MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

fifty-one

21.9K 841 605
By tamamyayazar

Selamsss aşklar

Bu ara, bölüm yazıcam dediğim an işim çıkıyor bir süre idare edinsss beni. Yazdıkça atıyorum zaten sıkıştırdım bu bölümü de.

💘OY VE YORUMLARI UNUTMAYINSS💘

INSTAGRAM: @tamamyayazar 

 🖤

Cuma 10:15

Bacaklarımın arasında, derin çukurlar kazılıyordu sanki. Kasıklarıma doğru yayılan batma hissi, beni sıcak kolların arasındaki uykumdan uyandırdı. Uğur'la yan yanayken rüya görmek yerine, sızar gibi uyumuştum. Eh zaten rüya gibi bir adamın kollarında olduğumdan, buna gerek de duymuyor olabilirdim.

Çünkü üzerinden Uğur Özkara geçti amk!

Haklısın.

Boru mu?

Immmm şey-

Güno bu arada!

Güno canım ama gün bana hiç de neşeli aymamıştı.

Gece, dörtten sonra saymayı bıraksam da kaç tur attığımızdan emin değildim. Yatakta, duşta, giyinmemize ramak kala. Her hareketimiz azdırıcı bir etki yaratıyordu.

Günlerin acısını çıkarmıştık. Her güne bir mottomuz iyiydi ama kaçırılma kovalamaca derken, boşa giden zamanın acısını da çıkarmıştık.

Son hatırladığım, Uğur'un tahriş olan kadınlığıma nazik hareketlerle krem sürmesi ve bu yavaşlığın beni baygın gibi uykuya çekmesiydi. Halim olsa, eminim o hareketleri de azdırıcı olurdu ama birbirimizin iliğini kemiğini kurutmuştuk.

Başımı yan çevirip, Uğur'un uyuyan yüzüne baktım. Yan yana olduğumuzda, bu eve kimsenin giremeyeceğinden de eminken, çıplak yatıyorduk. Tenlerimiz, yaz ayı olmasına rağmen bunaltıcı olmayan, havadar bu evde birbirine temas ederken, gerçekten de uzmanlarca söylenen çıplak yatmanın sağlıklı olduğuna inanıyordum.

Kesinlikle azgınlıktan değil!

Asla!

Devamke.

Bacaklarımı birbirine bastırıp, sağ tarafımda yatan Uğur'a bakmak için, kollarının arasında biraz döndüm. Eli, sırtımdaydı ama ben hareketlenince kayarak, belimin üzerine ulaştı. Sıcak avcu, çıplak belime kapandı, beni kendine doğru biraz daha çekti. Ben de ona yaklaşırken fırsatı kaçırmadım, sağ kolumun üzerinde, dirseğimden destek alarak yükseldim.

Yine benim günümü aydıran sarı tutamlarına, iç çekerek baktım. Odanın içine, perdeler sayesinde girmeyen güneş Minişim yanımdayken umurumda olmuyordu. Aslan yelesi saçlımdan sonra, yok mu güneş saçlım demen?

Sarışınım diyordum, yeterli.

Ön kısmı biraz daha uzun olan saçlarının arasına parmaklarımı geçirdim. Ben ona dokunur dokunmaz, tavşan uykusundaymış gibi bir alışkanlıkla gözlerini araladı. Yaşadığı hayatın getirdiği bokluklardan biri olmalıydı ama beni gördüğünde de, kanmayan uykusunu devam ettirmek isteyerek, başını yastığa biraz daha bastırmıştı. Kıyamisu!

Ben olsam mesela, o beni uykumda sevse; elleri altında daha çok mayışır, hiç uyanamazdım. Dağılan saçlarını biraz daha okşadım, sonra başparmağım şakağına doğru kaydı. Onu uyurken, gözlerini görmediğim için özleme gibi saçma sapan huylarım oluşmuştu. Bu yüzden ben kalktığımda o da kalksın istiyordum. Bu sayede birbirimizi daha çok sevebilirdik.

Yeter da! Sevmişsiniz zaten! Soluğu hastanede almak istiyorsan tabi? Bilemem.

Ben bir kere Ahsen Naz Aykan'dım. Yani olabilecek tüm acılara da Uğur Böceğim için dayanırdım.

Aynen bacak aran da öyle diyordu!

Tövbeeeeeeee!

Yastıkla gizlenen, sol gözünün altındaki küçük bene dudaklarımı yaklaştırıp, minik bir öpücük bıraktım, bulduğum aradan. "Naz," dedi Uğur, uyku mahmuru, boğuk sesiyle. Immmh, duyayım?

"Efendim?"

"Uyuyalım. Yat hadi."

"Olmaz," dedim. Ben gene acıkmıştım sanırım. O kadar efordan sonra uyumak istesem bile uyuyamıyordum. Ya da gün içinde yapacağım haylazlıklar boşa gitmesin istediğimden uykumdan feragat edebiliyordum. Sonuçta bu akşam yine evime dönmem gerekecekti. Aker'le de bir daha mesajlaşmamıştım. Kim bilir yine ne atıp tutmuştu?

