DÜNYA'LI

By S-Mare

318K 39K 66.2K

*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.*... More

TANITIM
1✨Uzaylılar Tarafından Kaçırıldık
2✨ Hangi Ara Bizi Uzaya Çıkardın Kız?
4✨ Bana Bir Ok Bir De Yay Lazım!
5✨ Verdiniz Yetkiyi, Gördünüz Etkiyi!
6✨ Sakarım ama Şakir değilim!
7✨"Kutsal Çiçeğimizi Yemişsin!"
8✨Zaafım Olma Dünyalı!
9✨ Kral Çıplak!
10✨ Yanacağım!
11✨ Hepinizi Laciverte Boyadım!
12✨ Kehanet Geliyor!
13✨ Kalbinde Bir Sorun Var
14✨ Dudaklarına İşkence Etme!
15✨ Sadece Bir Rüya
16✨ Dünyalılardan Tiskiniyorsunuz Değil Mi?
17✨ Yüce Sha ve Üç Kutsanmışlar
18✨ Öpersin Geçer!
19✨ Kısıtlı zamanlarımız...
20✨ Nefretten...
21✨ Ne Pahasına Olursa Olsun
22✨ Ölüme Yürüyelim Seninle
Final 1✨ Yıldızlara Bak
FİNAL 2✨Yıldızlı Bir Hayat

3✨ Sana Kim Lazımdı?

15.6K 2.1K 6.4K
By S-Mare

Multimedya: Adamlar - Koca Yaşlı Şişko Dünya ❤️

Sürprizzzzzz... BEN GELDİM!

Hoş geldinizler, geç geldinizler, nerelerdeydinizler buraya 😎

Sınır koyalım şuraya: 1000 oy, 5000 yorum ✨

Siz bunu halledene kadar ben neler yazarım neler 😎

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare
(Bildiriler, alıntılar sosyal medya hesaplarımdan gelir.)



"Kıza bakma lan! Bana bak! Delirtmeyin beni! Sabahtan beri kıza bakıyorsun! Yanındaki kadından utan!"

Sürekli akan burnumu kollarıma silerken Tan da sırtımı sıvazlıyordu. "Tamam kızım, ağlama!" diye teskin ederken ses tonu da yumuşacıktı. Benim ağlamama hiçbir zaman kıyamazdı zaten. "Hem demedi mi kız, aldığınız yere bırakın diye. Geri götürecekler işte bizi. Ağlama!"

"Ne ağlıyorsun ya?" dedi Çağrı dudak bükerek. "Ne kıymetli dünyaymış? Bilmeyen biri de çok mükemmel bir gezegen zannedecek. Tacizler tecavüzler almış başını gitmiş. Adalet desen öleli çok olmuş. Üçte biri zengin olan kıymetli gezegeninde geri kalanlar sefalet içinde. Savaşlara zaten her gün yeni bir güncelleme geliyor. Resmen gezegeni bok kaplamış, sen tutmuş yuvarlak mavi topum diye ağlıyorsun. Mavisi mi kaldı kızım gezegenin? Fabrika dumanları mı dersin, egzoz gazımı dersin... Ozon tabakası ölmüş, ölmüş. Bitmiş gezegen! Alo!"

Böyle söyleyince de biraz özlemim kaçması desem yalan olurdu.

Tekrar burnumu çekerken Tan, yanındaki Çağrı'nın ensesine bir tane patlattı. "Sussana oğlum sen iki dakika! Kırk yılın başı haklı olacak bu anı mı buldun?"

"Ya biz nasıl hissetmedik uzaya çıktığımızı?" diye inlercesine konuştum. "Yer bile titremedi, bu nasıl teknolojidir?"

Çağrı kahverengi dalgalı saçlarını geriye iterken sırıttı ve Tan'ı dirseğiyle dürttü. "Adamın dedesi makine, sen hala bu nasıl teknoloji diyorsun? Kızım adam resmen tost makinesiyle akraba."

"Kızartayım mı seni?" dedi Tan bağırır gibi. "Ne istiyorsun oğlum sen? Kızartayım mı illa seni?"

"Aa, delinin zoruna bak!" dedi Çağrı sesini inceleterek. "Sanki ben kaçırdım adamı."

"Lan sen değil miydin bırakma diye kadının ayaklarına kapanan?"

Çağrı iç çekti ve dirseklerini dizlerine dayayıp ellerini yanaklarına dayadı. "Öyle güzel ki, bırak ayaklarına kapanmayı, o ayakları yıkarım bile ben."

"Salaksın, yaparsın," dedi Tan.

"Aşığım, aşık!" dedi Çağrı hülyalı hülyalı. "Yüzü gözlerimin önünden gitmiyor."

Duvar sonunda yana kayarken Lyra denen kız kapıda belirdi. Gözleri üçümüz arasında dolaşırken Çağrı yine iç çekti. "Baksanıza, ne güzel ama tabii, siz benim gözümün önündekileri nasıl göreceksiniz?"

Lyra denen kız ona anlamamış gibi kısaca baktı. Ardından hafifçe omuzlarını kaldırıp dudaklarını büzdü. Bu sanırım onun dilinde daha fazla bu deliyle uğraşamam falan demekti. İki asker arkasında belirirken Lyra gözlerini üzerimizde dolaştırdı. "Uzay üssüne geldik. Beni takip edin!"

Çağrı, Tan'ı yine dirseği ile dürttü ve sırıttı. "Babanın üssüne geldik. Hadi yine iyisin. Yabancı yere gitmedik." Tan bir tövbe estağfurullah çekerken Çağrı'nın da gözleri irileşti ve başı hızla yine kıza döndü. Hızla havaya sıçradığında soluğu onun yanında aldı. "Kız sen gerçekmişsin ya!"

