Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

By Savaniris

103K 7.6K 3.2K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... More

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
18|Mesaj
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
30|Yüzleşme
31|Büyük Bir Hata
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
43|Karanlık Ruh
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
46|Ejderhayla Dans
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

42|Hapsolmuş

959 100 27
By Savaniris

Keyifli okumalar!

     Gecenin karanlığı hüküm sürmeye devam ederken küçük pencereden karanlık gökyüzüne bakıyordum. Zihnim büyük bir kara deliğe ev sahipliği yapıyordu. Düşünmek istediğim her şey, o kara deliğin içine çekiliyordu. Toprak beni konuşturmaya çalışmayı uzun bir süre önce bırakmıştı. Şu an karşımda sessizce beni izliyordu. Beni hâlâ çözmemişti fakat sanırım artık umrumda değildi.

"Simay benimle gel. Lütfen." dedi belki yüzüncü kez. Onunla İzciler'in kaldığı yere gitmemi istiyordu. Söylediğine göre bana zarar vermelerine izin vermeyecek ve beni hep koruyacaktı.

"Dövmeli olman gerçekten umrumda değil. Sana asla bir şey yapmam. Sadece benimle kal, böylece tüm bu tehlikeden uzak durmuş olursun." dediğinde ona boş boş bakmakla yetindim. Tehlikeyi yaratanlardan biri olmasa belki ona inanabilirdim. Gerçi artık kime ya da neye inanacağımı bilmiyordum.

Benden cevap alamayınca iç çekerek yanıma geldi ve önümde diz çöküp gözlerime baktı. "Simay bir şey söyle. Beni korkutuyorsun."

O da beni korkutuyordu ama ben bir şey demiyordum. Acımaya başlayan gözlerimi kırpıştırarak derin bir nefes aldım. "Beni eve götürür müsün?" diye sordum.

Toprak kaşlarını çatarak "Eve mi?" diye sordu. Neden bu kadar şaşırmıştı ki? Bir İzci'nin yanından başka bir İzci'nin yanına gitmek istediğim için mi? "Yapamam Simay. Benimle gelmen lazım. Ortadan kaybolursak sana ulaşmalarına engel olabilirim ama diğer türlü olmaz. Yakalanırsın ve ben hiçbir şey yapamam. Eğer şimdi gidersek başına bir şey gelmeyecek." dedi. Umutla yüzüme bakıyordu fakat ona istediğini vermeyeceğimi çoktan anlamış olması gerekirdi.

"Diğerleri ölecek ama değil mi?" diye sordum.

Tereddüt etmeden "Evet. Onlar için bir şey yapamam." dedi. Gözlerinde öfke ve tiksinti belirmişti.

"Yapamaz mısın yoksa yapmaz mısın? Onlar dediğin kişilerden biri ikizin, diğeri de en yakın arkadaşın bu arada. Farkında mısın?" diye karşılık verdim.

Yüzünde soğuk bir ifade belirirken "Bizim Yaprak'la hiçbir zaman kardeşlik bağımız olmadı ve bu sadece benim hatam değil. Onun da hataları var. Bu yüzden yaptığı seçimin cezasını çekmek zorunda." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Gerçekten psikopat olmasa böyle bir cümleyi kuramazdı. Normal bir insan kardeşiyle hiç anlaşamasa bile onu her zaman korur, başına kötü bir şey gelmesini istemezdi.

"Peki ya kaçırılanlar? Onları hiç acımadan öldürdünüz mü?"

"Hayır, henüz değil. Hâlâ hayattalar." dedi Toprak. "Ama zamanı geldiğinde diğer herkes gibi ölecekler."

"Ama seninle gelirsem ben kurtulacağım öyle mi? Beni öldürmeyip onları öldürdüğün için sana minnettar olacağımı mı düşünüyorsun Toprak?" diye sordum. "Ya hâlâ seni savunmaya çalışan Egehan'a bile acımıyorsun sen. Senin gözünde kimsenin değeri yok mu?"

