MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

seventy

15.6K 554 732
By tamamyayazar

Selamss aşklar nasılsınız

Bu bölümü yine yanwak pahasına olsun yazdım niye böyle Ramazan'a denk geldi hiçbir fikrim yok bu bölümler.

Bölüm ERKEĞİN ERKEĞE KIRDIRILMASINI İÇERİR. Sevmeyenler işaretli kısımdan sonrasını hele, hiç mi hiç okumasın, günaha da girmesin derim.

💘OYSU VE YORUMSU💘

Keyifli Okumalar <31 ;)

Medya-I see red :D

Lodos'um vibeı veren foto... o GÖTE 😝 😝

At'ım ve öpülesi dudişleriyle benleri ımhhh

 🖤

Atlas Özkara

Gün ortası, eve dönmenin verdiği rahatlığı pek az şey verirdi. Kalan zamanlar hâlâ içimizdeki ateşe yetecekti çünkü. Gün bitmedi diye sevinçliydim. Çok yorulmamıştım da. O evin içinde, üstün yetenekleriyle bana makarna pişirdiğini tahmin ettiğim yetenekli bir sevgilim varsa hele tadından yenmezdi. Esmer bombastik Lodos'um be. Yapıyordu bu işi de layıkıyla. İtalyan olmak=Makarna pişirmekti çünkü çoğumuzun gözünde.

Evin içini saran güzel kokuları takip ettim. Ahsen, ANA'mız, mutfak mekanımızdı neticesinde. Oraya ayrı bir değer veriyordum. Ufak bir imza işi için bir saatliğine şirkete uğramam gerekmişti. Abim kendine kafa tatili verdiğinde iş yükü, doğal olarak ortada kalanın canı çıksın misali bana verilmişti. Ömür de kendini ben tercih dönemimdeyim diye manyak ettiğinden, olan Atlas civcivine yani bana oluyordu.

"Ben geldim," dedim mutfağa bodoslama dalarken. Dalmaz olaydım.

Sırtımdan aynı anda 70 hançer yesem bu kadar koymazdı. Lodos, mutfakta, mutfağımız diyeceğim bu alanda kollarında bir oğlanla bana bakıyordu. Nasıl ya?

Dilim beklenildiği üzere tutuldu. Biraz kekeledim, az buçuk sendeledim. Nihayet, "Siz ne yapıyorsunuz?" diyecek gücü kendimde bulabilmiştim.

Gözlerim, sevgilimin, benim sevgilimin gözlerine kenetlenmişti. Bunu bana, Atlas'ına, güzeline nasıl yapardı amk dünyasında? Ben Atlas Özkara'ydım, ben aldatılacak bir adam mıydım lan?

Lodos bana baktı ama sanki beni görmedi. Nispet yapıyorsa da yaptığı nispet götüne girsindi. Kollarıyla sarıp sarmaladığı ve bunu harbiden iyi başardığı oğlanı tutmaya devam etti. Bir de şekil yapıyordu dağ ayısı, yaptığı makarnayı çatalın ucuna takmış, önündeki camışın ağzına uzatıyordu. Ne bu bebek miydi de onu kendi elleriyle besliyordu alo? Benim de gözlerim alamadığım cevapla oraya döndü sonunda.

Sapsarı, güneşten parlak saçlar, bembeyaz, lekesiz, süt gibi bir ten rengi; yumuşaklığı su götürmez bir cilt dokusu, baldan tatlı gibi duran dolgun dudaklar, yaklaşık 1.70 boyla, minyon bir yapıyla Lodos'un kolları arasında kaybolmuş bir baby boy. Gözleri de mavi. Lan bu harbi bebekti!

"Sen?" dedim hayretler içerisinde. "Böyle çocuklardan mı hoşlanıyordun?" Onun yanında ben sulak arazide yetişmiş kalırdım çünkü.

Boğazımda bir yanma vardı. Ağzına sıçayım bari evimizde yapmasaydı. Yuva bilmiştim burayı. Aşk yuvası... Lodos da bildi diye tahmin ediyordum.

"Ben hep böylelerinden hoşlanırım," dedi Lodos. Götüne sokayım bu nasıl cevaptı lan?

"Böyleleri?" dedim. Çocuğa dönüp bir kez daha baktım. Amk böylesine ben de düşerdim şimdi bu da erkek değil melek gibi bir şeydi ama neyse konumuz o değildi. Konumuz neydi?

"Senin gibiler," dedi 'eski sevgilim'.

Harbi amk bu çocuk neden bana benziyordu? Birkaç fiziksel özellik olarak en azından. Sarı saç ve mavi göz gibi. Bir de beyaz ten.

"Ama?" dedim, "Ben ne olacağım?" Atlas Özkara'ya bunu sorduran hayat, fakirlere neler yapmazdı ki... Konudan bağımsız zengin olduğumu neden şimdi söylüyordum ben?

Minnacık, tatlı dediğim çocuğun leşten beter kahkahasını duydum. Kahkahasına Lodos da eşlik etti. "Sen yalnız kalacaksın," dedi bir de. Bugün beni üzmek için mi uyanmıştı?

"Utanmaz arlanmaz köpek, sana güvenen aklıma sıçayım," diye bağırdım. "Derme çatma genler birleşmiş senin gibi bir şerefsiz ortaya çıkarmış, püğ ben de seni melez ama adam sandım!" Ama sesim duyulmadı. Lan felç mi inmişti genç yaşımda?

"Eee, Atlas," dedi Lodos, hakaretlerin hiçbirini sikine takmadığı belliydi. Duymamıştı ya. Önündeki çocuğun dudaklarına kapanmadan hemen önce, beni yerle bir etti. "Sen götünü vermezsen, verecek birini bulurum yavrum."

Boğazımı sıktım, kendime bir tokat attım ve bağırdım. Sonra Allah'a bin şükür ki uyandım. Rüyaydı. Ne rüyası, sikeyim ki kabustu. Berbat bir kabus.

Lodos'un kollarında, akşama yakın daldığımız kalitesiz uykunun ceremesini çekiyordum. Bacakları bacaklarıma dolanmış, bir kolu belimin altından geçmiş, diğeri de onunla birleşmişken beni sarıp sarmalamıştı. Belki de beni abluka altına almasa, harbiden kendimi boğardım. Sıcaklamış, yanmıştım. Sucuk olmuştuk, yarı çıplak bedenlerimiz birbirine dayandıkça.

Böyle bilinçaltına bilinçaltı diyen atayı, rüya denen illeti ortaya çıkaran danayı, sikime düşkünlükle bu seks işine taktığım kafamı sikeyim diye düşündüm.

Kalbim hâlâ deli gibi atıyordu. Böyle boktan bir kabus görülür müydü lan? Sevişememenin yükü insandan böyle çıkar mıydı? Resmen düşman başınaydı. Mutfağa girene kadar fazla gerçekçiydi çünkü bugün sabah şirkete uğrayıp gelmiştim. Ve makarna da yiyip yatmıştık ama Lodos'un kollarında olan bendim. Beni de sarıp sarmalayabiliyordu işte. Orası hâlâ bizim mutfağımızdı ve yaptığı sosu da bana tattırıyor, sonra dudağımda izi kalmış bahanesiyle beni öpüyordu. Ufak tefek oğlanlardan artık ben de nefret edecektim. Reva mıydı bu bana?

İnsanlar yemek sonrası uyunmaz diye boşuna demiyordu aga! Böyle boktan bir şekilde uyanmak zorunda kalıyorsun yoksa. Mide yediklerini sindiremeden, senden aşkın ıstırabını sindirmeni bekliyordu. Yok ya!

Şakağımdan saçlarımın arasına ve sırtımdan yatağa dökülen terleri hissettim. Fenalık bastı.

Yatakta, ardımda uyuyan adamı tekmelemek pahasına hırsla hareket ettim. Kurtulmak için savurduğum dirseğim kaburgasına denk geldi. Bir hışım arkamı döndüm. Lodos cılız bir iniltiyle gözlerini aralamaya uğraşırken, hızlı hareketlerim altında kalan kotuna uzandı. Üst bedenlerimiz çıplaktı ama gün ortası uyuduğumuz için -ne ara daldık en son fingirdiyorduk gerçi ben de anlamamıştım- altında kotu kalmıştı.

Fermuarını aşağı çektim, düğmesini açtım, hoyrat bir hareketle kumaşı çekiştirip, boxerının altına soktuğum elimle erkekliğini kavradım.

"Fuck!" diye bir küfürle uyandı. 10/10 uyandırma şekli. Acep o rüyalarını hangi dille görüyordu?

"Fuck ya asıl ben sana fuck," dedim bir çocuk gibi somurturken. Ayılmak için sol elini kaldırmış, avuç içini gözlerine bastırmışken, diğer eli, benim elimin üzerine kapanmıştı. Uykudan dolayı boğuklaşmış sesiyle, yarı kapalı gözleriyle bana döndü. "Atlas ne yapıyorsun yavrum, deli mi sikti seni?"

"Sen anca başkalarını sikersin," dedim kavradığım erkekliğine tırnaklarımı geçirirken.

Bileğimi sıkıca tutup, elimi kendinden ayırdı. "Ne oluyor lan sana?"

Beni yatakta geri itip, bir çırpıda üzerimde yükseldi. "Aldattın beni," dedim. Çok gerçekçiydi ben napim ya?

"Ne zaman?" dedi o da saf saf. Sonra uykusu çabuk açılmış gibi devam etti. "Oysa ben iyi saklandığımı düşünüyordum."

"Yaa," dedim altında debelenirken. Bacaklarımı bacaklarının arasına kıstırdı. "Bir de dalga geçiyorsun ya, bırak!"

"Dur bir oğlum ya," dedi, ellerimi bileklerimden kavrayıp, başımın tepesinde birleştirirken. "Feleğim şaştı, o nasıl bir uyandırma şekli. Bir dur kendime geleyim."

