MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 124K 67.6K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

fifty-five

21.6K 784 780
By tamamyayazar

Selamss aşklarr, nabersiniz?

Uğurum da Uğurum dediniz Uğur'lu bölüm yazdımmm <31 Beni bir daha dövmeyin olur muyyy 🥺 🥺 🥺

INSTAGRAM: @tamamyayazar

💘OY VE YORUMSSS💘

Zeynep Bastık- Sen Ben "Hepsi sevmek yüzünden. Çok sevmek yüzünden."

🖤

Pazar 21:30

Kaşlarım yay kirpiğim ok, var mı benden güzeli bu dünyada?

Yok.

Kısacası fıstık gibi olmuştum. Her zamanki halin.

Bu gece kulübüne gitme işini bulan aklımı seveyim. Ben de diyordum ki hayatımızda ne eksik? Tabi ya.

Hiç böyle ortamlara girmeyen, masum(!) minişlerdendik sanki biz. Bir gece felekten çalmaya gitmek aklımıza gelmemişti. Sana kadar. Doğru bana kadar ama ben de bu duruma nihayet el atmıştım. Hep ev hep ev olmaz ki canım. Biraz dünyaya açılmak lazımdı.

Geri kalan her boku, layıkıyla yediğimiz için fazla masum olduğumuza da inanmıyordum ben de neyse. Çaktırma! Ama Uğur'la benim ev aktivitelerimiz, diğer seçeneklere göre daha tercih edilesiydi; Ömür ve Aker daha yeni yenilerdendi, diğer çiftimizi Allahütelaya emanet etmiştik.

Son golümden sonra, Atlas'tan ses çıkmamıştı ama bu bana da küstüğü anlamına gelebilirdi. Üzerine gitmiş, imalarımı açık etmiştim harbi.

Sabah, pazar olması gereğiyle, ailemle münasebet kurmuştuk. Aker de ben de gün boyu evdeydik. Doğrusu, havuzumuzda keyif çatmıştık.

Bu aile saadeti zamanlarını da seviyordum ama bir anda, bugün antrenmana da gelemem dememi Lodos, seninle buluşamam dememi Uğur hoş karşılamamıştı.

Dövüşü siktir ederdim de, Minişim tatile girsin diye az istekte bulunmayıp, ailesinin sözünden çıkamayan kız olmak biraz tuhaf olmuştu. Yine de Uğur, her zamanki gibi saygısını korumuş, babam konu olduğu için akşam buluşacağız diye gönlümü çalmıştı. Yerdim!

Bu adam işini iyi biliyordu. Bence böyle yaparak, yani bana alanlar tanıyarak, babamın da aklını ufaktan çalıyordu. Sonuçta babam biraz şaşırmıştı yalan yok. Benim, hatta Aker'in yine sabahın köründe evden çıkacağımızı sanmıştı ama onu yanıltmıştık. Zaten Aker'e motor almama da o kadar kızmamıştı. Herhalde Uğur ve çevresinin işimize de yarayacağını görmüştü.

Aker, gece kulübüne yeni bebeğiyle gelmişti. Ömür'le.

Motorla amk! Ömür bebeğim de bir bebeğiydi ama motorunu şimdilik solladığını sanmıoyrudm. Sonuçta motor Aker'in yıllar öncesinden kurmaya başladığı hayaliydi. Ömür'le yeni tanışmış, hızlı kaynaşmıştı. Kızı düşürdüğü de kesindi.

Giydiğim elbise uygun olsa Aker'in yanına atlardım ama ben taksiyle gelmeyi tercih etmiştim. Uğur, kendi gelmek istemişti. Yolu uzatacaktı, babama yakalanacaktı ben istememiştim. Lükse bak.

Lüks değildi ya ama habire adamı şoförüm gibi kullansam da hoşuma gitmezdi. Koruma gönderse de ayrı dertti zaten. Hem zaten eskiden korumamız mı vardı amk? Ahsen Haklı Naz!

Parayı basıp her yere gidebilirdik. Ben de öyle yapmıştım. Zaten dövüşmeyi bir öğrensem koruma da neymiş, peh!

Geldiğimiz kulübün ışıkları, taksi camından yüzüme vurdu. Bu taksiler, içimde bin bir türlü duygu varken bindiğim sarı yaratıklardı artık. Bu sefer ağlamak yerine, hissettiğim deli bir özlem ve kanımın kaynamasıyla içindeydim. Taksiciye parasını uzattım. "Üstü kalsın." dedim.

Zenginsin ya hıa*mına!

Şişşt çaktırma kalan üst, 50 kuruştu. Taksiciye de 50 kuruş ver lan tırrek desem, üzerimdeki elbiseye hakaretti valla.

Kapıyı açtım. Gaza bastığı gibi, motoruyla beni sollayan Aker belası, kenarda, aniden kaynaştığı iki kişiyle muhabbet kurmuştu bile. İçeri de girerdi de, bazen insan olası geliyordu beklemişti beni. Normalde içmemesine rağmen, burada yanındakinden otlandığı sigarayı içine çekip, geri aldığı adama uzattı. Allah bilir bu, sigara değil harbi ot da olabilirdi. Yanıma gelince, ensesine bir çimdik attım. Bunu öyle usta yapmıştım ki karşıdan bakan bu elit halimizle, onun yine üzerine geçirdiği pezevenk gömleğinin yakasını düzeltiyorum falan sanırdı.

"Ne çektin lan içine?"

"Valla sigara," dedi ellerini iki yana kaldırırken. Ensesindeki saçları çekiştirdim. "Amına koyduğum saçımı bırak!"

Saçını bıraktım. Ama belası olmayı bırakamazdım. "Bak beni kandırma babama söylerim, sen iki birayla yamulan adamsın başımıza bir de tinerci kesilme!"

"Lan gelmek bilmedin ben ne yapayım? Adamlar da yanımda içtikçe içtiler, can bu çekiyor."

"Leş herif, harbiden Ömür'ü kendinden tiksindireceksin. Bir de ben esrar kokarım sen gül kokanı seversin diyorsun ya." Bir kahkaha attım. Aker, o iş bende der gibi göz kırptıktan sonra aniden, pantolonunun ön cebine uzandı. Sanki silah çıkartıyor gibi de atik davranmıştı. "Ne yapıyorsun lan?"

Cebinden, kalem parfüm çıkardı bir anda. Ağzım açık ona bakakaldım. Üzerine boca etti şişeyi. Diğer cebinden de Rocco Strip'in nanelisinden çıkartıp, diline yapıştırdı. Oha! Nereden bulmuştu bunu tırrek!

Elinden kapıp, ben de attım bir tane ağzıma. Çıkmadan dişlerimi fırçalamıştım ama fazla bakımdan zarar gelmezdi canım. İkinciyi vermeyeceği garanti, kutuyu kaptı elimden. Şekerin yoğun nane tadı ve keskinliği dilimi uyuştururken, erimesini bekleyip, ona döndüm.

"Fıs Fıs İsmail misin sen, götüne çomak soktuğum! Nasıl hazırlıklı gezebiliyorsun?"

"Kızım işini bilcen, işini bilmeyenle iş yapmıcan. Okey? Mokey?" Eliyle baştan aşağı kendini işaret etti. "O iş bilen de ben oluyorum yani." dedi gömleğinin yakalarını da kaldırırken, göz kırpmıştı.

Eşyalarını yeniden cebine tıktıktan sonra saçlarının şeklini de son kez düzeltti. Gelip, yüzüme aniden hohlayınca geri çekilsem de kaçamamıştım. "Nefret ediyorum senden be!" diye çemkirdim!

"Ben de senden canım." Koluna girer gibi yaptıktan sonra ben de onun yüzüne hohladım! Kısasa kısas, Hammurabi kanunları anam!

İğrençleşmeyin be!

O da benden kaçmaya çalıştı. Adi falandı ama harbiden sigara kokusunu yok etmişti nomissiz! Boker başkan be!

Elbisemin sallanan süslerini düzelttim. Duruşumu dikleştirmeme gerek yoktu zaten diktim, Peri'm sağ olsun. Mekana doğru yürümeye başladık. Girişteki güvenlik bizi sorgulama gereği bile duymadı. Haha, markam sağ olsun!

Bence Uğur sağ olsun da, seni mi kırıcam?

Senle küstüm iç ses, gonuşma daha benle.

