MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 124K 67.6K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

fifty-six

16.8K 783 601
By tamamyayazar

Selamss aşklar. Nabersiniz?

Yoğun bir dönem demiştim o yüzden böyle aralıklar olabilir tabi sonu güzel ve ÖZLEŞTİK. <31

INSTAGRAM: @tamamyayazar

Zaman atlaması yaptım azıcık, ilerleyelim bakalım.

💘OYSU VE YORUMSU💘

 🖤

Perşembe 07:55

"Ya gitmesen olmaz mı, en azından bugün?" dedim mızmız bir sesle. Yine ve yine, mekanımız belirlediğimiz Uğur'un evinde, yatağındaydık.

Mekan demeyelim de evimiz diyelim.

Imhhh, evimiz...

Normalde evsiz damsız biriymiş gibi, sonradan görme olmamak adına bu tabir beni irite edebilirdi ama Uğur'un evinin evim olma düşüncesi, o; içinde ben yokken evini ev bellemediğinden beri, beni ancak mutlu ediyordu.

Onu esaretim altına almıştım resmen. Karnına çıkıp oturmuştum.

Gitmesine izin vermemek adına erken bile uyanmıştım daha ne? Pazar gecesi, bir gece onun evinde kalmıştım ve bir de dün akşam yine kaçar gibi buraya gelmiştim. Sanki babişin anlamıyor he.

Valla adam harbi kraldı mq! Sana karışamam demişti ve karışmıyordu. Canımın içi babişim, sözünün eriydi. Ondan izinsiz yapacağıma en azından, bugün arkadaşımda kalacağım diyordum. Bu arkadaşın kim olduğunu anlamasına rağmen, hiçbir şey bilmeyen insan ayağına yatıyordu. İnşallah içten içe kendini yiyip, ömrünü çürütmüyordur?

Allah korusun köpke iç ses!

Hem bu arkadaşın seni si*kiyor ama onu napıcaz?

Ayb.

"Hafta sonu tamamen seninim güzelim ama bugün gitmem gerek." dedi Uğur, göğsüme dökülen saç tellerinden birini, işaret parmağına dolarken. Doladığı tutamı hafifçe aşağı çekti. Otomatik olarak ben de eğildim. Avuç içlerimi göğsüne kapamıştım. Tırnaklarımı kaslı göğsüne bastırıp, teninde hafif izler kalmasını sağladım. Onunla oynadığımın bilincinde bana izin veriyordu.

"Yeter ama!" dedim. Omuzlarımı silkerken. "Ömür ya da Atlas da anlıyordu bu işlerden. Henüz çırak olabilirler ama onlar gitsin." Alt dudağını dişlerken gülümsüyordu.

"Tam da söylediğin gibi çırak onlar güzelim. Aylık bütçe konuşulacak yöneticilerle ve onlar bu iş için hazırlık bile yapmadılar. Hiçbir şey bilmeden gitseler, bana zarardan başka bir şey getirmezler." Kalçamı ileri geri oynattım.

"Hımmm, usta sen misin yani?" Yengeye Elif dedin usta...

Maga beee!

"Belli olmuyor mu," dedi, beni biraz aşağıya, kasıklarına doğru kaydırırken. Arsız sarışınım benim!

"Göster bakim ustalığını, hadi." Ağırlığımı kasıklarına doğru biraz daha net hissetsin beni diyerek bıraktım. Kaşlarını öyle mi der gibi kaldırdı.

"Yemezler güzelimmm."

"Off," dedim. "Bıktım mafya olmandan." Ciddi misin bu konuda amk!

İç ses, senin gibi Uğur'um da bana inanmıyor olmalıydı.

"Mafya Bey derken öyle söylemiyordun ama?" dedi.

Öne doğru eğildim, köprücük kemiklerini sağdan sola okşadım. Yüzümde keyifli diyebileceğim bir gülümseme belirmişti bir anda. Çakal, beni nereden vurması gerektiğini iyi biliyordu.

Nerene vurması gerektiğini de iyi biliyor da, neyse susalım.

Susamcık!

"Yalan mı ki?" dedim nazlı nazlı, kelimeleri uzatırken. "Mafya Bey'im değil misin?"

Saçlarımı geriye savurdum. Parmakları boşlukta kaldı birkaç saniye, sonra da ellerini karnımın iki yanına koydu. "Öyleyim," dedi. Başparmakları karnımın iki yanını okşuyordu. "Ve sen de benim, işine gelince benim kucağımdan ayrılmayan; işine gelmeyince de tırnaklarını çıkarmaktan vazgeçmeyen küçük kedimsin."

Kıkırdadım. "Yaaa..." Tırnaklarımı da tıpkı dediği gibi göğüslerinin çevresine sürmeye başlamıştım. Bundan, bir kadın olarak; erkeklerin de zevk alacağını Uğur'dan önce neredeyse bilmiyordum. O zevk aldıkça bende de tatmin edici bir his oluşuyordu. Yani bir erkeğin göğsünü okşamak... Sanki tekdüze bir hareket gibi geliyordu. Ama kaslı teni, göğüs uçlarının sertliği, dokunurken verdiği his, kenarlarındaki ufak kıvrımlar, dişlerken onun da uyarılıyor olması paha biçilemezdi.

"Kedi alalım mı? Sahiplenelim yani?" dedim. Konudan konuya nasıl geçtin amk!

Ben geçerim.

Ben bu işin sonu yatakta bitecek sanmıştım?

Zaten yataktayız, senin gözün kör diye bilmiyon!

Ağlyrm .s Mutlu musun?