"Formundasın zaten," dedim altta olsam da dik dik ona bakarken. Kurumuş dudaklarını yaladı. Normalde olsak, sen yorulma ben yalayayım derdim ama bugün üzerime son sürümünden bir trip güncellemesi gelmişti. Madem bunca zaman trip atılan konumdaydım, bundan sonra azıcık da trip atan konumuna geçerek hayatı dört dörtlük yaşayabilirdim. Hiç öyle yaşamıyormuşum gibi(!).

Kaşlarını havaya kaldırdı. Ağırlığını tam vermese de uyluklarıma doğru otururken, günaha davet kasıklarına kadar açılmış kotuyla ağız sulandırıcı duruyordu. "Senin öpülme saatin gelmiş belli," dedi. Hehe, o beni öpmediği zamanlarda huysuz ve huzursuz olduğumu söylüyordu da. Mesela başta da öyleymişim çünkü hiç onun öpücüklerini tatmamışım. Haklıydı. Yine de düşmedim. Düştüm de belli etmedim.

"Yoo gelmedi."

"Anlat hadi bebeğim ne oldu? Niye dellendin akşam akşam? Bir de aldattın falan diyorsun hayırdır? Üç öpeceğim diye söz verip iki mi öptüm seni, ne aldatması?" Aaa bu adamın da aklı fikri öpmek ve öpüşmekte. Böyle olmaz ki canım hiç bana çekmemiş. Misal benim aklım artık daha ileri bir boyutta... Sikişte.

Laf ebesi. Yüz buruşturdum. "Komik misin sen bakayım, he?"

"Öyle derler." Gözlerimin alev aldığını hissettim. Artık kırmızılardı sanki.

"Bak derler falan deme bana geliyorlar Lodos. İnsanı rüyasında da aldatmazsın ya, bulmuşsun kendine minnak çirkin bir şey, nispet yapar gibi gözlerime bakıyordun. Be vicdansız bari gözlerime bakma."

"Atlas," dedi Lodos derin bir nefes verirken. "Rüya ya hani o gördüğün ben değilim. O yüzden nasıl sana bakıp bakmamayı ayarlayabilirim?"

"Yoo sensin, sus!" dedim iki yana açılmış bacaklarında kaslı uyluklarına bir tane yapıştırırken. Gönül isterdi dudaklarına vurayım ama bana uzak kalmışlardı. Kaşlarını çattı Lodos.

"Peki seni aldatmadığıma neden hala inanamıyorsun? Malum uyandın, yanındayım, sendeyim gördün?"

"Çünkü geçerli bir sebebin var," dedim kısık bir sesle.

"Duyamadım, neymiş?" dedi üzerime biraz daha eğilirken. Pışık söylerdim. Zaten yeterince ergen, rezil ve rüsvaydım. O işi halletmek bana kalmıştı.

"Sen bana şunu söyle?" dedim hazır yeri gelmişken ve aklım bu sefer aşna fişneden çok daha gerçekçi çalışırken.

"Benden önceki sevgililerinin tipi nasıldı senin? Nesin sen hem, necisin? Bir bilelim değil mi? Yardır yardır ilerliyoruz, öpüş kokuş tamam ama gay misin, bi misin nesin sen be? Bir duruşun, bir şeklin, bir açık sözlülüğün olsun."

Lodos, içimden çıkan bu yeni yaratığa gözlerini belerterek baktı. Ben de o olsam aynı onun gibi bakardım. "Sen Atlas mısın?" dedi gözlerini kırpıştırırken. Bence içine Ahsen kaçmış bir Atlas'tım. Bu yengemsuyla çok takılmanın bu gibi yan etkileri vardı işte, görüyorsunuz anlatmaya gerek yok. Başparmağımı şekilli kaslarının yoğun olduğu adonislerine götürüp, esmer tenini okşadım. Buraya geleli de iyi yanmıştı he.

"Soruma cevap?" dedim. Dikkati ben ona dokunduğumda dağılmış gibi olsa da çabuk toparladı.

"Rüyadan uyanıp, beni dövmeyen her insana okeyim." dedi.

Adi şerefsiz kostok.

"Git onlar baksın sana madem." dedim belinin yan tarafını cimciklerken. Parmaklarını saçlarımın arasına atıp, sarı tutamlarımı geriye sıyırdı.

"Hem soruyorsun hem cevap beğenmiyorsun ne iş? Sen söyle bakalım."

"Biseksüelim ben de. Ama senin gibi dağ ayılarına bakmazdım canım, yani önceden merak etme ilksin." Dil çıkardım. Bence benim eskiden baktığım tipler, rüyamda Lodos'la matchleşmişlerdi ve ben de buna ayar olmuştum ya la. İşte bilinçaltının derin dehlizleri. Biraz da anawliz...

"Bak sen," dedi Lodos tek kaşını kaldırırken. "Bu beni daha çok sinir etti ama. O iş ne olacak?"

"O nedenmiş?" dedim harbi merakla. İlksin diyordum lan, harbi de ilkti şimdi beni konuşturmasın, bu neyin siniriydi.

"Eee güzelim zaten benim gibi adamlardan az dünya üzerinde? Senin bakacağın tipler daha çok, yani ben nasıl rahatlayayım şimdi?"

"Aaaoovv." diye bir şaşkınlık nidası bıraktım.

Önce ağzım açık kaldı, sonra gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve sonunda dayanamayıp haykırdım. Yatakta sarsılarak gülerken, üzerimdeki Lodos'u bile sarsmıştım. Hiç komik değil, demese de der gibi kollarını göğsünde birleştirip bana baktı.

"Lan bu nedir?" dedim biraz sonra hafif durulmuşken. Ondaki kendine güven tamamen haklılık payı içeriyordu ama benden de fenası varmış dedirtmişti. "Egon boyundan bile büyük aşkım, ben seninle nasıl yarıştırayım başkalarını zaten?"

"Ne dedin?" dedi gözleri dudaklarıma odaklanmışken.

"Egon boyundan büyük?"

"Ondan sonra?"

"Başkalarını nasıl seninle yarıştırayım?"

"Ondan önce?"

"Bilmem," deyip dudak büzdüm. Bu klişe olayı da sevgilimle yaşamadım demezdim. Basit yapılacaklar listemden biri daha elenmişti. Milletin yapılacaklar listesi imkansızlar olurdu, ben imkansızlara tek parmak şıklatışımla ulaşabiliyorum diye kendime saçma sapan hedefler belirliyordum. Hayata gel.

"Sen insanın ömrünü yersin," dedi Lodos kendini yana atıp, zaman kaybetmeden beni üzerine çekerken. Sırtım yatakla ısınmaya devam ettiğinden terleyen kısımlarına çarpan hava, tüylerimi ürpertmişti. Üzerine uzanan ben oldum. Elleri bel boşluğumdan popoma kaydı. Yine sonucu hüsran olacaktı ama bu işi de yapmaya devam ediyorduk. Birbirini azdırıp bırakmaktan zevk almayan da ne bileyim? Yüzüme düşen saçlarım çekilsin istediğimden kafamı iki yana salladım. Saç tellerim haliyle Lodos'un yüzüne de sürtündü. Huylanmış gibi yüzünü kırıştırırken, kıkırdıyordum.

"Aptal sarışın," dedi saçlarıma bakarken.

"Değilim!" dedim hiddetle.

"Ne değilsin?" dedi dudaklarını yalayıp tek kaşını kaldırırken. Sonra aniden parlak dişlerini göstere göstere gülümsedi. "Sarışın mı?" Aman hiçbir laf sokma fırsatını da kaçırmasın. Önce açık kalsa da sonra hezimetle bükülen dudaklarıma başparmağıyla dokundu. Dokunuşu cesaret verir gibi, "Hayır aptal." dedim. Yüzüme birkaç saniyeden daha uzun baktığından, dalmış gitmiş gibi inceledi bakışlarıyla. İşaret parmağı çok sık yaptığı bir hareketle alnıma dağılan tutamları geriye itti. Şakağımdan elmacık kemiğime kayan parmakları ve beni böylesine dikkatle incelemesi, utanan yerlerimi açığa çıkarmıştı. Bunu fark etmiş gibi, ensemden bastırıp başımı göğsüne gömdü. "Bence öylesin ama bu aramızda sır olarak kalabilir." He çocuk kandırıyordu yaprak!

"Hayır kalamaz çünkü iki kişinin bildiği şey sır değildir." dedim konuyu bambaşka yerlere çekerek.

"İyi ya," dedi Lodos da, diyordum ya fırsatı asla kaçırmazdı. Bana kendini sokamasa da laf soktukça orgazma ulaştığına yemin edebilir ama kanıtlayamazdım.

"Tek kişi olabilmek bizim elimizde, krizi fırsata çevirelim derim?" Arsız!

"Bu kadar açık sözlülük..." dedim göğsünü ısırmaya çalışırken. Kas kümeleriyle bezenmiş tenini dişlerimle kavramaya çalıştım, yatakta yana kaydı kahkaha atarak. Ben de onunla hareket ettim, ödümü bokuma karıştırmış kalbimi yerinden çıkartmıştı ama sonuç olarak sadece kabustu; bu adam bana tavdı, şükür moment.

Burnumu göğüs kafesinin arasından sokmak ister gibi tenine gömdüm. Aşağı yukarı tenini eşeler gibi sürterken, parmaklarını saçlarımın arkasından geçirmişti. Neden uyuduğumuzu bulmuştum. Kokusu bende fazlaca bir mayışıklık yaratıyor, ilk günden beri huzur veriyordu. Hal böyle olunca ben de koalalar gibi yatıp durmaktan başka bir şeye direnemiyordum. Yine de bu sefer kafamı kaldırmayı başardım.

"Sen bundan sonra nesin biliyor musun?"

