kurtulamayacaktım.

"Kafanda kurmayı bırak da harekete geç çatlak." dedi örümcek. Endişeyle yutkunmaya çalıştım. Emekleyerek çalının dibinden ilerlemeye başladığımda arada sırada arkama bakıyordum. Alkın bir ejderhaya dönüşmüş ve uçarak beni aramaya başlamıştı. Buradan bile gözlerindeki kırmızılığı görebiliyordum. Cehennemi yansıtırcasına parlıyordu. Ağzından alevler çıkarıp bitkileri yakmaya başladığında daha da hızlandım.

Mavi çiçeğe ulaşıp bir tanesini kopardım ve parmaklarımın titremesini umursamamaya çalışarak taç yapraklarını aralamaya başladım. Bu sırada ejderha da beni fark etmiş, hızla üzerime doğru uçmaya başlamıştı. Çiçeği arkamda saklayarak boştaki elimi havaya kaldırdım ve "Dur!" diye bağırdım. "Seninle konuşmak istiyorum."

Ejderha ateş saçmayı bırakarak yavaşladı ve tam önüme indi. Ardından kara dumanlar eşliğinde insan formuna dönüştü. "Beni kabul edecek misin?" diye sordu karanlık bir sesle. Çift yankılı sesinden her an ejderhaya dönüşüp beni yakabileceğini anlamıştım.

"E-evet. Kabul edeceğim." diyerek yavaşça ona yaklaştım. Yeterli mesafeye ulaştığımda göz rengi kırmızıdan siyaha dönüş yapmıştı.

"Sana inanmalı mıyım?" diye sordu.

Başımı salladım ve çiçeği arkamdan çıkararak aniden yüzüne doğru salladım. Sarı polenler yüzüne yapışmaya başladığında öfkeyle hırladı ve "Bana yalan söyledin!" diye bağırdı fakat üzerime atılamadan bilinçsizce yere düştü.

Vakit kaybetmeden örümceği yaprağın üzerinden alıp kış bahçesinden çıkarak hızla koridorda koştum. "Nereye gideceğiz?" diye bağırırken koşmaya devam ediyordum.

"Sakin ol ve kalabalığa gir." dedi örümcek. Gürültüyü takip edip büyük bir salona ulaştığımda aradığım kalabalık karşıma çıkmıştı. Birbirleriyle sohbet eden insanlar oldukça normal görünüyorlardı. Hatta keyifli bile diyebilirdim.

Şık siyah kıyafetli kalabalığın arasından sıyrılarak geçerken büyük salonun en uzak köşesine gözlerim takıldı. Beni karşılayan genç adamdı bu kişi. Yanındaki parlak siyah saçlı güzel bir kadınla gülüşüyordu. Kadın bakışlarını adamdan bir saniye bile ayırmıyor, büyülenmiş gibi adamı dinliyordu.

"O adamla tanışmış olmalısın." dedi örümcek.

"Evet, beni karşılayan kişiydi." diye karşılık verdim.

Örümcek kararmış avucumda ilerlerken "Neler olacağını izle." dediğinde gözlerimi tekrar ikiliye çevirdim.

Adam kadına yaklaşıp kadının yüzünü avuçları arasına aldı ve bir şeyler söyledi. Kadının yüzündeki gülümseme aniden donarken gözleri dehşetle açıldı ve şok içinde adama bakmaya başladı. Kısa süre sonra bütün bedeni titredi ve dönüşmeye başladı.

Başının üzerinde dallara benzeyen uzantılar çıkmaya başlayan kadının beyaz teni gittikçe karardı. Karanlık önce damarlarında, ardından cildinde ilerledi ve geriye sadece havada süzülen bir karaltı kaldı. Adam pelerinini savurduğunda karaltı pelerine hapsoldu ve adamın yüzünde tatmin olmuş şeytani bir gülümseme belirdi.

"N-ne oldu biraz önce?" diye fısıldadım dehşetle.

"Kadın karanlık ruha dönüştü. Bir daha buradan asla kurtulamayacak. Kısa süre sonra da sonsuzluğa karışacak. Sonunun böyle olmasını mı istiyorsun?" dedi örümcek.

