MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 124K 67.6K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

sixty-seven

13.3K 645 340
By tamamyayazar

Selamss aşklar nabersiniz

Sıra AkÖm çiftimize geldi ve onlara softluklarına, en azından Ömür'ün saf hislerine yakışır bir bölüm yazam dedim. Öpmek harici öpüşmek manasında bizsiz mi demezsiniz artık :D

Altta git gide Aker'e benzeyen afitap, Ömrümmm harbiden kurt bakışlım var. Sadece bu fotikler olur gibi.

Siyah giymesi ve oyuncu kulaklığı takması hakkında... ✍️✍️✍️

💘OYSU VE YORUMSU💘

Keyifli Okumalar :)

 🖤

Ömür Özkara

Cumartesi 02:05

Benim bir sevgilim vardı.

İnanması bazen zor geliyordu ama bu sene, hayatımda birçok şeyin dönüm noktası olmuşken, aşk konusunda da şansım yüzüme gülmüş gibi hissediyordum.

Üniversiteye gidecek, ayaklarımın üzerine daha net basacak, pek çok insandan farklı olarak bunu para kaygısı olmadan yapacaktım ama 18 olduğumu da en net bu dönemleri atlattığımda fark ediyordum.

Hayat madden başkalarından farklılaşabilirdi ama bir mafya ailesinde doğsan da 18 yaşında olmak, manevi olarak aynı hisleri hissetmeme sebep oluyordu. Ben de reşit oluyordum ülke sınırları içinde. Daha önce istesem de yapabileceğim her şeyi artık resmiyette de yapabilir konuma geliyordum. Yani kaçak yollarla ya da üstü kapatılarak değil işte.

Off sanki ben kötü biriydim ve fena şeyler yapıyordum. Kendi düşüncelerimden bile utanmıştım.

Yüzümü yastığıma gömdüm. Nefesimi birkaç saniye tutsam sakinleşir miydim?

Evet evet sakinleşirdim. 18 olmuştum ve 18 olmak kötü bir şey değildi. İyi hissettiriyordu. Farklı ve daha özgür hissettirdiği de netti. Bir de, abilerimin de bana karışmadığı ve hayatıma saygı duyduğu şu günlerde, deli gibi eğlenceli ve kendiliğinden komik ve absürt olan bir sevgili edindiğim için yaşımın farkına varıyordum.

Edinmek deyince biraz kötü olmuş olabilirdi. Yani Aker sonuçta bir insandı ve ona içimden bile olsa öyle dememeliydim ama onu gerçekten kısa zamanda çok sevmeye başlamıştım.

Onların yanında, çok sevdiğim bir renk olduğu için pembe ve masum bir kız olarak kalmış olabilirdim ama yeni çağda yaşı küçüklerin bile bilmediği hiçbir şey yoktu. İnternet ortamında tek tıkla herkes her şeyi öğrenebiliyordu. Ben de kötü bir kız olmamak için kullanmıyor olabilirdim ama biliyordum işte.

Off kötü kız da ne demekti ya? Bunu kesin aklıma, bel altı vurmaya çalışan ve geceleri kafası yerine başka yerleriyle mesai yapan Aker sokmuştu.

Ben normalde bu kadar geç de yatmazdım aslında. Ama Aker tam bir gece insanıydı ve gerek benimle konuşurken gerekse online oyunlar oynarken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyordu. Geç yatan geç kalkan, tam anlamıyla rahat bir öğrenci hayatını ve yaz tatilini yaşayan bir çocuktu.

Bugün de uyuma konuşalım dediği için onunla mesajlaşmayı bekliyordum. Tek tük yazışıyorduk ama birazdan ararım dediği için de uyumamıştım.

Yatağımda uzanmış, yastığımı kollarımın arasına almış yan dönmüştüm. Sosyal medyada onunla fotoğraflar paylaşmak için can atıyordum ama babamın tepkisi beni biraz korkutuyordu. Aker bu konuda benden daha açıktı. Daha rahattı. Gerçi her konuda benden daha rahattı ama olsun. O storylerinde beni atıp, bana aşk sözleri, biraz kekoca şeyler ya da güzelliğime övgüler dizebiliyordu. Ben yapmıyordum. Nasıl yapsam onu da bilmiyordum. Acaba hikayeme onu atmam ve altına güzel şeyler yazmam onu mutlu eder miydi?

Keşfetten sıkılıp, ana ekrana döndüm. Sıkılmıştım ve biraz da mayışmıştım. WhatsApp'e tıklayıp, Aker'e ne yapıyorsun diye sormak üzereydim ki odamdaki balkon kapısı kapandı. Ben arkamı dönemeden de, "Of of of," diye bir ses gelmişti. Çığlık atmakla, kendimi kendim savunmak arasında kalmıştım ki üzerime bir karanlık çöktü. Garipti ama reflekslerim duyduğum kokuyla yerlerine sinmişler, çalışmamışlardı bile. Yatağıma çöken bedenle ağırlığından tarafa kaydım. Aker'di.

Üzerime tırmandı ve yanağıma aniden, çok sert bir öpücük bıraktı.

"Bebeğime bakar mısınız ya? Bana göz zevki yaşatmak için böyle şeyler de giyinmiş." Hiç de bile!

Ellerim ikimizin arasında kalmıştı. Birini çıkarıp, omzundan onu ittim. Kalbim ağzımda atıyordu. "Sen," dedim sevmekle sövmek arasında kalırken. Gerçi ben nasıl sövecektim ki? Ahsen'den bir iki taktik kapmıştım ama en beteri bile onlara en masumu kalırdı.

"Ya sen salak mısın?" dedim. Aker de içimden düşündüklerimi düşünüyor gibi güldü. "Neden korkuttun beni?"

Üzerimdeki pembe, kısa geceliğe bir bakış attı. Yatış pozisyonumdan olsa gerek, kalçalarım biraz çıkık durumdaydı ve geceliğin neredeyse belime kadar sıyrılması da cabasıydı. Sırtüstü döndüm. Odadaki gece lambasının loş ışığıyla bile olsa Aker her yerimi görmüş gibi, fena bakışlar atıyordu bana.

Boynuma eğilip, kokumu içine çekerek bir öpücük kondururken huylandım. Sakallı dolaşmıyordu ama haliyle arada bir sivrileşen sakallarının benim tenimde bıraktığı iz, hassas cildimi kaşındırıyordu.

"Kusura bakma yavrum biraz kaçak göçek girdiğim için haber veremedim." dedi beni alaya alırken.

Çok tatlıydı ve üzerimde olmasına rağmen, alttan ve gözlerini kırpıştırarak bakışlar atıyordu bana. Olmadığı biri gibi ve masum duruyordu. Kollarımı ensesine sarıp onu kendime çektim.

Babamın, odaya girme ihtimali kalbimi ağzımda attırsa da bu cesaretli çocuğa sarılmadan duramayacaktım.

"Nasıl girebildin sen buraya?" Şaşkındım, epey şaşkındım hem de. "O kadar koruma varken ve neden?"

Nedendi ki? Biraz da olsa bizimkilere abilerimde kalıyorum diye yalan söyleyip, dışarı çıkmaya başlamıştım. İstese ben de giderdim ki ona. Yani şey, en fazla sarılıp uyurduk herhalde. Onun ailesinin evinde de çok rahat değildim ben, Aker yine babasını bile takmıyordu ama sarılıp uyumuştuk o gün sıkıca ve bu çok güzeldi.

