MARAL VE CESUR | Yarı Texting

By Asli_Han1453

4.1M 309K 111K

Cesur: Seni fena hâlde merak etmeye başladım. Cesur: Adını söylesene. Maral: Adımı ne yapacaksın? Maral: Bir... More

0.0
0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
Özel Bölüm
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8.
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1 | Alisa ve Cihangir
7.2
F İ N A L
Özel Bölüm

6.3

40.7K 3.9K 983
By Asli_Han1453

Merhaba,

Dünkü bölümü okumadan bu bölüme başlamayın 💜

MARAL KARSU

CESUR SIRAÇ

🤍

Derinlerden gelen zil sesi ve ona eş zamanlı olarak çalan telefonla adeta birbirine yapışmış olan kirpiklerimi güç bela açarak karanlık odada puslanan bakışlarımı gezdirdim. Önce birkaç saniye nerede olduğumu anlayamadım. Hastalıktan beynim uyuşmuş gibiydi.

Zil sesi daha baskın bir şekilde kulağıma dolarken kupkuru olmuş olan boğazım yüzünden yutkunamadığımı fark ettim. Bademciklerim balon gibi şişmişti. Burnum tıkanmış, zor nefes alıyordum.

Başımda öyle şiddetli bir ağrı vardı ki, adeta beynim zonkluyordu. Üzerimdeki yorganı güçsüzleşen kol kaslarım yüzünden zorlukla üzerimden iteledim. Bacaklarımı yataktan aşağıya sarkıttığımda eklemlerimdeki şiddetli ağrı daha bir hissedilir olmuştu. Ölüyordum, Allah'ım.

Öyle bir hastalığa tutulmuştum ki... Parmağımın ucu bile ağrıyordu.

Ayak tabanlarıma değen soğuk parke sıcaktan kavrulan vücuduma iyi gelirken yavaş adımlarla duvarlara tutuna tutuna kapıya ilerledim. Kamerayı açarak gelen kişiye baktığımda Cesur'u gördüm. Yanlış gördüğümü hatta halüsinasyon gördüğümü zannederek gözlerimi bir kez kapayıp açtım. Ancak görüntü değişmedi. Kapıdaki kişi Cesur'dan başkası değildi.

"Cesur," sesim kısılmış ve acayip pürüzlülük vardı. Ses tonum bana ait değilmiş gibiydi. "Bir şey mi oldu?" dedim telaşla.

Ailesinin yanına gitmiş olması gerekiyordu. Gecenin bir yarısı onu kapıda görmek beni ister istemez korkutmuştu.

"Maral kapıyı açar mısın?" soluk soluğa konuşmasıyla sebebini sormadan otomatiğe bastım. Alnımı çelik kapıya yaslayarak kata çıkmasını beklerken ağzımdaki iğrenç tatla başa çıkmaya çalışıyordum.

Cesur beni eve bırakıp gittikten sonra bir şeyler atıştırmış ve ilaçlarımı alarak yatağa girmiştim. İyi ki onu dinleyip eve gelmiştim çünkü bedenimin her zerresi dayak yemişim gibi ağrıyordu. Nasıl bu kadar kötü üşütebilmiştim ben?

Uyumadan önce annemi iyi olduğuma ikna etmekle uğraşmıştım. Ama iyi falan değildim. Her zor durumda birilerinden yardım almak istemiyordum. Çünkü bu yaşıma kadar her anımda ailem vardı.

Onlara olan güvenim yüzünden tek başıma bir şeyler yaparken hep tedirgin olurdum. Sanki anne, babam olmadan tek başıma hareket edemezmişim gibi. Final sınavlarım ve çalışmamın beni zorladığının farkındaydım ama bu kadar kötü hasta olacağımı düşünmemiştim. Her zaman hastalığı bu kadar ağır geçirmezdim. Hatta çoğu zaman ayakta atlatırdım.

Dairenin zili çaldığında bir adım geriye çekilerek kapıyı açtığımda Cesur hızlıca içeriye girdi. "Kızım kaç saattir arıyorum, niye telefonunu açmıyorsun?"

