ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar

29.3K 2.3K 1K
By ozcelikdilaraa

Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar

Eskiden geceyi izlemeyi çok sever dim. Rahibeleri ve gözcüleri atlatıp kaçtığım o gecelerde bazen Meadros'la görüşmek yerine tek başıma kalmayı tercih ederdim. Şehrimin surlarının ötesine, ağaçların arasına koşar, göğü rahatlıkla izleyebileceğim bir tepeye ulaştığımda ise olduğum yere uzanırdım.

Geceyi izlemek farklıydı; oldum olası gündüzü sevmezdim. Gece daha dingin, daha sakin gelirdi bana. Daha yalnızdım ama bu yalnızlık iyiydi. Hem, o kadar da yalnız sayılmazdım aslında. Gök vardı bir kere tepemde; yanıp sönen yıldızlar ve şanslıysam da ay. Gecenin havası da daha farklı olurdu; daha temiz daha saf.

Bazen de Naia'yla birlikte Helene'yle paylaştığımız küçük odanın camından dışarı bakardık. Penceremiz ikimizin aynı anda kafasını uzatabileceğinden çok daha küçük olsa da sırayla bakar, hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurardık.

Bir keresinde Naia, huzurlu uykunun kollarında uzanan Helene'ye bakarak, "O gelin olacak," diye fısıldamıştı. "O gün geldiğinde biz de özgür olacağız."

Alnımı duvarın pürüzlü taşlarına dayarken dünyada en çok istediğim şey özgür olmaktı. Bunun imkansız olduğunu bilsem de özgürlüğün hayalini kurmama kimse engel olamazdı. Bu işten dönüş yoktu, Apollon tarafından seçilmemek bile bizi kurtaramazdı. Seçilmeyen diğer gelinlerle birlikte dindar bir hayat sürer ve en sonunda da bir kayıkçı bizi almaya geldiğinde Hades'in diyarına göçüp giderdik.

"Gidenlere ne oluyor bilmek isterdim," diye mırıldandım. Hava çok sıcaktı ve enseme değen örgümden kurtulmuş saçlarım bana eziyet ediyordu. Örgüleri çekiştirdim, suratımı soğuk duvara biraz daha dayadım.

Naia karamsar bakışlarını benden yana çevirdi. "Diğer gelinlerin bir adadan bahsettiklerini duydum." Helene uykusunda dönünce yatak sarsıldı, ikimiz de nefesimizi tuttuk. Gece ayakta olmamız kesinlikle yasaktı ve Helene bizi görürse mutlaka Penelop'a bunu bildirir ve bundan da büyük bir keyif alırdı. Helene uyanmayınca Naia konuşmaya devam etti ama sesi artık bir fısıltı kadar bile değildi. "Sonrasında ne olduğunu onlar da bilmiyor ama kesinlikle bir adaya gittiklerinden eminlerdi."

Ona bir cevap vermek yerine küçük penceremizden gözüken ayı seyretmeye devam ettim. "Sence orada bir yerde bizi duyan birileri var mı?" Bir yıldız o kadar güzel parladı ki gözlerimi kamaştırdı.

Naia şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Sen tanrılara inanmazsın ki Mara?"

Haklıydı, onlara inanmıyordum ama gecenin karanlığında beni daima kollayıp koruyacak birinin varlığına ihtiyaç duyuyordum. "Haklısın," dedim ve camdan uzaklaştım. "Ben onlara inanmam."

Naia'yla paylaştığımız yatağa geri döndüğümde o da arkamdan geldi ve hemen yanıma uzandı. O kadar uzun süre sessizlik içinde uzandık ki onun uyuduğunu düşündüm ama o konuşarak beni şaşırttı. "Aslında biri var," dedi fısıltıyla. "En azından öyle söylüyorlar. Gecenin ve karanlığın tanrısı."

Yüzümü ondan yana çevirdim. "Kimmiş o bilinmez tanrı?"

Naia cevap verecek oldu ama kararını değiştirip, "Boş ver," diyerek kestirip attı. "İyi geceler Mara."

