KARANLIKLAR ÜLKESİ

By sarenurkygsz

57 12 5

Farklı ve oldukça gizemli. Değişik davranışları olan, davranışlarıyla herkesi şaşkına uğratan, asi, normal o... More

GİRİŞ
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM

3. BÖLÜM

7 1 0
By sarenurkygsz


HIRSIZ

Şimdi paramparça olmuştu adam. Hem çok sevdiği eşini kaybetmişti hem de, yarım bir adam olmuştu. Acısı çok büyüktü sanki buna dayanamıyordu. Çok güçlü olmasına rağmen kalbi zayıflamıştı.

Şimdi evde onu aylarca bekleyen kızına nasıl bakacaktı, ne diyecekti? Annesini sorduğunda ne cevap verecekti? Hiçbir şey bilmiyordu. Kızına verecek bir cevap, yüzüne bakacak çaresi yoktu. Unutmak için gözlerini kapattığında o kaza anını hatırladı.

Bacaklarını oynatamadan gözlerini yarım yamalak açtı. Sevdiği kadını kanlar içinde yerde yatarken gördüğünde gözleri dolmaya başladı. Adamın en sevdiği renkti kırmızı. Ama şimdi o renkte karısı boğuluyordu. Onu öyle görmemek için kapattı gözlerini. Açtığında ise sedyede yatarken buldu kendini. Karısını aradı ama göremiyordu. Belki de bir daha göremeyecekti.

Bir ay geçmişti... Hastanede yatalı, Karısı ve kızını görmeyeli. Karısını bir daha göremeyecekti ama kızını gördüğünde ne yapacaktı? Karısının yüzünü anımsatan kızının yüzüne bakabilecek miydi? Babasını yarım bir şekilde gören kızı ne tepki verecekti?

Tüm doktorlar çok uğraşmıştı adamı tekrar ayağa kaldırmak için. Ama yapamamışlardı. Profesörler bile buna bir çare bulamamıştı. O günden sonra adam çok değişmişti. Kızına tek bir kelime ve o kazayı anlatmamaya karar vermişti. Yüzüne dahi bakmayacaktı. Çünkü karsına benzeyen o yüz; o yüze baktığında karısını kanlar içinde hatırlıyor ve yardım edemediği için kendine çok kızıyordu.

Kız, babası eve geldiğinde şaşkın bir şekilde bakmıştı. O bir aydır bu durumda mıydı? Ve annesi neredeydi diye düşünüyordu. Kısa süre sonra adam kızını başka bir kız yapmıştı. Başta annesini hatırlatacak her şeyi yok etmiş, tüm renkler başta kırmızı olmak üzere renkli şeyleri hayatından çıkarmıştı. Sadece siyah bir hayat vermişti bunun karşılığında.

Kız ise, babasının yarım halde oluşuna mı üzülecekti, annesinin bir daha göremeyişine mi, yoksa babasının ona yaptığı disipline mi üzülecekti? O zamanlar dört yaşındaydı ve hiçbir şeye bir şey demeden denilenleri yapıyordu. Babasının yüzüne bakmadığını anlamıştı kız, annesine benzeyen bir yüzü vardı ve bu yüzden kız kendine de yasaklamıştı bunu. Bundan sona aynalara bakmaz oldu ve o günden sonra ne annesinin yüzünü nede kendi yüzünü görmüş oldu.

Birkaç yıl sonra da babasının istediği gibi annesini unutmuştu. Dışarıdan annesinden artık nefret eden, ona kızan bir kız vardı. Ama içerden kan ağlıyordu. Annesini unuttuğu için, onu bir daha göremeyeceği için ve kendine vermek zorunda olduğu ceza için. Hem ağlıyor hem de kendine ve annesine kızıyordu.

* * *

Otele vardığımızda rahat bir şekilde içeri girdik. Çünkü bu şehir ve Amerika'nın yarsı babamın emrinin altındaydı. Bu çoğu oteller içinde geçerliydi. Otelin lobisine geldiğimizde gözümüzü dört açıp etrafa bakındık. Albert'in adamları bizden önce gelmiş olabilirdi. Otelin lobi çalışanına ilerlediğimde beni görür görmez tanımış ve gülümsemişti.

" Bayan Elena otelimize hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?" dediğinde John ve yeni kişi yanıma geldiler.