Kız yine ona anlamsızca baktı ve bir adım geri çekildi. Arkasını dönerken, "Hadi!" dedi bir kez daha.

Kızın dışarı çıkmasıyla Çağrı ardından koşturdu. Tan da ayaklandı ve kolumdan tutarak beni de kaldırdı. "Hadi Turşu!" dedi. "Gidelim bakalım, bu manyakların derdi neymiş?"

Başımı sallayıp gözlerimi kuruladım ve biz de odadan çıkıp Lyra ve ona aşk sözcükleri söyleyerek yanından giden ikilinin peşine takıldık. Dar koridorlardan geçerken hafif hafif burnumu çekiyordum artık. Tan bana baktı ve öfkeli bir nefes verip kıza seslendi. "Bizi ne zaman geri götüreceksiniz?"

Kız durdu ve bize doğru döndü. Koyu kahverengi gözleri ikimiz arasında dolaştı. Aramızdaki mesafeyi birkaç adımla aşıp karşımızda durdu. Yüzü yumuşamıştı. "Size zarar vermek gibi bir niyetimiz yok. Rahat olun." Gözlerini Tan'a çevirdi. "Sadece sen... İşimize yarayabilirsin."

"Ne gibi?" dedi Tan kaşlarını çatarak.

Kız kısa bir an söylemekle söylememek arasında kararsızlık yaşadı. Sonunda Çağrı'nın ona aşkla bakan gözlerini görmezden gelerek, "Birazdan göreceksin," dedi. "O zaman açıklarım."

"Ben göremeyeceğim," dedim gözlerim yine dolarken.

Kızın gür kaşları çatıldı yine. "Niye?"

"Öleceğim ben," dedim ve burnumu çektim. "Zehirlediler beni."

"Ne?" dedi kız yüzünü daha da buruşturarak.

"Harbiden ha!" dedi Tan gözleri irileşirken. O da yeni hatırlamış gibiydi bunu. "Biz onu unuttuk."

"Ne zaman zehirlendin kızım?" dedi Çağrı.

"Sen bisikletle aramıza dalmadan önce," dedim iç çeke çeke. Sonra elimi önemi yokmuş gibi salladım. "Önemi kalmadı artık. Ölürüm birazdan zaten."

Kollarımı açtım ve önce Çağrı'ya sarıldım. "Allah rahmet eylesin!" dedi Çağrı ağlak bir sesle. "Çok iyi insandın."

"Beni unutmayın tamam mı?" dedim boğuk boğuk.

"Ben garanti veremem de Tan hatırlatır bana," dedi Çağrı.

Geri çekildim ve omzuna bir tane geçirdim. "Öldükten sonra ilk sana musallat olacağım."

Yapma bir şekilde titredi. "Ben ölüden korkarım kızım, yapma sakın."

Omuz silktim ve dönüp bu kez Tan'a sarıldım. "Kendine iyi bak Sarı Bez. Anneme, babama selam söyle."

Geri çekildiğinde, "Ve aleyküm selam," dedi o da dudaklarını ağlamış gibi büzerek. "Gözün arkada kalmasın Turşu. Sen kalbimizde yaşayacaksın."

Elimle göğsüme vurdum. "Eyvallah."

"Şimdiden özledim seni," dedi Çağrı. O da burnunu çekti. "Çok iyi insandın ya."

"Değil mi?" dedim yine gözlerim dolarken. "Zaten bu hayatta ne oluyorsa iyilere oluyor."

"Doğru," dedi Tan. Çağrı'ya kötü kötü baktı. "Karı kız dolaştıranlara maşallah hiçbir şey olmuyor."

"Aa üzerime iyilik sağlık," dedi Çağrı alınmış gibi. "Laf bana niye geldi şimdi? Sanki kızı ben zehirledim."

"Bir dakika!" diyen sesle varlığını kısa bir an unuttuğumuz kıza baktık hepimiz. Şaşkın şaşkın o da bizi izliyordu. Arkasındaki askerler ise kıpırtısız... "Siz..." dedi kız yine o şaşkın sesiyle. "Şu an tam olarak ne yapıyorsunuz?"

"Öleceğim!" diye bağırdığımda gözleri irileşti ve hafifçe yerinden sıçradı. "Zehirlediniz beni. İlaç vereceğim diye kandırıp buraya getirdiniz, ne ilaç verdiniz ne yiyecek bir lokma bir şey." Açlığım o an aklıma gelince elimi mideme bastırdım. "Aç aç gideceğim ya."

Kız irileşmiş gözleriyle birkaç saniye daha bana baktı. Sonunda silkelenip kendine geldi. "Sen..." dedi yine. "Annene ne kadar benziyorsun."

"Ah anam!" dedim eğilip ellerimi dizlerime koyarak. "Çilekeş anam. Garip anam. Kızı yaban uzay boşluğunda ölüp gidecek anam."

Tan da yanıma eğildi ve elini sırtıma koydu. "Yapma Turşu! Yapma! Beni de ağlatacaksın!"

Göz ucuyla Çağrı'nın eliyle yüzüne yelpaze yaptığını gördüm. "Of! Çok kötü oldum ya! Gitti gül gibi kız!"

"Kafayı yiyeceğim!" dedi kız. "Biri bana da ne olduğunu söyleyecek mi?"

Askerlerden biri ona doğru eğildi ve anlamadığım dilde bir şeyler söyledi. Kızın kaşları önce havalandı, sonra çatıldı. Adama öfkeli birkaç kelime etti. Asker başını önüne eğerek hafifçe geri çekildi. Lyra iç geçirdi ve yine bize baktı. "Askerlerimin sana verdiği şey zehir değildi. Rahatla lütfen!" Ağzımı açmıştım ki hızla devam etti. "Sadece sizi buraya getirmek için ufak bir yalan söylemişler."

