Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

21|Evimize gidelim

24.5K 2.1K 975
By mavigollge

Geçen bölüm Anıl hiç yoktu özlediniz mi bebisi

*

-Savaş-

Direksiyona yasladığım kafamı kaldırıp gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırarak bu tuhaf ruh halinden kurtulmaya çalıştım.

Bir yanım yalnız kalmak istiyordu. Onca yoğunluğun üzerine rahat bir nefes verip dinlenmek isteyen bedenimin haykırışıydı bu. Diğer bir tarafım ise Anıl olmadan asla huzurlu hissedemeyeceğimi söylüyor, onsuz dinlenmenin bana hiçbir faydası olmayacağını hatırlatıyordu. Hangi tarafı dinlemem gerektiğini çok iyi biliyordum.

Yalnızca çekiniyordum biraz. Saatler önce büyük bir kavga etmiştik ve bana nasıl sinirlendiyse evimize değil, arkadaşına gelmişti. Şimdi karşısına çıkıp hadi evimize gidelim demek zordu. Bunu bir şekilde başarabilirdim ama gelmek istemezse kendimi çok kötü hissederdim. Bu ihtimal yüzünden dakikalardır arabada oturuyordum.

Pekala, kaçmanın kimseye faydası olmayacaktı. Korkularımı bir kenara bırakıp hareket etmem gerektiğini bildiğimden anlık bir kararla çıktım arabadan. Düzgün bir yere park etmemiştim, amacım Anıl'ı hemencecik ikna edip arabaya getirmekti. 

Özge'nin oturduğu apartmana girip ikinci kattaki dairesine ulaştığımda kapıyı hızlı hızlı tıklattım. İçeride oluşan kısa süreli bir duraksamanın ardından kapı aralandığında Özge karşımdaydı. Aralık kapının el verdiğince bakışlarımı içeride gezdirip Anıl'ı görmeye çalışıyordum ama hayır, görüş açımda kimse yoktu.

"Hoş geldin diyeceğim ama..." üzgünce mırıldanıp kenara çekildi. En yakın arkadaşının evliliği böyle bir durumdayken onunda huzursuz olduğunu biliyordum. Anıl için fazlaca üzülüyor olmalıydı. "Gelsene."

"Nasılsın Özge?" hafif utanç, hafif gerginlik barındıran ifademle içeri adımladım. Evliliğimizde sorunlarımız vardı tamam ama bunun herkes tarafından bilinmesi çok can sıkıcıydı.

"İyiyim, sen nasılsın?" ceketimi almak isteyince kibarca reddettim onu. "Yorgun gözüküyorsun."

"Biraz..." salona doğru adımlarken gözlerim evin her yerindeydi. "Anıl nerede?"

"Odamda uyuyor."

"Hala mı?"

"Geldiğinde çok ağladı. Fazla bir şey anlatmadı da, üzgündü sadece. Sonra uyuyakaldı."

Ağladığını duymak içimde bir yerleri yakıp kavururken gözlerimi yavaşça kapattım. Üzüldüğü zamanlar öyle içli içli ağlaması mahvediyordu beni. Ne tuhaf çelişkidir ki, tek bir gözyaşına kıyamadığım adamı ağlatıp duruyordum.

"Savaş, Anıl anlattığı zamanlar hep gelip geçici sorunlarınız olduğunu düşünmüştüm ama durum sandığımdan daha ciddi çıktı. Hepimiz sizin birbirinize nasıl aşık olduğunuzu biliyoruz. Yanımıza geldiğinde bile 'Savaş Savaş' diye sayıklayan Anıl'dan, evini bırakıp bana gelen Anıl'a döndük...ne zaman düzeleceksiniz siz?"

Özge'yi severdim. Onunla dertleşmek de benim için sorun olmazdı ama benden çok Anıl'a yakındı. Söyleyeceğim şeyleri Anıl'a anlatacağı garantiydi. Üstelik daha yeni babamla konuşmuştum. Bugünlük kendimi birilerine açma kotamı sonuna kadar doldurmuştum.

"Bilmiyorum, Özge. Bir şeyleri yoluna koymaya çalışıyorum. Odana gidip bakabilir miyim? Uyanmıştır belki."