" Stiwe One hangi odada kalıyor?" diye sordum hemen. "Bir saniye." dedi kadın hiç düşünmeden bilgisayarına bakıp. Daha sonra kafasını kaldırıp bize bakarak konuştu.

" Bin yüz kırk altı numaralı odada kalıyor. Ona haber vermemi ister misiniz?" dediğinde başımı iki yana salladım.

" Hayır, ona sürpriz yapmayı düşünüyoruz." dedim ve asansöre doğru ilerledik.

Asansöre binmemizle silahlarımızı bellerimizden çıkardık. Üçüncü kata geldiğimizde silah sesleri duyduk. Hepimiz belimizden çıkardığımız silahları kaldırdığımızda asansör kapısı açıldı. Yavaşça dışarı çıktığımızda John sağa, yeni kişi ve ben sola baktık. Bağırış sesleri sol taraftan geldiğinde elimle John'u işaret ettim. Odaya doğru silahlarımız doğrultup yürümeye başladık.

Odanın koridoruna girdiğimizde önce kontrol edip kimsenin olmadığını görüp yürümeye başladık. Odaya geldiğimizde kapısı açıktı ve çok geç kalmıştık. Albert White adamı bizden önce halletmişti.

" Geç kaldık." dedim odaya girerek. Etrafa bakarken hırsızımızı odanın ortasında yerde yatarken gördük.

" John sen Robert'e haber ver. Yeni kişi sende etrafa bakın." dediğimde John kapının önüne çıkıp telefon etti. O sıra yeni kişide etrafı aramaya başladı

Ben adamın yaşayıp yaşamadığına bakacakken elimi boynuna uzattığım sırada kanlı eliyle bileğimi tutmuştu. Hızla ondan uzaklaştığımda John ve yeni kişi yanıma geldiler.

" Yaşıyor sanırım." dediğimde adam mırıldanarak kanlı yarasını tuttu. Gözlerini bize çevirdiğinde konuşmaya başladı.

" Ya... Yardım edin." dediğinde ağzından gelimeler zorlukla çıkıyordu. O sıra John adama doğru yaklaşıp konuştu.

" Yardım etmemizi istiyorsan bize dosyanın yerini söyle." dediğinde adam John'a yarasının acısıyla gözlerini kısarak baktı.

" N- Ne dosyası?" dedi ağzından kanlar gelerek.

" Ne dosyası olacak. Albert'e vermiş olduğun dosya." dedi John adama kızarak. Adam ne demek istediğini anladığında hiç beklemediğimiz bir anda gülümsedi ağzında ki kanlarla. Yeni kişi adamın yakasından tutup adama bağırdığında bizde aynı şekilde ona baktık.

" Şerefsiz! Bize dosyanın yerini söyle yoksa burada öleceksin." dediğinde yeni kişinin omzuna dokunarak geri çektim ve adama bu sefer ben eğildim.

" Beş dakika sonra öleceksin. Eğer ölmek istemiyorsan dosyanın yerini söyle. Ki sana canını bağışlayalım." dediğimde adam gözlerini bana dikerek düşünmeye başladı.

" Peki, ama canımı bağışlayacağınıza karşı." dediğinde gözümü devirip başımı salladım. John ve yeni kişi bana baktıklarında Stiwe'den uzaklaştım.

" Albert'in yeri..." dediğinde adam kan kusup öldü. Şok içinde adam baktığımda John adamı uyandırmaya çalışıyordu. Daha sonra John adamdan uzaklaşıp bana döndü.

" Öldü." dediğinde sinirle iki elimle saçımı karıştırdım. Adama boşa bekletmiştik konuşarak ve şuan elde ettiğimiz bir şey yoktu.

" Kara kız, ne yapacağız?" diye John sorduğunda onu duymamıştım. Sinirimden içimden kendime küfürler ediyordum.

" Elena?" Bu sefer yeni kişi koluma dokunarak bana seslendiğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.

" Senin yüzünden. Sen geldikten sonra görevimiz mahvoldu." diyerek yakasından tuttuğumda John araya girerek engel oldu.

" Kara kız dur!" dedi John beni yeni kişiden uzaklaştırıp. Hiçbir tepki vermeden bana baktığında sakinleşip kapının önüne çıktım. Yanıma gelip benimle konuştuğunda ona baktım.