"Bu nasıl yalan?" diye bağırarak doğrulduğumda bu kez askerler bile irkildi. "Öleceğim sandım ben!"

"Bağırma kıza!" diyen Çağrı, Lyra'nın önüne geçti. "Korkuyor, görmüyor musun vicdansız?"

Hayretle ona bakarken, o döndü ve ellerini ona şaşkınlıkla bakan kızın kollarına koydu. "Korkma güzelim. Ben hep senin yanındayım. Erkeğin seni hep koruyacak."

"Hayatımda..." dedi Tan öfkeli sesiyle, "çok salak tanıdım ama bu var ya bu, hepsini geçti. Tacı buna veriyorum ben."

"Erkeği derken?" diyen sert sesle gözlerimiz yan koridora döndü. Döndü dönmesine ama benim gözlerim de sanki o an bir tur döndü. Hayatımda gördüğüm en yakışıklı adamlar kategorisine bir kişi daha eklendi o an.

Oğlanın üzerinde kısa işlemeli bir siyah ceket vardı. İçine siyah bir gömlek giymişti. Saçları kısa, parlak ve dalgalıydı. Hafif bir kirli sakala sahip olan bir yüze ve biçimli hafif uzun bir buruna sahipti. Hafif çekik gözlerinin de maşallahı vardı.

"Oha!" dedim istemsizce. "Uzaylı analar neler doğuruyor böyle?"

"Ah Varl!" dedi kız inlercesine. "Seni gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim."

Adam karşımıza gelip kolunu kızın beline sardı ve dudaklarından hafifçe öptü. "Bu seni özledim demekse ben de seni özledim sevgilim."

Çağrı pat diye yere devrildi.

Tan yine ona baktı. "İnşallah gebermişsindir!"

Adam gözlerini yerdeki kuzenimde kısaca dolaştırdı. Havalanan kaşlarıyla yüzünü bize çevirdi. Bizi kısaca inceledi. Sonra güldü. "Söylediğinde inanamamıştım ama... Resmen kendilerinden birer kopya yapmışlar," dedi.

"Öyle gerçekten," dedi Lyra. "Askerler bile onlar sanarak alıp gelmişler."

"İyi bok yemişler," dedi Tan ağzının içinde geveleyerek.

Bir adım öne çıkıp yakışıklı uzaylının karşısında durdum. O da ilgiyle bana baktı. Yakından da daha bir yakışıklıydı hani.

Kendine gel Elapatra! Sen Elapatrasın!

"Sen yetkili bir abiye benziyorsun," dedi masum masum gözlerimi kırpıştırarak. Abi duygu sömürüsü tabii. Abi demesem lazım olurdu falan ama adamın başı bağlı. Bize yakışmaz. "Söyle de bizi geri götürsünler ha!"

Varl yanındaki kıza döndü. "Onlara neden burada olduklarını anlatmadın mı?"

"Yanınıza geliyorduk," dedi kız. "Orada açıklayacaktım ama..."

"Ama?" diye sorguladı Varl.

"Çok..." dedi Lyra. Bir an ne söyleyeceğini bilemiyor gibi göründü. "Yüce Tanrım! Çok garipler. Beynimi hissetmiyorum şu an."

Varl güldü. Eğilip kızın bu kez boynundan öptü. "Eğer görünüşleri kadar kişilikleri de onlara benziyorsa bu çok doğal sevgilim. Bir zaman sonra alışıyorsun. Sen de alışırsın."

"Ölüyorum anlasana!" diye bağıran Çağrı o an yerde tepinmeye başladı. "Gözlerimin önünde birbirlerini seviyorlar." Yerde sağa doğru yuvarlandı. "Ben işkenceler içinde kıvranırken..." Bu kez da sağa doğru yuvarlandı. "Onların mutluluğundan ölüyorum."

"Hadi inşallah!" dedi Tan.

"Bu çocuğun neyi var?" dedi Varl gözlerini yine Çağrı'nın yerde sürünen bedenine çevirerek. Yüzü garip bir hal almıştı. "Bu kim hem? Bana ondan bahsetmedin."

"Boş verin siz onu!" dedi Tan hemen. "Şu iş ne ise yapalım da bizi bırakın hemen. Evde çoluk çocuk bekler."

Varl ona döndü. Sonra gözleri yine beni buldu. Saçlarımda yavaşça gözlerini dolaştırdı. Tan beni aniden geri çekip önüme geçti. "Kıza bakma lan! Bana bak! Delirtmeyin beni! Sabahtan beri kıza bakıyorsun! Yanındaki kadından utan!"

Varl'ın yüzü aniden bir beton kadar sertleşirken yavaşça Tan'ın konun kavradım ve gergin bir şekilde sırıttım. "Çok yükseldin! Çok yükseldin!"

Varl'ın gözleri daha da kısıldı. Çekik gözlüydü zaten, şimdi göz bebekleri neredeyse görünmüyordu. Hapı yuttuk derken, adam birden gülmeye başladı. "Bu çocuk... Gerçekten Uzay'ın oğlu değil mi?"

"Hay Allah'ım ya!" dedi Tan ellerini beline dayarken. "Ne Uzay'mış bu. Resmen Evren meselesi olmuş babam."

Varl daha çok gülmeye başladı. Lyra da gülümsüyordu artık. "Hadi gidelim artık. Çok zamanımız kalmadı."

"Siz gidin!" dedi Çağrı. Yere yayılmış ellerini yüzünün altına almıştı. Arada bacaklarını kaldırıp poposuna vuruyordu. "Beni acımla baş başa bırakın!"

Tan beni kolumdan çekerek hızla Lyra ve Varl'ın önüne geçti. "Hadi! Hadi! Çabuk olun! Fikri değişmeden gidelim."