"Seni kaçırmaya geldim, prensesi görkemli şatosundan kurtarma görevi bana düştü."

Kıkırdadım, dudaklarımı yanağına bastırmış, sesimi de duymamaları için bu şekilde engellemiştim. "Sen de beyaz atlı prens misin peki?"

"Ben olsam olsa kara motorlu prens olurum aşkım," dedi. Kalbim ağzımda atıyordu. Kullandığı her kelime çok klişe ama çok yerindeydi ve başkaları dese ilgimi çekmezdi ama o her seferinde ilk kez duymuş gibi tepki vermeme sebep oluyordu.

"Nasıl yakalanmadın korumalara?"

"Birinci olan abinden birkaç taktik kapmışımdır belki?" dedi. Bir dirseğinin üzerinde yükselmiş, kendini yanıma artmıştı. Derin bir nefes aldım, ben de ona döndüm. Kaşlarım çatılmıştı. "Uğur abim mi?"

"Tabii," dedi başka kim olacak demek istiyordu. Ne bileyim birinci ne demekti ya? İlk doğdu diye mi? Diğer abimden büyük diye mi? İş güç anlamında lider diye mi? Bu çocuğun kafası değişik çalışıyordu. Pardon bu ailenin kafası genel olarak öyleydi ve Atlas abimi de kendilerine benzetmiş gibilerdi. Artık o da herkese ayrı bir lakap takmaya doğru adım adım ilerliyordu.

"Nasıl taktik ya?"

Sarı saçlarımı, omzumdan geriye iteledi. Parmakları çıplak kalan omuzlarımın üzerinden enseme doğru giderken, elimde olmadan ve yeni yeni farkına vardığım doğal bir çekimle ona yaklaşıyordum.

"Abin, anne ve babamı uyutup, Ahseyyn'in odasına dalıyor olabilir ama benim gibi sabah uyuyan birini nasıl uyutsun? Tarzancılık oynamaya bizim eve gelip, salak kızın odasına tırmanırken görmedim sandı. Tabi gördüm. Dedim kısasa kısas, Aker bir gün sen de gidecek ve Ömür bebeğini kaçıracaksın."

Ağzım açık dinliyordum onu. Ne zaman olmuştu bu ve biz o zaman sevgili miydik ki? "Sonuç buradayım. Sizin korumalar da koruma değil he, bak beni dinle ben onlardan daha fazla korurum seni."

Bu konuda biraz haklı olabilirdi. Nasıl benim odama giren birini görmezlerdi. Babama desem onları işten atmakla kalmaz, hayattan da kalıcı ban yedirirdi. Ama ben acımasız değildim, elbette demeyecektim. Yine de dikkatli olmaları konusunda uyarıya ihtiyaçları var gibiydi. Aker'e baktım. "Nereden girdin?"

"Bahçe duvarından aştım senin için bebeğim," dedi. Ya bu hareketine de düşmezsin Ömür diyordum içimden ama düşüyordum. Keko şey! "Sağa sola volta atan sizin dandik korumalar da beni görmedi. Aldıkları maaşı da hesaplamaya kalsam zorlanırım ama hak ediyorlar mı dersen? Sanmam."

Aker kısa boylu ya da hiç yokmuş gibi her yere girebilecek kadar zayıf biri değildi. Normaldi ve görünmemeyi başararak büyük iş yapmıştı. Ama bu iş tuhafıma kaçmıştı. Demek ki çakal olmak konusunda, hırsızlık bile yaparım derken bu meziyetlerine güveniyor yalan söylemiyordu.

"Odamı tek tahminde buldun mu peki? Bunu nasıl başarırsın ya?" Eski konuşmalarımızı düşündüm. Evimizde benim odam şurada falan demiş miydim? Yooo, bunu neden derdi ki zaten bir insan. Açık adres konusu bile etmemiştim. Beni yakın bir noktaya bırakırken öğrenmiş olmalıydı.

"Kokunla sarhoş olduysam demek ki, nereye gidersen git seni koklayarak bile bulurum."

"Aker ya," dedim gülmemi durduramazken. Tam bir laf ebesiydi. Öyle deniyordu değil mi?

"Sen şimdi kendine şey mi diyorsun?"

"Şey neymiş Ömür?" dedi dudaklarında oyuncu bir gülümseme olsa da gerçeği benden duymak istiyor gibi. İşaret parmağımı düşünür gibi çeneme vurdum birkaç defa.

"Immm tatlı mı tatlı bir köpekçik?"

"Ah," dedi, biraz fazla sesli ahlamıştı. Avcumu ağzına bastırdım hemen. Dilini çıkardı. İrkilip elimi geri çektim. "Kalbim kırıldı ve bu beni gerçekten üzdü. Ben diyeyim ki insanüstü özelliklerim var, sen gel beni K9 köpeği yap. Olacak iş mi?"

"Özür dilerim," dedim dudaklarım büzülürken. "Ama beni kandırıyor gibisin."

Gözlerinde bir alev yandı söndü sanki. Aklından neler geçiriyordu. Üzerime yeniden yükselirken, altında put gibi hareketsiz kalakalmıştım. Fazla rahat mı olsam aşırı çekingen mi kararsızdım. Elbette en sağlıklısı ikisinin ortası olmaktı ama daha önce bu denli temaslar içine gireceğim bir sevgilim olmamıştı.

"Tabi ki seni kandırıyorum Ömrümmmm," dedi. Gıcık biriydi.

"Ve seni daha fazla kandırarak şu saatte evden çıkarmayı planlıyorum ne dersin?"

Işıltılardan birazı benim gözlerime geçmiş gibiydi. Heyecanın kahverengi gözlerimi parlattığına emindim. "Nereye gideceğiz ki bu saatte?"

"Saatin nesi varmış?" dedi gece kuşu. "Benim için sabahın ikisi üçü gibi. Yaz günü kızım, aşkın ateşi bizi yakar kavururken eğleneceğiz işte."

"Babam görürse ya?" Annem de vardı ki babamdan daha fazla ondan çekinirdim. Otorite deyince de oydu şimdi bize karşı. Babam dışarıda tavizsizdi ama bize kıyamazdı. Annem bizi de dengeleyen ve denetleyen taraftı.

"Baban uyumuyor mudur ya?" dedi yutkunurken. "Korumalarda bir iş yok sizin ama baban kişisinden korkabilirim."

"Çok tatlısın ve dürüstlüğün beni bitiriyor." dedim, dağılmış saçlarının arasına parmaklarımı geçirirken. "Öyle mi dersin?" dedi burnunu, burnumun ucuna sürterken.

"Hım hım."

"Böyle tatlı sesler çıkarma seni yer bitiririm."

Elini omzumdan koluma doğru kaydırdı. Ürperdim. "Kalk ve giyin, şimdi yalan olmasın diye altımda sen bu şekilde yatarken aklımdan hayırlı şeyler geçmediğini de itiraf edebilirim o zaman. Ve biraz daha beklersek sabrımın kalmayacağını da."

Parmaklarımı yeniden dudaklarına kapadım. Ayıptı ya! Yaşamak da bir yere kadar neyse ama bu konu hakkında günlük bir şeymiş gibi konuşacak mıydık? Onlar konuşuyordu da ben konuşamıyordum işte. Off neden böyleydim ben?