"Hmhm, bakabilirsin tabii. Gel böyle."

Koridorun sağında kalan odaya doğru yaklaştığımızda aralık duran kapıyı ittirerek açtı. Görüş alanıma giren geniş yatağın bir köşesine kıvrılmış olan bedeni inceledim özlemle. Bir elini yanağının altına, diğerini karnına yerleştirmiş, bacaklarını kendisine çekerek küçücük kalmıştı. Büzülen pespembe dudakları ve gözlerini kapatan kıvırcık saçlarıyla çok güzel görünüyordu.

"Bebeğim benim."

Yanına doğru adımlarken içimi kaplayan suçluluk duygusu kendimi berbat hissetmeme yol açıyordu. Bir şeyleri düzeltmek adına ilk adımı buraya gelmeden önce atmıştım belki ama bu huzursuzluk her şey yoluna girmeden, Anıl bana yeniden heyecanla bakmadan geçmeyecekti.

"Saatlerdir uyuyor, değil mi? Konuşmadınız mı hiç?"

"Dediğim gibi, çok az konuştuk. Ağladı sürekli. Normalde asla ağlamayan arkadaşımı böyle görmek bir tuhaf yapıyor beni. Çoğu zaman Anıl'a duygusuzsun diye şakalar yapardık, şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyor çocuk. Ne yapacağımı şaşırıyorum."

"Çok konuşma, uyandıracaksın."

Özge anlık bir duraksamanın ardından gülmekle gülmemek arasında kalırken yatağın kenarına oturdum. Anıl her zaman duygusal bir insan olmuştu. Oldukça nazik ve kırılgan bir yapısı vardı. Sadece olaylar karşısında koruyabildiği dirayetini bu hamilelik sürecinde kaybetmişti. Kimsenin yanında ağlamaktan hoşlanmayan eşim artık kendisini tutamıyordu.

Elimi saçlarının arasına yerleştirip uyandırmaktan korkarak, usul usul okşadım. Gözlerinin önünden çekilen her bir tutamla güzel yüzü ortaya çıkarken alt dudağımı ısırıyordum. Onu rahat rahat öptüğüm günleri özlüyordum. Hemen şimdi dudaklarına kapanabilmek için nelerimi vermezdim.

Yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktım. Ardından karnına yerleştirdiği elini tutup üzerine bastırdım dudaklarımı. Sıcak avuç içine birkaç öpücük kondurup elinin üzerini okşarken dudaklarını kıpırdatmış, iç geçirerek uykusuna devam etmişti.

"Soğuk burası..." anlık gelen esintiyle hızlıca ayağa kalkarak bir açık duran pencereye bir de Özge'ye baktım. "Hasta mı etmek istiyorsun bebeğimi?"

"Kendisi açmak istemişti."

"Ve sende izin verdin."

Pencereyi kapatıp perdeyi çekerken kaşlarım çatıktı. Zaten bedeni yorgundu, birde hastalanırsa çok güçsüz düşerdi.

"Kocanın melek olduğunu düşünüyorsun herhalde. Pencereyi açmazsam aşağı atardı beni."

Anıl'ın hırçın halleri zihnimde canlandığı için kıkırdadım fakat biz bu konuşma işini fazla abartmış olacağız ki sessiz sessiz uyuyan bebeğim mırıldanarak sırt üstü dönmüş, ardından gözlerini aralamıştı.

Karşısında beni görmeyi beklemediği belliydi. Uyku sersemliğiyle bir süre öylece baktıktan sonra hafifçe doğruldu. Tanrım, yumruk yaptığı elleriyle kıvırcık saçları arasında kalmış gözlerini nasıl ovuşturduğunu görebilseydiniz eğer, ona aşık olmaktan başka seçeneğiniz kalmazdı.

Ne söyleyeceğini beklemek istedim. Saçma bir durumda dahi olsak selam verebilirdi, neden geldin diye sorabilirdi ya da kaldığı yerden bana duyduğu öfkeyi kusmaya devam edebilirdi ama Anıl sessizce yataktan kalkmayı tercih etti. 

