MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

sixty-four

13.6K 646 615
By tamamyayazar

Selamsss aşklar. Nasılsınız?

Biz geldik. Fırsat buldukça yazmaya çalıştım umarım olmuştur. Bu bölümde iki erkeğin aşk hayatı konu alınmıştır. Okumak istemezseniz direkt geçin UĞUR VE AHSEN YOK, önceden belirtmiştim zaten. ;)

Şimdi altta fotolar bırakacağım size. Benim için alttaki halleri Atlas ve Lodos olan insanlar var. Bu fotoğraflar hariç pek benzer yanları da yok, en azından hikayemiz gereği. Bulursak ben paylaşırım zaten. Bol aradım taradım en yakını buydu, ona da bakmak istemezseniz gözlerinizi kapayıp sayfayı accuk kaydırın.

💘OYSU VE YORUMSU 💘

Keyifli Okumalar :')

Melek Mosso-Hayatım Kaymış "İnsanlar aşka küsmüş, sen onlar gibi olma. Kimseler sevmiyor, sakın onlara uyma. Eller anlamaz seni o bebeksi yanınla. Sana ben gerek zaten."

İşte karşınızda bir süredir aklımda bu haliyle yazdığım, sarı saçlarını deli gönlüme bağladığım, uzun saçlı haliyle tam da şu anı yansıtan, deli fişek Atlasikom! :)

Atçım ve köpkemiz :D Yerim gülüşlerini oyyyyyy 💋

Lodos Beyciğim için tam bir model bulamadım o dağ gibi yapısına birileri hep eksik ama aşağı yukarı şöyle hatları olan bir adamdır kendisi diye koyuyorum bunu. Esmer bomba yaniiiisss

 🖤

Atlas Özkara

Cumartesi 20:12

Lodos hep sert esiyor olsa gerek, adı gibi bu adam da benim hayatıma sert bir giriş yapmıştı.

Onunla inatlaşmaya başladığım ilk günden beri yıldızlarımız barışmamış gibi gösteriyordum. Ama yersen... Aslında barışmayan tek şey; benim ailem ne der düşüncemdi.

Keyfine düşkün, gününü gün eden dışarıdan bakınca dertsiz tasasız bir zengo gibi gözükebilirdim ama ya içeride? Gerçekten de içimde minik ama sinirli, tatlı ama dengesiz bir civciv yatıyordu. Ehh, kendime boşuna psikopat katil bir civciv demiyordum. Yer yer korkutucu, kavgacı; yer yer benden iyisi bulunmayan, gerçi benden bir tane daha bile bulunmayan bir Hint kumaşıydım.

Ve bu civcive yardım eden kişi, beni dövmeden döven, birkaç yerinde cümleyle kendime getiren, kısa zamanda aşırı sevdiğim, kafası kendinden bile güzel yengemsu Ahsoş'tu. O olmasa üzerimde eğreti duran derbeder halime devam ederdim belki ama iyi ki o vardı ve iyi ki bizim için kendince çabalıyordu.

Onun sayesinde ben de bugün bu oyunda, içimden geçen hisleri bir nebze de olsa anlatabiliyordum. Yoksa zıt gittiğim adamla arayı bulma oyununda sınıfta kalabilirdim. Kalmak istemiyordum.

Ne bileyim... Değişikti. Bu zamana kadar ilgimi çeken iki cinsiyetten insanlar olmuştu ama tipleri Lodos'tan öyle uzaktı ki, kendimi bu sene ilk kez keşfediyormuş gibi afallamıştım. Hoş belki öyle olsam, bu kadar anlamsız, acımasız davranmazdım. Daha sakin olur içe kapanırdım. Tabi belki... Hiç sanmıyordum ya orası ayrı mevzu.

Yine de mantıklı davranabilirdim. Flört dünyasına adım atarken, bunca yıllık çizgimden şaşmayabilirdim. Kızlarda aradığım özellikler belirgindi, erkeklerde de aynı şekilde. Bu saatten sonra ters kayaya çarpmayabilirdim ama çarpmıştım. Ve bu çarpışmanın hayatımda büyük bir sarsılma yaratması da doğaldı.

Bir kere adam benden uzundu amına koyayım! Birkaç santim bile olsa uzundu. Ben buna eskiden olsa gelmezdim. Esmer ama karma olduğu belli olan, havasından suyundan değişik bir teni de vardı, böyle ağzımın suyunu akıtan, bronzlaşmış gibi duran bir teni... Kaldı ki ben beyaz severdim. Saçları aynı şekilde siyahtı. Neyse bu kabul edilebilirdi ben sarıydım sonuçta, zıt kutuplar güzel duruyordu. Misal abim ve Naz gibi. Birbirlerini bulmaları nasıl bir şans bilinmez ama yan yana harbiden yılın çifti gibi duruyorlardı.

Lodos'un gözleri koyu kahverengiydi. Benim Ömür gibi renkli gözlere bir hayranlığım da yoktu, bende olan bir şeydi sonuçta bu da sorun değildi. Bence asıl kurulduğum nokta Lodos'un karşıma günümü gün edebileceğim bir ortamda, atıyorum bir eğlence mekanında, bir kaynaşma grubunda çıkmamasıydı. Gelmiş, abimin ricasıyla başıma koruma olarak konmuştu. Ona git dediğim ana kadar, birbirimizden etkileniyor olma ihtimalimizden bile emin değildim.

