MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

sixty-two

18.3K 756 625
By tamamyayazar

Selamsss aşklar

Bölümü yazdım atıyorum, umarım beğenirsiniz.

💘OYSU VE YORUMSU💘

INSTAGRAM: @tamamyayazar

Maho-Aklıma Kalbime Her Gelişinde "Aklımа Kаlbime Her Gelişinde. Ölüyorum Her Gülüşünde. Seni Seni Her Görüşümde. Üff Diyorum Nаsıl Bir Güzellik."

 🖤

Cumartesi 19:00

Bol laf sokmalı, bol itiraflı sayılabilecek, leziz yemekten sonra bir arada olan ama hepsi farklı bir çar olduğu için aşırı uyumsuz duran hallerimizle ne yapsak diye düşünmüş, oldukça yaratıcı fikirlerden sonra içmeli sıçmalı, Ben Hiç ... Oyunu oynamaya karar vermiştik.

Süper lan!

Klişeydi ama bence bu gecenin sonu için süper olduğu kesindi. Hepimizin bir arada olması ve Uğur dahil hiç kimsenin; iş güç, okul, dert sıkıntı düşünmemesi de şahane bir şeydi.

İçtikten sonra ne hale gireceğimizi bilmediğimden, Aker ve benim için babamı arayıp, bugün bir arkadaşımda kalacağımızı söylemiştim.

Babamın cevabı ne mi olmuştu?

"İadeyi ziyaret için, en azından bir gün bekleseydiniz kızım."

Bu adam hiç acımıyordu bana ya! Çok kötü olmuştu son zamanlarda çok! Beni üzüyordu, beni beni biricik Naz'ını.

Puahahahhjsgdbashh! SerdaReis yapmış yine yapacağını.

Her neyse biz de şimdi ortamı hazırlıyorduk.

Salondaki koltukları yine biraz kaydırmıştık. Mazi <31 Ortada bir alan açmıştık. Odalardan topladığımız rahat minderleri istiflemiştik. Tam bir gençlik başımda duman havasındaydık. Bir sahilde olmamız, yanan ateşimiz, bir gitarımız ve Akdeniz Akşamlarımız eksikti.

Uğur içki zulasını bizim için açmıştı. Aker ve Atlas, çok anlıyorlarmış gibi atacağımız shotlar için karışım hazırlamaya başlamışlardı. Lodos da, ben buraya nasıl düştüm sorgulamasına devam ediyordu.

Bizimle, özellikle Uğur ve benimle konuşmak istemişti yemekten sonra ama Yalnızca Acil Durumlar modunda olduğumu söylemiştim.

Telefon olup olmamam konusunda emin değildi herhalde bana şöyle bir bakmış, sonra Uğur'a yönelik, "Benden sakladığın şey açığa çıktığında senin ağzını yüzünü kıracağım." diye tehdit savurmaya geçmişti.

Uğur'un rahatlığı görülesiydi. Sağ bacağını, sol bacağının üzerine atarak, tekli koltukta yayvan bir biçimde harbiden de kral gibi oturmuş, "Zamanı gelince asıl ben sana bir yumruk çakmıyor muyum?" diye de dalga geçmişti. Bunlar böyle korumadır mafyadır falan olunca da ancak dövüşerek anlaşıyorlardı herhalde.

Oysa dövüşmen guzum demelik bir zamandı.

Aker hâlâ benim için en büyük gavattı ama Uğur askim da kardeşlerini baş göz etme konusunda, fena rahat bir abi olmuştu. İlişkilerine karışmayacağını belirtmesi yeteri kadar takdir edilesiydi ama aç gözlerle bakan Atlas'a yardım etmesi de ne bileyim? Büyük şovdu.

Aşk adamın, aşka saygısı var negzel işte.

Ele hojdu ki benim minişim. Yeniden yeniden aşık olmuştum ben de ne yapayım?

Ömür'le minderleri güzelce yerleştirmiştik ki, Atlas avuçlarına üçer üçer sığdırdığı shot bardaklarını getirdi. Aker de ardından, tam üç tane karışımıyla bambaşka bir renk almış içki şişelerini.

"O ne lan?" dedim hayretle. "Öldürmekse bizi niyetin, kusmadan ölelim lütfen?"

"Bir şarapçı değiliz ama biz de az Köpeköldüren yapmadık," diye göz kırptı bana.

"Ahsen sen içme güzelim," dedi Uğur. Omzumun üzerinden ona baktım. Hiç güvenmemiş olmalıydı Boker'e.

"Şişşt ayıp oluyor ama mafya enişte. Bir içen pişman bir içmeyen. Eğleneceğiz işte, ilk dakikadan çarpılmayalım diye viskiyi biraz yumuşattım aromalarla. Ondan rengi böyle oldu." Aker şişeleri sırayla sehpaya koydu. Rengi çişten daha beter, yeşile kaçan bir sarı gibiydi birinin. "Görüntüye ne bakıyorsunuz siz, kafaya dikince tadına bağımlı olursunuz."

Uğur'la göz göze geldik. Kaşlarını kaldırdı, kafasını iki yana salladı. İçme, diye de dudaklarını oynatıyordu. Kıkırdadım.

"Ya senin neyine bunu yapmak? İçkiden anlayan biri yapsa daha hoş olurdu? Bugüne bugün iki-"

Yüzüme ani bir kırlent yedim. Aker tarafından. "Ohaaaa," diye çığırdım. Acıyla kendimi de geriye minderlerin üzerine bırakmıştım. Ellerimi yerinde olduğunu yoklamak ister gibi burnumun üzerine götürdüm. Uğur hemen yanıma koşmuştu. "Naz? İyi misin güzelim."

Bir kolunu ensemin altından geçirdi, diğeriyle de belimi tutmuş, beni göğsüne çekmişti. Sızlandım.

Acıyla minnak burnumun direği sızlamıştı lan, o nasıl bir kırlente tekme geçirmekti. "Ağzını açarsan ikinciyi yersin!" dedi Aker. Korkusu da yoktu hiç lan mafyamdan! Pijjj Boker! İki birayla sarhoş olan çocuksun diyeceğimi anlamıştı ya, hemen önlemini almıştı. Ama o görürdü.

Yaşaran gözlerimle Uğur'a baktım. "Acıyooo," dedim. Yine yalan?

Valla değildi. Acımıştı ama kırılacak değildi yumuşak yastıklar yüzünden. Sadece nevrim dönmüştü. Yüzümü endişeyle süzdükten sonra Aker'e döndü. "Sen bittin lan pezevenk," dedi.

Öldür onuğğğ diye bağırmamak için zor tuttum. Bana attığı kırlenti atıp, Aker'e doğru savurdu. Head shot. Tam on ikiden kafasına yapıştırmıştı. Canını yediğim sevgilim! Aker, benim gibi yere yığıldı. Daha oyun başından iki fire vermiştik.

"Kafamda yıldızlar dönüyor," dedi. Öfkelendiğim için hiç de üzülmedim aksine güldüm. "Abi ya," diye onun yardımına giden de Ömür'dü. Başına çöktü. Gözlerimi onlardan çektim. Uğur'un endişeyle bana bakan mavi gözlerine bakarak, gülümsemeye çalıştım.

Uğur, saçlarımı alnımdan çekti.

Başparmaklarıyla burnumun iki yanına hafifçe baskı uygulayıp, aşağı yukarı bir iki kere sıvazlar gibi bir hareket yaptı. "Kırık falan yok güzelim. Buz tutalım mı?"

Omuz silktim. Morarmazdı herhalde ya? Benim naz yaptığım da biraz belliydi. "Kucak," dedim. Koltuk altlarımdan tutup beni kucağına çekti. Nemlenen kirpiklerimi sildi sonra yavaşça. "Kıyamam ben sana, hemen gözleri yaşarmış bir de."

Dudak büktüm. Bebeği miydim onun gerçekten? Böyle bir ses tonuyla ve bazı durumlarda seçtiği bu tatlı kelimelerle konuşunca öyle hissetmekten geri alamıyordum kendimi.

"Bir anda geldi ya acıdı."

Burnumun üzerine birkaç minik öpücük kondurdu. "Geçti mi?"

"Iı ııh."

Gülümsedi. Burnumdan yukarı doğru öpücükler bırakarak çıkmaya devam etti. Sağına ve solunca da birkaç öpücük bırakmıştı şimdi. "Ya şimdi?" Gözlerimi kırpıştırdım. Bu minnak öpücükler altında uyurdum bile.

"Biraz azaldı," dedim.

"Senin ilacın ne ben biliyorum," dedi kulağıma eğilerek.

"Neymiş?" Aaa ne ola ki? Biz hiç bilmiyoruz, daha dün doğduk hatta!

Göz kırptı sadece. Sonra beni sıkıca kucaklamasına devam etti. "Eee cevap?" dedim omzunu sürterken. Kahkaha atsa da konuşmadı.

"Oturun hadi ya, dakika bir gol bir gazi oldunuz mal mısınız nesiniz?" dedi Atlas bir Aker'e bir bana bakarak.