Üzerini değiştirmişti. Özge'ye ait olduğunu düşündüğüm bosbol bir tişört ve görünmeyen şortuyla öylece karşımdayken ona yaklaşamıyor olmak berbattı. Kucağımda olmasını özlüyordum.

Eli karnındaydı. Uyurken de öyleydi ve uyandıktan sonra da karnını tutuyordu. Ağrı çekme olasılığı aklıma düştüğü an üzerime bir ağırlık çökerken istemsizce birkaç adım yaklaştım ve "Anıl." diye mırıldandım. "İyi misin? Karnın-karnın ağrıyor mu?"

Bir şey demedi ama hafifçe buruşturduğu yüzü bile ağrı çektiğinin kanıtıydı. Kalbim korkuyla çarparken isteyip istemeyeceğini düşünmeden yanına yaklaştığım gibi belini kavradım. Anında ağırlığını vermesine bakılırsa trip atabileceği bir durumda değildi. Gerçekten ağrısı vardı.

"Aşkım iyi misin? Doktoru arayayım mı?" diye sordu Özge, korkuyla bakıyordu bize.

"Özkan'ı arasana hemen." 

Beni dinleyip telefonuna sarılırken Anıl'ın hissizce bakan gözlerine odaklandım. Göz teması kurmuyordu bile. Sadece ona yardım etmeme müsaade ediyordu o kadar.

"Anıl, şiddetli bir ağrı mı? Miden mi bulanıyor? Bebeğim konuş lütfen, sorunun ne olduğunu anlayalım."

"Geçer şimdi." yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle homurdanıp destek almak için tuttuğu kolumu sıkmaya başladı. Acı çekiyordu işte. Geçer diyordu ama ağrısı fazlaydı. Kolumu sıkışından belliydi bu.

"Umut babamı da arayacağım." 

Belini sıkıca kavradığım eşimi kucağıma aldım tek bir hamlede. Bacakları belimin iki yanından sarkarken omzuma tutunup inmek ister gibi kımıldandı ama fazla direnmeyip bıraktı kendini. Alnını boynuma bastırdığında hızlanan nefes alışverişine bakılırsa ağrının şiddeti artıyordu. Korkuyla irileşen gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırıp Anıl'la beraber salona adımladım. Bebeğimize bir şey olmasından deli gibi korkuyordum. 

"Özkan her zamanki ağrılardandır sadece sakin olup dinlensin dedi. Eğer şiddeti artarsa ve geçmezse-"

"Siktirmesin sakinliğini. Söyle buraya gelsin."

Sert sesimle irkilen tek kişi Özge değildi. Kontrolsüzce çıkan sesim yüzünden kucağımdaki beden de korkmuştu. Koltuğa eğilip bedenini yatırırken sıkıca kavradığı kollarımı bırakması biraz zor oldu. Gözlerini kapatmış, dişlerini birbirine bastırmıştı. Acı çekiyordu. Güzel bebeğim gözümün önünde acı çekiyordu ve elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"Gelmesin." diye fısıldadı, dişleri arasından. "Gelmesin. İstemiyorum."

"Anıl neden ağrın olduğunu bilmiyoruz. Gelmesi lazım-"

"Hayır, istemiyorum!" bir anda araladığı gözleri dolu dolu olup gözyaşları yanaklarına akmaya başlarken yeniden kolumu sıkıca kavradı ve yalvarırcasına baktı gözlerime. "Kötü şeyler söyleyecek. Gelmesin! İstemiyorum!"

"Bebeğim, bundan kaçamayız." sakinleştirebilmek adına yanağını kavradım hemen. Bana böyle bakarken içimi nasıl yaktığını biliyor muydu acaba. "Bebeğimizin de senin de iyi olduğunuzdan emin olmamız lazım."

"İstemiyorum dedim! Birazdan geçecek."

"Özkan hemen geliyormuş ama telaşımızın yersiz olduğunu söyledi. Korkulacak bir şey yokmuş. Ağrıları olacağını zaten belirtmiştim diyor." 