Endişeli yeşilleri bedenimi hızla taradığında ben söylemeden kendisi cevabı almıştı. Kapıyı kapatarak büyük elini alnıma koydu. Dışarıdan geldiğinden avuç içi buz gibiydi ancak bu soğukluk hissi yanan tenime iyi gelmişti.

Siyah kaşları kavislenirken sert sesiyle konuştu. "Siktir, yanıyorsun yavrum sen!"

Kuruyan dudaklarımı ıslattım. "İlaçların etkisi geçiyor galiba,"

Gövdesini saran siyah şişme montunu bir çırpıda çıkarıp askıya astı. Ayakta durmakta zorlanan bedenim öne doğru sendeleyince hızlıca kollarını bedenime dolayarak beni kolayca kucağına aldı. "Şuna bak ayakta duramıyorsun. Bu hâlinle nasıl çalıştın sen?"

Aylardır unuttuğum o his yeniden kalbimi kuşatmıştı. Onun kolları arasında olmaya o kadar alışmıştım ki, şimdi yeniden onunla bu kadar yakın olmak çok başka hissettirmişti. Hasret kaldığım bir duyguya kavuşmuşum gibi yoğun ve özlem doluydum.

Suratım kazağının yumuşak kumaşına sürtünürken keskin çene kemiğinin alnımdaki baskısını hissettim. Yeni yeşermeye başlamış olan sakalları tenimi hafifçe çizdi.

Endişeli oluşunun verdiği duygu yoğunluğundan olsa gerek nefesleri düzensizdi. "Hastaneye gidelim mi?" diye sorduğunda başımı olumsuzca salladım. "Sabah ağrı kesici iğne yaptılar,"

Acilde ya serum takacaklardı ya da ağrı kesici iğne yapacaklardı. Zaten bugün bir tane iğne yemiştim.

"Odan nerede?" parmağımla sol duvar üzerindeki ikinci kapıyı işaret ettiğimde büyük adımları oraya yöneldi.

Karanlık odaya girdiğimizde duvardaki ışık düğmesini bulup içerinin aydınlanmasını sağladı.

Bedenimi yavaşça yatağa bıraktığında halsizce başımı yastığa koydum. "Ateş ölçer var mı?"

Baş ucumdaki çekmeceyi işaret ettim. "Şurada olması lâzım," çekmeceyi açarak ateş ölçeri kutusundan çıkardı.

Bakışları bedenimi inceliyorken boynumda oyalandı. "Üzerindekiler çok kalın, terlemişsin. Şu kazağı çıkaralım mı?"

Ensemdeki ve saçlarımdaki nemlilikten terlediğimi hissediyordum. "Olur," dedim itiraz etmeden. Tek istediğim bedenimdeki yoğun sıcaklık ve ağrıdan kurtulmaktı.

Yataktaki bedenimi doğrultarak kazağın eteklerinden tutup vücudumdan sıyırdı. Karşısında siyah, ip askıları olan atletimle kalmıştım. Önümdeki boşluğa oturup ateş ölçeri kolumun altına sıkıştırdı.

"Bu kadar kötüysen niye haber vermiyorsun Maral? Sana bir sorun olursa arayabilirsin demiştim,"

"Sen ailenin yanına gitmeyecek miydin? Gitmişsindir diye aramadım,"

Gözlerini kapatıp açtı. "Gidecektim ama erteledim. Seni böyle bırakıp gitmek istemedim,"

Seni böyle bırakıp gitmek istemedim.

Bu cümle içimdeki tüm buzdan duvarları yerle bir etti. Son üç günde ona dair her şeyi en baştan, yeniden düşünür olmuştum. Endişelerim ve korkularım yavaş yavaş silinmeye başlamıştı. Şimdiyse kalbimde örülü olan son kale de yıkılmıştı.

Hastalığın etkisiyle iyice duygusallaştığımdan sözleriyle gözlerim doldu. "Cesur,"

Titreyen çenemi baş ve işaret parmağıyla kavrayıp tenimi okşadı. Dokunuşlarındaki efsun kalbime işledi.