Omzuma dudaklarını bastırdı. Ellerinin ve bedeninin altından kaydım. Ayaklandığımda, ona güzel görünmek ve çılgınlıklarıyla karşılaşacağım için ne giysem olur diye düşünerek kafamı dağıtmak istiyordum. Dolabıma doğru yürüdüm. Aker de bedenini bana çevirdi ve gözlerini üzerime dikerek beni izlemeye başladı. "Bakmasana ya," dedim geceliğin ucunu avcumda tutarken.

"Salak mıyım ben de bakmayayım?" dedi gözlerini daha çok açarken. Arkamı döndüm. Bir ıslık çaldı. Kızıyor gibiydim ama tüm ilgisinin benim üzerimde olması falan da içimi kıpırdatmıyor değildi. Yaz gecesi olmasına güvendiğim için elimi şortlarımdan birine uzatmıştım ki, farkında olmadan fazla mı ses yaptık diye düşünmemi gerektiren bir şey oldu. Kapı tıklatıldı.

Gözlerim anında irileşti. Aker de panik dalgasına kapılmış gibi kendini küt diye yatağın diğer tarafına yere atmıştı. İyi de neden?

"Efendim?" dedim hızlıca. Bugün beklediğim tepkiler yerine daha mantıklı davranabiliyordum.

"Ömür?" diyen ses babama aitti. Dudaklarımı telaşla dişledim. Gözlerim irileşti.

Şortu dolaba geri nasıl fırlattığımı bilemedim. "Gel baba," dedim neyime güveniyorsam? Ahsen olsa, mafya kızı olmana derdi.

Babamın, odama bir erkek attığım düşüncesine karşı nasıl bir tepki geliştireceğini bilmiyordum. Çok başarılı bir iş adamı ya da çok güçlü bir mafya babası olabilirdi ama maalesef bazı konularda hiç de rahat ve paylaşımcı değildi. Çevremde gördüğüm pek çok kız babası da benzer tepkiler vereceğinden, normali ve olması gerekeni bu diye düşünüyordum. Ayarında olduğu sürece elbette.

Kapı yavaşça açıldı. Çıt sesi çıkmayan odamda, Aker o düşüşle nasıl sızlanmadan ya da hızlı nefes almadan durabiliyordu bilmiyordum.

"Ne yapıyorsun kızım?" dedi, gözleri beni süzerken. Ben de onu süzdüm ve haline bakılırsa uyumadan buraya gelmişti.

Çoğu gece, ben hariç benim ailem de gece kuşu olmaya bayılırdı. Babamın eve sarkan işleri ya da onu uyutmayan düşünceleri, defalarca çalışma odasında sabahlamasına da neden olmuştu. "Tuvalete kalktım," dedim ama aileme yalan söyleme fikri, yanaklarımı harbiden kızıla boyamıştı. Babam odama girdi, kapıyı ardından biraz ittirdi. Ama ya, uzun kalmayacaktı değil mi? Ya normalde sabaha kadar kalsın sesim çıkmazdı hatta benimle ilgilenmesine bayılırdım ama bugün olmasa olmaz mıydı?

"Anladım," dedi ama ona benzeyen kahverengi gözlerimiz ikimizin de bunları yemediğini haykırıyor gibiydi. Yanına adımladım. "Ses duydum sandım, merak ettim uyuyamama sebebin ne?" Kulakları fenaydı. Duymuş ve gerçekten de doğruları söylemem için bana bunu öylesine söylemiş de olabilirdi ama öğrendiğim birkaç şeyi kullanıp, salağa yattım.

"Hayır," dedim "İstersem sabaha kadar uyumam ben, o kadar da değil."

"O kadar," dedi babam hafifçe gülümseyerek. Genelde bize gülümsese de bir başkası onun bu halini görse şaşırır kalırdı. Gülmesi için karşısındaki sevmesi, ona sempati duyması gerekiyordu. Ve Aker'i gördüğünde gülümseyeceği konusunda endişelerim vardı. Yanına vardığımda kolunu omzuma attı.

Hemen bedenine sarıldım. Şanslı kız çocukları için iyi bir babadan daha kıymetli bir hediye olamazdı galiba dünya üzerinde. Herkese kötü ve kök söktüren biri olmasına ve şiddeti son raddeye kadar uygulamasına rağmen ailesine bir fiske vurmamış bir babam olduğu için çok şanslıydım. Belki abilerimle yarı şaka yarı gerçek daha sert ve erkek oldukları için daha kaba ilgilenmiş olabilirdi ama bana verdiği ilgi hep prensesten halliceydi.

"İyisin değil mi? Birkaç gündür konuşamadık, bir sıkıntı yok?"

"Baba," dedim ona alttan bakarken. "Bana ne olabilir ya? İyi olmasam haberim gelmeyecek sanki."

"Gelir ama senden duymak istiyorum kızım," dedi kaşları hafifçe çatılırken. Genel bir hemen sinirlenme eğilimi de vardı şimdi ama ben onu yumuşatırdım.

"Çok iyiyim, sağlıklıyım ve mutluyum," dedim. Eğer aklında bir şeyler belirmişse, en azından bunun benim mutluluk kaynağım olduğunu anlaması için. Aker tam anlamıyla enerji bombamdı çünkü.

Şakağıma bir öpücük kondurup, geri uyuyacağımı düşünmüş gibi yatağıma yöneldi ama önüne geçip, onu engelledim. Hatta onun sırtı yatağıma bakacak şekilde, dönerek yerlerimizi de değiştirmiştim. Halimi tavrımı sorgulayan ama bunu dümdüz bir surat ifadesiyle yapan babam vardı.

"Uyumayayım ya, odama geldin madem konuşalım." dedim. Aker içinden bana sövüyor olabilir miydi? Onu odadan hızlıca çıkaracak bir neden bulmaya çalışırken, kal konuşalım demek de tam benlikti. Yalanlar boynuma dolanırken ne yapacağını bilemeyen ben böyleydim işte.

"Konuşmak için uygun zaman mı sence?" dedi gözlerimin en içine bakarken ama bunu ne anlamda demişti ki? Saat anlamında mı? Yoo sanmazdım. Yoksa?

Gözlerimi kaçırdım. "Babamla konuşmak için günün belirli bir saatini mi beklemem gerekiyor?" dedim, küsmüş gibi yaparken. "Aşk olsun."

Bu kıvırmalar da en kritik anlarda çıkageliyordu, nasıl güzel bir özellikti anlatamam.

Babam, beni önüne alıp, saçlarımı yüzümün iki yanından kulaklarımın arkasına sıkıştırdı. Bunu ancak yüzüme tam anlamıyla bakmak için ve beni ya çok özlediyse ya da benimle çok ciddi bir şey konuşmak istediği zamanlarda yapardı.

Özlemimizi giderdiğimize göre?

"Bu konuşmayı yalnız olduğumuzda yapmamız gerekiyor," dedi. Ve ben yerin dibine girdim. Ağzım otomatik olarak açıldı.

Başımdan aşağı kaynar suların döküldüğü ilk ve son olmasını dilediğim andı galiba. İnanamıyorum, hepsi planlanmıştı. Yoksa ben de diyordum korumalar, bahçe sınırına kuş girse fark ederler, kocaman Aker'i nasıl görmediler?

Kafamı önüme eğdim.