Kafası karışmış gibi bana baktı. "Yine ne olacağım acaba?" Doğru içimde ya da dışımdan söylediklerimle olmadığı şey kalmıyordu. Bugün aldatıcı olduğu gibi.

"Atlasseksüel," deyip kıkırdadım. Daha fazla konuşmasın ve itiraz edecek bir cümle de kuramasın diye de dudaklarına yapışmıştım.

 🖤

Sadece emmeye gelen, gömmeye gelmeyen ilişkimizde yaşadığım bu rahip hayatından, rüyadan sonra daha da nefret etmiştim. Artık gururun falan da canı cehennemeydi çünkü yazın göbeğinde yaşanılan bu azgınlığa katlanamıyordum.

Adamla yan yana, kardeş gibi uyuyorduk anasını satayım, ben milli olduktan sonra sekse bu kadar zaman ara verdiğimi hatırlamıyordum. Ne yapayım, bağımlısı olan bir yavşaktım. Şimdi uslanayım, bir kişiye kapılayım diyordum ama onun da hayvan gibi bir inadı vardı ve benden beter bu yanı yüzünden asla eğrilmeyecekti. Demiyordu ki ah sevgilim sana kıyamam, ben yatarım altına ne olmuş?

Lodos ve bunu demesi... Zaten dünya tersine dönerse gerçekleşirdi gibi çünkü hayvan herif işine geldiği kadar romantikti ama asla mıy mıy ya da mıç mıç değildi. Ağır abi romantikliği vardı onda. Sert seviyordu. Kendince seviyordu romantizmi ve bunu yapmak isteyip de zorlamayla yapmıyordu, söylediği kelimeler otomatik olarak yerini buluyordu kalbimde. Ben serte bayılıyordum.

Haliyle iş başa düştü dedim, bir sabah Lodos'lu rüyalardan uyandıktan hemen sonra. Rüyamda onu görmeye meyilliydim, yeter ki yanında benden başka dişi ya da erkek sinek olmasın. Hepsine okeydim, pozisyondan pozisyona hem de. Benim alt takımlar yine kuzeyi gösteriyordu zaten. Sabah ereksiyonuyla uyanmaktan gına gelmişti. O da benden çok farklı değildi, bazen farkında olmadan götümü dürtüyordu direği.

Yanımda esmer yakışıklısı yüzü, kara kaşı, açmadığından henüz görmediğim kara gözüyle uyurken yeter artık buramıza kadar geldi beğ diye içimden bağırdım. Kafaya koydum sonra. El mecbur ilkin günahı olmaz diye açılışı ben yaptıracaktım. İkinci postaya alacağı olsun diyerek tabi. Yoksa sikmişim gururunu kafasına da bürünmüştüm.

Normal bir şekilde uyandık, kahvaltımızı yaptık, yeteri kadar öpüşüp koklaştık, öpüştükçe azıttık tabi, kahvaltı işini çok sevmediğime kanaat getirip, belki de akşam doyacağımı düşündüğümden iştahım kesilmişti, Lodos'u ilk zamanlardaki gibi ayakta uyuttum, yine de öküzlük yapmadan, "Görüşürüz aşkım, benim işlerim var," diye ortadan kayboldum. İlk aşkım deyişimden sonra bu ağzımdan kaçan ikinciydi ve yine bana mest olduğu, surat ifadesinden belliydi.

Gün boyu da tek yaptığım utana sıkıla, bu ukeler ne yapıyor amk dünyasında araştırması yapmak, ihtiyacım olan malzemeleri, anonim kimliklerle almak, bizim kullanılmayan Sarıyer'deki evde tek başına beden temizliğiyle uğraşmaktı.

Şu girdiğim hali görenler olmasın diye tribe girip, kendi kendime söve saya, biraz da canımı acıtarak ama sarışın olmanın verdiği rahatlıkla çok da uğraşmayarak kendimi geceye hazırladım. Bebek gibi olmuştum, o dağ ayısı benden güzelini arasa bulamazdı valla. Artık küçük tıfıl erkeklere bakamazdı. Yalnızca boyu boyuna, huyu huyuna uygun ben vardım.

Şimdi bu adama dağ ayısı diyordum ama o da bizim aramızda bir sevgi sözcüğüydü, artık bunu anlamayan yoktu.

İşlerim bittiğinde gerginlikle eve döndüm. Lodos yine kafayı yemekle meşguldü. Ben gelir gelmez açtı ağzını yumdu gözünü.

Sen neredesin de, neden benden kaçıyorsun da, habersiz iş olur muymuş da, bunları aşmamış mıyız da, sevgilisi değil koruması gibi yine yanımda gelmeliymiş de, falan fıstık...

Aştık, dedim. Sonra da onu öperek sakinleştirdim. Azgın yanı bu tongaya kolay düşüyordu. Ben öpülme bağımlısıysam sanki, o neydi? Aynı bokun lacivertiydik. O beni cezalandırarak, dudaklarımı yer gibi öpmeye devam ederken geri çekildim. Gözlerine baktım, sakalları belirginleşmiş yanağını okşadım. "Canım," dedim iki tane dana gibi adama bu gibi sözcükler dışarıdan baksan yakışmazdı ama bizim aramızda bir albenisi vardı. "Bara gidelim mi?"

Biraz rahatlamaya, gevşemeye bu yüzden de içmeye ihtiyacım vardı. Bahaneyle onu birkaç arkadaşımla da tanıştırabilirdim. Sonra da gece geldiğimde sürprizin amına koyacaktım, nasıl da şaşıracaktı merakla bekliyordum. Neyse ki son zamanlarda epey uslandığımdan, gitmeyek ya, demek yerine kırk yılın başıdır diye, "Olur," dedi. Bana ayak uydurmasına bayılıyordum, kalan her şeyi gibi.

Güzelce hazırlandık. Onun hazırlık anlayışı, zaten dövmelerle süslü bedenine bir kot bir tişört çekmekti, on numara beş yıldız oluyordu ama ben içime beyaz bir sporcu atleti giydim. Üzerime de yazlık tiril tiril kumaştan, beyaz, üzerinde siyah çizgileri olan salaş bir gömlek geçirdim. Altıma şortlardan sonra pantolon giymek aşırı zor gelse de, yandan zincirli siyah bir kot giydim. Boynuma ince bir, zincir kolye taktım. Spor ayakkabılarım ve nabız noktalarıma sıktığım binlerce dolarlık parfümümden sonra hazırdım. Tam bir yürüyen cinselliktim bu akşam. Parfümümdeki azdırıcı notalar da iş görmezse, yarın ilk işim afrodizyaklı diye kandırdıklarından, markaya dava açmak olacaktı. Bu gecenin ikimiz adına unutulmaz olmasını diliyordum.

Bara benim arabamla gittik. Lodos, deveden hallice, zebellah gibi boyunu zorla sıkıştırdı spor arabama. Aradaki minik santimler bile fark ediyordu demek. Ya da o, o güçlü motorun üzerinde özgürlüğüne fazlaca alıştığından bu ortam ona dar gelmişti. Yine de benimle eğlenmeye giderken, rüzgar saçlarımızı uçururken, kokum ona çalınırken mutlu gözüküyordu. Zaten benim sevgilim olup mutlu olmayan da gitsin kumdan kaleler yapsın.

Eğlencenin top noktasına ulaştığı saatlerde bara vardık. Tam kalabalığın göbeğiydi. Liseden tanıştığım, varımı yoğumu her bokumu bilen üç arkadaşımı da çağırmıştım. Üniversitede ben yurt dışına gidince yollarımız ayrılır sanmıştık ama aksine, hakiki dost olduklarından ve ben gibi her daim cıvıklaştıklarından hiç de sorun çıkmamıştı. Zaten ikisi ezelden beridir flört gibi bir şeydi. Arkadaşlıktan öte, sevgililikten azlardı. Ben de kimliğimi bilen bu üçlüye, sevgilimi tanıştırmaya gidiyordum.

Buluşmayı ayarlarken tek sordukları, "Enişte mi yenge mi?" olmuştu.

Şimdilik enişte demiştim ama herkese nasip olması pek zor olan bu enişteyi gördüklerinde, bu adama da enişte demezsin diyeceklerinden emindim.

Klasmanları bizim kadar karanlık dünyada olmasa da, iş dünyasında forsu olan ailelerden gelen züppe çocuklardı. İzel, Ersin ve Begüm. İki kız iki erkek, lisede, yani Ersinlerin kolejinde dünya bizim havasında gün boyu takılırdık. Kafa vardı ama kafayı kullanma isteği yoktu. Yan gel yat ve notların 100 olsun okulu olduğundan da bizim için lise, hayatı yaşamaktan ibaretti. Sıkıcı türev ve integrallerden ya da epik şiirler ve Taaşşuk-u Talat ve Fitnatlardan değil. Tabi benim son derece zeki beynimle bunların hâlâ aklımda olması da şaşırtıcı değildi.

Galiba Lodos'la biz, tencere kapak misali birbirimizi iyi bulmuştuk. Bizdeki bu egoyla 3. Dünya Savaşı'ndan sağ çıkılırdı. Malzeme o denli boldu.

Arabamı park ettim. Canımı park ettim desem yeriydi. Bu Ferrari'me bayılıyordum. Bizimkilerden içeride olduklarına dair mesajı almıştım. Lodos, ona basmışlar gibi bir hızla indi arabadan. Basmışlar derken afakanlar, yoksa ona tek ben basabilirdim. Valeye anahtarı teslim ederken kahkaha atıyordum.

Yanıma gelmesini bekledim. Kotunun kemerini düzeltip, tişörtünün yakasını çekiştirirken, uzun bacaklarını uyuşmuş gibi sallayarak yanıma geldi. Beline sarıldım hemen. "Kıyamam sana ya, o kadar zor mu geçti yolculuğun?"

"Düşün ülkeler arası geçiş beni bu kadar yormuyor."