Seni o kadar çok seviyorum ki... Sensizken bu sevgiyi yitirmekten ödüm koptu.

Şefkatli bakışları yüzümden ayrılmıyordu. "Neren ağrıyor bebeğim?"

Yanağımı avuçlayan eline doğru yüzümü yasladım. Koyu yeşil göz bebeklerindeki yansımama bakıp "Teşekkür ederim," diye fısıldadım. Kirpiklerini ağırca kırptı. Yüzüme uzanan elinin bileğine tutundum. "Beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim,"

Elmacık kemiğimi seven parmakları gözlerimin altına ilişti. "Şşt ağlama yavrum," yanaklarıma doğru incecik yollar çizen yaşları usanmadan sildi. "Ne yaşarsak yaşayalım sen benim her şeyimsin. Nasıl yalnız bırakayım seni?"

Yatakta duran elini tuttum. "Sen de benim her şeyimsin," dedim içtenlikle. Dudaklarında etkileyici bir tebessüm belirdi. Dile getiremediklerimizi hareketlerimizle belli ettik.

Terden alnıma yapışmış olan kâküllerimi geriye doğru yatırıp komedinin üstündeki siyah çıt çıt tokayla tepemde topladı. "Yanakların kıpkırmızı olmuş. Büyük ihtimalle ateşin 39 dereceye yakın,"

Ateş ölçerden gelen sesle çubuğu kolumun altından çekti. "38.9 sınırda," deyip kenara bıraktı. "Duş alabilir misin?"

"Alırım galiba," dedim boğuklaşan sesimle. Dizlerim beni pek ayakta tutacak gibi durmuyordu ama en azından denerdim.

Belimin arkasına dolanan koluyla beni yataktan kaldırdı. "Gel bebeğim,"

Cesur'un yardımıyla banyoya girdiğimizde duşa kabinin sürgüsünü açarak içine girdi. Suyu ayarlayıp çıktığında zorlukla aralanan gözlerimle onu takip ediyordum. Ayakta durmak şu an işkence gibiydi. Kafede beni ayakta tutan şeyin hastanede yapılan iğne olduğunu anladım. Çünkü şu hâlimle değil çalışmak, kafenin önünden bile geçemezdim.

"Suyun derecesiyle oynama. Ateşinin düşmesi için bu soğukluğa dayanman lâzım," kafamı belli belirsiz salladım.

Küçük ve sarsak adımlarla duşa kabine ilerlerken Cesur nefesini gergince verdi. "Daha ayakta zor duruyorsun, nasıl duş alacaksın." siyah boğazlı kazağını tek hamlede çıkardı. "Yardım edeceğim sana," pantolonunu da çıkararak yanıma geldi.

Pijama altımı bedenime bakmadan çıkardı. Atletimi de çıkardığında her ikimizde sadece iç çamaşırlarımızla kalmıştık. Vücuduma bakmıyordu. Gözleri yüzüme sabitlenmişti.

Birlikte duşa kabinin içine girdiğimizde alan onun uzun boyundan ve bana göre kat kat iri olan bedeninden dolayı daracık olmuştu.

Cesur'un belimde duran kolu sayesinde ayakta daha düzgün durabiliyordum. Sırtım duvara yaslanırken tepemizden akmaya başlayan ve beni üşütmeye yeten suyla dişlerimi birbirine bastırdım. "Soğuk," diye sızlandım. "Çıkalım Cesur! Lütfen, çok üşüyorum,"

Cesur yüzüme yapışan saçlarımı kenara iteledi. Yüzümü avuçlayan elinin baş parmağıyla yanağımı sevdi. "Azıcık sabredeceğiz güzelim,"

Vücudum suyun etkisiyle titrerken taşımakta zorlandığım başımı Cesur'un göğsüne koydum. "Cesur çok üşüyorum," dedim ağlamaklı bir sesle.

Saçlarımın üzerine yerleşen eliyle beni geniş gövdesine çekti. "Çok az kaldı, bebeğim benim."