"He malız Atlas," dedim. Öyle mi der gibi. Sesime sinen tehditkar tondan sonra, nankörlük yapmamak adına, R yapıp, "Sen queensin kız," dedi.

"Ayık ol," dedim kafamı Uğur'un omzuna yaslarken. Sonra göz ucuyla ben de Aker'e baktım. İçkilerin soğuk olması için içine buz doldurup getirdikleri kovadan bir iki tana buz almış, kafasının tepesine bastırmıştı. Kahkaha attım.

Tokat Show yapmamıştı Uğur'um ama bu daha iyiydi. Salağın olmayan iki gram beyni de yerinde yoktu şimdi. "Ah ah herkesin hayali değil midir kardeşini döven bir sevgili bulmak?" dedim hülyalı bir sesle.

"Siz zaten kardeşlerinizi neden kum torbası gibi kullanıyorsunuz ben anlamıyorum," dedi Lodos. Gülmeye devam ettim. "Kardeşi olmayan da konuşmasın yani bu konu hakkında."

"Diyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak. Omuz silktim.

"Hak ediyorlar, değil mi Uğur?" dedim.

"Biz ne yaptık be?" dedi kel görümcem. Aaa çemkirmeyi öğrenmişti pinkgirl. Benden el almış, evimin havasını koklamış, yemeğimizden suyumuzdan yiyip içmişti. Tabi bana benzerdi bu zilloş!

Aker doğruldu. "Neyse ya, ölmediysek oyna devam edeceğiz mecbur." Ömür de hemen onun yanına oturmuştu. Biz kucak kucağa masada oturmamıştık ama değişen bir şey yoktu, yine bu rahat halimizi şimdi ele güne göstermiştik.

Atlas ve Lodos da yan yana, oturdular haliyle. Eee herkes köşesini kapınca, onlara da otomatik alan açmıştık.

"Bir daha Ahsen'e yanlışlıkla bile vurduğunu falan göreyim, o elini olmayacak yerlerde bulursun Aker, anladın mı beni?" dedi hırr Uğur'um. Ahhh canım sevgilim, sen sar ben öleyim, yoluna kırmızı güller sereyim bla bla şeklinde seranat yapacak, şarkı yazacaktım şimdi bu adama!

"Çok korktum mafyacık, altıma sıçtım hatta git bez getir hadi." dedi Aker gülerek. Bunun adı Cafer, boyu 1.10'du harbi. Ve arsız bela dayak yemeyi harbiden seviyordu.

Uğur eline yeni bir kırlent aldı.

"Aaa, yeter tamam, Aker sen de abime diklenme istersen?" dedi Ömür. Hayda! Bu katı tutumu ve emredici havasıyla ilk kez karşılaşıyor falan olmalıyım ki Ömür'de bir ara Semra kaynanayı görmüştüm. İlerde harbi mafya kadın olacaktı!

"Ahseynn'le aramıza girecek kul daha anasının karnından doğmadı alo? Dedi Aker, sevgilisine ve benim sevgilime bakıp. "İstediğimi yaparım ona, ee o da bana yapar." Gözleri Ömür'de kenetlenirken nihayet, "Abin sevgilisi diye susacak değiliz kızım."

"Küsken bile koruyanım çok ben neyim böyle be? İngiltere prensesi falan mıyım?"

Lodos, gerilen ortama şöyle bir bakıp, konuyu buradan yakalamış gibi, "Ayarlayalım mı onu da?" dedi.

"Bunu da yaparsan var ya sana cin derim," dedim kıkırdarken.

"Hallederiz."

"İsviçre çakısı ne olacak," diye mırıldandı Atlas.

"Bir şey mi dedin?" diye duymamış gibi Lodos da sormuştu. Belki de gerçekten duymamıştı ama niye gülüyordu?

"Hadi tamam, dolduruyorum bardakları." Atlas şişeyi açıp, garip renkli sıvıyı dikkatle shot bardaklarına doldurdu. Onun doldurduğunu da sehpa üzerinde Lodos, bizim önlerimize bırakıyordu. Anlaştıklarında gayet uyumlu ikililerdi. Tü tü maşallah!

Şişedeki markaya baktım. Chivas Regal. İçine karışan aroma neliydi acaba? Çilekli olsaydı keşke ımhhhh.

Viskiyi Chivas'tan kızı Sivas'tan zuahahhjghjga.

"Kim başlıyor?" dedim.

"Siz ayrılmıyor musunuz?" diye sordu Atlas. Yoo gayet de Uğur'un kucağından rahat minder bulacak değildim. Ayrılmıyordum.

"Yok ya, bir tur ben söylerim bir tur Uğur," dedim. "Hiç rahatımı bozamam şimdi." Onay almak ister gibi omzumun üzerinden de Uğur'a bakmıştım. Şakağımı öpüp, mindere daha rahat yerleşerek olur dedi.

Atlas, gözlerini kısıp, kafasını seni gidi der gibi sallayarak bana baktı. Dil çıkardım ona. Ne yapayım? Aşkın aşk kısmına odaklanmalıydık. Istırabına değil! Hem ben kendimi onlar için feda ediyordum. Uğur benimle muhatap olunca onları unutuyordu. Doğal olarak daha rahat davranabilirlerdi.

Aker ve Ömür de yan yanaydı ama biz gibi kucak kucağa değillerdi tabi. Sadece Aker, Ömür'ün bir bacağını bacaklarının üzerine almıştı. Ömür, "Şimdi ben hiç yapmadım diye ortaya bir fikir atacağız ve yapan shot atacak öyle mi?" diye sordu. Kafamla onayladım.

"Sen çok içme," dediler Uğur'la Atlas aynı anda. Abi yha!

"Bana ne abilerim." dedi Ömür tatlı tatlı. Deminki çirkef yanı kısaca görünüp kaybolmuştu. "Ben artık 18 yaşındayım, istediğimi yaparım."

18 olunca her şeyin değişeceğini sanan insan kafası bu.

"Bu sana ağır gelir, bira açalım madem?" dedi Atlas. Bir kahkaha attım. Aker, ayağımı dürttü. Ters ters baktım ona.

"Neyse durun ben başlıyorum," dedim. Hafifçe öksürüp, sesimi toparladım.

"Ben hiç iki bira içip sarhoş olmadım?"

Hahahayat! Neşem yerine gelmişti. Kimse shot bardağına uzanmadı. Buna Aker de dahildi. O da uzanmadı ama beni gözleriyle dövüyordu resmen. Boğazımı temizler gibi uyarı sesi çıkardım. Aker, "Sikeyim!" diye bir küfür savursa da, shotu kafasına dikti. Gözlerini kapamış, zor bela yutkunmuştu.

Zort!

Sen saklamak için bana kırlent yedirsen de böyle herkes öğrenirdi işte. Hızlı başlamıştık.

Uğur'un kulağımın dibinde gülüşünü duydum. Diğerleri de alanen sırıtmışlardı.

"Lan yok dediğine içmiyorum ben," dedi R reis! "İçkiyi ben hazırladım şimdi, sorun yok görün diye açılışı yaptım."

"Taam taam inandık," dedi Ömür.

"Çak kız," dedim havada elimi uzatırken. Bir beşlik çaktı.

"Kesin ya," dedi Aker. "Ben söylüyorum." Yüzündeki içkiden kalma buruşuk ifadeyi sildi. Atlas hemen onun bardağını yenilemişti. Birkaç saniye düşündü. Bize inadına mümkün mertebe hepimizin içeceği bir noktaya parmak basmak istiyor olmalıydı. Kolay bulmuştu da. "Ben hiç havuza işemedim," dedi.

Amk senin!

Uğur'un yanında olacak iş miydi şimdi? Sevgililerle oynarken iğrençleşerek, kendimizden soğutmama garantisi adı altında bir sözleşme imzalatmalıydık. Birkaç saniye herkes birbirine baktı.

"Yalancıyı sikerler?" dedi Aker.

Hepimiz, pardon Ömür hariç shot bardaklarına uzandık. Ne ya? Çocukken falan mutlaka salmıştım. Herhalde son 10 yıldır alenen yapıp, fantezik davranmıyordum ama suyun içinde gelen çişimi zamanında tutamadıysam ne olmuş? Yalancı olup, Uğur hariç başka biri tarafından sikilmek istemiyordum. Hem yapmayan da ne bilim...

Ne pis bir kızsın sen?

Ben masum biri değilim kızım? Sil kafandaki pembe sıçan prensesleri ben has kızım! Yapan yaptım desin. Ayyy, oyyy olur mu öyle şey yaa demesin!

Beşimiz de shot attık. İçkinin tadı evlerden ıraktı yemin ederim. Tüm kötülüklerin anası babası, dedesi, ninesi, amcası, dayısı, teyzesi, halası olurdu böyle içki. Binlerce liralık viski gitmiş, yerine yanına eklenen aromalarla birlikte azıcık elma, azıcık limon gibi garip bir tat gelmişti. Harbiden de köpek öldürürdü. Artemis ve Luna'yı da uzak tutmak lazımdı.