Özge'nin açıklamasıyla az da olsa rahatlarken Anıl'ın saçlarını geriye doğru tarıyordum. Ağrısı normal bir düzeye iniyor olacak ki yüzündeki ifade yavaş yavaş dağılmaya başladı.

"Duydun mu bak? Ağrı olması normalmiş. Korkmaya gerek yok. Sadece kontrol edip gidecek."

"Geçiyor." dedi, saniyeler önce ağrıdan kıvranan kendisi değilmiş gibi. "Bir anlık sancıymış işte. Rahatlıyorum."

Korktuğu için mi böyle söylüyor yoksa gerçekten mi ağrıyor anlamak için dikkatle baktım yüzüne. Hayır, yalan söylemiyordu. Gerçekten rahatlıyor olmalıydı. 

İyi ki gelmiştim buraya. Yoksa doktora gitmekten korkup Özge'ye bile söylemeyecek, tek başına çekecekti bu ağrıyı. Tüm hamileliği boyunca benden uzak olduğu düşüncesi bile çok can sıkıcıydı. Tahammül edemiyordum. Her anında yanında bulunmalı, destek olmalıydım.

"Daha iyisin değil mi? Doğruyu söyle."

"Hmhm, iyiyim." 

Kollarının bedenimden ayrılmasından da anlayacağım üzere, gerçekten iyiydi.

"Özge, Umut babamla da konuşur musun? Aklımızda kalmasın."

Özge babamdan da bilgi almak için telefonuna sarılırken ben Anıl'ı dikkatle izliyor, ağrısı yeniden başlarsa diye tetikte duruyordum. 

Bu ağrılar zamanlı zamansız başlayacak, Anıl'a acı çektirecekti. Bulantıları zaten bir türlü kesilmek bilmiyordu ve bu süreçte asla yalnız kalmamalıydı. Bu ise aramızın iyi olmasından geçiyordu. Eğer aramızda ufacık bir soğukluk dahi olursa Anıl uzaklaşmak isteyecekti. Buna izin veremezdim. Bunları tek başına yaşamasına izin veremezdim. Birkaç dakikalık bir ağrıyı ben yokken çektiği düşüncesi dahi gerilmeme yol açıyordu.

Düzeltmeliydim. Her şeyi düzeltmeli ve her anında sevgilimin yanında olmalıydım.

*

"Dediğim gibi Savaş Bey, bebeğimizin gelişimi yavaş ilerlediği için ağrıları olacak. Absürt bir durum olduğunu sanmıyorum. Gün içinde kendini üzmesi ya da stres altında kalması da sancı çekmesini sağlayabilir."

Özkan'ın her bir cümlesinde içim suçluluk duygusuyla kavruluyordu.

"Zaten iki gün sonra kontrolünüz vardı. Onu beklemeyelim, yarın sabah gelin. Ultrasonla bebeğimizin durumuna bakalım. Şimdilik içiniz rahat olsun, söylediğim vitaminleri almayı geciktirmeyin Anıl Bey. Bol bol yatıp dinlenin."

Son uyarılarının ardından Özkan dışarı çıkarken Özge'de onu geçirmek için peşinden gitmiş, koca salonda baş başa kalmıştık.

Artık her şey normaldi. Ağrısı yoktu, üzerimizdeki korkuyu atmıştık ve yalnızdık. 

Bu sabah olanları konuşabilmek için tüm koşullar uygundu ama konuyu yeniden açtığımda aynı stresi yaşamasından korktuğum için kısa bir açıklama yapacaktım. Uzatırsam yeniden ağrılarının başlamasından endişe ediyordum.

"İyisin, değil mi?"

"İyiyim." dedikten sonra halıda gezdirdiği gözlerini gözlerimle birleştirdi. Sonunda göz teması kurabildiğimiz için sevinirken kaşları yavaş yavaş çatılmış, ardından hemen bakışlarını kaçırmıştı. "Sen... iyi misin? Kötü gözüküyorsun."

Nasıl göründüğümü bilmiyordum ama Anıl bile inadını kırıp sorduğuna göre çok iyi durumda olduğum söylenemezdi.

"İyiyim ben. Sorun yok."