Babam çenemin ucunu tuttu. "Ben sana başını hiçbir zaman eğmeyeceksin demiyor muyum?"

"Baba, kötü bir şey yapmadık," dedim dudaklarımın içini ısırırken. "Sadece gezmeye gidecektik."

"Ben sana güveniyorum," dedi babam. "Yanlış bir şey yapmadığını, yapmayacağını biliyorum. Yapsan da arkanda olacağımı da sen bil."

Dudaklarım bükülürken ona sıkıca sarıldım. Babam, iyi ki vardı. Ve sesi çıkmayan Aker korkudan ölmüş olabilir miydi?

"Hayatına karışmıyorum ama bunu bana haber vermeden yapmanı hiçbir zaman sevmedim, biliyorsun değil mi Ömür?" Yaşadığımız hayatı bildiğim için bunun önemini de elbette biliyordum. Sadece gençken ve kanımız delice akıp kaynarken, arada bir romantik aksiyonları bedenlerimizin istediğini de biliyordum. Can bu çekiyordu.

"Çıkarken, mutlaka görürdü ki dışarıdaki korumalar. Onlara söylerim sanmıştım." diye kısık sesle mırıldandım. Babam yüzümü kamufle etmek için, öne öne çekiştirdiğim saçlarımı okşadı.

"Ben senin babanım, önce bilmek de benim hakkım."

"Çıkabilir miyim?" dedim, uslu ama suçlu bir çocuk gibi ona sakince sorarken. Aramıza aniden sahte bir öksürük sesi girmişti. Ben irkildim ama arkası asıl Aker'e dönük olan babamda yaprak bile kıpırdamamıştı.

"Şimdi çok pardon aranıza girmek istemezdim, sakince de dinliyordum ama hayır deme ihtimalinize karşı, dayanamamış bulundum."

Babam bedenini Aker'e doğru çevirdi. Onu elbette biliyor, en kötü ihtimalle tahmin ediyordu. Ahsen kaçırıldıktan sonra o gece birbirimize elimizde olmadan attığımız bakışların farkındaydı ve bana onun hakkında kimdir, necidir birkaç soru da sormuştu. Çaktırmadığını sanıyordu o ayrı.

"Adettendir, kendimi tanıtayım, Aker ben," dedi Aker cesaretine ve demin korkuyor dediğime zıt korkusuzluğuna hayran olacağım bir tavırla. "Tanıştık zaten de belki de unutulduk diye bahsetmek isterim. Kaldı ki yüzüm, bir görenin bir daha unutmayacağı bir şeydir."

"Sizin bu ego, sülaleden mi?" dedi babam.

Sonra Aker'in elini sıktı. "Fatih ben de." Bu ne tatlılıktı ya babamdaki? Sen kimsin ulan falan demesini bekleyen bana büyük darbe olmuştu. Sonuçta herkes benim gibi ponçik değildi, değil mi?

Şu anı birine anlatsam bana inanmazdı. Babam, mafya babası olan babam, sevgilimle gecenin bir yarısı, sanki uygunsuz bir vaziyette basılmışız gibi odama girip, tanışıyordu. Tanışma üzerine tanışmaydı aslında. Daha önce birbirlerini görseler de konumlar farklıydı. Bu hikayeyi bizimkiler duymamalıydı. Özellikle de Ahsen. Yedi düvele madara olurdum.

"Şimdi evinize böyle dan diye girmeyi ben de istemezdim ama romantiklik de bir noktada gerekiyor değil mi? Siz daha iyi bilirsiniz."

Babam tek kaşını kaldırdı. Sence ben iyi biliyora mı benziyorum diyordu kendince. Aker de bunu anladı tabi. "Belki de bilmezsiniz ama ben anlatayım. Kızınıza bir sürpriz yapayım dedim."

"Öyle mi? Bunu neden kapımızı çalarak yapmadığını sorayım madem?"

"Öyle olsam akılda kalır mıydım ki?"

"Sen çok akılda kalıcı birisin," demiş bulundum. Çenemin ayarı bugün neden hiç yoktu. Elimi ağzıma götürdüm ama babamın da dikkatini çekmiş gibiydim ki Aker'le arama girip, kendince, bu sefer o beni kamufle etti. Kısacık bir gecelikle dikiliyordum ve bu boyda elbise giymeme bir şey demeyen adam, şimdi beni sakınır olmuştu. Garip olaylar yaşanıyordu.

Aker gözlerini belertip, bana baktı. Babamın omzumun üzerinden onu görmek için parmak uçlarımda yükselmiştim. Gülmemek için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum. Koltukları kabarmıştı.

"Her neyse," dedi babam boğazını temizler gibi yaparak. Bugün ten rengim kırmızıydı. Kırmızı bir yengeç gibiydim. Artık gözlerine de bakamıyordum. "Ömür mutlu olduğu sürece bir şeyleri tolere edeceğiz mecbur. Gençsiniz ve macera arıyorsunuz herhalde?"

"Hem de ne macera," dedi Aker bir heves. "Mafyaların evine gizlice nasıl girdim vlogu çekseydim keşke üf üfff, 10 milyon izlenme garantiydi."

"Gizlice?" dedi babam, bıyık altından gülerek. Off baba ya çocuk heves etmiş işte, niye kırıyorsun benim sevgilimin ponçik ve güzel kalbini?

"Çok gizli bir kere Fatih Bey, lütfen bunu bir kabullenelim. Kendi kendimize sevinmeyelim." Gerçeği üçümüz de biliyorduk ama Aker'in gönlü hoş olsun diye sustuk. Ben hep susardım da olmadık anlarda konuşasım gelirdi, babam da öyle olsun dercesine sustu. Atlas abimin dediği gibi gariban sevindirmek sevaptı. Sevgilime gariban diyen ben de ne bileyim?

"Kızımı sağ salim geri istiyorum."

"O iş bende," dedi Aker. Motoru öyle deli kullanıyordu ki, bunu babama desem inancı hiç kalmazdı ama ilk günkü korkumun aksine bir dahaki binişlerimde bu işten delice bir çılgınlıkla karışık, zevk almaya başlamıştım. İnsan kendini gerçekten de kanatları var gibi özgür hissediyordu. Tehlikenin de bedene verdiği adrenalin kalbimizi patlatıyordu. Babam omzunun üzerinden bana baktı, sonra da Aker'in kolunu tuttu. Onu kapıya çekerken, "Ne oluyor beh?" diye bir tepki verdi Aker.

"Hani aramız iyiydi? Böyle mi olduk şimdi? İmdat bodruma kilitlenmeye götürülüyorum, Ömür gülmesen de yardım etsene. Bu yakışıklı suratıma inen yumruklar canını hiç yakmayacak mı şimdi? Eğri otur ama doğru konuş kızım, kime diyorum?"

Kendime engel olamıyordum. Gecenin köründe, aramızdaki eksik gibi sesime annemi uyandırma pahasına bile olsa yarılarak gülüyordum. Öyle ki gülmez dediğim babam bile açıkça gülüyordu artık. Ben mi gülmeseydim? Dizi mi çekiyorduk burada ya? Babam o kadar da kötü bir adam değildi.