Radar mıydık biz amk? Anında aramızda yaşayan ve erkeklerden hoşlanan insanları yanımıza çekelim? Gerçi avcı olunca bir süre sonra bakışlardan da anlaşılıyordu ama Lodos ketum bir herifti. Ser verip sır vermez duruyordu ve aşırı güçlüydü ya!

Buna da ayar olduğum doğruydu çünkü benden güçlü olacak olması beni ilk anda sinir etmişti. Başkaları kim köpek? Ben Atlas Özkara'ydım! Mafya hayatını sevmemem, sevdiklerim için zor kullanmayacağım, insan hırpalamayacağım anlamına gelmezdi. Bugüne bugün, abimle evliliğe kadar yolları var gibi gördüğüm, hatta abimi ilk kez bu kadar aşık gördüğüm bir kadın için, Ahsoş için, canım kolumdan bile olmuştum boru mu?

Ama bu yara yüzünden, ailemin gözünde kendimi koruyamayan bir konuma düşmem ve abimin çağırdığı dostunun beni koruması... Hoşuma ilk anda gitmemişti. Yine de büyük konuşmamak gerekiyordu. Koruma istemezken, bir korumaya tutulup kaldığım için bile büyük şeyler yediğim kesindi. Yediğim şeyler de başkalarına göre pek hayra alamet değildi.

Kahverengi gözler bana değdi. İçki beni içmeden çarpmış gibiydi ama dozu kaçırarak içmiştim. Herkes öyle içmişti gerçi. Aker bizi yamultmaya yemin etmiş gibi bir karışım hazırlamıştı. Ama iyiydi. Yoksa kafama bahane bulamazdım. Lodos'tan gelen sorulara cevabı bu şekilde daha rahat verebiliyordum. Yaptığım şeyler yüzünden içkiyi içiyordum. Birkaç terbiyeli, genelde Ömür'ün sorduğu sorular hariç de çoğunu yapmıştım. Hatta Lodos'un söylediği şeyi sadece ben yapmıştım.

Gözlerine bakarken içmek biraz utanç vericiydi.

Ona kalmasını isterken git demiştim evet. Benim flört kitabımda bu kural yazıyordu belki aaa! Niye üzerime bu kadar çok geliniyordu. Belki kendi bile farkında değilken, Ahsen'in gözleri anında bana döndü. Gerçi o cinin farkında olmadığı tek bir ayrıntı olmazdı ama Ömür falan da bakıyordu. Haydiiiii! İyi ki yengemiz demiş ona bir sır vermiştik. Yedi sülalem de duyduysa şaşırmazdım.

Bardağa sadece ben uzandım. Kafaya diktim ama bende para ve yiğitlikten bol bir şey olmadığı için gözlerimi de Lodos'a dikmiştim. Bak nasıl dürüstüm diyordum kendimce. Anlamış gibiydi. Gülmemek için kendini tuttuğunu gördüm. Off ya dil çıkarmak istiyordum! Canım bunu çekiyordu çocuk gibi ne alakaysa? Onun da gülmek çekiyordu belli ki. Hayvan herifin yakışıklı yüzünde güller açmış, gözleri ışıl ışıl parlamıştı.

Kafamı çevirdim. Yanımdaydı zaten nereye kaçacaktım. Aşık olmadım lafına da ikimiz aynı anda içtik. Aşıktık amk! İtirafa ne gerek vardı?

 🖤

Rezillikler kralı Aker ve kraliçe bildiğim Ahsen bize yakalandıktan sonra gözleri arkada kalır gibi mutfaktan ayrıldılar. Lodos'un, utançla ileri atıldığımda beni yakalayan eli hâlâ belimi sıkı sıkıya tutarken, başımı eğip eline baktım. Başparmağını oynattı, tişörtümün üzerinden de olsa beni okşuyordu. Allah'ım kriz geçirecektim.

Dövüştüğümüz an harici bu kadar dip dibe olduğumuz ilk andı. O yakın dövüşte, nefesini ensemde boynumda hissetmek beni nasıl felfena yapmıştı bunu biliyor muydu? Hem ona yenilmemek için hamlelerimi akılcı yapmak hem de ona ve bedenine bu kadar yakından temas etmek, doğrusu azdırıcıydı. Bu evin havasından suyundan mı bilinmez şu an burada olan herkeste de bir tutam fazla libido bulunuyordu zaten. O anlar aklımı başımdan almıştı. Acı beni kamçılamasa ve kapanmak üzere duran yaram sızlayıp hafif kanamasa belki o gün halimiz daha başka olurdu. Tabi doğru aşkların, doğru zamanı beklediği kesindi.

O yakın temaslı an harici, Lodos'la inkar etsem bile direnemediğim üç dört gün boyunca, benim evde beraber kalmıştık ama birlikte yaşarken; onun yaptığı lezzetli yemekleri gizlice yemek harici onunla köşe kapmaca oynadığımdan, beklenilenden daha az temasa geçmiştik aslında. Aniden kavranan bedenimle, ayı gibi tepki vermem de bu yüzdendi. Ne oluyor lan denir miydi hiç!