Kalbini mi kırdım, pişmiş kelle!

Topuklu ayakkabılarım aynalı zeminde tıkırdadı. Bu sese bayılıyordum. Diğer elimle çantamı sıkıca kavradım. "Adamlar paraya kıymış gene," diye kulağıma eğildi Aker. "Fil gibi içmezsem şerefsizim."

"Zaten öylesin. Bence içip, kimseye rezil olma!" dedim. Onun rezilliği aynı soydan geldim diye bana da bulaşırsa var ya... Kaşlarını çattı.

"Suscan! Bir kere sarhoş olduysak, bir daha olacağımız anlamına gelmez bu, değil mi?"

"Üç," dedim.

İnce koridor kısmından, locaların olduğu, partinin yenice başladığı ve müzik sesinin bangırdadığı geniş kısma yöneldik. Tabi ki loca kızıydım amk! Ya ne olacaktım?

Gözlerim, sarıkekimi aradı. Eh bu karanlık, sadece yansıyan ışıkların olduğu ortamda da bulamayacaksam sarı çiçeğimi bana yazıklar olsun. Buldum da. Kral tahtı gibi gösterişli ve görkemli olarak ayrılmış locada yanında bizim ekip, onun da gözleri girer girmez beni bulmuş gibi bana bakmıştı. Göz göze geldik. Aniden sırıttım.

Aker damsızını yanımda sokmuştum, bugün gene iyi kalpliydim ama bu yeterdi. Kolundan çıktım. Hızlı adımlarım, kalabalığı yararken, iki merdiven basamağıyla çıkılan locaya ulaştım. Uğur da beni, yani sevgilisini karşılamak için ayaklanmıştı. "Herkese selam," diye göstermelik, diğerlerine yönelik konuşmuş olsam da kendimi büyük bir rahatlama ve biraz da hızla Uğur'un kollarına atmıştım.

"Sana hasret," diye devam ettim sözlerime. Müzik sesinden, Uğur'un beni ancak duyabileceği kadar kısık bir sesle konuşmuştum. Duydu da. Güldü. Eh, ben aynı bendim. Başını biraz eğdi. Dudaklarımız birleşti kimseyi umursamadan. Beni kendine biraz daha çekip, bedenini yan döndürmüş, dudaklarımızın hareketlerini de diğerleri göremesin diye kendince perdelemişti. Kıskanç mafyam mısın, azgın mafyam mısın bilemiyorum Uğur.

Alt dudağımı kavrayıp, dişleriyle ezdi. Kollarımı boynuna doladım. Bedenlerimiz birleşti. Dili dilime dolanmak için an kolluyordu ama geri çekilmek için irademi zorladım. Lakin geri çekilsem de iki tane, baskıyla dudaklarını ezdiğim öpücüğümü kondurmadan duramamıştım.

Gözlerine ve bedenine baktım. Her zamankinden daha önemsiz ama daha çıtır duracak bir şekilde, siyah düz bir tişört ve bedenine cuk oturan siyah bir kot pantolon giymişti. Onun da gözleri benim elbisemde dolandı. Tam 25'lik mafyamdı bugün!

"Çok güzel olmuşsun yavrummm." M harfini bastırmak için hafifçe büzülen dudaklarına ve benim ıslaklığımla parlamalarına, gözlerimi alıyor gibi kısık baktım. "Gerçi her zamanki halin."

Kollarında bayılır gibi, başımı yana eğdim. Saçlarımı omzumdan geriye attı.

"Sen de çok yakışıklısın," dedim. İkimiz de oturmak adına bir harekette bulunmamıştık. Sıklaşan nefeslerimiz hâlâ birbirimizin yüzüne vuruyordu. Sanki gözlerimizle anlaşmıştık. Uğur bir anda elimi kavradı. Çantamı, ortadaki masaya bıraktım. "Biz geliyoruz birazdan." dedi.

Aker'in ardımdan, "Gördün mü? Asıl gavatlık bu işte." dediğini duydum, muhtemelen Atlas'la konuşuyordu ama orta parmağımı göstermekten başka bir şey yapmadım. Uğur, önde ben ardında insanları yararak, mekanın girişten daha geniş koridoruna saptık. İstikamet tuvaletlerin olduğu kısımdı. Bu mekanda iş pişirme yeri olsa oraya giderdik ama şansımıza yoktu. İyi ki de yoktu gerçi tiksinirdim lan!

Erkekler tuvaleti, Uğur'un beni sokmayacağı bir alandı. Orada pisuvar olduğu falan düşünülürse işimiz de yaştı. Bir de erkekler pistir be! Uğur'um hariç. Bir de babişim.

Bu yüzden, Uğur'un elini bırakmadan ama bir adım daha öne çıkarak; XX yazan, kadınların olduğu tuvaletin kapısını açtım. İçerisi boş görünüyordu.

"Kimse var mı?" diye bağırdım. İki saniye sonunda ses gelmemişti. Su sesi falan da yoktu.

Yes be! Uğur'u içeri çektim. Birbirine dolanan hızlı adımlarımızla, açık ya da kapalı kabinlere şöyle bir baktık.

Mekana dökülen para belliydi. Her yerden kalite akıyordu. Ortamda pis bir koku olmadığı gibi havalandırmalar da vardı. Kapılar, altın yaldızlı ve işlemeliydi. İnsan olan sıçmaya kıyamazdı yani.

Neyse benim derdim o değildi. Başka ve belliydi.

Son kabinin de kapısını açmıştım ki şans yüzüme, yeniden yeniden güldü. Diğerlerinin aksine içinde klozet yerine, iki tane bar taburesi vardı. Kaderimin bir oyunu olmalıydı, ya da şeytanın. Zina yap, harama karış diye tüm uygun şartları hazırlamıştı resmen. O zaman yanmayalım mı Uğur?

Burasının boş olması işimize gelmişti, yine sözsüz kararlaştırdık. Kabine ilk ben girdim, Uğur'u içeri çektim yakasından. Kapı ardımızdan gürültüyle kapandı. Ardıma yaslandı. Bel boşluğumda, kabarmaya yüz tutan sertliğini hissettim. Kasıklarım sızladı. Burnu saçlarıma gömülmüştü. Boğuk sesi, boş kabinde yankı yaptı.

"Senin kokunu soluyamadım ya saatlerdir, sanki yaşadığımı hissetmiyordum." dedi.

🔥

Başımı sağa eğdiğim gibi, sol elimi de ensesine atarak soluklanması için, yüzünü boynuma gömdüm. İç çekti. Ben boş kalıyordum. Bu yüzden, bedenimi ona çevirdim. Fazla uzaklaşmama izin vermedi. Boynuma eğilip, aşkıyla çağlayan şahdamarıma büyük bir öpücük bıraktı.

Ben de boynunun kenarından soludum kokusunu, aynısı, yani bu dayanılmaz özlem ve yaşamayı hissetme durumu, benim için de geçerliydi.

"Otur!" dedim, sabrım kalmamıştı. İkiletmeden taburelerden birine oturdu, beni üzerine çekti. Kucağına çıktım.

"Bu elbiseyi benim için mi giydin minik kedim?"

Yırtmacı kıçıma kadar açıldığı için, oturduğumda hareketlerime kolaylık sağlamıştı. Zaten açık, fazla cesur bir elbiseydi. Tam benlik! "Senin için ve kendim için." deyip göz kırptım. Saçlarımı da tek omzuma aldım. Doğrusu evet, her an her şey olabilir kafasıyla üzerimizdeki engelleri olabildiğince sıfırlamıştım. Uğur dudaklarıma kapandı.

Altındaki siyah kota taktığı kemere uzandım, ellerim hızlıydı. Hareketlerimiz hoyrat.

Elbisemin askılarını indirdi kaşla göz arasında, çıplak göğüslerim önüne serildi. Sütyen de takmamıştım evet. Elbisenin içinde göğüs ucunu saklamak için silikon vardı zaten. Uğur'un gözleri açıkça ortaya serilen gözlerime kaydı. Kollarımı askılardan çıkardım. Elbise biraz daha aşağıya kaydı. "Siktir!"

"Senin için," dedim yine. Fermuarını açtım, kalçasını biraz kaldırdı pantolonu da aşağı çekiştirdim biraz.

Boxerından yarı yarıya erekte olmuş pensini çıkarıp, elime aldım.