Yüzümdeki buruşmayı zor sildim. Ağzımdaki tükürükler bile kurumuştu tadından, bu nedir?

Bir dakika, bir dakika ne dedin sen? Beş shot mu?

Uğur da mı?

Hayretle kafamı arkaya çevirdim. "Sevgilim sen de mi ya?" dedim kahkaha atmaya başlarken. Herkesin ilk shottan çarpılması çok olası gibiydi. Kafalar bir gidip gelmişti.

Hemen beni uyardı tabi ayıkınca. "Çocukken ya!" Mafyaların da havuza işeme hakkı vardır!

Atlas ve Lodos da, "Tabi ki çocukken, şimdi kim yapar ya?" diye ona katılmışlardı. Hehehe! Herkesin içinden aynı bahanelerin geçtiği de böyle garantilenmişti.

"Sizinle havuza girmem ben bir daha" dedi, Ömür.

"Büyük konuşma," diyerek göz kırptım. Hayır ne var insansak? Millet fantezi olarak birbirine işeyip sıçıyordu, şimdi beni konuşturmasın kimse.

"Ben söyleyeceğim." dedi Ömür. Merakla ona baktım. Bakalım ne diyecekti.

Ben hiç siyah giymedim? Lan hahaha! Aaa tabi bugün Aker'e benzeyip giymişti.

"Ben hiç anne ve babama yalan söylemedim?" dedi.

Ulan benim ağzım bu içkiden kurtulamayacaktı belli ki bugün. Aker bana baktı. Yeşil gözleri bas bas, sen 15 shot atsan paklanmazsın diye bağırıyordu.

O bakardı neyse de Uğur da hafif eğilip, gözlerimi görmek için bana yakından bakmıştı. Yüzünde de çarpık, serseri bir sırıtma vardı. İyi ki Manas destanı gibi yalan atmıştım babama yanında. Kadınların 40 yıl unutmadığı gibi o da bunu unutmayacaktı kesin.

Daha bugün de yalan söyledin adama?

Suscan!

Ben bardağa uzandım. Ömür de bu konu içine dert olduğundan söyleyip, içkiyi de içerek kendini cezalandırmak istemiş olmalıydı. Bardağa ilk kez uzandı. Diğerleri de öyle tabi.

"Bir iki üç," deyip, kafamıza diktik bardağı.

Beyaz olur, pembe olur, siyah olur yalan söylemeyen var mıydı harbiden ailesine?

Hem ne demiş Norm Ender? Yalanların rengi olmaz o senin pembeliğin, kıps!

Bu pembeliği Aker de iyi bilir di mi?

Ömür'e baktım gülerek. Çarpılmıştı yeminle. Gözünden yaş gelmişti kızın. Aker yüzüne üflüyordu. Bunlar da ilk günden beri birbirlerinin gözüne yüzüne üfleme meraklısıydılar. Fantezileri belki?

Belki.

Kenardan bir peçete alıp, burnunu sildi nazikçe Ömür. "Bu ne ya?" dedi. "İçki mi içtim grip mi oldum?"

Hepimiz onun bu yerinde sitemine güldük. Ömür bebeğim, harbiden okkalı laflar edecek kadar büyümüştü.

Sıra bende, dedi Atlas. Yönümü ona çevirdim. Şişeyi, sırayla her birimizin bardaklarında dolandırırken de düşünüyordu. "Ben hiç hoşlandığım birine ters yapmadım?" dedi.

"Vayyyy," dedik Aker'le aynı anda. Yemin ederim genetik değişmiyordu. Ne kadar kedi köpek olsak da Atlas'ın kartlarını açık oynamasına aynı anda şaşırmadan edememiştik. Atlas bize göz kırptı. Bir tek atınca kendine gelmiş gibi resetlenmişti. Hadi inş? Artık bir kendine gelip, atılım katılım göstersindi ya!

Bu sefer içmesi gereken kişiler belliydi. Öyle de oldu. Atlas, kendi sorusunda kendi kuyusunu kazmış gibi shotu dikti. Lodos da peşinden. Ters yapmıyordu Atlas kadar, çocukça bir git oyununa da girmemişti belki adam ama birbirlerini gömdükleri kesindi.

Atlas o da içinde maviş boncuk gözlerini, Lodos'un sıcak çikolatamsı kahvelerine çevirdi. O gözler birbirlerine ne anlatıyordu acaba?

Çözsene?

Nereden çözem, içki içtim müneccim boku yemedim ya hıa*mına!

Uğur olsa çözerdin?

Uğur'umun mavileri yer yer laciverte çalıyor, yer yer bulutlanıp neredeyse gökyüzü gibi griye kaçıyordu. Onun gözlerine envai çeşit anlam da kondurabilirdim ama işte benim Uğur'umdu. Ondan.

Bir süre bakıştılar. Ohooo dünyadan da uzaya çıkarlardı bunlar ama uzun romantik bakışmalar, aşk adamıma bile fazla gelmiş olacak ki Uğur araya girdi.

Direkt, "Ben hiç birine anonimden mesaj atmadım?" dedi.

Hızla arkamı döndüm. Ya bak ya! Salak adam of! Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. O ise meraklı gözlerle bana bakıyordu. Dirseğimi karın boşluğuna geçirdim. Öne eğilip, omzuma bir öpücük bıraktı.

Bardağıma uzandım. Ben atmıştım tabi ki. Bu aşkın mimarı bendim lan!

Bu aşkın katili de Uğur?

Buz kestim amk denir mi öyle?

Aker de uydu bana tabi. Atlas da. Ulan neyiz biz be? Azgın ergenler mi? Sapık dayılar mı? Özgüvensiz pezolar mı? Atlas belki gizli iş çevirmek için yapmıştı bunu, çocuk mafyaboydu, birilerini de ağına bu şekilde düşürmüştü ama Aker niye?

Götelekliğine?

Doğru, ben de can sıkıntıma yapmıştım.

Bardakları ağzımıza boşalttık. Öksürdüm geri çekerken. Uğur sırtıma hafif hafif vurdu. Elimin tersiyle dudaklarımı sildim. İçirt içirt, sonra da sırt sıvazla. Paşaya bak!

Ya seni bayıltıp yatağa atacaksa?

Yapmadığı şey mi?

Oyna devam!

"Umarım bu mesaj sadece bana gelmiştir yavrum?" dedi kulağımın dibinde.

"Yooo," dedim gıcık gıcık! Kaşları anbean çatıldı ama parlayan gözlerimdeki, şaka la kandırdım ifadesine inanmak istemiş gibi sustu.

Niye herkes bana çalışıyor gibiydi ki? Azıcık da Ömür'e çalışın.

O masum, sen maşallah yok yok pazarısın!

Seven sevdiğine takılırmış desen iyiydi... Neyse ben kendi kendime demiştim. O zaman bunu yapması için merakla Lodos'a döndüm. Sıranın onda olduğunu bildiğinden düşünmeye başlamıştı bile. Dudaklarını yaladıktan sonra, yutkundu. Gözlerini mıh gibi de Atlasınkilere dikmişti. Alenen sorunun muhatabını hedef gösteriyordu.

"Ben hiç kalmasını istediğim birine git demedim?" dedi.

Yangın! İmdatke!

Şimdi Atlas da yutkunmuştu. Gözleri öyle bir bizde dolandı ama aradığını bulamadı. Bizim tuzumuz kuruydu. Yani naza niyaza belki git falan demişizdir ömrümüzde sevgililerimize ama Lodos'un bunu ne anlamda sorduğunu da az çok herkes biliyordu.

Haliyle bardağı aldı, tek başına kafaya dikti. Neyse ki işte feraset, işte fazilet, işte mertlik, adam gibi adamlık yaptığının bilincinde, o da gözlerini Lodos'a dikmişti. Lodos, bu yaptım bakışı karşısında, gülmemek için çenesini sıktı. Alt dudağını dişleri himayesine almış, Atlas'a yalnız olsalar oyunu bırakıp neler neler soracakmış gibi bir ifadeye bürünmüştü. Gözlerinde yanıp sönen ışıltılar vardı.

"Ben hiç aşık olmadım?" dedim. Kendime güvenimle bir dünya markası olmayı harbiden hak ediyordum. Herkese o öldüren zehri zevkle içirdim. Yüzlerimiz buruşuk olsa bile gülüyorduk. Çünkü neden gülmeyelim? Şu anda da hepimiz birilerine aşıktık bence ama en azından, LodAs birbirine itiraf etmeden bize bir şey demesinler diye şu an aşığım dememiştim. Sonuçta bu genç yaşlarımızda aşkı tatmamız da bir şeydi.

Su akmış, sehpa çevresinde toplaşıp oturduğumuz bu altılının kalbinde kendine göre insanlarla ilgili yolunu bulmuştu.

Kafamı Uğur'un köprücük kemiklerine yasladım. Avcunun içinde yüzümü sıkıştırıp, bir çocuk gibi sevdi. Bu ani sevgi patlaması burnumu sızlattı ama içkinin hafiften kafama etki etmesi de beni uyuşturmuş gibi olduğundan ölesiye acı hissetmedim.