Bulanık gören gözlerimi kırpıştırdım. "Kupon yapıyor muyuz harbiden?" diye de saçmalamaya devam ettim. Güldü. Yakından daha yakışıklıydı he! Tam bir Biscolata reklamlarında oynayan erkeklerdendi. Yarı İtalyan olması da cuk oturuyordu. Tabi bizden Türk'tü orası da kesindi. "Yapıyoruz," diye fısıldadı. Başımı geriye atıp ona bakmıyordum tabi ama tamamen göz hizasında olmamam bile egoma tersti. Neyse katlanacaktık artık çünkü hoşlaşma bunu gerektirirdi.

Ben de kendimi tanımıyordum amk! Bir hoşlaşma diyordum bir aşk. İyice mal olmuştum. Fısıltısı dudaklarıma çarptı. Gözlerimi kapatıp yeniden açtım. Göz ucuyla mutfak kapısına baktım. Herkes yerini yurdunu bulmuş gibiydi, bizi dikizleyen gözler de artık yoktu.

Tezgaha yasladığım elimi kaldırıp, sol kolunun pazusuna koydum. Harbiden orada burada gezerken nelerle beslendiyse, fena kıskanacağım bir vücudu vardı. "Sen şimdi onu da biliyorsundur." dedim ona takılarak. Dilim de takılmış olabilirdi gerçi. Yine beyin denen organım iptal olmuştu. Beyin neydi, beyin yenirdi.

Belimde kalıcı olacakmış gibi duran elini, biraz daha yandan arkaya kaydırdı. Bedenimi kendine doğru çekerken aramızdaki tek adımlık mesafeyi de tüketmiştim. Ondan hiç de aşağı kalmayan sert göğsüm, onunkine çarptı. Yüzlerimiz arasındaki varla yok arası mesafeyi tüketmek için ölüyordum. Ölüyordu.

Bunu gözlerinden görebiliyordum. Hamlesiyle birlikte yeniden alnıma dökülen, uzaması için yazın sıcağında bile saldığım birkaç bukleyi, diğer elinin parmaklarıyla çekti. Bunu biraz önce de yapmıştı. Acaba saçlarım bana yakışıyor muydu? Yara izleri bile beni çirkin göstermezdi ya hani, o bakımdan.

"Sarhoş musun?" dedi. Öyleysem bile değilim derdim. Sorusunun altında bu anları yarın hatırlayacak mısın sorusu da bulunuyordu çünkü. Tabi ki hatırlayacaktım amına koyayım, hatırlamamak denen şey bu durumda mümkün müydü?

"Değilim," dedim.

"Bana güveniyor musun?"

Bunu neden sorduğunu anlamamıştım bile. Ama cevabım kendinden emindi. "Kendimi sana teslim edecek kader hem de." Canım ona emanet gibi bir şeydi neden güvenmeyeyim. Hoş, şimdi canım onun da canı gibi bir şey olmuştu. Ucuz romantizm aşkta her zaman işe yarardı. Lodos Albert Seçkin denen herifte de yaramışa benziyordu. Saçlarımı avcunun içiyle biraz geriye yatırdı. Yaptığı bu hareket çenemin dikleşmesine, başımın hafifçe geriye düşmesine sebep olmuştu. Parmakları kıvrılan buklelerimin arasına girdi.

"Peki," dedi bir es vererek. Kahverengi gözleri benim mavilerime mıh gibi çakılmıştı. "Beni..." Duraksayıp dudaklarını yaladı. Gözlerim dolgun, soluk pembe rengindeki dudaklarına kaydı. Yeniden toparlanmam, sözleriyle olmuştu.

"Seviyor musun?"

Hassiktir! Bu kadar ani bir soru cevap yapacağımızı beklemezdim. Ani dediğim de, kabullenme faslının sancılı geçişinden çok sonra olmuştu ama bir destur çekseydik. Kupondan ne ara sevgi kısmına gelmiştik? Anlaşılan bugün kavga yok sadece aşk vardı.

Ona bayık gözlerle mi bakıyordum ayık gözlerle mi artık bilinmez ama Lodos'un benden net olmamı beklediği kesindi. Kesin sarhoş olup olmadığımı bu yüzden soruyordu. İyi de henüz birbirimize yönelimlerimizi bile söylememiştik. Aramızda gizli bir çekim oluştuğu için aksi düşünülemezdi tamam da o da benim gibi biseksüel miydi yoksa gay miydi merak ediyordum. Gerçi ne fark edecekti bana? Nefes alsın yeter böyle yakışıklı, meteordan hallice bir adam için.

Yüzümdeki elinde, başparmağını şakağıma oradan da elmacık kemiklerimin üzerine doğru kaydırdı. Yanaklarımda fazladan bir ısı hissettiğime göre sıcak basmıştı. Yutkundum. "Ben," dedim ama devamı gelmedi. Bu hayatta karşıma, bana konuşmayı unutturan bir insan da çıkacaktı demek. Yine de beklentiye giren için sessizlik ölüm gibi bir şeydi. Lodos da pratik biri olduğu için belli ki sevmemişti.

"Bir kez olsun açık olmak, çetrefilli yollara girmek yerine hislerini açıkça söylemek bu kadar zor mu Atlas?"

O adımı vurgulamasaydı ben kim olduğumu unutmuştum ki. Öyle bir kendinden geçme hali vardı karşısında. "Gözlerimden anlıyorsun bence," dedim tek kaşımı kaldırarak. Üzerime sinen tutukluluk hali içtiğimiz zehirdendi.

