ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

By ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... More

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur

43.2K 3.6K 2.7K
By ozcelikdilaraa

Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur

Ormanın derinliklerine doğru koşarken Rae'nin hemen arkamda olduğunu ayaklarının ezdiği dallardan çıkan seslerden duyabiliyordum. Gerçekten de söz verdiğini yapmış, bir avcı olmuştu. Belki de görüp görebileceğim en iyi avcılardan biriydi.

Yorulmaya başlasam da bacaklarım zihnimden bağımsız hareket ederek hız kesmeden yol almaya devam ediyordu, istediği bir avsa ona kolay bir oyun sunmaya niyetim yoktu.

Ne kadar koşarsam koşayım aramızdaki mesafeyi arttıramadığımın farkındaydım. Benimle oynuyordu, saniyeler içinde beni yakalayıp bu gösteriye son verebilecek güçte olsa da kaçmam için bana fırsat tanıyordu. Acaba Olympos'ta da işler her zaman böyle mi işlerdi? Küçük bir hareketle bile her yere barış getirebilecek, bütün sorunlarımızı çözebilecek güç damarlarında akarken bizi kendi çaresizliğimizle baş başa bırakmak da onların her günkü avı olmalıydı. Biraz ambrosia, biraz vahşet. İdeal bir tanrı eğlencesi.

En sonunda ciğerlerimdeki tüm nefes kesildiğinde durdum ve yakınımdaki bir ağacın gövdesine yaslandım. Göğüs kafesim can çekişerek aşağı yukarı hareket ederken Rae beni kucaklayarak kurumuş yapraklarla dolu bir öbeğe attı. Üstüme tırmandığında o da nefes nefes kalmıştı ama yine de sırıtıyordu. "Güzel koştun," dedi ve eğilip burnumu öptü. "Bir ara Kirke'nin aslanlarından birine dönüştüğünü düşünmeye başlamıştım."

Elimle göğsümü tutup nefesimi düzene sokmaya çalıştım. "Beni yakaladığına göre av bitmiş olmalı." Koşmak ısınmamı sağlamış olsa da yine de hava soğuktu ve titremekten kendimi alıkoyamadım.

Tanrısal formu ay ışığının altında parladı, gözleri yanıp söndü. "Hayır daha yeni başlıyor," derken eğilip boynumu yavaşça yaladı. "Av etinin tadını çıkartmadan avın bittiği görülmüş mü?"

Elimde olmadan güldüğümde o da güldü. Gülüşünü gördüğümde kalbimin içine bir korku çöreklendi. Yalnızca birkaç ay sonra bu gülüşü sonsuza kadar kaybedebilirdim. Kısa bir süre öncesine kadar varlığından bile haberdar olmadığım ölü bir tanrı için bunları hissetmem tuhaftı.

"Yapma," dedi yüzüme düşen saçlarımı geri çekerken. Üşüdüğümü fark ederek bana usulce sokuldu. "Geleceği düşünerek şu anımızı bozma. Şu anda buradayız, sen ve ben. Önemli olan şu an."

Yutkundum. "Bu sabah gördüğüm kehaneti sen de gördün, ayrılacağımızı biliyorsun."

Rae parmaklarını dudaklarıma bastırdı. "Sana kehanetlerin değişken olduğunu söyledim Mara, bunun gerçekleşmemesi için elimden geleni yapacağım."

Rae'yi hafifçe üzerimden ittiğimde kendini yanıma bıraktı. "Büyülerimle aranın çok iyi olmadığını biliyorum ama bana güvenmene ihtiyacım var."

Koyu renk kaşları düşünceli bir şekilde çatıldı. "Bana yine ne yapacaksın?" Durdu, "Ya da yapmadığın bir şey kaldı mı?" diye ekledi.

"Ben sana bir şey yapmayacağım," dedim kendimden emin olarak. "Sen bana yapacaksın."