 🖤

Yıldızlar yere mi inmişti? Ben amansız bir vertigo hastalığına falan mı tutulmuştum?

Dünya benim hatırıma, bugün Tarabya'daki bu villada mı dönmeye çalışıyordu?

Yaz akşamları hep böyle mide bulandırıcı mı olurdu?

Tamam tamam abartıyorum biraz ama azıcık kafamız güzelleşmiş olabilirdi.

Ama kafamız nasıl güzel? Hiç de abartmıyorsunnnn.

İç ses senin de mi kafan güzel?

Benim kafam sensin.

Senin evin ben miyim yoksa?

Benim evim yok sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?

Kaç tur oynamıştık oyunu bir fikrim yoktu. Yerde oturmaktan kıçlarımız acımıştı. Ben yerde değildim gerçi, oturması en güzel yerdeydim. Ama şimdi minder üstündeydim. Niyeee? Uğur gelseydi de azıcık daha otursaydım keşke üstüne ımhhh!

Tur sayısı arttıkça zevzekliğimiz artmıştı. Biraz da sapıklığımız. Olur olmadık sorular ağzımızdan çıktı diye hatırlıyordum ama o an sorular kötü gelmiyordu. Şimdiyse hafızamda, gerçekten kötü şeyler olmalı ki yaşananlar fluydu. Allah bu hizmeti bize boşa vermemişti. Utanmak yerine unutmak. Mis!

Aker yerde iki seksen uzanmıştı. Mefta olmuştu. Köpek ölmüştü.

Kendi kendime kocaman bir kahkaha attım. Yapılan üç şişe de bitmişti. Bu da demek oluyordu ki en az shot atan Ömür bile en az 7 bardak içmişti. Bu içkide 7 bardak komalık ederdi adamı belki de ama bedenlerimiz beklediğimizden dayanıklı çıkmıştı. Yemek üzerine içmemiz belki de artımızdı. Biz de 10 shot falan atmıştık.

Uğur ve Lodos cüsseleri gereği o kadar da etkilenmemiş duruyorlardı ama konuşurken kayan kelimeleri komikti.

Hele Lodos, bir ara Türkçeyi unutmuştu herhalde. Full İngilizce yardırmıştı.

Türkçe konuş diyorduk. Konuşuyorum ya diyordu ama bunu da ingiliççe söylüyordu. İtalyanca konuşmaması da herhalde bizim şansımızaydı. Yoksa Uğur belki anlardı ama biz hiç anlamazdık.

Uğur, İtalyan mı?

İtalyan mafya tanıyorsa dillerini de biliyordur diye dedim kıps.

Uğur da kafayı içkiyle değil de kokumla bulmak ister gibi içtikçe başını saçlarıma sırtıma falan gömer olmuştu. Beni derin derin kokluyor, bir de günaha girdiğimiz bu anda şükür çekiyordu. İçki adamı imanı bile getiriyordu.

İmankek!

Aker'in karnını dürttüm. Uğur neredeydi bilmiyordum ama yanımda yoktu. Bir ara gözlerimi kapasam ne olur ki diye düşünmüş kapamıştım. Açtığımda yalnızdım. Salonda da yalnızca ben Aker ve Ömür kalmıştık. İkisi yan yana yerde uzanıyorlardı. Ömür, yüzünü Aker'in boynuna gömmüştü.

Aker'e bir kez daha dokundum ayak ucumla. "Baba," diye sızlanarak uyandı. Kıkırdadım. "Salaksın ki, babam yok burada."

"Nerede?" dedi içli bir sesle. Mal ya yine babama ağlayacaktı herhalde olsa. Keşke babişim olsaydı ya! Harbi babam neredeydi? Mutfakta mı? Baba? Ben neredeydim ki?

"Yok seni bıraktı," dedim kötü bir abla olarak kanıt gibi. "Üveysin sen."

"Hayır," dedi. "Olamaz asla." Onun kullandığı kelimeler bende tanıdık bir melodiyi çaldırdığından, emekleyerek Aker'in yanına yaklaştım. Tekrarladım.

"Hayır olamaz asla," dedim melodik bir şekilde. Ağlayacakmış gibi duran yüz ifadesini hemen bozdu. Yani düzeltti ve sırıttı.

"Neden?"

"İçip içip döversin."

"Yuh ben alkol kullanmam ki kızım, döversem de adam değilim."

"İnanamam ki Hayki."

"Yalancı mıyım ben sanki?"

"Lan..." dedim ama sustum. "Neydi ya bunun devamı off?" dedim yüksek sesle bağırarak. Bağırışıma Ömür daldığı uyku mu desem artık sızma mı oradan uyandı. "Ne oluyor bu aşağılık evde?" dedi bir de.

Aker onu duyduğu gibi yine aklına babişim gelmiş olacak ki, "Babaaaağ," diye bağırdı. Asansörde kalan çocuğun dramı gibiydi, öyle bir bağırış.

Zuhahahha!

"Kalkın," dedim sağıma soluma bir şey arar gibi bakınırken. "Bunlar bizi bırakıp partiye gitmiş olabilirler." Sherlocke lockeden halliceydim. Öyle bir iz sürmüştüm sanki.

Sürdüğün ize soksam?

"Ne partisi?" dedi pinkgirl.

"Cıbıldak gacılı, yaz partisi."

Ömür, Aker'in yanağına bir tokat patlattı. Ellerimi ağzıma kapadım, haykırarak güldüm. "Sen de gittin zamanında onlara değil mi Aker? Ben biliyorum. Mesajda anlamıştım." dedi.

"Ulan bu kadınlar gerçekten hiçbir şeyi unutmuyor." dedim.

Aker anında ayılmış gibiydi yediği tokatla. Yanağını tuttu. "Neden bunun acısı şimdi çıktı ya?" dedi yanağına parmaklarını sürterken.

"Zamanında yediğin hurmanalar bugün götünü tırmalar," dedim.

Sonra nihayet aradığımı buldum. Doğrusu kimi aradığımı fark ettim. "Atlas nerede peki? Ve Lodos?"

"Oha," dedi Ömür de aydınlanarak. Ship damarımız bizi ayıltmış gibiydi. Ben çok şeyi hatırlıyordum zaten sarhoş olmamış, meyhoş olmuştum.

Aynen inandım.

"Gizli bir şeyler dönüyor gibi hissediyorum."

"Ben de," dedim. Ömür ve Aker'in birer bacaklarından destek alarak kalktım. Sızlanıp, altımdan kaçmaya çalıştılar. Boşunaydı. Ağırlığımı onlara vererek nihayet kalkmıştım. Oha ben dev miydim? Niye her şeyi havadan görüyor gibi hissediyordum? Ayaklarım yere basmıyordu sanki.

"Kalkın kaçırırsınız yoksa film bitiyor," dedim. Bir yandan da işaret parmağımı dudağıma götürüp, susun işareti yapıyordum. Sen de az sesini alçaltsan mı Naz?

Peşime ördek yavruları gibi sırayla Aker ve Ömür takıldı. Pıtı pıtı adımlarla en yakındaki yere yürüdük. Mutfağa. Ki haklı çıkmamız saniyeleri almadı. Yalpalayan adımlarımızla mutfak kapısından girmeden durmayı başardım. Aker ilerleyecekti ki onu da ensesinden yakalayıp çektim. Yere çöktü. Hemen üzerine çöktüm. Ömür de bize özenmiş gibi benim üzerime.

Bremen Mızıkacıları mıydık be? Öyle bir dizilmiştik.

Aker eşekti. Ondan ala eşek mi bulacaktık?

Köpek yoktu. Köpek neredeydi? Artemis, geh kuçu kuçu!

Köpek ölmüştü ya?

Ama ama neden köpekler ölüyor hüğğğ!

Ben kediydim tabi. Kıps. Hem de tatlı mı tatlı, tırnaklı mı tırnaklı, Uğur'un kedisiydim. Yeşil gözlü, beyaz kedi. Imhh.

Eee Ömür'e de horoz kalmıştı. Ama bu kızdı? Horoz kız mıydı? Değildi. Ama Ömür, katil civciv Atlas'ın kanındandı. Ama horoz civcivden büyüktü. Ömür ondan büyük değildi, nasıl ya?

Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan?

Şişşt, dedi tepemde Ömür. Sustuk hepimiz. Burnumuzun ucu ve gözlerimiz görünecek şekilde de eğilmiş, yeni bir kapıdan insan dikizleme vakasıyla karşı karşıya kalmıştık.

"Yani diyorum ki ben, bu ara bilet fiyatları çok uçmuş. Bence az bekle, indirim kovalarsan ucuz gün denk getirisin."

Konuşan Atlasiko'ydu tabi ki. Kendince yine Bağcılar kekosundan hallice fakir edebiyatı yapmaya başlamıştı. Oysa hatırlıyordum, sarhoşken bile mükemmel güçlü olan hafızamla ben, sabah bilet parasını mı takacağız diye dalga geçmişti.