" Şimdi kavga etmemizin sırası değil. Düşünmekten başka çaremiz yok." dediğinde John yanıma gelip ikimizde kaşlarımızı çatıp ona baktık.

Otelden çıktığımızda John babamın bizi çağırdığını ve bize bahsedeceği planı anlatacağını söyleyip doğruca büyük eve gittik. Doğduğumdan beri saray gibi eve küçükken hep büyük ev derdim.

Büyük eve gitmemeye çalışsam da babam çağırdığı için gitmek zorunda kalıyordum. Hiçbir çocuk doğduğu eve gitmek istemez mi? Hiç büyüdüğü odasına girmek istemez mi diye sorardım bazen ama cevabım hep kesin ve aynıdır. Ben normal bir çocuk gibi büyümedim. Oraya girince annemle olan anılarım ve kokusu geliyordu burnuma. Ondan ne kadar nefret etmeye çalışsam da yüzü ve kokusu burnumda tütüyordu.

Yol boyunca babamın anlatacağı planla debelleşip durdum. Babamın planının ana karakteri bendim ve hiç olmak istemediğim biri oluyordum. Ama bu plan çoğu zaman hep başarılı çıkıyordu. Belki bu görevi gerçekten başarabilirdik ama yapamamıştık ve kendime çok kızıyordum.

Eve geldiğimizde motordan inip eve gireceğimiz sırada yeni kişi kolumdan tutup beni durdurdu. John bana baktığında içeri girmesini işaret ettim. Daha sonra yeni kişiye döndüğümde konuşmaya başladı.

" Patronun söyleyeceği plan ne?" dediğinde tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Gerçekten bunun için mi durdurmuştu beni?

" Eğer bilmek istiyorsan içeri gir." dedim tekrar eve doğru giderek. Ama tekrar beni kolumdan tutup engellediğinde önce etrafa bakıp sonra sinirle ona baktım.

" Zaten senin yüzünden bu durumdayız. Bana dokunma yoksa..."

" Yoksa?" diyerek sözümü kesti. Bu tavrıyla ne yapmaya çalışıyordu bilmiyordum. Ama takımıma girmek için bana yakın davranıyorsa yanlış yolda gidiyordu bilmeliydi. Kolumu çekip ona bir adım atıp aramızda ki mesafeyi kapattığımızda konuştum.

" Bana karşı oynuyorsan yanlış yolda oynuyorsun bilsen iyi edersin." dedim yapmacık bir şekilde gülümseyerek. O ise bu tavrımı beğenmiş ve kendisi de yüzünü yaklaştırmıştı.

" Seninle oynamayı çok isterim ama şimdi sırası değil. Ama eğer oynarsam da sana karşı kaybetmeyi çok isterim Bayan Elena." dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım. Benden uzaklaştığında cebinden çıkardığı şeyi yüzüme tutarak gösterdi.

" Ama şuan otel odasında bulduğum vericiyi patrona vermem lazım." dedi ve vericiyi eline saklayıp eve girdi. Bende peşinden eve girdiğimde birlikte çalışma odasına girdik.

Babam yeni kişinin verdiği cihazı Robert'le birlikte kontrol ediyordu. John da vericiyi gördüğünde benim gibi şaşırmıştı. Yeni kişi bize göstermediği cihazı babama sunduğu için gururlu olmalıydı kendisiyle.

" Bu verici Albert White'ın yerini tespit edebilir efendim. O zaman dosyayı da alabiliriz elinden." dedi babama bakarak. Babam gözlüğünü çıkarıp kafasını salladın da vericiyi masaya koydu.

" Aynen öyle. Bu şekilde Albert'i de yakalamış olacaksınız. John sen bu vericide ki konumu tespit et." dedi vericiyi John'a iterek. John başını sallayarak vericiyi alıp odadan çıktı.

" Senin artık takıma girmemen için bir sebep göremiyorum Lenny. Eğer Elena da kabul ederse takıma girebilirsin." dediğinde babam ikimize bakarak konuştu. Babama baktığımda bu kararından çok emin gibi görünüyordu. Yeni kişi bana baktığında göz göze geldik.