"Oğlum saçmalama!" dedim kolundan çekerek. "Bu manyağı geride bırakamayız."

"Doğru," dedi. Döndü ve Lyra, Varl ve benim bakışlarımı üzerinde toplayarak rastgele bir askerin önüne yürüdü. Asker yerinden bile kıpırdamadan ona bakarken -yani sanırım bakıyordu, yüzündeki maskeden gözleri görünmüyordu- Tan derin bir nefes aldı. Gözleriyle askere yerdeki kuzenini işaret etti. "Bizim peşimizden bunu uzay boşluğuna atın! Karadeliğe doğru atın ki geri gelmesin çünkü bu salak bir yolunu bulur yine bizi bulur."

"Böyle bir emir almadık," dedi asker.

"Lan az önce verdim ya emri işte!" dedi Tan bizim şaşkın bakışlarımız arasından.

"Sizden emir almıyoruz," dedi asker.

"Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!" diye şarkı söyler gibi ayağa kalktı Çağrı. Burnunu havaya dikti ve hiçbirimize bakmadan o da askerlerin önüne yürüdü. Kısa bir an onların önünde duraksarken Tan her an onun boğazına sarılacak gibi bakıyordu ama Çağrı onu bakmamakta ısrarcıydı. "Gidelim!" dedi bu kez askerlere o emir vererek. Sanki adamların kralı buydu.

Askerler yine birbirlerine bakarken Çağrı ilerlemeye başladı. Askerlerin onu takip etmediğini fark edince durdu ve başını arkaya çevirdi. Etseler zaten anormal bir durum olurdu ama Çağrı'ya göre bu oldukça olağan olmalı ki kaşlarını çattı. "Ee, hadi!"

Askerlerin başları yine birbirlerine döndü. Varl sadece sırıtarak olanları izlerken, Lyra'nın bakışlarında hayret vardı. Askerlerin başları Varl'a döndü. "Efendim," dedi birisi ama hangisi Allah bilirdi. Bunlar o başlıkların içinde kızartmaya nasıl dönmüyorlardı zaten, hayret ediyordum.

Varl sırıtışından bir şey kaybetmezken asker devam etti. "Varlık yok etme protokolü için izin istiyorum."

"Yok etme protokolü mü?" dedim gözlerim irileşirken.

"Bir çeşit imha işlemi," diye açıkladı Varl. Sanki eften püften bir şeyden bahsediyormuş gibi sırıtması şaşkınlık vericiydi.

"Ver ver!" diye heyecanla atıldı Tan. "Allah'ını seviyorsan o izni verirsin. Parça pinçik etsinler bunu!"

"Benim kalbim az önce parça ponçik oldu," dedi Çağrı hala havaya diktiği burnuyla. "Ben bundan sonra yaşayan bir ölüyüm zaten. Sizin silahlarınız bundan daha kötü bana ne yapabilir ki?"

"Felç edebilir, kemiklerini kırabilir, elektrik de verebiliriz mesela," dedi Varl. "Ah, bir de..."

Çağrı'nın gözleri neredeyse yuvalarından fırlamak üzereyken, "Ananı..." dedi.

"Anamı?" dedi Varl.

"Ananın," dedi Çağrı gergince sırıtarak.

"Anamın?" dedi Varl tek kaşını kaldırarak.

"Ellerinden öperim," dedi hızla Çağrı. "Hele hele! Boya posa endama bak! Ne yaman bir yiğit doğurmuş! Öperim onun o mübarek ellerinden."

Varl gülmeye başladı. Lyra derin bir nefes aldı. "Gidelim artık!" dedi bıkkınlıkla. O sevdiceğinin aksine bunalmıştı bizden. Haklı demesem yalan olurdu. Ben de bazen bizden bunalıyordum.

Onlar önden ilerlerken Tan gelip elimi kavradı. Sonra ilerleyip neredeyse altına işeyecekmiş gibi duran Çağrı'nın kolunu. Bizi kız ile oğlanın peşinden ilerlemeye zorlarken askerler de arkamızdan geliyordu.

Askerlerden birinin konuşması ise benim yay gibi gerilen sinirlerimi sonunda patlamasına neden olmuştu. "Kelime anlamını tanımla: Mübarek!"

Gülmeye başlamam aynı anda oldu. Tan'ın öfkesini bu kez kendi üzerime çektiğimi bilsem de susamıyordum. Hele askerin yaptığı şeye devam etmesi buna hiç imkan vermiyordu. Mekanik bir ses kelime tanımlaması yaparken bu kez Çağrı'nın söylediği kelimelerden diğerini soruyor ve aldığı cevapla diğerine geçiyordu.

Karnıma ağrılar girerken metal, üstü bir silindiri andıran bir tünele girdik. Oradan da bir başka gemiye, ya da uzay üssü denen yere geçtik. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum çünkü bu garip tüneli daha önce uzay gemisinde koşarken görmemiştim.

Uzay üssü daha görkemliydi. Duvarlar yine metalik renkteydi ama hem daha az korkutucu hem de daha mattı. Bir de yer yer süslemeler ve parlak taşlar vardı. Pırlantaya benziyorlardı ama bu kadar pırlanta ile bir yapı süslemek akıl alır olmadığından muhtemelen sahteydiler. Zemin en azından artık metalik değil, siyah mermerden gibiydi. Ayak bastığımızda siyah zeminde hafif ışık dalgalanmaları oluyordu. Görüntüsü çok hoştu.