Naia'nın o gece hangi tanrıdan bahsettiğini o zaman bilmiyordum ama artık biliyordum.

O tanrı aynı zamanda benim inandığım tek tanrıydı.

Ve şimdi o tanrıyı, Rae'yi savaşırken görmek gerçekten de gecenin içine doğrudan dalmak gibiydi. Bilinmezdi ama bir şekilde kendinizi güvende hissetmenizi sağlıyordu. Geceyi yenebilecek hiçbir şey yoktu, gece gücün ta kendisiydi.

Karr gülümseyerek Rae'ye yaklaşırken elinde ateşten mızrağı belirdi, mızrağı gösterişli hareketlerle havada çevirdi. "Haydi bakalım kehanetin, gecenin ve karanlığın tanrısı," dedikten sonra bıyık altı güldü. "Unvanların da say say bitmedi kardeşim."

Rae de onun gülümsemesine karşılık verse de onun aksine olduğu yerde kaldı ve Karr'ın ona yaklaşmasını sakince bekledi. "İstersen birini sana verebilirim Spartalı."

Sahildeki kayalardan birinde güven içinde otururken ikisinin şakalaşarak birbirlerini kışkırtmasını izliyordum. Soğuk havaya rağmen heyecandan terleyen ellerimi kucağımda birleştirdim ve tek bir anını bile kaçırmak istemeyerek gözlerimi dört açtım.

"Sabaha kadar sizin savaşmanızı beklemem mi gerekecek?" diye sorduğumda Karr'ın kızıl gözleri bana döndü, tek kaşını havaya kaldırırken elindeki mızrağı çevirdi. "Hades gerçekten de haklıymış, sen tamamen işin gösteriş kısmındasın sanırım."

Karr başını iki yana sallarken gülüyordu. "Rae'nin arsız ölümlüsü sanırım sabırsızlanıyor," derken boynunu iki yana eğdi, kütletti. "O zaman başlayalım."

Karr Rae'ye doğru atılırken Rae sabit kalmaya devam etti.

Karr mızrağını havada ıslık çalarak döndürdü ve Rae'ye doğru koşmaya başladı. O koşarken beraberinde alevleri de götürdü ve ateşten bir çember Rae'nin etrafını sararken mızrağını tam hedefe, Rae'ye doğru attı.

İleri doğru atıldım; sanki Karr Rae'ye zarar verecekmiş gibi buna engel olabilmek için ne yapabileceğimi düşündüm.

Ama hiçbir şey olmadı.

Hem de hiçbir şey.

Gözlerimi açıp kapattım ve Rae Karr'ın tam arkasında belirirken mızrak boşluğu delip yere düştü.

Ve o anda onu gerçekten olduğu gibi gördüm. Neredeyse tamamen kara bir dumana dönüşüp Karr'a saldırırken bu hayatta gördüğüm en korkutucu şeylerden biriydi. Karr sanki görünmez bir düşmanla savaşır gibi saldırırken Rae dumansı formuyla birlikte onu ablukaya almıştı.

Gecenin içindeki tüm sesler sustu, hava bile durdu. Gökyüzündeki bulutlar aşağı doğru inerken nefesimi tuttum.

Rae geceye hükmetmiyordu, o gecenin kendisiydi. Gök yere inip yeri karanlığıyla doldururken Rae'nin bedeni yeniden görünür oldu. Gözlerinde artık evrenler yanıp sönmüyor, gözleri tamamen gümüşi bir ışıkla parlıyordu. İçimdeki gücün yükseldiğini, ona doğru akmak için hazırlandığını hissediyordum. Ellerimi üzerinde oturduğum kayanın çıkıntılarına bastırdım.

Rae elini havaya kaldırdığında gökten daha fazla bulut indi ve Karr'a hızla çarparak onu yere serdi.

Karr'ın mızrağı sıradan bir mızrağa dönüşürken saplanıp kaldığı yerde, "Bulutların içi su dolu," diye söylendi. "Kıçım dondu."

Rae'nin karanlığı onu terk ederken eğilip arkadaşını yerden kaldırdı. "Sen kaşındın," derken bir yandan da gülse de yine de gülüşünde hoşuma gitmeyen bir şeyler vardı.

