Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

By Savaniris

102K 7.6K 3.2K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... More

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
18|Mesaj
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
31|Büyük Bir Hata
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
42|Hapsolmuş
43|Karanlık Ruh
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
46|Ejderhayla Dans
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

30|Yüzleşme

1.1K 118 57
By Savaniris

Keyifli okumalar!

     Hayatta en çok korktuğum şey güvendiğim biri tarafından ihanete uğramaktı. Artık o korkumun yanına bir korku daha eklenmişti: Bana güvenen birine ihanet etmek.

Alkın'ın gözlerinde gördüğüm tek şey hayal kırıklığıydı ve bu beni hiç beklemediğim şekilde mahvetmişti. Keşke öfkeyle baksa diye düşündüm. Böyle yaralı bir şekilde değil de öfkeyle baksa. Bana ne kadar kötü biri olduğumu söylese.

Fakat hiçbir şey söylemedi. Gözlerimden bir damla yanağıma düşerken "Çok özür dilerim." dedim. "Amacım asla seni aptal yerine koymak olmadı. Sadece korkmuştum."

Alkın'ın yüzü acıyla buruşurken "Korktun mu? Neden?" diye sordu.

"İlk zamanlarda benimle evleneceğini söylüyordun. Çok kararlıydın. Ben o zaman kendimi çok çaresiz hissetmiştim. İstemediğim bir şeyi yapmaya zorlanıyordum. O yüzden kaçtım." dedim.

"Sana neden kaçtın diye sormadım Meira. Nova olduğun zaman aslında kim olduğumu, seni nasıl çaresizce aradığımı gördün. O zaman da mı korktun benden? O yüzden mi hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandın? Sana bunu yaptıracak kadar kötü ne yapmış olabilirim?" dediğinde sertçe yutkundum.

"Hiçbir şey. Aksine bana karşı çok iyiydin. Korkumun sebebi sen değilmişsin. Korkumun sebebi buraya gelir gelmez bana yüklenmeye çalışılan sorumluluklarmış. Bunu yeni anladım." 

Başını sallayarak "Yeni anladın. Peki." dedikten sonra "Hep şüphelendim, biliyor musun?" dediğinde derin bir nefes almaya çalıştım. "Her zaman aklımın bir köşesinde Nova'nın sen olduğu ihtimali vardı. Önümde pek çok ipucu da vardı ama ben onları görmeyi reddederek sana güvenmeyi seçtim. Bana böyle acımasızca bir şey yapacağını düşünmedim çünkü sen öyle biri değildin. Yanılmışım."

Gözyaşlarım hızla yanaklarımdan aşağı kayarken hıçkırmamak için tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım. "Öyle biri değilim." dedim acıyla. Hiçbir şey söylemediğinde çatlamış bir sesle "Ne zaman emin oldun ben olduğuma?" diye sorduğumda ruhsuzca gülümsedi.

"Buraya geldiğimiz ilk gün. Muhafızlar sana prenses diye hitap ettiklerinde çok şaşırmıştın. O zaman emin oldum. İlk şüphem ise parlayabildiğini bilmediğini fark ettiğimde başlamıştı."

Göğsümdeki acıyla gözlerine baktım. "Beni affedebilecek misin?" diye sorduğumda Alkın'ın gözleri kızardı.

"Bana bunu başkası yapmış olsaydı umrumda bile olmazdı ama söz konusu sen olunca...Sen beni yaralayabilecek tek kişiydin ve bunu hiç çekinmeden yaptın." dedi.

Hıçkırmaya başlayarak "Öyle söyleme. Senin canını isteyerek yakmak ister miyim hiç? Ne olur beni anlamaya çalış." dedim. Kendimi iğrenç biri gibi hissediyordum.

"Sen beni hiç anlamaya çalıştın mı?" dedi gözlerinden bir damla düştüğünde.

Ardından yavaşça bana yaklaşarak alnıma küçük bir öpücük kondurdu ve saçlarımın kokusunu içine çekerek geri çekildi. "Bundan sonra istediğin gibi olacak. Bir daha hiç karşına çıkmayacağım. Artık korkmana gerek yok." derken benden uzaklaşmaya başladı.