Kapalı bir alan olmasına rağmen, hatta uzayda boşlukta süzülüyor olmamıza rağmen hava da oldukça ferahtı. Mavi topumu uzaktan görmesem şu an bir uzay üssünde değil de bir dağın eteklerinde hissederdim kendimi. Hem geçtiğimiz her koridorda da garip ağaçlar vardı. Çam ağaçları gibi değildi, daha çok bir çınar ağacını andırıyorlardı ama onların daha minik hali gibi alana sığıyorlardı. Dahası ağaçlar bir toprağa da bağlı değildi. Yürüdüğümüz silah zeminden öylece çıkmışlardı. Eğer birinin yapraklarına dokunmasam plastik olduklarını bile düşünebilirdim. Çağrı da benim gibi düşünmüş olmalıydı. Tek bir farkla... O dokunmakla kalmayıp yaprağı kemirmişti de.

Keşke ben de kemirseydim, midem kazınıyordu artık. Ağaçları bile yiyecek gözüyle görüyorum desem yalan olmazdı.

Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda kapının önünde duran panelden çıkan kızıl ışıklar Varl'ın yüzünü hedef aldı. Eğer bunun bir tarama programı olduğunu anlamasaydım, o an şak diye bayılabilirdim çünkü şu bilim kurgu filmlerindeki lazerlere benziyorlardı.

Kapı açıldı ve Varl içeri girdi. Lyra ise kenara çekilip bize geçmemizi işaret etti. "Kesin anladı," dedi Çağrı fısıltıyla.

"Neyi?" dedim ben de fısıldayarak.

"Manitasına yavşadığımı," dedi acı çeker gibi. "Hakkınızı helal edin, bizi kesecekler muhtemelen birazdan."

"Öyle olsa bile," dedi Tan. "Beni niye kessinler? Ben seni imana getirmeye çalıştım ama sen öyle bir imansızsın ki ne kuldan utanman ne Allah'tan korkun kalmış."

"Ben de bir şey yapmadım," dedim hemen. "Ben seni tanımıyorum bile. Sen kimsin harbiden? Hayır, ipini koparanı da uzay üssüne getiriyorlar yani."

Çağrı ikimize de kınarcasına baktı. Hiçbir şey söylemeden Lyra'nın yanına ilerledi ama kapıdan içeri girmeden durdu. Kıza doğru eğildi. "Şu kız var ya..." dedi gözleriyle beni göstererek. "Senin manitanla kafayı bozmuş. Gelene kadar bana nasıl yakışıklı olduğunu anlattı. Sana da küfretti."

"Ney?" dedim ağzım şaşkınlıkla açılırken.

Kızın kaşları çatılırken Çağrı bana sırıttı ve içeri koştu.

Ellerimi hızla kaldırdım. "Külliyen yalan. İftira!" Tan'ı dirseğimle dürttüm. "Sen de bir şey desene!"

"Ben seni tanımıyorum," dedi Tan ileri doğru hızla adımlayarak. Kapıdan geçerken ardından hayretle bakmama neden olacak bir cümle daha sarf etti. "Hayır, ipini koparanı da uzay üssüne getiriyorlar."

Canım kuzenlerim, gerekirse beni korumak için canlarını(!) ortaya koyarlardı.

"Bir şey diyeceğim," dedim bana kötü kötü bakan kıza doğru yürürken. Yanında durdum ve yüzüne dikkatle baktım. "Senin saçların boya mı?"

"Ne?" dedi sonunda.

"Dip boyan gelmiş de."

"Dip boya..." diye tekrarladı anlamayarak. Eli saçlarına giderken fırsat bu fırsat diyerek hızla içeri koştum.

Bomboş yuvarlak bir odayla karşılaşmayı elbette beklemiyordum. Odanın sadece zeminin de girintili birkaç yuvarlak vardı. Duvar diplerinden yansıyan mavi ışık odaya loş bir hava veriyordu. Aslında normal bir odada bu konsept güzel görünebilirdi ama bu siyahi metalik duvarlı odada daha çok ürkütücü duruyordu.

"Gel gel!" dedi Çağrı zemini incelerken. İşaret parmağıyla üç yuvarlak çıkıntıdan en içerdeki daireyi gösterdi. "Bizi şurada kesecekler. Sonra kanımız şu yuvarlak yerlere dolacak. Ondan sonra kan fokurdayacak..."

"Çok film izliyorsun çocuk," diyen Varl bize bakmıyordu. Metalik duvarlarda elini bir yere bastırdı. Bir hologram panel ileri doğru açıldı.

"Çocuk mu?" dedi şiddetle Çağrı. "Ben tam tamına on sekiz yaşındayım. On tane sekiz. Anladın mı? Tam on tane..."

"Bence anladı," dedim sözünü keserken.

Tan ise bıkkınlıkla ofladı. "Bizden ne istiyorsunuz? Sadede gelseniz mi artık?"

Varl geriye çekilip başını bize çevirdi. "Geri çekilin!"

Sözlerini tamamlamasıyla zemin hafifçe titredi. Çağrı hızla duvar dibine koşarken Tan beni hızla dairelerin dışına çekti.

"Bıçaklar!" diye bağırdı Çağrı. "Zeminden bıçaklar fırlayacak! Kaçın!"

Duvar dibine sinmiş, deve kuşu misali gözlerini koluyla kapattığında yok olduğunu sanmıştı. Zemindeki daireler ileri geri dönmeye başlarken gözlerimi ondan çekip yere diktim. Daireler birkaç saniye sonra açıldı ve oval bir kutu yukarı doğru yükseldi. Birkaç tıslama eşliğinde zeminden çıkan kollar kutuyu sarıp sabitledi. Varl yavaşça kutuya doğru ilerlerken artık yüzünde keskin bir ciddiyet vardı.

"Gelin!" dedi sadece.

"Gelirsem namussuzum!" diye fısıldadı Çağrı.