"Ya sizin hayal gücünüz neyle besleniyor gerçekten? Sen ayrı dertsin, ablan apayrı dünya." dedi Fatih Özkara. Yalnız Aker'ime dert deyip Ahsen'e dünya demen... Yakışmadı baba! Bunu da Ahsen'e kesinlikle söylememeliydim. Ben de onun babasını sevmiştim ama o benim babamla, benden daha yakın olmaya falan kalksa kıskançlıktan ölürdüm ölür.

"Niye ki?" dedi Aker saf saf. "Neden kolumu tuttunuz o zaman?" Gözleri şaşkınlıkla aralanmıştı. "Noldu ki ya?" Yiyecektim onu, ömrümde böyle tatlı bir ergen görmemiştim. Gittiğim kolejlerdeki berbat liselilere benzemiyordu hiç. Gerçi o liseli değil, üniversiteliydi. İçimden ona liseli dediğimi duysa darılırdı cicim bana ama olsun.

"Kızım rahatça hazırlansın, odada onu bekleyecek değilsin değil mi?" dedi babam.

"Haa o konu bakımından," dedi Aker. Utansam mı kahkahalara mı boğulsam bilmiyordum. Zaten bu gece bu iki duygu ikilemi peşimi hiç bırakmamıştı.

Babamın yönlendirmesiyle, Aker çabuk ol bakışından atarak odadan çıktı. Yalnız kaldığında, sosyal bir kelebek olmasına rağmen ne konuşacağını bilmediğinden gerilecekti. Ondan önce de ben geriliyordum ki ya bir pot kırarsa. Ya ben kızınızı öptüm bir kere falan derse? Allah'ım daha neler?

Hemen altıma kot şortumu ve üzerime de olmazsa olmaz pembe tişörtlerimden birini geçirdim. Gece olduğu için ve nereye gideceğimizi bilmemenin verdiği sağlama alma niyetiyle de üzerime beyaz kapüşonlumu almıştım. Saçlarımı taradım, dudak nemlendiricimi sürdüm. Parfümümden sonra hazırdım. Göz makyajı falan yapamazdım.

Küçük bel çantama, telefon, cüzdan, anahtarlığımı koydum. Yeterli. Aker'le yan yanayken, beleşçi görünse de ben para ödemiyordum ama ne olur ne olmazdı sonuçta.

Aşağı indiğimde aradan beş dakika geçmemişti bile. Neyse ki beklediğim olmamıştı annem uyanmamıştı. Babam bir köşede, Aker de hemen yanındaki koltuklardan birinde sessizce oturuyorlardı. Aker beni görür görmez ayağa fırladı. "Oldu o zaman biz kalkalım."

Sanki babamın evine geçici ziyarete gelen bir çifttik. Neyin kafasına giriyordum ben?

Babamın yanına yaklaşıp, yanağını öptüm. Karizmasını bozma pahasına bile olsa. Şaka şaka, Aker de ailedendi artık aa, neye bozulacaktı karizması. "Görüşürüz canım," dedi bana. Aker de çat pat bir el sallayıp dış kapıya yöneldi. Kapıyı açtı, ardından pıtı pıtı onu takip ettim.

Korumaların da başı bize dönmüştü. Biraz şaşkınlardı. Babam onun içeri gizlice girer gibi davranmasına izin verdiğinde, herhalde sır olarak da çıkacağız sanmışlardı ama şu an ardımızdan bizi uğurlayan bir babam da vardı.

Aker'in dış kapıdan biraz uzağa park ettiği motoruna doğru yürürken, kafalarını çevirdiler. Sadece otomatik kapıyı açmışlardı. Babam onlara gizliden takip edin demiş de olabilirdi. Bırakın takılsınlar diyerek bugün harbiden Aker'e güvenmiş de olabilirdi. Bence ikinci seçenekti.

Bahçe sınırından çıkmadan, bugün tüm sınırları aşan Aker elimi tuttu. Yalnız benim her daim yanında olan, tam bir güvence olmaya aday bu çocuğa bugün aşırı yükselmiştim. Öyle senin de ailenin eli bıçaklı, mafya, ben seninle ilişkimi devam ettiremem kafasına girmiyordu. Ondaki cesaret, nice yiğidim diyende yoktu.

Parmaklarını daha sıkı tuttum. Bebeği gibi baktığı motorunun yanına yaklaştığımızda yönünü bana çevirdi. Derin bir nefes aldı.

"Korkudan içime işemiş olabilirim."

"Yaa," dedim. "Ben de içimden sana methiyeler düzüyordum."

"Ne diyorsun kız bana?" dedi yayvan bir ağızla. Ağzına vura vura sevmelikti.

"Çok cesur bir sevgilim var, bunu duymalı herkes falan."

"Falan filan, yerim seni fıstıklı çikolatam," dedi bana. Ağzım açık kaldı. Etrafı kolaçan eden gözlerinden anladığım kadarıyla müsait olsak beni öpecekti. Beni daha önce de öpmüştü. Ama böyle ani gelen, kelebek gibi dudaklarıma konan nazik öpücüklerdendi. Tutkulu bir aşk öpüşmesi değildi. Doğrusu erkenliği de geç ona uygun bir ortam bulamamıştık. Genelde takıldığımızda yanımızda abilerim oluyordu, onların evinde de babası ya da annesi görür gerilimi yaşamıştım. Beni kaşla göz arası öpmese o gün, ben de cesaret edemezdim.

İlk defa da bu motoru aldığı gün öpmüştü zaten. Beni motoruna bindirirken, maalesef boyum biraz kısa kaldı diye koltuk altlarımdan tutup, bir çocuk gibi kaldırmıştı. Ben motora oturduğumda da, "Oraya da, kalbime yakıştığın gibi çok yakıştın." demişti. Yine şaşkınlıktan açılan ağzıma bir öpücük kondurması, muhtemelen tatlılığımdandı.

Ona daha fazla alık bir insan gibi gözükmek istemiyordum ama Aker gibi hem açık sözlü hem de bunu çok tatlı yapan biriyle daha önce karşılaşmamıştım. Aramamıştım da ama genelde de erkeklerde özelliklerden biri var diğeri yoktu. Aykan kanı olmalı, taze sevgilim ve çok sevdiğim bu çocuk, dört dörtlüktü.

Elimi bıraktığında, yine beni kaldırıp motora oturtmasını bekledim. Neee? Alışmıştım işte, istiyordum.

"Yalnız yataktan küt diye düştüm, belim kırılmış olabilir."

"Bu gerçek mi?" dedim vücudumu anında saran bir panikle. Elim hemen bu işte anlar gibi beline gitmişti. Avuçlarımla bedeninin iki yanına dokundum. Aker dudaklarını dişlemiş bana bakıyordu.

"Keşke gerçek olsaydı, bana bir bebek gibi bakardın da sen?"

Omzuna bir tane geçirdim. Şimdi Ahsen'in dediği gibi Boker'di işte. Bokluk yapmıştı. "Lütfen beni kandırma artık," dedim izlediğim videodaki bir kızdan esinlenerek.

"Oyy tamam ben sana kıyamam. Ama acıdı lan," dedi içinde çift karakter yatıyormuş gibi. Doğru bu çocuk ikizlerdi, değil mi?

"Zaten düşünce nasıl sesi çıkmadı diyordum ben de."

"İşte sevdiğimiz için nelere katlanırız biz gör." Kaşlarımı kaldırdım alayla.