Bedenim tamamen ılık ancak bana göre buz gibi olan suyla ıslanırken Cesur suyu kapattı. Kapının arkasında asılı duran beyaz bornozu giydirdi. Kuşağını bağlayarak beni kucağına aldığında başımı bitkince omzuna yasladım.

🤍

Duş almamın üzerinden bir saat geçmişti. Eklemlerimdeki ağrı hâlâ yerli yerinde dururken kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Ama hâlâ üzerimde bitkinlik vardı.

Vücut sıcaklığımdan dolayı alnımdaki ısınan bezi değiştirip yenisini koydu. Duştan sonra ateşim biraz düşmüştü ama Cesur su ile soğuk kompresi yaparak garantiye almak istemişti.

"Acıktın mı?"

Kısıkça araladığım gözlerimle yanı başımda oturan Cesur'a baktım. "Canım hiçbir şey istemiyor,"

Duştan sonra nemini aldığı saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Tavuklu şehriye çorbası yaptım. İlaçlarını aç karnına alamazsın Maral. Bir şeyler yersen daha iyi hissedeceksin,"

Gecenin bir yarısı ona yük olmuştum. Bu yüzden itiraz etmeyerek kabullendim. "Biraz yerim o zaman," midem bulanıyordu ama yemeyi deneyecektim.

Alnımdaki bezi çekip dudaklarını tenime bastırdı. Yumuşak dudaklarının bıraktığı hisle gözlerimi kapattım. Ateşimi biraz önce de bu şekilde kontrol etmişti. Geri çekildiğinde yutkunup göz kapaklarımı geriye doğru iteledim.

"Ateşin biraz daha düşmüş," diyerek ayağa kalktı. "Çorbanı getireceğim, bir şey olursa seslen,"

"Tamam," dedim uysalca.

Mutfağa gidişiyle gözlerimden akan yaşları yavaşça sildim. Tek başıma olduğum için korkarken bir anda gelmiş ve saatlerdir bıkmadan benimle uğraşmıştı.

Sevgisi, merhameti hâlâ aynıydı. Kendimi güvende hissediyordum. Ayrılmadan önce onun yanındayken hep huzurlu olurdum. O geldiğinden beri yüreğime aynı huzur hâkimdi.

Üzerinde çorba kâsesi, bir bardak su ve limon olan tepsiyle odaya girdi. Uzandığım yerden yavaşça doğruldum. Cesur tepsiyi komodinin üstüne koyup yan tarafımdaki boşluğa oturdu.

Yastığımı dikleştirip sırtımı rahatça yaslamamı sağladı. Tepsiyi dizlerine koyarak çorbaya biraz limon sıktı. Çorbanın üzerine pul biber ve karabiber ekmişti. Acının boğazıma iyi geleceğini düşünmüş olmalıydı.

Dumanı tütmekte olan çorbayı biraz karıştırdı ardından kaşığa biraz doldurdu. Dudaklarıma uzattığı çorba dolu kaşığı ağzımı aralayarak kabul ettim. Damağıma yayılan sıcak sıvıyla yutkundum. Tat ve koku alamadığımdan bu kez midem bulanmamıştı.

"Sıcak gelmiyor değil mi? Mutfakta ilk sıcağı çıksın diye kâsenin altına su koymuştum,"

"Hayır, sıcaklığı iyi,"

"Evde doğalgaz çalışıyor. İş yerinde mi üşüttün acaba?"

"İki gün önce akşam işten geç çıkmıştım. Hava buz gibiydi ve taksi bulamayınca otobüs beklemiştim. Sanırım o arada üşüdüm,"

"Ehliyet almamız lâzım sana,"

"Araba alacak kadar zengin değilim,"

"İlerisi için diyorum, yarın hemen alalım demedim," dedi ukalaca.

"Uğraşma benimle!"

Sırıttı. "Seni sinirlendirmeyi ne kadar çok sevdiğimi unuttun galiba,"

"Unuttum,"

Atışmamız bıçak gibi kesilirken her ikimizde sessizleştik.