Çekinerek uzandım ve kucağında duran elini tuttum. Dilini dudaklarında gezdirdi. Şu an ne hissettiğini anlayamıyordum. Sanki uzak durmak istiyor ama bir yanı buna müsaade etmiyordu.

"Seni almak için geldim. Evimize gidelim."

"Burada kalsam daha iyi olacak."

"Eğer Özge'yi özlediğin için kalmak istiyorsan kalabilirsin ama bana küstüğün için bunu yapma Anıl, evimize gidelim sevgilim." elinin üzerini okşadım. "Tek başıma duramıyorum orada. Birkaç dakikalığına kalmak bile boğulacakmışım gibi hissettiriyor."

"Burada kalacağımı en baştan söylemiştim."

"Söylemiştin ama olmuyor işte. Baksana, ağrıların da oluyor. Benden uzakta kalmana nasıl izin verebilirim?"

"Ağrılarımın neden olduğunu söyledi Özkan." gözlerini kaçırarak mırıldandı. Çok kısık bir sesle konuşuyordu ve onu böyle duygun görmek beni mahvediyordu. 

"Biliyorum, benim yüzümden. Özür dilerim. Bebeğim, çok özür dilerim." elinin üstüne büyük bir öpücük kondurup gözlerimi kapattım. Beni affetmeliydi. Affetmeliydi ve hemen buradan gitmeliydik. Bugünün yoğunluğuna daha fazla dayanabilecek gibi değildim. "Sana her şeyi en başından anlatmama izin ver."

"Savaş, ben gerçekten-"

"Aşkım, lütfen." bir kez daha bastırdım dudaklarını pamuk gibi eline. Ardından gözlerine baktım. Kararsız bakışlarındaki hüznü de, öfkeyi de çok net görüyordum. Duygularını saklamıyordu benden.

Tüm yalnız kalma isteğine rağmen "Her şeyin güzel olacağını söylemiştin." diyerek bana açıklama yapmak için istediğim izni vermiş oldu. "Tatilimize işini karıştırmayacaktın ama sen benden gizli toplantı düzenledin."

Kulağa epey komik geliyordu.

"Çok saçmaladım. Biliyorum. İsteyerek yapmadım ama. En başından anlatacağım." derin bir nefes aldım ve tüm olayı bir kez daha diler getirmek için zorladım kendimi. "Harun Bey, yeni yatırımcımız. Şirketi toparlamamda büyük yardımı oldu. Bu yüzden emirlerini çevirmek mümkün değil, basına duyuru yapmayı da o istedi. Hamile olduğunu, seni tatile çıkardığımı biliyordu. Yine de itiraz etmemi umursamadı."

Eşimin karşısında bir başkasından aldığım emri anlatmak berbat hissettiriyordu. Anıl'ın hakkımda kötü bir şey düşüneceği korkusu, babamdan yardım istemekten bile zordu.

"Geri çeviremeyeceğimi anlayınca bir saatlik bi toplantı yeterli olur diye düşündüm. Biliyorum, sana söylemek için zamanım vardı ama çok huzurluydun. Anlattığım an eskisi gibi olacağız diye korktum. Gizli gizli halletmek daha iyi olur gibiydi. Saçma olduğunu şu an anlıyorum ama o an çok mantıklıydı işte. Özür dilerim."

Sessizce devam etmemi bekledi. Böyle dikkatle bakması konuşmamı zorlaştırıyordu. Utanıyordum.

"Toplantıyı olabildiğince kısa tuttum. Zaten sadece basına duyurmak için göstermelik bir şeydi. Tam kalkacakken 'Çalışanlar kaynaşsın istiyorum, eğlence düzenlensin.' dedi, Harun Bey. Bu akşam yapamayacağımı söyledim ama ertelememize izin vermedi. Bu eğlence düzenleme işi de buradan geliyor..."

"İşini tatilimize dahil etmene sinirlendim. O aptal çocukla yakın olmana sinirlendim. Benden gizlemene sinirlendim. Ama en çok takıldığım nokta beni yanında götürmemen. Harun Bey'in seni zorladığını bilemezdim, benimle katılmak istemedin sandım. Neler düşündüğümü tahmin bile edemezsin."