Korkuyla "Alkın hayır-" diye başladığımda omzumdaki şiddetli yanmayla dişlerimi sıktım. Omzum parçalara ayrılıyormuş gibi hissederken bu acıyı hak ettiğimi düşünüyordum. Daha büyük acıları da hak ediyordum çünkü istemeden de olsa Alkın'ı aptal yerine koymuştum.

Alkın arkasını dönerek benden uzaklaşmaya başladığında onun peşinden kayalıklara doğru ilerledim. "Lütfen dur! Konuşalım." desem de hiçbir şey söylemeden kayalıkların arasındaki geçitten geçti.

Vakit kaybetmeden ben de geçitten geçtiğimde gözümü alan güneş ışığıyla yüzümü buruşturdum. Yırtıktan sonunda çıkmıştık. Çıkışta hâlâ cüce görüntüsünde olan Egehan'ı büyük bir taşın üzerinde otururken bulduğumda Egehan'ın bakışları da bize dönmüştü. Önce bana, sonra da Alkın'a şaşkınlıkla baktı.

Alkın hiçbir şey söylemeden son kez bana döndükten sonra dumanlar eşliğinde ejderhaya dönüştü ve havalanarak uzaklaşmaya başladı. Bacaklarım beni taşıyamazken dizlerimin üstüne düştüm ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Onu kaybetmiştim ve bunu bir kez daha yaşama olasılığım vardı. Eğer dünyada bu evrende kim olduğumu öğrenirse beni yine terk ederdi.

Egehan koşarak yanıma geldiğinde "Ne oldu? Bu halin ne? Taşa bir şey mi oldu yoksa? Neden eski haline geri döndün?" diye sordu endişeyle.

Sadece "O anladı." diyebildim. Acıyla "Onu kaybettim." dediğimde gözlerinde anlamsız bir ifade belirdi.

"Zaten amacımız da bu değil miydi?" diye sordu şaşkınlıkla.

Başımı iki yana sallayarak ağlamaya devam ederken kara gözlerinin içine baktım. O an dudakları aralandı ve "Sen ona aşık olmuşsun." dedi yavaşça.

Hıçkırıklarım yavaşça iç çekmelere dönerken aklım Egehan'ın cümlesinde takılı kaldı. Aşk, hiçbir zaman istemediğim bir şeydi. Pelin'in çektiği acıları çok kınamıştım, aynılarını yaşamak istememiştim fakat şu an çok daha kötüsünü yaşıyordum. Alkın'a aşık mıydım, bilmiyordum fakat ona kesinlikle çok değer veriyordum ve onu hayal kırıklığına uğratmak yaşadığım en kötü acılardan biriydi.

Egehan boynundaki kolyeyi çıkardığında parlamaya ve uzamaya başladı. Birkaç saniye içinde kendi görüntüsüne kavuşmuş, Asker Felix olmuştu. Kollarımdan tutarak beni yerden kaldırıp bana destek oldu ve yavaşça yürümeye başladık. "Biraz oturmak ister misin?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Hayır, gidelim buradan." dedim.

Sessizce çalıların arasında yürürken Egehan bakışlarını üzerimden hiç çekmemişti. "Seni daha önce hiç böyle görmemiştim." dediğinde burnumu çektim.

"Şu sıralar hayatımda hiç ağlamadığım kadar çok ağlıyorum. Büyük ihtimalle beni böyle görmeye devam edeceksin." diye karşılık verdim.

"Neden? Bir sorun mu var? Bana söyleyebilirsin."

Derin bir nefes alıp vererek "Boş ver. Bilmesen de olur." dedim.

"Meira-" diye itiraz ederken ileride yolun ortasında aniden biri belirdi.

Egehan önüme geçerken merakla omzunun üstünden yolun ortasında bize arkası dönük kişiye baktım. Siyahlar içindeydi ve başında sivri bir şapkası vardı. Yüzünü yavaşça bize doğru döndüğünde yutkundum. Eris yani Corvina gelmişti.