"Kalkalım, uyan hadi," dedim ben de karşılık olarak. Beni umursamadan, uykusuna devam etti. Hatta, yüz üstü dönmüş, sol kolunu yastığın altına sokmuştu. Yerim ben seni askim be!

Gözlerim, çıplak sırtından kayan ince örtüden sonra, tam kürek kemiklerinin üzerine çarptı. Yuh! Adamı resmen tırnaklamaktan beter etmiş, kazımıştım. Ahsen the tırnak reis.

Aynada kendimi gördüğüm anlarda zaten biliyordum, zevkle inlerken kendimden geçtiğimi ama bu kadar sırtını deşeceğimi de tahmin edemezdim. Dudaklarım büzüldü. Gece, Uğur benimle bebekmişim gibi ilgilenirken ben onu fark etmemiştim. Eğildim, kemiklerinin belirgin kısımlarını öptüm ağır ağır. Uğur, bu hareketim hoşuma gitmiş gibi kıpırdandı.

Yukarıdan aşağıya kayan kırmızı çiziklerin üzerinden de onu resmen tırmaladığım için, bir kedi gibi yarasını iyileştirircesine dilimi kaydırdım. "Ahsen," dedi. Sesi yastıktan daha boğuk çıkmıştı. Üzerine çıktım. Göğüslerim, onun sırtının baskısıyla aramızda ezildi. Saçlarımı kenara ittim. Sonra eğilip, diğer izleri de yaladım. Dilimin ucunu minik bir kedi gibi çıkarıp, tenine sürtüyordum. Eee kedi demeseydi? Yakışır!

İkimiz de Uğur'un teninden, her zaman buram buram yayılan, onun duş jeli gibi kokuyorduk. Buraya geldiğimde, rutinlerimi bozmak pahasına da olsa onun şampuanlarından, jellerinden kullanıyordum. Seviyordum, bu hissi.

Omurgasının üzerinden birkaç öpücüğümü aşağılara doğru sıraladım. "Canın yaramazlık mı çekiyor minik kedim?" dedi.

Ayılmıştı ama bence, devam etmem için naz yapıyordu. Nazzz!

Kıkırdadım. "Ben hep yaramaz bir kızım." Sesim kısılmamıştı ama boğazımın bir noktadan sonra ağrıdığını biliyordum. Uğur bu sefer hazırlıklıydı. Dolaptan benim için bir pastil getirmişti. Geceden önlemimizi alıp uyumuştum. Aslında umursanmayacak detaylara bir kereden sonra bu denli takılıp, üzerine düşünmesini seviyordum.

Zaten bu yetmemiş gibi, Ömür'den benim için alışveriş yapmasını da istemişti. Dün gece duştan sonra, giyinsem mi giyinmesem mi diye düşünürken karıştırıp, gördüğüm kadarıyla, giyinme odasında bir dolapta, etiketleri üzerinde markaların rahat kıyafetlerinden vardı. Bir kıyağı da iç çamaşırlarını benim markamdan isteterek geçmiş olabilirdi. Bu adamın düşünce tarzına bayılıyordum.

Senin markan, hımm hawlı!

Öyleydi tabi!

Sen yavaş yavaş bu eve yerleşiyorsun gibi Ahsen he? Ne dersin?

Yansın dünya çok umurumda derim ama babişim ne der?

Eve gel!

Doru!

Komodinin üzerindeki kremlerden, Uğur'un sırtına iyi gelecek olana uzandım sol elimle. Uğur tenim için uygun olsun diye birkaç seçenek getirmiş, bana alerjim olup olmadığını sormuştu gece!

Nasip olur mu be?

Olmaz.

Bedenimi sırtında yükseltip, beline oturdum. Bu hareketler normal olsa bile, biz çıplak olunca azdırıcı duruyordu. Normal anlayışın da ne bilim...

Kremin kapağını açıp, beyaz kremden parmak ucuma alıp, sırtına yer yer sürdüm. Eh o bana bakarsa ben de ona bakardım. Parmaklarım kaslarına bastırarak gezdiği için masaj yapmışım gibi bir his uyandırmış olmalıydı. Uğur, zaten gözlerini açmadığından birkaç dakika sonra uykuya yeniden daldı. İlk sabah o beni uyandırmıştı bitmek bilmeyen istekleriyle ama şimdi ben de onu birkaç kez rahatsız etsem bile, kıyamıyordum.

Zaten benim için şirketini bile boş vermiş, hafta içi olmasına rağmen yanımdan kalkıp gitmemişti. Benimle hasret gidermek için. Eee kardeşlerinden, ben ona küs olduğum zaman iyi uyuyamadığını da duyduğum için, onu uyandıracak başka etkenler varken benim zorlamama gerek yoktu. Birazdan illa telefonu falan çalardı.

Harbi la Artemis Halı nerede? O gelsin uyandırsın.

Halı deme!

Köpke?