Neler olduğunu anlayıp engel olmadan önce kendimi Karr'ın zihninde buldum.

"Lanet olsun!" diye haykırdığımda haykıranın ben olmadığımı, artık Karr olduğumu anladım.

Lanet olası Akha'lardan birinin mızrağı baldırıma saplanırken öfkeyle bağırdım. O piç kurusunun savaş tanrısına saldıracak kadar cesareti varsa ölecek kadar da cesareti olmalıydı.

Mızrağı saplandığı yerden söküp çıkarttım, yaram ben bana saldıran askerin boynunu parmaklarımın arasında sıkana kadar çoktan iyileşmişti. Zavallı, yanlış tanrıya çattığını ölmeden yalnızca saniyeler önce anlayabilmişti.

Askerin bedeni cansız bir şekilde ayaklarımın dibine düşerken ileride savaşan Akhilleus'un savaş çığlığını duydum. Kibirli piç, beni ne zaman görse kendine kaçacak delik arıyordu ama tarih onu bir kahraman olarak yükseltecekti. Tarih yalnızca korkakları hatırlar ve o da Rae'nin kehanetlerine göre ileride savaşmayı reddedecek bir korkaktı.

Kafamı kaldırıp havaya baktığımda göğün karardığını, neredeyse yere inecek gibi olduğunu gördüm. Anlaşılan bizim tanrı iş başındaydı.

Rae'nin karanlığı bir dalga gibi savaş alanına inerken gücünün etkisiyle ben de savruldum, geriye doğru uçmamak için ayaklarımı kum zemine iyice geçirdim. Pekala, bir de bana gösterişçi derler.

Tanrılar ve Akhalar göğün yere indiğini gördüklerinde geri çekildi, korkusuz Akhilleus bile askerlerinin arasına, güvenli bölgeye döndü.

Bir darbe daha, karanlık sis tüm savaş alanını kaplarken ölenlerin kanları su gibi yere damlamaya başladı. Karanlığıyla birlikte savaş alanına zehir bırakıyor, nefes alanlar kendi kanlarında boğularak can veriyordu.

Eh, en azından bir daha kimsenin şehrine saldırmamayı öğrenmiş olurlardı.

Rae en sonunda görünür olduğunda karanlığın kendisi gibi görünen ellerini Ares'in boynuna doladığını ve tek bir hamleyle kafasını gövdesinden ayırdığını gördüm. Onun ruhunun diğer yarısının ölüşünü hissetmek içimdeki volkanları hareketlendirse de bunu hak ettiğini biliyordum.

Mara'yı Ares yüzünden kaybetmiştik ve şu anda onun nerede olduğunu yalnızca Apollon şerefsizi bilirdi. İkizim ve en büyük düşmanım; diğer ikizler gibi biz de artık birbirimizin yılanı olmak için lanetlemiştik ve bir gün kuyruklarımız mutlaka birbirine dolacaktı. O gün geldiğinde ise birimiz sonsuza kadar Olympos'tan aşağı çakılacaktı.

Rae'nin öfkeli haykırışı günü gece yaparken Tara'nın çığlıkları kulağıma doldu. Rae de onu duymuş olacak ki benimle aynı anda Tara'ya doğru hareket etti ama ona zamanında ulaşabilmek için fazla uzaktaydı.

Artemis yayını Tara'nın gırtlağına yaslamış, Tara elleriyle ona engel olmaya çalışırken onlara Rae'den önce ben ulaştım. Lanet olsun ona bir kez bile onu sevdiğimi söyleyememiştim. Lanet olsun, bu sabah onunla bir kez daha sevişmeliydim.

Uyan öfkem, uyan. Sen savaş tanrısı Karr'sın; Ares'in ikizi ama ondan daha çok gücü olansın. Sen ordulara nefretle değil güçle hükmedensin. Uyan ve saldır. Kadının için bunu yap.