" Baba, biz bu adamın kim olduğunu bile bilmiyoruz. Ve sen bu adama güvenip bu kararı verdiğin için tüm görevleri riske atıyorsun." dedim ayağa kalkarak. Babama baktığımda bana kaşlarını çatarak bakıyordu. " Ben bu adamı takımımda istemiyorum." dediğimde babam beni duymamış gibi kapıya doğru ilerledi.

" Senin bu kaprislerin yüzünden görevi nasıl ilerlediğini gördük Elena. Ben son sözümü söyledim. Eğer benim sözüme söz söyleyecek cesaretin varsa seni dinliyorum." dediğinde hiçbir şey diyemedim. Çünkü babamın sözüne kimse söz söyleyemezdi.

" Hayır, yok." dediğimde babam odadan çıktı. O an yerin dibine girmiş gibi hissettim. Yeni kişinin karşısında bana bağırması ve kızmasına sinirlenmiştim. Şuan yeni kişiyi öldürmek istiyordum ama yapamazdım. Bu yüzden onun yüzünü görmemek için odadan çıkmıştım ki tam kapıyı açtığım sırada yeni kişi bana seslendi.

" Benim yüzümden tartıştığınız için üzgünü ama Elena sana kendimi kanıtlayacağım." dediğinde hızla odadan çıktım. Yüzüne bakmadan kapıyı çarparak aşağı kata indim.

Evden çıkar çıkmaz meleğe gitmeyi düşündüm. Her canımın sıkılmasında oraya giderdim. Motoruma binmeden önce onu dikkatlice baktım. Hayatımda en çok değer verdiğim şeydi. İnsanlardan daha çok değer veriyordum motoruma. Adı: Black'ti. Benim hayatımda siyahtan başka renk yoktu ve Black'te siyahtı.

Babam araç kullanmama izin verdikten sonra John'la birlikte araba almaya gitmiştik. Araba alacağımı düşünürken Black'i gördüğümde ona âşık oldum. John araba alacağımı düşünse de ben Black'i görmemde tutulmuş ve onu almaya karar vermiştim. Normal bir insan veya bir kız bir insana aşık olurdu ama ben; Ben Black'e aşık olmuştum. Zaten normal biri olmadığım için normal bir insan gibi birine aşık olmam ve aşka inanmam.

Black'i cebimden çıkardığım bezle silmeye başladım. O benim için bir motordan fazlasıydı. Her göreve onunla giderdim, tüm tozu toprağı onunla içime çekerdim. Bir insan nasıl kendine bakıyorsa bende Black'e öyle bakıyordum. Etrafında dönüp kontrol ettikten sonra kaskı elime alıp motora bindim. O sıra yeni kişi evin önünde bana seslendi. Onu bugün görmek istemiyordum ama o hep karşıma çıkıp duruyordu.

" Elena." Bana seslendiğinde onu duyumsamazlıktan gelip kaskı kafama taktı. Bana tekrar seslenip yanıma geldi. Kaskı çıkarıp ona sinirle baktığımda konuşmaya başladım.

" Ne var, ne istiyorsun? Bak istediğin oldu takımıma girdin. Şimdi ne yapmak istiyorsan yap ama benim peşimi bırak." dedim ona bağırarak. Bana iki adım yaklaştığın da kaşlarımı çatarak baktım.

" Evet, istediğim oldu." dediğinde tek kaşımı kaldırdım. İşte şimdi gerçek yüzünü gösteriyordu. Bana bir adım daha yaklaşıp devam etti. " Ama bunu size kanıtlayarak yapmak isterdim." dedi gözlerimin içine bakarak.

Bu adamı anlamak gerçekten çok zordu. Bazen ciddi bir savaşçı haline geliyordu. Bazen de anlamakta zorlandığım bir kişi haline bürünüyordu. Başım ağrımaya başladığında konuyu kapatmak istedim.

" Babama zaten kendini kanıtladın. Artık bana bir şey kanıtlamak zorunda değilsin." dediğimde kaskı kafama taktım tekrar.

" Ama ben size kanıtlamak istemiştim." dediğinde ona baktım. Başımın ağrısı çoğaldığında motoru çalıştırıp hiçbir şey demeden oradan uzaklaştım.