"Artemis'le aranız düzeldi, yeniden bozmak niyetindeysen alalım," dedi. Avuç içi göbeğimin üzerine sürtünüyordu. Huylandım. Her yerinden gıdıklanan biri değildim ama tüy gibi dokunuşları beni gülümsetmişti. Dudak büktüm.

"Doğru hem bir eve bir kedi yeter, di me?" Uzanıp, burnumu iki parmağının arasına sıkıştırdı hızlıca. Öyle ki afallamış, ne yaptığını geç fark etmiştim.

"Seni yerim."

Belimin arkasına bastırdığı avucuyla benim üzerime uzanmamı sağladı. Kollarımı hemen bedeninin yanına alırken beni yönlendirmesine izin verdim. "Böyle tatlı konuşunca beni yemek istediğini bilmiyordum?" Sesim bildiğimi bas bas bağırıyordu da, işte aşkın kanunu buydu.

Kekimi ye beni yeme Naziko!

"Seni her zaman yemek istediğimi hiç bilmiyorsundur o zaman?" dedi o da oyuncu bir tavırla.

Dudaklarım, O şeklinde açık kaldı. Dizlerimi düzleştirip, Uğur'un üzerine tamamen uzandım. Gövdem göğsünde, başım boynunun girintisinde, bacaklarım çıplak bacaklarının üzerindeydi.

Ayaklarımı geri kıvırıp, indirip kaldırmaya başladım. Bu pozisyonu sevmediğimi bilmeyen yoktu herhalde?

Burnumu boynuna sürttüm. "O zaman yanımdan ayrılmak da istemiyorsundur."

"Ahseeeen," dedi. Dakikalardır konuştuğumuz boşa gitmiş gibi. Sıkıntıyla üfledim. Dudaklarımın dibindeki boynuna dişlerimi koparacak gibi geçirseydim acaba gitmekten vazgeçer miydi? Şirkete gitmez de Hakk yoluna gider gibi.

Allah korusun malako, ben onu öldürmem severim.

He patlayan şah damarı da öyle diyordu.

Yutup> Doktorlar> patlayan şah damarı> enter.

Zuhahahsjgashdshgsdgj!

"Hadi kalkalım, zaten geç kaldım, daha duş alacağım." Dili bunu söylese de kolları aksini iddia eder gibi belime, oradan da kalçamın üzerine kaymıştı. Ağır ağır okşadı, yuvarlak ve çıkık popomu. Şortun altından içeri girmek için an kolluyordu resmen.

Ayağımı popoma doğru getirdiğimde elinin tersine çarptım. İlki kazaydı, bir kere daha vurdum eline, sırf ponçik kalbimi kırıyor diye, bu da hata olsun hadi dedim ama bile isteye hızlı bir şekilde üçüncü sefer vuruşum tamamen tercihimdi.

Vay Dostoyevski'den söz hacılamak vay.

Şişşt!

Uğur, bunu bilerek yaptığımı fark ettiği anda, kalçamı parmaklarıyla sıkıştırdı. İnlememek için yanak içlerimi ısırdım. Ayaklarımı da durdurdum. Şimdi onun canı yanarsa benimki de yanardı falan filan gerçeğine girmek istemiyordum. Zaten öyleydi çünkü. Love yani aşk böyle bir şeydi.

Hem o damarlı ellere, kıyamisu!

"Bari beraber alalım." dedim. Gece duşumuzu alıp yatmıştık ama her an azabilme kapasitemiz olduğu için, Uğur da ayılma babında yeniden duş almak istiyor olabilirdi.

"Uslu duracaksan alalım." Kalçama beni sakinleştirmek istercesine, pışpışlar gibi üç defa vurdu. Opsss bebek!

"Yok," dedim açıkça. "Durmayacağım."

Başını eğdiğini hissetmiştim ama ben boynunun kuytusunda gizlendiğimden göz göze gelmedik. "Şımarık." dedi saçlarımın üzerini öperken.

Suscan! Her zamanki halimiz.

"Gerçekler..." dedim.

Bir anda kalçamı kavradığı gibi beni yana devirdi. Üzerimde yükselirken, şaşırmıştım. "O zaman ayrı almalıyız güzelim ve ben giriyorum şimdi duşa. Tamam mı?" Yüzünü eğip, burnumun ucuna ufak bir kelebek öpücüğü kondurdu. Kollarımı göğsümde birleştirip, başımı yana çevirdim.

"Küstüm işte, git şirketin sevsin seni tamam mı?"

Bana boş boş baktı. Bu ergence kıyası fazla gereksiz bulmuş olabilirdi ama bence çok yerindeydi. Günler akıp geçerken, sevgilimle azıcık görüşebilmek kanıma dokunuyordu. Napim? Mafya bulmasaydın!

Seni Uğur'a şikayet edicem!

Şaka yaptımsss, ben onu senden bile çok seviyorum.

O zaman seninle de küsücem.

Yapmadığın şey mi?

Ben tatildeyken, o da üç aylık yaz tatiline girmeliydi. Bundan sonraki okul okuyacağım senelerde de bu böyle olursa, çok sevinirdim şahsen! Sömestırlarda da.

"Tamam küs, ben duştan çıkana kadar barışacaksın ama olur mu?" Yanağımı öpüp, yataktan indi. Üzerinde hiçbir şey olmadığı için, sabah kalktığımda ben giyinsem de, onun kalkmasına izin vermediğimden hâlâ çıplaktı. Banyoya yöneldiğinde, kaslı, tam avuçlanmalık poposuna ağzımın suyu akarak baktım.

Ben de bakim?

"Fenasın başa belasın he sarı şekerim," dedim kıro bir edayla. "Sen böyle anlaşmalar yaptığından sırtın yere gelmiyordur."

