NUMUNE ŞAHIS

By Fatma_Zehra446

6.9K 1.5K 284

Her şey eski taş binaya adımını atmasıyla başladı. İşini çok seven bir gazeteci Numune Şahıs. Çalışmak için b... More

NUMUNE ŞAHIS-1
SEYYAR SATICI-2
KARANLIKTA AÇIK IŞIKLAR-3
FESLEĞENLER VE SİNEKLER-4
SAYGIN BİR BEY-5
KAYIP İLAN-6
İNŞAAT ÖNCESİ ÖDÜL MERASİMİ-7
İKİ SEÇENEK-8
KARMAŞIK İLAÇLAR- 9
KAZA SONRASI NORMALLİK-10
DÖNEN FENOMEN-11
VATOZ FELSEFESİ-12
İNCİR Mİ ADASI-13
ANTİKA MI PIRLANTA-14
KAĞIT KALİTESİ-15
ÇORAP SÖKÜĞÜ-16
ÇİÇEK KAPISI-18
YÜKSEK VE KORKAK-19
İYİ ÇOCUK AMA KORKUT-20
KÖTÜ İZLER-21
MAHZENDE DENGESİZLİK-22
ŞAHIS AİLESİ-23
ALIŞMAK HEM DE ÇABUK-24
İMAMI KAÇIRMIŞLAR-25
BEKLENEN İHTİMAL-26
HESABI KAPATALIM-27
GELENLER-28
KANLI SİLAH-29
YEŞİL LAZER-30
VEDA ÖDÜLÜ-31
GEÇMİŞE YOLCULUK-32
FİNALDEN SONRA OLMAZSA OLMAZ KONUŞMA
NUMUNE ŞAHIS - 2. KISIM
ZAMANE KORSANLARI - 1
DENİZANASI KUCAĞI- 2
KAPTANIN OYUNU- 3
GÜVERTEDE AKŞAM YEMEĞİ- 4
KONUM; ZAGAZİG- 5
YILAN VE HAMSTER -6
DÜRBÜNLERE KAST - 7
GÖKYÜZÜNDEKİ KUBBE - 8
TAZE LİMON - 9
UZAYLI AYİNİ - 10
MANYETİK MAKARALAR - 11
ALTIN TOZLU ÇORBA -12
KİMYA SİHİRBAZI - 13
KİLİMLERE ÖZGÜRLÜK -14
KARANLIK ESARET -15
NUMUNE ORMANI - 16
İHANET KELEPÇESİ - 17

MEMURA HAP-17

116 36 1
By Fatma_Zehra446

Otobüsten inip kısa bir süre yürüdüğümüzde karakola varmıştık. Nigar komiserin geleceğimden haberi vardı. Verda'nın yanımda olduğunu bilmiyordu şimdilik. Aslında bu gün için birlikte olacağımıza dair bir planımız yoktu, ta ki Verda gece vakti aklına gelen tasarım fikriyle erkenden malzeme almaya çıkana kadar. Müzeyyen teyzenin evi yolumun üstünde olduğu için karşılaşmıştık ve karakola gideceğimi öğrenince de benimle gelmek istemişti. Zaten az çok konudan haberdar olduğundan dolayı, birlikte olmamızda bir sakınca yoktu.

Karakoldan içeriye girip, Nigar komiserin odasına çıkana dek Verda etrafı seyretti. Üstelik bunu yaparken gizleme gereği de duymuyordu. Arkadaşım olduğu nasıl da belliydi. Masa başındaki memurlar beni görmeye alışkındı, yönlendirmek için parmaklarını bile oynatmadılar. Ben de her zamanki rotamı izledim Verda beni takip ederken.

"Hatırlıyor musun? Bir keresinde annemin çantası çalınmıştı. Karakola gitmek için hazırlanıyorlardı, ağlaya sızlaya ben de takılmıştım peşlerine. Ah o gün ne kadar da gerginlerdi." Verda derin bir nefes verdi geçmişten ana dönerken. Kapıyı tıklatmadan önce güldüm.

"Bir hafta boyunca karakolu anlatmıştın, hatta bir polis sana çikolata vermiş, polis olacağım diye tutturmuştun. Nasıl unuturum ki?" Küçük bir kahkaha attı.