Eve gelene kadar başımın ağrısı canımı çok yakıyordu. Eve geldiğimde ise John'un arabasını gördüm. Ne ara eve gelmişti anlamadım. John'u düşünmeyi bırakıp odama çıktım. Komedinde ki çekmeceyi açıp içinde ki tüm ilaçları çıkardım. Masada ki sürahiden su doldurup ilaçların hepsini ağzıma atıp içtim. Başımın ağrısını geçmesi için yatağa yatıp gözlerimi yumdum.

* * *

Koca binaların ortasında insanların arasında sıkışıp kalmıştım. Küçük bir çocuktum ve annemi arıyordum. Bana balon almak için gitmiş ama geri dönmemişti. İnsanlar bana çarpıyor bir çöp gibi oradan oraya itiyorlardı. Anneme sesleniyor ama beni duymuyordu. Onu bulmak için insanların yüzüne bakıyor ama insanlar bana acıyarak bakıyorlardı.

Gözlerimden yaşlar gelmeye başladın da gökyüzüne baktım. Annemden istediğim balon havada uçuyordu. O an anladım annemin beni terk ettiğini ama neden gittiğini hayatım boyunca anlamamıştım. Yere çömelip iki elimi kapattım kimse ağladığımı görmesin diye. Gözyaşlarım okyanus olana kadar ağlamıştım sanki. Gözlerimi geri açtığımda insanlar kaybolmuş hava kararmıştı. Annem yine yoktu, beni terk edip gitmişti.

Korkuyordum... Küçük bir çocuk olarak karanlık bir şehirde tek başıma ve terk edilmiştim. Kafa mı kaldırdığımda babamı gördüm karşımda. Tekerlekli sandalyede bana arkası dönüktü aynı annem gibi. Yapayalnız, terk edilmiş ve acılar içinde küçük bir çocuktum. Annem bile yoktu ve ben buna üzülemiyordum.

* * *

Bağırarak gözlerimi açtığımda tavanda yağan yağmuru gördüm. Sanki benim yerime ağlıyordu. Bunun bir rüya olduğuna sevinemiyordum çünkü gördüğüm kâbusların çoğu yaşadığım anıları gösteriyordu bir film gibi.

John odamın kapısını hızla açıp içeri girdi. Gözlerinde ki endişeli ifadeyle bana baktığında ona baktım.

" Yeni bir kâbus mu?" diye sorduğunda gülümsedim. Yanıma geldiğinde oda gülümsedi.

" Pek de yeni sayılmaz." dediğimde yere düşmüş ilaçları görüp bana baktığında gözlerimin içine baktı.

" İlaçlarını almıyor musun?" dedi yerde ki ilaç kabını alarak. Elinden hızla kabı alıp komedine koyduğumda ona baktım tekrar.

" Benimle ilgilenmeyi bırak da Albert'in yerini buldun mu onu söyle?" diye sorduğunda kafasını sallayarak cevap verdi.

" Evet, bulduk. Lenny' de zaten bunun için eve geldi. Bağırdığını duyunca yanına geldim." dediğinde elimi alnıma koyup yastığa başımı koydum.

" Tamam, siz mahzene inin bende geliyorum." dediğimde bana bakıp odadan çıktı. Başkalarının beni böyle görmesine tahammül edemiyordum. İçimden kendime küfür edip yataktan kalktım. Banyoya girip duş aldıktan sonra üstümü değiştirip odadan çıktım.

Mahzene indiğimde John ve yeni kişi; John'un bilgisayarına bakıyorlardı. Yeni kişi bana bakıp göz göze geldiğimizde selam verip bende bilgisayara baktım. Dikkatle bilgisayara baksam da yeni kişinin bana bakışları yüzünden kafam karışıyordu. Ona baktığımda konuşmaya başladı.

" İyi misin?" dediğinde benimle ilgilendiğini anlamıştım. Yalandan gülümseyerek başımı salladım ve tekrar John' a döndüm.

" Albert şuan Los Angeles'ta şehirden uzak bir evde. Eve baktığımda parti düzenlediği belli. Yirmiden fazla adamı var." dediğinde düşünmeye başladım. Bu eve baskın yapmak zordu.

" Buraya baskın yapamayız. İçeride kaç sivil var bilmiyoruz ve biz sadece dışarıda yirmi adam saydık." dedim yeni kişi ve John' a bakıp. Yeni kişi ve John başını salladığında John, gözlerini açarak bana baktı. Sanki aklımda düşündüğüm şeyleri anlamış gibiydi.