"Zaten öylesin," dedi Tan büyük oval kutuya ilerlerken. Ben ise hala olanları sindirmeye çalışırken kıpırdamamıştım. Tan kutunun yanında durdu. Siyah kutunun üzerinin silikleştiğini gördüğümde Tan'ın da gözleri kısıldı. Başını omzuna doğru eğip kutunun içine garip garip baktı.

Lyra yanımdan geçip onların yanına yürürken, "Kim bu?" dedi Tan.

"Kralımız," dedi Lyra. O da kutunun içine baktı.

"Niye adamı paketlediniz peki?" dedi Tan kaşlarını kaldırarak.

Sonunda kendime gelip onlara doğru adımlamaya başladığımda, "Gitme! Gitme!" diyen Çağrı'ya baktım. Elini ağzının yanına siper edip fısıldamaya devam etti. "Tan'ı bırakıp kaçalım!"

Sanki nereye kaçacaksak? Bu çocuk acaba fizana kadar çıktığımızın farkında mıydı? Ya da her yerin siyah askerlerle kaynadığının?

Başımı iki yana salladım ve Tan'ın yanına yürüyüp durdum. Kutunun içine bakarken, "Gezegenimde şu an bir savaş var," dedi Varl. "Kral da ağır yaralandı."

Siyah bir sıvının içinde sadece boynu ve göğsünün bir kısmı görünen krallarına baktım. Simsiyah saçları simsiyah kaşları ve bembeyaz bir teni vardı. Biçimli ve yüzüne yakışan güzel bir burnu vardı. Dudakları dolgun ama soluktu. En fazla yirmilerinin ortasında olmalıydı ama omuzları ve göğsü kaslı ve pürüzsüzdü. Ben dakikalar önce Varl'a yakışıklı demiştim ya hani, Varl bu adamın yanında sofra bezi kalırdı.

Kendine gel Elapatra! Sen Elapatra'sın!

Gelemiyorum, kendime gelemiyorum!

İçimdeki kro, 'Hepsi senin mi?' diye bağırmak istiyor.

"İyi parçaymış yalnız," demekten kendimi alamadım. En azından hepsi senin mi, dememiştim. Tan'ın kınayıcı bakışları üzerimde toplanırken, "Ne?" dedim. "Adamı Yunan heykelleri görse utancından parçalanır."

Tan cık cıkladı ve Varl'a çevirdi yüzünü. "Yeni kral mı bu?"

"Hayır," dedi Varl.

"Ama o zaman babamın gençliğine benzemesi gerekmez mi? Bu adam..." Tekrar gözlerini kutunun içine çevirdi. "Değil babama, tanıdığım herhangi bir adama bile benzemiyor."

"Evet," dedim hala ağzımın suyu aka aka adamı süzerken. "Bayağı eşsiz bir parça."

"Satıyorum," diye bağırdı Çağrı. Ne ara yanımıza geldiğini anlamasam da elini kutunun yanına şiddetle indirdi. "Sattım!"

Tan onun kafasına vurdu. Varl ise onu duymazdan geldi. "Yandı!" dedi.

"O kadar belli mi ya?" dedim ellerim yanaklarıma giderken.

Çağrı küçük bir kız gibi kıkırdarken Tan sabır çekti. "Yandı ne demek?"

"Bedeni yandı," dedi bu kez Lyra. "Tamamen. Saldırıya uğradık. Çok ağır yaralandı. Eski görünüşüne çevirmemiz zordu, yine de deneyebilirdik ama..."

"Ama," diye devam etti Varl. "Bu ona karşı yeni bir saldırı oluşması demekti."

"Neden?" dedi Çağrı.

Tan ona hayretle baktı. "Sen..." dedi şoka uğramış gibi. "Sen normal sorular sorabiliyor muydun?"

"Ben de şaşkınım şu an," dedim istemsizce.

Çağrı kalakaldı. "Oha! Harbiden ya!"

Varl hafifçe gülümsedi halimize. "Halkımız onu klon sanıyor," diye açıkladı. "Asel ya da Uzay size ne kadarını anlattı, bilmiyorum ama dünyadan geri döndüğümüzde hesaplayamadığım şeyler oldu."

Lyra, "İlki Hersion Kontra, yani babanın oluşum sebebi olan hainin..." diyerek Tan'a baktı. "Birden ortaya çıkan oğlu oldu. İkincisi ise oğlunun babasını bir halk kahramanı gibi göstermesi ve bizi ise hainlikle suçlaması."

"Anı şeridi denen bir şeyden bahsetmişti annem," dedi Tan. "Onu neden kullanmadınız?"

"Kullandık," dedi Varl. "Görüntüleri konseyin onayına sunduk. Aklandık da ama saldırı tam da o an oldu. Konsey yok edildi. Sonrasında ise Hersion Kontra'nın oğlu Kamrah ortaya çıktı. Erian ağır yaralandığı için geri çekilmek zorunda kaldık." Sesli ve öfkeli bir nefes verdi. "Anı şeridindeki görüntüleri halkın gösterimine sundu. Halkın desteğini böylelikle aldı ve kahraman bir babanın oğlu olarak da yönetimi kolaylıkla ele geçirdi."

"Anı şeridindeki görüntüleri halkın gösterimine sunmuşsa..." demişti ki Tan, "Görüntüleri manipüle etmişti," diye sözünü kesti Lyra. "İzlediğimiz görüntüler hem bizimdi hem değildi. Erian yaralı olduğu için de elimiz kolumuz bağlıydı, itiraz etmeyi bırak ortaya çıkmamız bile riskliydi artık. Hem halk hem de Kamrah'ın ordusu peşimizde. Askerlerimiz çoğu da kilit altında ya da ölü. Biz de gizlendik. Erian'ı iyileştirme ünitesine koyduk, dokuları kendini yeniledi ama hala uyanmadı. Aslında uyanmaması da iyi gibi..."