"Eee yani," deyip göz kırptı. "Ben çıktığımda, küslüğünü bitirmiş ol." Ona uzun uzun küs kalırım diye de nasıl korkuyordu ama! Ondandı iki durup bir durup uyarı yapması. Yerim youuuuuuu!

Banyoya girdi. Gözden kaybolur kaybolmaz, su sesi gelmişti. "Emrin olur," diye bağırdım. Çok seviyordum bu sarıgülü!

Birkaç saniye yatakta tembellik yapmaya devam ettim, kokusu tenime bulansın ister gibi kendimi manyakça, temiz ama onun teninin sindiği çarşaflara sürttüm ama bunun da sonu gelmezdi ki. Kokladıkça müptezel oluyordum.

Kusura bakma Matmazel, bu semtte herkes müptezel.

Uğur kafasına koymuştu. İlla gidecekti o şirkete. En azından çıkmadan kahvaltı yapın diyen Nilgün ablam gibi, anaç bir hisle dolunca ayaklandım. Üzerime bir şey giyme gereği duymadan olduğum gibi aşağıya indim. Bu halde beni görse görse Artemis ve Luna görürdü.

Salih Reis?

Uğur onun iki gündür anne ve babasının evinde olduğunu söylemişti. Buraya, korumalarla yaptığı özel bir yemek varsa onu yolluyormuş. Ya da Uğur'un yemesi için her öğün bir şeyler işte. Börek çörek mi?

Herhalde, bilemiyordum.

Hayata bak sen kalk o kadar zengin ol, yine de iki evin ihtiyacını bir aşçı karşılasın.

İlla yardımcıları oluyordur herhalde ama Salih Reis'i dost benimseyip vazgeçemiyor olmalıydılar harbi.

Merdivenlerden çıplak ayaklarımla şap şup indim. İstikametim mutfaktı. Tahminimiz doğruydu. Masanın üzerindeki, sıcaklığını koruması için özel paketlenmiş kapaklı, poşet içinde olan kapları açtım; içinden çıtır çıtır kızarmış patates, zeytinli el açmaları, peynirli su böreği çıktı.

Off, kapakları açıldığı gibi mutfağı, bizim mutfaktaki gibi güzel kokular sarmıştı. Lan iki yemek yapmayı öğren bari, Salih amciş olmasa aç mı kalacaksınız?

Ayy galiba. Ben ekmek elden su gölden iyi alışmıştım. Harbi bu konularda yeteneksizdim.

Patates kızartması bile yollamış adam sen beceriksizsin diye.

Napim ya? Kızartırdım ama ya elime yağ sıçrarsa ve canım yanarsa? Sonra ben çoook üzülürsem?

Uff olursan?

Evet evet.

Hassas kız!

Ama yumurta falan da kırabiliyordum şimdi. Bir de makarna yapardım, herkes gibi. Bugün de, en azından omlet yapmak için kahve makinesini çalıştırıp, dolaptan üç yumurta çıkardım. Alt taraftan aldığım birkaç maydanoz yaprağı ve kaşarla da Uğur inmeden şipşak, aşırı lezzetli bir omlet yapabilirdim. Bebeğime ellerimle bakma keyf!

Sevdiğin adamı aç bırakmamak için yemek kursuna yazıl.

Ben onu her türlü doyururum, sen merak etme kıps.

Ayy ben şok.

Parkedeki pati seslerinden sonra, bahçe kapısının aralık kısmını ittirerek; harbi bu kızları aç bırakıyorlarmış gibi içeri Luna ve Artemis girdi. Gelişmiş koku duyularını yemekler için kullanmaları da mafya hayatının içerisinde yaptıkları bir cilveydi herhalde. Artemis, gün geçtikçe de büyüyordu ha. Yakında en az annesi kadar olacaktı. Artık sütle yetinmediği de kesindi.

"Günaaaydınnn zilloş köpkeler." dedim. Ama bu tanım kurtçuklarıma harbi uymuştu. Kıkırdadım kendi kendime. Onlar da havlayıp, bana kuyruk salladılar. Luna, tezgah kenarına ön patileriyle tutunmuş, uzun boyuyla, bir kapta karıştırdığım yumurtaya bakmaya başlamıştı. Artemis de harbi tenime bağımlı gibi yine geçmiş arkama, baldırlarımı yalıyordu. Tövbest!

Köpek olmasa kuduruk ve sapık derdim de, şimdi doğası diyordum.

Bir kapta karıştırdığım ve üst dolaptan bulduğum rendeyle, içine bolca kaşar serpiştirdiğim, baharatları eklediğim omleti çırptım. Malzemeye kıyma keyf. Bol koymuştum.

He üç yumurta da öyle diyordu.

Ama ne yapayım? Ya Uğur beğenmezse ve yemezse? İsraf kafasıyla beni büyüten Nilgün Başqan, bizim evden buraya ışınlanır belam olurdu. Severse yine yapardım, o yesin ben sonra da yerdim vay anam vay! Aşk fedakârlıktı işte.

Yine kolay bulduğum tava ve yağla da, ocağı yakmıştım.

"Aç mısınız gene kız?" dedim, elimdekine dikkatle bakan Luna'ya. Havladı. Baya da besili bir şeydi ama yok gözü doymuyordu herhalde.

Yaaa kıyamisu.

Karışımı, ısınan yağa döktüm. Elim yine de iş yapmayan birine göre hızlıydı. Kahve makinesini durdurdum o arada, omleti çevirdim ve Artemis ve Luna'nın ağzına, bir iki patates sıkıştırdım.

Sabah akşam patates....