"O adam kim?" diye sordum. Gözlerim hâlâ onu takip ediyordu. Biraz önce bir kadını öldürmemiş gibi rahatlıkla kalabalığa karışmış, başkalarıyla sohbet etmeye başlamıştı.

"Bu malikanenin efendisi. Korku, hayal kırıklığı ve diğer kötü duygulardan beslenir. Öldürdüğü insanların ruhlarını pelerinine hapseder ve böylece sonsuza kadar yaşayabilir. Gücünü o ruhların karanlığından alıyor."

Bir pelerinli kötü adamımız eksikti. Bu evrende zaten karşıma çok az iyi şey çıkmıştı. Aniden fazla bıkkın hissettiğimi fark ettim.

"Belki de beni yakalamasına ya da karanlık ruha dönüştürmesine izin vermeliyim. Buradan kurtulabilmemin tek yolu bu gibi görünüyor." dediğimde elimde küçük bir yanma hissederek acıyla nefesimi içime çektim. "Ne yapıyorsun?"

Örümcek bana bakarak "Seni kendine getirmeye çalışıyorum. Burada ruha dönüşürsen asıl dünyada da ölürsün." dedi. Hani bir yıl dolmadan ölmüyorduk? Nereye gitsem her iki dünyada da öleceğim söyleniyordu.

"Kapıdan öylece çıkıp gidebileceğimi sanmıyorum." dedim. Gözlerim, elimi kaplayıp dirseklerime ilerleyen siyah renkte takılı kalmıştı. Karanlık gittikçe vücuduma yayılıyordu.

Örümcek minik kafasını iki yana salladı. "Gidemezsin. Hatta kapıyı bile açamazsın. Bunun için dans ritüelinin gerçekleşmesi gerek. Normalde bunu sana bir başkasının yapması gerek fakat eğer o ejderhayı da buradan kurtarmak istiyorsan bu dansı sen yapmak zorundasın. Güçlü ve kendinde olmak zorundasın." dedi.

O canavarla bir daha karşılaşmak istemiyordum. Onu kurtarmayı düşünmek bile korkudan titrememe neden oluyordu. Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çatarak örümceğe baktım. "Biri bu evden tek başına kurtulmuş. Bir şövalye. Dans yapılmadan kurtulmak mümkün olabilir o zaman, değil mi?" diye sordum.

Örümcek bir süre sessiz kaldı. "Evet, o şövalye evden tek başına kurtulmayı başardı fakat içinde büyüyen karanlıktan kurtulamadı. Kurtulamayacak da." dedi.

"Ne demek bu?"

"Ne yazık ki bir süre sonra ölecek. O iyileştiğini düşünecek fakat içindeki karanlık büyümeye devam edecek. En sonunda da..."

Amedeo ölecek miydi? Amedeo'nun yüzü zihnimde belirmeye başladığında korkuyla yutkundum. Amedeo, otelin sahibi Metin Amca'nın oğlu Ayhan'dı. Alkın'ın yakın arkadaşı.

"Bunu engellemenin bir yolu yok mu?" diye sordum endişeyle.

"Şövalyeyle tanışmışsın sanırım. Maalesef kurtarılamaz. O, kuralları çiğnedi. Ritüel olmadan bu evden çıkarak hile yaptı. Ölüm onu yakın zamanda bulacak. Hem de en acılı şekilde." dedi örümcek. Söylediklerinden hiç hoşlanmamıştım.

Bu çok büyük bir sorundu çünkü bu evde yaşadıklarımı gerçek dünyada hatırlayamıyordum. Normal bir durumda da kişiler hafızamdan siliniyordu yani Ayhan'ı asla uyaramayacaktım. Umarım o ölmeden önce bir şekilde buradan çıkmayı başarırdım fakat Amedeo'nun buradayken yaşadıklarını hatırlamadığı aklıma geldiğinde çaresizlikle iç çektim. Onu kurtaramayacaktık.

"İşte bu yüzden bu evden dans ritüeli ile çıkmalısın. Hem kendini hem de karanlık ruha dönüşmek üzere olan o ejderhayı kurtarmış olursun." dedi dikkatimi üzerine çekerek.

"Çok korkuyorum. Onu tekrar görmek istemiyorum. Başka bir yolu yok mu?" diye sordum.