Bizi fark ettiğinde duraksadı fakat fazla beklemeden zarifçe bize doğru yaklaşmaya başladı. Gözleri ikimizin üzerinde gezindikten sonra çenesini yukarı dikerek soğuk bir sesle "Prens Dorian nerede?" diye sordu.

Cevap veremediğimde Egehan "Gitti." dedi. Eris'in kaşları hafifçe çatılırken "Gitti mi? Sizi almadan mı? Bana yırtığın çıkışında buluşmak için sinyal göndermişti, neden beklemeden gitti ki?" diye sordu.

Zorlukla "Sanırım artık beni geri götürmek için uğraşmayacak." dedim. Perişan halim onun da gözünden kaçmamıştı.

"Ona bir şey mi yaptın?" diye sorarken sesindeki gizli endişeyi sezmiştim.

Gözlerim dolarken "Onu yaraladım." diye cevap verdim. Eris'in gözleri kocaman açıldığında "Ne?" diye bağırdı. Elini bana doğru kaldırıp kıvırırken avcunun içinde kara bir bulut belirdi.

Egehan hızla onun kolunu tuttuğunda "Öyle değil. Onun hiçbir şeyi yok. Sadece...duygusal açıdan kötü durumda. Sanırım." dedi.

Eris'in yüzündeki sert ifade yerini korurken elini yavaşça indirdi. "Onu üzdün yani? Seni bunun için bile öldürebilirim." dedi öfkeyle. "Ama yapmayacağım. Onun senden uzaklaşmasını ve senin çektiğin acıyı izlemek de içimdeki öfkeyi söndürebilir."

Ağlamamak için kendimi tutmaya çalışırken Eris sağ elini kaldırarak işaret parmağındaki yakut yüzüğe baktı. Kaşları çatılırken yüzüğün üzerinde elini gezdirdi. "Bir sorun var." diye mırıldandığında endişeyle onu izledim. Bu yüzükten Alkın'da da vardı ve büyük ihtimalle haberleşmeyi bunlarla sağlıyorlardı.

"Ne oldu?" diye sordum.

"Yüzüğün parlaması kesildi."

Tedirginlikle "Ne demek bu?" diye sorduğumda soğuk bakışlarını bana çevirdi.

"Ondan haber alamıyorum demek. Bu da başına bir şey gelmiş olabileceğini gösteriyor." diye cevap verdi.

İçimde yükselen korkuyla "N-ne olmuş olabilir ki?" diye sordum. Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affedemezdim.

Eris'in kahverengi gözleri birkaç saniye yüzümü süzdükten sonra soğuk bir sesle "Yüzükteki büyü kolay kolay kesilmez. Kesilebilmesi için ciddi anlamda zor bir durumda kalmış olması gerekir. Yüzüğün daha önce bir kez daha büyüsü kesilmişti ve o zaman...siz Sandık'ın yanındaydınız." dediğinde yutkunamadım.

Sandık'a gitmiş olamazdı, değil mi? Bu intihar olurdu. O kadar üzülmüş olamazdı.

Egehan "Ya da sadece yüzüğü çıkarmıştır. Olamaz mı?" diye sordu rahatlatmak ister gibi.

Eris öfkeyle "Hayır, olamaz. Yüzüğü çıkarsa bile büyüsü kesilmez. Büyünün iletilemediği bir yere gitmiş olmalı." diye karşılık verdi.

"Sandık'a mı gitti yani? Bunu gerçekten yapar mı?" diye sordum.

Eris gözlerini ovarken "Bunu yapabilirdi, tabii bir sonraki Sandık yakınlarda olsaydı. Büyü bu yakınlarda kesildi, yani Sandık'a gitmiş olamaz." diye cevap verdi. Ardından derin bir nefes aldı. "Fakat onun kadar kötü başka bir yere gitmiş olabilir. Daha doğrusu ellerine düşmüş olabilir."

Egehan "Bu yakınlarda o kadar tehlikeli bir yer var mı ki?" diye sorduğunda Eris başını salladı.