"Seni özledim." dedim. Dudağımın kenarını dişledi. Ağzım daha fazlası için aralandı.

"Ya onu?" dedi, erkekliğinden bahsederken. Benim büyük uğurummmmhhh. Dudaklarımı yaladım.

"Belki onu daha çok," dedim kışkırtıcı bir sesle ve tek kaşımı kaldırarak. Eğilip sağ göğsüme kapandı. Dişleri hoyratça göğüs ucumu sıkıştırırken ve ezerken inledim. Başının arkasında birleştirdiğim ellerim saçlarına kaydı. Sarı tutamları göğsümün üzerine sürtünüyor, tenimi ürpertiyordu, gıdıklıyordu.

"Ben de seni özledim." diye cevap verdi. Sesi boğuktu. Dili hâlâ göğüs ucumun etrafında gezinmekle meşguldü.

"En çok neyimi?"

"Tadını..." Bıraktığı boşluk bana kendim tamamlama imkanı bıraksa da, ben ondan duymak istiyordum.

"Hmmmm hangisini?"

Göğsümden kaldırdığı başını dudaklarıma uzattı. "Çilekliyi."

Dudaklarımı yaladıktan sonra dudaklarına yapıştım. Dudaklarımın üzerinde her zamanki gibi çilek aromalı parlatıcım vardı ama nane tadından sonra etkisi ne kadar kalmıştı bilmiyordum. Birbirimizin dillerini yakalayıp, şeker emer gibi emdik. Dudaklarımı geri çektim, dilimin ucunu çıkardım. Uğurun tadımı emmek için birbirine bastırdığı dudaklarına yaklaşıp, yalayarak sürttüm. Dudakları daha fazlasını isteyerek aralandı.

"Ahsennn!"

"Şişşttt."

Dudaklarını tekrar kapattı, bağımlısı olduğum iki parçaya dudaklarımı bastırıp aradan küçücük çıkarttığım dilimi yeniden sürttüm. Dudağının kenarını, üstünü, arasını yalarken de kedi gibi mırıltılar çıkarıyordum.

Elini belime iz çıkaracak kadar sert gömüp, beni kendine iyice yapıştırdı. Çıplak göğüslerim tişörtüne yapıştı.

Başparmağı ve işaret parmağıyla sol göğsümün ucunu ezdi. Dudaklarımız yeniden birleşti. Elleri aşağıya kaydı. Elbisemin eteğini kalçamdan yukarıya, daha fazla kaydırdı. Biraz yükseldim. Elbise tamamen bel boşluğumda toplanmıştı şimdi. Taşlı kısmın ucu bacaklarımın arasına çarptı. Titredim.

Altımda, ön tarafı sırf küçücük dantelden oluşan, arkası ise ip olan bir tanga vardı. Uğur, çamaşırın küçük kısmını kenara çekerken, ipi gerdirmişti. Derin bir soluk verip, ona doğru biraz daha yaklaştım. Bu hareket bile beni azdırıyordu. Ben de avcumu penisine attım. Birkaç kez çekiştirdim. Başparmağımla ucundaki sıvıyı dağıttım. "Hadi!"

Beni, belimi tutarak kucağında biraz kaldırdı. Bu kez ıslaklığımı kontrol etmeden, tek seferde içime girdi. Duvarlarımı yara yara ilerlediği her bir milimi hissettim. "Aaaaaah!" diye bir çığlık attım. Gece kulübü sarsılmış olabilir miydi?

Kalçalarımı ileri geri oynattım. Onu en derinime almak için çabaladım. Uğur dişlerini sıktı. Bir elini enseme bastırıp burnunu, yeniden boynuma gömdü. Sivri dişleri, boynumla omzumun birleştiği noktaya kapandı. Ufak bir ısırık bıraktı. Elimi, tişörtünün ucundan karın kaslarına doğru sürüdüm. Damarları ve kasları üzerinde avcum ve parmaklarım gezindi. Üzerinde bir kere inip yükseldim. Pozisyonumuz gereği hareket etmesi gereken bendim.

Kalçam bacaklarının üst kısmına çarptı. Çıkan ses kabinde yine yankı yapmıştı. Uğur'un dudakları boynumdan, köprücük kemiklerime kaydı.

"Hızlan bebeğim."

Belimi indirip kaldırmaya başladım. Kollarımı yeniden omuzlarına çıkardım. Bedenimle ondan güç alıyordum. Üzerindeydim. Onu sürüyordum. Hayallerim tek tek gerçek oluyordu. Yatakta da benim böyle durduğum pozisyonlar denemiştik ama burada Uğur'un sadece beni taşımaya odaklanması ve hakimiyeti bana bırakması inanılmazdı. Ben ne yaparsam haliyle onu kabullenmek durumunda kalacaktı. Ritmi de ben belirleyecektim.

Parmakları, elbisemin üzerinden belimin kenarlarına kaydı. Bir kez daha üzerine çekti beni. Ağırlığımı ona bıraktım. Kalçamı indirip kaldırmaya devam ettim.

Sol elimi aramıza attım. Vajinamın tepe kısmını okşarken Uğur'un zevkle kararan gözleri ellerimi takip ediyordu. Avuçları kalçalarıma kapandı. Etimi sıkıştırıp yoğururken, belimi bir kez daha kıvırdım. İçimde son noktaya kadar ulaşmıştı. Yeniden inledik. Kenara çekiştirdiğimiz iç çamaşırım, akmaya başlayan ıslaklığımla sırılsıklam olmuştu.

Nefes seslerimizi bölen bir anda açılan kapıydı. Yani tuvaletin dış kapısı. Uğur'la göz göze geldik. Gözlerimizde panikten çok, şaşkınlık vardı.

Dudaklarını oynatırken, sessizce "Kapıyı kilitlemedin mi?" dedi. Kafamı iki yana salladım. Ben ondan önce girmiştim ya bunu nasıl bana bırakırdı? Aynı şekilde sessizce dudaklarımı oynattım. Cevabı bilsem de.

"Sen?"

Kaşlarını kaldırdı, hayır dercesine. Kahretsin!

Muslukların açıldığını duydum. Doruğa yakındık ama bir anda yere çakılmış gibi hissetmiştim.

Kasıklarım sızlıyordu. Uğur'un penisinin içimdeki seğirmelerini de hissedebiliyordum. Boşalamadıkça, gözlerim dolmuştu resmen. Ağlardım da. Bacaklarım titriyordu. Ağırlığımı Uğur'un üzerine bıraktım. Bu bile tenlerimizi birbirine çarptırdı. "Ihmm." diye sesler döküldü boğazımızdan. Hay aksi!

"Bir şey mi dedin?"

Kadınlar iki kişi olmalıydı. "Yoo." dedi diğeri. Ne işiniz vardı burada ya! Gidin çabuk!

"Bir ses duydum sandım."

Patlayacaktım sinirden.

"Demedim bir şey. İçeriden gelmiştir. Müzik sesi kafamda yankılanıyor zaten." O kafayı bulmandandır bacımsu!

"Olabilir."

"Tuvalete girsem mi acaba ya? Makyajımı sonra tazelerim."

"Sen bilirsin."

Sıçtığın bokun rengini de söyle ablam, öyle olmaz. Zaten bizim ağzımıza sıçıldı.

"Gireyim en iyisi." Kabindeki kilidi yavaşça yerine taktım. Gerçi tek ben varım desem ne olacaktı da şimdilik görünmez kalıyorduk. Aklımız gittiğinde kilitleri bu sefer unutmuştuk. Galiba bunca zaman kimsenin izin girmeyeceği Uğur'un evinde rahatlığa çok alışmıştık.

İki yandaki kabinin kapısı aralandı. Yok bu böyle olmazdı. Bunlar gidene kadar bizimkiler sönerdi. "Devam edeceğiz mecbur," dedim fısıltıyla.

Uğur şaşırdı. Yarıda bırakacağız dememi daha çok bekliyor gibiydi. Kucağından kalktım. Anlamsızca bana baktı. Sonra ters döndüm. Biraz öne eğildim, kapının kulpunu tuttum ve penisini yeniden içeri aldım.

Sikeyim!

Bu sefer daha derinime ulaşmış olabilirdi. İyi ki bir hakimiyet bende demiştik! Yaver giden şansımız bizi çarpmıştı ağır bir tokatla. Uğur, elini pelvis kemiklerimin, ön tarafındaki çıkıntılara attı. Kendimi indirip kaldırmaya başladım. Bu sefer ayaklarım yere daha sağlam bastığı için onun da çabalaması gerekti.