Toprak duygusuzca "Senin dışında kimse umrumda değil. Herkes yaptığı seçimden sorumlu. Seçimlerinin bedelini ödemek zorundalar ama sen masumsun. En başından beri hiçbir şeyden haberin yoktu ve bir şansı daha hak ediyorsun." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

"Toprak bu söylediklerin hiç normal değil. Bence bir doktordan destek alsan-"

"Ben deli değilim!" diye bağırdığında irkildim. "Beni anlamak zorundasın Simay. Yoksa hayatın çok zor geçer çünkü seni asla bırakmayacağım."

Korkuyla ona bakarken hafifçe gülümsedi ve parmakları yanağımı okşadı. "Deli olduğunu düşündüğün biriyle bir ömür geçirmek istemezsin değil mi? En iyisi tüm bu önyargılarını kafandan at." dediğinde hissettiğim korku dehşete dönüşmüştü. Toprak hep böyle biri miydi? Ben gerçekten dediği kadar kör müydüm?

Yutkunarak "Öyle bir şey olmayacak Toprak." dedim fakat bana gülümsemeye devam etti.

"Göreceğiz."

Dışarıdan birtakım sesler geldiğinde Toprak ayağa kalkarak belinden bir silah çıkardı. Ardından bana dönerek parmağını dudaklarına götürdü ve susmamı işaret etti. Bunu yapmasa da susacaktım zaten çünkü bağırmaya halim kalmamıştı.

Toprak yavaşça dışarı çıktığında gözlerimi kapatıp etrafı dinlemeye başladım. Aslında gözlerimi kapatmak pek iyi bir fikir değildi çünkü bu sefer de o görüntüler gözlerimin önünde beliriyordu.

Bacaklarıma iki el değdiğinde irkilerek gözlerimi açtım ve bir çift mavi gözle karşılaştım. Bana endişe ve mutlulukla bakıyordu.

"İyi misin güzelim? Ortadan kaybolduğunu öğrenince çok korktum." diye fısıldarken ayaklarımı ve ellerimi çözmeye başlamıştı. "Seni buradan çıkaracağım."

"Öyle mi dersin?" Toprak'ın sesi küçük kulübede yankılanırken bakışlarımı ona çevirdim. Elindeki silahı Alkın'ın başına doğrultmuştu.

Alkın duraksadığında bakışları benimkilerle kesişti fakat hiçbir tepki vermedim. Bunu garipsemiş olmalı ki kaşları bir şeyi anlamak ister gibi çatılmıştı.

"Kalk ayağa." dedi Toprak. Alkın hareket etmediğinde silahı başına bastırdı ve "Kalk." diye tekrar etti. Alkın yavaşça doğruldu fakat gözleri hâlâ benim üzerimdeydi.

Toprak "Aslında buraya geldiğin iyi oldu. Simay'ı nasıl ellerinden kopardığımı görmeni istiyordum." dediğinde Alkın başını yavaşça ona doğru çevirdi.

"Neden bahsettiğimi merak ediyorsun değil mi? Ona her şeyi anlattım. Babasının anneni nasıl öldürdüğünü ve senin bunu en başından beri bildiğini...hepsini anlattım. Onun arkasından nasıl iş çevirdiğini biliyor artık." diye devam etti.

Alkın'ın bakışları bana dönerken gözlerinde artık sadece endişe vardı. "Simay...Bilmediğin şeyler var. Ona inanma."

Başımı hafifçe salladım. "Evet, bilmediğim bir sürü şey varmış. Mesela beni bunca zamandır nasıl aptal yerine koyduğunu bilmiyormuşum." dedim soğuk bir sesle.

Alkın'ın çenesi kasılırken "Simay ona inanma. Beni dinlemeden sakın bir yargıya varma." dedi.

Toprak gülümseyerek "Simay'ın gözlerini sonunda açabildim. Beni sevmiyor olabilir ama artık sen de yoksun onun hayatında." dediğinde ruhsuzca ona baktım. Benim adıma konuşması beni ne kadar sinir ediyor olsa da şu an için susmam gerekiyordu.

Alkın'ın yüzünde öfkeli bir ifade belirirken aniden Toprak'a atıldı ve silahı elinden almaya çalıştı. Toprak onu itip yumruk attığında Alkın hemen toparlanıp Toprak'ın karnına dizini geçirdi ve bir yumruk attı. İkisi birbirine girmeye devam ederken yavaşça yerimden kalktım ve oldukça sakin bir şekilde kavgalarını izlemeye başladım. Boğuşurlarken silah uzakta bir yere düştüğü için endişelenmeme gerek kalmamıştı. Zaten ikisi bir araya geldiğinde birbirleri dışında hiçbir şey umurlarında olmuyordu.