"Ömürr koş yardım et, bodruma götürülüyorum diyen de başka biriydi değil mi?" Yeşil gözleri, sokak ışıklarının altında parladıktan sonra kısıldı. Off ben de renkli, doğrusu bu şekilde renkli göz istiyordum. Kahverengi de renkti ama bana nedir?

"Sen çok fena olmuşsun." dedi, beni bir anda havalandırarak. Motorun üzerine bırakırken, kıkırdıyordum. "Eee sevgilim sağ olsun." dedim omuz silkerken. Saçlarımı da savurmuştum.

"Yalnız bunlar benim değil, daha çok Ahseyyn'in akılları gibi ama olsun."

"O da var," dedim. Aker alnıma şap diye bir öpücük kondurup önüme bindi. Onun da altında gri, spor bir şort, üzerinde de yalnızca uzun kollu siyah bir hoodie vardı. Yazın altı açık bırakıp, sırtı ve kolları kapatma furyasına biz de katılmıştık. Bir de Aker, uzun siyah Converse'lerini giymiş, uzun beyaz Adidas çoraplarını da çekmişti. Bu çocuktaki markaları, bedeninde bu denli güzel birleştirme olayına bayılıyordum. Kekoluğuna mı düşmüştüm acaba?

Olur mu olurdu? Güneş olsa kafasında şapka olacağı da kesindi ama şimdi, elimi içine sokma isteği getirten dağınık saçları da imrenilesiydi. Bana, benim için aldığı pembe kaskı uzattı. Kendi de siyah kaskını takmıştı. Aldığımız güvenlik önlemi, kullandığı hızın yanına göz yaşartıcıydı.

Motoru çalıştırdı. Acıdı dediği beline sıkıca sarıldım. Bir yandan da parmaklarımla, kıyafetinin üzerinden aşağı yukarı masaj yapıyor gibi okşuyordum. Kaskın altından bir şey dedi ama duyamadım. Homurdanma gibi çıkmıştı. Umarım sövmemişti.

Onlar genelde sövmeyi, sevgi sözcüğü gibi kullanıyorlardı.

Yokuş aşağı, o gaza bastıkça hızlandık. Kollarımı sıkıca bedenine sarmaya devam ettim. Kafamı yana çevirmiş, sakinlemiş trafikte yine de var olan tek tük araçların yanından onları sollayıp geçerken, bu hız tutkusuna kendimi kaptırmıştım. Kollarımı biraz sakinleyen yolda, Aker'e olan güvenim tavan yaptığında iki yana araladım. Bedenim öne arkaya kaymak ister gibi yalpalanırken, bacaklarımı daha da sıkılaştırmış, kendimce, ufak bir çığlık atarak eğlencemizi ikiye katlamıştım.

Aker'le aynadan göz göze geldik.

"Yerim seni," dediğini o hıza rağmen duydum. Yeseydi keşke. Ayy, ne olmuştum ben böyle?

Gideceğimiz yeri tahmin etmeye çalıştım. Tabi her yeri öyle ya da böyle bilen Aker'in yanında ben çok ev kuşu sayılırdım ama sahile yaklaştığımızı anlamayacak kadar da değil.

Meraklı gözlerim, epey yol kat ederek geldiğimiz bu sahili aradı. Göze çarpan pek bir şey yoktu. Burada mı takılacaktık? Yani Aker yanımda olduğunda bunları sorun etmezdim ama kafamda bambaşka şeyler canlanmıştı.

Motoru durdurdu. Kaskımı hemen çıkardım başımdan. Saçlarım dağıldı. Aker önümden inip, kaskını serseri bir hareketle başından çıkardı. Kafasını iki yana sallayıp, alnına düşen saçlarının önünden çekilmesini sağlarken alt dudağımı dişleyip ona bakıyordum.

"Ne o?" dedi kasklarımızı motorun kollarına takarken. "Çok mu beğendin beni?"

İki parmağımı birbirine yaklaştırdım. "Birazcık."

Belimi kavrayıp, beni bir bez bebek gibi kolayca kaldırdı. "Birazcık değildir o bayağıdır." Bilemem der gibi dudak büktüm. Elimi tuttu. Beni sahile çekti. Kumların arasına basmak için en azından spor ayakkabı doğru bir tercihti. Çünkü yapılan yürüme yolundan kısa zamanda uzaklaşmıştık.

Kayalıkların ardına doğru bakınırken bir grup gözüme çarptı. "Nasıl ya?" dedim Aker'e.

"Gel hadi, seni arkadaşlarımla tanıştırayım."

"Oha," diye bir nida fırladı dudaklarımdan. Bu kadar kısa zamanda giriyor muydum arkadaş grubuna. Ne bileyim belki de ilk günden giren bile vardı ama ben bilmiyordum.

"Ooo," dediler Aker'i görenler bir ağızdan. Sonra da yanındaki beni görmüş, baştan ayağa süzmüşlerdi.

"Hoş geldiniz gençler." Selamlarını Aker başıyla kabul etti.

Elinde gitar olan bir çocuk bile vardı. Neydi bu? Güzel bir Akdeniz akşamı mı? İstanbul'daydık.

"Merhaba," dedim elimi kaldırıp onları selamlarken. Yaa çok mu çocuksu durmuştum. Aker beni hemen önüne çekti.

"Tanıştırayım yengeniz."

Grupta dört erkek üç kız vardı. Birisinin çift olduklarını hemen anlamıştım çünkü kız erkeğin dizinde oturuyordu ama diğerleri kanka olabilirdi.

"Ömür ben," dedim. 18 yaşında bir grup ergene yenge olmayan da ne bileyim. Ah Aker ah, niye böyleydi? Benim hiç öyle sıfatlar densin hevesim olmamıştı ama tabi ki arkadaşlarıyla tanıştırmasını değerli bulmuştum.

Adlarını kısaca söylediler. Her nedense yeni birileriyle tanışmayı heyecanlı bulan yanım, çiftin ismini aklıma kazıdı. Ali ve Hilal. Adları da uyumluydu.

Geçtik, yaktıkları ateş başına da oturduk. 10/10 ortamdı harbiden.

"Gözükmüyordun ortalarda," dediler Aker'e. Önce serilen küçük şal gibi duran polar örtülere Aker oturmuş, beni de bacaklarının arasına çekmişti. Sırtımı göğsüne dayadım. Ateş, yüzümüze vurduğundan herkes birbirini net görüyordu. Bağdaş kurdum. Keyfime ve rahatıma diyecek yoktu. Normalde bu saate kadar harbiden uyanık kalamayan ben için, esnemiyordum bile. İstesem harbiden de gece hayatına ayak uydururdum.

"Ben artık yalnızca Ömür'le yan yana görünürüm."

"Yaaaa sevgilim de sevgilim," dedim eğlenir bir tonla. Kulüpler, partiler, onların deyimiyle gacılar artık Aker'in hayatında değildi tabi. Bunu mesajlaşmalarda da söylüyordu. Hepsi bu mıç mıçlığımıza yüz buruştursa da kahkaha da atmışlardı.

"Vay Aker'i de yola getiren bir kız," dedi içlerinden bonus saçlı bir çocuk. Tatlıydı ama arkadaş olarak tabi. Yani genel anlamda eli yüzü düzgün, temiz, harbi kafa, tam Akerlik tiplerdi zaten. Boşa arkadaş olmamalılardı.