İçime darbelerini art arda ve sertçe vurdu. Bir kadın makyaj tazeliyor, diğeri mesane boşaltıyordu amk yerinde biz de arsızlar gibi sikişiyorduk.

Nefes nefese, kapıya ellerimi daha çok bastırdım. Bunu da kırmazdık herhalde o kadar uyduruk değildi. Uğur'un penisi, karnımın alt kısmına kadar çarpıp, içeriden dışa yansıyarak derimi gerdirmişti sanki. Kendimi tutamayıp yeniden inledim. Artık umurumda bile değildi. Burada iş pişirdiğimizi anlayarak erkenden çıksalar daha iyi olurdu. Ama kabinlerin üstü çok açık olmadığı için, altı da öyle, duvardan duvara ses daha az geçiyor olabilirdi.

Uğur'un dudakları sırtıma kapandı. Sırtımdaki etleri dişlemek ister gibi dişlerini sürttü tenime. Omurgamdan aşağı birkaç öpücük kondurdu. İçime son kez daha güçlü vurdu. Aynı anda patladık. Araladığım bacaklarımdan akan sıvılar Uğur'un kotuna damladı. Onun menileri de içimi doldurmasına rağmen, kalçama doğru taşmıştı. Galiba iç çamaşırsız gezecektim, bu ıslak şeyle nasıl yaşardım lan!

🔥

Nefes nefese, başını omzuma dayadı. Ben de kafamı geriye attım. Derin derin soluklandım. Kabin kapısı yeniden açıldı. Musluk sesi geldi. Kadınlar birkaç şey konuştular. Tahminimce bir ruj sürüp, bizi anlamadılarsa bile neyse ki makyajlarını kısa kestiler.

Dış kapı yeniden kapandığında, sesli bir oh bıraktım. "Sen delisin," dedi ardımdan kulağıma yaklaşan ve kulak mememi dişlerim arasına alan Uğur.

Neden demedim, bunu deme nedenini biliyordum. "Bizde başladığımız işi yarım bırakma yoktur aslan!"

Kenara uzanıp, birkaç tane peçete kopardı. Batmış kalçamı, vajinamın vıcıklığını kuruladı. Titreyen dizlerim kendime gelince, ayaklandım. Elbisemin askılarını geçirdim. Uğur, yeniden peçete koparıp kendini de olabildiğince temizlemeye çalıştı. Kotunda leke bırakmamak için çabalamıştı. Siyah kotta beyaz izler, hımmm... Başkasına hoş durmazdı.

Ben de çamaşırsız da olmayacağını bildiğimden, elimden geldiğince peçeteyle tangamın dantel kısmını sildim. Berbat ve rezildik ama aldığım en yüksek zevklerden biriydi. Uğur'la her sevişmemiz güzeldi ama bunun ayaküstü ve sert olması, hızlı olması ve yakalanma korkuyla perçinlenmesi beni şaha kaldırmıştı.

Nihayet o da ayaklandı taburenin üzerinden. Kotunun fermuarını çekip, düğmesini ilikledi. Kemerini takarken ben de kapıyı açmıştım.

"Halka açık seksimiz de, yakında gelir mi dersin?"

Önde ben ardımda o musluklara ilerledik. Şimdi bir kadın içeri girse ve Uğur'u görse yine fenaydı halimiz ama takan kimdi? Duyan duymuştu zaten.

Ellerime sabun döktüm, o da aynısını yaptı. Otomatik açılan suyla temizlenirken, aynadan bana bakmıştı. Ben de kendime baktım. "Şu halini kimseyle paylaşamayacağım için, gelmez."

Dağılmıştım. Doğrusu o da dağılmıştı ama elbisesi batan, neredeyse çıkan bendim ve beni dişlemişti de. Çantamı da içeride bırakmıştım lanet olsun. Neyse ki saçlarım açıktı. Boynuma doğru getirdiğim tutamlar, boynumdaki aşk izini kapayacaktı.

Nemli ellerimi boynuma sürttüm. Ve enseme. Terlememiştim çok ama basılma korkusu beni afallatmıştı. Sonuçta bu anı yakalamak için fırsat kollayan, beni ya da Uğur'u tanıyan biri de olabilirdi içeri giren kadınlar. Bu vaziyette magazine meze olmayı kimse istemezdi.

Uğur da ellerini kurulayıp, peçeteyi kenara attıktan sonra arkama geçti. Askımı düzeltip, omuz başıma minik bir öpücük kondurdu. "Seninle mümkün olan her yerde ama herkesten gizli sevişmek gibi planlarım var."

"Mesela helikopter?" dedim. Bunu hâlâ unutmamıştım.

"Alan dar gelir. En iyisi ayaklarımız yere bassın ve içindeki arsız kız, rahatça hareket edip çığlıklarını bana duyurabilsin."

Büyük elini, kollarımın altından geçirdi. Karnıma sardı. Baskı yaptığında içimden taşan menileri hâlâ akıyor gibi hissetmiştim. Hapla zaten korunuyordum ama kısa bir an bu pozisyon hamileymişim de, karnımı seviyormuşuz gibi hissettirmişti. Bu duruma özenmedim. Hissizdim. Ben kendim çocuktum. Bir çocuğa maalesef şu an bakamazdım.

Başımı geriye yasladım. Omzu beni karşıladı. Bedenimin arkasında kocaman ve güçlü bedeniyle dayanağım olarak dikilmişti. Yanağıma eğilip, hazla kızaran tenime sert bir öpücük kondurdu. "O zaman beni dağ evine kaçır?" Bihter ve Behlül evi ya da.

"Sen ve kaçırılma merakın..."

Kıkırdadım. "Ama basılmaya meraklı değilim sevgilim. En iyisi dönelim yoksa Ömür'ü falan buraya bakmaya yollarlar, kıza yakalandık mı, kimse kimsenin yüzüne bakamaz."

"Bu gece bende kal," dedi kollarından uzaklaşmama izin vermeden.

"Bakarız." dedim.

"Kalacaksın!" Hırr mafyam geri dönmüştü herhalde. Bana emri sadece yatakta verebildiğini unutturmamak lazımdı bu adama. Gerçi o da unutacak gibi değildi ya neyse. Ama bunu maalesef ben bilmem babam bilirdi. Kolları arasında döndüm. Tişörtünün kıvrılan kenarını düzelttim. "Bakarız dedim Minişim. Ben uslu, aile evinden çıkamayan bir kızım unuttun mu?" Sabaha gönderme yapmıştım. Ne usluluk ama!

Gülerek kafasını iki yana salladı. Parmaklarımız birbirine dolandı. Onu dışarı çektim. Ortalık sakindi. Kameralar da öyle diyordu.

Heh, küstüğüm iç ses belası geri gelmişti. O kısmı Uğur halleder.

Locaya çıkmadan bardan, dilimiz damağımız kuruduğu için bir şeyler sipariş ettik.

Kardeş seri köz getir yengen kurudu.

Yalnız burası orası değildi ama neyse.

Daha fazla bekleyemeyeceğim diye, barmenin hızla hazırladığı ve elime aldığım Martini Rosso kokteylimden bir yudum içtim. Kenara iliştirilen süs çileklerinden birini, dayanamayıp ağzıma atarken Uğur'a dönüp göz kırpmıştım. Gözleri dudaklarıma kaydı.

Etrafa bir göz attım. Kulüp daha da kalabalıklaşmıştı ilerlemeye başlayan saatle. Yaz geceleri daha yeni başlıyordu. Ağzıma vanilya tadı yerine, çilek tadı yayıldı. Ah ah kısmet!

Bizi ilk gören Ömür'dü. "Nereye kayboldunuz?" dedi, iki merdiveni tırmandığımda. Kendimizi güzel kamufle etmiş olmalıydık ki, üzerimizden bir şey anlaşılmamıştı o halde. "Buralardayız, bunu aldım." dedim elimdeki üçgenimsi kadehi göstererek. Ulan ben! Gene minareyi çalıp, kılıfını uydurmuştum.

"Gittiniz sandık. Seni aradım Ahsen ama çantanı bıraktığını sonra fark ettik. Abim de açmadı." Haa, ben de diyordum bir ara titriyorum. Meğerse telefondan titriyormuşum, ondan zevkim ikiye katlanmış. Kıps.

