KIZIL GECE +18

By DuruMavii

3.8M 311K 185K

Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediğ... More

KIZIL GECE
1.BÖLÜM : "Arayış"
2. BÖLÜM: "Safir Mavisi"
3. BÖLÜM: "Kehanet"
4. BÖLÜM: "Kızıl Esaret"
5. BÖLÜM: "Zincire Vurulan Ruh"
6.BÖLÜM: "Kaderdeki Zelzele"
7. BÖLÜM: "Büyü"
8. BÖLÜM: "Üç Büyükler Ve Ateş Sahası"
9. BÖLÜM: "Yargısız İnfaz"
10. BÖLÜM: "Geçmeyen Geçmiş"
11. BÖLÜM: "Sahipsiz Ruhlar Mezarlığ
12. BÖLÜM: "Ceza Muhakemesi"
13. BÖLÜM: "Gece Kraliçesi"
14. BÖLÜM: "İtirazlar"
15. BÖLÜM: "Kurbanlar"
16. BÖLÜM: "Efsunkar"
17. BÖLÜM: "Vecalar"
18. BÖLÜM: "Bilinmezin Bilineni"
20. BÖLÜM: "Kayıp Parçalar"
21. BÖLÜM: "Kırık Geceden Kaçış"
22. BÖLÜM: "Zamanın Pençesi"
23. BÖLÜM: "İzsiz Suretler"
24. BÖLÜM: "Sessizlik Alfabesi"
25. BÖLÜM: "Tehlikenin Surları"
26. BÖLÜM: "Zihnin Ölümcül Duvarları"
27. BÖLÜM: "Kızılın Kıvılcımı"
28. Bölüm: "Ruhların Savaşları"
29. BÖLÜM: "Gecenin İntiharı"
30/ Birinci Kitap Finali: "Kırık Dökük Nefesler"
31. BÖLÜM:"Ruhun Sancısı"
32. BÖLÜM: "Kızıl Göl Ve Siyah Çakıltaşı"
33. BÖLÜM: "Kabuk Tutmayan Yaralar"
34. BÖLÜM: "Sarmaşıklar"
35. BÖLÜM: "Dokunuş ve Doğuş"
Kızıl Gece 1 Kapak!
36. BÖLÜM: "Bağlılık Yemini"
37. BÖLÜM: "Zaman Tutulması"
38. BÖLÜM: "Karmaşa"
39. BÖLÜM: "Uçan Balonlar"
40. BÖLÜM: "Aşk ve Geçit"
41. BÖLÜM: "Kraliçe'nin Perileri"
42. BÖLÜM: "Zamansız Döngü"
43. BÖLÜM: "Bir Tutam Sarı Saç"
44. BÖLÜM: "Pembe Küpeler"
45. BÖLÜM: "Alaz"
46. BÖLÜM: "Bebek Kokusu"
47. BÖLÜM: "Tuzak"
48. BÖLÜM: "Kavuşma Ve Ölüm"
49. BÖLÜM: "Bağ"
50/ İkinci Kitap Finali: "Yol Ayrımı"
Kitaplarımız
Kızıl Gece 2 Kapak!
51.BÖLÜM; "İki Dünya Arasında"
52. Bölüm; "Zamanın Kuytusu"
53. BÖLÜM; "Döngü"
54. BÖLÜM; "Ruha Dönüş"
55. BÖLÜM; "Labirent"
56. BÖLÜM; "Cam Kırıkları"
57. BÖLÜM; "Tutsak"
58. BÖLÜM: "Dönüş"
59. BÖLÜM: "Geleceğe Dönüş"
60. BÖLÜM: "Anne"
61. BÖLÜM; "Kapıyı Aralamak..."
62. BÖLÜM: "Yeniden Merhaba"
63. BÖLÜM; "Her Şeye Rağmen..."
64. BÖLÜM: "Dün Ve Bugün"
65. BÖLÜM; "Ruhların Tuzakları"
66. BÖLÜM; "Birkez Daha..."
67. BÖLÜM: "Kan Ve Kurşun"
68. BÖLÜM: "Acı Mucize"
69. BÖLÜM; "Tutkuyla Dans"
70/Üçüncü Kitap Finali; "Sanrılar ve Sancılar"
Kızıl Gece Şarkı Ve Kapak🖤
71. BÖLÜM: "Başka Bir Evren"
72. BÖLÜM; "Seni Buldum"
73. BÖLÜM; " Kayboldum Bebeğim"
74. BÖLÜM; "Küreyi Arayanlar"
75. BÖLÜM; "Geçiş Kapısı"
76. BÖLÜM: Safornikon'a Açılan Kapı"
18 yaş üstü okurlarımın dikkatine!
77. BÖLÜM; "Ayrı Dünyalar"
Dertleşebilir miyiz?
78. BÖLÜM; "Efsunlu Yağmurlar"

19.BÖLÜM: "Kimpras'ın Soluğu"

52.7K 4.4K 1.9K
By DuruMavii

Selam canımın içleri.

Oy ve yorum bırakmayı unutmayın olur mu?


Sermest~Gelin

Keyifli okumalar.

🖤


Kötülük kara pelerinini üzerime savurduğunda bile biliyordum; her zaman yürünecek  bir yol vardı.

Telaffuz edilecek son bir söz, sonunda kırılacak bile olsa tutunacak bir dal her zaman vardı.

Kuru rüzgar tenimi ısırırken, yabancının sözleri bir mucizenin fitilini ateşliyordu. Bana iyi şeyler söylüyordu; bana ilk kez kendimi iyi hissettirecek şeyler söylüyordu. Oysa en başından beri ağzını her açtığında, kendimi aç bir kedi tarafından köşeye sıkıştırılan fare gibi hissettirmekten geri durmamıştı. Karşısında tırnaklarını çıkaran bir fareydim. Yine de onun dünyasında bir fareydim. Zihnimin arka odalarına hapsettiğim bu gerçek çoğu zaman dik başlılığımla alay etse de, bu kez çark benden tarafa dönmüştü. Bana benim için yardım etmeyen adam, bana kardeşim için yardım edecekti. Tanrım! Bunu duyduğuma bir türlü inanamamıştım! Ne söylediği an, ne de beni verandada yalnız bırakarak uzaklaştıktan sonra…

Ne yapacağını bilmiyordum. Nasıl yapacağını bilmiyordum. Ancak yapacaktı. İşte bunu mesnetsiz bir şekilde adım gibi biliyordum.