"Her hafta meslek değiştiriyordum o zamanlar." Sohbet etmeyi daha sonraya erteleyerek içeriye girdik. Beni görünce ayağa kalkan Nigar komisere güler yüzle bir selam verdim. Her zamanki yerime oturmak için ilerlerken Verda da arkamdan gelip kapıyı kapattı. Meraklı hali bir anda çekingenliğe dönüşmüştü. Tıpkı benim karakola geldiğim ilk gün gibi. Ama sonra alışmıştım, onlar da bana alışmıştı. Nigar komiserle arkadaş gibiydik artık. Kaza olduğu günden sonra daha samimiydi tavırları.

"Hoş geldiniz. Tanıştırmayacak mısın bizi arkadaşınla?"

"Çocukluk arkadaşım, Verda." El sıkıştıktan sonra oturdular. Karakola gelip de günlük hayattan sohbetler etmeyecektik elbette. Yine de Nigar komiserin Verda'nın yanında konuşmaya hiç niyeti yok gibiydi. Odaya çay getirmesi için çay ocağını aradı. Huyu olmamasına rağmen gündelik hayatımız hakkında kısa sohbetler etmeye başladık. Ara ara saate bakıyor olmasından pek zamanı olmadığını anlıyordum. Benim de pek zamanım yoktu aslında, gazeteye gitmem gerekiyordu. Korkut'un nasıl bir bahaneyle kavga üreteceğini kestirmek zordu artık. "Telefonda da konuştuğumuz gibi, kameranın sahibi maalesef yaşamını yitirmiş." Ortamı canlandırmak için bir anda konuya girdiğimde ikisi de yerlerinde doğruldular.

"İstersen yalnız konuşalım Numune, kişisel bir konu değil biliyorsun." Verda, kendisine yapılan imayla kıpırdandı. Bir bana baktı bir de masanın ardındaki komisere.

"Sorun yok, Verda biliyor olayı."

"Başka kim biliyor? Numune memur arkadaşlara bile bahsetmedim bu olaydan." Sıkılgan bir ifadeyle arkasına yaslandı.

"Olayın içine düştük. Başka bir haberin peşindeydim aslında."

"Sahte antikacı." Başını salladı bunu söylerken.

"Evet, haberiniz olmuştur zaten." Verda girdi araya. Nigar'dan çekindiğini görebiliyordum.

"Dosyayı gönderdiler bana. Daha doğrusu ben rica ettim. Numune'miz ne tür olaylar çözebilecek kapasitede diye merak ettim." Ciddi halinden sıyrılıp tebessüm ettiğinde ben de güldüm. Bir kez daha rahatça konuşabileceğimizin teminatını verdik birbirimize. Kısa süreli bir tereddütten sonra, çorap fabrikası hakkında konuştuk. Evde biraz araştırma yapmıştım ama hizmet koşullarından başka bir bilgi edinememiştim. Bir de ürettikleri çoraplar gerçekten güzeldi. Verda bizi sessizce dinlerken, gün içinde fabrika ziyareti yapmaya karar vermiştik. Yerimizden kalkıp, çıkmaya hazırlanırken içeriye giren yabancı bir polisle duraksadık. Nigar komiser de hızlıca ayağa kalkıp, resmi bir tavır takındı.

"Buyurun baş komiserim." Demek izinden dönen baş komiser karşımızda duran otuzlu yaşlardaki adamdı. Ellerini beline koymuş, ne söyleyeceğini düşünür gibi belirsiz bakışlarla Nigar komisere odaklandı. Sonra bize aldırmadan içeriye girdi. Ne dik duruyordu, ne de kambur. Oyun oynamaktan sıkılmış bir çocuğun mızmız hali vardı üzerinde. Siyah kemerini çekiştirip az önce kalktığım sandalyeye oturdu. Dirseğini masaya dayayıp, başını avcunun içine yasladı. Nigar komisere baktığımda bu durumu fazlasıyla normal karşıladığını, tekrar yerine oturduğunu gördüm.

"Döndüğümden beri rahat iki kilo vermişimdir, dün kovaladığımız herifler var ya... eve gittikten sonra tabanlarıma basamadım." Nigar komiser gülmemek için kendini tutarken, bıkkınlığı gözüme çarpan adama üzüldüm. Ağzını kapatıp esnedi. Sonra bizi fark etmiş olacak ki, sordu. "Hanımlar kim? İşleri halledilmedi mi?" Komiser odasında, ayakta öylece bekleyen iki kişiye başka bir soru yöneltilemezdi tabi.