"Aman canım bu sesten duyamazdık zaten." Aker ve Ömür yan yana oturuyorlardı. Lodos da onların sol tarafında ama tekti. "Atlas nerede?" dedim. Gözlerimin hedefi Lodos'tu. Çocuğun baş koruyucusu ya, ona sormayıp kime soracaktım. Gözleriyle, dans eden bedenlerin arasında bir yeri işaret etti. Başımı çevirdim. Loca, harbiden bir krallığa hakim gibiydi aminyum. Baktığımda her köşeyi görebileceğim bir noktaya ayarlanmıştı. Para bizde, şöhret bizde, sizde ne var haydi söyle!

Yanıp sönen ışıklar, Atlas'ın dalgalı saçlarına vuruyor, sarı rengi daha da parlatıyordu. Etrafında kızlı erkekli, beş kişiden oluşan bir grup vardı. Birbirleriyle yarınlar yokmuşçasına bol temaslı dans ediyorlardı. Atlas da heee! Yetenekliymiş. Bir erkeğe göre süper dans ediyordu. Amerigalarda öğrenmiş olmalıydı.

Uğur beni koltuğa çekti. Geçip oturdum. O benim solumda kalan, yırtmaçlı tarafıma oturdu. İşini biliyordu bebeğim, kalçamın açılmamasını sağlama almıştı. Ona baktım. Anlamazdan gelmiş gibi bir çakallıkla o da bana baktı. Dudaklarını birbirine bastırıp, gülüşünü gizlemeye çalışmasa inanırdım bilmeden yaptığına.

Elini belimin ardından, diğer yanıma doğru doladı. Her an kalçamı avuçlamaya hazır bir yapısı vardı. Ya da temas bağımlılığı <31

Olabilirdi tabi. Ben de sağ elimde martinim, sol elimi diz kapağının üzerine bıraktım. Bacaklarını iki yana açmış biraz yayvan oturmuştu. Oh tabi, rahatlatmıştım paşamı!

"Biz de dans edelim," dedi Ömür. Bizi beklerken etseydin ya kuzuş. Sıkılmazdın. Bunu içimden dedim tabi. Neyse, belki muhabbet ediyorlardı, çocuklara karışmaya gerek yoktu. Herkes biz gibi azgın olmayabilirdi. Ömür'ü de ben gibi düşünemiyordum zaten. Tabi Aker'in işine gelirdi öyle olsa ama pembe görmek için, bence biraz daha bekleyecekti.

Aker, teklifi seve seve kabullendi. Şimdi o sahneye çıkıp, nasıl arizona kertenkelesinin çiftleşme dansı gibi dans ediyordu oynat bakalım.

Kendi kendime görüntü gözümün önüne gelince, şizofren gibi kıkırdadım. Salak çocuğun yeri, o bilmese bile farklıydı bende ama kekoluğu, harbiden sahiciydi. Atlas gibi elit keko da değildi ki her hareketi ayrı bir tırrekti! Dansı da, Atlas kadar albenili olamazdı. Yazık Aker'im. Ben onu öyle de severim.

Aker, yürek yemiş gibi Ömür'ün elini tuttu. Locadan inmeden Ömür bana baktı. "Ahsen sen de gelecek misin?"

"Birazdan gelirim bebiş," dedim. Diğerlerine sormamıştı bile, bilin bakalım neden?

Doğru tahmin: Mafyalar ve sert korumalar dans etmezdi!!!1!11!!!

Ama hayır, cevap yanlıştı. Uğur'um bize özel biçilmiş müzikte, benim teklifime gayet de olumlu bir cevap vermiş, benimle romantik bir biçimde dans etmişti. Öyle zıplamasa da olurdu diskolarda, başkaları gibi.

Yanımızdan ayrıldılar. Onların gitmesiyle yanımıza garson geldi, Uğur'un sipariş ettiği içkileri getirdi. Ağır abim(!) gene viski içiyordu. Hoş, Lodos da öyle. Bu yabancı kültürü yiyenlerin tarzı mıydı neydi anam? Özellikle İngiltere havası soluyanların?

Havasına pis diyorlar oranın doğru mu?

Bilmem kızım, ölçmedim ki amına koyim.

Kana kırmızı rengini veren madde?

Bayrak kızım, Türk bayrağı.

"Eee Ahsen, yarın da kaçacak mısın antrenmandan?" dedi Lodos. Kokteylden bir yudum daha alıp, kadehi masaya bıraktım. Tutmaktan da sıkılmıştım. Ortamda yabancı hitler çalıyordu ama Lodos'un sesini rahat duyabiliyordum.

"Yok ya, valla canım acıdığından gelmezlik yapmadım. Pazar günü, bizim Türkiye'de, aile saadetlerinin yaşandığı bir gündür. Sen unutmuş olabilirsin. Babam da ne kadar modern olsa bile bu durumlara önem veriyor, kahvaltısı, tatili, birlikte eğlenmesi falan. Ondan gelemedim." dedim.

Tek kaşını öyle mi, der gibi bana inanmadığını belirtircesine kaldırdı. "Unuttun sanırım, bir tarafımın Türk olduğunu."

"As bayrakları as," dedim. Başını yana eğip güldü. "Neyse umarım kendin, ısınmaya başlayan vücudunu çalıştırmışsındır?"

"Isınma saati fark eder mi?" dedim. Çaktırmadan da, Uğur'un dizinin üstünü çimdiklemiştim. Gülmesini, viski bardağıyla perdeledi. Bardağın arkasından gözüken dişlerini ve soluk verir gibi gülmesini ben görüp, duymuştum. Ben de gülmemek için dudağımın iç kısmını dişledim.

"Eder," dedi Lodos. Sırıttım. Daha fazla tutamamıştım kendimi. "Neyse canım senin has Türk olduğun konusunda eminiz biz, yanlış anlama bak, oy birliğimiz bile var."

"Kiminle karar verdiniz?" dedi kaşlarını kaldırarak, merak etmişti gerçekten. Bugün o da, yine tarzı buymuş gibi siyah kargo pantolon ve yine siyah Metallica baskılı bir tişört giymişti. Hassiktir ben bu tişörtün bir benzerini hatırlıyordum.

Hımmsss, acaba kimde?

Bak sen şu işe. Ortak zevkler de ortaya çıkıyor, check!

"Ben ve Bo-" dediğim lafı "Aker," diye çevirdim. "Sen motoru alırken nasıl bir pazarlık yaptıysan, aklımız uçtu."

Öyle yaparım der gibi çenesini eğdi. Övülmek her Türk gibi göğsünü kabartmıştı. "Lodos saklıyor kendini yoksa ne numaralar vardır onda." dedi Uğur da. "Babasından öğrendiği diplomatik ilişkileri falan da, farklı durumlara farklı yansıtır. Az kurtarmadık sayesinde paçayı."

Bunlar da yurt dışında iyi azıtmışlardı herhalde he! Hızlı ve iyi ki bitmiş gençlik zamanları!

Hömmm!

"Birini öğrendik." dedim. Pazarlıkçı yanını yani. Lodos, Uğur'a baktı sırıtarak.

"Yok be oğlum. Çekirdekten yetiştiğimden hep. Yoksa akıl okuyor değilim." Ah keşke okusaydın. O zaman Atlasikonun derdini de öğrenebilirdik.

"Nereden yetiştin de böyle oldun ya?" dedim ben de merakla. "Amcamdan." diye cevap verdi. Sanmıyorum ki, amcası Sapancalı değildir. Bence de olmasın.

Devam et der gibi gözlerine baktım.

"Antalya'da esnaftı amcam, para dengesini, kaça aldığını kaça satman gerektiğini falan fena bilirdi. Yaş yere yatmazdı."

"Yani turist kazıklayarak öğrendin, doğru mu?" dedim açıkça.

"Yani öyle demeyelim de, mecbur kaldık diyelim." Üçümüz de duruma yönelik bir kahkaha attık. Sonra Lodos devam etti.

"Eee buraya geri geldiğimizde de turist olduğumu belli etsem, aynı durumu ben yaşayacaktım. Düzeni lehime çevirdim, fena mı?"

"İşimize geldi ama işini biliyorsun. Kaç yaşında çalıştın ki?"