Ayaklarımın dibindeki askerlerin cansız bedenlerine basıp geçerken hiç düşünmeden mızrağımı savurdum. Mızrak havada beraberinde bir yangını da sürükleyip götürürken Artemis'in boynuna saplandı. Tanrıçanın ruhu ikiye ayrılıp bir yanı ölürken Tara'yı ondan ayırdım ve Rae'nin dumanı hepimizi sarıp bizi surların üzerine, güvenli bölgeye götürene kadar da onu kollarımda tutmaya devam ettim.

Karr'ın zihninden çıkıp kendi zihnime geri döndüğümde Karr'la göz göze geldik. Sırlarının onun zihninden benimkilere aktığını fark ederken kırmızı gözlerini benimkilerden kaçırdı. İlk defa suratında can sıkıcı bir ifade belirirken tökezledi, Rae elini onun omzuna atarak ona destek oldu. "Abartma," derken onun az önce aramızda geçenleri zihinlerimizde izlemeyecek kadar keyifli olduğunu fark ettim. Yeniden tüm gücüne ulaşmak onu keyiflendirmiş olmalıydı. "Bu sadece ufak bir gösteriydi."

Karr kendini çabuk toplayarak keyifli hallerinden birine bürünmeden hemen önce bana kaçamak bir bakış attı. "Arsız ölümlünün önünde rezil olmanı istemedim de ondan." Gülümsedi ama bunu gerçekten içinden gelerek mi yaptı yoksa durumu kurtarmaya mı çalıştı emin olamadım. "Kıçımın donduğu kesin ama."

Karr somurtarak yere düşen mızrağını alırken Rae yanıma geldi, az önce gördüklerimi zihnimden uzaklaştırarak ona baktım. "Gördüklerini seni mutlu etti mi tatlı Mara?"

Parmaklarından biri bacağıma sürttüğünde ürpererek ona baktım. "Senden kehanetlerin yerine geceni çalmalıymışım," dediğimde uzanıp şakaklarımı öptü, gülümsemesini tenimin üzerinde hissettim. "En azından daha yıkıcı olurdum."

Rae ellerimi tutarak beni tünediğim kayada kaldırdı. "Bir daha aynı hataya düşer miyim sanıyorsun arsız ölümlü?"

Karr kendine gelmiş olmalı ki mızrağı ortalardan kaybolurken gülümseyerek yanımıza yaklaştı. "Bence düşersin," dedikten sonra omzunu Rae'ninkine vurdu. "Mara'nın yanında aklının başın dışında her yerde olduğunu yemin edebilirim." Durdu, arsız bir bakışla Rae'yi gözlerine hapsetti. "En azından omuzlarının üzerindeki başında olmadığı kesin."

Rae ona, "Sesini kes," diyerek cevap verse de onun da her halinden eğlendiği belliydi. "Bu akşam gördüklerini yapmak ister misin Mara?"

Sorusu üzerine aldığım nefes boğazımda düğümlendi. İsterdim, lanet olsun, bunu o kadar çok isterdim ki. Ama henüz bir ordu yaratmak dışında bir şeyler yapamadığım düşünülecek olursa...

"Yapacaksın." Rae'nin keskin sesi zihnimdeki düşünceleri hançerin keskin kısmı gibi söküp attı. "Kirke'nin senin için bir hediyesi var."

Hava aydınlanmaya başlarken Karr Rae'den sessiz bir komut almış gibi ortadan kayboldu. "O nereye gitti?"

"Sana hediyeni getirmeye." Elimi tuttuğunda teninin şafağın soğukluğunun aksine sıcacık olan hissine tutundum. "Bir şeyler ye."

Az önce üzerinde oturduğum kayada benim için bir sofra belirirken Rae beni zorla geri oturttu ve en azından meyvelerin bir kısmını yemem için lokmalarımı teker teker saydı.

En sonunda hava aydınlanırken kahvaltımı bitirdim, Karr elinde küçük bir sandıkla birlikte sahilde yeniden belirdiğinde Rae hiç vakit kaybetmeden sandığı ondan aldı.