"Hayır. Başka yolu yok. Cesaretini toplaman gerek. İçindeki korku büyürse cildindeki o karanlık da yayılmaya başlayacak ve bir süre sonra korkularının önüne geçemeyeceksin. Daha her şeyin başındasın. Çok geç olmadan dediğimi yap."

<<<•>>>

Malikanenin şamdanlarla aydınlatılmış koridorlarında yürürken zaman zaman karşıma tek tük insan çıkıyordu. Hepsinin yüzünde aynı ifade vardı: Sahte bir neşe. İçten içe korkuları ve hayal kırıklıkları tarafından kemiriliyorlar fakat hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlardı. Bazılarının karanlığı oldukça ilerlemişti. Yanaklarındaki damarlara kadar yayılmıştı. Eğer burada kalmaya devam edersem ben de onlar gibi olacaktım.

Peki onlar hiç direnmemiş miydi? Kimse buradan kurtulmaya çabalamamış mıydı? Bunu omzumda duran örümceğe sorduğumda buraya gelenlerin en başından pes etmiş kişiler olduğunu söylemişti. Ona göre ben farklıydım. İçimde hâlâ tuhaf bir umut vardı fakat ışığı çok cılızdı.

Yemek salonunun yanından geçerken içeride gülerek yemeklerini yiyen topluluğa kısaca bir göz atıp yoluma devam ettim. Ejderhayı bulmam gerekiyordu fakat bu süreci pek de hızlandırasım yoktu.

Karşıma çıkan geniş mermer merdivenlerden yukarı çıktım ve aşağıya göre daha sessiz olan bu katta ilerlemeye başladım. Koyu kırmızı perdeler pencereleri kapatmıştı. Dışarıda zaten pek ışık yoktu, buna neden gerek duyduklarını anlayamamıştım. Kırmızı halı döşenmiş koridorda ilerlerken pek çok kapalı kapının yanından geçtim. Bu odalar malikaneye hapsolmuş kişilere ait odalardı. Büyük ihtimalle benim de bir odam vardı.

Koridoru loş bir şekilde aydınlatan şamdanlardaki mum alevleri titreştiğinde duraksadım. Rüzgar uğultusuna benzeyen bir ses kulaklarıma ulaştığında arkamı dönmek üzereydim ki bedenim aniden havalandı ve ışık hızıyla hareket etti.

Neler olduğunu anlayamadan yere indiğimde karşımda Alkın'ı gördüm. Kalbim korkuyla çarpmaya başladı. Bana öfke ve çözemediğim başka bir duyguyla bakıyordu. Daha önce fark etmemiştim fakat karanlık boynuna kadar ilerlemişti. Gerçekten fazla zamanı kalmamıştı.

"Benden kaçamazsın, bu yüzden boşuna uğraşıp da kendini de beni de yorma." dedi.

"Beni korkutuyorsun." dediğimde yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu.

"Sen bana neler yapıyorsun, biliyor musun? Seni her gördüğümde benden kaçışını hatırlıyorum. Benden nasıl saklandığını ve beni nasıl kandırdığını hatırlıyorum. Sen yokken sürekli bu görüntü canlandı kafamda. Bu nasıl bir işkence biliyor musun? Annemi ararken hissettiğim duyguları tekrar hissetmek ne kadar berbat, hiçbir fikrin var mı? Ayrıca tek yalan söyleyen ben değilim, sen de yalan söylüyorsun." dedi.

"Benim yalanlarım senin hayatını derinden sarsmıyordu ama!" diye bağırdım öfkeyle.

Alkın dişlerini sıkarak "Sarsmadığını nereden biliyorsun? İlişkimiz senin gözünde pek önemli olmayabilir ama benim için her şeyden daha değerliydi!" dedi.

Hiçbir şey söylemeden yüzüne baktığımda bana yaklaştı. Kara gözlerinde şimdi sadece öfke vardı. "Benden uzaklaştığın her an dünyayı yakıp kül etmek istiyorum çünkü sen hayatımdaki son değerli şeysin. Seni de kaybedersem ben ben olmaktan çıkacağım. O kulübede bana her şey bitmiş gibi baktın ya, işte onu göreceğime Toprak'ın silahıyla ölmeyi tercih ederdim!"