"Duymak istiyorum!" diye diretti. Bazen çok inadı kazık bir adam oluyordu. Sorsalar ben herkesten inattım oysa. Derin bir nefes aldım. Boynundan buram buram yükselen parfümünün kokusu ciğerlerime doldu. "Seni sevmesem, bana dokunamazdın," dedim. Elin adamıyla içimde bir his olmasa bu denli yakın bir mesafede, eli belimde durur muydum ulan!

Dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi. Üzerimde unuttuğu elini yeniden hatırlamış gibi yanağımda sabit kalan elini, çeneme kaydırdı. İki parmağıyla çenemi alttan desteklerken de üzerime eğilmişti. Nefesimi tuttum.

Sanki ilk öpüşmemdi! Deli olacaktım. Lodos'la ilk öpüşmemdi ama sırf bu yüzden, aptal bir aşık gibi heyecanlanıp titriyordum.

Yüzünü hafifçe yüzüme eğdi. Bana daha fazla, çok daha fazla yaklaştı ama gözlerim kapanmak için yer ararken, elimi kor gibi yanan göğsüne koydum. Bu hareketim onu engellemek içindi. Kaşları çatıldı. Avcumun altında kalbi gümbür gümbür atıyordu. "Dur bir saniye," dedim. Yaşına başına aldırmadan, sıyırıp sonuna geldiği bu an için, "Niye?" Diye bir serzenişte bulundu.

Gülmemek için alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım.

"Ya sen?"

Elimin altında kalan tişörtünü avuç içimde sıkıştırdım. "Sen beni seviyor musun? Yaptığımız kuponun ikimize de kazandırması gerek."

Dudaklarımda, sakız gibi uzattığımız konudan memnun olduğumu belirten bir sırıtış oluşmuştu. Karşımda ise, beni öpmesine ramak kala ona engel oldum diye Lodos Bey biraz sinirlenmişe benziyordu. Bendeki kuralların kısasa kısas olduğunu daha anlamamış mıydı?

Çenemdeki elini sertçe enseme sürüdü. Uzamış saç tutamlarımı çekiştirirken canım acımasa da şaşkınlıkla ağzım aralanmıştı. Hımmm haşin!

Başımı geriye eğdim. Kalçam tezgaha çarptı. Belimde eli vardı. Ben de onun gümbürdeyen kalbini hissediyordum. "Seviyorum aptal çocuk." Onun kalbi çılgın gibi bir şey olmuştu ama benimki durmuştu sanki. Yine de Atlaslığı elden bırakmadım.

"Sensin," dedim kaşlarım çatılıp parmağım göğsünü delercesine dürterken. "Aptal falan hoş olmuyor."

"Senin bana söylediklerin de hoş değildi ama yine de ne zaman, nasıl oldu anlamadan sevdim seni işte."

Kalbim harbiden atmıyordu. İmdat!

Yangın söndürme tüpü boşaltsalar üzerime belki sönerdim. Nefesim kesilir gibi oldu. Kolumu kaldırdım. Tezgaha tutunma, Lodos'un göğsünü dürtme işim bitmişti, şimdi öpüşmek için kollarımı boynuna doluyordum.

Gözlerimi kapadım. Lodos'un dudaklarına dudaklarım çarptı. İçki kokusu bile midemi bulandırmıyordu. Gerçi ben de farklı değildim ondan.

Dudaklarının teması ılıktı. Yalamıştı. Islaktı. Güzeldi.

Eksik parçalarımız ve zıtlıklarımız, inada binip uyuma dönmüş gibiydi. Alt dudağım, dudaklarının arasına cuk oturdu. Temasımız bizim gibi iki huysuz herif için fazla sakin ve ürkek duruyordu ama bence birbirini tanımadan seven iki insan için yerli yerindeydi.

Onu öpmeyi bu basit dokunmayla bile sevmişken, Lodos'un dudakları kıpırdandı. Dişlilerin uyumu gibi, dudaklarımız sırayla alta ve üste hareketlendi. Boynuna asıldım, o da ağırlığını bedenimin üzerine verdi. Sikeyim. Haliyle ön taraflarımız birbirine dayanmıştı.

Alt dudağımı sertçe kavradı. Dişleri saniyeler içinde öpüşmemize karıştı. Ondan aşağıda kalmamak için dişlerimi ben de üst dudağına sürttüm. Eli ensemi daha çok sıktı. Ben de onu daha fazla kendime çektim. Uzun ve heybetli vücudunun ağırlığı, baskısı, beni tezgahla arasına sıkıştırmasından hoşlanmıştım.

Yarım dakika geçti geçmedi, alev alan dudaklarımız ayrıldı. Göğüslerimiz sırayla nefeslenmek için inip kalkıyor, farkında olmadan burada bile bir uyumu yakalamış gibi duruyordu. Lodos'un gözleri, dudaklarımda asılı kalmıştı. Birbirimize karışan ıslaklığımızla ben de onun rengi canlanmış gibi duran dudaklarına baktım. Gözlerini kapadı, sonra kıvrık ama kısa kirpikleri titreyerek açıldı. "Bunu beklemiyordum," dedi.

"Neyi?" diye doğal olarak sordum. Kelimelerimiz diğerinin dudaklarında boğulup kayboluyordu. Mutfakta çıt çıkmasa dahi kalbimizin gürültüsü çoktu. Dudaklarımı yaladım. Bu kendiliğinden gelişen ve hızlı ilerlemesine rağmen aşırı uyumlu giden öpüşmenin bağımlısı olabilirdim.