Rae'nin gözlerindeki yıldızlar beklentiyle yanıp döndü. "Şimdi ilgimi çektin işte," diyerek ne kadar keyiflendiğini belli etse de dirseğimle kaburgalarına bastırdığımda öksürdü. "Lanet kadın, dinliyorum, tamam."

"Kirke'nin bana verdiği defterde bir büyü buldum. Sana yaptığım bağlama büyüsüne çok benziyor ama tek yönlü," dediğimde bakışlarından kafasının karıştığını anladım. "Beni kendine bağlayacaksın ama bu tek seferlik kullanabileceğin bir şey. Sadece ihtiyacın olursa diye."

"Gitmeyi düşünmediğini sanıyordum." Sesindeki hayal kırıklığı elle tutulacak kadar somuttu. "Yoksa yanıldım mı?"

Kafamı iki yana salladım. "Hayır, sadece tedbirli olmak istiyorum. Adını andığımda gelebildiğini biliyorum ama Apollon da Kirke de bunun önüne geçebilmenin bir yolunu buldu." Uzanıp saçlarını okşarken başka kimin bunun önüne geçebildiğini düşünmedim bile. "Korkuyorum Rae, gelecekten çok korkuyorum." Bunu itiraf etmem her ne kadar zor olsa da ondan gizlemenin bir anlamı yoktu.

Zihnime girmesini ve korkumun ne denli büyük olduğunu hissetmesini beklesem de bunu yapmadı. Bunun yerine uzandığı yerden doğrulup gözlerimin içine baktı. "Korkma," dedi bir çırpıda. "Seni nerede olursan ol bulacağımı biliyorsun."

Bütün bu koşuşturma boyunca düşmediğine şükrederek belimdeki kemere sıkıştırdığım şişeyi çıkartıp ona uzattım. "Bunun içinde kanım var," dedim. "Nerede olduğumu göremediğinde bunu defne yapraklarına dök, seni bana getirecek."

Rae uzanıp şişeyi elimden aldı, ağırlığını tarttı. "Bu kanı hangi yarandan akıttın?" diye sorduğunda avcumun içindeki ufak kesiği gösterdim. Önce dudaklarıyla sonra da parmaklarıyla yaraya dokunduğunda kesik iyileşti. "Kanı akması gereken benim, sen değilsin."

Borazan sesi sessiz ormanda patlayarak yankılandığında Rae avcumu bir kez daha öpüp ayağa kalkarken beni de beraberinde kaldırdı. Şişeyi elinde sıkıca tuttu, şişe ortadan kaybolurken bunu kullanması gerekmeyeceğini yalnızca ummakla yetindim.

☼☼☼

Ormandaki bir açıklıkta yakılan şenlik ateşinin sıcaklığı suratıma vurup da beni biraz olsun ısıtırken sessiz kalmayı tercih ettim. Tara oku hala elinde, ava devam etmek istermiş gibi avı rolünü üstlenen genç adamdan uzak bir köşede bekliyordu. Biz şenlik alanına geldiğimizde kendi avıyla burun kıvırarak peşimizden gelmiş ve o andan itibaren de ondan uzak durmayı tercih etmişti. Belli ki genç adam onun için çok kolay bir hedef olmuştu ve o daha fazlası için yanıp tutuşuyordu.

Bu tuhaf tanrısal av partisinden en çok zevk alan Sabra olmalıydı çünkü bir yanında Hector öbür yanında ise kendi avıyla gülümseyerek sohbet ediyor, kadeh kadeh şarap içiyordu. Turuncu saçları yanan şenlik ateşinin bir parçası gibi bütünleşirken Troya Kralı ise gözlerini ondan alamıyordu. Sabra'nın kahkahaları bizim için çalınan lir sesini de avın bir canlandırmasını yapan göstericilerin konuşmalarını da bastırıyordu.