Sen kalk gene eğitimlere giden gelen mafya köpeği ol, mamalarına dünya kadar para bayılsınlar ama yine patates ye! Harbi komikti. Burunlarını sıkıştırdım bu arada fırsat bulmuşken. Artık kendilerini daha çok sevdiriyorlardı. Fino değillerdi ama benimle oyun da oynarlardı. Ahsen farkı!

Omletin iki yönünü de kızarttıktan sonra ocağı kapadım. Uğur daha inememişti. Giyiniyor olmalıydı. O sırada zil çaldı.

Haydaaaaaa! Büyük konuşmamış büyük yarr-

Şişşt!

Yemeyi tercih etmiştim ama yine zil çalınmadan edememişti. Harbi burası yolgeçen hanıydı. Zenginler için araya giren kilometrelerin uzunluğu hiç fark etmiyordu. Sen de zenginsin.

Bu doru ya! Neyse, ne yapacaktım şimdi?

Artemis ve Luna önde, ben artlarında koşturmalarını takip edip kapıya ulaştım. Korumalarsa gelen, üzerime bir ceket alacaktım ama kapı deliğinden gördüğüm tek şey bir kadının sarı saçlarıydı. Nitekim ben Ömrümmm, sandım. Halimi umursamadan kapıyı açtım.

Hayat bana bu sabah bir sürprizini daha yaptı.

Göz göze geldiğimiz kadın kafamdaki ampulleri yakmıştı. Boşluklar tamamlandı. İkimizin de yüzünde birbirini bilen ama tanımayan kadınların ifadesinden oluştu. Gelen Anne Özkara'ydı. Bilen derken adını bile bilmiyordum tabi ama bu da meraklı yapımın, görmeden gıcık kaptığım bir kadına karşı çalışmamasından kaynaklı olabilirdi.

"Merhaba," dedim. Luna ve Artemis geleni iyi tanıdıklarından onun bacaklarına da dolamışlardı. Güzel Özkara genlerinin yarısından fazlasını, karşımda görüyordum. Karşımdaki kadının saçları, elbette ailenin çoğunda olduğu gibi doğal sarıydı. Yaşına rağmen arasında beyaz görünmemesi de ya bakımına ya da belirsiz, usta ellerden çıkan boyasına bağlıydı. Hoş yaşını bildiğim de yoktu ama benim annemden büyük olacağı kesindi. Belki 45 falandır?

Gözleri, Uğur'un ve Atlas'ın gibi maviydi. Parlıyorlardı. Ferleri kaçmamıştı.

Yüzü, göz kenarındaki ufak bir iki çizgi hariç kırışıksızdı. Bakımlı olması da ihtimaldi, estetik de tabi bilemezdim ilk anda. Makyajı, yaz ayına uygun ve oturaklıydı. Dudakları ve burnu yüzüne orantılı... Sarı saçları omuzlarında bitiyordu. Kaçırdığım detay buydu. Ömür olsa karşımdaki kadın, delikten pembe ve mavilerini de görebilirdim.

Üzerinde, gerçek bir iş kadını olduğunu belirten, kırık beyaz ipek bir bluz ve dize kadar uzanan, siyah kenarı yırtmaçlı bir etek vardı.

Kadın da, beni süzmesini bitirmişti. "Merhaba," dedi. Normal tınıda, yaşını aldığı için daha da oturmuş ama kalın olmayan, kulak da tırmalamayan bir sesi vardı.

Tabi o inceleme işini, benden daha kolay yapmıştı çünkü dağılmış bedenimde, sütyen ve kısa şorttan başka bir şey yoktu. Çırılçıplak karşısında olmak anca bu kadar olurdu.

"Hoş geldiniz, içeri geçin lütfen." dedim. Kadın, Artemis ve Luna'nın başlarını eğilerek okşadığında, hayvanları seven birine karşı, çok da önyargılı yaklaşmamak gerek diye düşünmüştüm.

O iş hiç belli olmaz da.

Orası öyleydi ama negatif enerji yayıp, karşımdan pozitif bir şey bekleyemezdim değil mi?

"Uğur yok mu?" dedi. Bir yandan da içeri girmişti. Oğlunun eviydi sonuçta, girmemesi, içinde ben olsam bile abes kaçardı. Kaldı ki beni sevmeyen ölsün kafasından devam eden, dünya tatlısı bir şeydim ben. Di mi?

Öylesin askim!

"Hazırlanıyordu," dedim. Duş alıyordu desem daha tuhaf kaçacaktı. Kapıyı kapadım. Elimi karşımdaki kadına uzattım. "Ben Ahsen Naz, bu arada."

Elindeki iş çantasını kenara bıraktıktan sonra, o da ifadesi belli olmayan yüzüyle en azından tokalaşma isteğimi geri çevirmeden elimi tuttu. "Semra Özkara."

Ohaa, ben de diyordum bu kadından neden kötü kadın vibe'ı alıyorum?

Niye?

Tarihin en kötü kaynanalardan biriyle adaştı Semra kaynanam. Harbiden cinslik yapmazdı umarım. Ne oğlunu telef eder, ne de gelini olan bana çile çektirirdi.

Sen bunları nereden biliyorsun lan? Yaşın yetmez.

Unutma ki, Yutup koca bir çöplüktür aşkom! Bir de benim hayatımdaki herkesin adının bir şakası olmalıydı galiba. Bu bana kaderimin bir oyunuydu.

"Memnun oldum," dedim. Elini fazla bekletmeden çekti. "Kahvaltı hazırlamıştım, isterseniz mutfağa geçelim, Uğur da gelir birkaç dakikaya."