Bir süre daha aralıksız dövüştüklerinde artık sıkıldığıma karar vermiştim. Köşede gözüme çarpan küreği elime alarak uygun anı kolladım. Toprak sırtını bana döndüğünde küreği ensesine indirdim. Darbeyle afallayan Toprak, bilincini kaybederek yere düşmüştü. Böylece Alkın da kavga hipnozundan çıkmış oldu.

Küreği yere atarken ellerime bulaşan tozlardan kurtulmak için ellerimi çırptım ve Alkın'a bir kez bile bakmadan kulübeden çıktım. Bu sırada karşıma Korhan Amca, Metin Amca ve Meltem Teyze çıkmıştı. Buraya neden gelmişlerdi? Toprak'ın geldiğinden haberleri var mıydı?

Korhan Amca ve Metin Amca hızla içeri girerken Meltem Teyze yanıma gelip bana sarıldı ve "Simay, iyi misin? Toprak sana kötü bir şey yapmadı değil mi?" diye sordu. Kötü bir şeyden ne kastettiğini bilmiyordum fakat bana o görüntüleri göstermesi yeterince kötüydü. Yine de başımı olumsuz anlamda sallayarak "Hayır." diye cevap verdim.

Bakışlarını sıkıntıyla kulübeye çevirdiğinde yüzünde hüzünlü bir ifade oluştu. "Bu gece buraya geleceğini tahmin etmiştik. Bir süredir senin peşindeydi, seninle görüşmek isteyeceğini düşünüp önlem almak için buraya geldik." dedi.

"Şimdi ne olacak peki? Ne yapacaksınız?" diye sordum.

Meltem Teyze bakışlarını bana çevirip tebessüm etti. "Onu alıp götüreceğiz. Sonra da bir kliniğe yatıracağız. Daha fazla kendine ve başkalarına zarar vermesine izin veremem. Benden nefret edecek ama en doğrusu bu olur." dedi.

"Haklısınız, bence de en doğrusu bu ama ya oradan kaçarsa?"

"Kaçamayacak. Tüm önlemleri aldık. İyileşene kadar oradan çıkmasına izin vermeyeceğiz." dedi. Ardından kolumu son kez sıvazlayıp kulübenin içine girdi.

Burada daha fazla durmama gerek yoktu. Bu ortamdan uzaklaşmaya ve biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Otele doğru giden yola sapıp ilerlemeye başladım.

"Simay!" Alkın'ın sesini duyduğumda biraz daha hızlanarak ilerlemeye devam ettim. Onu dinlemem gerektiğini biliyordum ama hissettiğim hayal kırıklığı ve öfkeyi tek başıma aşmaya ihtiyacım vardı.  Şu an olaylara hiç kimsenin bakış açısıyla bakacak durumda değildim.

Alkın kolumu tutarak beni durdurdu. "Simay beni dinleyeceksin!"

Sakin kalmaya çalışarak "Şimdi değil Alkın. Bana biraz izin ver. Duyduklarımı ve gördüklerimi sindirmem gerekiyor." diye karşılık verdim.

"Sindirecek bir şey yok. O yüzden beni şimdi dinleyeceksin. Gitmene izin veremem." dedi.

"Nasıl sindirecek bir şey yok ya?" diye patladım. "Biraz önce babamın anneni nasıl öldürdüğünü izledim geri zekalı! Sence bu sindirilmesi gereken bir şey değil mi?"

"Eğer dinlersen her şeyi anlatacağım." dedi sakin bir sesle. Sanırım ya ben deliriyordum ya da Alkın.

"Babamı mı savunacaksın? Delirdin mi sen?"

Alkın kollarımdan sıkıca tutarak "Sakin ol. Kimseyi savunmayacağım. Olanları anlatacağım. Dinleyecek misin?" dediğinde kollarından kurtulmaya çalıştım.

"Tamam bırak." dedim sertçe. Alkın son kez yüzümü taradı ve kollarımı yavaşça serbest bıraktı.