"Numune, bahsetmiştim size zaten. Yanındaki de arkadaşı Verda." Önce bana sonra Verda'ya baktı. Hep böyle mi bakıyordu yoksa bu sabaha mı özeldi? Kaşları çatıktı ama bakışları ciddiyetten fazlasını taşıyordu. Bunu ancak içimden dillendirebilirdim; bilinci yerinde değildi sanki. Artık gitmemiz gerekiyordu bizim. Burada bir işimiz yoktu, Verda da benim kadar gerilmiş miydi acaba? Başımı çevirip ona bakacakken, baş komiser yüzüne bir sırıtma yerleştirdi.

"Verda... Hmm nerenin ismi bu?" Ağzının içinden gülüp, başını masaya koydu. "Ver... da. Ver... da..." Uykulu bir sesle heceledi sinirlenen arkadaşımın ismini. İlk kez ben ortamdayken başkasının ismine gülünüyordu. Şaşkındım açıkçası. Verda'nın isim konusunda şanslı olduğunu düşünürdüm hep. Şiir, sanat, incelik... ruhunda taşıdığı izleri bir ismin tınısına emanet ettiklerini düşünürdüm. Anlaşılan komiser başka yönden bakıyordu olaya.

"Biz çıkalım artık. Görüşürüz komiserim." Verda'nın koluna girdim. Baş komiser bozulmuş bir ifadeyle az önce yaptığı gibi avucuna başını yasladı. Neredeyse çekerek odadan çıkarttığım arkadaşım, sinirini yatıştırmak için bahçeye inmemizi bekliyordu. Nigar komisere de sabır dilemeyi ihmal etmeyerek merdivenleri indik. Saygıyla bahsettiği baş komiserin; yaşlı, ciddi ve mesafeli olacağını düşünmüştüm. Karşılaştığım manzara çok daha farklıydı.

"Polis olmasaydı benden çekeceği vardı. Haline acıdım da ses etmedim ama çok sinirlendim. Bir de komik olsa." Sitemle söylendikten sonra kollarını birleştirdi. Elini omzuna koydum. Nefes verirken burnundan çıkan buhar, kızgın boğaları anımsatıyordu bana. Biraz daha bu halde kalırsa karşısında kahkaha atacaktım. Baş komiserden çıkartamadığı sinirini benden çıkartacaktı o zaman da.

"Tamam sakin ol, baksana güvenlik için uğraşmış bütün gün. Kendince samimiyet kurmak istedi herhalde." Benim adımla dalga geçmemesinin rahatlığı da vardı üzerimde. İlk kez bir ortamda bana değil de yanımdakine gülünmüştü. Heyecanlı bir deneyimdi. "Haydi gidelim, sen biraz alış veriş yap kendine gelirsin." Başını salladı ve beraber yürümeye başladık. Onu gideceği yere götürdükten sonra ben de gazeteye geçecektim. Sonra da Nigar komiser beni alacaktı, beraber fabrikaya gidecektik.

***

Kafamı bilgisayara gömmüş gündemi takip ederken sürekli koridora çıkan Korkut dikkatimi çektiğinde başımı kaldırdım. İşi olmasa da odasında durur, yazı yazar kitap okurdu. Dolaşmayı pek sevmezdi. Bu gün yukarıya çıkıyor, aşağıya iniyor, Suzan ablanın masasının etrafında dolaşıyordu. Beklediği biri vardı, ya da bir sorunu. Tabi ben gidip soramazdım, önceden olsaydı sorardım. Birbirinden kurtulmaya gün sayan iki insandan farkımız yoktu. Aklıma yeni bir iş bulduğumu, Korkut'a söylemediğim geldi. Sandalyeye yaslandım, rahat bir oturuşla düşüncelere dalmak daha kolay oluyordu.

Her ne kadar kavgalı olsak da ben burada çalışıyordum, şimdiden iş bulduğumu söylemek etik gelmiyordu. Daha düne kadar; batmanız umurumda değil, ben de kendime yeni iş bulurum diyerek, patronuna kafa tutan Numune mi söylüyordu bunu? Sıkıntılı bir nefes verdim. Ben bile unutuyordum çoğu zaman; buradan gideceğimi, gazetenin kapanacağını. Olaylara öyle kaptırıyordum ki kendimi Korkut'la kavga etmesek aklıma bile gelmiyordu içinde bulunduğum durum. Teşekkür mü etmeliydim ona? Masanın üstünden alıp, elimde evirip çevirdiğim kalemin mürekkebinin akmasıyla ellerimin masmavi olduğunu fark ettiğimde artık geçti. Pantolonuma da dökülmüştü mürekkep. Seslice oflayarak yerimden kalktım, yanlışlıkla ittirdiğim masam yere sürtünerek rahatsız edici bir ses çıkardı.