"Kaç gün mesela?" dedi Lodos da onu ağına düşürür gibi. Türkçe de konuşuyordu şimdi, biraz ayılmışlardı anlaşılan ama tamamını bilemezdim, sırtı bize dönüktü. Atlas'ın yüzünü ise ayan beyan görüyorduk. Ada tezgahın kenarında, kalçalarının bir tarafını tezgaha dayamış şekilde, aralarında azıcık bir mesafe bırakarak konuşmaya dalmışlardı. Önceden önemli bir şey konuştularsa şansımıza kaçırmıştık amk.

"Şimdi bugün günlerden ne ki? Önce onu hesaplamak lazım. Ardından uçuştan önceki 15 gün indirimli oluyor diye duydum. Tek tek gün sayacağız."

"Yapma ya?" dedi Lodos. Sesinden güldüğü anlaşılıyordu ki yüzünden de olmalıydı.

"Ne gülüyorsun ya? Para herkese lazım tamam mı? Ben ekonomi bakanıyım."

"Nasıl bakan oldun?" dedi Lodos yeniden. Günebakan çiçekler gibiyiz, yalan yalan.

Doğrusunu unuttum amk kızı!

"Şu an kendimi ilan ettim."

"Büyük başarı."

"Dalga mı geçiyorsun cınım?"

"Eee sen bana gerçekten bunu söyleyecek olamazsın ya? Shot atarken dediklerin peki? Kalmak gitmek?"

"Off evet ya, eşeklik ettim kabul." dedi Atlas, yüzünü hafifçe eğip, gözlerini kaçırırken.

Bremen eşeği, meğerse Atlas mıymış?

"Ben aslında sana hiç git demek istemedim. Ama ağzımdan bir defa çıkınca da nasıl geri alacağımı bilemedim." Oyyy masum çocuğum, yerim.

"Öyle mi? Ne demek isterdin ki?"

Atlas bir anda Lodos'un pazularına avuçlarını attı. İki yandan iki eliyle onu sıkarken de, "Hoaay maşallah be, neyle besledi anan baban seni," diye konuyu aniden değiştirmişti. Sarhoş olunca azgın olanlardan mıydı yoksa Atçım da?

"Atlaaasss!" diye Lodos'un onun adını uzattığını duydum. Tatlı bir tondu.

"İyisin iyi, tipsiz."

"Ne?" Lodos'un sesi şaşkındı. İyisin dediğine de tipsiz demezsin.

"Özür dilerim," dedi Atlas konuyu yeniden değiştirerek. Lodos'un kolunda kalan sol eli de bulduğu tende daireler çiziyordu. "Sürekli seni istemiyor gibi davranmam ya da tüm bu sistemin suçlusu senmişsin gibi davranmam bana yakışmadı."

"O dilinin," dedi, Lodos bir saniyelik es verip, sesli bir nefes almıştı. "Zehir saçtığı doğru."

Ulan dille başlayınca ben de başka bir şey diyecek sanmıştım. Sanırım Atlas da öyle sanmıştı ki, bariz bir heyecanla hafifçe yukarı kaldırdığı çenesini yeniden eğdi. Bu hareketiyle gözlerinin üzerine sarı sarı bukleleri dökülmüştü.

Bir şey demek için ağzını açtı, bu sırada Lodos'tan kaçırdığı gözleri, etrafı tararken şak diye kapı dibindeki bizi buldu.

Gözlerini kırpıştırması görülesiydi. Dikizcigiller olarak ona utanmadan el salladık. Mavi gözlerini belertmemek için kendini zor tuttuğu belliydi. Ya da şaşkınlığını, saçları gizlemişti.

Ne yapacağını bilemedi. Daha naneleri yememelerine rağmen utanmış gibi, alnını kaşıdı. Sonra bize tekrar baktı. Bu sırada, Lodos da hareketlerini göz kırpmaksızın takip ediyor olduğundan, sıkıntısını ve bize git demek isteyişini, tezgaha yasladığı elinin parmaklarını kaldırarak yaptı.

Onu dinleyen kimdi?

Atlas, benim ve Uğur'un cinsel hayatına alenen laf atarken düşünecekti. Abi kılyın hıyırlı ılsın, demeyi iyi biliyordu.

Sıkıntılı solukları sıklaştı. Lodos yeniden konuştu.

"Elin niye kıpırdanıp duruyor?"

"Hiç ya seğiriyor arada öyle." diye fazla düşünmeden cevabını verdi At. Lodos, kafasını aşağı yukarı salladı.

"Hımm, bunun arkamda durup bizi izleyen üç kişiyle alakası yok yani?"

Ne?

Atlasın gözleri bir an kocaman açıldı, daha fazla kayıtsız kalamamıştı, şimdiye kadar istifini bozmayan bizimkiler de öyle. Zortladık.

"Rezalet," diye söze başladı saçlarını yüzüne kapamak isteyerek alnına iyice dökerken. Emolar gibiydi şimdi. Göz denen şey yoktu yüzünde.

Onun devam edemediği cümlesini biz tamamladık fısıltıyla. Yapmasak olmazdı. Kanımız kaynıyordu.

"Boka bastık." Sonra durduk üçümüz de bir aşağı bir yukarı baktık. Doğrusu Aker tek yukarı, Ömür de tek aşağı bakmıştı. Yani yine sen teksin bunu yapan?

Ara yastığı gibi kalmıştım, öyleymişim meğerse.

Kendimize de bok demedik demezdik artık. Hayata bak be, kahpe hayat... Benimle tanıştıkları ve bu eve ben varken ilk geldikleri gün, Atlas'a bok diyerek büyük bir hakaret etmiş olmalıyım ki, takdiri ilahı aynısını bana yaşatmadan gitmemişti.

Karma is bitch!

"Ya saçmalama, yok arkanda biri falan kim olabilir?" dedi Atlas hızlı hızlı. Kardeş yavaş konuşsana, yalanın ortaya çıkıyor! "Ayrıca ya insanın bir cini olur da, üç tane olmaz mesela onlardan bahsediyorsan?" diye de çarpılmaya niyetli gibi devam etti.

Atlasın bizi koruma çabaları aşırı takdir edilesiydi. Canım kankam, bu gazanın zaferiyle döndükten sonra onu alnından öpüp ödüllendirmeliydim.

Muhtemelen bir şey demek için Lodos ağzını açtı ama Atlas onu yine susturdu. La bi' bırak da adam konuşsun zaten ne geldiyse başınıza konuşamamaktan geldi.

Bu siz?

Evet, biz de zamanında iletişim sorunları yaşamıştık. Sad story.

"Konu dağılmasın ya bir şey diyecektim sana."

Lodos tezgahın kenarına daha rahat bir şekilde yaslanırken, ona baktı. Atlas gerilmekten yanakları kıpkırmızı olmuş küçük bir çocuk gibi geliyordu artık gözüme, yerim ben onu.

La kalkıp gidin artık özel hayat denen bir şey var lan.

Biz burada yoğuz ki.

"Söyle?" dedi Lodos sesinde harbiden beklenti ve merak vardı. Normalde daha canlı çıkmıştı sesi.

"Şey diyordum ya..."

Lodos bir anda elini kaldırıp Atlas'ın biraz önce utancını gizlemek istediği için önüne önüne getirdiği saçlarından bir tutamı, iki parmağıyla sağa doğru çekiştirdi. Parmakları alnından, şakağına doğru gezinmişti. Temas <31

"Ne diyorsun?" Ani gelen feelsle ben çığlık atmamak için iki parmağımı dişlemeye başladım, Ömür de kafamın arkasını uygun görmüş gibi dişlerini geçirmişti. Manyak! Çığlık atmamak için kendimi daha çok ısırdım. Bu sefer acıdan.

"Şey ya, hani ben vardı ya sen?"

İnşallah cümle kurmak ne demek Atlas bugün başaracaktı. Yoksa onu a0 Türkçesi ve üç hayırla biz yollayacaktık.

Gözleri Lodos'un alnının kenarında gezmeye devam eden parmaklarına kayıp dururken, yeniden sık sık nefes almaya da başlamıştı. Bir de bayılırsa Feriha? Yandık valla.

Bu çocuk, inşallah yengesine çekmemişti. Yani sana? Evet bana. Şimdi Lodos onu sırtlasa götürse zaten evdelerdi boşa aksiyon. Ne gerek var zahmete be yeğenim! Kendi evlerine götürse?

Evleri mi ımhhh!

Ömür'ün bacağına bir tane geçirdim kafamı bırakması için, Aker de altımdan benim bacağıma geçirdi sevgilisine vurduğum için. Ben de onun ensesine bir tane daha geçirdim bana vurduğu için. Lanetler gelsin, kadına şiddete hayır ya!!!

Atlas nihayet ağzını araladığında, kendi dertlerimizi bırakıp ona odaklandık.

Konuştu ama konuşmasa, o sevimli haliyle adamın aklını daha çok alırdı. "Ben İtalya maçlarına kupon yapacağım da, hangi takım daha iyi diye soracaktım?"