"Evet. Karanlık Ruhlar Evi."

Neresi olduğunu bilmiyordum fakat Eris'in yüzündeki endişe kalbimin korkuyla hızlanmasına yetmişti.

Egehan şaşkınlıkla "Orası gerçek mi?" diye sorduğunda Eris "İnan bana fazlasıyla gerçek." diye karşılık verdi.

"Orası neresi? Alkın'a ne oldu?" diye sordum.

Eris'in bakışlarında ilk kez hüzün belirirken "Adı üstünde, Karanlık Ruhlar Evi. Ruhu acı çekenleri içine çeken ve kurtulması çok zor olan büyük bir malikane. Alkın'ı gerçekten yaralamışsın." dedikten sonra sert bir sesle "Ve onu oradan sen kurtaracaksın yoksa sonsuza kadar başına bela olurum." diye devam etti.

Beni korkutan Eris'in tehditi değil, Alkın'ın başının dertte olmasıydı ve onu sonucu ne olursa olsun oradan kurtaracaktım.

<<<•>>>

Geçen gece oldukça yorucu olaylar yaşadıktan sonra dünyaya dönmüş, uzun bir süre içimdeki huzursuzluğa anlam vermeye çalışmıştım. Diğer evrende ters giden şeyler vardı. Prens her kimse onu üzdüğüm için fazlasıyla üzüldüğümü hatırlıyordum ki kim olduğu önemli değildi. Birini üzmek beni her zaman çok rahatsız ederdi.

İki gün boyunca evde yalnız olacaktım. Annemle babam, şehir dışında bir kongreye katılacaklardı ve bu benim için iyi haberdi çünkü biraz kafa dinlemek istiyordum. Test kitaplarını alıp uzun bir süre salonda ders çalıştıktan sonra karnımın acıktığını hissederek mutfağa gidip bir şeyler hazırladım. Tam yemeye hazırlanırken kapı çaldığında kaşlarımı çattım. Beklediğim kimse yoktu. Umarım yine gaz ya da elektrik sayacı değişimi olmazdı çünkü ne zaman evde yalnız kalsam ikisinden birinde bir sorun çıkıyordu.

Sıkıntıyla kapıyı açtığımda karşımda Alkın'ı görerek şaşırdım. "Alkın? Ne işin var burada?" diye sorduğumda gülümsedi.

"Beni gördüğüne üzülmüş gibisin." dediğinde güldüm.

"Hayır, sadece hiç beklemiyordum. Gelsene." diyerek kenara çekildim.

Mavi gözlerinde tereddüt belirirken "Ailen evde değil mi?" diye sorduğunda başımı sallayarak "Hayır, iki günlüğüne kongreye gittiler. Yani rahat ol." diye cevap verdim.

Anlamlı bir şekilde gülümseyerek "Ne kadar rahat olabilirim mesela?" diye sorarken içeri girmişti.

"Çok fazla değil." dedim. Salona doğru ilerlerken "Neden gelmiştin?" diye sordum merakla.

"Telefonlarımı açmadın, ben de endişelendim. Bir sorun olup olmadığını görmek istedim."

Yüzümü buruşturarak "Yukarıda unutmuşum ve büyük ihtimalle sessizde ama iyiyim. Sağ ol. Beni kontrol etmene gerek yoktu." dedim ve gülümsedim.

Alkın yanıma yaklaşarak saçlarımı hafifçe okşadı. "İyi olduğunu görmeseydim rahat edemezdim." dedi ve üstündeki tişörtle aynı renge bürünmüş mavi gözlerini gözlerime sabitledi.

Gözleri öyle berrak bir maviydi ki sanki dünyanın en temiz suyunun içine girmişim gibi huzur dolu hissediyordum. Nasıl bu kadar değişken renkleri olabilirdi?

Yavaşça bana yaklaşıp alnını alnıma yasladığında "Bugün sende ayrı bir tatlılık var. Neden acaba?" diye sordu.

"Sonunda ders çalışabiliyorum, belki ondandır." dedim ve güldüm.