"Abartma seviyem," dedim. Yine de o beni dinlememiş gibi, "Bundan sonra ya benim motorumla geliriz ya da sen ayrı ben ayrı o kadar!" diye yükseldi. Taş fırın erkeğime bak sen?

Tek kaşımı kaldırıp, dilimi alt dudağımda gezdirdim. "Sana iyi yolculuklar o zaman canım." Güldü, bu cevabı vereceğime kalıbını basardı çünkü.

"Hiç eğilme ama tamam mı?" dedi çenemi sıkarken. Dil çıkartıp omuz silktim.

Belindeki elimi çekmedim, o kolunu omzuma attı. Sallana sallana içeri girdik. Girişte kimsenin gözü bizde kalmamıştı, barın konumu gereği geçtiğimiz ara sokaklarda öyle magazinciler de dönmez diye rahattım ama ülke gerçeği homofobik dallamalar her yerdeydi. Şimdi bizi görmediler diye görmeyecekleri anlamına gelmezdi. Ben gecenin sonuna kadar olaysız kalmayı diliyordum. Bu geceye ayırdığım olay başkaydı çünkü.

Curcunanın tam ortasında, barın dibinde bizimkileri gördüm. Begüm'üm simli elbisesi ben buradayım diye bas bas bağırıyordu çünkü. Adımlarım oraya ilerlerken dans edenleri rahat bırakmak için arkalı önlü yürümeue başlamıştık. Lodos beni takip ediyordu.

Yanlarına yaklaştım, kulaklarının dibinde, "Selam," dedim.

Vay vay kimleri görüyoruz'la başlayan karşılama tepkileri üçüne de sıkı sıkı sarılmamla ve özlemişiz oğlumla son buldu. Begüm en yerinde duramayanlarıydı. Zıp zıp zıplarken, elimi yapışıp beni sarstı.

"Hani seninki nerede?" dedi etrafıma bakarken. Son gördüğümden bu yana kör mü olmuştu?

Kalp kalbe karşı olsa gerek ya da Lodos bize fazla ayak uydurmuş gibi, "Buradayım ya kör misin?" dedi.

Başkalarının karizmasını dibe vuracak bu konuşma şekli, benim ona feci yükselmeme sebep olmuştu. Diğerlerinin yanımda minnak birini aradıklarını bildiğimden sorularını anlaşılır buldum ama Lodos'un bu girişi yapacağını hiç tahmin etmedim. Yanına yaklaşıp, severken öldüren ayı gibi, adamın kolunu ısırdım. "Seni yerim ha!"

Benim de içimde bir ayı vardı harbi. Bal ayısı. Omzunu ovuştururken bana baktı kötü kötü, yerim onun gözlerini.

Derin bir iç çektim. Yine de Ahsen'e bir ara 100 bin dolar falan vermeliydim ki sevgilimi artık rahat bıraksın ve gece körü "Bak bunu da izle, izlemezsen bozuşuruz, ahdım kalır sende" gibi darlamalarından vazgeçsin. Yoksa Lodos'u iki ayda anası babası bile tanıyamayacaktı. Türk babası bile TR böyle bir yer değil diyerek onu evlatlıktan reddedebilirdi.

Üçlünün açık kalan ağzına ve fıstık gibi sevgilime baktım.

"Evet tanıştırayım arkadaşlar, enişteniz Lodos," dedim pişmiş kelle gibi sırıtırken. Lodos, Ersin'den başlayıp elini uzattı. Diğerlerine sıra gelene kadar İzel, açık kalan ağzını toplamış, "Cık cık cık hiç etik değil. Neden sevgilinin bir taş olduğunu bize söylemezsin ki?" demiş, "Ben İzel," diye de eklemişti.

"Şaşırtmaya bayılırım," dedim. Doğrusu zortlatmaya bayılırdım.

"Kusura bakma," dedi Ersin. "Biz seni beklemiyorduk. Yani seni beklemiyorduk derken senin gibi birini."

Ağzının ortasına avcumu yapıştırdım "Suscan gibi?"

Kafasını salladı. Ben de elimi çektim ama sırıtıyordu. Ersin, gördüğüm en kral destekçilerdendi. Sırıtmasının altında yatan düşünceler acaba neydi, Allah bilirdi.

"Ayyy aşırı memnun oldum bu nedir?" diye Begüm de elini uzattı. "Begüm ben, Atlas'ın liseden arkadaşlarıyız biz ama ben olsam lise arkadaşlarımı falan sikime takmam, sevgilimle geçiririm her günümü. Yanlış anlamayın sadece öneri," dedi.

"Azgın bitches!" Begüm'ü itip araya girdim. Bu kadar temas yeter de artardı bile. Üçlü kıskançlığıma kahkaha attılar. Lodos da ayak uydurma işini krallar gibi yapan biri olduğundan eşlik etti.

"Eee ne içiyoruz?"

Lodos'un kulağıma eğildiğini hissettim. "Çok abartma güzelim sonra seni yerden toplamak zorunda kalmayayım." dedi.

"Yok ya ne abartması?" dedim ama dakikalar sonra ayvayı yedim.

Vişne votka mı ararsın, adamı çarpan cin tonikler mi? Deneme adı altında fena viskiler mi, boğazımdan aşağı hepsini yuvarlıyordum. Benim ekip bana ayak uyduruyordu ama Lodos daha en fazla ikinci kadehinde, viskisini yudumlarken ağır gitmekte bir sakınca görmüyordu.

Bizimkilerle kaynaşmıştı bu arada. Güvenlik şirketi olduğundan bahsetmiş, aslında İngiltere'de yaşadığını söylemiş, araya annesi İtalyan bir melez o lafını ben sıkıştırmıştım.

Bizimkilerin benim gibi hâlâ okumakta olduğunu duyunca çok sorgulamamış, züppe bunlar bunlardan adam olmaz diye bence düşünmemiş, sevgilisinin kankalarıyla iyi anlaşmıştı. Kızlar ona yağ çekmeye devam ederken ben azıcık ucundan kıskanmıştım, Lodos'a boş ver korumalığı manken ol dediklerinde kafamdan duman çıkartmıştım, Lodos da bu kuduruk halime bakıp keyifli keyifli gülmüştü.

Ersin, İzel'in benim sevgilime hayranlığını azıcık kıskandığını da görüyordum ama bizde diğerine yamuk olmayacağından hayranlıktır deyip kendini avutuyor, yine de eh be ben de fena sayılmam gibi kendini kandırıp, İzel'den iltifat almaya çalışıyordu. Ersin de yakışıklı herifti yalan yok, o da esmerdi ama bir Lodos asla ve kat'a değildi. Lodos haklıydı bu arada, kimse o olamazdı. Diğer insanlardan, mesela daha kısa erkeklerden bu barda bile yüz tane vardı. Her biri erkeğe kaldırmasa bile. Ortalama belliydi.

Saatler ilerledikçe açıldık, gevşedik. İçki dil bağımızı çözdü, daha yavşak bir tip olduk. Begüm kendine av aramaya çıkmışken, içtikçe birbirlerine kerkinen İzel ve Ersin'le de dans pistinde kalmıştık.

Bedenimi ritme uygun salladım. Dans etmeyi seviyordum. Yurt dışındayken de iki gecede bir eğlenceden geri kalmadığından alışkındım. Bunun bana albeni katmadığını da söyleyemezdim. O eski playboylardan kim kalmıştı sonuçta değil mi?

Tek kolum havada, kalabalığın arasından sıyrılıp, bar tezgahına dayanarak dans etmeye başladığımdan beri pürdikkat beni izleyen ve bunu bir sevgili, aynı zamanda koruma gibi yapan Lodos'un yanına adımladım.

Tenime vuran klima içimi titretti, elimin tersiyle alnımı sildim.

Lodos da bunu görmüş gibi, "Terliyorsun," dedi. Salak bu adam ya. Benim en akıllı salağım.

"Dans ediyorum," diye gülerek cevap verdim. Dudaklarında beliren gizli tebessüm bunu çok net bildiğini haykırıyordu. "Sen de et?"

Cıkladı. Sesini duymamıştım yüksek sesten ama dilinin damağına doğru kalkıp vurduğunu net görüyordum. Yüzüne yansıyan ışıklar altında gülümsemesi ve bembeyaz parlayan dişleriyle göz alıcı duruyordu. Etraftaki çakallar, benim sevgilimi av görüyor olabilirlerdi. Koruma altına almalıydım. Ona biraz daha yaklaştım.

Boynuma değen saçlarımı geri itti. Bu hareketin beni rahatlatmadığını söyleyemezdim. Elinin tersi, boynumda biriken birkaç damlayı silmişti. Parmakları oradan enseme doğru yol aldı. Arkadaşlarımın, gece başından beri bu aşk böceği hallerime kusar gibi baktıklarına emindim, onların yanındaki eski çapkın ben artık ben değildim ama sikime takıyor muydum? Hayır.

"Öp," dedim boynumu biraz daha açığa çıkartırken Lodos'a. Beni anladı. Başını biraz eğip, boynuma sıkı bir öpücük bıraktı. Ehe, şimdi benden hiçbir koşulda tiksinmediğine ikna olmuştum. Ne yapayım, böyle de bir deliydim.

Sağ kolumu omzuna atıp, ensesinden onu tenime bastırdım. Tenimde bir nefes aldı. Hareketleri tutuk değil, rahattı. Kimseden çekincesi yoktu. Çekineceği bir durum da zaten yoktu ama gel de anlat başkalarına... Çenemin ucuna bir öpücük kondurduktan sonra, ortalık yerde sevişmeye gitmemek adına beni bir anda ters çevirdi. Afallamıştım ve bununla eğlendiği de, kulağıma verdiği nefesten belliydi. Gülüyordu.

Sırtımı, göğsüne yasladım. Dağ ayısı gibi bir adamla birlikteysem, bar tezgahından bana neydi, değil mi? Tabi ki kuru bir tahta yerine, taş hissini veren ama sıcaklığıyla sırtımı yakacak kadar güzel bir şeye dayanmalıydım. O da bana dayamalıydı falan filan inter milan.