Hepsi üniversite okuyordu. Bölümleri Aker'le aynı olan da vardı farklı fakülteden, partiler sayesinde tanıştıkları da. Bana ne okuyacağımı sordular. Bilmiyorum, dedim. Harbi bilmiyordum ya ben ne olmalıydım?

Puanım, kendi başarımla da gayet iyi gelmişti. Onca özel ders, kolejler boşa gitmemişti ama bir haftaya kadar başlayacak tercih döneminde ülke içi ya da dışı bölümleri, hummalı bir çalışmayla araştırmaya koyulmamıştım. Babam istediğim her üniversitede her bölüme sokaerdı beni ama torpille gelen bir kız olarak anılıp, geçireceğim 4-5 yılı ziyan etmek istemiyordum. Bir de annemler yurt dışı istiyor olabilirdi ama ben galiba Aker'le aynı üniversiteyi istiyordum.

Ne bileyim hoş olurdu? Güzel bir devlet üniversitesinde, güzel bir bölüm okusam ve sevgililiğimiz devam ettikçe, çok güzel yıllar geçirsem, hayali bile benim kalbimi karıncalandırıyordu.

Uzatılan biraları aldık bir süre sonra. İçki tadını ben harbi sevmiyordum. Aker'in bizi zom yapmaya çalıştığımı o günden sonra da bir daha içmem diye düşünmüştüm ama arkadaş ortamında, ateş başında bira içmesem de saçma olacaktı. O yüzden, cam şişenin tırtıklı kapağını açması için Aker'e uzattım. Yerden aldığı çakıl taşıyla bile şişelerimizi açtı. Zihin gücüyle de açardı, bu gibi şişe kapaklarını her cisimle açan insanlara ayrı bir hayran oluyordum.

Elimin ısısıyla, buğulanan, normalde küçük soğutucu içinde duran biradan bir yudum aldım. Tadı harbi dedikleri gibiydi. Sidik gibiydi.

Gerçi ne alaka ben sidik içmemiştim ki sidiğe benzeteyim? Ben harbiden Aker'e hızlıca dönüşmüş bir Ömür olabilir miydim? Bu düşünceler eskiden olsa pek benlik değildi çünkü.

Şarkılar çalınıp söylenmeye başladı.

Aker, Hande Yener hayranı falan olmalıydı, "Aşkın ateşi yakarmış ateşi," diye bir şarkıya giriş yaptı. Bir de gözlerime bakıyor, sözde serenat yapıyordu. Ben de ne yapayım, el mecbur, şaka şaka gayet de keyifli kıkırdıyordum.

Yanaklarını okşadım. Arada bir birasından yudumlamayı da ihmal etmiyordu. O maksat muhabbet etmek olsun içmeyi seviyordu. Bence çok erken de sarhoş olmuyordu ya, ya da ben de onunla sarhoş olduğumdan sarhoş kafasını hiç çekmemiştim.

Gitar çalan çocuk, şarkıdan şarkıya atlamaya başladığında ortam iyice coşmuştu. Çok yakında yeni günün güneşi doğacaktı. Gün doğumunu sahilden izlemek mi? Bir hayalim vardıysa da bunu bugün sevgilimle gerçekleştirecektim.

Aker elimi tutup, beni kaldırdı. Kumların üzerinde, iki yana sallanarak, öylesine deliler gibi dans ettik. Arkadaşları bize katıldı. Ayakkabılarımızı çıkardık. İnsanların çöp atarak, yeri batırmasını ve yerde kesici eşyalar olabilme durumunu bile göze almıştık.

Sevgilim bir ara laf arasında benim mafya olduğumu söyledi çocuklara ama ağza alınmayacak şekilde, yani şey işte, Hass....'lı küfürü etti arkadaşları ona. İnanmayan kendi kaybederdi. Aker de aynen böyle demişti.

Neşeli kahkahalar, bacaklarımızı ısıtan ateşin etrafında çember şeklinde çağladı. İki çifttik ve bizi görenler, saplığın ne kadar zor olduğundan falan bahsediyorlardı. Galiba sevgilileriyle böyle dans eden insanları görsem eskiden, yalnız kaldım diye ben de üzülürdüm ama şansa bakın ki üzen taraftaydım.

Aşk, insana hiç ummadığı anda gelebiliyordu. İyi ki de gelmişti.

Çantam belimden sıyrıldı. Bir an sonra Aker'e baktım. "Yazın tadı en güzel nasıl çıkar biliyor musun?" dedi.

"Nasıl?" diye merakla sordum.

"Gecenin köründe, buz gibi sulara dalarak." Gözlerim irileşti.

"Hayır," dedim bir adım atıp geri kaçarken.

Belimi yakaladı hızla. "Evet evet," derken de kafasını aşağı yukarı oynatıyordu.

"Hayır!" dedim inatla ama beni tuttu ve kaşla göz arasında üzerimden kapüşonumu da sıyırmış bulundu. Kahkaha attım. Tadını sevmediğim bira az buçuk çarpmıştı galiba.

"Hadi, hep birlikte yapalım lan bunu."

Arkadaşlar gerçekten de bizim yansımamızdı. Ben hariç diğerleri de bu konuda aşırı gönüllü olmuşlardı.

Aker tek koluyla beni zapt etmeye çalışırken diğeriyle de kendi hoodiesini çıkardı. Çıplak vücuduna, ilk gördüğümde baktığım hayranlıkla baktım. Ayın ışığı ona vururken, bir masaldan fırlayan prens gibi gözüktüğü kesindi.

Beni kavrarken, sağa sola yalpalayıp, ayakkabılarını da çıkardı. Sarhoş değildi ama bence taklidini iyi yapıyordu.

Neşeyle şakıyan kızların, çekinmeksizin soyunmasını izledim. Yuh ya, eskiden de bu denli hayatı zirvede yaşayan insanlarla bir aradaydıysa Aker, ben tabi ki kıskanırdım.

Erkeklerin altındaki şort zaten denize girmelik gibiydi. Onlar da üzerlerini çıkardılar. Aker'e baktım. Bunu yapmalı mıyım diye gözlerimle soruyordum.

"Burada olan burada kalır Ömrüm," dedi. "Ne var ki genciz ve güzeliz? Kimse benim sevgilimin bedenine bakacak kadar gavat değil merak etme, herkes bir ben değil," dedi.

Bu halde bile beni güldürüyordu ya! O halde çekinecek bir durumum yoktu. Aker'e izin verdim. Tişörtümün eteklerini tutup kafamdan yukarı sıyırdı. Dağılan saçlarım omzuma dökülmüştü. Altımda pek tabi pembeli bir iç çamaşırı takımın vardı. Ahsen'in markasından.

Yine de ellerimle göğüslerimi kapatmamak için direndim. Aker'in işaret parmağı, göğüslerimin altından göbeğime doğru ince bir hattı takip eder gibi kayarak göbeğime, oradan da şortumun düğmesine uzandı. Dudaklarımı dişlerken ona baktım. Dokunuşları ve gözleri art niyet barındırmasa da çıplak tenimde bir ürperti oluşturmuştu. Kesin direkt bedenime çarpan rüzgardandı. Bir de henüz ısınmayan suyu düşünemiyordum.

Girmeyelim, dedim mızmızlanarak.

Oyunbozanlık yapma sevgilim.

İlk atlayan, cesaret timsali gibi davranan sevgililerdi. Kayanın tepesine çıktılar. El ele tutuşurken kendilerini serin suya bıraktılar. Çığlıkları tüm sahilde yankılanmıştı.