Buruk ses tonu her kelimesinde canımı acıtıyor, haklı olduğu gerçeğiyle sadece sessiz kalıyordum. Elini okşamaya devam ettim. Devam etmek için konuşmasını bitirmesini bekleyecektim.

"Öğrendiğin ilk an gelip bana söylemeliydin. Sana kızmazdım demiyorum ama telefondan öğrenmek kadar kötü hissettirmezdi. En azından senden duymuş olurdum. Sen benim kocamsın, değil mi? Yapacağın toplantıları aptalca bir haber yazısından öğrenemem."

"Bebeğim, haklısın."

"Benimleyken aklının bir kenarında hep işinin olduğunu düşündüm. Benim aklıma bile gelmedi böyle şeyler. Sen ise otele geçtiğimizden beri huzursuzdun. Hatta belki daha öncesi. Ben kendi kendime takılıp durdum, sense zihnindeki şeylerle boğuştun. Hayalimdeki tatil böyle değildi."

Elini elimin arasından çekmemesi ve durgun görüntüsüne rağmen konuşmayı kesmeden hissettiklerini söylemesi iyiye işaretti. Çünkü Anıl ne zaman kendini kapatsa anında konuşmayı kesiyor, sessizliğe gömülüyordu. O anları pek sevdiğimi söyleyemezdim.

Biraz utansam bile evliliğimi kurtarmak adına attığım adımların farkında olması adına "Babamla konuşmaya gittim." dedim, "Harun Bey'le yaptığım anlaşmayı iptal edeceğim. Tazminatı ödememe yardımcı olup yeni yatırımcım olacak. O çocuk da, Harun Bey'de çıkıyor hayatımızdan. Şirket babama emanet olduğu sürece gözüm arkada kalmaz. Seninle ve bebeğimle daha çok vakit geçirmeye çalışacağım. Ve söz veriyorum, bu kötü anıları unutturacak bir tatil yaşatacağım sana."

Dakikalardır halıda gezinen gözleri gözlerime çıktı aniden. Şaşkın bakışlarının altındaki parıltılara bakılırsa onu gerçekten afallatmış, beklemediği bir adımda bulunmuştum. Bu görüntüyle içimdeki umut kırıntıları büyüdü. Her şeyi telafi etmek adına verdiğim sözüme güvensin istiyordum. 

"Savaş, iş konusunda babanla beraber anılmaya tahammül edemezsin sen."

"Eşimden ayrı kalmaya da tahammül edemiyorum."

"Savaş." gözlerinde mutluluktan çok uzak, tuhaf bir duygu oluştu. "Gidecekler mi yani şirketten? O sarışın çocuk...gelmeyecek bir daha? Öyle mi?"

"Evet, sevgilim." beklentiyle bakıyordum yüzüne. "Evliliğimizi olumsuz etkileyen ne varsa çıkaracağım hayatımızdan."

Dudakları büzüldü, gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve yüzündeki anlayışlı gülümsemesiyle beraber önüne döndü. Onun için attığım bu adımın hoşuna gittiğine emindim fakat net bir şey söylemeye çekiniyor gibiydi. Duyar duymaz kollarıma atlamasını beklemiyordum zaten, bana karşı yumuşaması yeterliydi. Evimize döndüğümüzde her şeyi yavaş yavaş yoluna koyabilirdim.

Bu konuyu daha fazla konuşmak istemiyordum çünkü kafası ne kadar böyle şeylerle meşgul olursa ağrısı da oluyordu. Yeniden sancı çekmesinden korktuğum için sessiz kalmaya karar verdim. Kendimi elimden geldiğince açıklamıştım. Onu kırmamın mantıklı bir açıklaması elbette olamazdı ama en azından iyi şeyler yapmaya çalışırken işleri karman çorman hale getirdiğimi anlamıştı.

"Evimize gidebilir miyiz?" diye sordum sakince. "Dinlenmen gerek. Gidelim ve yatağımızda dinlendireyim seni."

"Özge'ye haber vereyim." dedi, yüzündeki bariz kırgınlığa rağmen hafifçe tebessüm etmeye çalışarak. "Evimize gideceğimizi."