Nasıl geçtiğini anlamadığım birkaç günü yalnızca  kaldığım odada tüketmiştim. Yalnızca zaruri ihtiyaçlarımı karşılamak için çıkmış, sonra biri tarafından kovalanıyormuşum gibi hızla benim için ayrılan bu konforlu kodese geri dönmüştüm. Bir yönden iyiydi. Ne yabancının ne de annesinin yüzlerini görmemiştim. Seslerini bile duymamıştım. Bolca hayal kurmuştum; içinde evimin ailemin, Gülnur’umun olduğu sıcak hayaller… Gözlerimi açtığımda ise Kimpras’ın soğuk ve acımasız yüzüyle  burun buruna gelmiştim.

Yetersiz uykuyla geçirdiğim gecenin sabahında evde alışılmışın dışında bir hareketlilik vardı. Hizmetli kadınlar bu sabah kraliçenin baş yardımcısı olan adamın emri altında oradan oraya koşturup duruyorlardı. Başta ne olduğunu algılayamamıştım ancak Nivera gerçek bir kraliçe gibi salonda boy gösterdiğinde, eve bir misafir geleceğini düşündüm. Ayak altında dolaşmamı istemeyeceğini tahmin etmek zor değildi. Zaten ben de onun donuk ve kibirli suratını görmeye meraklı değildim. Az önce kimseye fark ettirmeden sonuna ulaştığım koridorda geri döndüğüm an tok bir erkek sesiyle duraksadım.

“Bayan Rozelin.” Omzumun üzerinden salona baktığımda, bana seslenen kişinin kraliçenin baş yardımcısı Konslan olduğunu gördüm. “Kraliçemiz az sonra şatoyu ve  kıymetli üç büyükleri ziyaret edecekler. Ayrıca ateş sahasında gerçekleşecek olan soylular toplantısına teşrif edecekler.”

Kaşlarımı kaldırarak “Bundan bana ne.” karşılığını verdim. Aslında devamında , o olgun cadının nereye yaptığıyla ilgilenmediğimi söylemem daha uygun olurdu.

Orta yaşlı adam önünde birleşmiş ellerini yavaşça birbirinden ayırdı. Küçük ve yorgun bakışları yukarı kalkarken, onda kısa bir an efendisi Nivera’yı görür gibi oldum. “Kraliçemiz sizin de kendisine eşlik etmenizi istedi. Bunun için derhal hazırlanmalısınız.”

“Ne?” Bedenim ondan tarafa dönerken, koltuğa boylu boyunca serilmiş krem rengi elbiseyi fark ettim. Her yanı kapalıydı ve işlemeleri farklı bir renkte değildi. Odağımı yeniden adama verip, “Ben bir yere gitmiyorum.” dedim. “Kraliçene evde kalacağımı söyle.”

“Oysa ki gençler sizi göreceği için hayli mutlu olmuşlardı.” deyiverdi birdenbire.  Onlarla aramdaki bağı iyi biliyormuş gibi konuşmuştu. Anlaşılan o ki, kraliçe buraya gelmeden önce dersine iyi çalışmıştı. Gençler… Onları özlediğimi fark ettim. Birlikte geçirdiğimiz zamanın tümünde bana karşı saygı ve sevgiyle yaklaşmışlardı. Onları görmek istiyordum. Özellikle son olanlardan sonra Mei ile konuşmam gerekiyordu.

Parmağı ile saçlarımı işaret etti. “Hazırlanmanıza yardımcı olmak için odanıza bir hizmeti yönlendireceğim.”

Adamın sözleriyle düşüncelerimden sıyrıldım. Seri adımlarla koltuğa ilerleyip elbiseyi aldım. Bu kez kesin olarak geri dönerken, “Gereği yok.” dedim. “Nasıl istersem öyle hazırlanacağım.”

Kurumaya yüz tutan saçlarımı krem elbisenin balon omuzlarına bırakırken, solgun yüzüme herhangi bir şey sürmeyi düşünmedim. Ayağımdaki kalın tabanlı krem postallara aynı renk kürk kaban eşlik etti. Hemen sonra evden çıktım. Bahçe kapısının önündeki at arabasına yürüdüğüm saniyelerde Konslan’ın memnuniyetsiz bakışları üzerimdeydi. Vagonun perdesini araladı, kraliçeyle birkaç kelam ettikten sonra geçmem için geri çekildi. Vagona tutunurken, etrafta çok sayıda koruma olduğunu fark ettim. Kraliçe güvenliği konusunda ipleri sıkı tutuyordu. İki basamakla tırmandığım vagonun  perdesini bu kez ben araladığımda, beklediğim manzara karşımdaydı. Yüzüne bakmayı es geçerek karşısına oturdum. Yol her zamankinden daha uzun sürecekti. Vagonun bağlı olduğu iki at yol almaya başladıktan bir süre sonra içerideki alan giderek daraldı. Ara ara üzerimde hissettiğim bakışları kesinlikle iyi niyet barındırmıyordu. Sonunda sesli bir nefes verdi ve ağzını açtı.

“O asil kıyafetin içinde bile nasıl bu kadar bayağı durabiliyorsun, merak ediyorum doğrusu.”

Başımın eğdiğim yerden kıpırdamadı ama bakışlarım müthiş bir kızgınlıkla yüzüne çevrildi. Ne istiyordu bu kadın benden?

“Benimle konuşurken sözlerinize dikkat etmenizi öneririm. Sizi temin ederim kraliçe, tanıdığınız hiç kimseye benzemiyorum.”