Karr yanıma geldiğinde gözlerim çoktan Seus'la şakalaşan Rae'ye kaymıştı bile. Zihnimin içinde süzülmediğini bildiğimden kendimi biraz daha güvende hissediyordum. Karr kadehini benimkine tokuşturduğunda ağzıma bir yudum şarap bile koymadığımı ancak fark edebildim. "Bu kadar durgun olma," dedi parlak gülümsemesinin ardına gizlediği bir uyarıyla. "Gözü her an senin üzerinde."

Onu hareketlerini taklit ederek ben de gülümsedim. "Elimde değil," derken sesimi neşeli tutabilmek için elimden geleni yapsam da başarısız oldum. "Kıyamete sürükleniyoruz."

Karr bir süre sessiz kalsa da en sonunda, "Bu tanrıların ne ilk ne de son savaşı olacak," dedi. "Var olduğumuz andan beri birbirimizle savaş halindeyiz." Kızıl gözleri elimde olmadan Rae'nin üzerinde tuttuğum gözlerimi takip etti. "Onun için korkma, hepimiz onun için savaşacağız, sen de ben de onu hayatta tutacağız."

"Neden diğerlerinin yanında olmak yerine onun yanındasın?"

Karr sorum üzerine kadehinden büyük bir yudum aldı, şarap boğazından kayıp geçerken suratını buruşturdu. "Ödenmesi gereken kefaretlerim var, bunu ona borçluyum."

"Ne gibi bir kefaretten bahsediyorsun?"

Onun sessiz kalacağını düşünsem de beni şaşırtarak, "Seni koruyamadım," diye fısıltıyla cevap verdi. "Savaştan hemen önce Apollon gelip seni aldığında evinin önünde nöbet tutuyor olmam lazımdı ama ben Ares'in çağrısına kulak astım." Kızıl gözleri bana döndüğünde bakışlarındaki pişmanlığı gördüm. "Beni kandırdığını anlayamadım, babamızın bizi görmek istediğini söylediğinde bize yardım edeceğini düşünerek ona inandım."

Ne söylemem gerektiğini bilemeyerek ondan bir adım uzaklaştım. Ona öfkeli değildim, üzgündüm. Geçmişte hepsinin hayatlarına zarar vermiştim. Şimdi ise yeniden onlara zarar vereceğime hiç şüphe yoktu.

Karr öne doğru uzanıp beni tutmaya çalışsa da vazgeçti. "Özür dilerim Mara, sadece aynı kanı paylaştığım kardeşimin bana bunu yapabileceğine inanmak istemedim."

Elimi havaya kaldırıp onu susturdum. "Asıl özür dilemesi gereken benim." Karr şaşkınlıkla bana baktığında, "Hepinizi büyük bir savaşın içine çektim," diye ekledim. "Tüm bunlara yaratılışımla sebep oldum ama gerçekten bunu tersine çevirmek için elimden geleni yapacağım."

Uzun uzun baktı bana, tanrısal gücüyle sınadı beni. En sonunda, "Sen gerçekten farklısın," dediğinde bakışlarının artık eskisi gibi öfkeli olmadığını gördüm. "Uğruna savaşılmaya değersin."

Alayla, "Bu bir barış teklifi mi?" diye sorduğumda Karr kahkaha attı.

Rae Seus'la olan konuşmasından çabucak kopup bize baktığında Karr, "Savaş tanrısıyla ne kadar barış yapabileceksen öyle bir barış kadın," dedi ve bu sefer keyifle kadehini benim kadehime vurdu. "Ama sıradan bir kadın olmadığını düşünürsek benimle barış yapmaya en yakın kişi sensin."

Çevreme baktım; Tara'nın soğuk duruşuna, Rae'nin her şeyi gören gözlerine, Seus'un çocuksu masumiyetine, Hector'un mağrur hükümdarlığına ve Karr'ın dizginlemez savaş arzusuna. Hepsine baktım ve gördüm. Evimde olduğumu gördüm.