"Senin gibi inatçı bir çocuğun, beni bu kadar güzel öpebileceğini." Ne sanıyordu ya, zıt gittim diye ağzımı aralamayacağımı mı? Yanılırdı, ben güzel öpüşen erkeklerin bağımlısıydım. Gerçi geçmişe mazi dediğim, an itibariyle kesindi de.

Kaşlarım hayretle havalandı. "Hımm," dedim sonra. "Sen öpüşmek ne görmemişsin."

"Görmek isterim."

"Olur," dedim gülümserken. Ve beklemediği bir anda yerlerimizi değiştirdim. İşte bu yüzden gücü seviyordum. Gücün partnerime yetebilmesini seviyordum. Lodos'un kalçası bu sefer tezgaha çarptı. Başımı hafifçe sağa eğdim ve dudaklarımızı yeniden birleştirdim.

Gözlerim onu öperken kapanıyordu ama bu nadir olurdu. İliklerime kadar beni titreten bir duygu yakalamazsam dikkatim başka yerde olurdu ve gözlerimi kapatma ihtiyacı da duymazdım. Yine de Lodos, adımın içinde adıyla var olduğu gibi, kalbimin içinde de duygularıyla var olmuştu.

Dudaklarımı hırpalamak istercesine eziyor, alt dudağını müthiş bir baskıyla benimkine sürtüyordu.

Bir eli boynuma kaydı. Parmakları, ailede orada burada çıkan genetik gibi duran benlerden, benim boynumda olanlara dokundu. Sertçe yutkundum. Elinin altında çıkıntı oluşturan adem elmamı da okşadı. Dudakları dudağımın altına, oradan da çeneme doğru kaydı. Çene hattımı öperken dudağım aralanmış, nefeslerim ciğerime yetmez hale gelmişti.

O tenimi öptükçe boynumu biraz daha geriye attım. Boynumdaki benlerin üzerine büyük bir ilgi ve hassasiyetle iki büyük öpücük kondurdu. Ensesine elimi kaydırdım, saçlarının kısa telleri avcumu kaşındırıyordu. Boynumu öpmeye devam ederken, dokunmasına verdiğim izinden cesaret almış gibi ellerini kalçama doğru kaydırdı. Halbuki üzerine yüklenen ben olmalıydım.

Kirli sakallarla kaplı yanağı dudaklarımın tam hizasına eğildiğinde, kokusuyla aklımı başından alan tenine derin bir öpücük kondurdum. Bu öylesine kondurulmuş öpücüğüm onu afallatmış gibi kafasını kaldırdı. "Kalacak mısın?" dedim, o bana bakmaya başlamışken. Bir teklifse bu, evet cevabımı bekliyordum. Tabi Lodos Bey hemen yola gelir miydi?

"Kalayım mı?"

Oysa soruya soruyla cevap verme işine sinir oluyordum. Hem de ne sinir. Kaşlarım çatıldı. Bu durumu fark etmiş gibi gözleri, yüzümü uzun uzun taradı. Sonra bana yaş farkından dolayı çocuk dediğinden, bir çocuk eğler gibi konuştu. "Sinirlenme hemen." Demesi kolaydı.

"Beni kızdırıyorsun. Ne olur ki net bir cevap versen Lodos, ha?"

Misilleme yaptığımı fark etmiş gibiydi. Dilini alt dudağının içinde soldan sağa gezdirdi. Yaptığı hareket aklıma bel altı bir düşünceyi getirmişti.

"Sen avcuma düşmüşken," Avuçları götümdeydi amk! Bunu söylemenin tam yeriydi yani. "Seni böylece rahat öpebilirken," Dudaklarını dudaklarıma sürttü. Beni kızdırabilirdi ama öpüşüne anında karşılık verdim. Gülerek geri çekildi. Doymamış olduğumdan ayağımı sertçe yere vurup sızlandım. "Sen kaçmaktan vazgeçmişken, gitmem mümkün mü?"

Tişörtünü avuçlarımın içinde ben sıktım. Bir adım geri atıp, onu da yakasından tutup çekiştirirken, elimin hareketine baksa da bana ayak uydurmuştu. Tek kaşımı, kendime güvenim tavanken kaldırdım. "Kim kimin avcunda bir karar verelim de..."

Ne öyle hemen kendi çalıp oynamaya başlamıştı? Çenemi iki parmağıyla sıkıştırdı. Yalnız ben fena oluyordum. Diklenmek iyiydi hoştu da, normalde ben bu hareketleri yapar insan düşürürdüm, şimdi ona düşüyordum. Son derece cool bir tavırla, gözlerimin içine dik dik bakarken, "Veririz güzelim." dedi.

Bir adım daha geri gittim. Onu bırakmadığım için tişörtü uzarken benimle birlikte geldi.

Hiç bana yakışıklı de tribine girmedim. Lokum gibi çocuktum lan, Ahsen'den iki taktik alsam manken de olurdum, kariyer de yapardım bu alanda. "Güzelinim o zaman gerçekten?" dedim. Miyim demedim. Birkaç ders öğrenmişti ülke şakaları hakkında bunu da biliyor olmalıydı.