Alkın'ın kaşları hafifçe çatılırken "Zaten hep yaptığın bir şey değil mi?" diye sordu. Gözlerim büyürken pot kırmak üzere olduğumu fark ederek durumu hemen toparladım.

"Şey, bilirsin işte, babam ve İdil'e kafayı taktığım için bir türlü odaklanamıyordum ama biraz daha kendime gelmeyi başardım." dedim.

"O konuda bir gelişme var mı peki?" diye sordu.

İç çekerek "Hayır, henüz bir şey yok ama bir şekilde açığa çıkaracağım." diye cevap verdim. Bir adım uzaklaşarak "Madem geldin, o zaman otur da sana da yemek için hazırladığım şeylerden getireyim." dedim ve mutfağa ilerledim.

Arkamdan "Yemek yapabiliyor musun?" diye sorduğunda güldüm.

"Pek sayılmaz ama çok iyi yaptığım bir şey var." dedim. Mutfaktaki masanın üzerindeki geniş tabağı alarak salona girdim ve ona yaklaştım. "Yumurtalı ekmek yapmakta bir numarayımdır."

Alkın'ın gülümsemesi yüzünde donarken yavaşça bana döndü ve elimdeki tabağa baktı. Dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Saniyeler içinde gözlerine daha önce hiç görmediğim acı bir ifade yerleşmişti.

Tabağı masaya koyarken "Alkın? İyi misin? Yanlış bir şey mi söyledim yoksa?" diye sordum endişeyle. Yumurtalı ekmek yaptım demenin nesi yanlıştı ki?

Neden aniden yüzü asılmıştı? Bakışlarını bir süre üzerimden çekmeden yavaşça bana yaklaştı. "Lütfen sen olma." diye fısıldadığını duydum fakat neden bahsettiğini anlayamamıştım.

Parmakları tişörtümün ucunu kavrarken yavaşça yukarı sıyırmaya başladığında şaşkınlıkla "Alkın ne yapıyorsun? Bırakır mısın?" diyerek geri çekilmeye çalıştım fakat beni tuttu ve bakışlarını açıkta kalan karnıma indirdi.

Gözleri sararmaya başlayan morluklarda gezinirken parmaklarını o morlukların üzerinde gezdirdi. Yüzü acıyla kaplanmış, gözleri kızarmıştı. Yavaş yavaş fark ettiğim şeyle kalbim endişeyle çarptı. O olamazdı, değil mi?

"Alkın-" 

"Bana yine yalan söyledin." dedi ve acı dolu gözlerini gözlerime sabitledi. "Meira."

Şaşkınlıkla nefesimi içime çekerken hiçbir şey söyleyemedim. O, Prens Dorian'dı ve onu bir gün sonra, gerçek dünyada yine kaybediyordum. İçimdeki huzursuzluğun sebebi buydu demek ki.

Gözlerim dolarken "Alkın konuşalım mı? Lütfen. Her şeyin bir sebebi var." dedim. Ağlamamaya çalışıyordum fakat ne kadar başarılı olacağım tartışılırdı.

"Sana hiç mi güven vermedim Simay? Benim içimi hiç mi göremedin? Kalbimin sadece senin için çarptığını göremedin mi gerçekten?" diye sorduğunda başımı hızlıca sallayarak "Hayır. Hayır düşündüğün gibi değil. Sana güvendim Alkın. Herkesten daha çok hem de." dedim.

Yüzü sertleşmeye başlarken "Sen güvendiklerine böyle mi davranırsın? Onlara yalan söyleyip onları aptal yerine mi koyarsın?" diye sordu.

"Hayır tabii ki. Lütfen yine beni dinlemeden gitme. Açıklamama izin ver." diye yalvardım. Onunla empati kurmuştum ve gerçekten berbat hissetmiştim.

Dişlerini sıktı. "Peki. Konuş." dedi soğuk bir sesle. Onun güvenini tamamen kaybetmiştim ve büyük ihtimalle boşuna çırpınacaktım fakat beni anlamaya çalışmasını istiyordum.

Yutkunarak "Oturalım mı?" diye sordum fakat Alkın yerinden kıpırdamadı.