Rae yanımıza geldiğinde Tara da denizdeki bir fırtınadan kaçarmış gibi yanımıza sığındı. Erkek kardeşine bir benzeri olan gözleriyle bakıp, "Sabra sonuna kadar burada kalmak zorunda mı?" diye sordu. "Gülüşü bile kargalara benziyor."

Rae yerine Karr Tara'ya cevap verdi. "Onun kadar ilgi çekmediğin için kıskanıyor olmayasın?"

Tara'nın alev aldığına yemin edebilirdim çünkü yanakları öfkeyle kızarırken kaşları çatıldı. "En azından beni sadece senin gibi kıç kadar bir adada ciddiye almıyorlar."

Karr Tara'ya cevap vermeye hazırlanırken Rae araya girerek ikisini de susturdu. "Sabra dilediği kadar burada kalabilir. Bizim için önemli olanın müttefikler olduğunu unutma kardeşim."

Tara'nın dudakları alayla büzülse de bir yorumda bulunmadı. Yalnızca, "Yorgunum," demekle yetindi ve ortalardan kayboldu.

Yeniden gösterilerini sergileyen sanatçılara döndüğümde saçları benimki gibi kısa kesilmiş bir kadının koşarak gidişiyle koyu renk saçlı genç bir adamın dizlerinin üzerine çöktüğü ve arkasından ağladığı sahneyle oyunlarını sonlandırdılar.

Tara'nın gidişi herkese ne kadar yorgun olduğunu hatırlatmış olmalı ki kısa süre içinde kendimi yeniden Rae'nin sarayındaki odamda buldum. Rae'nin bana kapıya kadar eşlik etmesini beklesem de biz daha sarayın merdivenlerini tırmanırken Sabra yanımıza gelmiş ve o tatlılıktan midemi yakan sesiyle av partisinin ne kadar eğlenceli geçtiğinden bahsetmeye başlamıştı.

Sabra'nın daha önce Rae'nin peşinde koştuğunu biliyordum ama bu beni rahatsız etmiyordu. Dilerse yeniden aynısını yapmayı deneyebilirdi. Sonuç olarak Kirke'den onu bir domuza çevirecek çok güzel bir büyü öğrenmiştim ve bir gönüllüye ihtiyacım vardı.

Rae'yi Sabra'nın hiç susmayacakmış gibi duran çenesiyle baş başa bırakarak odama yürüdüm.

Üzerimdeki ince tunik yerine kalın geceliklerimi giyinip yatağa kendimi bıraktığımda Farah'ı düşünmeye fırsat bile bulamadan saniyeler içinde uykuya daldım.

☼☼☼

"Mara." Tatlı bir ses beni uykumun derinliklerinden çekip çıkarttığında hava henüz aydınlanmamıştı. İlk başta Ephi'nin sabah ayini için beni uyandırmaya geldiğini düşünsem de duyduğum sesin bir erkeğe ait olduğuna emindim.

Yataktan doğrulduğumda gece hizmetlilerin yaktığı mumlar çoktan söndüğü için karanlıktan başka hiçbir şey göremiyordum.

Aynı ses yeniden," Mara," diye seslendiğinde bu sefer dışarıda yağan yağmurun içinden gelmiş gibiydi.

Kalın şalıma dolanarak yataktan kalktım ve bir mum yakarak odanın içini taradım. Tamamen yalnız olduğumu anladığımdaysa kapı yavaşça tıklatıldı, ayaklarım suyla ıslandı. Yağmur suyunun odama nereden dolduğunu bilmesem de su hızla yükselerek ayak bileklerime kadar ulaşmış ve beni kemiklerime kadar dondurmuştu bile.

Kapı bir kez daha tıklatıldığında su da bulunduğu seviyede, bileklerimde kaldı. Kapıdaki her kimse yağmura karışıp da gelmiş gibiydi.