" Sende benim düşündüğüm şeyi düşünüyorsun değil mi?" diye sorduğunda gülümsedim. Yeni kişi aramızda ki konuşmayı anlamamış bir şekilde bize baktığında John tekrar konuştu.

" Yenide Siyah Kraliçe olma vaktin geldi." dedi sevinerek. Yeni kişi bana açıklama bekler gibi baktığında ona döndüm.

" Yani demek istediğimiz partiye uygun bir şekilde girmek. Ani bir baskınla Albert'i yeniden elimizden kaçırırız." dediğimde başını onaylar şekilde salladı. O sırada John tekrar bana döndü.

" Ne yapıyoruz o zaman?" diye sorduğunda yeni kişide bu sorunun cevabını beklercesine baktı bana.

" Bir sorun çıkmaması için çarpım tablosu gibi yanlış yapmamamız lazım. Ben kara kraliçe olarak içeri girdiğimde Albert zaten avcumun içine girecektir. Onu yalnız bir odada avlamam lazım. İğneyi enjekte ettiğimde bir kedi gibi elime düşecektir. Sizin işiniz bitince yanıma gelirsiniz ve dosyayı böylece kısa sürede alabiliriz." dedim ve planı anlatmam bitmişti. Planları anlatmak her zaman kolaydı, ama işleme geçirmek anlattığım gibi kolay olmayacaktı. Ağzım kuruduğunu hissedip kendime bira koyup bir yudum aldım. O sıra yeni kişi bana bakıp soru sordu.

" Peki, sen içeriye tek mi gireceksin?" diye sorduğumda ona döndüm. Bardaktan bir yudum daha alıp barın tezgâhına koyup cevap verdim.

" Hayır, seni korumam olarak içeri sokacağım. John anlattı mı bilmiyorum ama ben, yani kara kraliçe iş adamlarıyla ilgilenmek konusunda çok ünlüyüm. Albert'le de bir zamanlar çok ilgilendim ve kendisi beni tanıyor olacak." dediğimde donup bana baktı. Kapıya doğru ilerlediğimde son bir şey demek için arkamı döndüm.

" Operasyon akşam altıda olacak. Eğer altıdan önce özel hayatında yapacakların varsa yap." dedim yeni kişiye bakarak. Mahzenden çıktıktan sonra kahvaltı için dışarı çıkacaktım. Üstümü değiştirmek için odama çıktığımda yatağın ucunda yeni kişinin dosyasını gördüm. Göz önünden kaldırmak için çekmelerden birine koyup giysi dolabımı açtım.

Üstümü değiştirip aşağıya indiğimde evden çıkmadan önce John beni durdurdu.

" Kara kız nereye gidiyorsun?" diye şımarık bir şekilde sorduğunda ona döndüm.

" Kahvaltı yapacağım. Bana eşlik eder misin hem seninle konuşacaklarım var." dediğimde gülümseyerek başını salladı.

Restoranda gittiğimizde John benden daha çok acıkmış gibi yiyordu. Ona gülümseyerek kahvaltımı yapıp kahvemi yudumladım. Aklımda John'a soracak ve söyleyeceklerim vardı. Karnını tıka basa doldurup sandalyeye yaslandığında ona bakarak konuşmaya başladım.

" Babamda olan yeni kişinin dosyasını alıp bakmam gerekiyor. Bunun için senin yardımına ihtiyacım var John." dediğimde bana şaşırarak baktı. Elinde ki portakal suyunu masaya koyduğunda konuştu.

" Bunun çok zor olacağını biliyorsun. Brain amca dosyalarını hep gizli kasada tutar." dediğinde başımı sallayarak düşünmeye başladım.

Babam önemli çalışanlarını hep gizli kasada tutardı ve bu kasanın şifresini sadece kendi ve Robert bilirdi. O kasayı açamaya çalışan kimse olmadı ve olanlarda büyük bir cezaya dâhil oluyorlardı. İçimden kuvvetli bir ses o kasayı açmamı ve yeni kişinin dosyasına bakmamı söylüyordu.