"Bir sorun mu var?" Onu düşünürken varlığını unuttuğum Korkut, Suzan ablanın masasının önünde dikilirken bana seslendi. Evet, büyük sorunlarım var Korkut bey. Ama maalesef ki şu anda üstümü başımı mahveden bir mürekkeple uğraşmam gerekiyor. Cevap vermeden hızla odadan çıktım ve lavaboya gittim. Sabunu ellerime döküp, çamaşır çitilercesine yıkamam sadece mürekkebin bulaşıcı olmasını engellemişti. Kaderime razı olup mavi ellerimle koridora çıktım.

"Ay mürekkep mi döktün üstüne? Kolay da çıkmaz ha." Suzan abla zorlu lekeler konusunda uzmanlaşmış bir edayla konuştu. Muhtemelen birazdan da köyünde zorlu lekeyle imtihan olan birinden bahsedecekti.

"Matbaanın etkisinden çıkamadınız herhalde?" Yüzünde sinsi bir gülümseme olan editörümüze baktım. Buralarda dolaşmasının sebebi belli oluyordu. Yanıma gelip bana soru soramıyor oluşunun üstüne, benim yanına gitmiş olmam ekmeğine yağ sürmüştü. Bu gün ikinci kez komik olmaya çalışıp da ortamı buz gibi yapan biriyle karşılaşıyor olmam, bir üçüncüsüyle karşılaşmamak için dua etmeye başlamama sebepti.

"Ben çıktım da, siz hala etkisindesiniz sanki? Soğuk şakalarınıza bile konu ettiğinize göre..."

"Şaka yapmamıştım."

"Evet yapamadınız."

"Tartışmayacağım Numune hanım, işim gücüm var." İşi olmadığını çok iyi biliyordum. Faturalarla Mithat bey ilgilenmeye başladıktan sonra meşguliyeti azalmıştı. Tek elini cebine koyup, çevreye bakındı. Matbaada yaşananları merak ediyordu ama soramıyordu. Bu hali keyfimi yerine getirmeye yetmişti. "Şey diyecektim ben... Nusret abiyle yaptığın röportajı gönder de düzenleyeyim."

"O soruları kendim için hazırlamıştım, gazete için değil. Kimse meslek sırlarının gazetelerde paylaşılmasını istemez değil mi?" Yenilmiş ve meraklı bir halde odasına döndü. Suzan abla da fark etmişti onun bu halini. Kapı kapanana kadar bekleyip kolumdan çekiştirdi. Ona da anlatmayacaktım tabi ki. Beni günlerce merak içinde bırakan insanlara bunu yapmak da hakkımdı üstelik.

***

Nigar komiserin aramasıyla aşağıya indim. Araba sivildi, açık camdan şoför koltuğunu görmeseydim, beyaz üstüne mavi desenli polis arabasını arıyor olacaktım. Montumun fermuarını çekip kaldırımdan indim. Karşı kaldırımın önüne kadar yürüyüp, gri aracın kapısını açtım.

"İşlerim anca bitti." Kemerimi takarken, bunca saat merak içinde bekletilmemin hesabını sormamı engelleyen bahanesini sunduğunda, böyle şeylerin olabileceğini söylemekten başka bir çarem kalmamıştı. "Umarım trafiğe yakalanmadan gideriz. İş çıkış saatine bir buçuk saat daha var." Park ettiği yerden çıkarken direksiyonla beraber o da kafasını çeviriyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ama dikkatli polisimizin gözünden kaçmamıştı bu halim. "Neye gülüyorsun?"

"Hiç..." Omuz silktim. "Hadi bir an önce gidelim, sabırsızlanıyorum."

"Sürüyorum ya işte." Tepkisi aynı abiminki gibiydi. Araba kullananlara has bulaşıcı bir huysuzluk muydu bu? Yoksa bu ikisi birbirine mi benziyordu? Yola çıktığımızda çantamdaki kamerayı elimle kontrol ettim. Son anda gelen, acaba unuttum mu, hissi kalbimin gümbürdeyerek atmasına sebep olmadan hemen önce. "Fabrikada kameranı çıkartma. Sivil olarak gidiyoruz, soruşturma dosyası da henüz açık değil. Ortalığı karıştırmayalım şimdi."