Çenesini yukarı itti, bakışlarını perdenin dışarıyı gösteren aralığına çevirdi. “Ona hiç şüphem yok. Senin gibisini hiç görmemiştim.”

Gülümseyerek arkama yaslandım. “Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum.”

“Daha fazla şaşırdığım ne var, biliyor musun? Seni gibi birinin oğlumun yanında ne aradığı? Gerçekten ve ziyadesiyle şaşılası bir durum.”  Sözler ağzından öyle hoşnutsuz bir biçimde dökülüyordu ki, güzel şeyler dahi söylese küfür olarak algılanabilirdi.

Aramızdaki negatifliğe yenilerek, “Şaşırma evresini bir an evvel atlasanız iyi edersiniz.” diye konuştum. “Alışma evresi size daha iyi gelecektir.”

Soğuk mavi bakışlarını yeniden benimle buluşturdu. Bana kendince haddimi bildirecek bir şeyler söyleyeceğini sandım ama öyle olmadı. Bol elbisenin üzerinden dikkatle bakıldığında fark edilebilecek karnıma dikkatle baktı.

“Buna hala inanamıyorum.” Bunu benden çok kendine söylemiş gibiydi. Yüzüne yayılan müthiş bir hayal kırıklığı vardı, bu benim umrumda değildi. “O bebeği taşıyan kadın kesinlikle sen olmamalıydın.”

İlk kez bir düşüncesinin altına gözü kapalı imzamı atabilirdim; bu bebeği taşıyan kadın ben olmamalıydım. Onunla hiçbir alakam olmamalıydı. Vicdanımdaki huzursuzluk düşüncelerimi dağıtırken, derin bir nefes alarak kendime geldim. Hayır, bir de ona karşı üzüntü duyamazdım. Yeterince üzüntüm vardı ve yeterince çaresizdim. Düşünmem gereken bir ailem vardı. Ailem bana aitti. Bu bebek kesinlikle bana ait değildi. Bir gün bir şekilde ait olmadığı bedenimden ayrılacak ve başıma gelen her şey gibi o da geride kalacaktı. Düşünmem gereken tek şey buydu.

“Ama bu bebeği taşıyan benim.” Sözlerim düşüncelerime kanlı bir savaş açarken, Biran’ın annesi olacak bu kadını delirtmek için bir fahişe olduğumu bile söyleyebilirdim!
“Ne yazık ki size de bunu kabul etmekten başka bir seçenek kalmıyor.”

“Ulu güçler adına!” diye söylendi başını çevirirken. “Melina’yı arayacağım aklıma gelmezdi.”

Bu kez karşılık vermeye yeltenmedim. Melina’nın adını duymak bende yalnızca hüzün uyandırıyordu. Onun uysal ve iyi niyetli bir kadın olduğunu işitmiştim. Üstelik o kadın torununu taşırken yaşama veda etmişti. Beni sevmemesinin nedenini anlayabilirdim ama Melina gibi birini sevmemesi… İşte bu gerçekten tuhaftı.

At arabasının hızı Biran’ın kullandığı aracın hızıyla ölçüşemezdi. Yol uzadıkça uzadı ve Biran’la olduğundan çok daha çekilmez bir hal aldı. Bunu düşüneceğim aklıma gelmezdi ama şatoya uzanan yolu karşımdaki nemrut kadın yerine oğluna küfür ederek geçirmeyi tercih edebilirdim.

Dik yokuşu geride bırakıp kırmızı karların hüküm sürdüğü alana ulaştığımız an nefesimi özgür bıraktım. Bunu oldukça sesli bir şekilde yapmış olmalıydım ki! kraliçe bana korkunç bir bakış atarak kendisine uzanan eli tuttu, aşağı indi.

Taş köprüyü tamamladık, devasa kapıdan geçtik. Kalın kolonlarla dolu geniş salondaki hizmetliler önce Nivera’yı ardından da beni saygıyla selamladılar. Hizmetliler onun etrafında pervaneye olmaya başladıklarında, ben bir adım gerisinde duruyordum. Biri paltosunu aldı, biri bir şey içmek isteyip istemediğini sordu, bir diğeri onu görmekten dolayı duyduğu mutluluğu mahçupça dile getirdi, öteki ateş sahasına kadar kendisine refakat edeceğini söyledi. Bu insanların kraliçeyi sevdiklerini düşünmüyordum, zira her birinin gözlerindeki şeffaf korkuyu okuyabiliyordum.    

“Ateş sahası ne durumda?” diye sordu mahkemenin de olduğu yerin kapısına dikkat kesilerek “Davetlilerin her biri burada mı?”

“Evet efendim. Tüm soylular içeride, sizi bekliyorlar.”

Dudaklarına memnun bir gülümseme kondurdu. Zaten dik olan duruşunu mümkünmüş gibi daha düz bir hale getirdikten sonra “Güzel.” dedi. “Konslan, bayan Rozelin’e liderler geçidinde eşlik etmeni istiyorum.”

Konslan aldığı emri başıyla onayladı. Kraliçenin kendisinden ne istediğini anlamıştı. Ben de anlamıştım. Ateş sahasına ulaşmadan önce baş yardımcısıyla birlikte liderler geçidinden geçmemi istiyordu çünkü içeride nasıl davranmam gerektiğine dair talimatlar almalıydım. Önce reddetmeyi düşünsem de bunu yapmadım. Daha iyi bir fikrim vardı.

“Elbette kraliçe, öncesinde gençleri ziyaret etmek isterim. Tabii… İzninizle.”

Parmaklarını birbirine kenetledi, yüzüme bir şeyler aranırcasına baktı. Zeki bir kadın olduğu aşikardı ancak ne yazık ki zekasını kibrine kurban verdiği de ortadaydı.

“Pekala.” Attığı ilk adımlar birlikte hizmetlileri de peşine alarak uzaklaştı. Benimle kalan tanıdığım andan beri hiç hoşlanmadığım Konslan’dı. Ona baktığımda, kraliçenin kendisine daha yaraşır bir yardımcı bulamayacağını düşündüm. Konslan efendisine bir uzvu kadar yakışıyordu.

“Gençler eğitimde, bayan Rozelin. Onları eğitim oda-”

“Evet.” Sözünü keserek yürümeye başladım. “Biliyorum. Onlarla eğitim odasında çokça vakit geçirmişliğim var.” Eğitim odasının kapısına geldiğimde durdum ve omzumun üzerinden adama baktım. “Sana bir sır vereceğim, yalnız kalmaktan hoşlanıyorum.”  Donuk suratını geride bırakıp odaya girdim. Aynı anda  gençlerden yükselen sevinç nidaları duyulmaya değerdi.

İki kız Fielda ve Delda koşup bana sarılırken, erkekler ıslık öttürüp el çırptılar. Bir an sonra şaşkınlığı bırakıp sarılışlarına karşılık verdim. Bana duydukları saf sevgiyi hissedebiliyordum. Burada burun buruna geldiğim onca kötü duygudan sonra bu sevgi beni afallatıyordu.

“Seni özledik Roz.”

Delda’nın omzuma sinerek söylediğini Duar tekrar etti. “Seni özledik, Roz. Neden bizi görmeye daha erken gelmedin?”

Onlara kararı benim vermediğimi söylemem gerekiyordu ama bunun yerine gülümsedim. “Özlediğinizde siz gelseniz, olmaz mı?”

Fielda elini ağzına götürerek kıkırdadı. “Şey… Bizim zamanlamamız pek iyi olmuyor.”

Yanaklarımın ısındığını hissettim. Kızlardan ayrılarak masanın eğitim aldığım köşesine ilerlerken, her birinin karnımda gezinen bakışlarının farkında olmamayı isterdim.

“Sen nasılsın Roz? Yani… iyi hissediyor musun?” Dian’ın çekinerek sorduğu bu sorunun bedenimdeki değişimle doğrudan alakası olduğunu anlamamak mümkün değildi.

“İyiyim.” Karşılığını verdim gülümsemeye gayret ederek. “Siz nasılsınız? Her şey yolunda mı?” Bu sorunun cevabını şimdiye dek hiç konuşmayan Mei’den almak için direkt olarak ona baktım.

Bana muhatabı olarak hissetmediğim bir minnet duygusuyla baktı. “Sayende daha iyiyiz, sayende.” Genç adam bana sokulup elimi tuttu, bu kez ısınan burnumdu. Tanrım, hayır, ağlamak istemiyordum. “Benim güzel Roz’um. Sen şimdiye kadar gördüğüm en gerçek Gece Kraliçe’sisin.”

“Mei… Ben…”

“Ne yaptığını biliyorum. Nasıl yaptığını sormayacağım ama ne yaptığını biliyorum Roz. Sen bir meleksin.”

Bir melek değildim. Gece Kraliçesi değildim. Onların sandığı gibi biri değildim.

“Mei, hayır-”

Fielda imdadıma yetişerek  çok daha yüksek sesle kıkırdadı. “Bunu Kraliçe Nivera duymasın.” Birden duruşunu dikleştirdi, yüzündeki gülümsemeyi sildi ve sopa yutmuş gibi dik bir duruşla yürümeye başladı. “Ben Kraliçe Nivera! Her şeyin en iyisini ben bilirim. Sizi zavallı, ezik kulçuklar!”

Eğitim odasını şen kahkahalar sardı, birden kendimi onlara eşlik ederken buldum. Fielda muhteşem Nivera taklidine devam ederken, omuzlarım sarsılıp gözlerim doldu. Buraya geldiğimden beri ilk kez böylesi gülüyordum.

“Şişt!” diye uyardı Feldi. Bunu yaparken bile gülüyordu. “Kes artık şunu! Kraliçenin her yerde gözü kulağı vardır.”

Fielda durup ona dil çıkardıktan sonra  Kraliçe Nivera taklidine devam etti. “Yegane kraliçe benim! Hiç kimseyi beğenmem. Oğlumun da turşusunu kuracağım!”

Delda koşup Fielda’nın ağzını kapattı. Fielda buna rağmen konuşmaya devam ediyordu. Daha fazla güldüm. “Sizi komik kızlar. Hayatımdan bundan daha iyi bir taklit görmedim.”

Yakışıklı Feldi kaşlarını çattı. “Eğer biri duyacak olursa biz de hayatımızda gördüğümüz en iyi cezayı çekeceğiz.”

Onların ceza çekme ihtimalinden duyduğum endişe ile kahkahama son verip elimi kaldırdım. “Gençler, bu kadar yeter. Feldi haklı, sevgili kraliçenin sevgili yardımcısı beni kapının önünde bekliyor. Eğer burada olanları duyarsa, efendisine yetiştirmekte geç kalmayacaktır.”

Anlayışla kendilerini toparlayıp kazanlarının başındaki yerlerini aldılar. Delda yerine geçmeden önce elime yapışarak beni de beraberinde çektiğinde, burada daha kalacağımı anladım. Uzun masanın duvar dibinde kalan sonuna ulaşarak kazanın başında durduk. Bana ait olan kazan kaldırılmıştı ama Delda’nınki hemen önümdeydi.

“Çok vaktinin olmadığını biliyorum ama sana son öğrendiğim büyüyü göstermek istiyorum.”

Merakla kazanın çevresindeki otlara ve iksirlere baktım. “Ne büyüsü Delda?”

Bilmişlikle gülümsedi. “Doğruyu söyletme büyüsü.”

“Bunu öğrenmiştik, diye hatırlıyorum. Ayrıca…” Aklıma gelen detayın hayal kırıklığıyla konuştum. “Bu büyü keşke mahkemede kullanılabilseydi.”

“Kıymetli üç büyüklerin de söylediği gibi.. Mahkemelerde büyü kullanılamaz.Orada deliller, sözler ve yeminlerin hükmü vardır.”

“Biliyorum… Maalesef. Pekala, anlat bana, bu büyünün öncekinden farkı ne?”

Şeffaf şişerlerde bulunan iksirlerden mor olanını havaya kaldırdı. “Bu büyüyü yalnızca karşı tarafa içirebildiğimiz zaman gerçeği işitiyorduk.”  Avucunu kazanın üzerinde açtı, gözlerini kapattı, fısıldadı. Su harlayarak kaynamaya başladığı an iksiri kazana boşaltıp yeniden efsunlu sözcükleri fısıldadı. Kazandaki iksir bu kez taşarcasına kaynarken, Delda gözlerini açıp heyecanla baktı. “Dumanı içine çekip, konuşturmak istediğin kişinin dudaklarına üflüyorsun. Ama çok yakından… Yarım dakika içinde ne sorarsan sor sana cevabını verecek ve sonrasında ne söylediğini  asla anlamayacak.”

İstemsizce ellerimi ovuşturdum. Bu büyüyü kimin üzerinde kullanacağımı biliyordum. “Delda, bana biraz iksir verir misin?”

Sorar gibi baktı.

“Hadi, sadece tek kullanmam için…”

“İksirlerin buradan çıkması yasak Roz, öğrenilirse cezalandırılırım.”

Kulağına yaklaşıp fısıldadım. “Kimse bir şey öğrenmeyecek. Söz veriyorum. Seni tehlikeye atacak bir şey yapmam.”

Bana güvendiğini gösteren bir gülümseme sunduktan sonra boş bir iksir şişesini kazana daldırıp yarısına kadar doldurdu. Ağzını mantarla tıkadıktan sonra kazanın ardından göstermeden bana uzattı. Şişeyi alıp elbisemin içine saklarken, dudaklarımdaki gülümseme teşekkür etmek içindi.

“Onu kimin üzerinde kullanacaksın?”

“Bu bana kalsın.”

Yavaşça omzunu kaldırıp indirdi. “Belki daha sonra söylersin.”

“Belki.” Omzuna dokunup, “Sana bir şey sorabilir miyim?” diye sordum.

“Elbette.”

“Kraliçe Nivera’yı tanıyor musun?”

“Herkes kadar.”

Belki sormamam gerekiyordu ama cevabını sebepsizce merak ediyordum. Sesimi olabildiğince alçak tutmaya çalışarak “Delda,” diye sözem girdi. “Kraliçe, Melina’yı neden sevmiyordu?”

Beni anlamadığını görebiliyordum. Bu noktada ben de kendimi, bu soruyu neden yönelttiğimi anlamıyordum.

“Melina uysaldı. O… çok tatlı ve uysal bir kadındı. Kraliçe Nivera ise kraliçelik vasfının daima otoriterliği istediğine inanırdı. Ne istediğini bilen, emir veren ve hırslı bir kadının iyi bir Gece Kraliçe’si olabileceğini savunurdu. Hala öyle… Melina asla onun istediği gibi biri olmadı. Bu yüzden hep çatıştılar. Daha doğrusu… Nivera her fırsatta Melina’yı istemediğini belli eder, Melina ise bu duruma yalnızca içerlerdi. Sonradan Melina’nın göstermediği tepkiyi lider Biran gösterdi. Annesi ile arası da o dönemlerde bozuldu. Roz… Bu sana nasıl hissettirir bilmiyorum ama lider Biran karısını hep korudu, herkesten, annesinden bile…”

Ama ölümden koruyamadı, diye devam etti içimdeki acımasız ses. Bu yüzdendi kızgınlığı. Bu yüzden kendisini affetmiyordu. Belki de hiç affetmeyecekti.  Affetmedikçe daha hoyrat bir adama dönüşecekti.

“Gitmeliyim.”

Delda ifademdeki boşluğa hayal kırıklığıyla baktı. “Anlatmamalıydım değil mi? Ah, evet. Ne kadar ısrar edersen et, anlatmamalıyım. Kim eşinin geçmişte de olsa başka bir kadına duyduğu aşkı dinlemek ister ki? Çok boş boğazlıyım.”

“Hayır, Delda. Sakın böyle düşünme, seni ben zorladım. Ayrıca söylediklerinde kötü bir şey yok. Biraz bile…”

“Yok mu?” Avuçları havaya bakacak şekilde ellerini iki yana açtı. “Resmen sana eşinin senden önce-”

“Benden önce, benimle değil.” Bu planlı söylenmiş bir şey değildi. Söylendikten sonra sahibini şaşırtacak kadar garip bir cümleydi. “Her neyse. Daha sonra görüşürüz.”

Gençleri selamladıktan sonra hızla eğitim odasından ayrıldım ve kraliçenin istediği gibi yardımcısı Konslan ile liderler geçidine giriş yaptım. Tahminimde yanılmamıştım. Geçite adım attığımı ilk saniye Konslan bana içeride ne yapıp ne yapmamam gerektiğini detaylı bir biçimde anlatmaya başladı. Sesimi çıkarmadım. Aklımdakiler sessiz kalmamı öğütlüyordu.

“Anlaşıldı mı, bayan Rozelin?” Geçitin sonuna ulaştığımızda durdu ve ellerini önünde birleştirerek bana döndü. “Anlamadığınız bir husus-”

“Anladım.” dedim kendimden emin bir sesle. “Ne kadar iyi anladığımı beni içeride gözlemlediğinizde de göreceksiniz.” Bana şöyle bir baktı, kesinlikle umudu yoktu ama yapabilecekleri de bir yere kadardı. Çekildi ve ateş sahasına giden yolu açtı.

Burası son hatırladığım gibi kasvetli ve soğuktu. Yaprakları kımıldamamaya yemin etmiş ağaçların karlı kolları tüm sahayı çevirirken, korumaların sayısı gözle görülecek kadar artmıştı. Kürsülerin yerini tam ortaya konumlandırılmış uzunca bir masa almıştı. Baş köşesinde kraliçenin oturduğu masada uzun bacaklı kristal kadehler, tabaklardan taşan meyveler ve kuru etle donatılmıştı. Masanın konukları ise Nivera’dan pek de farklı görünmeyen, iyi giyimli soylu kadınlardan oluşuyordu. Beni fark etmeleriyle meraklı bakışlarını üzerime çevirmekten çekinmediler.  İlerledim, benim için ayrılan yere, kraliçenin tam karşısında bulunan diğer baş köşeye oturdum.

“Sizi sevgili Rozelin ile tanıştırmama izin verin. O… “ Başını boşluğa çevirdi. Kelimeler ağzından zorlukla dökülüyordu. “Liderimizin mucizesini taşıyan bir Gece Kraliçesi.”

Dudakları düz bir çizgi halini alırken, ay kaşlarının daha da yuvarlanması, oturduğum yeri hak etmediğimi haykırıyordu. Bir noktada haklıydı. Dağınık saçlarım ve kurtuluşu kollayan ruhumla, saçından bir tel bile yüzüne dökülmeyen bu asil kadınların arasında eğreti duruyordum. Ancak içinde bulunduğum vaziyet dudağımın sol kısmını kıvırıp zayıf bedenimle tüm koltuğa yayılmama engel olmadı.

“Şeref verdiniz Gece Kraliçesi.”

“Şeref verdiniz.”

“Şeref verdiniz.”

Sırayla aynı kelimeleri sarf eden kadınları başımla selamladım. Nasıl bir karşılık vermem gerektiğini bilmiyordum. Bu yüzden Konslan, bolca susmamı öğütlemişti.

“Söylendiği kadar güzelmiş.” dedi, esmer, orta yaşlı asil kadın. “Eminim lider Biran’ın yanında çok hoş duruyordur.”

“Ah, şöyle bir hayal ettim de… Kesinlikle kusursuz duruyordur.”

Ekşi bir şey yemişcesine suratımı ekşittim. Neden benden bir objeymişim gibi bahsediliyordu?

“Hanımlar, gerçekten öyle.” Benimle aynı yaşlarda olan kadının kumral saçları tepesinde dantel bir kurdeleyle toplanmıştı. “Sarı saçlara sahip olduğunuz için çok şanslısınız.”

“Liera’cığım, onun asıl şansı lider Biran gibi bir adama kendini beğendirmiş olması.” Kadın içkisinden büyük bir yudum aldıktan sonra komik bir şey söylemiş gibi gülümsedi. “Bu çok zor, farkında olmayan var mı?”

Öfkenin koca ayaklı bir cüce gibi kulaklarımdan zihnime tırmandığını hissettim.

“Elbette, eminim ki şansının getirdiği vasfı ve bu masada olmanın değerini fazlasıyla biliyordur.” Bakışlarım meyve tabağına takıldı. Dev bir üzüme benzeyen meyveden koparılan taneciklerin çiğnenme sesi kulaklarıma bir çivi gibi batıyordu.  “Ülkedeki her genç kızın hayali bu. Bir teki bile şaşmaz!”

Derin bir nefes aldım. Sanırım biraz daha sabredebilirdim.

“Sıhhatiniz nasıl?” diye sordu bir kadın. “Yorgun görünüyorsunuz. Bir mucizeyi taşımak zor olmalı.”

Hamilelikten bir mucize gibi bahsediyorlardı. Hepsinin gözü karnımdaydı ve bundan müthiş bir rahatsızlık duyuyordum.

“İyiyim.” dedim cılız bir sesle. “Bir sıkıntı yok.”

Verdiğim cevap Nivere’nın hoşuna gitmemiş olacak ki, “Aa…” nidasıyla araya girdi. “Bir mucizeyi taşımak zorluk değil ancak onur olabilir. Öyle değil mi Rozelin?”

İkaz dolu bakışlarına lakayt bir bakışla karşılık verdim. “Öyle.” Sonra gülümseyerek kadınları acelesizce süzdüm. “Baş kraliçe haklı, beni yoran bedenimdeki ağırlık değil, kibirli insanların üzerimde bıraktığı ağırlık”

Kadınlardan en yaşlı olanı kaşlarını çatarak, “Anlayamadım.” dedi. “Açıklamanız mümkün mü kraliçe?”

“Nasıl bir açıklama istersiniz?” İşaret parmağım dudaklarımın arasında yer aldığında, Nivera’nın yutkunmakta zorluk çektiğini gördüm. Bu muhteşem bir manzaraydı. “Yüzeysel mi yoksa detaylı mı?”

“Aa…” Kadının beyaz kaşları büzüşürken, bir Nivera’ya bir de bana baktı. “Ne demek istediğinizi anlayamadım hanımefendi.”

Nivera masaya koyduğu elleriyle birlikte söze girecekken planladığım gibi ondan önce davrandım. “Diyorum ki,” Sırıtan bakışlarım Nivera’nın tehditkar bakışlarındaydı. “Siz kibir torbası kadınların arasında bulunmak benim için en büyük yük. Söylesenize, siz birbirinize nasıl tahammül ediyorsunuz?” Her biri öyle büyük bir şaşkınlıkla dona kaldılar ki, kimsenin nefes alış verişi bile duyulmadı. “Ya da şöyle sorayım, kendinize nasıl tahammül ediyorsunuz?

Yaşlı kadın bedenini güçlükle arkaya yaslarken, her an kalp krizi geçirecekmiş gibi görünüyordu. “Ulu güçler aşkına! Bu… bu nasıl bir küstahlık!”

Nivera panikle ayağa kalktı. “Konslan! Derhal bayan Rozelin’i buradan götür.”

Yavaş, çok yavaş bir şekilde ayağa kalktım. “Konslan’a kızmayın kraliçe. O dersini iyi çalışmıştı. Yalnızca… Galiba biraz vahşiyim.”

Konslan saniyesinde yanımda bitti fakat benim söyleyeceklerim bitmemişti. “İyi misiniz?” Tıpkı onun gibi katı bir ses tonuyla devam ettim. “Bayan Nivera?”

Bir adım geri giderken hıçkırır gibi bir ses çıkardı. Ülkede herkes tarafından Gece Kraliçesi olarak bilinirken o ve yardımcısı bana o ünvanla hitap etmekten imtina etmişlerdi. Bu zerre umrumda değildi ama yapmaya çalıştıklarını şimdi bizzat ben yapıyordum. Hem de herkesin gözü önünde!

“Onu buradan götür!” diye buyurdu avuçlarını sıkarak. “Derhal!”

Konslan kolunu önümde uzatarak “Gidelim.” dedi. “Lütfen.”

“Hayır. Bir yere gitmiyorum. Unuttunuz mu? Beni buraya siz davet ettiniz. Üstelik hayli ısrarcıydınız.”

Nivera birbirine kavuşturduğu avuçlarından güç alırken, bana acilen ezilmesi gereken bir böcek gibi baktı.

Konslan’ın parmakları bir anda kolumu sardı. Buna nasıl cüret ettiğini bilmiyordum ama etmişti. “Gidiyoruz.” dedi buz gibi bir sesle. “Kraliçe . Şimdi.”

Dudaklarım ona avazım çıktığı kadar bağırmak için aralandı ancak ateş sahasına çok daha kudretli bir ses çakıldı.

“Hemen elini ondan ayır.”

Konslan’ın eli anında benden ayrıldı, adımları olabildiğince uzaklaştı ve başı önüne düştü. Geriye baktığımda onu gördüm. Ona el hareketi çektikten sonra kaçtığım kapıda durmuş, burnundan soluyordu. Kadınlar hayretle birbirine baktı, sonra anlaşmış gibi bakışlarını masada topladılar. Nivera ise olduğu yerden bir adım bile hareket etmemişti.

“Biran.”

Biran elini havaya kaldırdı ve annesi her ne söyleyecekse buna izin vermeyeceğini gösterdi. Kraliçe utanmışlıkla etrafına baktı. Dudakları kilitlendi, yanakları şişti. Diğer kadınların önünde düştüğü bu durum yüzünden ölebilirdi.

“Yardımcına söyle, eğer bir daha benim kadınıma dokunmaya cüret ederse, ömrü cüret edeceği başka şeylere yetmeyecek.”

Başıyla yanına gitmemi işaret etti. Başka bir zamanda başka bir yerde onu dinleme imkanım yoktu ama şimdi adımlarımı ona giderken buluyordum.Yanına ulaştım, önünden geçtim arabasına bindim. Sürücü koltuğunda yerini aldığında az önceki göğsü sinirle kabaran o değilmiş gibi sakindi. Gaza yüklenip şatodan ayrıldıktan sonra hızını azalttı. Farkı güzergah eve gitmediğimizi söylüyordu. Nereye gittiğimizi sormak zor değildi.

Benim için son söylediğinden sonra onunla konuşmak zordu.

“Bizimkileri almaya gidiyoruz.” dedi karakteristik sesini kararan havaya bırakarak.

Bizimkiler.

Bizim’kiler.

“Ne?”

Yutkunduğunu duydum. Göz ucuya ona baktığımda, yola odaklı olan bakışları, bakışlarımın daha uzun süre yüzünde kalmasına izin verdi. Birkaç gündür görmüyordum. Birkaç gündür uyumuyormuş gibi görünüyordu. Görebildiğim sağ göz altında yer etmeye çalışan koyu renk halka onu ele veriyordu. Ufak bir tümsekten geçtiğimizde kalın bir buklesi alnına düştü. Parmaklarını o buklenin arasından geçirip geri attı ancak bir saniye sonra o yaramaz bukle annesinden azar işittiği halde anne diye ağlayan bir çocuk gibi yeniden alnındaki yerini aldı.

“Cezaları bitti.” diye açıkladı.

Hesaplamadığım cezalarının süresi sona ermişti. İçimde anlamsız bir rahatlama hissettim. Aynı saniyelerde araba içinde yalnız dökük bir kulübenin bulunduğu kurak bir araziye girdi.

Perla, Efraim, Mirel ve Mestan günler sonra karşımdaydılar.

Araç durdu. Biran bir robot gibi kapısını açtı, gitti ve kız kardeşine sarıldı.

Bir süre ön camdan onları izledim. Hepsi bitap, zayıflamış ve kirli görünüyordu. Perla’nın ağabeyinin kollarındaki minyon bedeninin sarsılmasından ağladığını anlayabilmiştim. Tereddütle kapıyı açtım, indiğimde Mirel’in çerçevesi kızarmış mavi gözleri gözlerimdeydi.
Onun üzerinde ise Mestan’ın buram buram özlem kokan bakışları vardı. Efraim çekik gözlerini bir an için yerden kaldırmamıştı. Bir süre her biri bu şekilde kaldılar. Sonra hep birlikte eski kulübeye girdiler. Peşlerinden küf kokulu kulübeye yürüdüm, bir masa ver altı sandalyenin bulunduğu tek göz odaya girdim. İçerisini aydınlatan tek gaz lambasının ışığında binlerce toz tanesi raks ediyordu. Mirel ve Perla ile birlikte öksürmeye başladım. Aynı anda sustuk.

Biran’ın oturmasını diğerleri takip etti. Ayakta kaldım ve onları ilk kez görüyormuş gibi bir köşeden izlemekle yetindim. Perla arada bana bakıyordu ama öyle yorgundu ki istese de gözlerini uzun süre üzerimde tutamıyordu.

“Durum ne?”

Biran’ın sorusunu anlayamamıştım. Durumu zindandan henüz çıkan arkadaşlarına mı soruyordu?

Mestan kollarını masaya koydu. Yağlanmış sarı saçlarının arasından liderine baktı. “Steven bir şeyler biliyor. Başka bir evrenden gelen o kadın senin korumandan sonra son kez onun yanında görülmüş.”

Bedenimdeki tüm tüyler aynı anda ayağa dikildi. Lider Biran arkadaşlarına zindan da bile bir görev vermişti.  Bu görev bizzat benimle alakalıydı! Şimdi ise o görevin meyvelerin toplamak üzereydi. Şaşkınlığı güçlükle bir yana bırakıp konuşmalarına daha fazla dikkat kesildim.

“Emin misin?” diye sordu, çıldırtacak bir sakinlikle.

“Mahkumlar diğer mahkumlara yalan söylemez.”

Biran’ın uzun ve kemikleri masada yerini aldı, sakin bir ritim tutmaya başladı. “İlk hedef Steven. Şimdi öğrenmemiz gerekenleri ondan nasıl alacağımızı düşünelim.”

Efraim tüm bedenine kıyasla daha açık renk olan avucunu masaya sürerken, bakışlarını nedense Biran'dan kaçırdı.

"Benim bir fikrim var."

Biran tepki vermedi. Kimse tepki vermedi. Efraim'in gözleri zihnindeki fikrin ışığıyla aydınlanırken, üzerine çevrilen tek bakış çimen yeşiliydi.

"Kimse ona fikrini sormayacak mı?" diye sordu çimen yeşili bakışların sahibi Perla.

Mirel ona uyarıcı bir bakış fırlattı. Gergin görüntüsü artık onunla bütünleşmişti ancak şu an, zindan cezasını henüz tamamlamışken, gerginliği başka bir boyuta kaymıştı.

"Fikirlerin bir önemi yok. Biran bu gece zindan cezasını çekmek için yanımızdan ayrılacak ve o dönene kadar yerimizden kıpırdayamayız."

Mestan turuncu saçlı kadını başıyla onayladı. Suskundu. Biran bu gece gidecekti.

Bu gece gidecekti.

Biran belini yaslı olduğu duvardan ayırırken bile düşünceli halini elden bırakmadı. Parmakları gömleğinin çözülen üstten iki düğmesinin yarattığı açıklıktaydı.

"Söyle." Mavileri gecikmeli olarak Efraim'e ulaştı. "Mantıklı bir şey söylemezsen çıktığın zindanı mumla aratırım."

Efraim yutkundu. Haksız sayılmazdı. "Rozelin ile ilgili hepimizin şahit olduğu bir şey var; parmakları kimin parmaklarıyla kenetlense o kişiyle alakalı bir şeyler görüyor. Eğer Steven'ın elini…"

Biran aniden eğildi, avuçlarını sertçe masaya koydu.  "Dahiyane planın bu mu senin?"

Efraim bir kez daha yutkundu. Cevap vermeyeceği anlamak zor değildi. Pekala, sahne sırası bendeydi.

"Neresini beğenmedin?" dedim yumruk yaptığım elimi çenemin altından ayırmadan. "Steven'dan öğrenmen gereken bir şey var ve Efraim de sana bunu öğrenmenin en mantıklı yolunu söyle."

Gözlerim kızıl bölgenin hoşnutsuz liderine çevrildi. Bunu gerçekten istiyor muydum? Muamma. Ancak onun istememesi benim bir şeyi yapmam için yeterli bir sebepti.

Doğrulurken, elleri masadan usulca ayrıldı. Bir heykelde farklı görünmüyordu, yine. "Çok heveslisin bir yabancının elini tutmaya."

Omuz silktim. "Esas yabancı sensin. Senin de tuttum, ne yazık ki."

Kimseden ses çıkmıyordu, en hırçınları Mirel'den bile… O an anladım ki Biran bunu gerçekten istemiyordu.

"Yazı tura atalım," dedim birdenbire. Aynı saniye bana küfür etmişim gibi baktılar.

Para olmaya bir evrende yazı tura atmak…  Pekala iyi fikir sayılmazdı.

Etrafıma bakındım. Aklıma gelen ilk şeyi yaparak masaya ilerledim ve paslı şamdandaki beyaz mumun başından kırıp parçanın bir tarafını yerden aldığım köz parçasıyla siyaha boyadım. Sonra da gidip yabancının önünde durdum.

"İsli kısmı tura, temiz kısmı yazı. Birini seç, üste gelen kısım seçtiğin kısım olursa senin dediğin olacak." Sinsice gülümsedim. "Gelmezse benim."

Elleri beline uzandı ve orada kenetlendi. Başı karşıya hizalıydı, üstten bakıyordu ve ifadesinde bir buz kütlesi gibi soğuktu.

"Tura. At."

Bir adım geri çekildim. Mumu parmaklarımın arasında çevirerek havaya attım. Mum dönerek toz ve kir içindeki zemine düşerken, yabancı hariç tüm bakışlar yerde tepinen mum parçasındaydı.

Döndü, döndü, döndü.

İsli kısımda yavaşladı. Biran'ın dudakları belli belirsiz kıvrıldı. Yüzüm düşerken, mum sol tarafa düştü ve temiz kısım yukarı baktı.

Yazı! Yazı gelmişti.

Yumruk yaptığım elimi kaldırıp sevinçle indirdim. "Kazandım!" dedim çoskuyla. "Benim dediğim olacak!"

"Sen kazandın." Sakallarının çenesini üzerinde öfkeyle tepindiğine yemin edebilirdim. "Onun elini tutacaksın." Bu sefer onun dudaklarında uslanmaz bir tebessüm yer edindi. "Ama bunu yaparken bile benim gözümün önünde olacaksın."

🖤



Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

DuruMavii sizi seviyor.

Continue Reading

You'll Also Like

201K 41.3K 55
Aşık olmak suç mu? Suçmuş... Hemde suçların en büyüğü. Bir aşk uğruna adaletin aydınlık tarafından karanlık tarafına geçtiğim gün anladım bunu. Sevdi...
335K 5.1K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
83.5K 5.1K 14
"Katillerin aynı zamanda bu kadar espritüel oluklarını bilmiyordum," dedim, bir katil olduğunu tekrar yüzüne vurarak. Onun sinirlenmesini bekledim, a...
190K 13.1K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...