Gözlerim dolarken "Bana en başından beri yalan söyledin. Ben şimdi beni gerçekten sevdiğine nasıl emin olacağım? Sana bir daha nasıl güvenebilirim?" diye sordum.

"Hepsi senin iyiliğin ve üzülmemen içindi."

"Ben senin ve annenin hakkında bilgilere ulaşırken bunları senden saklamayı hiç düşünmedim. O videodan bana bahsedildiği ilk anda bile her şeyi öğrenip sana söylemeye karar vermiştim. Ben de senin iyiliğini düşünüyorum ama senden hiçbir şey saklamıyorum. Sen benim babamın katil ve İzci olduğunu sakladın. Kim bilir daha neler biliyorsun. Bunu görmezden gelemem." dedim. Yanaklarımda hissettiğim ıslaklıkla birlikte gözlerimi kaçırdım.

"Benden başka kimseye güvenemezsin." dedi Alkın.

"Sana da güvenemem. Seni buradan çıkaracağım ama ondan sonra bir daha hiç görüşmeyeceğiz." dediğimde gözleri tekrar kızıla döndü.

"Hayır!" diye bağırdığında irkilerek bir adım geriye gittim. "Eğer benden ayrılmayı düşünüyorsan beni buradan çıkarmak için hiç uğraşma. Sensiz olmaktansa ölmeyi tercih ederim."

"Saçmalama. Biraz önce birinin ölümüne şahit oldum. Korkunçtu. İnan bana öyle ölmek istemezsin." derken titremiştim.

"Ya beni bırak ya da hep yanımda ol. Beni buradan çıkarıp hayatımdan gidemezsin, izin vermem." dedi çift yankılı sesiyle. Biraz daha öfkelenirse ejderhaya dönüşecekti ve belki de ondan uzaklaşmama hiç izin vermeyecekti. Tıpkı bu evrene ilk geldiğim anlardaki gibi.

"Seninle olmaktan korkuyorum." diye fısıldadım. Alkın'ın gözleri kollarıma takıldığında ben de bakışlarımı çevirdim. Karanlık dirseklerimden yukarı çıkmaya başlamıştı.

"Ben de sensiz olmaktan korkuyorum." dediğinde gözlerim onu buldu. Boynundaki karanlık biraz daha ilerledi.

"Ben-" diye söze başlayacakken kapı tıklatıldığında tedirginlikle kapıya doğru döndüm. Alkın yanımdan geçip kapıyı yavaşça araladı.

"İyi akşamlar efendim. Büyük salonda yemek başlamak üzere. Efendimiz herkesin katılmasını rica ediyor." dedi bir adam saygıyla.

Alkın "Bu zorunlu mu?" diye sorduğunda adam "Evet, efendim." dedi ve kapıdan uzaklaştı. Alkın kapıyı kapatıp sıkıntıyla nefes verdiğinde kaşlarımı çattım.

"Ne oldu? Rahatsız olmuş gibisin." dedim.

Huzursuz bir şekilde "Bir şeyler olacak." diye karşılık verdi.

"Ne gibi?"

"Bilmiyorum ama en son herkesi yemeğe çağırdığında küçük çaplı bir katliam yaşanmıştı." dedi.

Kalbim korkuyla hızlanırken omzuma baktım. Örümcek yoktu. Telaşla diğer omzuma, eteğime ve kollarıma baktım fakat hiçbir yerde göremedim. "Gitmiş!"

Alkın "Ne gitmiş?" diye sorduğunda ona bakmadan hızla kapıyı açıp dışarı çıktım. Koridoru hızla gözden geçirirken "Örümcek? Neredesin?" diye seslendim. Bir cevap alamayınca daha da telaşlanarak koridorda ilerlemeye başladım. Ya biri onu ezdiyse? Buradaki tek arkadaşımdı ve o olmadan korkumu yenebileceğimi hiç sanmıyordum.

Kolumdan sertçe çekildiğimde arkamı döndüm. Alkın öfkeyle bana bakıyordu. "Nereye gittiğini sanıyorsun? Yanımdan asla ayrılamazsın dedim, unuttun mu?"

"Bak, seni buradan ritüelle birlikte çıkaracağım ama ritüele kadar yanında olmak istemiyorum. O yüzden ben seni bulana kadar karşıma çıkmamaya çalış." dedim sinirle.