Kafamın arkası elbette yüzüne denk geliyordu. Ah işte boylarımızın birbirine bu kadar yakın olması... Tabi iyi yanları da vardı, bu sayede Lodos, saçlarımın arasından derin bir nefes almıştı. Sağ elini o da karnımın ön tarafına doğru sardı. Açık şekildeki uzun parmakları, karnımın altından her an kasıklarıma kayacakmış gibi yakındı. Beni kendine daha çok bastırırken, elinin üzerine elimi koymuştum. Sol elime bir içki bardağı tutuşturdu. Kendine de yeni bir bardak alırken tezgah üzerinden, değmeyin keyfime modundaydım.

"Uyuma bak anasını satayım ya," diye araya girdi İzel. Peşimden gelmiş olmalılardı. Bu sefer 'ana konusunu' sevmeyen ben bile küfrüne hak vermiştim. Öyleyiz der gibi, göz kırptım.

Başımı biraz yana atıp, ağırlığımın çoğunu Lodos'a vererek biraz aşağı kaydım. Böyle daha rahat ediyorduk.

"Peki Atlas'ı böyle göreceğimize ölse inanmayacak olanlar?" dedi Ersin. Buna ben de oy verirdim.

"Önceden nasıldı, söyleyin de biraz kök söktüreyim?" dedi Lodos kulağımın dibinde. İntikam soğuk yenen bir yemek değildi, değil mi? Ersin birasından bir yudum alırken kahkaha atmıştı. Omzumun üzerinden ciddi mi diye sevgilime bakmaya çalıştım. Ya melez olmaktan tam anlamıyla vazgeçip, darlayan bir Türk erkeği olursa? Yandım.

Bakışlarını o da bana çevirdi. Gayet de dişlerini göstere göstere gülerken, bardağı dudaklarına götürüp, keyifli bir yudum almıştı. "Sakın söylemeyin," dedim ben de inadına. Maksat kışkırtmaktı. Tabi bizimkiler boşboğazdı.

"Neler neler," deyip bir kahkaha attı İzel. "Dans ederken bir bakıyorduk ortada yok."

"Eeee?" dedi Lodos.

"Karpuz seçer gibi insan seçmeceler mi dersin, her gece avlanmacalar mı?"

"Sus kız," dedim İzel'e bakarak. Aaa bunlar da salaktı he. Adam yem atıyordu, balıklar kanıyordu.

"Şimdi iki tarafa da meyletmek de zor iş abi. Çocuğa hak veririm. İlla ekmeği çıkıyordu burada."

"Bi' siktir git ya," dedim Ersin'e. Sonra başımı geriye attım. "Yalan he sen sakın inanma bunlara aşkım." Sihirli kelimeyi bilerek söylemiştim. Cıvık bne.

Lodos karnıma bastırdığı elini daha çok sıktı. Hatta bardağı da kenara bırakmış, diğer elini de karnıma götürerek beni tamamen kolları arasına almıştı. Sıkacak sıkacak suyumu mu çıkaracaktı yoksa beni çok sevgiden öldürmeye mi çalışıyordu?

Sevgilimi arkadaşlarımın arasına neden sokmam sorusuna gayet de net cevaplar vereceğimi an itibariyle anlamıştım. Elimdeki bardaktan bir yudum aldım. Iyy bu ne? Kokteyldi bu. Alkolsüz. Ben de diyorum Lodos, çok içme derken neden elime şak diye bu bardağı verdi.

Bardağı kenara bıraktım. Elini göbeğimin altına sürttü. "Cezalandırayım mı seni şimdi?" dedi kulağıma sadece benim duyabileceğim bir sesle.

Evet, demek isteyen yanımı zar zor bastırıp, "Neden ki?" dedim.

"Sen rüyana inanıp beni döv, ben de geçmişini kurcalayıp seni," dedi.

Sırıtarak, omzumun üzerinden ona baktım. "Ooo," dudaklarına yaklaşan yüzümle, gözleri dudaklarıma kenetlenmişti. "Fantezi diyorsun? Yakışır."

Bedenimi kollarının arasında yeniden ona döndürdüm. Kahverengi gözleri içimi ısıtan bir alev topu gibi parlarken, keko keko bana baktı. Elleri bel boşluğumda birleşmişti, benimse ellerim onun sert, lavdan hallice yanan göğsünde. "Sana diyorum, ben yakışırım."

"İmdaaaat," dedim gülerek. Bunları da videolardan öğrendiyse yandık. "Ahsenler kapatılsın." Gerçi bu kekoluğu abi ayağına, sevgilime yaltaklanan Aker'den de kapmış olabilirdi. O da kapatılabilirdi no problem. Lodos keyifle güldü. Kıvrılan dudaklarına iç geçirerek baktım, ağzımı ağzına keyifle yaklaştırdım.

Dudaklarımız birleşti, kendimi biraz daha ona itip öpüşmemizi derinleştirecektim ki omzumdan sertçe itildim. Ne oluyor amk? Afallayışım gerçekti, savrulmamıştım da Lodos beni tuttuğundan ama andan hızlıca sıyrılıp, olası bir tehlikeye karşı Lodos da beni bir adım geri çekmişti.

"Bu ne amına koyduklarım? Yeri mi bunun, gidin evinizde sikişin ibneler!" diye bir laf geldi. Yolda yürüsem, yanından geçip yüzüne bakmam diyeceğim; insan demeye bin şahit isteyen Habeş maymunu kılıklı üç herif içki almak için yan tarafımızda dikiliyorlardı. Önlerindeki sözde grubun lideri, kendisi bizden daha erkek(!) diye errrrrrkekkklik taslamak için laf atmıştı.

"Bize mi dedin bilader?" diye Lodos'un beni çektiği kenardan çıktım. Önümde bir bariyer gibi dikilmişti ama gerek yoktu.

"Bilader falan deme bana ibne, senin ağzını sikerim."

Bir adım öne çıkıp, beklemediği bir atiklikle onu gırtlağından tuttum. "Gel sik, kim kimi yatırıp sikiyor laf kabadayısı seni!"

Diğer arkadaşları koluma yapışırken, Lodos da onları bir böcek ezer gibi fırlatmıştı kenara. "Siktirin gidin lan, gece gece belanızı bizden bulmayın."

Burada bile biz demesine düşmüştüm amk ama neyse sinirimi korumalıydım. Gırtlakladığım piçin boğazına tırnaklarımı geçirdim.

"Sana ne zararımız var soysuz? Böyle laf attın da, adam mı oldun sen şimdi he?"

Ersin'in omzuma dokunduğunu hissettim. "Atlas bırak abicim, işine gitsin pezevenk. Başımıza bela almayalım bu piçler için."

"Ne bela alacağız ya?" dedim. Ateş olsa cürmü kadar yer yakardı, yer elması.

"Siz birbirinize götünüzü verirken nonoşsunuz da, iş bana gelince mi adam oldun sen?" dedi boğazını sıktığım piç, zor bela ıkınır gibi konuşurken. Çevredekilerin meraklı gözlerini üzerimde hissettim. Lodos diğer ikisini dağıttıktan sonra yanıma gelmişti. Boğazına sardığım elimin üzerine elini bıraktı. "Bırak Atlas," dedi etrafa bakarken.

"Neyine bırakayım bu oksijen israfı dölü?" dedim sinirlerim tepeme çıkarken. Dua etsin ki çakırkeyiftim normal halim olsa şimdiye elimde kalmıştı piç. Her yerde bunlarla mı uğraşacaktım ben? İki dakika sevgilimle eğlenemeyecek miydim? "Sen kendini siktiremediğinden mi böyle gerginsin erkek orospusu seni!" dedim yüzüne tükürürken.

Ettiğim hakaretler canına geçmiş gibi bacaklarıyla debelendi. "Bırak beni, siktirmek sizin işiniz." Bak hâlâ akıllanmıyordu.

Sol elimi kaldırıp yanağına bir tokat savurdum. "Sen sevgi nedir nereden bileceksin tabi adi piç? Anca havla böyle. Kim sevsin seni bu tiple, bu geri kalan kafayla, her şeyi sikinle düşünmekten fosil olmuşsun zaten."

Tutunacak yer bulamamış gibi, avcumdaki şerefsiz elini koluma sardı. Tenimi sıkarken ve tırnaklarını geçirip, benden kurtulmaya çalışırken yüzünün morarması pahasına daha çok sıkmıştım boğazını. "Yanacaksınız lan cehennemde, bir de buna sevgi mi diyorsunuz?"

Yanacaksak biz yanacaktık da, bu adi gelip bize durduk yere çattı diye yanmayacak mıydı mesela?

"Atlas," dedi nereden çıkıp geldiğini bilmediğim Begüm bir anda. "Öldürecek misin adamı oğlum bırak boğazını." Buna adam denmezdi ki! Çöp denirdi.

"Ölsün, yaşasa kime ne faydası var bunun?" dedim gözlerim kararmışken. Bugün bana yapmıştı ve ben ona pabuç bırakmayacak kadar güçlüydüm ama yarın benden daha güçsüz ve yalnız birine, homofobiklik yapıp hayatı zindan etmeyeceği ne malumdu?

"Dağılın lan," diye Lodos'un neredeyse kükrediğini duydum. Meraklı gözler çevremizde çember çizmişti. Hiddetinden korkup kaçanlardan sonra Lodos yanıma yeniden geldi. Elimi kendine çekip, piçi kurtardı. Onu savurup yere atarken, çenesini yere çarpan ve arkadaşları kaçınca yalnız kalan adi herif, boynunu tuta tuta toz oldu.

"Bu burada bitmedi," diye bağırdım ardından. "Sen bittin ama piç kurusu!"