"Yazları, İstanbul'dan Antalya'ya giderdik ailemle. Ben, babamlardan daha çok kalırdım. Amcam da sezon yükselişte olduğundan hepimizi ufak ufak çalıştırırdı. 11-12 yaşımda falandım." Hoay be!

"Vay be, biz de o yaşlarda Selena izleyemedik diye dert edinelim."

Selena evrensel bir oluşum olmalı ki, yanımdaki adamlar da güldü esprime. Hiç de sosyal medyaya girmiyor değillerdi sonuçta, arada bir Selena ve Hades videosu hortluyordu, keşfette falan, önlerine mutlaka düşmüştür.

Uğur, çıplak bacağımın üst kısmını okşarken konuya girdi. "Herkesin hayatı farklı işte güzelim. Ben de 11-12 yaşlarımda dövüş dersi alıyordum mesela. Net bunu hatırlıyorum."

Askim sen bir kırmızı odaya mı gitsen acep?

"Tercümesi şu," dedi Lodos. "Ben senden daha önce biliyordum dövüşmeyi ama sen bu işi meslek edindin, benden bile iyisin." Uğur'a takılarak söylemişti ve komikti. Güldüm.

"Siktir lan, biliyordum tabi. Bilmek zorundaydım." Uğur içkisinden bir yudum aldı. Bıyık altı gülerken devam etti.

"Ama benden iyi olman da, ancak rüyanda görebileceğin bir şey." Lodos ona aldırmadı bile. Zorundalık kısmına takılmış gibiydi.

"Kıyamam lan, senin geçmişin çok kirli." Şimdiki hayatı da öyleydi de neyse!

"Meğer ne çok mafya sığdırmışsın ömrüne," dedim ben de. Uğur bana kızmak yerine dostuna kızdı.

"Lodos!"

Lodos omuz silkti.

"Ben geç mi kaldım acaba ya?" dedim. Bunlar veletçikken başlamışlardı her işe, ben de hâlâ çıtır çerez olmama rağmen, bu iş için epey büyüktüm yaşa vurunca.

"Hayır, hallederiz. Sende saklı hareketler var, spor geçmişin de." dedi Lodos. Uğur merakla bana baktı. Neden bahsettiğini anlamamıştı çünkü o anı kaçırmıştı.

"Aşkım bir şpagat açmışım var ya, Lodos'un aklı uçtu." Uğur buna şaşırmamıştı. Çünkü bacaklarımın, ne pozisyonlarda nasıl açıldığını en iyi o bilirdi. Bunun yerine beni takdir eder gibi, yanağıma bir öpücük kondurdu.

"Yaparsın sen güzelim," Gözleri Lodos'a döndü. "Naz, gizli bir hazine. Her seferinde farklı bir yanını buluyorum. O yüzden sen de dikkat et, yılların tecrübesi demez seni de devirir."

Allah'ım, sevgilisini başkalarının yanında yermeyen ve öven, baş tacı eden, adam gibi adam mı? Nasip et nolur!

Bana nasip olmuştu şükür moment.

"Yaaa," dedim bir kedi gibi boynuna sokularak. "Ben seni dövemem ki artık."

Lodos bir kahkaha attı. Benim acilen öğrenmem gereken dövüşün nedenini, bu cümlemden sonra kurnaz biri olduğundan anlamıştı. Vay lele, biriniz de masum ve safsalak çıkın!

Bizim DNA'mızda aptallık yok. Kodumuz bozuk! Pardon yani düzgün!

"O ne demekmiş?" dedi Uğur. Yüzünde onun da anladığını belirten haylaz bir gülümseme vardı ama benden duymak istiyordu.

"Ya ben şimdi dövüşmeyi öğreneceğim ya, o zaman seninle de ben maça çıkacağım. Çok ateşli çünkü." dedim son cümlede Lodos'a bakarak. Çakalingo, hiç oralı değilmiş gibi gözlerini benden çekti Uğur'a baktı. Yemezler kiss!

"Sen dövüşmenin ateşli olduğuna emin misin güzelim? Yanlışlıkla canını yaksam, üç yıl ben ne yaptım diye düşünürüm."

Eh bir öpücüğü hak etmişti hanımcı ruhuyla, boynundan tutup, başını biraz eğerek yanağına şap diye bir öpücük kondurdum. "Sen merak etme, eşitleneceğiz seninle sonra seni bir dövücem bir dövücem." Vurucan kırbacı, vurucan kırbacı! Neyse ki bu adamlar onu bilmiyordu! Anlamadılar.

"Görüşeceğiz o zaman güzelim. Bundan sonra derslerini aksatmıyorsun."

"Aynen öyle." dedim.

"Görmeyeli Uğur aşırı değişmiş," dedi Lodos. Uğur da ona dönmüştü. Bu aşko kuşko hallerimizi canlı canlı görmelere alışmak üzereydi bence ama söylemeden geçememişti. Meraklı gözlerimizi görerek açıklama yaptı.

"Yani ne bileyim hep sert görünmek isteyen, böyle mekanlarda diken üzerinde duran bir adamdı ama şimdi bu rahatlığı..."

Ohoo sen bilmiyorsun ki mekanda seviştik bile. "Aşk bu Lodoscuğum," dedim. "İnsana neler yaptırır. Büyük konuşmamışsındır umarım?"

"Ne gibi?"

Omuz silktim. Her şey olabilirdi hangi birini saysaydım şimdi?

"Ben büyük konuşmamıştım ama Ahsen'le ödüllendirildim. Büyük konuşsam onu bulamazdım sanırım." dedi Uğur, omuz silkerek. Dizini sıktım uyarı mahiyetinde. Beni yola getirdiğini biliyormuş gibi sırıttı. Herhalde gece onda kalayım diye yapıyordu bunu ama lanetler gelsin ki işe yarıyordu.

Ya, sus artık be adam! Şimdi tepene bineceğiz bak!

"Bak sen Uğur Özkara'ya?"

"Adın soyadın, inan hiç fark etmez. Bir kere aşka düştün mü, akıl kalmıyor." dedim, Ellerimizi birbirine kenetlemiş kendi kucağıma çekmiştim. Ten uyumumuz başımı döndürüyordu. Uğur'un damarlı ellerinin üzerinde parmaklarımı dolaştırdım; yine onu ve kendimi rahatlatmak ister gibi damarlarıyla oynamaya başladım. "Doğru!" dedi Uğur da bana katılarak. Bizde sike sürülecek akıl kalmadığını, tuvalet kabinleri iyi bilirdi.

Aferin lan, tam ben aynısını diyecektim.

Ama böyle de kendimizi bilecek kadar akıllıydık, kıpsss.

Paradoks!

"Şans işi bence ya," dedi Lodos. Tüm dişlerimi göstererek sırıttım.

"Şans değil o, kaderdir." Lafımın sonunda da göz kırpmıştım. Lodos'un aklına tam da bu lafımın üzerine, o yana dönmek gelmiş gibi, kafasını çevirip, ortaya baktı. Dans ederken kendinden geçen Atlas'ın bedeni ortalıklarda gözükmüyordu. "Atlas nerede?" diye de bize sordu.

Uğur da, karşılığını düşüncelerimdeki gibi vermişti. "Başına seni diktik ya oğlum?" Sesi alaycıydı. Atlas'ın bunu yediremeyen tavırlarını da çocuksu bulmuştu zaten.

Lodos, kadehin sonunu içerek ayaklandı. Ben de bir göz attım etrafa. Demin onunla dans eden genç grubu hâlâ oradaydı. Elbiselerinden tanımıştım. Lodos'un da ilk adresi onların bedenleriydi ama Atlas, ayan beyan seçilecek biri olsa da gözükmüyordu işte ortalıkta.

"Dışarıda adamlar var, başına bir şey gelecek değil, otur tamam, sıkıntı yok!" dedi Uğur uzun uzun, onun paniğini yersiz bulmuş gibi. Ama Lodos ona katılmıyordu.

"Bir kere bana bu görevleri vermek için, buraya gelmemi söyledin mi Uğur? Söyledin. O yüzden şimdi benden nasıl rahat davranmamı beklersin?"

Benim kaçırıldığım da bir gerçekti ki gözleri bana çarpmıştı. Bir daha olmayacağı ne malum diyordu gözleriyle. Aman aman püğ püğ!