"Sen benim dediklerimi duymadın mı? Eğer beni terk edeceksen ritüel falan istemiyorum." dedi.

Yere bakıp büyük bir endişeyle örümceği aramaya devam ederken "Bana baskı yapmayı bırak. Seni ölüme terk etmeyeceğimi biliyorsun." dedim.

Alkın "Sen de benim seni asla bırakmayacağımı biliyorsun, değil mi? Her iki türlü de ölene kadar seninle olacağım. Ritüelden vazgeçersen de yanından ayrılmayacağım çünkü gördüğüm son yüzün sana ait olmasını istiyorum." dedi ve şeffaflaşmaya başladı.

Kendimi büyük bir çıkmazda hissederken nefesim daralmaya başladı fakat neyseki çok geçmeden bu karanlık evden kendi dünyama geçiş yaptım.

<<<•>>>

Otel odasında gözlerimi açtığımda kafamın içinde büyük bir karanlık vardı. Hafızamı kaybetmiş gibi bir boşluk hissediyor, diğer evrende neler olduğunu hatırlayamıyordum fakat ne yazık ki bu dünyada yaşadıklarımı unutmamıştım.

Öğrendiğim her gerçek zihnime doluşurken gözyaşlarımı tutamadım. Odada yalnız olduğum için şanslıydım çünkü başkalarının yanında ağlamaktan nefret ediyordum.

Eve dönecek olmak bana daha da kötü hissettiriyordu. Bu sefer babamın kaçmasına izin vermeyecek ve benden sakladığı ne varsa bir şekilde öğrenecektim. Peki ya sonra ne yapmalıydım? Babamla aramdaki çok da güçlü olmayan bağın dün gece tamamen koptuğunu hissediyordum. Onunla hiç iletişim kurmadan bir ömür geçirebilmem mümkün müydü? Anneme ne söyleyecektim? O bu olayların içinde değildi ve içinde olmasını da istemezdim fakat bazı gerçekleri ondan daha fazla saklayamazdım.

Rahatlayana kadar ağladığımda yataktan kalktım ve banyoya girip yüzümü yıkadım. Birkaç kez derin nefes alıp verdim ve yorgun bir şekilde odadan ayrıldım.

Aşağı indiğimde herkes buradaydı. Hepsinin bakışları beni bulduğunda "Özür dilerim, beklettim." dedim ve kimseye bakmadan Pelin'in yanına gittim.

Pelin hemen koluma girerken Metin Amca "İyi misin kızım? Çok solgun görünüyorsun." dediğinde hafifçe tebessüm edip "İyiyim." diye cevap verdim. İyi olmadığımı buradaki herkes anlamıştı fakat kimse sesini çıkarmamıştı.

Egehan "Herkes hazırsa gidelim o zaman." dediğinde çoğu kişiden onaylayan mırıltılar çıktı.

Alkın Metin Amca'nın yanına giderek "Her şey için sağ ol Metin Amca." dedi ve elini sıktı. Ardından Ayhan'a kısaca sarılıp vedalaştı. Bakışları beni bulduğunda gözlerimi ondan kaçırdım fakat yüzündeki acı dolu ifadeyi görmüştüm.

Egehan'ın arkasından çıkarken Eris'in Ayhan'ın yanına gittiğini görerek ikisine odaklandım. Eris kendini zorlayarak "Doğru düzgün teşekkür edemedim. Beni kurtardığın için sağ ol." dediğinde Ayhan sırıtarak "Aslında seni çamura bulanmış halde bırakmak başta daha cazip geldi ama yardıma muhtaç şımarık bir prenses olduğunu düşününce koparacağın yaygarayı göze alamadım. Tamamen kendimi düşündüğüm için yani." diye karşılık verdi.

Eris yüzünü buruşturup "Geri zekalı." diye mırıldanarak yanından ayrıldığında Ayhan'ın yüzündeki ukala sırıtış tatlı bir gülümsemeye dönüştü. Sonra da o gülümsemenin yerini buruşma aldı çünkü babası kafasına vurup "Ukala herif." demişti.

Meltem Teyze ve Korhan Amca Toprak'la birlikte önden gittikleri için yine iki araba olarak geri dönecektik fakat Alkın'ın arabasına binmek gibi bir niyetim yoktu. Bunu doğruca Egehan'ın arabasına ilerleyerek net bir şekilde gösterdiğimde Yaprak Alkın'la gitme kararı almıştı.