"Sen mi?" dedi beni baştan ayağa yeniden süzerek. Kaşlarımın arası hafif çatıldı. "Evet ben. Salih amca bir şeyler yollamış, ben de yanına ekstra bir şeyler ekledim." Kendimi de hiç ezdiremezdim. Bakalım karnımdaki kadın mutfağa ömründe girmiş miydi de, ben daha 20'lik çıtırken bana şaşırıyordu.

"Yok ben almayayım," dedi Cadı Semra.

"Yüz yüze tanışmadık ama siz çoktan beni tanımış gibi, içinizde beni yargılamışsınız da?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Hiç öyle içime ata ata çatlayacak ve ne hale düşecek kadınlardan olamazdım. Bizde laf, dilde konser olurdu. Bu halimi beklemiyor olmalı ki, Semra kaynana da şaşırdı. Yeteri kadar gür ve kalınlığı yüzüne milimetrelerce ayarlanmış kaşlarını kaldırdı merakla. "Kim dedi bunu?"

"Bunu birinin demesi gerekmez," dedim ellerimi iki yana açarak. "Ben sizin yüzünüzdeki ifadeden okudum."

Herhalde çocukları laf taşıdı sanmıştı. Yoo, onlar kendi içlerinde annelerine kızsalar bile koruyucu olmaktan da vazgeçemiyorlardı. Ama kadının, benim gibi, güpgüzel bir mankene böyle gözlerle bakması canımı sıkmıştı. Güzel ama süs bebeği hiçbir halttan çakmayan biri gibi. Ya da sanki çirkin biriymişim gibi. Kaldı ki olsam da oğlu sevince, ona neydi?

Giyimim, kuşamım, hal ve durumum ya da oğluyla devam eden ilişkimin ne boyutta olduğu kimseyi ilgilendirmediği gibi onu da ilgilendirmezdi.

"Mutfağa geçelim," dedim yeniden. "Birbirimizi daha iyi tanırız, sorunumuz yoksa?" diye de ekledim. Böyle lom sözlü olmak genelde işe yarardı ama hadi bakalım, bu kaynana ne düşünecekti hakkımda. İkinci teklifimi reddetmedi. Önden ilerledi. Ben de ardından yürüdüm. Beni gördükten sonra giyinmeye gitsem de anlamsız olacağı için saldım çayıra Mevlam kayıraydı halim.

Yürrü be, senin bu haline milyonlar gördü aşkom kaynanadan mı utanacaksın?

O da doru!

Ada tezgahın etrafındaki yüksek sandalyelerden birine geçip oturdu. "Kahve içer misiniz ya da nasıl olsun?"

"Sade alırım, fark etmez." Kanka sade istiyorsan fark eder de nys.

İçmesem de olur anlamında fark etmez dediyse?

Ben bu zekayla napıcam?

Takdir edeceksin beni.

Hazırladığım kahveden, çıkardığım iki fincana biraz döktüm. Kendiminkine süt de eklemiştim. Sonra da geçip, Semra kaynanamın karşısındaki sandalyeye oturdum. Aç değildi herhalde, o yüzden önüne servis açmamıştım.

Maalesef biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar sözüne ithafen de, ben de yiyemiyordum bir şey. Uğur da gelmek bilememişti. Yaptığım omlet soğumuştu. Offf bazen dakikaları ayarlamak çoğk zordu! İki işve cilve yapalım, erkeklerin kalbine giden yol midesinden geçer diye orayı da içten fethedelim demiştim, sonuç hüsrandı.

İşini görenler, keyfi tam anlamıyla çatanlar yine bacaklarımın arasında gezen ve onlara uzattığım hiçbir şeyi kaçırmayan kurtçuklardı. Semra Hanım'ın gözleri, köpekleri besleyen ellerime kaydı. Yapma demek istediğine kalıbımı on kere basardım ama köpekler onu dinlemeyeceği için ağzını kapalı tutmuştu. Hallerinden belliydi, marul versem onu da yerlerdi yani öyle bir otoburluk (!)

Artı oburluk!

Aynen öle!

"Benim adımı mutlaka duymuşsunuzdur?" dedim söze nihayet girerek. Kahvemden bir yudum da almış, kendime gelmiştim. Beni fazla bekletmedi.

"Duymak zorunda kaldım."

"Zorundalık neden?"

"Oğlumun rakibi olan biri tarafından kaçırılmasan, seninle denk geleceğimizi hiç sanmıyordum Ahsen Naz."

"Oysa ki dönüp baktığınız bir alışveriş merkezinde, bir reklam panosunda beni görebilirdiniz?" dedim ardıma yaslanarak. Obaaaaaaa! Gözlerimi bedeninde öylesine bir gezdirmiştim. Mafya babasının aksine, onda fazlalık yoktu.

Kendine ve bedenine dikkat ettiği kesindi. Eh göğüsleri de bluzundan belli olacak kadar dik durduğuna göre, iç çamaşırı denen gerekli şeyleri kullanıyordu. Tercih ettiği bir marka olmasa bile, her kadının önüne düşebilecek kadar yükselişe geçen markamız, dikkatini bir gün mutlaka çekerdi. Ya da çekmişti.

Kaşlarını kaldırdı. Kafasını salladı sonra, demek böyle 'kirli oynuyoruz' der gibiydi. Oyunların toz pembe olmadığını artık öğrenmiştim, kimse beni yargılayamazdı ki.

Ama soktuğum laf canını yakmış gibi yüzü sertleşmişti. Güzel bir kadındı ama çatılan kaşları onu çirkinleştiriyordu. Bir de fark ediyordum ki çok gülmeyen bir yapısı vardı. Kesin ondan kırışmamıştır.