Alkın derin bir nefes alıp verdi. "Baban annemi öldürdü, evet. Bunu ilk öğrendiğimde deliye döndüm. Gördüğün videoyu eve gönderilen bir bellekte bulmuştum. Babamdan habersiz senin babanın yanına gidip ondan hesap sordum. Baban bana annem tarafından yazılmış bir not verdi. El yazısını karşılaştırdım. Gerçekten annem yazmış. Babanın onu öldürmesini annem istemiş. İzciler'in tuhaf ayinleri varmış. Öldürmeden önce işkence etmek gibi. Annem kurtulamayacağını biliyormuş. Bu yüzden babandan onu öldürmesini rica etmiş. Baban buna karşı çıkmış ama cellatların elinde daha kötü şekilde can vereceğini bildiği için kabul etmek zorunda kalmış."

Zorlukla yutkunarak "Videoda öyle görünmüyordu ama. Annen babama 'lütfen' diye yalvarıyordu." dedim.

"Tereddüt etmemesi için. Onu hemen öldürmesi için yalvarıyordu. Diğerlerinin dikkatini çekmemek için sadece 'lütfen' demiş olmalı." dedi.

"Bu anlattıkların doğru olabilir ama babam yine de bir katil ve İzci. Sen de bunu en başından beri biliyordun ve bütün çırpınışlarımı görmene rağmen bana bir şey söylemedin."

Alkın yüzümü kavrayarak "Söyleyemezdim. Babana söz vermiştim. Ayrıca bunu bilmenin sana hiçbir faydası dokunmayacaktı, aksine seni tehlikeye atacaktı." dedi. Her zaman bu bahane kullanılırdı zaten.

"Başka bilmediğim ne var Alkın?" diye sordum.

Alkın bir süre gözlerime baktı. Kararsızlık içinde gibiydi ve bu, bilmediğim başka şeyler de olduğunu gösteriyordu.

"Baban senin dövmeli olduğunu biliyor. Benden seni gözetlememi istemişti." dedi. Şaşırmadım. Eğer bir İzci'yse bunu öğrenmesi hiç zor olmazdı zaten.

"Yani bana yaklaşma sebebin beni sevmen değildi?"

Alkın'ın yüzünde endişe ve panik belirdi. "Hayır Simay. Öyle bir şey yok. Seni gerçekten çok seviyorum. Eğer sevmeseydim sana bu şekilde yaklaşmaz, seni sadece uzaktan izlerdim. Zaten ilk önce öyle yaptım ama sonra...seni sevdim. Çok sevdim."

"Peki başka?" diye sorduğumda kaşları çatıldı.

"Başka ne?"

"Başka bilmediğim bir şey var mı?" Nedense bundan daha önemli bir şey daha olduğunu hissediyordum.

Alkın derin bir nefes alıp verdi. "Geri kalanını babanla konuşsan daha doğru olur Simay." dedi.

Gözlerimi koyu mavi görünen gözlerine sabitledim. "Bana dokunan ne biliyor musun? Ben babam hakkında bir şeyler keşfederken hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapman. Sebebi ne olursa olsun bana yalan söyledin. Ben de aynı hatayı yapmıştım, evet ama benim yaptığım senin hayatını kökünden değiştirecek bir konu hakkında değildi. Şimdi aklımın bir köşesinde hep bana yalan söyleyebileceğinin ihtimali olacak. Sana hiçbir zaman tam anlamıyla güvenemeyeceğim." dediğimde Alkın başını iki yana salladı.

"Hayır Simay. Başka yalan yok." dedi.

"Bunu hiçbir zaman bilemem Alkın ve bu beni bir süre sonra paranoyaklaştırır. Bu şekilde sağlıklı bir ilişkimizin olacağına inanmıyorum."

Alkın telaşla "Simay yapma! Bunu yapmam gerekiyordu. Beni anlamak zorundasın. Benden ayrılmana katlanamam." dediğinde yutkundum.

"Üzgünüm ama en azından şu an için seni anlayamıyorum. Bir süre birbirimizi görmesek daha iyi olur. Kendine iyi bak." diyerek arkama döndüm fakat kolumdan tutup beni kendine çevirdi ve sıkıca sarıldı.