Mumumun tahta kapıya çevirdiğimde kapı yavaşça açıldı, mumumdan yükselen küçük alev titreşti.

Uzun boylu bir adam dışarıda yağan yağmura rağmen kupkuru tuniği ve himationuyla içeri girdi, siyah uzun saçları mum ışığıyla aydınlandı.

Adam içeri girdiği anda odadaki tüm mumlar yandı ve onu görünür kıldı, yağmur bulutlarını andıran gri gözleri parladı. "Merhaba, Mara," dedi beni rüyalarımdan söküp alan tatlı sesiyle. "Ben senin yaratıcınım."

Elimdeki mumu yere düşürürken dehşetten dilim damağım çoktan kurumuştu. Mum suyun bastığı zemine zarifçe düşerken alevi anında söndü.

Adam yürürken zemindeki su yarıldı ve ona yol açtı. "Kim olduğumu çoktan anladığını düşünüyorum," derken sesindeki sakinlik en kötü korkularımdan bile beterdi. "Benim, Zeus. Tanrını bu şekilde mi selamlıyorsun?" Zeus'un sesi sonlara doğru giderek yükselirken kapana kısıldığımı çok iyi biliyordum. "Sivri dilinle ünlüsün, doğrusunu istersen Hera seni örnek alacak da bana daha fazla kök söktürecek diye korkuyorum."

Çaresizce kapıya baktım. Kaçmalıydım. Arkama bile bakmadan kaçmalı ve kurtulmalıydım.

Zeus niyetimi anlamış olacak ki uzun gövdesiyle önümde dikildi. "Hadi ama Mara, bu hayatında oldukça komik bir kadın olduğunu duydum. Oğlumun geliniyle yeniden karşılaşmak için buralara kadar geldim." Durdu, sakallarını sıvazladı. "Tam olarak hangi oğlumun geliniydin?"

O anda gazabına uğrayacağıma emin olsam da yine de, "Çocuk sayısı fazla olunca kim kimin nesi oluyor hatırlamak güç olmalı," dedim.

Zeus kahkahayla gürleme arasında bir ses çıkarttığında dışarıda şimşek çaktı. "İşte ben de bundan bahsediyordum." derken ellerini birbirine çarparak beni alkışladı. "Seninle ben çok iyi anlaşacağız çocuğum."

"Neden buraya geldin?"

Zeus'un suratında yapay bir hayal kırıklığı belirdi. "Tam da tatlı tatlı konuşmaya başlamışken." Omuz silkti ve odanın içinde ilerleyerek Ephi'nin camın önüne yerleştirdiği sedire oturdu. "Neden bana inanmıyorsun?"

Soruyu o kadar gelişi güzel ve sıradan bir sorundan bahsedermiş gibi sormuştu ki bir an inanamadım. Hiddetlenmesini hatta o sırada beni meşhur cezalarından birine çarptırmasını beklemiştim. "İnanabileceğim bir şey yapmadın."

Dudaklarını büzdü. "Seni kendimden bir parça verip yarattım," derken sesindeki alaycı tutumu sahte bir hayal kırıklığının ardına gizlemeye çalışsa da niyeti açıktı. "Seni evrenin tanrısının ve tanrıların tanrısının gücüyle dövdüm. Şu anda bir tapınakta adıma adaklar adaman, dualarından kulaklarımı sağır etmen gerekiyordu."

"Neden buraya geldin?" diyerek sorumu yeniledim. "Sabah ayinine katılmam lazım."

Tekrar gürleyerek kahkaha attı. "Dindar bir dinsiz," derken kıyafetindeki görünmez tozları silkeledi. "Oğullarımı birbirine düşürecek kadar da güzel."