Çorbanın yarısını yedirmişti. Daha fazla yiyemeyeceğimi anlayınca yarı yoldaki kaşığı reddettim. "Doydum,"

Zorlamayarak poşetteki hap kutularını çıkardı. Prospektüslerini okuyup şu an içmem gerekenlerden birer tane verdi. Tepsideki su bardağını alarak hapları teker teker yuttum. İlaç içmekten nefret ediyordum ama mecbur kalınca paşa paşa içiliyordu.

"Ihlamur çayı demleyeceğim sana. Soğuk algınlığına iyi geliyor,"

Yüzümü buruşturdum. "İçmesem,"

Tek kaşı tehditkâr bir tutumla havalandı. "İyileşinceye kadar her gün içeceksin,"

Dudaklarım şaşkınca aralandı. "Her gün mü?"

Başını bilmiş bir ifadeyle salladı. "Her gün. Şimdi biraz uzan, birazdan ıhlamur çayın hazır olur." Cesur tepsiyi alarak odadan çıktığında tuvalet ihtiyacımı gidermek için yataktan çıktım.

Odaya döndüğümde Cesur'u elindeki büyük kupa bardaktaki ıhlamurla görünce duraksadım. Ne çabuk hazırlamıştı. Ihlamuru oldum olası hiç sevmezdim.

Benim bakışımı görünce güldü. "Elimde zehir varmış gibi bakmasan mı Maral?"

Küçük adımlarla odanın içine doğru ilerledim. "Çay bardağında da içebilirdim," dedim kinayeyle.

Alt dudağının üzerinde dilini gezdirdi. "İyileştiğinde öyle yaparsın," yatağın içine girdiğimde yanıma oturup kupayı uzattı. "Bal da koydum içine. Bence çok seveceksin,"

Tek gözümü kapatarak suratına baktığımda burnumun ucuna dokundu. "Uslu bir kız olup ıhlamurunu içiyorsun,"

Yaptığı minik hareket bile beni afallatmaya yetiyordu. Sanki eskiden olduğumuz gibiydik. Son yaşanan tatsızlıklar olmamış gibi...

Kupayı iki elimle kavrayarak çaydan bir yudum içtiğimde burnumun koku almaya başladığını fark ederek kaşlarımı çattım. Koku alacak zamanı bulmuştu. Ağzımdaki büyük yudumu zorlukla boğazımdan aşağıya yolladım. Kupayı yüzümden uzaklaştırdım.

Cesur kısılı gözlerinin arasından bana bakıyordu.

"Kokusu kötü," diye mırıldandım. "Bence içmesem de iyileşebilirim,"

Belki bana acır ve içmeye zorlamazdı. Ama tabii ki öyle bir şey olmadı.

"Genellikle faydalı şeylerin tadı ve kokusu kötü oluyor," deyip çarpık bir gülümsemeyle bana döndü. Çenesiyle ellerimin arasındaki kupayı işaret ederek "İçmeye devam et, hepsi bitecek." dedi. Çaresizce boyun eğdim. İyileşmek için bu kokuya katlanabilirdim sanırım.

🤍

Hastalığın verdiği ağırlıkla gözlerime kapanmaya başlamış ve saat de epey geç olmuştu.

Cesur hâlâ yanımdaydı. Ateşim tamamen düşmüş ve vücut sıcaklığım normale dönmüştü. Biraz önce annem aramıştı. İyi olduğumu söylemiştim. Ama inanmamıştı. Sonunda Cesur'un yanıma geldiğini ve benimle ilgilendiğini söyleyince içinin rahatladığını söylemişti. Yalnız olmam onları her konuda endişelendiriyordu.

Cesur'un koluna dokundum. "Sen de çok yoruldun Cesur. Başımda bekleme artık,"

Yorgun bakan gözlerini bana çevirdi. "Bu gece buradayım Maral," gözlerinden uyku akıyordu.