"Seni asla bırakmayacağım. Git kafanı topla ama sonra bana geri döneceksin, duydun mu? Ben seni nasıl anladıysam sen de beni öyle anlayacaksın. İkimizin de acıları var ama bu acıların ve geçmişte yaşanan olayların bizi ayırmasına izin vermeyeceğim." dedi. Bana sıkıca sarılmaya devam ettiğinde derin bir nefes aldım.

Ondan ayrılırken hızla yanından uzaklaştım. Ben de öyle olmasını umuyordum fakat hayatın karşımıza ne çıkaracağı belli olmazdı.

<<<•>>>

Sabah sessiz bir kahvaltının ardından odalarımıza çıkıp hazırlanmaya başladık. Yaşanan olaylardan uzaklaşmak amacıyla geldiğimiz iki günlük tatil hepimize zehir olmuştu. Gece hiç kimse uyuyamamıştı. Benim Toprak tarafından alıkonmam dışında Eris'in gizemli bir şekilde kayboluşu ve ardından tekrar bulunuşu da herkesi tedirgin etmişti. Pelin'in anlattığına göre gece Ayhan onu bir çalılığın dibinde baygın bulup otele getirmişti. Eris uyandığında hiçbir şey görmediğini söylemişti.

Kafamı karıştıran bir konu vardı. Toprak önce Eris'i bayıltıp onu kaçırıldığım yerden uzağa taşımış, ardından bir dakika kadar sonra beni kaçırmış olamazdı çünkü Ayhan Eris'i otele yakın bir noktada bulmuştu fakat ben otele uzaktım. Bu da demek oluyordu ki Toprak'a yardım eden biri vardı. Ona ne olmuştu? Hâlâ uzakta bir yerde bizi gözetliyor muydu yoksa kaçmış mıydı? Korhan Amca ve Meltem Teyze bu çevrede yabancı kimseyi görmediklerini söylemişlerdi.

Valizleri düzeltirken Pelin tereddütle bana baktı. "Simay? İyi misin sen?" Bunu onuncu soruşuydu.

İç çekerek "İyiyim Pelin. Buna inanman için ne yapmam gerekiyor?" diye sordum.

"Bana neler olduğunu anlat. Otele döndüğünde ruhsal açıdan çökmüş gibiydin. Toprak sana bir şey yapmamış ama bir şey demiş belli ki. Ne oldu?" diye sordu.

"Anlatmaya hazır değilim. Önce her şeyi öğrenmem lazım ama sonra söz veriyorum anlatacağım. Tamam mı?" dedim.

"Peki." dediğinde derin bir nefes alıp yanına gittim ve sarıldım.

"Sen nasılsın peki? Dün gece çok korktun mu?" diye sordum. Beni beklerken endişelenmiş olmalıydı.

Pelin mavi gözlerini büyüterek "Elim ayağıma dolaştı. Hemen geleceğim dedin ama gelmedin. Ne yapacağımı bilemedim. Herkes bir yere gitmişti zaten. Yaprak ve Yekta siz gittikten çok sonra döndüler ve hâlâ gelmediğinizi öğrenince endişelenip sizi aramaya çıktılar. Alkın da Ayhan'la çıkmıştı. Bir tek Egehan ve Orkun buradaydı. Seni aramaya çıkmak istediğimde beni durdurdular ve buna karışmamam gerektiğini söylediler." dedi.

"İyi yapmışlar. Bence dün gece buradaki tek İzci Toprak değildi. Başka birine de zarar gelebilirdi. Burada durmanız çok iyi olmuş." dedim.

Pelin endişeyle "Simay tüm bunlar ne zaman bitecek? Ben hepiniz için ayrı ayrı o kadar çok endişeleniyorum ki. Elimden bir şey gelmiyor olması daha kötü hissettiriyor." dediğinde sıkıntılı bir nefes verdim.

"Bilmiyorum Pelin ama eminim ki onlar amaçlarına ulaşana kadar durmayacaklar."

Omzumda hissettiğim yanmayla yutkunurken "Diğer evrene gidiyorum. İki saat kadar sonra dönerim, tamam mı?" dedim ve yükselmeye başladım.