Olası.

Fatih Bey bile, mafya babamın hası olmasına rağmen ondan daha esprili, daha güleç bir adamdı. Ailede otorite her zaman kadında olurdu, bu ev içinde bence değişmez bir kuraldı ama bu kadın dışarıda da yüzündeki çelik kadar sert ifadeyle adam öldürse şaşırmazdım.

"Mankendin değil mi?"

Gülümsedim. Sağ omzumu kaldırıp indirdim sonra. "Hâlâ öyleyim."

"Oğlumun sana aldığı markanın içinde bir mankenlik?"

Dişlerimi sıktım. Amk senin Uğur! Bir iyilik yapasın tutmuştu ama annenin beni buradan vuracağını hesaplayamamış mıydın? Küsmeye devam edecektim galiba bu mafyakeke!

"Ben oğlunuz marka için yatırımcı olmadan aylar önce, onlarla anlaşmıştım. İnanmanız için, illa iş dünyası gereği sözleşmelerimi mi koymam lazım önünüze?" Ben inadından içmez diye düşünüyordum ama beni cevaplamadan önce yaptığım kahveden bir yudum aldı. Sonuçta makine işi olsa da ben bardağa koymuştum ya, inatta o seviye olabilirdi.

"Yapılan jesti hoş bulmadın yani?"

"Hayır bulmadım. Uğur'a bunu belirttiğimde, sizin aksinize art niyet olmadan yaptığını söyledi. Saygı duymamı bekledi benden. İlerisi için aldığı önlemler de bana mantıklı geldi. Hepsi bu."

Daha anne babama bile bunu anlatmamıştım. Hatta Uğur'un dediği gibi anlatmayı da düşünmüyordum ama şimdi Semra Özkara bu konuyu bilirken babama söylememek, yine onunla olan güvenimizi kırmak demekti. En kısa zamanda açıklamalıydım.

Karşımdaki kadına yaptığım uzun açıklamalarım ise, sırf önünde sonunda onunla yüz yüze bakacağız diyeydi. Ben de Ahsen Naz Aykan'sam, diğer tüm Özkaraların kanına girdiğim gibi bu kadının kanına da ince bir zehir gibi girer ve tüm vücuduna yayılırdım. İmkansız diye bir şey benim hayatımda yoktu. Sadece bu tersliğin kaynağına inmem lazımdı.

Bende çekemediği tam olarak neydi?

Güzelliğine 1000 dolar basarım!

Vışşş!

"Sen öyle diyorsan..." dedi ama bunu tamamen ironik söylediği belirgindi. İnanmamıştı bana.

"Benim sizin paranıza, gücünüze ya da statünüze ihtiyacım var gibi mi görünüyor?" diye sordum hayretler içerisinde.

Bu kim köpke de bizle böyle konuşabiliyor Naz?

"Neden olmasın?" Kafamı iki yana salladım.

"Ben ve ailem, kendi kulvarımızda bir markayızdır Semra Hanım. İnanın boşa telaş yapıyorsunuz. Sizi avlamak isteyen aklı boş, cebi boş kadınlardan biriyle, beni karıştırmamanızı öneririm."

"Ya bunlar iyi hallerinse? Çocuklarım seni sevmiş-" Sözünü kestim hızlıca. Saygısızca olabilirdi ama yapmasam olmazdı bunu.

"Emin olun eşinize de sevdirdim kendimi. Yakında onunla iş bile yaparız, sakın şaşırmayın duyduğunuzda, yoksa ben çok üzülürüm." dedim sahte bir alınganlıkla. Eğleniyordum.

Ahsen Naz yine bildiğimiz gibi...

Bu cümleyi bir gün kurmasan olmuyor değil mi?

Eee olmasaydın: queen!

"Hiç sanmıyorum," dedi.

Göreceğiz, der gibi inatla, mavi gözlerine baktım. Yaş yere basacak bir kadın değildi. Fatih Bey'i de ortada bir kıvılcım yokken darlar ve önlemini alırsa şaşırmazdım ama ben bir kere donuna pire sokmuş muydum, sokmuştum! Gerisi beni bağlamazdı!

Ulan şu Nilgün Başqan iyi ki var be! :D

Harbi, tam zamanında kulağıma çalınan sözleriyle beni olmayacak anlarda bile eğlendiriyordu canım kadın! Yoksa bu atasözlerini, özlü sözleri ben ne bilirdim?

"Neden beni sevmediniz ki Semra Hanım, ben size ne yaptım?" dedim Küçük Emrah bakışlarıyla. Az kalsın gülecekti ama kendini son anda tuttuğunu, oğlu gibi bardak arkasına gizlediği dudaklarından anlamıştım. Kahveden bir yudum aldı.

"Ahsen Naz, yanlış anlaşıldığımın farkındayım," dedi bardağı yeniden indirdiğinde. "Derdim inan ki senin gibi genç, dediğin gibi de başarılı bir kızla değil."

Hayret bana inanmış mıydı? Daha sözleşme getirecektik.

"Ben Uğur'un da, Atlas'ın da, gerekirse Ömür'ün de sana bu kadar bağlanmasını anlamıyorum. Atlas senin yüzünden yaralandı, bunu bilmiyor musun sanki? Normalde oğlum böyle işlerin içine aktif bir şekilde girmezdi. Kaldı ki yarın bir gün Uğur'un da, etrafında olurken, dağılan dikkati yüzünden bir düşmana karşı gafil avlanma ihtimali, benim içimi kemiriyor."