"Bana bir tişört borçlandın güzelim," dedi. Marka olsa da sünmüştü tabi ben onun devasa bedenini zorla çekerken. Tişörtünü bıraktım. Ben ona daha ne borçlar takar, daha ne kadar borçlanırdım da ilk günden alacağı tişört olsundu. Fazlası değil. Gerçi düşüncesi bile beni şaha kaldırıyordu o ayrı mesele. Yine de bir alışmak lazımdı birbirimize. Bir de tamamen ayık kafa, sağlam vücut.

Ben tişörtünü bıraktığımda teması tamamen kesen bedenlerimizle, dirseğime uzandı. Avucu aşağı doğru kaydıktan sonra da elimi tutmuştu. İkimizin de elleri kemikli yapıdaydı. Parmaklarımız uzundu, birbirine dolandılar. Önden yürürken elimi hafifçe arkaya atıp onun elinden çektim. Salonu geçtik. Alt kattaki, genelde her gelişimde burada kaldığım odalardan birine girmek için koridordan sağa döndüm. Yolu çabuk tükettik. Parmaklarımız birbirine karşı çocukça bir oyuna tutulmuştu da. Ben ona kenetleniyordum, o yürüdükçe bana.

Odanın kapısını açtım. Bedenlerimiz içeri girdi. Kapadım. Işığı da loş bir ayarda açmıştım. Yine de oda daveti Lodos'un aklına da hemen +18 getirmemiş gibiydi ki gözlerinde yumuşak bakışlar harici bir alev görmüyordum. Evet bu ışıkta bile onun kahverengi gözlerindeki fazladan parıltıları görüyordum ama. Kesin bende de vardı bu ne yapacağını bilmeyen tavra eşlik eden parıltı. Sonuçta flörtü hızlı atlayıp, itirafı aniden eden de bizdik. Biz parlayıp yanmayalım da kim yansın değil mi?

Üzerindeki tişörtün eteklerine uzandım. Bu ani hamlem onda tutukluk göstermişti ama kumaşı yukarı çekiştirince kollarını kaldırdı. Bollaşan tişörtü başından çekip çıkarttım. Ağzını kırıyim, parmak uçlarımda milimlik olsa da yükselmek zorunda kalmıştım. Başımı yana eğdim. Tişört bedeninden yere düştü. Tutmamıştım çünkü. "Bence tişörte gerek yok ama illa istiyorsan benim kıyafetlerim var burada?" dedim. Sürtünmeyle dağılan saçları nefes kesici olmuştu. Uzun olmamasına rağmen ön taraftaki birkaç dağınık tutam alnına rastgele dökülmüştü.

"Yoo," dedi hemen. "Hava sıcak." Dilimi köpek dişlerimde gezdirirken sırıttım.

"Sen yanıyorsundur da şimdi?" Gözleri kısıldı alayla. Biz birbirimize laf söylemeden hiç duramayacak mıydık acaba? Harbiden habire ona kafayı takasım geliyordu.

"Bunu, yanakları kırmızı olan sen mi söylüyorsun?"

Çıplak omzuna bir yumruk geçirdim. Bence sağlam bir yumruktu. Lodos da bunu beklemiyor gibi omzu hafifçe döndü. Bana ters bir bakış attı sonra. "Bana?" dedi. Tabi ona, hep onaydı.

"Ben sarışınım bir kere tamam mı? Sıcaklayınca da kızarabilirim."

"Ben senin sarışınlığını var ya," dedi sonra. Eeeeeee? Yıldız Tilbe'yi de bilirdi kesin bu İsviçre çakısı! Onun parmakları da benim tişörtüme uzandı. Tişörtü üzerimden çekip alırken ben de kollarımı kaldırmıştım.

Benim saçlarım uzun olduğu için ondan daha çok dağıldı. Kafamı iki yana salladım. Parmaklarımı da gözlerime düşen buklelere götürüp, önümden çekiştirmiştim.

Lodos da benim tişörtümü yere attı. Birkaç adım geriledim. Geniş yatağa oturdum. Gözlerimle ona gel diyordum.

Altımızdakileri, birbirimizinkileri görüp dayanamamak adına mı desem, yeri ve zamanı değil diye mi desem çıkarma konusunda tereddüde düştük. Neyse sıkıntı değildi. Az sarhoş olup kıyafetle yatmamıştık. Bugün de yatardık. Normalde ben dal taşşak yatardım çünkü kimden çekineceğim amk? Hele yaz ortasında eşofmanla uyuyup yansa mıydım? En fazla boxer olurdu altımda o. Ben hareketlenmeyince Lodos yanıma geldi. Kendimi geriye çektim. Yatağa yattım. Ben uzandığım yerden onun ayakta olan bedenine bakarken heybetini daha çok fark etmiştim.

Alt dudağımı dişledim. Bedeninde, çıplak olan kasları mermerden usta bir heykeltıraş elinden yontulmuş gibi duruyordu. Bedenine vuran lekeler, dövmeleriydi sanki. Onları da öyle muntazam bir işçilik ve uyumla bedenine kazıtmıştı ki, dövmeleri genel anlamda seven biri olduğumdan onunkilere ilk gördüğümde bile bayılmıştım. Gerçi sonrasında uzun uzun incelemem, anlamlarını sormam, onu darlamam gereken konular vardı. Ya birini unutamadığı biri için yaptırdıysa, ya aşkı sevgilisi falan varsa aralarında simge olarak? Bu konularda asla rahat bir adam değildim. Acil sildirmeliydi acil!