*

Üzerini değiştiren eşimdeydi gözlerim.

Önce Özge'ye ait olan tişörtü çıkarıp bir kenara bırakmıştı. Bembeyaz tenini hayranlıkla süzerken bakışlarım çıkık karnına değdiğinde gülümsemeden edemedim. Bana hiç aldırmadan dolaptan seçtiği gömlekli, saten bir pijamayı geçirdi kollarından. Yavaş yavaş hareket ediyor, sakince soluklanıyordu.

Arkasını döndükten sonra şortunu çıkardı. Başımı hafiften eğip gömleğinin güçlükle kapattığı biçimli kalçalarını görmeye çalıştım ama hayır, aptal gömlek öyle bir noktada bitiyordu ki görebilmeme imkan yoktu!

Ben sinirli homurtular çıkartırken Anıl pijamasının takımı olan şortunu giymiş, karnını minik minik okşayarak yanıma adımlamıştı. Tuhaf bir heyecanla doğrulup onun tarafındaki örtüyü kaldırarak yatması için kolaylık sağladım.

Bu sabah yaşanan şeylerin tesiri hala üzerindeydi. Öyle çabucak sıyrılmasını da bekleyemezdim zaten. Bu yüzden durgun ifadesi beni şaşırtmıyor ancak oldukça üzüyordu. Konuyu detaylıca konuşmuştuk, bundan sonra yapabileceğim tek şey kırgınlığını geçirmek adına çabalamaktı. Sürekli aynı şeyleri tekrar etmenin ikimize de bir faydası yoktu.

Yatağa girip bacaklarının üzerini örttüğünde bana yaklaşmayacağını anlayıp ben yaklaşmaya karar verdim. Neredeyse dibine kadar girip başımı onun yastığına yaslamama sesini çıkarmadı. Hatta yorganın altından elimi tuttuğunda öylesine şaşırmıştım ki birkaç saniye gerçekliğini sorgulamıştım.

İkimizde çok iyi psikolojilere sahip değildik. Anıl, bana kırgındı. Ben ise elime yüzüme bulaştırdığım işler yüzünden tuhaf duygular içerisindeydim. Bu durumu atlatabilmenin tek yolu ise birbirimize destek olmaktı. Bu yüzden benim güzel eşim, içindeki kırgınlığa rağmen elinden geldiğince yakın davranmaya çalışıyordu. 

"Ağrıyor mu?" karnını okşamak istiyordum ama elini bırakamazdım. En iyisi hareketsiz kalmaktı.

"İyi şu an, hiçbir sorun yok."

"Hareket ettiğini hissediyor musun? Tekme falan-"

"Yok artık." dedi, kıkırdayarak. "O daha minicik diyen sendin."

"Heyecanlanıyorum...bir an önce büyümeli."

Hemen gözümün önünde duran teni öylesine güzel duruyordu ki dayanamayıp bir öpücük bıraktım tam yanağına. Ardından çenesine de dudaklarımı bastırdığımda gözleri kapandı, onunla ilgilendiğimde böyle mayışmasına bayılıyordum.

Aldığım cesaretle boynuna yasladım başımı. Burnumu sürttüğüm güzel kokulu bölgeye dudaklarımı değdirirken Anıl'ın titrediğini hissettim. Fazlasıyla hassastı.

Birkaç öpücük bırakıp köprücük kemiğine doğru ilerlerken bir anda elini kaldırdı ve yorganın altından çıkartarak saçlarıma daldırdı. Bana doğru dönüp yan yattığında devam etmek istemediğini anlamıştım ama bozuntuya vermemeye çalıştım. Deli gibi kavga ettiğimiz akşamın gecesinde sevişmeyi ben de beklemiyordum zaten.

"Çok geç oldu, neredeyse güneş doğacak." diye mırıldandı, hala elini saçlarından çekmemesi tek tesellimdi. 

"Yarın kahvaltıya gitmek ister misin?"

"Yarın annemlere gitmeyi planlıyordum."

Yüzü asıldı. Onlarla konuşmak istemediğini biliyordum ama daha fazla erteleyemiyordu da. 