Lodos bunu beklemiyor olacak ki aniden, elinin ağır hareketlerini durdurdu. Sesine yohamına tonu yayılmıştı. "Gerçekten mi?" diye sormayı ihmal etmedi.

Atlas senin itiraf edeceğin aşka sıçayım e mi? Tüm atmosfer maalesef ki bozulmuştu.

"Pubahsnsjmdjsmdjjdkdk."

Random gülüşüyle daha fazla dayanamadığından yere ilk devrilen Aker oldu. Eeh üstünde olduğumuz için biz de peşinden, domino taşı gibi pata küte devrildik yere. Doğrusu ben devrildim.

Ömür bizden daha yüksekte olduğu için devrilmeden son anda kurtulmuştu, hemen ayaklanıp yeniden kenara saklandı. Ortadan kayboldu.

Biz Aykan kardeşler olarak kabak gibi ortadaydık. Ve artık mutfağın girişinde yere paspas olmuştuk. Kollarımız yere dayalı, kalça biraz çıkık, kapaklandığımız pozisyonda evlerden ırak, gözlere şenliktik.

Domaldınız?

Lodos biraz önce bilmezden gelme oyununu sürdürerek krallık etmişti ama şimdi lap diye yere yapışınca bize dönüp bakmasa, mesleğine de ayıp olurdu. Aker hemen gülüşünü bastırıp, dudaklarını araladı. "Bak şimdi bu yapı malzemesi, bugüne kadar kullanılmış en iyi malzemelerden biri."

İşte duruma ayak uydurmak. Yalana kılıf uydurmaktır o? Ama bir dakika yapı malzemesi ne alaka?

"Yaa öyle mi?" dedim hemen. "İyi bir malzemenin yerini hiçbir şey tutmuyor gerçekten." Yumruk yaptığım elimle, parmaklarımın dışı yere tık tık vurdum. Parkeler gıcırdamıyordu. Helal!

"Çok doğru söylüyorsun ya işte sendeki kumaş neyse, bizdeki taştır parkedir laminanttır o da öyle." diye Aker usta yalancılığına devam etti.

Salak hukuk okuyordu ama bir anda kendini inşaat mühendisi falan sanmıştı herhalde ya da mimar?

Belki de parekendecidir?

"Yaaaa maşallah hocam maşallah!" dedim. Adnan hocma?

"Öyle öyle ne demişler, aygıt işler el övünür."

Lan bu bunu nereden biliyordu. Kesin Nilgün ablanın evdeki teknolojik aletleri kullanırken, işleri kolaylaştığı için kendi kendine söylenmelerinden duymuştu. Robot süpürgeler çıkalı ev hanımlığı bitti aga...

"Siz ne yapıyorsunuz orada?"

Lodos'un sesiyle yıkılmadık, kendimiz oturduk, pardon domaldık oyunumuza birkaç saniye ara verdik. Aker başını yukarı kaldırdı ve hemen onları yeni fark etmiş gibi bir şaşkınlığa büründü. Ben bunu dışa vurdum.

"Aaa siz de mi buradaydınız? İnanır mısınız bilmem ama sizi hiç fark etmemişiz ya. Akıl başka yerde olunca demek ki, mutfağın yarısını kaplasanız bile göz görmüyor."

"İnanmayız." dedi Lodos dan diye. Abi açık sözlü olursun da bu kadar da olmazsın? Bu sen?

Tabi, ben bugün karma kurbanıydım ne yazık ki gününe sıçılan Atlas da kader kurbanı. Hayır yani itiraf için daha ayık bir kafa, sağlam vücut falan beklese iyi olabilirdi.

Vücutla sağlam? Kontrol etti ya?

O da doru!

Hiç oralı olmamış gibi omuz silkerken, yerden tek hareketle kalktım. Dağılmış saçlarımı omzumun üzerinden savururken de, "İnan beni hiç alakadar etmez." diyordum

Lodos siniri bozulmuş gibi gülmekle gülmemek arasında kaldı. Ne kadar yarı İtalyan olsa da Memati Reisi bilmeyerek ayılık etmemişti.

"Sen hukuk okumuyor muydun?" diye Aker'e diktiği bakışlarıyla ona bir soru yöneltti Lodos.

"Ehe," dedi Aker. "Boş zamanlarımda amelelik yapıyorum da." Aynen kardeşim sen de olmasan evi kim geçindirir acepsu?

"Offf ya sinirim bozuldu!" diyen Atlas muhtemelen kendine bir kaçış yolu bahanesi bulmuştu ama bir adım atar atmaz, önündeki Lodos'un onu karnının ön tarafından yakalamasıyla adımları sekteye uğrayıp durdu.

"Ne oluyor lan?" Ayıcık!

Tabi genelde kavranan değil de kavrayan olmuş olacak ki bunca yıldır, bir şaşırması ve bu tepkiyi dışarı bırakması bence normaldi. Zaten bu tepkiyi verdiğine de pişman olmuş gibi hemen dudaklarını dişlemişti. Tatlı tatlı da gülümsemişti.

Lodos onun belini biraz daha sıkı kavradı. Atlas da yine birbirlerine çekildiklerinde oluşan yakınıktan hiçbir zaman şikayetçi olmadığından uzaklaşmamıştı.

Ağağağağağağağ diye haykırmamak için resmen dudaklarımı parçaladım. Korkak Ömür, korkak Ömür. Bunları görememişti.

"Sen bekle," dedi Lodos. "Kupon yapacağız beraber."

Allah'ım nasip et be!

Elimi bir dudağıma, bir de alnıma götürüp onlara selam çaktım.

"Oldu o zaman size iyi geceler, iyi kuponlar bak çok para kaldırırsanız Ahsen kardeşinizi de görürsünüz artık?"

"Ya ben?" dedi Aker.

"Eben Aker eben, yürü taş arabası."

Kolunu tutup, zorla çekiştirdim onu. Randomlamasaydı bizi, belki şimdiye bir kiss görürdük.

Off ulan off!

Mutfaktan çıktık. Ömür salağı, uzun camların en yakın kısmındaki uzun, yerlere değen perdenin ardına saklanmıştı bir bebek gibi. Yicem! Aker'le birbirimize bakıp yeniden haykırmamak için zor tuttuk kendimizi. "Lan bu pembe barbie nereye gitmiş?" dedim sahte bir merakla.

"Bilmiyorum ama sevgilim kayıp. Sezon başlayınca bulunmazsa, Müge Anlı'ya bile çıkarım." Doğru Müge Anlı aplamızın da yaz tatiline girme hakkı vardır!

"Yazık oldu genç ve güzeldi. Şimdi bir ay boyunca bekle dur." dedim eyvahlarım olsun der gibi ellerimi birbirine çarparken.

"Of ya ne yaparım ben onsuz?" dedi Aker de zırlar gibi.

Ömür'ün kıkırtıları duyuldu. Bu kız tatlıydı falan da acaba kafasındaki birkaç tahta gerçekten eksik olabilir miydi? Sadece soruyorum. Yoksa da sarhoşluktandır deyip, oynamaya devam edecektim.

Aker'e kaşımla, git sobele der gibi onu gösterdim.

Patır patır koşturup perdeyi bir anda çekerek Ömür'ü açığa çıkarttı. Ayy diye küçük bir çığlık atan Ömür de hemen elini ağzına kapamıştı.

"Kız sen, ben seni yiyeyim diye mi varsın?" Varlık sebebine gel be!

Ömür kollarını onun boynuna dolayınca, "Evet!" diye de olduğu yerde zıplayınca, bu iki love birdü de yalnız bırakıp, kendi saplığıma çekildim. Ah ah onlardan önce sevgili olup, onlardan sonra ayrı kalan bendim. Lan bu hikayede yanan sen oldun. Valla ben olmuştum. Uğuuuur neredesin geri dön. Seni çok özledim.

Harbi neredeydi lan bu adam? Ben niye yokluk çekiyorsam? Evdeydi askim, nereye gitmişti de dönsün isteyecektim?

Adımlarımı koltuk yerine salon dışına yönelttim. Merdivenleri hızlı hızlı çıkarken de ses var mı kulak kesilmiştim. Yatak odasının ışığı açık değildi. Çalışma odasında mıydı yine? Oraya yaklaşıp kapıyı tıklattım ama ses gelmedi. Açmaya çalıştım. Kilitliydi.

"Uğur?" dedim sesime sinen merakla. Lan bu adama çarpmasın içki falan? Yatak odasına ilerledim. Girişten ışıkların loş açılmasını sağlayacak düğmeye bastım. Yatakta değildi. Giyinme odasında değildi. Son çare banyo kalmıştı.

Zilloş gitme, adamı orada bari sal.

İç sesime omuz silktim. "Uğur?"

Aralık kapıdan sızan ışıkla, kulpu tutup kapıyı biraz daha ittim. Bedeni görünmese de bir el hızla beni tutup içeri çekti. İzlediğim korku filminin etkisinde kalmış olmalıydım ki hafif irkilip ufak bir çığlık attım. Naz siz korku filmi izlemediniz?