Ve Atlas'ın da, bir daha yaralanmayacağı ne malumdu? O gün içeri girip, Atlas'ın yarasını temizlemişlerdi beraber. Belki aralarında bilmediğim bir konuşma da geçmişti. Ya da bakışma. Atlas akşamına evde yine kalmasa bile, bunu oyuna çevirmiş olabilirlerdi.

"Yani bir tık haklısın ama burası bir kulüp," dedim ben araya girip. Adamı da anlıyordum. Yanlışlıkla Atlas'ın başına bir iş gelse, Uğur onu sorumlu tutmasa bile cadı annesi ve mafya babam kesin tutardı. Hem iş bitirici bir tavrı olan, görevleri emir bilinciyle yapan, kuralcı bir adamdı Lodos. Bu haline şaşırmazdım. "Eğlenmek için geldik buraya, Atlas da fırsat kaçırmayacak bir çocuk." Ses tonum düzdü. Bir şey belli etmiyor, sadece gerçekleri yansıtıyordu. Bilerek böyle yapmıştım tabi içimden, ship moment naraları atıyordum.

Sözlerimden sonra, başka ihtimaller aklına gelmiş gibi karmaşık baktı bana Lodos. Omuz silktim. Uğur belimi okşadı. Lodos'u bilerek kışkırttığımı fark etmiş gibiydi ama nedenini biliyor muydu? Muammaydı. "Burası öyle bir yer değil, tuvalettedir belki. Beş dakika bekle." dedi benim aksime.

He burası öyle bir yer değil ama o gidilen tuvaletlerde de ne işler pişiyor, en iyi sen bilirsin askim. Demek vardı ama yine kendimi tutmak zorunda kaldım. Ben bunun Atlas'ın bir planı olduğuna inanıyordum. Yaş yere basacak, birine yem olacak biri değildi. Dövüştüğünü de gördüğümde net anlamıştım bunu. Bu yüzden çok takmadan ayaklandım.

"Ben dans etmeye gidiyorum. Atlas'ı görürsem söylerim ama sanmam," dedim yine bilerek. Uğur bana karışmadı ama yanımda da gelmedi. Bunun yerine ben dans eden bedenlerin arasına karıştığımda, Lodos'a dönüp bir şeyler söylemişti. Bak ya, neden benim yanımdayken konuşmuyorsun aşk bahçem! Kesin senin beklediğin gibi bir şey dememiştir, raad ol. Lodos da bir cevap verdi ama sonra durduğu yer ona batıyormuş gibi locadan inip, gözden kaybolmuştu. Kovalamaca başlamışke!

Gözlerimle yerlerini seçtiğim, pembe elbiseli Ömür'ün ve gömleğinin düğmelerini iyice açmış Aker'in yanına yürüdüm. Göğsümde gümbürdüyormuş hissi veren hızlı müzikle kollarımı kaldırıp, kendimi dansa bıraktım. Ömür gelişimi fark eder etmez, sırıtmıştı.

İkisi bayadır kurtlarını döküyorlardı ama yorulmamış gibilerdi. Bedenlerinin sürtünmesi, Aker'in Ömür'ün elinden tutup onu etrafında çevirmesi ya da abilerinden uzak daha rahat sohbet edebilmeleri de buna etken olabilirdi. Tekli dansta berbat olmasına rağmen, konu Ömür olduğunda Aker de fena sayılmazdı. Bakim?

Bileklerimi havada müziğin ritmine uygun kıvırdım. Elbisem daha da kısalmıştı sanki. Kalçalarımı sağa sola savurdum. Birkaç aç köpeğin bakışı anında bana çalındı. Zenginlerin geldiği bir mekan olmasına rağmen ruhu bozuk çoktu. Hoş adamlığın parayla da hiç alakası yoktu da işte... Benim Uğur'la olduğumu, ortada olan locamıza bakılırsa görmeyen yoktu ama şerefsiz her yerde şerefsizdi. Kaldı ki şimdi de yanımızda Aker vardı.

"Atlas'ı gördünüz mü?" dedim ikiliye yaklaşıp, ne olur ne olmaz diye sorma gereği duymuştum, şaka yapıyor sanıp çocuğu hiç etmek istemezdim. "Buralardaydı," dedi Ömür sağa sola bakınıp. Gözden kaybolduğunu yeni fark ediyor gibiydi. "Bir sorun mu var?" Ah ah mafyalarımın hayatına bakın. Birini sorsak, ortada yok diye sorun olduğunu sanıyorlardı.

Gerçekten iğrenç bir hayat.

"Tek sorun, büyük abinin beni dansa kaldırmaması tatlım," dedim. Ben başka sorun olduğunu sanmıyordum yine de gönlümü rahat tutacaktım.

Ömür, Uğur'un görevini almış gibi, benden kısa olan boyuna rağmen kolumu tutup, benim kendi etrafımda dönmemi sağladı. "Yerim seni bebek!"

Kıkırdadı. Uğur'a da tripli değildim zaten dalga geçiyordum. Mafya olup olmamasını geç, herkesin dans etmeyi sevmesi gibi bir kural da yoktu. Bunu neden unutuyorlardı ki?

Ananı sikim! Aydınlandım gene!

Anam kadar başına taş düşse de senden kurtulsam.

Sonra çok ararsın, adımı avcuna yaz özledikçe yalarsın.

Kahpe!

Kendi başıma dans etmeye geri döndüm. Prenses olmak için bir prense ihtiyacım yoktu, ben zaten kralın kızıydım. Aynı zamanda queendin amk!

Doğru! Neyse yersiz çıkışmıştım demek ki. Puhahahahahhgdjghsa!

Ömür'le Boker'i de sevabıma baş başa bırakmıştım. Omzuma yanlışlıkla bile olsa değen bedenlere ters ters baktım. Bana bakarak, gözlerimden onay isteyen birkaç ırz düşmanına el hareketi çektim. Gözlerini kaçırdılar. Hayır bir salın iki kırıtıp, sevgilime döneceğim zaten ya. Maksat içimizdeki kurtları dökmekti. Kurt değildir o başka bir şeydir.

İmdat, sapığın biri zaten içimdeymiş!

Eheheheh!

Ama beklediğim olmadı. Hayat ben klişeye kafa göz dalmak istesem de, bana illa klişe yaşatmak ister gibiydi. Önüme sarışın, yaşıtım gibi duran bir çocuk çıktı. Bana dokunmasa bile bedenimin etrafında bir akbaba gibi dolanırken, açıkça kendini ve istediğini belirtmişti.

İnanır mısınız? Bunun saçlarının çakma sarı olduğunu bile düşünüyordum. Uğur harici, başkalarının bedenleri benim ilgimi hiç mi hiç çekmiyordu. "Selam tanışalım mı?" dedi pes etmeyerek.

Zengin bebesiydi herhalde. Burada yer aldığına göre. Ya da varını yoğunu yatırmıştı bir gece için.

"Hayır," dedim direkt. Cevap vermemek sapıklar için evet demekti. Bunda da öyle etki etmesin istemiştim. Tadımızı kaçırmak da istemiyordum. Yanıma bakındım. Ama ben onlardan kopunca, Aker ve Ömür de ortalıktan yok olmuşlardı. Bara geçmişlerdi belki de bir şeyler içmeye.

"Neden ama eğleniriz?"

Ya sabır ya selamet! "Sarışınlar ilgimi çekmiyor," dedim siktirip gitsin diye. Yalandan çarpılma bari he.

"Niye?" Neden, niye, 5N1K sorularını sormadan gitmeyecekti herhalde.

Niye yok ki, o N'lerin içinde?

Sus lan gundik! Sorunumuz bu mu şu an!

"Tercih meselesi, hadi git başkasına yaz," dedim.

"Kim-" diye söze girmiş, tipimin kim olduğunu sormak için ağzını aralamıştı ki Uğur girdi aramıza. Onu yakasından tutup itmişti. Hak ediyordu valla, hayır demekten anlasa Uğur'a yapma derdim ama anlamamıştı.

"Gönlümdeki sarı da geldi," dedim ellerimi iki yana açarak. Sonra da Uğur Böceğim'i göstermiştim. Uğur ters ters çocuğa baktı.

"Kaybol'" Tek hareketi ve devamındaki bu kelimesi, yeni yetmeye fazla bile gelmişti. Ardına bakmadan yok oldu. İşte sırf bu yüzden bile dövüşmeyi öğrenmeliydim. Katil Civciv Atlas'tan sonra ben de düşmana korku salmalıydım.