"Gitme, hem yarın doktor kontrolün var."

"Orhan babam daha fazla sinirlenmeden gitmeliyim."

"Anıl, olan olmuş artık. Öğrenmişler işte. Biraz daha bekleseler ne olacak?"

Uykulu gözleriyle yüzümü incelerken saçlarımı okşamaya devam ediyordu. O kavganın ardından asla hayalini kuramadığım bir durumdaydık şu an. Doğru zamanda doğru hamleler yapmanın ekmeğini yiyordum ve yanımda yatan eşimin varlığı için her dakika şükürler etmekten alıkoyamıyordum kendimi.

"Orhan babamın kırılmasını istemiyorum."

"O zaman şöyle yapalım. Tek başına gitme. Onları yemeğe davet ederiz, ben de yanında olmuş olurum."

"Erken gelebilir misin ki?"

"Gelebilirim." gözümün önündeki dudakları öpmek için yanıp tutuşsam da bu hissi geçirmeye çalışmaktan başka çarem yoktu. "Dışarıdan ev yemekleri alırım. Sen uğraşma bir şeyler hazırlamak için."

"Evde hiçbir şey yok zaten, alışverişe gitmem gerekiyor."

"Birlikte gideriz." dedim hevesle. Bu halime bakıp burukça tebessüm etti ve bedenini hafifçe yaklaştırarak başını kolumun üstüne yerleştirdi. Bana temas etmek istiyorsa onu asla geri çevirmezdim. Hemen sıkıca sardım belini. 

"Ben şu terapist işini ciddi bir şekilde düşünelim istiyorum."

Çekingen bir tonda sorduğu sorunun ardından derin bir sessizliğe gömüldü. Bu fikirden hoşlanmadığımı biliyordu. En yakınlarıma bile kendimi zar zor açabilirken bir yabancının karşısında sorunlarımızı nasıl anlatacağımızı bilmiyordum.

Ama hemen itiraz etmedim. İkimizin duygusal olarak yıprandığını anlayıp bu sorunlardan nasıl kurtulacağımızı bilemeyen eşim,  çözüm yolu olarak bir uzmandan yardım almayı tercih ediyorsa onu geri çevirmeyecektim. 

"Engin'den adını alırız." adamın Anıl'a bakan gözleri aklıma gelince kaşlarımı çattım. "Ben alırım yani."

"Kabul ettin...Gerçekten istiyor musun?"

İstemiyorum, bebeğim. Ama artık mecburum buna.

"Denemekten zarar gelmez."

Gülümsediğini göğsümün üzerinde gerilen dudaklarından anladım. Ardından hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ama uzaklaşmadı benden. Saçlarımdan ayrılan parmakları boşluktaymışım gibi hissettirdi. Yalnızca saniyeler sonra ise, tüm günün getirdiği yorgunlukla yeniden derin bir uykuya daldı.

Kollarımın arasındaydı. Benimleydi. Evimizde, yatağımızdaydı.

Bu durumun değişmesine asla izin vermeyecektim.

Çünkü Anıl'ı kaybetmeye gerçekten yaklaştığım o kavgada bunu daha net anlamıştım. Ben onsuz yapamazdım.

*

artık ikisi de birbirini anlamaya başladı. Anıl sadece kendi kırgınlığını düşünmüyor, Savaş'ın ne kadar zorlandığını da fark etti ve çözüm odaklı yaklaşmaya çalışıyor

bölüm hiç içime sinmedi, umarım siz sevmişsinizdir

Continue Reading

You'll Also Like

MECZUP By Khalesi

Teen Fiction

124K 16.1K 9
Mahallede düşmanının askerden dönmesini bekleyen Yiğit, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır.
838K 58K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.1M 77.4K 26
[TAMAMLANDI] Öğretmen Yusuf ve Eşkıya Yılmaz'ın hikayesi...
YARAMAZ By

Teen Fiction

2.3K 275 20
Küçükken ailecek bir kaza geçirdikleri için ailesini kaybeden ve bilinmeyen bir nedenden dolayı abisinden şiddet gören Ecrin abisinin ona yaptıkların...