Varl gergince gülümsedi. "Onu iyileştirmek için yasak bir teknoloji kullandık. Bir nevi onu iyileştirirken yeni bir görüntüye soktuk. Bunu anladığında başım fena ağrıyacak. Bambaşka bir görünüşle uyandığını fark ettiğinde beni öldürmezse tabii."

"Hmm," dedi Çağrı elini çenesine yaslarken. "Anlıyorum. Hem sizindi hem değildi. Çok iyi anlıyorum."

Bir yerden sonrasını dinlemediğini bahse girerdim.

"Bok anlıyorsun," dedi Tan. "Ben bile zor anladım."

"Ha, anladın yani?" diye sorguladım.

Dudaklarını büzdü. "Sen beni çok hafife alıyorsun kızım."

Lyra, Varl'a dönüp anlamadığım kendi uzaylı dillerinde bir şeyler söyledi. Varl da ona cevap verdi.

"Hop!" dedi birden Tan kaşlarını çatıp onlara bakarak. "Sürekli alaycıyız diye çocuk da değiliz. Ayıp ediyorsunuz!"

Neden birden böyle bir şey söylediğini anlamasam da Lyra ve Varl'ın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Sen..." dedi Lyra donuk bir sesle. "Dilimizi anlıyor musun?"

"Sen..." dedi Çağrı kaşlarını çatarak. "Dillerini anlıyor musun?"

"Sen..." dedim ben de. "Ne ayaksın oğlum?"

"Niye şaşırdınız?" dedi Tan ciddiyetle. "Sanki Japonca. Çok basit bir dil yapınız var." Gözleriyle beni işaret etti. "Ela'yı duş kabininden çıkarırken sizin şu hokus pokus ekranından çözmüştüm."

Öyle bir aydınlanma yaşadım ki şüphesiz dışarı yansısa uzay boşluğu aydınlanırdı. Bu yarı uzaylı çocuk dillerini çözmüşse o tuşlara basıp beni bilerek ıslatmıştı. Ben harbiden bu çocuğu çok hafife almıştım.

"Zehir olayını da askerleriniz öttü sonrasında zaten. O zaman sizi tamamen anladığımı fark ettim."

Yahu ben öleceğim diye ağlarken bir de bana rol kesmesin mi?

Lyra'nın yüzü aydınlandı adeta. "Sen gerçekten işimize yarayacaksın."

"Az önce bunlar bir avuç çocuk, diyordun," dedi Tan kibirli bir tavırla.

"Sözümü geriye alıyorum," dedi hemen Lyra. "Baban bile, bırak bu kadar hızlı olmayı dilimizi, tam anlamıyla çözememişti bile." Onun karşısında durdu ve ellerini kollarına koydu. "Güç..." dedi hemen.

"Güç?" diye sorguladı Tan, kızın kollarındaki ellerine bakarak.

"Babanda olan güç sende de var, askerlerim yaptıklarını anlattı. Hatta belki de çok daha fazlası..."

Tan bir an durup gözlerini kıstı ve ona doğru hafifçe eğilirken, "Abla bak!" dedi kabaca. "Gözünü seveyim, bana sen seçilmiş kişisin deyip beni manyak bir herifin önüne atmayı planladığı söyleme! Ben yemem bunları!"

"Dinle..." dedi kız ama Tan dinlememeye kararlıydı.

"Hiç almayayım. O mükemmel süper kahraman tüm kötülere karşı, durumu ancak filmlerde olur. Götümü zor kurtarırım ben. Çağrı yanımdaysa o da garanti değil."

"Çok kırıcısın," dedi Çağrı ağlak bir sesle. "Ben senin götünü korurdum."

"Hatta," dedi Tan. "Bence Çağrı varken siz de götü zor kurtarırsınız. Hazır vaktiniz varken, bizi aldığınız yere bırakın da canınızı kurtarın."

"Katılıyorum," dedim hemen. "İhtiras rüzgarı gibi gezegeniniz varmış. Ne o, birileri birilerine kumpas kuruyor, birilerinin kızı birini dünyaya salıyor, birilerinin gizli oğlu bir yerlerden çıkıyor. Bir de klon meselesi var. Sevgili kuzenim seni tenzih ederek söylüyorum bunu tabii."

"Üstüme bile alınmadım," dedi Tan. "Ben yüzde yüz yerli imalatım."

"İnanmazsan dayıya sor," dedi Çağrı Varl'ı göstererek.

"Bakın!" dedi kız sertçe. "Olayın ciddiyetini anlamıyorsunuz."

"Ciddiyet mi?" dedi Çağrı etrafına bakınarak. "O da ne ola ki?"

"Yeter!" dedi Varl. Bağırmasıyla hepimiz sustuk. "Şuna bir son verin." Tan'a dikti koyu renk gözlerini. "Sen olmazsan Uzay'ı almak için Dünya'ya geri döneceğiz. Ve Uzay, Asel olmadan bizimle gelmez. O yüzden hem annen hem de babanı getirmek zorunda kalacağız. Bu da bize vakit kaybettirir."

Tan samimiyetsizce gülümsedi. "Alınma ama bok getirirsiniz. Anneme dokunursanız bile babam sizi pestile çevirir."

"Pestil?" dedi Varl, sonra yanlış yere takıldığını anlayarak başını hafifçe iki yana salladı. "Haklısın," dedi. "Ama annene durumu anlatırsam bizimle gelmesi için çok da çabalamama gerek kalmaz. Onu tanıyorum, aşırı vicdanlıdır. Ben söylemesem dahi bize yardım etmeyi kendisi ister."