Derin bir soluk bıraktı. Nefesi sus çizgime çarptı.

"Seni yalnız bırakamayacak mıyım ben hiç?"

"Bayılıyorlar güzelliğime? Ne yapabilirim ki?" dedim oyuncu bir tavırla. Omuzlarımı da silkmiştim.

Kollarını belime doladı. Ben de onun boynunda birleştirdim ellerimi. "Ama sen de bana bayılıyorsun." Dudaklarını yaladı. "Benim kollarımda bayılıyorsun, onu ne yapacağız?"

Hiç de unutma e mi?

"Bir mafyayı herkes ister, Ahsen Naz Aykan alır," dedim. Burnunu burnuma sürttü. Bedeni sabit dursa da, pozisyonumuzla hareketli müzikte yavaş dans ediyor gibiydik. "Bir Ahsen Naz-" da demiştim ki eğilip, cümlelerimin önünü kesmek ister gibi dudaklarıma yapıştı. Kıskanç kekim!

Öpüşüne şiddetle karşılık verdim. On saniye kadar dudaklarımız birbirine tutundu. "Seni sadece ben alırım."

"Aslansın, kaplansın, yaparsın askim."

Yüzünü buruşturdu. Kahkaha attım. Başımı omzuna yasladım. Elleri sırtımı sardı. Uzun boyuyla dans eden bedenlerin arasından yanımıza yürüyen ve yalnız olan Lodos'a çarptı gözüm. Uğur'dan biraz ayrıldım. "Lodos, Atlas'ı bulamamış." Kaşımla, arkadaşının bize doğru yaklaşmasını işaret etmiştim. Uğur da bu sefer kaş çattı.

"Harbiden nereye gitti amına koyim bu çocuk?" Tişörtünün üzerinden göğsünün üzerinde parmaklarımı ağır ağır gezdirdim. Öfkeli solukları dinginleşti, kalbi hızlandı aksine.

"Sevgilim bana güven, bence endişelenecek bir şey yok." Kafasını salladı. Uyarmasaydım kesin Halil'i arayacak soracaktı. Kapıdan çıktı mı diye.

"Geldi mi ben yokken?" dedi Lodos yanımıza ulaştığında. Görünmezcilik oynadıklarının farkında gibiydi. "Yoo," dedim zaten gene aşkoluğumuza dönmüştük onu görmemişti gözüm.

"Nerede o zaman?" dedi Lodos. "Lavaboda yok, dışarı bile baktım." Tabi İtalyan adam biz gibi sıçmık yeri ya da tuvalet mi desin, ancak lavabo desin.

Takıldığı noktaya bak te allam ya!

"Çocuklaştı iyice," dedi Uğur da. Çenesini başımın üzerine yaslamıştı yine. Ortadan biraz daha kenara çekilmiştik, milletin bize çarpmaması için. "Ben de kulağını çekeceğim artık. Bile bile yapsa da hoş değil, sanki başına geleni bilmiyor."

"Benim inadıma yapıyor, sen karışma." dedi Lodos biraz evvel sinirli olan o değilmiş gibi.

"Sen hayırdır lan?" dedi Uğur şaşkınca.

Kahkaha attım. Atlas bu gösteriyi kaçırmamalıydı. İki dev adam kalkmış sen kız, yok bırak ben kızayım tartışması yapıyordu. Gözleri beni bulunca, omuz silktim. Bu parmakta oynatmak oyunlarına, işin içine fazlaca naz karışınca bayılıyordum zaten.

"Bence komik. Çocuk dediğiniz adam sizi çocuk etti. Bir salın, gelecektir. Özgürlük naralarını boşa atmadı benim At'ım."

Biraz ilerledik. Bar kısmına geçmiştik. Uğur taburelerden birine oturdu. Ben ayakta kalmayı tercih etmiştim. Beni yanına çekti. Kendine bir bira istedi. Hayret ben şok. Ben bir şey içmek istememiştim.

Lodos da, içmek bir kenarda dursun fazlaca gerilmiş bedeniyle, gözlerini kalabalığa dikmişti yine. Dövmeli koluyla sık sık saçlarını karıştırıyordu.

"Telefonu meşgule falan atıyor mu, kapalı mı?" dedim.

"İkisi de değil. Açmıyor." diye beni yanıtladı Lodos. Cevabının üzerinden saniyeler geçmeden, aradığımız beden ışınlanmış gibi Lodos'un ardında belirdi. Ben bile şaşırmıştım lan buna! Tövbest!

"Birini mi arıyorsun?" dedi, Atlas Lodos'un ardından usulca sokularak. Bilerek kulağının dibinde konuşmuş olmalıydı. O mesafeden Lodos'un, Atlas'ın nefesini hissettiğine de kalıbımı basardım!

Yandım anam!

Son konuşmamızı da duymuştu herhalde Atlas. Ya da güzel bir denk gelişti.

Hepimiz gibi Lodos da, bir anda bedenin arkasında bitmesine şaşırmıştı. Üstelik o, başka yöne bakıyordu tamamen hazırlıksızdı. Bedenini çevirmese de başını biraz sağa döndürdü. Kulağı refleksle ya da çekimle Atlas'ın dudaklarına doğru eğilmişti. "Ben kaçmak istersem inan ki bulamazsın beni Lodos." diye devam etti. Adamın adı, ağzından ilk kez canlı çıkmış olabilir miydi? Mesajda falan yazıyordu ama bu tonda, kesin ilkti.

"Sana bunu göstermiş oldum fena mı? Artık önlemlerini mi artırırsın, gözünü dört mü açarsın bilemem ama beni korumak istiyorsan..." Çenesini, Lodos'un omzuna yasladı.

"Önce yakalaman lazım."

"Sen yakalanmak istiyor musun?" dedi Lodos. Başını biraz eğmişti. Atlas da onu görmek için bedenini biraz sağa kaydırmıştı. Bacakları temas etmiyordu ama Atlas'ın göğsü, şimdi Lodos'un sırtına dokunmuştu. Seslerini duyurmak ve sözlerini esaslı bir darbe gibi kılmak için de birbirilerinin sınırlarını yeniden aştıkları kesindi.

Ben de meraklı yapımla Uğur'dan bir adım uzaklaşıp, çaktırmadan onların dibine girmiş olabilirdim! Napim, bana yeter ki aşk olsun!

"Bilmem," dedi Atlas dudaklarını yalayarak. "İstemesem dönmezdim herhalde?"

Hasssssiktir!

Lodos'un dudaklarında bir tebessüm belirdi. Tüm gerginliği buhar olup uçmuştu sanki. Atlas'ı bu denli atılgan yapan şey ya da birden daha ılımlı davranır ve flört eder gibi davranmasına yol açan şey neydi bilmiyordum ama benim sözlerim de, başına tam zamanında kakılmış olabilirdi.

Gene soktun kendini araya!

Her zaman!

"O zaman," dedi Lodos. Derin bir nefes aldı. "Bir daha kaçamayacaksın benden."

"Hımmm," dedi Atlas. "Yine de bana belli olmaz. Kaçtığım kişiyi biraz daha tanımam lazım ki, yakalanmayayım değil mi?" Sonunda bir de artistçe göz kırpmıştı. Lodos bedenini tamamen ona döndürdü.

"Sen istiyorsan, bana da kendimi tanıtmak düşer."

"Hadi bakalım," dedi Atlas, gözlerini Lodos'un koyu kahverengilerine dikip. Sert durmaya çalışsa da gülmek için an kolladığı da belliydi. Lodos'un yüzündeki ifadeyi görmedim ama muhtemelen gülümsedi. Bulaşıcı olduğu bilinen tebessüm, Atlas'ın dudaklarında da peyda olmuştu çünkü.

Oh, en azından istemem safhalarını geçmişlerdi. Şimdi sıra yan cebime koydaydı!

 🖤

Bence Uğur'a doydunuz tabi güzele doyulur mu da khdkjashfkjsd

Diğerlerini de yola soktuk bakalıms

💘OY VE YORUMLARI UNUTMAYIN NAR TANELERİM💘

Öptümssss

Continue Reading

You'll Also Like

4.6K 369 11
Yüzebildiğim tek yer, tanrıçası olabileceğim tek yer; onun gözleriydi.. 19620
338K 12.5K 47
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.8M 32.6K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...