Kapıdan çıkmak için arkamı ona dönsem de bir anda tam önümde belirdi. Şimdi gri gözleri beyaz bir ışıkla dolmuş, suratı öfkeden çarpılmıştı. Artık sahte yüce tanrı kimliğinden tamamen sıyrılmıştı. "Bu şehir düşecek," diye bağırdı suratıma doğru. "Bu şehir düştüğünde her iki zamanı da yeniden birleştireceğim."

Gülümsedim. "Gurur duydum," derken sesim hissettiğimden de daha cesurdu. "Yalnızca ölümlü bir kadın olarak benden bu kadar korktuğuna göre sen gerçekten de bitik bir durumdasın."

Bir şimşek daha çaktı. "Ölümlü bir kadın olmadığını biliyorsun."

"O halde gerçekte ne olduğumu biliyorsun ve bu seni çok korkutuyor olmalı."

Zeus'un eli havaya kaldığında avuçlarının içinde bir şimşek parlıyordu ama parmaklarının arasında çaktığı anda havada asılı kaldı.

Rae gelmiş ve karanlığıyla çoktan ona engel olmuştu. Rae Zeus'un omzuna dokunduğunda Zeus'un havadaki eli yavaşça aşağı indi, üzerime salmaya hazırlandığı şimşeği gözlerden kayboldu. Rae buz kadar soğuk bir sesle, "En sevdiğin oğluna bir merhaba demeyi bile düşünmüyor muydun?" diye sorduğunda Zeus kendini toplayıp ondan uzaklaştı. "Geleceğinden haberim olsaydı seni layık olduğun şekilde ağırlardım."

Zeus himationunu düzelterek sırtını dikleştirdi. "Önceden planlanmamış bir ziyaretti." Zemine dolan su hızla geri çekilirken penceremin önündeki perdeler açıldı. "Bir dahakine önceden haber veririm." Zeus bir kartala dönüşerek açık pencereden uçup gitmeden hemen önce söylediği sözlerin bana yönelik olduğunu çok iyi biliyordum.

Rae'ye az önce Zeus'la aramızda geçenleri anlatmama gerek yoktu çünkü çoktan zihnime girip görüntüleri gördüğüne emindim.

Bu yüzden ona hiçbir şey söylemeden beni kucakladı. "Donuyorsun Mara," derken beni sıcak göğsüne yasladı ve yatağa girdi.

Yatağın içinde bacaklarımı gövdesine dolayıp ısıtmaya çalıştığımda o da beni ilahi ısısıyla ısıtmaya çalıştı. Kollarıyla bedenime sıkıca sarılırken dudaklarından tatlı bir ilahi döküldü. "Gittiğinde benden o gün, sandım patladı içimdeki tüm evrenler. Sandım yok oldu gitti tüm günler, güzel ve de kötü olanlar." Rae'nin parmakları yavaşça tenimi okşadı. Kafamı kaldırıp ona baktığımda gözleri odamın tavanındaki çatlaklara dikilmişti. "Kendi ölümümden bile daha çok korktuğum bir şey varsa o da senin ölümün Mara." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Ölmen ölümüm olur."

İçimde bastırmakta güçlük çektiğim korkum açığa çıkarken zihnimin kapılarını tuttuğum tüm güç de ortadan kalktı. Bir anda tüm düşünceler zihnime üşüşürken her şey ben daha onları durdurmaya bile fırsat veremeden Rae'ye doğru aktı.

Rae'nin bedeni kasıldığında Farah'la akşamki karşılaşmamızdan artık haberinin olduğunu çok iyi biliyordum. Altımızdaki yatak sarsılarak kırıldığında büyük bir gürültüyle yere indik.

Rae beni ahşap yığınlarının içinden çekip çıkartırken bedeni ateş gibiydi. Yalnızca ilahi formuna dönmekle kalmamış karanlığı da tüm varlığını kaplamıştı.