"O çoluk çocuğa..." demişti ki Çağrı, Tan atılıp ağzını kapattı. "Tamam. Ben varım," dedi ani bir kabullenişle. Nedenini elbette ki anladım. Söz konusu kardeşleriydi. Onların kardeşlerini öğrenmesini istemiyordu. "Ama Ela ve Çağrı'yı geriye götüreceksiniz."

Çağrı hızla onun elinden kurtuldu. "Geri götürülecek yerlerim ağrıyor, biliyor musun kuzen? O yüzden sen kalıyorsan ben de kalıyorum."

Ben de omuz silktim. "Ben sizin ablanızım. Siz kalıyorsanız beni öpsen geri gitmem."

"Saçmalamayın!" diye sertçe çıkıştı Tan.

"Saç mallanmaz, tara-"

"Çağrı!" diye bağırdı Tan. "Bu ciddi. Geri gidiyorsunuz!"

"Senden emir almıyorum," dedi Çağrı burun kıvırarak. "Bunu da askerlerden öğrendim."

Tan öfkelenerek Varl'a döndü. "Onları geri götürmezseniz, size yardım etmem!"

Kutunun kenarlarını sıkıca kavradım ve dişlerimi sıktım. "Sen kalıyorsan biz de kalıyoruz. O kadar!"

"Al benden de o kadar!" dedi Çağrı kaşlarını çatarak.

Tan omuz silkti. "Ben söyleyeceğimi söyledim."

Bu çocuk onu bırakıp gideceğimizi nasıl düşünürdü aklım almıyordu. Öfkeden başım ağrımaya başlamıştı. Karnım da açtı zaten ama şu an konumuz bu değildi.

Varl bize baktı, sonra ise Tan'a. Başını yavaşça salladı. Askerlere işaret verirken, "Geri götürün!" diye emretti.

"Hayır, gitmiyorum!" dedim şiddetle.

Askerler bize yöneldiğinde kutunun kenarını daha sıkı kavradım. Çağrı ise sanki yıllardır karate yapar gibi sesler çıkarıp ellerini kollarını hareket ettirmeye başlamıştı. Bir asker ona yönelirken biri de bana doğru geldi ve kolumu kavradı. "Tan!" dedim bağırarak.

Bana bakmadı. Asker beni çekerken kutuyu daha şiddetli kavradım. O da kolumu tabii. Canımın acısıyla yüzümü buruşturdum. "Canım yandı!" dedim bağırarak. Tan buna sessiz kalamazdı ki öyle de oldu. Hızla döndü ve askerin kolumu tutan elini şiddetle kavrayıp itti.

"Az insan olun lan!" diye bağırdı. Bir uzaylıya az insan olun demek, nereden baksan salak Tan'lık hareketti. Onu bırakıp gideceğimizi düşünmek de.

"İmdat!" diye bağıran Çağrı'yı artık asker kavradığı belinden geriye doğru sürüklüyordu. "Adam kaçırıyorlar!"

Beni tutan asker aldığı emri yerine getirmeye odaklı olmalı ki Tan'ı dikkate almadan tekrar kolumu kavradı. Tan da bu kez kolumu kavradı. Sonra askeri şiddetle geriye itti. Kolumu hafifçe sıktı.

Bir dakika!

Tan şu an benden bir adım uzaktaydı ve kolları da yerindeydi.

Başımı aşağı eğerken önce kolumdaki beyaz ele baktım. gözlerim yavaş yavaş aşağı indi. Bir çift berrak mavi gözle karşılaştım. Başımı yana eğerken mavi gözleri kapanıp açıldı. Bana baktı, ben de ona...

Herkesin sesi de hareketleri de kesildi ve Kralın dudakları aralandı.

"Sen..." dedi pürüzlü ama güzel sesiyle. "Kimsin?"

Ne söyleyeceğimi de ne yapacağımı da kestiremedim. Gergince dudaklarım yukarı kıvrıldı. "Sana kim lazımdı?"

(Bu karikatür size neyi hatırlattı?🥺🥲)

Merhabalar Dünyalılarım...

Özlediniz mi siz beni? Ben de sizi özledim. Hadi sarılık hasret giderelim 🥺

Peki, bölüm nasıldı?

Özlem emoji yerimiz...

En çok güldüğüm yer kısmı...

Ela yeri...

Tan yeri...

Çağrı yeri...

Lyra (Namı diğer Lira) yerimiz...

Varl (Namı diğer Veli) yerimiz...

Kral Erian (Namı diğer Eren) yerimiz...

Bizim Bermuda şeytan üçlüsünden en sevdiğiniz hangisi?

Siz gerçek hayatta hangisine daha çok benziyorsunuz?

Kral Erian değişmiş, esmerleşmiş, bir de uyanmış. Dadından yenmez artık 😈

Bizimkilerle bir maceraya atılıyoruz. Kamrah denen adamın bizimkiler karşısında bir şansı olur mu dersiniz?

Peki, Şarbonu yerinden oynatmaya hazır mıyız?

Balerin ve Şahin için yeni bölüm bekleyen canlarım ona da yakında bir bölüm atacağım ☺️ Oraya uğramayan varsa sizi oraya da beklerim 🩰

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

146K 17.1K 54
- Avery serisinin ikinci kitabıdır. °Tamamlandı. Karanlıktan kurtulmak için önce ona teslim olmalısın. & Düzen değişiyor, bilinenler usulca bilinmez...
580K 49.5K 69
°Wattys 2020 Paranormal kategorisi kazananı. -Avery serisinin ilk kitabıdır. °Tamamlandı. & Ölüm ve yaşam, dünya üzerindeki ateş ve su gibidir. Su...
3.7K 2.2K 22
"Gizli bir dedektif iki yıldır peşinde olduğu mafyayı yakalayabilmek adına mafyanın kullandığı doktorun peşine düşüyor. O doktora yakın olabilmek ve...
27.5M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...