<<<•>>>

Gözlerimi açtığımda yüksek tavanlı ve görkemli kristal avizelerle aydınlatılmış büyük bir salondaydım. Etrafta kimse yoktu fakat uzaklardan gelen konuşma seslerini duyabiliyordum. Koyu kırmızı kadife perdelerin çevrelediği büyük pencerelere baktım. Karanlık bulutlar yüzünden güneş hiçbir şekilde görünmüyordu.

Olduğum yerde durmayı bırakarak yavaşça yürümeye başladım. Zemindeki mermer sanki yeni temizlenmiş gibi pırıl pırıl parlıyordu. Buradaki her şey parlıyordu aslında. Neden Karanlık Ruhlar Evi diyorlardı ki? Önünden geçtiğim vazo bile geleceğimden daha parlak görünüyordu.

İlerlemeye devam ettiğimde kapkara gece elbisesiyle sarışın bir kadın yanımdan ruhsuz bir şekilde geçti ve merdivenlerden yukarı çıktı. Gözleri, beni kapıda karşılayan adamın gözleri gibi siyahtı. Bir süre amaçsızca arkasından baktım çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Buraya Alkın için gelmiştim fakat şu an onu görmek istemiyordum. Biraz daha bu garip malikaneyi keşfetmeye karar verdim.

Aydınlık koridordan geçerken gök gürledi. Korkmadan ilerlemeye devam ettim. Bakışlarım pencere kenarında ağ ören örümceğe takıldığında duraksadım. Normalden biraz daha büyük bir örümcekti fakat hiç korkutucu gelmiyordu. Bacaklarını seri bir şekilde hareket ettirip ağ ören örümcek, bir süre sonra kafasını çevirip bana baktı ve "Çalışırken izlenmeyi sevmem. Gider misin?" dedi.

Başımı iki yana sallayarak "Seni izlemek istiyorum." dedim. Bir örümcekle konuşuyor olmak şu an bana hiç tuhaf gelmiyordu.

"Ama ben istemiyorum." diyerek aşağı sarktı.

"Neden?"

"Çünkü bir özel hayatım var." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ama sen bir hayvansın."

"Sen de aptal bir insansın. Ben bir şey diyor muyum?" dedi sinirle. Ardından üstteki iki bacağını birbirine kavuşturdu.

"Hakaret amaçlı söylememiştim. Sen neden hakaret ediyorsun ki şimdi?" diye sordum sakince.

"Bak, bana bir iyilik yap ve buradan defol git. Keşfedecek daha ilginç şeyler var. Hadi ilerle." dedi ve tekrar yukarı tırmanıp ağının üzerine çıktı.

"Neden gitmemi bu kadar çok istiyorsun? Sana zarar vermiyorum ki." dedim merakla.

Örümcek derin bir nefes alıp verdi. Bunu hafifçe yaylanan bedeninden anlamıştım. "Hep öyle derler. Önce merakla yaklaşırlar, sonra tiksinip ya da korkup öldürmeye çalışırlar. Sırf biraz farklı görünüyorum diye benim korkunç bir yaratık olduğumu düşünürler. Oysa tek yaptığım ağ örmek ve yaşayabilmek için beslenmek. Asıl korkunç olan sizlersiniz." dedi.

"Ben korkunç ya da iğrenç olduğunu düşünmüyorum." dedim. "Bana burayı gezdirmek ister misin? Kendimi kaybolmuş gibi hissediyorum."

Örümcek bir süre daha ağ ördü fakat başını bana doğru çevirip gitmediğimi görünce duraksadı. "Peşimi bırakmayacaksın, değil mi?" diye sordu bıkkın bir sesle.

Başımı olumsuzca sallayarak "Hayır. Kabul edene kadar burada bekleyeceğim. Zaten başka ne yapacağımı bilmiyorum." dedim.

Örümcek kısa bir süre beni süzdü ve "Yaklaş bana. Kafana atlarsam çığlık atmayacağına emin olabilir miyim?" dediğinde gülümsedim.

"Çığlık atacak olsaydım bunu teklif bile etmezdim. Rahat ol. Sorunsuz bir gezinti olacak." diye karşılık verdim.

Örümcek yavaşça aşağı sarktı ve sağ omzumun üzerine atladı. İyi durumda olduğuna emin olduktan sonra koridorda ilerlemeye başladım. Saçlarımı onu rahatsız etmemesi için sol omzumda toplayıp koridorun sonundaki yol ayrımında durdum. "Nereye gidelim?"