Yolculuk genellikle sessiz geçti. Egehan arada sırada bana neler olduğunu sorup durumum hakkında endişelendiğini dile getirse de bu konu hakkında konuşmayı reddetmiştim. Şu an konuşacak halim yoktu. Kalan azıcık enerjimi de babama saklıyordum.

Eve ulaştığımda içeri girmeden önce derin bir nefes aldım. Babam evdeydi, bu yüzden bu işi hiç uzatmayacak ve hemen bitirecektim.

İçeri girdiğimde babamın salonda televizyon izlediğini fark ederek duraksadım. Annem görünürlerde yoktu. Valizi yere koyarken çıkardığım sesle birlikte babamın yüzü bana dönerken şaşkınlıkla bana baktı. "Simay? Sen yarın dönmeyecek miydin?" diye sordu.

"Evet ama planlar bozuldu." diye cevap verdim. Sesim hiç olmadığı kadar ruhsuz ve yorgun çıkıyordu ve bunu babam da fark etmişti.

"Ne oldu? İyi misin sen?"

Sorusunu duymazdan gelerek "Annem nerede?" diye sordum.

"Alışverişe gitti. Neyin var senin? Biri bir şey mi yaptı yoksa?" derken yerinden kalkıp bana yaklaştı. Onu ilk kez görüyormuşum gibi inceledim. Ona bir İzci ve katil olduğunu bilerek baktım. Yıllardır hayranlıkla izlediğim kişinin gözümde başka birine dönüşmesi çok acıydı.

"Her şeyi öğrendim baba." dediğimde bana anlamsızca baktı.

"Neyi öğrendin?" diye sordu. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı.

"Benden böyle bir şeyi nasıl saklarsın? Ya da annemden? Sen nasıl birisin ya?" dedim. Annem onun katil olduğunu biliyor olamazdı. Bunu öğrenmiş olsa asla yanında kalmayacağından emindim.

Babam gözlerini kapatıp iç çekti. "Buna bu kadar tepki göstereceğini tahmin etmiştim." dediğinde kaşlarımı çattım. Ne saçmalıyordu? Katil olmasını normal karşılayacağımı mı düşünmüştü? Buna tepki göstermem yanlış bir şeymiş gibi davranıyordu ve ben daha da sinirleniyordum. Yine de sakin kalmaya çalıştım.

Gözlerini açarak benimkilere sabitledi. "Bak, evet İdil senin kardeşin ama bunu söylememek için geçerli nedenlerim vardı."

"Ne?" Ağzım şokla açılırken destek almak amacıyla yanımdaki duvara tutundum. "Ne diyorsun sen ya?"

Babamın kaşları çatıldı. "Senin öğrendiğin şey bu değil miydi?" diye sorduğunda boğazımda koca bir düğüm oluştu. Alkın'ın bildiği ama söylemediği diğer konu bu muydu? Bunu da mı saklamıştı benden?

Bacaklarımdan tüm güç çekilirken hıçkırarak yere çöktüm. Ne zaman bir yeri kazsam altından hep beni yaralayan başka şeyler de çıkıyordu ve ben artık çok yorulmuştum.

Continue Reading

You'll Also Like

3.4M 137K 74
Pera, arkadaş grubuyla kış kampına katılırken, içinde tarifsiz bir huzursuzluk kol geziyordu. Avrupa'nın en yüksek dağı Mont Blanc'un karlı etekler...
4.9K 633 35
Maddi sıkıntılar yüzünden hem üniversite okuyup hemde barmen olarak çalışan Çilen.. Hayatı bir kız çocuğu yüzünden mahfolan ve bunun bedelini yıllarc...
806K 12.1K 52
Helena Lincoln sabırlıydı, merhametliydi ve güvenilirdi ama... Asla cesur değildi. Ve tarihte cesaret olmadan kazanılan bir savaş yoktu. Elementerler...
62.1K 5.8K 27
Ben bir cadıyım ve bu hayatımın en korkunç gerçeği. Hayatım boyunca bu gerçekten, kendimden korktum çünkü ben bir canavardım, en azından kendimi buna...