Kayadan aşağı inip merakla sandığı incelemek için Rae'ye doğru yürüdüm. Tam karşısına gelip durduğumda sandığı açtı. Sandığın içinde gümüş renkli, hilal ay şeklinde bir kolye vardı. Kolyenin her bir köşesi değerli taşlarla zenginleştirilmişti.

Rae kolyeyi sandıktan çıkarttı. "Kirke bunu senin için özel olarak efsunladı," dedi. Kolyeyi boynuma taktığında bedenim ısındı, kalp atışlarım hızlandı. "Benim gücümle dövdü onu, benim ruhumdan üfledi."

Rae'nin gözleri parladığında boynumdaki kolye daha da ısındı, etrafa Rae'ninkine benzer bir ışık yaydı. "Bu sensin," dedim şaşkınlıkla ay figürüne dokunurken. "Seni hissedebiliyorum."

Rae beni yavaşça öptü, alnını benimkine dayadı. "Artık korkmana gerek yok, ben daima seninleyim."

Kolye benim yerime ona cevap vererek parlama devam ederken omzumda Karr'ın elini hissettim. "Kolyen işe yarıyor mu diye bakalım mı?"

☽✩☽

Karr'ın bana zorla giydirdiği savaş kıyafeti yüzünden yürümekte güçlük çekerek eğitim alanına ulaştım. Savaş tanrısının niyeti kesinlikle savaştan önce beni ezerek öldürmek olmalıydı.

Karr'ın kendi altın zırhı görüş alanıma girdi, Rae hemen arkasında kendi gümüş kakmalı zırhıyla yürüyordu. Rae'yle ikimizin üzerindeki zırhlar birbirlerini tamamlıyordu; yıldız ve gezegenler gümüşü döverken kocaman bir ay figürü kabartması tam göğsümüzdeydi.

Savaş kostümümün içinden uzanan siyah tuniğimi düzeltmeye çalıştım ama kolumdaki koruyucular elimi bile kaldıramayacağım kadar ağırdı.

Rae yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü, sandaletimin ipleri sıkılaştırmadan önce diz kapağımı öptü. Gözleri kaldırıp bana baktığında keşke başka bir yerde dizlerinin üzerinde çökseydi diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

Rae ayağa kalkarken, "Sakın savaş alanında da böyle düşünceleri aklından geçirme," dedi kelimeleri ona özgü şekilde yuvarlayarak. "Dikkatimi dağıtıyorsun arsız kadın."

Karr miğferi sertçe kafama geçirirken ağırlığı karşısında elimde olmadan olduğum yerde sallandım. Yanaklarım ve tüm suratım demirin içine hapsedilmişti. Nefes almak güç değil imkansızdı ama Rae ve Karr rahat hareketlerle kendi miğferlerini kafalarına geçirdiği için utanarak sanki kafamı pamuklara sarmışlar gibi davrandım.

Tara okçu kadınlarıyla eğitim alanına gelirken elimde olmadan Karr'a dönüp baktım ama o büyük bir soğukkanlılıkla kolundaki deri bilekliklerin iplerini sıkmakla uğraşıyordu. Ya da öyleymiş gibi yapıyordu, kim bilir.

Naia Nestor'un önderliğindeki kızlarla birlikte çimenlik araziyi ulaşırken Helene soğuk bakışlarıyla hepimizi uzak bir köşeden izliyordu.

Pekala, tanıdığım herkes buradaydı ve eğer doğru düzgün birkaç şey yapamazsam sıçtığımın işareti olurdu.

Phoiniks toynaklarıyla çimeni ezerek yanıma ulaştığında demirin demire vururken çıkarttığı öfkeli sesler eğitim alanının dışında yükseldi. Seus önderliğindeki askerlerim Rae ve benim renklerime kuşanmış bir şekilde alana girerken dizlerimin bağı çözülecek gibi oldu.

Çok fazlalardı, onları hatırladığımdan bile daha çoklardı.

Spartalılar tanrılarının arkasındaki yerlerini alırken askerlerim Rae ve benim ardıma dizildiler. Onlar her adım attığında yüreğim ağzıma geliyor, her hareketleriyle bir el boğazıma yapışıyordu.