"Sağ tarafa sap. Sol tarafta yemek salonu var. Kalabalıktır, hiç çekemem." dediğinde sağa sapıp ilerlemeye başladım.

"Bu koridor nereye gidiyor?" diye sordum.

"Küçük bir kış bahçesine. En azından bir iki sinek avlarım diye düşünüyorum. Senin için bir sakıncası yoktur umarım?" diye karşılık verdi.

"Hayır, sorun değil. İstersen sana yardım edebilirim." dedim.

"Gerek yok. Yemek yerken seyredilmeyi tercih etmiyorum."

Koridorda biraz daha yürürken avizelerin yerini duvara asılı gaz lambaları almıştı. Burası daha karanlık ve daha sessizdi. Artık konuşma sesleri ve uğultular kulağıma ulaşmıyordu. Karşıma çıkan demir işlemeli cam kapıyı açıp içeri girdim. Kış bahçesi için oldukça büyük bir yerdi burası. Her yer çeşitli boy ve renkte bitkilerle doluydu. Tek tük uçuşan kelebek ve sinekler, rengarenk çiçeklerin üzerine konuyorlardı.

Küçük bir ağacın altında süslü bir bank, onun yanında çiçekler ve daha küçük boyda yeşil bitkiler bulunuyordu. Birbirine karışan çiçek kokularını içime çektim. Daha önce böyle güzel bir yer görmemiştim.

"Beni şu kırmızı çiçeğin üzerine bırakır mısın?" diye sordu örümcek. Biraz ileride bulunan, içinde sarı polenleri olan kırmızı taç yapraklı çiçeklere ilerleyip örümceği parmağıma aldım ve çiçeklerden birinin üzerine bıraktım.

"Ben bir saat kadar burada duracağım. Sen de gez ya da şu banklardan birine otur ve biraz düşün." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Neyi düşüneyim?" diye sordum.

"Neden burada olduğunu." dedi ve yaprakların arasında kayboldu.

Hiçbir şey düşünmek istemiyordum ya da düşünmeye ihtiyaç duymuyordum. Burada olmak bana garip bir dinginlik veriyordu. Sanki tüm karmaşalarımın düğümleri çözülmüş, zihnimdeki fırtına dinmişti. Oturmak istemiyordum. Bu güzel bahçeyi keşfedecektim.

Beni kendine çeken kokulara doğru ilerlediğimde büyük çalıların arkasında saklanmış küçük bir gül bahçesi gördüm. Kırmızı güllerin rengi o kadar yoğundu ki kendimi bu güllerin yanında sahte gibi hissetmiştim. Yavaşça güllere yaklaştım ve eğilerek büyüleyici kokularını içime çektim. "Çok güzel." diye mırıldandım.

"Tıpkı senin gibi." Duyduğum sesle birlikte doğrularak arkama döndüm. Alkın yoğun bir şekilde bana bakıyordu. "Sonunda buldum seni."

Bana doğru yaklaşırken kapkara gözlerini bir saniye bile üzerimden ayırmadı. Bileğimi tutup öptüğünde gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ardından elleri belimi kavrarken yüzünü yüzüme eğdi. "Bir daha benden ayrılamayacaksın. Benden bir adım bile uzaklaşmana izin vermeyeceğim. Önce ruhlarımız, sonra da bedenlerimiz birbirine bağlanacak ve biz sonsuza kadar bir bütün olacağız." dedi ve beni tutkuyla öpmeye başladı.

Continue Reading

You'll Also Like

61.5K 742 10
Edebiyat öğretmeni Mahir Soysal'ın tayini Dersaadet Lisesi'ne çıkmıştır. İstanbul'un kenar mahallerinden biri olan Dersaadet, kinin, öfkenin, şiddeti...
134K 1.2K 35
Liseden yeni mezun köle ruhlu bir fetişist olan Emir, sonuçlarını asla tahmin edemeyeceği bir yola girer. Uğradığı şantaj sonucu hayatı Zehra adında...
7K 788 17
"Dikkat dikkat mühür sokağı sakinleri, saat 23.00 dan 03.00 a kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Herkes evlerine geçsin ve yasak bitene kadar...
44K 1.2K 76
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi