Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

By Savaniris

103K 7.6K 3.2K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... More

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
18|Mesaj
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
30|Yüzleşme
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
42|Hapsolmuş
43|Karanlık Ruh
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
46|Ejderhayla Dans
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

31|Büyük Bir Hata

1.1K 108 45
By Savaniris

Oy ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim!

Keyifli okumalar!

     Karanlıkta yatağıma uzanmış, koca bir sessizlik eşliğinde tavana bakıyordum. Şu iki gün, hayatımda ilk kez kendimi sorgulamama neden olmuştu. Bana doğru gelen davranışım, Alkın'ın güvenini kırmıştı. Artık bana güvenmiyordu çünkü benim de ona güvenmediğimi düşünüyordu fakat bu doğru değildi.

Her şeyden bunalmıştım. Pek çok sorun dört bir yandan saldırıyordu ve ben onları çözmeden rahata eremeyecektim. Elimi komodine uzatıp iki gündür bakmaya cesaret edemediğim günlüğü aldım. Deri kapaklı defter, sırlarını ortaya dökmek için bekliyordu fakat benim bu sırları öğrenmeye cesaretim yoktu. Ayrıca bu, başkasının özeliydi ve bakmam hiç doğru değildi. En kısa zamanda Alkın'a vermeliydim. Tabii bana bunun için bir dakikasını ayırabilirse.

Telefona mesaj geldiğinde isteksizce ekranı açtım. Yaprak, gruba mesaj göndermişti ve bu bir ilkti.

'Simay kulübede bulduğun günlüğü oku.
Alkın'ın annesi gerçekten dövmeliymiş.'

'Nereden öğrendin?'

'Alkın'ın odasına gizlice girdim
ve annesinin başka bir günlüğünü buldum. Fabulasium'dan bahsettiği sayfalar var.'

Şaşkınlıkla mesajı okudum. Belki de Alkın'ın dövme yaptırmasının sebebi annesiydi. Annesinin sırları, Alkın'ın sırlarını da aydınlatır mıydı? Yine de günlüğü okumak doğru gelmiyordu. Sanki Alkın'a tekrar ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum.

'Sence okumamız doğru mu?
Sonuçta bu annesinin özeli.'

'Böyle bir zamanda ahlak kurallarını
düşünecek değilim. Okuyamam diyorsan
bana ver.'

Egehan sohbete dahil oldu.

'Oku! Oku! Oku!'

Zaten Alkın Egehan'ın umrunda bile değildi. Onun ne hissedeceğini önemsemezdi fakat ben önemsiyordum ve günlüğü vereceğim biri varsa o da Yaprak değil Alkın'dı.

Dudaklarımı dişleyerek elimdeki deftere baktım. Son sayfa Alkın'ın doğduğu gün yazılmıştı. Kapağı hafifçe araladım fakat hemen kapattım. Yapamazdım, Alkın bunu da yaptığımı öğrenirse bir daha yüzüme bakmazdı.

Telefonu elime alarak Alkın'ın adına bastım ve mesaj attım.

'Alkın, biliyorum benimle konuşmak
istemiyorsun ama önemli bir durum var.
Müsaitsen arayabilir miyim?
Seninle ilgili.'

Mesajda konudan bahsetmek istememiştim çünkü mesajı kimlerin okuyabileceğini bilmiyordum. Birkaç dakika sonra telefonum çaldığında arayan Alkın'dı. Ellerim titremeye başladığında derin bir nefes aldım ve telefonu açtım.

"Alkın?"

"Ne söyleyeceksen hızlı olur musun? İşim var." dedi soğuk bir sesle. Bana bir dakika bile tahammülü kalmamıştı artık.

"Tamam, çok hızlı olacağım. Geçen gün, deniz kenarında bir kulübede senin annenin günlüğünü buldum. Neden orada olduğunu bilmiyorum. Hiç okumadım, merak etme. Sadece defteri ilk gördüğümde ne yazdığını merak edip öylesine bir sayfa açmıştım. Senin doğduğun gün yazılmış-" Hızla konuşmaya devam ederken Alkın aniden sözümü kesti.

"Annemin günlüğü mü?" Ses tonu aniden değişmişti. Telefonu ilk açtığı gibi duygusuz değildi artık.

"Evet. Onu sana vermek istiyorum. Yarın okula getireyim mi? Yoksa hemen mi istersin? İstediğin bir yere de getirebilirim." dedim.

Alkın bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes aldı. "Onu almaya gelirim. Yarım saat içinde orada olurum." dedikten sonra telefonu kapattı.

Parmaklarım deri kapağın üzerinde gezinirken iç çektim. Ne yazdığını deli gibi merak ediyordum fakat okumayacaktım. Belki bir gün Alkın söylerdi ya da okumama izin verirdi fakat bana karşı böyle davranmaya devam ederse bu benim için sadece bir hayal olurdu.

Yataktan kalkarken odamın dışında duyduğum seslerle donakaldım. Ses, alt kattan gelmişti. Kalbim korkuyla hızlanırken yavaş adımlarla kapıya ilerleyip kapıyı sessizce araladım. Bir süre dinledikten sonra yere bir şey düştüğünde irkilerek kapıyı kapattım. Evde biri vardı.

Elimi kalbimin üstüne getirdiğimde sakinleşmeye çalışıyordum. Sakin olmak zorundaydım. Evdeki her kimse benim burada olduğumu fark etmeden bu işten kurtulmam gerekiyordu. Günlüğü ve telefonu elime aldım. Telefonun ekranını açmaya çalıştığımda karşılaştığım tek şey karanlık bir ekrandı. Bugünlerde lanetlenmiş olabilir miydim? Nasıl böyle bir anda şarjım bitebilirdi?

Sessiz olmaya çalışarak şarj cihazını ararken alt kattan bir ses daha duydum. Panik hücrelerime yerleşmiş, elimi kolumu bağlamıştı. Şarj cihazını bulamıyordum ve korkum gittikçe artıyordu. Alt kattaki sesler kesildiğinde duraksadım. Şu an hiçbir işime yaramayan telefonu masaya koyup kapıya ilerledim ve hafifçe araladım. Gitmiş miydi? Belki bir hırsızdı ve alt kattaki eşyalardan istediklerini alıp evden ayrılmıştı. Ne yazık ki polisi arayıp haber veremiyordum çünkü kullanabileceğim diğer telefon alt kattaydı. Günlüğü elimde sıkıca tutarken odama dönüp ağır sayılabilecek gece lambasını elime aldım ve yavaşça odamdan ayrıldım.

Keşke annemle babam burada olsaydı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hızla çarpan kalbimle birlikte ses çıkarmamaya çalışarak merdivenlerden yavaşça inerken bir elimde günlük, bir elimde tutmakta zorlandığım gece lambası vardı.

Salonu görebilecek kadar basamak indikten sonra durdum ve etrafı kolaçan ettim. Görünürde kimse yoktu. Pencereden içeri giren sokak lambalarının ışığı bazı noktaları aydınlatmakta yetersiz olsa da salondaki çoğu bölge temizdi.

Nefes bile almadan kalan basamakları indim. Temkinli adımlarla salonun ortasına doğru ilerlerken yemek masasının yanında yere düşmüş birkaç parça eşya görerek yutkundum. Birisi evde bir şey aramıştı.

Tam telefonun olduğu yere yönelecekken arkamdan ağzıma sarılan elle boğuk bir çığlık atıp çırpınmaya çalıştım. Beni sıkıca saran kol, hareket kabiliyetimi engellerken elimdeki gece lambası yere düşmüştü. Kulağımın dibinde mekanik bir ses "Şş küçük cadı, sakin ol." dediğinde daha çok çırpındım. Arkamdaki her kimse onu tanıyamazdım çünkü büyük ihtimalle maske takmış, içine de ses değiştirme mekanizması koymuştu.

Gözlerim dolmaya başlarken dediği gibi sakin olmaya çalıştım çünkü panik sadece daha kötü şeylere yol açardı fakat sakin olmak söylendiği kadar kolay değildi. Nefesimi tıkayan deri eldiven de buna hiç yardımcı olmuyordu.

Çırpınmaya devam ederken arkamdaki kişinin ayağına sertçe bastım ve onun afallamasını fırsat bilerek öne atıldım. Yere düşen gece lambasını hızla elime alırken ondan uzaklaşarak yüzümü ona döndüm. Nefes nefese "Kimsin sen? Ne istiyorsun?" diye sordum.

Tahmin ettiğim gibi maske takan kişi doğruldu. Uzun boylu ve yapılı biriydi. Baştan aşağı siyah giymiş, karanlığa karışmıştı. "Elindeki günlüğü istiyorum. Onu bana ver." dedi.

Şaşkınlıkla "Ne? Neden onu istiyorsun?" diye sordum.

"Çünkü o senin elinde olmamalı." diye karşılık verdi mekanik ses. "Senin ya da başka bir dövmelinin."

Şokla ağzım açıldı. Karşımdaki kimdi? Bir İzci miydi? Evimde bir İzci mi vardı?

Yavaşça geriye doğru adım atarken "Kimsin sen?" diye sordum.

Maskeli kişi bana doğru bir adım attı ve "Tahmin ettiğin kişiyim." dedi.

"İzci misin yani?" diye sorduğumda güldü.

"Doğru bildin zeki kız. Şimdi onu bana ver." dedi ve elini bana uzattı.

Yutkunarak bir adım daha geriledim. Bana uzattığı eline bakarken günlüğü sıkıca kavramaya devam ediyordum. "Vermezsem ne olur?" diye sordum.

"Olacak şeylerden hiç hoşlanmayacağını bilsen yeter. Uzatma ve onu bana ver." dedi.

Bacaklarım orta sehpaya çarparken durdum. Kaşlarım hafifçe çatıldığında "Bir dakika...Sadece günlüğü mü istiyorsun? Beni kaçırmayacak mısın?" diye sordum. İzciler dövmelilerin peşindeydi ve ben de bir dövmeliydim. Karşımdaki adam da bunu biliyordu. O zaman neden sadece günlüğü istiyordu ki?

Maskeli adam güldü. "Kaçırılmak için bu kadar hevesli olduğunu bilmiyordum. Ne yazık ki bugün seni kaçırmayacağım ama üzülme, onun da zamanı gelecek." diye karşılık verdi.

"Ne demek bu? Hiçbir şey anlamıyorum. Basit bir günlüğü mü almaya geldin yani?"

"Anlamana gerek yok. Ayrıca o basit bir günlük değil." diye cevap verdi. Ardından dişlerini sıkarak "Ver şunu bana yoksa zorla alırım." dedi.

Çenemi yukarı dikerek "Alabiliyorsan al o zaman." dedim ve sehpanın yanından geçerek gerilemeye başladım. Adam aniden üzerime atıldığında ikimiz de koltuğa devrildik. Bir eli boğazımı kavrarken diğer eli yukarıda tuttuğum günlüğü almaya çalışıyordu. Bacaklarımla tekme atmaya çalışırken ağzımdan küçük çığlıklar kaçtı. Beni öldüreceğini sanmıyordum fakat canımı yakacağından emindim.

Çırpınmaya devam ederken nefesim kesilmeye başlamıştı. Ellerimden kaymak üzere olan gece lambasını son bir kuvvetle kavradım ve üzerime ağırlığını bırakmış olan adamın kafasına indirdim. Adam sersemleyip boynumu serbest bıraktığında işimi garantiye almak için lambayı sertçe bir kez daha vurdum.

Üzerimden kayarak yere düştüğünde hareketsiz bir şekilde yerde uzanıyordu. Öksürerek hızla ayağa kalktım ve nefesimi düzenlemeden yanından uzaklaşıp kapıya koştum. Şu an beynim çalışmayı durdurmuştu. Korkudan kafayı yemek üzereydim. Ellerim ve bacaklarım titrerken kapıyı açarak dışarı çıktım ve koşmaya başladım.

Günlük hâlâ elimdeydi fakat mantığımı evde bırakmıştım. Gözyaşlarım görüşümü bulanıklaştırırken düşünmeden yola atladım ve bir arabanın aniden durduğunu ancak fark edebildim. Arabanın tamponu hafifçe bacaklarıma değdiğinde zaten düşmeye hazır olan bedenim yere yığıldı.

Arabanın kapısı açılırken doğrulmuş ve titreyerek ağlamaya başladım. Günlüğü sıkı sıkı göğsüme bastırmıştım. Aklımdaki tek şey günlüktü. Yüzümü kaplayan saçlarım geri çekildiğinde Alkın'ın korkuyla bana baktığını gördüm. "Simay! İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu? Ne olur bir şey söyle!"

Korku dolu sesini duyduğumda daha çok ağlamaya başladım. Sanırım şoka girmiştim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Alkın beni belimden ve bacaklarımdan kaldırarak arabanın kaputuna oturttuğunda elleri vakit kaybetmeden yanaklarımı buldu. "Simay canın mı acıyor? Hastaneye götüreyim mi seni?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

Ağlamaktan nefesim kesildiğinde derin bir nefes almaya çalıştım. "Ha-hayır. Canım acımıyor." dedikten sonra iç çektim. "O yüzden a-ağlamıyorum."

"Ne oldu o zaman? Niye aniden yola atladın? Duramayacağımı sandım. Beni korkudan öldürmek mi istiyorsun?" dediğinde gözlerime büyük bir korkuyla bakıyordu. O da benim gibi nefes nefese kalmıştı.

Sakinleşmeye çalışarak birkaç kez nefes alıp verdim. Sıkıca tuttuğum günlüğü ellerim titreyerek ona uzatırken kısık sesle "Al." dedim. Bakışları günlüğe indiğinde kaşları çatıldı fakat almadı.

"Ne olduğunu söyleyecek misin?" diye sordu kaskatı bir sesle.

Ağlamaklı bir şekilde "Lütfen al onu. Bende durmasını istemiyorum." dedim. Elleri defteri kavradı ve onu ellerimden çekip içine hiç bakmadan yanıma koydu.

"Niye bu haldesin? Günlük yüzünden mi? Kötü bir şey mi okudun?" diye sorarken gözleri gözlerimden hiç ayrılmıyordu. Yüzünde yumuşak bir ifade vardı.

Başımı salladım. "Okumadım. İçinde ne yazdığını bilmiyorum." dedim. Sonra iç çekip "Evde biri vardı." dediğimde ifadesi sertleşti.

"Kim?"

"Bilmiyorum. Maskeli biriydi. Önce hırsız sandım ama benden günlüğü istedi. Sonra da saldırdı-"

"Saldırdı mı?" diye sordu dişlerini sıkarak. Öfkeli bakışları eve dönerken ellerini üzerimden çekip adımlarını oraya yönlendirdi. Telaşla kaputtan inerek günlüğü elime aldım ve kolundan tutup onu durdurdum. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Öylece eve mi gidecekti?

"Oraya gidip o piç kurusunu geberteceğim." dedi tehlikeli bir sesle.

"Saçmalama! O adam bir İzci! Uyanmış olabilir ve yanında silah olabilir. Ya sana bir şey yaparsa?" dedim korkuyla.

"Sana saldırmış! Bunu yanına mı bırakayım?"

"Polisi arayalım. En doğrusu bu olur." dedim.

Alayla gülerek "Polis mi? Sence böyle kapsamlı bir grup polise karşı önlem almamış mıdır? Her yerde adamları var. Polisi aramak boşuna vakit kaybı olur." dedi.

"Olmaz! Girme lütfen." diye yalvarsam da beni dinlemeden kolumdan kurtuldu ve bahçeden geçerek eve doğru yürüdü. Arkasından tedirgin bir şekilde ilerledim. Kaçarken kapıyı aralık bırakmıştım. Çekinmeden kapıyı itip içeri girdiğinde arkasına sinerek ben de onu takip ettim. Birlikte salona doğru ilerledik.

Gözlerim salonu hızla taradı. En son üçlü koltuğun yanına düşmüştü fakat orada değildi. "Gitmiş." diye fısıldadım.

Alkın aniden ışıkları yaktığında gözlerimi kıstım. Evin başka bir yerinde değilse gitmiş olmalıydı. Alkın'ın gözleri, savaş alanına dönen salonda gezinirken çenesi kasılmıştı. Yüzündeki öfkeli ifadeyle salonun içine doğru yürüdü ardından başı, boğuşmamızdan dolayı geriye doğru sürüklenmiş yamuk duran üçlü koltuğa kaydı.

Elleri yumruk olurken öfkeli nefeslerini duyabiliyordum. Yere eğilip kırık gece lambasını eline alırken bana döndü. "Çok mu korktun?" diye sordu.

Tam anlamıyla ödüm kopmuştu. Hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum fakat abartmamaya karar verdim. "Evet. Yani ne yapacağımı bilemedim ve panik yaptım." dedim.

"Seni yalnız bırakmamam gerekiyordu." dedi kendi kendine. Gözleri hâlâ kırık gece lambasındaydı. Lambayı sonunda sehpaya bıraktıktan sonra bana yaklaşmaya başladı ve mavileri bu sefer boynumda bir yere takıldı.

Yüzü tekrar kasılırken parmaklarını yavaşça boynuma yaklaştırdı ve nazikçe dokundu. "Bunu yaptığına çok pişman olacak." dedi sert bir sesle.

Elini tutarak "Boş ver. Geçti gitti. Sen bunu al ve iyi sakla. Bunun peşindeler." diyerek eline günlüğü verdim. "İçinde her ne yazıyorsa onları bayağı endişelendiriyor."

Ellerim gibi sesim de titriyordu çünkü henüz kendime gelememiştim. Alkın aniden beni kendine çekip sıkıca sarıldığında derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve sarılışına karşılık verdim. Ferah kokusu tüm korkularımı bastırmaya başlamıştı. "Canın çok yandı mı?" diye sordu.

"Hayır. Merak etme." diye fısıldarken burnum boynuna yerleşmişti. Derin bir nefes aldım.

"O mümkün değil işte." diyerek saçlarımı yumuşak bir şekilde okşadı. Bana karşı hâlâ mesafeliydi ve bu mesafeyi belki de hiç aşamayacaktım fakat vicdanı beni bırakmamıştı.

"Teşekkür ederim." dediğinde gözlerimi araladım ve "Ne için?" diye sordum.

"Günlüğü korumaya çalıştığın için." dedikten sonra sıkıntılı bir nefes verdi. "Ama bir daha herhangi bir şey için canını tehlikeye atarsan seni asla affetmem."

"Senin için değerlidir diye düşündüm."

Alkın geri çekildi. "Senin kadar değil. Senin asıl yapman gereken bendeki seni korumaktı." derken ona olan ihanetimden bahsediyordu.

Gözlerim yanarken "Beni hiç affedemeyecek misin?" diye sordum.

"Bilmiyorum." dedi Alkın. Ardından derin bir nefes alıp "Ben evi kontrol edeyim. Belki hâlâ bir yerlerde saklanıyordur." diyerek salondan ayrıldı.

On beş dakika sonra bütün evi aramış fakat İzci'den bir iz bulamayarak yanıma gelmişti. Ben de o sırada salondaki dağınıklığı toplamıştım. Yorgunlukla koltuğa çöküp başımı ellerimin arasına aldım.

Alkın da karşımdaki tekli koltuğa oturduğunda arkama yaslandım. "İstersen biraz uyu. Ben buradayım." dedi sakince.

Başımı salladım. "Hayır, uyuyabileceğimi sanmıyorum. Ayrıca...seni engelliyorum. İstersen gidebilirsin, bir daha geleceklerini sanmam." dedim.

Hafif bir sinirle "Saçmalama Simay. Gitmiyorum hiçbir yere. Annenle baban gelmeden olmaz." dedi. Sol elini şakağına dayayarak boşluğa bakmaya başladı.

Biraz daha sakinleştiğimde "Bir şey var." dedim. "Adamla boğuşmadan önce biraz konuştuk. Ona neden günlükle birlikte beni de kaçırmaya çalışmadığını sordum. O da daha zamanı gelmedi dedi. Bu ne demek sence? Ne planlıyorlar?"

"İzciler, garip davranışları olan bir grup. Onları doğadaki yırtıcılar gibi düşünebilirsin. Avlarını avlamadan önce onlarla oynamayı severler. Senin korkmanı istemiş. Avlarının korktuklarını görmek onları eğlendiriyor." diye cevap verdi.

"Peki bunu nereden biliyorsun? Onlarla daha önce karşılaştın mı?" diye sordum merakla.

Gözlerini üzerimden çekip yere odakladı. "Onlardan uzun bir süredir haberim var. Davranışlarını az çok anlamaya başladım." dedi.

Çekinerek "Annen...onlar yüzünden mi öldü?" diye sordum. Bu konuyu açmak istemezdim fakat onlarla nasıl bir bağlantısı olduğunu bilmek istiyordum.

Yavaşça başını salladı. "Evet." Ardından derin bir nefes aldı. "Sen günlüğü nerede buldum demiştin?" diye sorduğunda yutkundum. Acaba yaşanan her şeyi anlatmalı mıydım? Bu, diğerlerinin kimliğini açıklamama neden olurdu fakat Alkın da bir dövmeliydi. Ondan neden saklamamız gerekecekti ki?

"Ben en iyisi sana her şeyi baştan anlatayım."

<<<•>>>

"Deniz kenarındaki kulübede mi?" dedikten sonra kaşları çatıldı. Ona her şeyi anlatmıştım. Egehan, Yaprak ve Yekta'dan da bahsetmiştim. Sadece Yekta'ya şaşırması beni şaşırtmıştı. Sonra da 'Egehan'la olan anlamsız yakınlığınızın sebebi buydu demek' demişti. Yaprak hakkında ise hiç konuşmamıştı.

"Evet." dedim. "Bir sorun mu var?"

"O kulübe babama ait ama uzun bir süredir oraya kimse uğramıyordu." dedi. Yüzünde anlamsız bir ifade vardı.

"O zaman annenin günlüğünün neden orada olduğunu anlamış olduk ama Dövmeci -daha doğrusu İzciler'den biri- bizi neden oraya yönlendirdi?" diye sordum. Her şey fazla anlamsız geliyordu. Ayrıca bu şehirdeki büyük küçük her binanın Alkın'ın babasına ait olduğundan şüphelenmeye başlamıştım.

"Bilmiyorum. Bence Dövmeci'yle de alakalı tuhaf olan bazı noktalar var. Ben onun İzciler tarafından ele geçirilmiş olabileceğinden şüpheleniyorum." dediğinde şaşırdım.

Endişeyle "Neden böyle düşünüyorsun?" diye sordum.

"Dövmeci, dükkanını asla bu kadar uzun bir süre boş bırakmaz." dedi.

"Ama İzciler'den kaçıyor. Onlar tarafından takip edilmemek için dükkana uğramıyor olamaz mı?" diye sordum.

"Daha önce de onlarla karşı karşıya geldiği oldu ama asla dükkanı bırakıp gitmedi. İzciler bir dönem şimdikinden bile fazla aktiftiler. O zaman kaçmadıysa şimdi neden kaçsın?" dedi. Gözleri düşünceli bir şekilde sehpaya bakıyordu. Sorduğu sorular mantıklı fakat huzursuz ediciydi.

Huzursuzca "Kaçırıldıysa ne zaman kaçırılmıştır sence?" diye sordum.

Alkın parmaklarıyla gözlerini ovdu. "Dükkanda bulunmadığını anladığımız ilk andan beri -hatta daha öncesinde- onların elinde olabilir." dedi.

Korkuyla yutkunurken ellerimle yüzümü kapattım. Korkunç bir hata yapmış olabilirdim. "Ben gerçekten aptalım." diye mırıldanırken Alkın "Ne oldu?" diye sordu.

Ellerim kucağıma düşerken endişeyle ona baktım. "Bir gece bilinmeyen numaradan yardım etmemi isteyen bir mesaj geldi. Bu mesaj tekrarlayınca ben de kim olduğunu öğrenmeye çalıştım. Dövmeci'ydi ya da ben öyle sandım. Beni Dövmeci olduğuna inandırmıştı yani. Benden bir şey istedi." dediğimde Alkın hafifçe doğrularak kaşlarını çattı.

"Ne istedi?"

"Ona bir silindir götürmemi istedi." dediğimde gözleri hafifçe büyüdü.

"Sakın bana götürdüğünü söyleme Simay." derken telaşlanmaya başladığını hissetmiştim.

"Neden öyle söyledin?" diye sordum titremeye başlayan sesimle.

"Simay! Götürdün mü?" dediğinde sesi hafifçe yüksek çıkmıştı.

Derin bir nefes alıp "Evet." diye cevap verdim.

Alkın gözlerini kapattı. "Ne yaptın sen?" diye söylendiğinde kalbim büyük bir endişeyle çarpıyordu. "Böyle bir hatayı nasıl yapabilirsin?"

"Neden? O silindir ne ki?"

Alkın gözlerini açtığında içindeki yenilgiyi görmüştüm. "Dövmeci senden o silindiri asla istemezdi." dedikten sonra ellerini saçlarından geçirdi. Ardından yutkunarak "Çünkü o silindir, dövmelilerin dövmelerini almak için kullanılıyor." dediğinde nefesim kesildi.

Ben gerçekten korkunç bir hata yapmıştım. Sonumuzu getirecek olan nesneyi, sonumuzu getirmek isteyenlerin ellerine kendi ellerimle vermiştim.

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
437K 31.1K 62
Ansızın anne olmak zorunda kalmış genç bir kız.. Aile kavramı eksik olan birisi ne kadar anne olabilir, doğurmadığı bir çocuğa annelik yapabilir mi...
290K 25.3K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
861K 19.8K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...