"Ne düşünüyorsun?" dedi, ben harbiden bunu düşünürken kendimden geçmişken. Lodos yatağa tırmanmış, çoktan üzerimde yükselmişti. Hoay maşallah! Omuz silktim.

"Hiçbir şey."

"Ondan mı yüzünü astın?" Çok da dikkatliydi bakıyorum.

"Bebeğim," dedim kollarımı yeniden boynuna sarıp, altta yatan ben olduğumdan mecburen onu bacaklarımın arasına çekerken. Gerçi mecburiyetten değil de memnuniyetten girmiş gibiydi açtığım boşluğa ama olsun. Üzerimi esmer bir bomba olarak tamamen kapamıştı. "Sen böyle her şeyi soracak mısın?" Kollarını başımın iki yanına dayadı. Yüzü yeniden yüzüme eğilmişti.

"Evet," dedi kabadayı gibi diklenerek. Salak adam! Harbiden büründüğü her kimlikte yüzde yüz verimli oluyordu. Beni deli ediyordu. Bir kusuru olmalıydı. "Bir sıkıntı mı var?"

"Sıkıntım büyük," dedim derin bir nefes alırken. Ağırlığını biraz daha bedenimin üzerine bıraktı. Off! Erkekliklerimiz benim eşofmanımın üzerinden, onunsa kotunun birbirine temas etmişti. Sikeyim azıyordum lan, nefes alsa bile azıyordum. Ne zamandan beri böyle iradesizdim?

Onun da dişlerini sıktığını kasılan çenesinden anlamıştım. Biz bu gidişle sevişmek için de çok dayanmazdık ya hadi hayırlısı.

"Neymiş senin sıkıntın?"

"Öpüşmek istiyorum." dedim biraz mızmız bir sesle. Oğlum ben harbiden sarhoş olabilir miydim? Yoksa bu azgınlık ve arsızlığım genel miydi? Geneldi ya, di mi? Lodos'u da yeterince şaşırtmıştım zaten bugün. Gözleri irileşti biraz da olsa. Daha çok görebildim o koyu kahvelerini.

Kasıklarını benimkilere sürttü. Bak ya! Dudaklarını eğdi, dileğimi vakit kaybetmeden gerçekleştirdi. Avuçlarımı yanaklarına attım. Hafifçe çıkmış sakallarından hoşlanmıştım. Ben genelde babyface tercih ederdim. Bana öylesi yakışıyordu. Çıtırlığıma bu yakışırdı.

Dudaklarımı daha çok araladım. Dişleri alt dudağımı ezdi. Dili dilime dolandı. Tüm tüylerim diken diken olmuştu. Alev almış göğsü, benim çıplak göğsüme sürtündükçe altında kıvranıyordum. Göğüs kaslarımız bile birbirini tamamlar gibi uyum yakalıyordu. Göğüs uçlarımsa bedeninin sıcak baskısıyla her an uyarılmaya hazırdı.

Bacaklarımı iki yana biraz daha araladım. Hatta birini hafifçe kaldırmış, uyluklarının arkasına doğru atmıştım. Karnı karnıma sürttükçe dikeliyordum. Hedefim de, büyüklüğü su götürmeyecek olan Lodos'un penisiydi. Sağ elini başımın yanından çekip, çıplak omzuna oradan da karnıma doğru indirdi. Fısıltı şeklinde, dudaklarımın üzerine "Atlas," diye inlemişti. Ben fenalaşıyordum.

Kısa tırnaklarım sırtına gitti. Ona zarar veremeyecek bile olsam sırtına bastırdım. Boğazımdan boğuk bir inilti döküldü. Lodos da karnımı okşuyordu. Nefesimi tüketmişti zaten. Karnım kasılarak içeri çekildi. Parmakları hassas noktalarımı biliyor gibi kaslarımın üzerinde beni kıvrandırarak dolanıyordu. Usulca aşağı doğru kayıyor, beni ürperttiğini fark ettikten hemen sonra yukarı tırmanıyordu.

Çarşaf altımızda kayarken, kalçamı biraz daha aşağı oynattım. Çoktan yarı yarıya şişen erkekliklerimiz birbirine daha çok temas etti. "Sen," dedi Lodos, dudaklarımdan ıslak bir sesle çekilip, derin derin nefeslenirken. "Bana istediğin her şeyi yaptırabilirsin!" Bunu biliyordum tabi ki, farkında olarak yapmak eşittir bendi. Yine de salağa yattım. Bu oyunu da seviyordum.

"Öyle mi?" dedim hayretle. Tabi yedi mi, hayır. Gitmiş sert kayaya çarpmıştık.

Elini eşofmanımın ön tarafına attı. Avucu penisimi sertçe sıkarken, ağız dolusu bir küfürle yerimde sıçramıştım. "Elinin gideceği yeri sikeyim."

Lodos, gülüp alt dudağımı dişledi. "Bak bakayım öyle miymiş?"

Kışkırtma ters tepmişti. Neyse o görürdü gününü. Elbet ödeşirdik, ilk günden birbirimize borç takmaya başlamıştık. Avucunu gevşetti. İyice sızlıyordu sikim, ne olacaktı şimdi? Kendisi sanki benden farklıydı. Bana dokunup, rahatça dönüp uyuyabileceğini sanıyorsa yanıl-

Hassiktir, elini benden çekmişti. Bedenini de bacaklarımın arasından yana attı. Harbiden ne oluyor lan? Tip tip baktım ona.