He pardon biz love filmi izlemiştik.

Uğur'un kahkahası yayıldı banyoda ve sonra da dudakları dudaklarımı sertçe buldu. Bir eli belimi sıkıca sarmalarken, diğeri de ensemin ardından geçmişti. Kafamı yukarı kaldırmam için bana destek oluyordu. Çığlıkla aralanan ağzımla, ona şehvetle karşılık vermeye başladım. Manyak mafya beni korkutmuştu. Ama her anlamsız korkum böyle silinecekse razıydım.

Hafifçe geri çekildim. "Senin derdin ne dostum?" dedim dublaj gibi bir sesle.

"Öldüm mü, kaldım mı niye merak edip gelmiyorsun sen?" dedi. Adımı kalbine yaz beni unutma? Kıkırdayıp beline sarıldım.

"Bebeğim bir mesaj çekseydin çoktan kollarındaydım. Çağa ayak uydur biraz. Nereden bileyim ben sen neredesin?"

"Mesajlar mazide kaldı güzelim," dedi kaşlarını indirip kaldırırken. Kırom benim. Parmak uçlarımda yükselip dudaklarına yapıştım. Uğur belimdeki eliyle beni desteklemeye devam ederken diğeriyle, ardımızdaki kapıyı kilitledi. İçeride haylaz, yaramaz, dikizci 3 insan tanesi olduğundan, ne kadar odasının içinde olsak da göze alamamış olmalıydı. 1 tane etliye sütlüye karışmayacak adammmmm vardı Atlas yakında onu da bozardı.

"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım dudaklarının üzerinde.

"Birbirimize çekiliyorsak, hakkını verelim değil mi?" Alt dudağımı yaladı sertçe. "Saatler geçti ama ben hala sertim ve beni indirmeni bekliyorum."

Imhhh, konuş konuş böyle sonra da bas bana!

"Şimdi mi?" dedim zevkle dudaklarımı yalarken. Onun beni ıslattığı kısmı yalarken doğrusu.

🔥

"Şimdi, sonra, her an, her yerde?" dedi vaatler dolu bir sesle. Göğsümü şişirecek bir nefes aldım. Uğur bir adım geriledi. Aşık olduğum duşunun altına çekti beni. Kabinsiz olan yer, alanı daraltmamıştı. Suyu açtı. Su henüz tam altına girmediğimizden yere düşüyor, ardından da bacaklarımıza sıçrıyordu. Uğur, bana bakarken tek hamlede ensesinden tutup, tişörtünü çıkardı. Üzerimdeki cropa attım elimi, beni durdurdu. Şortunu da çıkardı. Boxerıyla birlikte tabi.

Sertlik konusunda haklıydı. İçkiler bile iradesini kırmamıştı. Çıplak kaldığında, karnına doğru yükselen penisine hayretle baktım.

Beni durdurduğu için üzerimdeki kıyafetlere kendi elleri uzandı. Çıplak ayaklarıyla bir adım attı banyoda. Sertliği ikimizin arasında yükselmişti. Elimi uzattım dokunmak için.

"Sabırlı ol, minik kedim."

Göğüslerimin altından cropumu tuttu. Başımdan yukarı çekti. Kollarımı kaldırdım. Açığa çıkan ince sütyenimden de kaşla göz arası kurtuldu. Kıyafetlerim banyonun siyah zemininde bembeyaz kalmışlardı.

Altımdaki şortun lastiğine iki yandan taktığı parmaklarıyla beni kendine çekti. Sıcaklığı, çıplak karnımın altına çarpmıştı. "Imhh," dedim. Şişen damarları, mavi yeşil arası renklerle bezenmiş, penisinde nabzının gözle görülür bir şekilde attığını bana sunmuştu.

Dudaklarımı ona uzattım. Beni yarı yolda karşıladı. Eğildi. Dudaklarımız birbirini yeniden yemeye başladı. Parmakları kanca gibi şortumu aşağı çekiştirdi. Üzerimden sıyrılan penye şortum zemine düştü. Kollarımı kaldırdım, ellerimi ensesinde birleştirdim.

Uğur, sağ elini kalçama attı. Kalçamın sol lobunu avuçları arasında sıkarken, genzinden bir hırıltı çıkarmıştı.

Dudaklarımızı ayırdım. Dantelli külotuma gelmişti sıra. Uğur'un sabah çıkaramadığı külotuma... Kasıklarımın iki yanında tüy gibi dokunuşları tenime bırakırken, kumaşı aşağı çekti. Hafifçe eğilmişti, düşmemek için sağ elimi omuzlarına bıraktım. Bacaklarımı sırayla kaldırdım, Uğur tamamen çıplak kalmama yardım etti. Sonunda banyo ortasında ikimiz de çırılçıplaktık. Su kayarak, gidere akarken ayaklarımın altına ulaşmıştı.

Külotumu burnuna doğru götürdü. Gözlerini kapadı, içine derin bir nefes çekti. Gözlerimi belertip baktım yaptığı harekete. "Sana bayılıyorum, benim küçük güzel kızım." dedi. Kokumu sevdiğini hep biliyordum ama azdırıcı bir koku koklar gibi bunu yapması, yanaklarımı kırmızıya boyamıştı. Çamaşırı da kenara fırlattı. Yeniden ayaklandığında, kırmızıya boyanmış halimi görmesin diye dudaklarımızı birleştirdim.

Dişlerim dişlerine çarptı. Sertçe inledim. Damağına doğru tadını almak ister gibi ittiğim dilimi ortada karşıladı. Dillerimiz doğal bir ahenkle birbirine dolandı. Ağzımı daha çok araladım. Uğur bir adım geriledi. Belimi tuttuğu için ben de geriledim ve şimdi, ılıklaşan suyun altındaydık.

Su ilk anda, içkinin de etkisiyle sıcacık olan bedenime kıymıklar batar gibi soğukmuş hissiyle çarptı.

Ama Uğur'un bembeyaz tenine bulanan ve gittikçe de ısınan su saniyeler içinde beni de ısıttı.

Saçlarım omuzlarıma, alnıma yapıştı. Uğur'u öpmek için havaya kaldırdığım başımla, su gözlerime isabet ederken gözlerimi kapamıştım. Göğüs oluğumdan, dümdüz göbeğime kayan su, kadınlığıma karıştı. Uğur, alt dudağımı hırpalayarak dişledikten hemen sonra benden ayrıldı. Sertçe nefeslenirken göz göze geldik. Hızlı ve sesli soluklarımız birbirine karıştı. Gözlerinde yeni bir yangın başlamış gibiydi. Bu yangın beni de kamçıladı. Dudaklarımı istekle yaladıktan hemen sonra, omuzlarına tutunan ellerimle tırnaklarımı tenine geçirdim. Ayılmış ve bir o kadar ona aç olduğum için atılgan olan ben olmak istedim.

Dudaklarımı çenesine sürüdüm. Kirli sakalları, berelenen dudaklarıma battı. Çenesinden aşağıya, boğazındaki hafif çıkıntıya indim. Dudaklarımı aralayıp, orayı dişlerim arasına alırken, Uğur, "Ahsen," diye inlemişti.

Boynuna kondurduğum suyla karışarak daha da ıslak bir hal alan öpücüğünden sonra, göğüslerine indim. Sert göğsünün ortasındaki yontulmuş gibi hafif boşlukta tırnaklarım benimle beraber aşağıya kaydı. Meme uçları ben ona dokundukça sertleşmişti. Çevresine öpücük kondurarak dolandım. Kalbine yakın kısımları her öptüğümde kalbi, bunca su sesine rağmen bile şahlanarak atmıştı. Nihayetinde önünde eğildim. Diz kapaklarım yere değdi, topuklarım tam kalçama. Kölesi gibiydim artık.

"Siktiiiiir!" diye bir nida kopardı Uğur. "Ahsen? Sen?"

Konuşmasa da olurdu. "Canım süt çekti sevgilim," dedim dudaklarımı yalarken. Elimi kaldırıp, gerçekten minik bir kediymişim gibi tersini de yaladım. Fantezilerine ortak olmak işime gelirdi. Beni ancak mutlu ederdi. Keşke 'daddy' deseydim ona.

Muntazam bir düzgünlükte duran adonislerine tırnak uçlarımı sürttüm. Uğur, sırtını tamamen soğuk fayanslara dayadı. Doğrusu buğuyla ısınan fayanslara. Başını hafifçe geriye atarken, yerden onun heybeti iki katına çıkan bedenine baktım. Gözlerini kapadı. Avcunu, saçlarımın arkasına attı. Islanıp yüzüme yapışan saçlarımı iki elimle sertçe kenara çektim.

Yüzümün hizasında duran ve gittikçe benim çabam olmadan bile sertleşen erkekliğine baktım. Islanan avuçlarımı kaldırdım daha sonra. Kasıklarına yakın yerlere tırnaklarımı hafifçe bastırdım. "Sikeyim! Al artık ağzına güzelim."