Derin bir nefes aldım. "Korku çok garip bir şey. İnsana hiç istemediği şeyler yaptırabiliyor. Benim hayatım çok düzdü Alkın. Dersler dışında hiçbir şey yoktu hayatımda. Sonra bir gün aniden nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde dövme yaptırdım ve hayatım bir gecede değişti. Bir gecede! Hayatım aniden tepetaklak oldu. Hiç tanımadığım bir evrene gittim. Dünyada pek fazla iletişimimin olmadığı kişiler benden görev adı altında bir şeyler istediler ve ben de korktum. O zamanlar seni tanımıyordum ki!"

Alkın'ın bakışları değişmedi fakat dinlemeye devam etti.

"Biliyorum, senin yanında kılık değiştirerek ilerlemek saçmalıktı ve kırıcıydı ama o an doğru olanın bu olduğunu düşünmüştüm. Zaman geçtikçe sana alışmaya ve bana daha önce hiç göstermediğin yönlerini görmeye başladım ve pişman oldum. Sonra tuhaf bir şey oldu. Kılığına girdiğim kişiye dönüşmeye başladım. Kendimi unuturken senin beni aramanı kıskanmaya başladım. Çok garipti. Hem bendim hem de ben değildim. Bilmiyorum Alkın, beni bir şey engelledi."

Aniden "Bana neden dövmeli olduğunu söylemedin?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım.

"Çünkü söylemememiz gerekiyor. Sen de bana söylemedin." diye cevap verdim.

"Şüphelendin ama sormadın. Sorsaydın söylerdim." dediğinde anlamayarak ona baktım. "O gün Dövmeci dükkanında karşılaştığımız zaman gözlerindeki şüpheyi gördüm. Sonra da dövmeli olma ihtimalimden rahatsız olduğunu gördüm. Neden rahatsız oldun? Arabada da bana yalan söyledin. Sana bir şey yapacağımı mı düşündün?" diye sordu. Bakışları artık hiçbir duygu barındırmıyordu ve bu beni çok endişelendiriyordu.

Telaşla "Hayır, öyle bir şeyi hiç düşünmedim. Rahatsız olduğumu bile hatırlamıyorum." diye karşılık verdim. "Alkın tehlikedeyiz. Her yerde İzciler var. Kimliklerimizi hatta dövmeli olup olmadığımızı bile bilmememiz gerekir diye düşündüm. Sence bu endişelerim çok mu mantıksız?" dediğimde dudakları hafifçe kıvrıldı.

"Peki madem öyle, senin dövmeli olduğunu bilen ama kendisi dövmeli olmayan biri var mı?" diye sordu.

Sıkıntıyla iç çekerek "Evet ama-" derken sözümü kesti.

"Evet yani var. Demek ki birine güvenip ona dövmeli olduğunu söylemişsin. İzci tehdidine rağmen." dedi. Ardından gözlerinde hayal kırıklığı belirdi. "Ama bana söylemedin çünkü bana hiç güvenmedin."

"Alkın beni anlamıyorsun." dediğimde "Sen de beni anlamıyorsun ve ben beni hiç anlamayan birini yeterince dinledim." dedi ve başka bir şey söylemeden arkasını dönerek gitti.

Arkasından "Alkın!" diye seslensem de durmadı. Kapının kapanma sesini duyduğumda kendimi daha fazla tutamayarak ağlamaya başladım. Onu yine kaybetmiştim ve nasıl kazanabileceğimi bilmiyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

971K 50.8K 82
#1 kurtadam 21.04.2020 #1 vampir 29.01.20 #3 macera 21.05.21 Annesinin ve babasının ayrılması üzerine Laura ne kadar babasına düşkün olsa da annesini...
18.2K 844 33
Akın ile İnci'nin Aşkı
2.7K 401 11
Melek'in en büyük şansı babasıyken, Melih'in en büyük şanssızlığı babasıydı.
9.1K 692 10
The Originals'ın Klaus'u ve The Vampire Diaries'ın Caroline'ının dünyayı gezme çabaları...