"Endişelerinizi anlıyorum," dedim ben de sakin bir tavırla. Evet bir anne olarak haklı olduğu kısımlar vardı. "Ama kaçırdığınız nokta şu ki, ben hayatlarına girip, onlara beni sevin, koruyun demedim. Bunu ailem hariç, kimseye demem zaten. Kendileri demek ki beni hayatlarına almak ve beni sevdikleri için çabalamak istediler."

"Atlas senin için bana karşı çıktı," dedi. Ses tonu buz gibiydi. Biraz da oğluna düşkün bir annenin olacağı gibi kırık. "Hayatında ilk defa bu kadar saygısızdı hem de."

"Onun düşüncesi ve konuşması da mı beni bağladı şimdi?" dedim. Ama içimden Atlas'ı gördüğümde, alnını öpmeyi unutmamak için iç sese emir veriyordum. Helal lan sana! Anne hakkıdır kırmasın onu demek isterdim ama şöyle de bir gerçek vardı ki, susmak kadını tepesine bindirmekten başka bir şeye yaramayacaktı. Bu da, kendi özgürlüğüne giden yolda da önünü açmış olabilirdi.

Demek o gün mahcup olduktan sonra araya giren günlerde harbiden de gidip, annesiyle konuşmuştu. Umarım Lodos'u attırmamıştır da, o ayrı mevzu. Sanmam, sen anda kal şimdi.

"Onlarla nasıl anlaştığını bilmiyorum ama bunu yaparken, altında başka nedenlerin varsa?" He seni çocuklarından ayırıp, mirasına konucam! Ne deli düşünceli bir kadındı bu? Düşman arasında dururken, kafa gitmişti harbi. Artık herkesi ya gerçek düşman ya potansiyel düşman görüyorlardı demek! Dost denen bir şey lügatlarında yoktu.

Oysa biz, çocuklarıyla dostike olmuştuk.

"Çocuklarınızın bana bağlanması benim suçum değil," dedim. Sırıttım. "Vahşi cazibemin suçu." Şakacı seni.

Lafımın üzerine, içeriden bir ses yükseldi. "Bebeğimmm, ben çıkıyorum neredesin seni bir öpeyim?"

Hiç çekinmeden, kocaman bir kahkaha attım. İşte gerçek bağlılık...

Ulan harbi kedisin, 4 ayak üzerine düştün.

He vallah.

Uğur'a beni annesinin diline doladı diye trip atsam mı diye düşünmüştüm ama trip yerine bir öpücüğü hak etmişti şimdi. Bugün iyi zamanlama yaparak, sabahı şenlendirmişti. Dakikalarca hazırlanmak bilmemişti. Neyse ki yakalandığı kişi babası falan değildi. Tam da konunun üzerine denk gelen annesiydi.

"Mutfaktayım Uğur," dedim. "Bence buraya gel, görmen gereken biri var."

Semra Hanım kaşlarını kaldırdı. Kısık sesle, "Görüyorsunuz anlatmama gerek yok." dedim. Bağlılık konusuna dem vurduğumu anlamıştı. Zeki bir kadın olduğu kesindi ama daha benle tanışmamıştı. Bugüne kadar. Uğur kapıdan içeri girdi. Gözleri önce beni, sonra hafifçe yan dönmüş annesini buldu. Şaşırmışa benziyordu. Sabah sabah, şirkette görmeyi beklediği annesini burada görmek bana da sürpriz olmuştu zaten. Yanımıza doğru adımladı.

Üzerinde siyah bir gömlek, siyah jilet gibi ütülü bir pantolon vardı. Ceketini henüz giymemişti. Elindeydi.

"Anne?" dedi. "Hoş geldin ama seni beklemiyorduk." Senin çoğul konuşmanı yiyem!

"Biliyorum," dedi Semra Özkara. Yine de soğuk, resmi bir karşılama yerine gülümseyerek ayağa kalkmıştı. Uğur da ona yönelip, saçlarının üzerine bir öpücük kondurdu. "Şirkette görüşecektik?"

"Sana bir mail attım. Kasadan alman gereken bir dosya vardı, içerik değişti diye ama görmedin. Ben de geçerken uğramak istedim hem fena mı?" Semra kaynana, Uğur'un beline sarıldı. Nispete bak! Uğur'u ondan neden kıskansaydım ki? Dokuz ay karnında bekletip, dünyaya fırlatmıştı daha ne? Ulan!

:D

Ben kıskansam kıskansam, babamı Aker'den kıskanırdım. Uğur'u da başka kadınlardan, annesinden değil.

En azından gerçek bir sebebi var gibiydi mafya ananın. Tamamen baskına gelmemişti. Bu iyiydi.

"Bakmamıştım mail kutuma," dedi Uğur. Gözleri bana çarptığında, gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı. Tek kaşımı kaldırdım ne oldu der gibi. "Çıkmadan önce kontrol ederdim maillerimi ama geç kalacaktım."

Ona, annesine çaktırmadan dil çıkardım. Ben onu yatakta eğlerken, bu konuyu gözden kaçırmıştı. Bunu ima ediyordu. Annesinden ayrıldı.

"Sevgilimle de tanışmış oldun, iyi yaptın." dedi Uğur. Zaten biraz önceki tatlı sözlerinden de çekinmemişti. Yine olsa yine söyler gibi bir hali vardı.

"Evet," dedi annesi. "Tanıştık."

"Ve çok iyi anlaştık bence, değil mi Semra Hanım?" dedim. Annesinin tepkisini ölçmek için yapmıştım bunu. Robot bile anlardı iyi anlaşamadığımızı, Uğur da anlamıştı zaten tuhaf varlıklarmışız gibi bakıyordu.