Ondan birkaç adım uzaklaştım. "Özür dilerim," derken odadaki tüm eşyaların kırıldığını fark ettim. Yalnızca bana hediye ettiği tacın bulunduğu sandık Rae'nin karanlığının yarattığı fırtınadan nasibini almamıştı. Onun dışındaki her şey parçalanıp ufalanmış, karanlığıyla birlikte Rae'nin etrafına dolanmaya başlamıştı.

"Seni alenen tehdit etti!" Bağırışı o kadar güçlüydü ki ayağımın altındaki yer titredi. "Onu öldürmeliyim."

Öne doğru atılıp ona ulaşmaya çalışsam da aramızdan eşyalardan ve karanlıktan oluşan bir duvar çekmişti. "Hiçbir şey yapmayacaksın."

"Onu öyle yavaşça ve acımasızca öldüreceğim ki acısını Athena bile hissedecek." Odamın tavanı yıkılıp içeri dolarken yağmur damlaları içeri yağmaya başladı. Tavandan düşen parçaların hiçbiri bana isabet etmezken büyük bir gürültüyle zemine düştüler. "Şafakta savaş başlıyor Mara."

Rae Karanlığı tarafından tamamen yutulup ortadan kaybolmadan önce öne atıldım ve elini tuttum. Önüme çektiği engelleri nasıl geçip de ona ulaştığımı bilmiyorum ama ona dokunduğum anda karanlığı can çekişerek söndü, etrafına dolanan eşya katmanları yere düştü. "Hiçbir şey yapmayacaksın dedim sana." Konuşan bendim ama ses kesinlikle bana ait değildi. Daha gür ve daha ilahi bir kadının sesi dudaklarımın arasından dökülmüştü.

Rae'nin kaşları çatıldı. "Mara?"

"Ne var?" Bu asabi sözlerin sahibi bendim evet. Daha güçlü daha kendimden emindim ama bendim.

Rae beni sıkıca tuttu ve odamdaki aynamın kırık parçalarına dönmemi sağladı.

İşte o zaman kendimi gördüm. Gözlerimde Rae'nin gözlerindeki gibi gezengenler hareket ederken sol omzumun üzerinde yıldızlar belirmişti. Yanıp sönüyor, bir kalp gibi atıyorlardı. Etrafımı Rae'ninkine benzer bir duman sarmış olsa da benim dumanım onunki gibi siyah değil gümüş rengiydi.

Kafamı eğip Rae'nin elini tutan parmaklarıma baktığımda tenimin parladığını gördüm. Korkuyla Rae'nin gözlerinde bir cevap aradığımdaysa ağzı şaşkınlıkla açıldı. "Sen nesin böyle Mara?" diye sorduğunda odamın zemini tamamen parçalandı ve birlikte aşağı düştük.

Kestik!!! Evet en heyecanlı yere geldiğimize göre bölüm burada sonlanmalı diye düşündüm. Kötüyüm ben kötüyüm kötüyüm nihahahahhahaha.

Ve Zeus sahneye girer, tarafını da bence belli eder.... Bir baş belası daha tanrı doğdu kaosun parmaklarından skdbsodjm. Lethe'yi okuyanlar bilir ki kendisi sinsi bir boktur skdfbıhospjf.

Keyifler nasıl arsız ölümlüler?? Bol kaoslu bir bölümden çıktığımıza göre kola kahve çay ne varsa içelim.

Sizleri öperek sımsıkı kucaklıyorum. Yeni bölüm her zaman olduğu gibi cumartesi geliyorrrrr. Birazdan yorumlarda görüşürüz. Kim olduğumu artık biliyorsunuz ama ben yine de imzamı atayım.

-Kaos.

Continue Reading

You'll Also Like

64.6K 6.2K 49
En son okuduğum roman berbat olmasına rağmen kötü karakteri Alden, mükemmel bir karakterdi. Ana kadın karakter Juliet ise biraz klasik olsa da fena d...
35.3K 1.4K 11
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
181K 15.1K 40
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...
14.5K 192 17
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...