"Gidiyoruz," dedi kolumu tutan Lodos. Burnumdan solusam da adımlarına ayak uydurdum. Kafamı çevirip, arkadaşlarıma baktığımda Ersin; araşırız der gibi elini kulağına götürmüştü. Biz niye gidiyorduk lan şimdi onu anlamamıştım.

Niye korkmuş gibi kaçıyorduk? Niye iki tokat daha çakmamıştım. Niye erkekliğini elinden almamıştım bu piçin? Tüm öfke içimde kalmış, patlayamamıştı. Vale arabamızı getirir getirmez, Lodos anahtarı ondan alıp, sürücü koltuğuna geçti. Yanına geçtim ama içten içe kendimi yiyordum. Ona dersini versem, çatacağı kişileri bir daha düşünsün ve 'erkek seviyor' diye, başka erkekleri güçsüz sanmasın diye başkaları da dersini alırdı ama Lodos Bey izin vermemişti. Oturduğum yerde dizlerimi titrettim, kemerimi bile takmamıştım, yumruklarımı sıktım, rüzgarın beni ferahlatmasını diledim ama fayda etmedi. Onu dövemedim diye hiddetle sıktığım yumruğumu kendi dizime vuruyordum. Yolun yarısında hareketlerim durulmayınca, Lodos avcunu yumruğumun üzerine kapatarak hareketimi engellemek zorunda kalmıştı.

Eve ne ara geldik onu bile anlamadım. Jet hızında olmuştu sanki her şey.

Lodos kapıyı açtığında sinir harbiyle içeri girdim. Omzum omzuna sertçe çarptı. Başkaları yüzünden öfkelenip ona zarar verdiğim için de kendimi sikmek istiyordum.

Üzerimden sıyırıp kenara fırlattığım gömlek ayağımın altında çöp oldu. Piçlerin elinin değdiği şeyi eve sokmam bile hataydı. Kolumu tutmalarından bile tiksiniyordum.

"Bırakacaktın beni," dedim tükürür gibi bir öfkeyle. "Günlerini göreceklerdi." Işıkların açılması için anahtara kırar gibi elimi çarptım. "Tek yumrukla işleri biterdi, neden dövmedik onları lan neden?"

Bu kafayı anlamıyordum. Dövüleceğin bir yarışa girme okey ama dövüp, ağzını burnunu rahatça kırabileceğin insaniyetsiz, nefes israflarından neden kaçıyorduk?

"Sakin ol," dedi fazla sakin bir sesle. Kendisi bunu başarabiliyordu. Aman ne güzel. Amına sokayım, koruma olan oydu, neden benden daha az öfkeli duruyordu.

"Ben sakin falan olmuyorum. Görüntüleri hafızamda, birkaçının ismini de duydum kaçışırlarken, yarın işleri bitecek sen görürsün."

Hıncımı alamadığım için deliriyordum. İleri geri ne yapacağımı bilemez bir vaziyette yürüdüm. En son bu kadar sinirli ne ara oldum, hiçbir fikrim yoktu. Ahsen kaçırıldığında bile üzerimde yılların rahatlığı vardı. Ama şimdi bana, sevgime, erkekliğime, yaşam tarzıma edilen bu hakaretlerle delleniyordum. Tek burası değil ki, cahil kafa dünyanın her yerinde cahildi.

"Bir şey yapmayacaksın," dedi Lodos kaşlarını çatarak. Böyle yapınca korkutucu ya da geri adım attırıcı durduğunu sanıyorsa yanılıyordu. Eh en azından benim için değil.

"Öyle bir yapacağım ki."

"Atlas," dedi uyarır gibi. "Sakin ol yavrum, bak onlar dedi diye biz birbirimizi sevmekten vaz mı geçeceğiz? Ne alaka oğlum, ancak kendini yıprattığınla kalırsın. İşlerine gitsinler aradıkları kavga gürültü senden çıkmayacak duydun mu beni?"

"Ben seni anlamıyorum," dedim yüzüm şokla kasılırken. Bu gavur genişliği geni miydi amına koyim? "Sahiden diyor musun bunları?"

"Uslu duracaksın ve yediğin boklar, hırpaladığın çocuk Fatih amcanın kulağına gitmeyecek."

"Bir siktir git ya," dedim elimi hava savururken.

"Bana?" dedi. Siktiri ona çektiğime şaşırmıştı tabi.

"Ne?" diye kafamı hiddetle iki yana salladım. "Korkak olma lan bu kadar, şu cüssenden utan. Babamdan mı korkacağım, bir şey yapmaz bana! Aksine derslerini vermediğimi duysa sinirlenir. Kime laf atılsa sinirlenir adam benim yaptığım mı battı sana?"

"Ben mi korkağım?" dedi işaret parmağı kendine dönükken. Buna takılması eksikti zaten.

"Evet!" dedim, "Korkaksın. Bir şey olmasın, sevgimiz bozulmasın. Ne alaka lan? Ben orada gelmişim seni öpmüşüm diye, gece kulübüne giren iki üç maymun bize laf atabilme hakkını nereden buluyor? Yanlış yerlerinden anlama, ben birbirimizi sevmekten vazgeçeceğiz mi diyorum? Sadece bunu o döl israflarının kafasına da kazıyacaktık, nokta! Korkup, kaçmayacaktın!"

"Ben mi korkağım?" diye yineleyerek sordu. Anlamıyordu galiba. Üzerime doğru bir adım attığında onu izledim.

"Korkaksın," dedim açıkça yüzüne.

Sağ elini enseme atıp, beni hiç beklemediğim bir anda, hayvansı bir güçle kendine çekti. Göğsüm göğsüne çarptı. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı ama gözlerine bakmaktan geri kaçınmadım.

"Söyle korkak mıyım?"

"Öylesin," dedim dudaklarına doğru. Beni seviyorsa, benimle olmayı her yerde savunmalıydı. Yurt dışında da, yurt içinde de. Ülkenin dangalaklarına karşı da. Laf anlamayanlara karşı da. Dövmeliydi de onları. Yoksa nasıl özel korumamdı amk? Bana ne? Ben bunu istemiyordum. Bana bile sıkça gösterdiği o korkunç yanını, asıl dışarıdaki çakallara göstermeliydi. Niye bugün onun dövmesini beklerken o çok sakin kalmıştı. Şimdi sinirleniyordu ve sert konuşmasının her titreşimini dudaklarımın üzerinde hissediyordum.

"Ben sana zarar gelmesin diye, adın istemediğin bir anda ifşa olmasın bu işi babanla kendin konuşmadan başkaları aranıza girmesin diye susuyorum! Birini döverken canın yanmasın, boşa güzel bir geceden sonra kafan ağrımasın diye kendimi geri çekiyorum sen beni korkak sanıyorsun öyle mi?"

Gerçekten bunun için miydi? Babam ve benim aramı bozmamak için mi?

"Bu durumunu açıkça ailene söyle, söyledikten sonra ne bok yersen ye! Dövmek mi istiyorsun sabaha kadar ölümüne dövelim ama şimdi birinin telefonuyla çekilsen, seni tanıyan biri çıksa magazine düşsen, daha mı memnun olacaktın?" Beni iter gibi ardımdaki duvara yasladı. "Yarın manşetlere düşseydin madem işine gelecekmiş, pardon hata ettik." Göz bebeklerim farkındalıkla titredi.

"Ben öyle düşünmemiştim." dedim sesim içime kaçarken. Gözlerimi kırpıştırıp, gözlerine baktım. Ensemi sıktı parmaklarıyla. Yüzümü daha çok yüzüne doğru çekti. "Sen düşünmezsin ama ben seni, senden önce düşünürüm Atlas. Dediklerine, doğrusu kime ne dediğine dikkat et!"

"Özür dilerim," dedim mırıl mırıl, bir anda sakinleşen ses tonumla. Kollarımı beline doladım. "Bu açıdan düşünmemiştim. Gerçekten."

"Benim görevim seni korumak evet ama seni kendinden de korumayacaksam nasıl korumayım ki?"

Yine yapıyordu. Gülümsedim. "Kızma bana."

"Kızıyorum ama bu her şeye atılmak isteyen yanını da bastıramam. Gençsin hata yapacaksın. Kendim için demiyorum ki oğlum bunu, bana ne derlerse desinler korkum da yok çünkü ben kendimi biliyorum, ailem de beni biliyor."

"Sen," dedim kocaman olmuş gözlerimle. "Biliyorlar mı? Söyledin mi?"

"Tabi lan, beni kabul etmeyecek bir ailede ayaklarımın üzerine bastığım bir yaşta neden olayım? Neden yanlarında kalayım? Biliyorlar tabi." İçine derin bir nefes çekti. "Seni bile biliyorlar," dedi sonra dudaklarına oturan yamuk bir gülüşle, çapkın bir tonla.

"Beni mi?" dedim titrek bir nefes verirken. "Bizi yani?"

"Bizi." dedi, sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözlerimi kapadım, her şeyi unuttum, bir tek Lodos'u unutmadım ve gecemizi zehir etmeme isteğimle ona tutkuyla karşılık verdim. Öfkeli hallerimiz, sert soluklarımız, çıkaramadığımız hıncımız birbirimizde son buldu. Ensesine asıldım, karınlarımız birbirine yaslanırken onu daha sert öpmeye başladım. Dudaklarımız aralandı, dillerimizin teması kaçınılmazdı.

🔥

Bu bize yetmediği için, Lodos uyluklarımın altından tutup beni kucakladı. Bu hazza ayrı bir alıştığımdan, bacaklarımı beline doladım. Yarı açık gözlerimizle, öpüşmeye devam ederken merdivenlere yöneldi. Kendimi ona daha çok bastırdım, bir eli belimde diğeri kalçamın altında dururken o da çok da zorlanmadan beni odamıza kadar taşıdı. Kapıyı itip duvara çarptırdıktan sonra, beni de diğer taraftaki duvara yaslamıştı.