" Kara kız anlamıyorum. Lenny işinde başarılı biri ve neden şüphe duyuyorsun ki?" diye sorduğunda John'a baktım. Ondan neden bu kadar şüphe duyuyordum bu soruyu kendime çok kez sormuştum. Ama buna verecek cevabı kendime bile verememiştim.

" Senin de benim gibi düşünmeni isterim. Kız kardeşi için ona yalakalık yaptığını sanki kendisi anlamadı." dediğimde John gözlerini açarak bana baktı. Ayağa kalktığımda bana bakmaya devam ediyordu.

" Sen kahvaltı etmeye devam et. Ben biraz kafa dinleyeceğim." dediğimde kafasını salladığında gülümseyerek ona bakıp Restoran'dan çıktım.

Bana ait özel bir yerde kafamı dinlediğim yer. Kaldığımız evden bir saat uzakta, şehirden ise yarım saat uzaklıktaydı. Kafa dinlediğim yer bir dağın tepesinde kimsenin yıllardır hiç gelmediği bir yerdi. Burada şehrin manzarasını görebiliyordun ve rahatlamak için sadece gözlerini kapatıp doğayı dinlemen yeterliydi.

Bu yerin ismi: Melek'ti. Burası annemi benden alan ve ondan geriye yarım yamalak anıları hatırlatan sessiz bir yerdi. Melek annemi aldığı gibi bana annemin anılarını da hatırlatıyordu. Ona olan gizli özlemimi buraya gelerek rüyalarıma girmesiyle geçiriyordum. Bazen bu anılar birer kâbusa da dönüşebiliyordu. Annemi beni terk etmesi gibi. Ama iyi veya kötü hiçbirinde annemin yüzünü göremiyordum. Bu da babamın anneme dair hiçbir şey bırakmamasından dolayıydı. Ne bir fotoğraf, ne bir eşya nede kokusunu çekmek için kıyafet. Bu sayede annemi unutturmuştu bana.

Peki, babam unutabilmiş miydi? Hayatında en sevdiği kişiydi annem. Belki babam annemi bana unutturmuştu, belki annem bizi terk etmişti ama kendi tüm anılarını da unutmuş muydu? Daha doğru bir soru sorayım. Onsuz yaşayabiliyor muydu?

* * *

Adam yine karısına bakıyordu. Onu göremediğinden delirdiği için, o öldüğü zaman kocaman resmini yaptırmıştı duvarına. O duvarın tamamı karısının resmiydi adeta. O duvarın arkasında da gizli bir şey saklıydı. Bundan kızının haberi yoktu. Hatta kızı küçükken hep odasını merak ederdi. Bu yüzden büyüdüğü zaman ona ayrı bir ev yaptırmıştı. Böylece ikisi de rahat etmişlerdi.

Karısının yüzüne dokundu. Onu o kadar sevmişti ki bu aşk onu deli ediyordu.

" Seni ne kadar özlediğimi anlatamam karıcığım." dedi kadının yüzünü severek. Gözlerine dokundu sonra; O masmavi deniz gözleri, onu âşık eden gözleri. Karsı ne kadar gözlerini kaçırsa da o hep masmavi gözlerine bakardı.

" Elena büyüdükçe sana benzemeye başladı. Ama huyu ne kadar bana benzese de yüzü hep sen." dediğinde odasının kapısı çaldı. İçeri girmesi için izin verdiğinde sağ kolu Robert girdi. Zaten ondan başkası giremezdi bu odaya.

" Edendim bölüyorum.'' dedi ellerini birleştirip. "Elena ve ekibi Albert'in yerini tespit etmişler. Akşam göreve başlamak için izin istiyorlar." dediğinde adam sağ koluna döndü.

" İzin verildi. UmarımElena iyi iş çıkarır." dedi karısına bakarak.

Continue Reading

You'll Also Like

39.5K 869 18
Bakışları geceliğin açıkta bıraktığı tenimde dolanırken ona yaklaştım boynuna doladığım kollarımla ona daha çok çekilip "Özledin mi beni?" diye fısıl...
1.2M 72.2K 48
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
75.8K 3.7K 30
°Aile kurgusu° İzel 17 Yıl boyunca hayatını Cehenneme çeviren Ailesinin gerçek Ailesi Olmadığını öğrenir. Peki ya Yıllar sonra çektiği acılara rağmen...
678K 45.4K 35
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...