"Tamam, telefonla çekerim." Kırmızı ışıkta durduğumuzda, kemerin izin verdiğince bana döndü. Kural sıralayacak gibi bir hali vardı. Misafirliğe gitmeden önce çocuğunu tembihleyen bir anneden farkı yoktu.

"Fotoğraf çekiminde ses ve ışık istemiyorum. Benden önce kimseyle konuşma. Bana komiserim deme, istediğimiz kişiyle konuşana kadar fabrikaya gitmiş iki arkadaş olacağız." Tamam mı, dercesine gözlerime baktığında yeşil ışık yanmıştı. Tekrar yola koyulduğumuzda kıkırdadım. "Kusura bakma, şimdiye kadar normal bir operasyonumuz olmadı. Uyarmak zorundayım. Gerçi benimle operasyona gelmen bile normal değil ya."

"İstersen baş komiserinle git. Birkaç küçük espriyle olayı tatlıya bağlarsınız."

"Bir de o mevzu var değil mi? Arkadaşın kusura bakmasın, komiserimin durumu biraz farklı." Farklı durumu açıklamadan yola odaklanmış halde araç sürmeye devam etti. Trafik yoktu, fabrikaya istediğimiz sürede ulaşabilirdik. Ama ondan önce iki arkadaş olarak biraz sohbet etsek fena olmazdı.

"Nasıl farklı bir durum? Bana öyle bakma! Arkadaşız biz seninle." Mevlitte kendisine tabak getirilmesini bekleyen bir çocuk gibi bakıyordum Nigar'a. Artık Nigar diyebilirdim.

"Sen bu durumu kullanacakmışsın gibi hissediyorum."

"Durum kullanmak demeyelim de, merak ettim diyelim." Büyükçe bir tırın yanında durduk. Yeni bir kırmızı ışık kesmişti yolumuzu. Nigar yüzünü kaşıyıp, söyleyeceğinin pek de önemli olmadığını göstermek istercesine elini salladı.

"Yapı olarak ciddi ve sinirli bir adam, çocuğu olacağını öğrendi. Hanımı da daha güler yüzlü ve sakin olmasını rica etmiş." Demek baş komiser evliydi. Ailesinin mutluluğu için kendini değiştirmeye çalışması takdir edilesiydi. Yine de bunu başarmakta zorlanacağa benziyordu. Kötü şakalar, ters tepkiler ve nihayetinde yine sinir.

"Baygın gibi dolaşmasını da mı karısı rica etmiş?" Söylediğimle gülmeye başladı. Direksiyonu da sıkıca kavramıştı.

"Onu hiç sorma. İzinden geldi ya, dün de uzun zamandır koşmadığı kadar koşunca, dediği gibi bacakları çok ağrımış. Rüzgar sebebiyle de başı ağrıyınca ağrı kesici içmek için mutfağa gitmiş. Ama farkında olmadan ona misafirliğe gelen anneannesinin ilaçlarını yutmuş, e tabi sersemlik kaçınılmaz olmuş. Gece daha fenaymış, sabah da etkisi görüldü tabi." Yol boşaldığında vites değiştirdi. "Ama bundan haberi yok. Hanımıyla konuştum, haberi olsa kendine bile sinirlenir sakinleştiremeyiz diyor."

Dağ gibi adam iki tane ilaçla zihin kontrolünü kaybetmişti resmen. İlacın asıl sahiplerine bir şey olmuyordu ama. Arkama yaslanıp, kalan yolu izlemeye başladım. Yeterince sohbet etmiştik, şimdi sırada fabrika sahibi vardı. Ona ulaştığımızda tüm düğümleri çözebilecek miydik? Doğru şekilde davrandığımızda ki Nigar kendinden emindi ve gözünü karatmıştı, çözüme çok fazla yaklaşacağımızı hissediyordum. İlk kez ipin ucu ölü birine çıkmıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

21.4M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
1.8M 113K 59
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. Mine MUTLUÇAY, otuz yaşında arşiv memuru ke...
7.9M 396K 77
Bordo Bereli cesur bir askerin ve başarılı bir doktorun hikâyesi... ''Halide sana deli gibi aşık!'' En yakın arkadaşım, sevdiğim adama sırrımızı söy...
GELECEK By VeraHare

General Fiction

89.2K 4.2K 15
Tüp bebek merkezinde tüplerin karışması sonucu kocası yerine hiç tanımadığı bir adamdan hamile kalmıştı Mahru. #1İhanet/24.5.2024 #1Mahru/24.5.2024 #...