"Salonda uzan, dinlen o zaman olur mu? Dolapta yorgan, temiz çarşaf var. Alabilirsin,"

Ancak o yine kendini arka plana attı. "Uykum yok. Beni düşünme, kapat hadi gözlerini. Uyuyup dinlenmezsen iyileşemezsin,"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Tamam uyuyacağım ama sen de uyu olur mu? Ateşim düştü zaten. Daha iyi hissediyorum kendimi. Bugün sınavdan çıktın, belli yorgunsun,"

Parmaklarının sırtıyla yanağımı okşadı. "Beni çok korkuttun civciv,"

"Özür dilerim," dedim hissettiğim üzüntüyle. Onu endişelendirmekten hiç hoşlanmamıştım.

"Özür dilenecek bir şey yok. İyi olduğunu bileyim, o bana yeter."

"Bana da," dedim yorgun bir sesle. "Hep iyi olmanı istiyorum, Cesur,"

Hep yanımda olmanı...

"Kafede bile yüzün ateşten kıpkırmızıydı. Seni evine bıraktıktan sonra bir sürü kötü senaryo geçti aklımdan. Burada olmam seni rahatsız edecek belki ama bu hâlde bırakıp gidemedim,"

"Asla rahatsız olmadım. İyi ki geldin. Hem bu kadar düşünceli olma. Bazen herkes bunu hak etmiyor,"

"Sen hak ediyorsun," şakağımda hissettiğim yumuşak baskıyla kirpiklerim titredi. Kalın dudaklarının arasından çıkan ılık solukları yüzüme dağıldı. "Kaç aydır bu anı bekliyorum ben. Sana yeniden bu kadar yakın olmak hayal gibi geliyordu,"

"Kafeye ilk geldiğin gün ben de aynı şeyi düşündüm biliyor musun? Seni uzun zaman sonra orada görünce..." dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Çok heyecanlandım,"

Adem elması aşağı yukarı hareket etti. "Uzun zaman sonra ilk kez karşılaşınca heyecanlanıyor insan. Okuluna gelmeyi çok istedim ama son konuşmadan sonra gelip seni rahatsız etmek istemedim."

"Ben dayanamayıp geldim ama," dedim itiraf ederek.

"Ne zaman?"

"Önlük giyme törenine geldim,"

Bakışları durgunlaşarak zemine düştü. "O gün yanımda olmanı çok istemiştim,"

Dizinde duran elini kavradığımda parlayan gözleriyle bana baktı. "O gün elini tutamadım belki ama oradaydım. Önlük sana çok yakıştı. Çok başarılı bir doktor olacaksın buna cânı gönülden inanıyorum,"

Yanağıma yerleşen avuç içiyle usulca tenime dokundu. "Keşkeler yaşadıklarımızı geri almıyor ama keşke tüm bunları, o geceyi yaşamasaydık,"

"O gece hakkında konuşmayalım. Unutmak istiyorum. Gerçekten unutmalıyız. Hatalarımızdan ders çıkarıp hayatımıza kaldığımız yerden devam edelim Cesur. Çünkü geçmişe saplandıkça geleceğe bir türlü ulaşamıyoruz."

🤍

Güzel şeyler oluyor yavaş yavaş 💃🏻

Sakin kafayla konuşsalar her şey hallolacak 😌

Umarım severek okumuşsunuzdur

Cesur'un bu bölümdeki tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maral'ın bu bölümdeki tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Seviliyorsunuz ♥️

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 265K 83
Her şey; aslında bütün aile fertlerinin yapmak isteyip de yapamadığı, ailenin küçük oğlu Murat ve eşi Nalan'ın isyanıyla aile apartmanını terkedip, o...
1.4K 644 33
Bu, hikayede kızın telefonuna gizemli birinden mesaj geliyor. Kız, gizemli adamın kim olduğunu merak ederken, işler iyice çıkmaza giriyor. Hem gülece...
483K 37.2K 55
Siz: canım sıkıldı Siz: o yüzdende sana yazdım Miraç: ne? Miraç: kimsin sen? Siz: anoniminim . Derste canınız sıkıldığı için okulun popüler ç...
2K 147 5
Ada ve okyanus ikiz kardeştir. Biri Annesinde diğeri babasında kalır. biri zenginken diğeri fakirdir. okyanus okuduğu kolejde ezilen bir genç kızdı...