"Mımmmh," diye bir ses çıkardım. Ağzımda biriktirdiğim tükürüğümle onun kayganlaşması için yardımcı olacaktım. Bir iki kere sertçe sıvazladığım büyük küçüğünü tutup, ucunu hafifçe çeneme sürdüm. Birbirimiz söz konusu olduğunda her an hazır olduğumuz gerçekti. O da zevk sıvısıyla ıslanmıştı. Şeffaf sıvıyı dağıttım. Çeneme bulandı. Dudaklarımın altına sürdüm. "Naz!" dedi sabırsız bir sesle. "Oyun sırası mı güzelim?"

"Emret yapayım?"

"Ağzına al!" dedi. Dudaklarımı minikçe aralayıp penisinin ucunu ağzıma götürdüm. Tadına bakar gibi dilimin ucunu daha önce yapmış olmama rağmen ilk kezmiş gibi hafifçe, tepesine sürdüm. Kalçasını fayanslardan çekti. Erkekliğini ağzıma doğru iterken, ona her zorlamasında ağzımı biraz daha büyükçe açarak izin veriyordum. Tamamının ağzıma sığması mümkün değildi ama tükürüğümü üzerine dağıttıktan sonra olabilecek en ileri seviyeye kadar onu ağzıma aldım. Uğur, saçlarımın arasına parmaklarını geçirdi.

"Ağzını oynat güzelim."

Dudaklarımı o şeklinde açmış vaziyette, damarlarını hissettiğim penisinin üzerinde ileri geri kaydırdım. İlk seferde nefes almayı unutmuş ve kendimi fazla zorlamış olmalıyım ki öğürmüştüm. Gözlerimden refleksle bir damla yaş aktı. Su damlaları arasında kaybolur sanmıştım ama beni yönlendirirken, gözlerini tamamen bana dikmiş olan Uğur bunu fark etti. "Benim küçük kızım zevkten ağlıyor mu yoksa?"

Sesine sinen o baskın ton, içimi öyle bir yaktı ki, bacaklarımı birbirine bastırdım. Yer dizlerimi acıtmasına rağmen yapmıştım bunu. Yetemediğim kısımlarını elime aldıktan sonra hareketlerimi hızlandırdım. İleri geri, dilimi damarlarının çevresinde dolandırıyor, ağzımı olabildiğince daraltıp zevkini katlamaya çalışıyordum. Bir zaman sonra Uğur arkasına yeniden yaslandı. Alttan ona bakarken, çeneme akan sular ve zevk suyu birbirine karışmaya başlamıştı. Kasıkları art arda çarpmaya başladı. Kalçasıyla bana yön veriyor, onun yönlendirmesiyle dilimi döndürüyordum.

Burnumdan nefes almaya devam edip, işime odaklandım. Dişlerim bir ara elimde olmadan ona sürtündü. "Ahh," diye bir inleme bıraktı. "Devam et güzelim, ucuna sür dişlerini."

Bunu sevmediğini sanıyordum. Dediğini yapmaya çalıştım. Ne çok bastırdım ne de tamamen geri çektim. Dişlerim acıyla zevki ona tattırdı. Hareketlerim bir ara öyle hızlandırmıştım ki, Uğur beni durdurdu. "Yavaşla aşkım."

Beni harbiden durdurmuştu. Aşkım mı? Bu basit kelimenin onun ağzından böyle bir anda çıkışı... Belki kendi bile farkında değildi ama ben gayet de duymuştum. Ağzına o kadar çok yakışmıştı ki. Deli olacaktım. Kulaklarım evlere şenlik moduna girmişti. Dilimi ucuna art arda vurdum. Elimi de hızlandırmıştım. Birkaç kere sertçe sıvazladım derisini. "Ahsen, ah, geri çekil güzelim."

"Gel," dedim. Gözlerime baktı. Gözlerimi kapadım açtım. Hareketlerime yeniden devam ettim. Birkaç saniye sonra uylukları sıkılaştı. Belini fayansa daha çok dayadı, penisi şişti sonra patladı. Saniyeyle beraber geri çekildim. Uğur, yüzüme, dudaklarıma, göğüslerimin arasına dağıldı. İlki olmasına rağmen yoğundu. Sonuna kadar akmasını bekledim. İşaret parmağımı dudağımın kenarına sürtüp, dilime değirdim. Tadını almak için parmağımı emmiştim. Tarifi zordu. Galiba aşkla orantılıydı ki tiksindirmiyordu. Hafif tuzluydu. Vanilya tadı beklerdim.

Batmış vaziyette alttan ona bakarken, Uğur eğildi. Kollarımın altından tutup beni kaldırırken, direnmedim. Ayaklandım. Su, bedenime daha net çarptı. Beyaz menileri üzerimden dağıttı. Uğur, dudaklarıma kapandı. Ağzımdan kendi tadını alacak kadar sert ve yoğun öpüştük. Onu çekerken kendimi de yeterince ıslatmıştım. Yerlerimizi değiştirdi.

Sırtı fayansa dayanan bu sefer bendim. Omurgamdan aşağı bir ürperti yürüdü. Uğur sol elini vajinama götürdü. Zaten ıpıslak olan bedenimizde orası da kuru değildi. Yine de beni rahatlatmak ister gibi işaret parmağını kadınlığımın girişinden biraz içeri soktu. Bacaklarımı iki yana açıp, o içimde ilerlerken inledim.

Orta parmağıyla klitorisimi okşamaya devam ederken parmağını içimde hafifçe kaydırdı. Onun içimi amansız yarmasını daha çok seviyordum. "Hadi," dedim dudaklarına doğru fısıltıyla. Belimden kavradığı gibi beni kucağına aldı. Bacaklarımı belinde kenetledim. Topuklarım kalçasına çarptı. İçime sertçe girdi.

"Ahh," diye başımızı hafifçe geriye atarken aynı anda inledik. Tırnaklarım, o içimde sonuna kadar ulaşmaya çalışırken, sırtında izler çıkardı. Beyaz teni çizilip, yırtılmıştı. Islanan ve bir ton koyulaşan sarı saçlarından damlayan sular benim yüzüme aktı. Gözlerimi kapadım. Uğur kasıklarımızı daha sert birleştirdi. İçimde birkaç kere hafifçe gitti geldi.

Duvarlarımı serbest bıraktım. En dibime kadar ilerledi. Beni kalçalarımdan sertçe avuçlayarak taşımaya başlamıştı. İçime çarptı, çıktı. Kendimi kastım serbest bıraktım. İniltilerimiz su sesine karıştı. Dudaklarımız birbirine. Onu öptüm. Onu sonsuza kadar içimde tutabilirdim. İkinciye boşalması daha yoğun oldu. Kendini bana öyle sert itiyordu ki kaburgalarım hızlıca fayansa çarpıyordu. Canımın acımaması için bir zaman sonra ellerini bariyer yaptı. Kaslarımı sıktım. Deyim yerindeyse içimdeki ateşi sağıyordum.

Islak bedenlerimiz birbirine çarptıkça çıkan ses de bizi perçinliyordu. Gözlerimi kapadım. Haz ani ve yoğun vurdu. Karnım içe doğru çöktü. Önce ben boşaldım. Uğur'un etrafına sıcacık akarken o da içimde patlamış, içime akmaya devam ettikçe de gözlerimin önünde havai fişekleri de patlatmıştı. İçimden çıkmadı. Bekledi. Sarsıntılarını hissettim. Bacaklarıma kasıklarımıza sıvılarımız bulandı. Daha sonra birbirine kenetlenen ve hâlâ titreyen bacaklarımı çözdüm. Uğur da bu hamlemle benimle beraber dikkatle yere oturdu. Sular üzerimizden akıp kirli bedenlerimizi temizlerken, dağılmış gibi ağzımızdan nefes alırken birbirine baktık.

🔥

"Seni çok seviyorum," dedim, dudaklarını öpmeden hemen önce. Bana karşılık verdi ama birkaç saniye sonra geri çekildi.

"Seni öyle çok seviyorum ki," diye kelimeleri bastırdı. "Her hücrem senin adınla çoğalıyor, kalbim bir tek sen diye çarpıyor."

İkinci postayı hak etmişti. Aşk adamımın dudaklarına hazla yapıştım.

 🖤

Siz istediniz ben yaptım kjsdhgaksjgshgh

Bakam diğer çiflerimize de yazacağım sahneler, evet dediniz ama yoğunluk durumunu biliyorsunuz umarım zaman bulunur. Ya nasip

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINSSS💘

Öptümsss

Continue Reading

You'll Also Like

13.3K 576 23
Alya Güçlüsoy'un babası bir mafyaydı. Daha da kötüsü annesini bir çatışmada kaybetmişti ve bu kez çıkan çatışmada birisi başına büyük bela olacaktı...
2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...
1K 134 32
"hepsi yalan mıydı"diyerek gözümden gelen yaşı silme gereği duymadan ellerimle göğsüne vurdum"yalan mıydı sevgin,haraketlerin, merhametin"dedim sesim...
2.5M 80.2K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...