Kalçamı kucağında ileri geri hareket ettirip, beline doladığım bacaklarımla onu kendime daha fazla çektim.

Nefes nefese dudaklarımdan ayrıldı. "Atlas, duramam." dedi. Ama saniyesinde yeniden dudaklarımı sıkıca öpmüştü. "Öfkeliyiz yeri değil."

"Durma," dedim. Gecenin sürprizini açıklama vaktiydi. "Öfkeliyiz, seni dibine kadar istiyorum ve tam yeri!"

Geri çekildi. Koyulaştıkça bebeğini kaybeden gözleriyle bana bakarken, gözlerimi açıp kapamıştım ciddiyim anlamında. Şaşırsa mı sevinse mi bilemez bir edayla bana baktı. Dudaklarımızı yeniden birleştirdim. Deminden beri kendini dizginliyor olacak ki bir anda beni duvardan ayırdı ve sırtımı sertçe yatakla buluşturdu. Öpüşürken şişmeye başlayan erkekliklerimiz birbirine sertçe çarpınca ikimizin de ağzından boğuk inlemeler döküldü. Nirvana'ya ulaşmadan bizi öldürmekse amacı, doğru yoldaydı.

Altımdaki kota uzandı. Parmağına dolanan zincire tahammülü yokmuş gibi çekip, koparırken, dirseklerimden destek alarak yükselttiğim üst bedenimle onu izliyordum. Kotun fermuarını açtı, kalçamı kaldırıp sıyırması adına yardımcı oldum.

Ben de onun üzerindeki tişörte uzanmıştım. Ensesinden tutup kumaşı tek hamlede yerle buluşturdu. Bileklerimden sıyırdığı pantolonumdan sonra sıra benim üzerimdeki atlete gelmişti.

Avuç içleri ve parmakları karın kaslarıma sürtünerek tenimi yakarken, atleti üzerimden sıyırdı. Şimdi karşısında sadece iç çamaşırıylaydım. Üzerimden sıyrılan atlet, boynumdaki zinciri dudaklarıma taşıdığında Lodos bu görüntüye iç çekerek bakmıştı. Ben kolyemi yeniden göğsüme salamadan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Kolyenin zinciri dillerimize dolandı.

Metal tadı desem adi bir şey değildi, başka bir his desem, Lodos'un dili ve dudaklarına karışan ve beni içtikçe bağımlısı yapan içkiler harici bir tadı hissetmiyordum ama zincir dişlerimize çarpıp ses çıkartırken, dillerimizin arasında tükürüklerimizle ıslanırken birkaç dakika boyunca deli gibi öpüştük.

Soğuk zincir ısınıp, kavlanmıştı.

Dudaklarımdan ayrıldı. Zinciri diliyle sürüyüp, çeneme çarptırırken geçtiği yerlere ıslak öpücüklerini konduruyordu. Odada hırıldar gibi sert nefes seslerimiz ve öpücüklerimizin sesi yankılanıyordu.

Zinciri boynuma taşıdı. Boynumda sık sık öptüğü benlerin üzerine dudakları arasındaki zinciri sürterken ona daha fazla alan açmak için başımı geriye attım. Benlerimin üzerine kokumu içine çekerek derin öpücükler bıraktı. Buz kesen parmak uçlarımı ensesine ve saçlarının arasına daldırıp, kafasını tenime daha çok bastırdım.

Islak dili, boynumdan aşağı kaydı. Köprücük kemiklerime ulaştı. Sağ ve sol tarafı bir şeyi tadar gibi sırayla yalar ve dişleri arasına alıp, kemiğimi kıracakmış gibi hafif hafif ezerken açılan ağzımla nefes nefese inliyordum. Daha aşağılara kaydı. Göğsümün ortasındaki kıvrımlı boşluğa, benim ona yaptığım gibi burnunu sürttü. Dudakları sağa kaydı sonra, göğsümün ucuna dili değdi. Sıcak ağzı yangına davet, benim sinirsel uyarılma alanlarıma yapılan bir darbeydi.

Belimi hafifçe kaldırdım. Bir eli karnıma bastırıp bu hareketime engel olurken, upuzun bedeni altında yatağa esir bırakılmıştım. Dili göğsümün ucunda dairesel bir hareketle döndü. Dişleri ufak sivriliği kıstırdı, çekiştirdi. Benim penisim kabardıkça kabardı. Saçlarını hafifçe çekiştirdim. Çenesini göğüs kafesime bastırıp, alttan alttan gözlerime baktı.

"Uzatma," dedim kaşlarımı çatarken. Hiç oralı olmadı.

"Her zerrenin tadına bakacağım."

"Az bak," dedim bacaklarımın arasına kıstırdığım bedenini yatakta yanıma savururken. Şimdi tepesine dikilen bendim. Son anda ister miydi, son dakika golü atıp onu altıma alayım. Gözlerine baktım. Bugünkü gönüllü esaretimin sözünü verdiğimden sadece keyif kırıntılarını görüyordum. Acaba mı ile dolu soru işaretleri değil.

Çekmeceye uzandım. Birkaç prezarvatif ve kayganlaştırıcıyı çıkartıp yatakta yanımıza bırakırken, altımdaki boxerıma uzanmıştım.

Canlanıp, şaha kalkacakmış gibi duran erkekliğimi kumaşın üzerinden okşadı. Titredim. Kalçamı kaldırdım. Onun elleri belimin iki yanından lastiğe ulaştı, çamaşırı aşağı çekiştirdi. Biraz tepinmeyle bedeninin üzerinden savrulmadan tamamen çıplak kalmıştım. Üzerinde yükselmişken, soğuk parmaklarım sıcak göğsünde ısınır ve onu dondururken karnıma doğru meyleden erkekliğimle üstten üstten ona baktım.

"Bugün pantolonu çıkartmayı düşünür müsün aşkımmmm?"

"Hassiktir!" diye bir inilti kopardı.

Beni yeniden yana devirip, kemerine canhıraş bir biçimde elini atarken onu delirttiğim için korksam mı gülsem mi karar verememiştim.

Pantolonunu kaslı ve uzun bacaklarından siyah boxerıyla birlikte sıyırdı. Damarları durduk yerde bile, benimki gibi şişmiş erkekliği gözlerimin önünde belirince dudaklarımı yaladım. İki yana açtığım bacaklarımın arasında yerini aldı. Şimdi tamamen çıplak vaziyette birbirimize yeniden tutunmuştuk. Birbirlerine sürtünen erkekliklerimizdeki seğirmeler görülüyor, karın kaslarımız arasında sıkışan et parçalarını bu basit hazlar bile nemlendiriyordu. Uçlarındaki parlaklık akıl alıcıydı. Dudaklarımı yalarken onu mu öpsem, Lodos'u mu karar verememiştim.

Lodos, kenara bıraktığım kayganlaştırıcıya uzandı. Kutunun kapağını açtığında ortama yayılan koku, anılarımızı canlandırmış gibiydi. Dudaklarını dişleriyle ezdi, yetmedi kendini tutmak için birbirine bastırdı. Ona bakarken, kızmış gibi "Gülme!" dedim ama ben de gülüyordum. Kayganlaştırıcı çilek kokuyordu amına koyayım.

Bunu alırken ne kadar gerilmiş ve hızlı hareket etmiştim bir fikri var mıydı? Ne geldiyse elime atmıştım. Dua etsin ya da çarpılmamak için etmesin, prezervatif boyutunu götüme sokmadan tutturmuş, en büyüklerinden almıştım.

"Sen nasıl bir şeysin aklım almıyor," dedi Lodos. Eee daha konuşacak mıydık aloooğ? Ben iş romantik olunca daha da geriliyordum. "Sus da, öp hadi beni," dedim Lodos'a. "Bir de işine bakarsan memnun olurum."

"Emredersiniz Atlas Bey," dedi tek kaşını kaldırırken. Hımm uke ama hırrr olan, sevdim. Parmaklarına ve avcuna doğru buladığı kayganlaştırıcıyı, toplarımın altından girişime doğru götürdü. Dudaklarına bana doğru eğdiğinde hızlıca yapışmıştım. Ne kadar kendime dokunsam da gerilmiştim ağzına sıçayım. İşaret parmağının ucu hafifçe girişime dokundu. Omurgamdan aşağı buz sürülmüş gibi titredim. Ağzının içine bıraktığım hafif mırıltı Lodos'un hoşuna gitmiş gibi yeniden dokundu. Kaygan sıvı, derimde kayarken ve doğru noktalara bir ve sırayla iki parmağıyla masaj yapmaya başlarken bedenimin kendini ona açmasına hayretle bakıyordum.

Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp çekiştirdi. Beni öpe öpe yeniden omuzlarıma ve sırtıma kayarken bir anda yatakta yüz üstü vaziyette kendimi bulmuştum. Lodos, karnımın altına yastıklarımızdan birini çekti. Önünde domalır vaziyette yatarken kanın harbi harbi yanaklarıma ve kulaklarıma yoğunlaştığını hissediyordum.

Girişime işaret parmağını hafifçe soktu. Ikınır gibi inledim. Offf ilki bile böyle acıtıyorsa götüme girecek borudan sonra iptal olarak; pipetle beslenir, beze sıçardım ben ama hayırlısı...

Durmak bilmeyen dudakları sırtıma kapandı. Sırtımda ulaşabildiği kıvrımlı kısımları dişleriyle ezip, dudaklarıyla öpüp sakinleştirirken kalçamı havaya dikmiş vaziyette yüzüm yastığa gömülü mırlıyordum. Bu hallere beni yalnızca ardımdaki adam düşürürdü zaten. Ben onun canını yiyeyim!

Öpücükleri omurgamdan bel boşluğuma indi. Sonra kalçalarıma boştaki elini atıp, yoğurmaya başladı. İki yana araladığı kalçalarımdan bir lobu eliyle eziyor, diğeriyle de bir parmağının yanına ikinciyi ekleyip beni genişletmeye çalışıyordu.