Seus öne çıktı. "Askerler hazır Rae," dedikten sonra bana döndü. "Ordunun bir isme ihtiyacı var Mara."

Karr lafa atıldı. "Arsız ölümlüler ordusuna ne dersin?"

Ona aksi aksi baktım ama yine de düşündüm. Bir orduya isim koymak bir yana bir ordum olduğuna bile hala inanamıyordum. Peki, en azından bir isim, onlara bir isim vermeyi becerebilirdim. Rae'nin güneşin altında parlayan zırhına baktım. "Gece savaşçıları," dedim giydikleri simsiyah tuniklere bakarak. "İsimleri bu olsun."

Askerler kılıçlarıyla kalkanlarını döverken Rae dönüp bana baktı. "Mara."

Boynumdaki gücünü taşıyan kolyeme dokundum. "Geceyi her zaman sevmişimdir."

Gece savaşçıları savaş naraları atarken Karr yumruk yaptığı elini havaya kaldırınca hepsi bir anda sustu. "Gece savaşçıları ve Spartalılar pozisyon al!"

O anda hayatımda daha önce hiç duymadığım kadar korkutucu bir gürültü koptu. Askerlerim önüme geçip Rae'yle beni çember etrafına alırken Spartalılar onları dışarıdan bir kabuk gibi sardı. Tara'nın savaşçıları en arkaya geçerken Karr ve askerlerin arasından sıyrılan Rae en öne geçti.

Rae bağırdı. "Koruma pozisyonuna geç!"

Gece savaşçılarının arasında ablukaya alınırken kalkanlarıyla beni tamamen kapatmalarını izledim. Hareket edebilecek hatta nefes alabilecek bir alanım bile yoktu. Bir anda güneşli kış gününden çıkıp karanlığa gömülürken Rae'nin bağıran sesini zar zor işittim. "Saldır!"

Kalkanlar üzerimden alındığında yine de askerlerin bir kısmı beni terk etmedi. Beni bir çember içinde tutmaya devam ederlerken bir kısmı Spartalı birlikleriyle çarpışmak için ilerledi. Tara'nın kadınlarının okları havalandı, gök binlerce okla doldu.

Kimse ölüm için çarpışmıyordu ama çarpışacak olsalar sandaletlerimin altındaki çimenlerin kanla sulanacağına hiç şüphem yoktu.

Kılıçlar birbirine vurdu, mızraklar şakladı, oklar ıslık çaldı.

Erkeklerin ve kadınların çığlıkları göğü yardı ve boynumdaki kolye ısındı.

Koruma çemberimin dışındaki Rae, "Mara, şimdi!" diye bağırdığında kendimi toparladım.

Bunu yapabilirdim; damarlarımda hem Titanların hem de Olymposluların kanı akıyordu. Ben Mara'ydım.

Gözlerimin önüne Karr'ın hatıralarındaki Rae geldi, ben de onun gibi olabilir, kendimi gecenin bir parçası yapabilirdim.

Gümüş dumanım bedenimden fırlayıp göğü kaplayarak alan boyunca yayıldı, tüm askerleri büyük bir çember içine alırken Rae'ninkine benzeyen ama daha açık renk bir sis etrafı sardı.

Askerlerin birkaçı öksürerek yere çökerken telaş yaptım ve durdum.

Rae kendi kara gölgesinin içinde fırladı ve elimi tuttu. "Çok iyi gidiyorsun," dedi. "Korkma. Onları öldürme ama bayılt."

Pekala, öldürme. Sakın askerlerini öldürme Mara.

Dumanım onlara doğru süzüldü, burunlarından ve ağızlarından içeri sızdı. Daha fazla asker yere çökerken Tara da sersemleyerek onlara eşlik etti. Karr onu tutup ağzını kapatırken bir kez daha durdum.

Phoiniks elini omzuma koydu. "Aferin sana kızım," dedi. "Olympos karşında diz çökecek."

Öne doğru atıldım, savaşçılarım da beni takip etti. Düşündüm, yapabileceklerimin bir sınırı yokken en çok ihtiyacım olacak şeyi düşündüm.