Ya gece denizde kötü bir şey olursa? Ben galiba bebek gibi korkuyordum da.

Aker yüz ifademden ne düşündüğümü çözmüş gibi gözlerime baktı. Kafasını eğdi, burnunun ucu burnuma çarptı. Ben seni kötü deniz altı canavarlarından korurum tamam mı? dedi.

Kötüsün sen kötüsün!

Belimi yakaladı. Şortumun düğmesini açtı. Kalçalarımdan kaydırırken bu anın ikimizin de içini yaktığını anlamıştım. O da derin, ağzından bir nefes almıştı çünkü.

Şortum kalçamdan sıyrıldı. Ayakkabılarımı rastgele çıkardım. Aker elimi tuttu. Geriye doğru adımladı. Her denize atlayan bir çığlık koparıyordu. Su şimdiden bedenimi dondurmuş gibiydi.

"Hasta olursam bana bakarsın. Hesabı da babama sen vereceksin."

"Ben hasta olursam?" dedi.

"Ben sana bakarım," deyip gülümsedim. Öyle de iyi bir sevgiliydim. Tabi yanında olmak, bakmak sayılırsa. Yoksa ben çorba yapmayı bile bilmiyordum da. Aker için öğrenirdim internetten o ayrı.

"Allam işalla hasta olurum ama grip hastası aminke."

Ellerini yüzüne sürerken bir çocuk masumluğundaydı. Konuşması da ağzından bal damlıyormuş gibi tatlı bir izlenim vermişti. Ben içimden tövbe dedim. Deli miydi bu? Sağlık yabana atılır mıydı?

Aker elimi tuttu.

"Üç deyince," dedi. Koşacak ve zıplayacaktık. "Ne?" Çok erkendi. Kafamı hazırlamam lazımdı. Üç demesin istedim ama yine yaptı yapacağını. Biri ikiyi es geçti.

"Üç!" diye bağırdı, beni kendiyle birlikte taşıdı, bedenlerimiz biraz havalanarak suyun dibine saniyeler içinde battı. Dişlerimi sıktım. Soğuk su, buz kristallerinin içine düşmüşüm gibi tenime battı. Yüzeye çıkarken ben de çığlık atıyordum.

Belimi bir kol yakaladı. Aker'in sırtımdan göğsüme doğru bedenini bana sürterek dolandığını hissettim. Dişlerim tangırdayıp, birbirine çarptı. Kollarımı hemen omuzlarına doladım. Dudaklarım ağlamaya hazırmışım gibi büküldü. Ben ömrümde böyle soğuk yediğimi hatırlamıyordum. Ateşin içinden suya girdiğimdendi galiba. Küçük ateş bizi iyi ısıtmıştı çünkü. Kutuplarda olsam ancak bu kadar olurdu.

"Dondum ya, çıkar beni lütfen."

Titreyen dudaklarıma baktı baktı ve baktı. Bacaklarımı kaldırıp, beline kenetledim. Alnıma yapışan saçlarımı yüzümden çekti. Geri itelerken, eşitlenmiş yüzlerimizle yüzüne daha yakından baktım. Ahsen kadar olmasa da bu mesafeden onun da çilleri belirgindi. Çıkalım diyen ben değilmişim gibi, işaret parmağımı burnunun üzerinden elmacık kemiklerine doğru sürüdüm. Aker, nefeslerimiz birbirine çarpacak kadar bana yakındı. Sıcak nefesi, yüzümü yalayıp geçerken bir an ısındığımı hissettim.

Dişlerini sıktı.

"Çok tatlı gözüküyorsun."

Aynı şeyi içimden bin defa ona demiştim bu akşam. "Sen de öyle," dedim. Ne diyeceğimi bilememiştim.

"Öpeceğim seni."

Arkadaşlarına göz ucuyla baktım. Suda güreşe tutulmuşlardı bile ama tereddütle, "Şimdi mi?" dedim.

Bu öpmenin, öncekiler gibi öpüp çekilmek olmadığını anlamıştım gözlerinde yanan yeşile boyanmış yangından.

"Öpeyim mi?" dedi izin ister gibi. Omuzlarına daha sıkı sarıldım. Dişlerimin birbirine çarpması biraz azalmış gibiydi. Suya girince harbiden alışıyordun.

"Öööööp," dedim uzatarak. Dilini üst dişlerinde kaydırdıktan sonra başını benimkine yaklaştırdı. Gözlerim, ıslanan kirpiklerimle ağırlaşıp kapandı. Onu bekledim. Önce burnumun ucuna minik bir öpücük kondurdu. Yumuşak dudaklarını biraz da olsa biliyordum. Sonra dudağımın üstünü öptü. Aralık bir şekilde, onun tarafından tamamlanmayı bekleyen dudaklarımın arasına nihayet dudakları konumlandı.

Hareketsiz bekleyen dudaklarım otomatik olarak kapandı. Onun yumuşak dudaklarını kavradım. Belimi daha sıkı tuttu ve ıslak elini bir anda sudan çıkarıp, ensemi tuttu.

Dudakları alt dudağımın içinde bir şeker varmış gibi emiyordu. Mırıltılar çıkarmadan duramadım. Ben de onun üst dudağını bana yaptığı gibi emdim.

Ensemi geriye doğru çekiştirdi. Kafamı biraz eğdim. Daha baskın, daha sert, dişlerini ve dilini işin içine katarak beni öpmeye devam etti. O beni öptükçe ısındım. Dillerimiz birbirine karıştı.

Romantik komedilerde izlediğim, bildiğin birbirini hazza bulayan öpücüklerin, Aker tarafından istilasına uğramıştım. Avuçlarım çene kemiklerine kapandı, saçlarını okşadım.

Genç olduğumu, istediğim hazzı sevgilimle yaşayabileceğimi ve aşkın ateşinin bizi gerçekten de yaktığını anladım.

Nefes nefeseydik, Aker geri çekildi. Birbirine bastırdığım dudaklarımı, ısırıklarla berelememiş gibi parmaklarıyla da iyice sıkıştırdı. Ördek dudaklı gibi ona baktım. Uzanıp, uzun ve sesli bir öpücük kondurdu. Bu çok başkaydı.

"Müptelan oldum iyi mi?" dedi. Bence iyiydi.

Dudaklarımı onun için yeniden araladım. İçimde yanan arzulara iyi gelen şey şimdi serin sulardı. Zevkimize yeniden baktık. Ona kolay kapıldım, algılarım dudakları, kokusu, teninden başka her şeye kapanır oldu. Son duyduğum, arkadaşlarının, "İstanbul'da deniz yanıyor," diye bizi dalgaya alarak bağırmasıydı.

 🖤

Nasıldııııı?

Yan çiftlere devam mııı?

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümssss

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 238 11
Her şeyden önce söz vardı ve söz Tanrı'ydı. Bir Melek ve Şeytan'ın imkansız hikayesi 11 bölümlük kısa bir hikaye:)
1.9K 419 30
Her şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.
Panzehir By arenw

Fanfiction

8.1K 634 49
selamın aleyküm evet şimdi bu hikaye mucize doktor dizisi fakat burda hikaye başka olucak şimdi aren diye bir kızımız var berhayat hastanesine gidiyo...
1.1M 81.2K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...