"Henüz değil Ahsen Naz." dedi annesi. Dürüst kadındı. Okey, en azından içinden çarkları çevirmeyecekti, yüzüme çalışacaktı. Henüz düşman olmadıysak da olsak bile, düşmanın da yiğidi lazımdı sonuçta.

Bize bu kafadan lazım.

Sen zaten bu kafanın içindesin bebemsu.

Kahkaha attım keyifle. "Eeee Uğur, geç kalıyorsun bir şeyler yesene. Senin için ellerimle omlet yapmıştım, mis gibi de olmuştu ama yiyemeyecek misin şimdi?" dedim.

Bir bana bir ocak üstündeki, kapağını bari kapamış olduğum tavaya baktı. "Hatırın için yerim yavrum."

Masadan bir çatal alıp, tavanın başına yürüdü. Soğuduğu için tadının kaçmış olmasını önemsemeden büyük bir parça koparıp, ağzına attı. "Ohh," dedim. "Yarasın tosunuma."

Annesinin yanında bunu dememe Uğur, gülerek bakmış, annesi şoka girmişti. Hep böyle iltifatları anneler mi yapacaktı canım, ne alaka? Tosunumuz!

Kaslı mafyamızdı doğrusu da, benimki de gıcıklık olsun diyeydi işte.

Uğur bir çatal daha aldı omletten. Ağzındakini bitirmesini sabırla bekledim. Sonra dibi kalan kahvemi uzattım. Onu da tarzı olmamasına rağmen içti. Alış kaynana alış, bu işler böyle. Zamanında senin oğlun olan bu adam, artık benim demek istiyordum.

Uğur'u da mı evlatlıktan reddetmişler? Aker gibi.

Sen de rutin şakanı yaptın iç ses!

"Eline sağlık güzelim."

Ayaklandım. "Afiyet olsun sevgilim."

"Ben dosyayı alıp geleyim, çıkalım hemen." dedi Uğur annesine. Bu tanışma işi hakkında uzun konuşmamasının nedeni, toplantıya geç kalacakları gerçeği olmalıydı. Semra Hanım önden yürüdü. Ben de onu takip ettim. Kapı ağzında dikilmeye başladık. Çantasını bıraktığı yerden aldı.

"Niyetim sizinle anlaşamamak değil," dedim. "Ama şunu da anlayın biz Uğur'la birbirimize aşığız. Yan yana olduğumuzda, sıfatlar ya da statüler önemli olmuyor. Şirketiniz hele benim hiç umurumda değil." Dudak büktüm.

"Kısacası Semra Hanım, daha çok görüşeceğiz."

"O kaçırılmadan sağ salim kurtulmana sevindim Ahsen Naz. Birinin canına kast edilsin diye demedim bunu, benim de niyetim o değildi ama senin için, oğullarımın canı diğer kefeye koyulursa seçeceğim tarafı bilmelisin diye söyledim." Derin bir nefes aldım.

"Aksi bir anneden beklenmez zaten. Siz içinizi rahat tutun, bence beni yakında siz de çok seveceksiniz," dedim. Habire bu sevgi kısmına baskı yapmam, ona yönelik kurulmuş bir plan gibiydi. Kendimi zorla kimseye sevdirecek değildim ama benimle iyi anlaşsa sevmese de olurdu zaten. Sadece ona, düşman olmadığımı dost olduğumu hatırlatıyordum.

"Görüşeceğiz mutlaka," dedi.

Bu sırada Uğur, merdivenlerden yeniden inmişti. Sevimlice gülümsedim.

"Toplantıda şans ve uğur sizden yana olsun." Göz kırptım.

Uğur da gülerek, belime sarıldı. "Haberleşiriz güzelim, sen keyfine bak, tamam mı?"

Kafamı tamam anlamında salladım. Yine de giyindikten sonra eve gideceğimi biliyordum. Ya da markaya veya ajansa uğrardım. Semra Hanım kapıyı açıp, önce çıktı. Uğur, onun ardından dudaklarıma yapıştı. Ona şevkle karşılık verdim. Dudaklarından içtiğim kahvenin tadı, fincandan güzeldi.

Öpücüğü kısa tutup, geri çekildi. Başparmağıyla dudaklarımda kalan ıslaklığı kurutmak ister gibi alt dudağımı silerken, dudaklarımı dişledim. "Barıştık mı?"

Kahkaha attım. "Hiç küsmedik ki Uğur Böceğim." Elini enseme atıp, beni kendine çekti. Alnımı öptü sonra. "Görüşürüz güzelim."

İkiliye el salladım. Semra kaynana, öpüştüğümüzü göz ucuyla olsa bile görmüş olmalıydı ama sesini çıkarmadı. Onlar korumanın arka kapısını açtığı, Semra Hanım'la gelen siyah Mercedes'e binerlerken artlarından baktım.

Mafya anayla da tanışmıştık nihayet. Sırada onu da kendimize alıştırmak vardı.

Lets go!

 🖤

Semra kaynanayı nasıl buldunuz? Ajkhdsgdjshgadhsgd

Ahsen Naz ne yapar ona? Anlaşırlar mı sizce?

💘OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI UNUTMAYINNSSS💘

Öptümsss

Continue Reading

You'll Also Like

8.3K 778 38
Öhö Öhö! Bayanlar, baylar hepiniz hoşgeldiniz. Yalnız başlamadan önce sizden küçük bir ricam olacak. Öncelikle tüm kurallarınızı, tüm ön yargıların...
1M 34.1K 57
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...
165K 6.5K 33
Herkesin iyi bir hayatı vardır. Elbet de Ecrinin de iyi bir hayatı vardı. Peki ya mükemmel olmasını isterse? Hikayeler de hep iyi kızın masalı anlat...