Ve yaptım. Ellerimin arasında bir hançer belirdi. Aynı hançer alandaki tüm askerlerin elinde belirdiğinde herkes şaşkınlıkla durdu. Rae bile ne yaptığımı anlayamayarak hançerlerden birine uzandı ama Phoiniks onu durdurdu. "Bunu gerçekten de yaptın mı kızım?"

Düşündüğüm şeyi gerçekten yapıp yapamadığımı bilemesem de, "Yaptım," diye yanıtladım onu. Boynumdaki kolyenin sıcaklığına, içimde akan gücüne odaklandım.

Phoiniks hançeri Karr'ın askerlerinden birinden aldı, simsiyah gövdesini ve keskin ucunu izledi. "Tanrı öldüren," dedi şaşkınlıkla. "Bu hançere dokunmak bile bir tanrıyı öldürür." Karr'ın meraklı bakışlarına karşılık olarak, "Sakın kabzası dışında bir yerinden tutma Spartalı," dedi.

Karr korkmuş gibi durarak askerlerinden birinden hançeri aldı, eline alır almaz hançerden bu dünyaya ait olamayacak bir ışık sızdı. "Siktir," diye mırıldanırken hançeri aceleyle elinden bıraktı.

Rae'ye baktım ama suratındaki ifadeden ne düşündüğünü anlayamıyordum. Tüm dikkati Karr'ın az önce attığı hançerin üzerindeydi. "Bu kurtuluşumuz," diye mırıldandı. "Ve aynı zamanda da sonumuz."

Phoiniks Rae'ye döndü. "Bunları savaşa kadar mahzene kilitlesek iyi olur," dediğinde Rae başını sallayarak onu onayladı.

Seus dikkatle tüm hançerleri toplarken kendiminkini de diğerlerinin yanına bıraktım ama o anda Karr ona, "Çabuk ol," diye seslenince hançerimi o anlık boşluktan yararlanıp geri aldım.

Buna ihtiyacım olacaktı.

Çok daha sonra ama mutlaka olacaktı.

Selam arsız ölümlülerim beklediğiniz kaos ayağınıza geldi diyerek şık bir açılış yapayım södkslşf. Öncelikle LETHE ÇIKTI! Şu an aklınıza gelebilecek her yerde; D&R, BKM, kitapsepeti neresi varsa satıştayız ve D&R mağazalarının bir kısmında da çok satanlardayız öhöm öhöm Mara'ya büyü yaptırdım. ÖTŞ ile aynı evrende geçtiğini daha önce söylemiştim. Ama fiyatı aşırı uygun ballarım valla öğrenci dostuyum ben....... Ve bir Mizpah var ufffffff. Resmine her baktığımda ölüyorum. Koycam şimdi buraya da sdojps.

Derin nefesleri aldık mı? Evet, şimdi de bir ilanı aşka salkndpjsğ. Onemacikgoz gelsin bu bölüm benden. Yeni kir kitabı var ismi de Tanrıların Suskunluğu diye yeni bir kitaba başladı sanırım sapığı olacağım.... Yorumlarda bana selam çakmayanı lanetlerim.

Ve kaos sdıofnhpdjğf. Nasıl ama meşhur hançer meydana çıktı nihahahahhahahahhahahahhahahahahhahahha. Kötüyüm ben kötü :) Büyük sıçtınız benden demesi.

Yine çok konuştum. Sizi bu hafta özledim :( Yetişirse haftaiçi de gelmeye çalışsam ama biz yine cumartesi diyelim kalbimiz kırılmasın. Sizi sonsuzluk kadar seviyorum, yorumlarda görüşürüz!

-Kaos.

Continue Reading

You'll Also Like

10.4K 785 28
Hiçbir yere ait olamamak mümkün mü? İnsan bir yere ait olabilir mi? Aidiyeti hissetmek için ne yapabilirsiniz? Nelerden vazgeçebilirsiniz? Doğaüstü...
35.4K 1.4K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
100K 7.4K 61
Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyordu. Burası normal bir dövmeci gibi görün...
36.8K 4.6K 39
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...