"Ahhh," diye bağırdım ikinci parmağı deliğimde yerini alınca. "Şişşt," dedi sakinleştirici bir sesle. "Sakin ol güzelim."

"Sen geç yerime, sen sakin ol," diye homurdandım. Yastık yüzünden duyulmadığımı düşünüyordum ama Lodos duymuştu. Tilki kulaklı!

"O da olur," dedi.

"Ne?" dedim heyecanla başımı kaldırırken. Omzumun üzerinden geriye baktım. "Bak söz ver acil olsun, hıncımı çıkaracağım senden."

Kalçama bir şaplak indirdi. Bembeyaz tenimde hayvan gibi ellerinin iz bırakacağının herhalde farkındaydı. Sarsıldım. Söz vermedi ama ben aldım, bana ne.

Dişleri, eğildiği kısımdan kalçamın sağ yanına geçti. Kendimi çekmeye çalışmıştım ama yüzü de benimle beraber ilerlediğine göre, dişleri arasına kıstırdığını apaçık ilan ettiği avını, yani beni rahat bırakmayacağını ilan etmişti. Bu gece bu yataktan beni çürütmeden çıkmayacağına ikna oldum.

Parmakları içimdeki duvarları okşadı. Hafif hafif yaptığı masajlar hızlı bir tempoyu tutturur gibi iki parmakla gidip geldiğinde, acının yanında hafiften zevke gelmeye başlıyordum.

Lodos, üzerime bir perde gibi kapandı. Sertliği elinin yanında kalça aramı dürtüyordu. Kulağıma dökülen nefesiyle huylanıp, başımı omzuma çektim.

"Bir daha hazırlık yapacağında beni de çağır," dedi. "Öyle habersiz gitme."

Orta parmağımı kaldırıp, arkama doğru gösterdim. Kalçamı yoğuran elini çekip, elimin üzerine kapadı. Parmakları parmaklarımın arasından geçti, elimi yatağa bastırdı. Gittikçe kuruyan kayganlaştırıcıyla beni biraz da olsa genişlettiğine inanmış olacak ki, elini duvarlarıma sürterek içimden çıkardı. Başımı geriye attım, saçlarım enseme sürtündü.

Alnımda acı ve zevkin getirileri ter tabakası oluşmuştu. Lodos'un yönlendirmesiyle yeniden sırtüstü uzandım. Bu pozisyon mu daha utandırıyordu beni diğeri mi karar verememiştim. Kararan gözleri, mavilerime dikildi.

Kenara attığımız paketlerden birini alıp dişlerimle açtım. Ağzımdaki ucunu yatağa tükürdükten sonra çıkardığım plastiği, Lodos'un ucu iyice şişen erkekliğine geçirmiştim. Kaygan plastik, ikinci bir deri gibi penisini sardı. Lodos canım acımasın diye onun üzerini de kayganlaştırıcıya buladı.

"Dayanamazsan dur de." Beni ne acılar ne acılar yıkamamıştı, buna da elbet dayanırdım.

Lodos bir eliyle, iki bileğimi başımın tepesinde birleştirdi. Altımdaki yastık belimdeydi artık. Sertliğini onu almak için hafif hafif kasılıp gevşeyen deliğime hizaladı. Eğilip, dudaklarımı yeniden, beni yer gibi öpmeye başladı. Dudaklarına mı odaklansam, canım acıyacak mı korkusuna mı bilemedim. Ucu girişimi hafifçe zorladı. Derin bir nefes aldım dudakları altında. Eziliyordum, sanki boğuluyordum kocaman cüssesi altında ve bundan deli gibi zevk alıyordum.

İçime biraz daha girdi. Üst dudağını sertçe dişledim. Bu nasıl bir şeydi lan? Zevkine hemen varamıyor muyduk?

Biraz daha zorladı ama hâlâ yolun başındaydık. Kafamı geri atıp dudaklarından kurtuldum. Derin, göğsümü epeyce şişiren nefesler alıp verirken Lodos durumdan kaçındığımı anlamış gibi, "Üzgünüm," dedi.

Ne olduğunu soramadan da dudaklarımı dudaklarına kapamış, kendini bana bir anda iterek içimi harbi ama harbi yarmıştı. Anasını sikeyim!!! Yükselmeye çalışan bedenimi bedeni engelledi, elimi himayesinden kurtarmak için çırpındıkça çırpındım. Belli ki acımla onun dudağını kanattım, ağzıma bir sıvı sızdı. İçimden sövdükçe sövdüm. Bacaklarım iki yanımdan, geriye doğru iyice açılmış, oluşan boşluğu da Lodos iyice tamamlamıştı.

Toplarım, kasılmış karın kaslarına çarptı. Lodos sakinleşmemi bekledi. Beni uyutur gibi dudaklarıma onlarca küçük öpücük kondurdu. Saçlarımı sevdi. Eli ensemden omurgama doğru beni okşadı. Bir eli belimi destekledi ve nihayet kendimi ikinci giriş çıkışa hazırladım.

Kısa tırnaklarım onun sırtındaki kasları yolarken, devam et der gibi mırıldanmıştım. Kendini çekti, yeniden içime yolladı. İçimdeki her bir santimini, pardon kilometresini hissediyordum sanki amk! Büyüktü de bu kadar da büyük olunmaz ki canım!

Dudakları yanaklarıma kaydı. O beni öperken derin nefesler aldım. İçime bir kez daha çarptı. Kalçasının hareketlerini ayarlayıp, içimdeki zevk noktasını bulmaya çalışırken kokusunu soluyup kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Birkaç denemenin sonunda, penisi nihayet doğru yere vurdu.

Tüm vücudum titrerken adını çağırdım. "Lodos!"

Bulduğu yeri bir daha ölse kaybetmezmiş gibi bir doğrulukla ikinci kere yokladı. Kendime doğru çektiğim bacaklarımla, o benim üzerime yüklenmişken karınlarımıza çarpan erkekliğim beni ikinci yerden zevkime odakladı. Beni öptü, içime girdi çıktı, doğru yere defalarca kez beni alıştırdıkça da daha hızlı vurmaya başladı. Elimi kendime sardım. Zevk suyunu sızdıran erkekliğimi o dar alanda çekerken, hissettiğim acıyla karışık zevke kendimi kolay kaptırmıştım.

Tenlerimize sürtünen erkekliğim elimin de hızıyla iyice kabardı. İçimde o nabız gibi atıyordu, elimin altında ben. Bir eli yataktan destek alıp, diğeri beni çekmek için bana yardıma gelirken inledim.

"Atlas," diye o da inledi. "Seni çok seviyorum lan."

Aşka gelmişti pezevenk. Beni acıdan çığırttıktan sonra sevmezse belası olurdum zaten. İçimden o zaman tam anlamıyla katil psikopat civciv çıkardı. Bacaklarımı bir anda omzuna alıp hafif geri çekildi. Belim yataktan yukarda, Lodos kalçalarımı tutup içime daha sert girip çıkarken neredeyse doruğa ulaşacakken kaybettiğim elinin sıcaklığını da arar olmuştum.

Zevkle inlerken terleyip, alnına düşmüş saçlarına, esmer teninde anın yoğunluğuyla kızarmış elmacık kemiklerine, dişleyip kanattığımdan kan içmiş gibi duran kırmızı dudaklarına, kendi dudaklarını ezen beyaz dişlerine, yarı aralık ağzına, boynundan göğüs kaslarına akan ter damlalarına baktım. Bu adam benimdi.

Bu da beni şevke getirdi. O içime girip çıktıkça, ben kendimi ona bakarken çektikçe nefeslerimiz hızlandı. Ritmimizin dakikalara yayılmasından sonra nihayet büyük bir patlamayla önce ben karınlarımızı ve çarşafları batırarak geldim, saniyeler içinde de o içimde dağıldı. Öyle ki prezervatifinden taşan menileri kalça aramdan akmaya başlamıştı. Çok istiyordu ya beni o temizleri artık.

Nefes nefese havaya dikilmiş bacaklarımı yatağa bıraktım. Belime keskin bıçak gibi bir ağrı sokuldu. Lodos da aynı yorgun ifadeyle üzerime yığıldı. Kirli plastiği içimden çıktıktan sonra ucunu bağlayarak yana bırakmıştı. Bacaklarım iki yana aralık, o bacaklarımın arasına girip, alnını da göğsüme yaslamış bir vaziyette dinlenirken hal kalmamış gibi hissettiren kolumu kaldırıp, elimi saçlarının arasına geçirdim. Alnının nemini göğsüme sürttü.

"Ben de seni seviyorum lan," dedim. Biraz önce söylemesem de unutmamıştım.

Maratona girmiş gibi depar atan kalbimin üzerine bir öpücük kondurdu.

Başımı eğdim, o biraz kaldırdı. "Bir tur daha?" dedi. Doymazdı artık bu dağ ayısı, tüm iyi dilekler minnak civciv Atlas'ın olsundu.

 🖤

Bölüm nasıldı? İlk defa bu tarz deniyorum. Olmadıysa da olmuş deyin, Atlas bir ben iki katil civciv olmayak zuahhshdhddj

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümssss

Continue Reading

You'll Also Like

13.3K 577 23
Alya Güçlüsoy'un babası bir mafyaydı. Daha da kötüsü annesini bir çatışmada kaybetmişti ve bu kez çıkan çatışmada birisi başına büyük bela olacaktı...
268K 12.3K 32
Kalbim deli gibi hızlanırken korkuyla geriye adımladım , kaçmalıydım bu çocuğu görmeye dayanamıyordum. "Dur" göğsüm derin nefeslerim yüzünden inip k...
2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...
3.7M 130K 44
Siz. Bak ya cevap da vermiyor Siz. Sildim desene Siz. Ama sildikten sonra sildim demen lazım silmeden dersen değişen bişey olmaz 0532... *Bir şey Siz...