"Hayırdır?" dedim. Omuz silkti. Yan taraftaki yastığa da başını koymuş, bedenini daha rahat bir konuma sokmuştu. Bir kolunu başının altına aldı. O rahat etmeye çalışırken ben yine esmer pazularının şişmiş haline bakıyordum. Ama kalakalmıştım.

"Senin şu dilini ne yapacağız bilmem," dedi dalga geçerek. "Tüm hevesimi bitirdin."

"Al acı biber sür ana-"

"Şişşt," dedi avcunu dudaklarımın üzerine bastırarak. Bu da ana konusunda hassas çıkmıştı. Aynı ben! "Sus uyu, kafa yapmış içki sende."

"Eee yarın da yaptı deyip yanından sıvışsam mesela? Ne yapabilirsin?" dedim damarına basarak.

"Bulduğum ilk yerde dudağına yapışırım. Bakayım unutabilmiş misin?"

"Denensin o zaman bu," dedim ben de yan dönüp, onun gibi bir kolumu başımın altına alırken. Harbiden manyak konuşmalarım libidomuzu öldürmüştü. Adam haklıydı. Yalan olsa başına bela olurdum onun ama gerçekti. İnmişti dikelen uzuvlarımız. Şu yerli yersiz konuşan dilimi böyle cinsellik içeren anlarda biraz törpülemeliydim.

Bedenini bana doğru yanaştırdı. Belimi sardı bir kolu. Çıplak belime bastırıp, beni kendine çekerken loş ışıkta bile siyah ve beyazın uyumu gibi gözüken tenlerimize bakmıştım. Kaldı ki ben, yaz diye biraz yanmıştım. Kollarımı bedenine sardım. Yaz günü, bu kadar temaslı yatmak bizi terletecekti çok fena ama katlanılırdı be.

Keşke altımız da çıplak olsaydı off. Eşofmanım neyse ki boldu canımı yakmıyordu ya onun kotu? Gerçi bana ne kendi düşünsün amk! Beni böyle yarıda bıraktıysa kendi de rahatsız olsun.

Tabi düşüncelerimde farklı gerçekte farklıydım. Bir bacağımı kaldırıp, bacaklarının üzerine attım. Kasıkları benimkilere yeniden çarptı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı inlememek için. Full temasla uyuyalım bakalım.

"Ne düşündün yine?" dedi Lodos. Lan benim yüzüm nasıl bir şekil alıyordu da hemen sapık bir şey düşünsem ya da kızgın bir şey anlaşılıyordu.

"Aaa bak yeter be adam! Her şeyi de anlama."

"Hoşuma gidiyor," dedi Lodos. Çenesini okşadım hafifçe. Belimi sıktı biraz daha. Göğsümden belime doğru biraz incelen bir vücuda sahip olduğum için nispeten ince belim, onu ağına düşürmüş olmalıydı. Eli bu akşam oradan ayrılamamıştı.

"Hımm ben hoşuna gidiyorum yani?"

"Çok." dedi net bir sesle.

"Sen de benim çok." dedim, burnumu köprücük kemiklerinin çıkıntısına sürterken. Kafa açıyordu kokusu, müthişti. Alnıma düşen saçlarımı geriye doğru sıvazladı yeniden. Alnımı öptü. Gözlerimi kapadım. Başım boynunun kuytusuna sokuldu. Saçlarım muhtemelen onun yüzüne, çenesinin altına dağılmıştı. Burnunu saçlarımın arasında hissettim. Kokumu içine çekti. Huzurluydu bu an.

Bu huzuru bir hafta bile olsa geç tattığım için kendime kızıyordum. Neyse yaşamamız gereken çile bu kadarmış. Eee bir mafya çocuğunun tüm derdi ancak bu kadar sürmeliydi zaten. Kendime yazıktı. Dudaklarıma yakın boynuna sıcak bir öpücük kondurdum. Uyarır gibi, uykuya yenik düşmek için sakinleşen bir ses tonuyla da olsa, "Atlas," dedi. Sanki onu günaha davet ediyordum ne münasebet.

"İyi geceler," dedim uslanan bir çocuk gibi. Bu içki bizi kör etmeyecekse bile yarın kesin baş ağrısı yapacaktı. Şu an anlamıştım. Parmakları bunu anlamış gibi saç tellerimin arasına girdi. "İyi geceler." Doğal bir tepki gibi kafama masaj yaparken derin bir nefes aldım.

Var ya hayat vardı ve hayat, bu dağ ayısı dediğim adamın kollarında olan bana güzeldi.

 🖤

Finitooo, nasıldı?

Çok fazla karakterin aklına girmek biraz zorladı yalan yok szıdhfz ama söz verdik yazıcazz. First kissleri geldi bence çok güzeldi, hep kawga olmaz jsahdsgd 

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümssss

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 419 30
Her şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.
YUVA By _twclr

Teen Fiction

676K 33.7K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
4.6K 369 11
Yüzebildiğim tek yer, tanrıçası olabileceğim tek yer; onun gözleriydi.. 19620
1.6K 403 17
"Sırtım onun yatağının soğukluğu ile buluştuğu o ilk an, günaha boyandığım andı." Hayatın zorluklarına göğüs gerenlerin, düşenlerin ve yeniden ayağa...