Bilmiyordum. Küçük kurt ne alemdeydi acaba? İç sesin dediği gibi bu sefer gelip, güzelim tenimi yalayamamıştı manyak!

Seviyorsa demek?

Uğur'un boynuna bir öpücük daha bırakıp, üzerinden kalktım. Çırılçıplak bir vaziyette giyinme odasına girdim. Benim için, Ömür'ün seçtiği kıyafetlerden, siyah ince askılı bir cropu üzerime geçirdim. Altına da iç çamaşırımdan sonra kısa, tayt gibi bedenimi saran şortlarından giymiştim. Oradan çıkınca da lavaboya girdim.

İşedin mi?

He valla işedim ama nasıl bir seviştiysek, çıkan yolla alakası olmamasına rağmen işerken bile canım yanmıştı. Eee geniş çerçeveden bak olaya?

Biz harbi seninle iğrenç bir ekibiz.

Eeehhehe!

Ellerimi yüzümü yıkadım sonra. Açılmamış diş fırçalarını buldum siyah dolaplardan, dişlerimi fırçaladım. Oh be zenginlik. Geçen sefer iki üç parça eşya getirmiştim yanımda ama zenginliğin yanı sıra düşünceli bir sevgili beye sahip olduğum için de artık, eksiğim var mı diye düşünmeme gerek olmayacaktı.

Banyodan da çıkınca, doğruca odanın dışına adımladım. Merdivenlerden ayak seslerim şıp şıp öttü. Hay senin taklidine gene be!

Kendi kendime kahkaha attım. İnşallah evde, Uğur'un beni sonradan izleyebileceği bir kamera yoktur. Bana deli demesini istemezdim.

Mutfağa girdim doğruca. Ayna kırıkları, girişte gördüğüm kadarıyla hâlâ yerdeydi ama Uğur, benden fırsat bulup çıkamamıştı ki, düzelttirin desin adamlarına. Hem işimiz gücümüz vardı, onların yanında yapacak değildik.

Çıplak ayaklarımla, mutfakta boş boş bakındım. Geniş, çift kapaklı dolabı açtım kapadım. İşime gelen tek şey, raflarda gördüğüm çikolatalı süttü.

Sen içtin diye aldı diyenler?

Başka ne olacaktı? Bebeğim, beni benden çok düşünürdü. Hamarat biri olmadığıma üzülecektim ama açık bahçe kapısı dikkatimi çekti. Lan, doğru, yeni fark ediyordum mutfak da aspiratörler çalışsa bile ucundan yemek kokuyordu. Senin kafa gidince burun da gitmiş Naz!

Pipeti süt kutusuna batırırken, ağır adımlarla bahçeye çıktım. Yudumlamaya başladığım serin süt, macundan sonra, tat olarak o kadar hoşuma gitmese de her zaman içebileceğim bir şeydi. Etrafıma bakındım. Bahçenin bu kısmına daha gelme şansına erişememiştim. Genelde evde olduğum süre boyunca yataktaydık, hadi iyi ihtimalle salona uğramıştık.

Geniş, ağaçların uzun boylarıyla göz doldurduğu arka taraf, sessiz sakin görünüyordu. Birkaç korumayla göz göze geldim. Onlara, insanlık öldü mü diyerekten, sağ elimi neşeyle havada savurup, "Günaydın," diye bağırdım.

"Günaydın Ahsen Hanım," diye karşılık verip, kafalarını eğerek fazla göz önünde olmaktan kayboldular. Neyse insanlardı onlar da, konuşamam yalnızca whatsapp dememişlerdi bana.

Her biriyle tek tek tanışmasam da beni kurtarmak adına seferber olduklarını biliyordum. Onları bu yüzden bile seviyordum. Bundan sonra sık mesai geçireceğimiz de, dün Uğur'un beni evden aldırırken de dediği gibi, koruma amaçlı da çevremde olacaklarından belliydi.

Sütten bir yudum daha aldım. Önce, sağa döndüm. Gayet büyük ve temiz havuz göründü. Hım Uğur'un seni davet ettiği havuz.

Evet. Su çok güzel duruyordu valla. Sonra onun yan tarafına kurulmuş, çardağın altında hazırlanmış, altı kişilik masa dikkatimi çekti. Oha, şükür! Sonunda aşçıları çalışıyordu.

Sütten bir yudum daha aldım. Güneş, tenimi şimdiden yakıyordu. Belki kahvaltıdan sonra yüzerdik. O arada da ardımdan, "Günaydın Küçük Hanım." diyen sesi duydum. İrkilmemiştim yine. Vay be ben harbi kaçırılmayı beklemişim yıllardır, yoksa yan etkisi mutlaka kalırdı. QUEEN'SEN demek?

İşte, Küçük Hanım reis de gelmişti. Bu adamı, tanımıştım. Beşinci Boyut Salih amcişti. Uğur'un da amca dediği, babacan tipli aşçısı. Elindeki tabakta, çeri domatesler tutuyordu. Masada da harbiden yok yoktu. Kuş sütü de vardır kesin, ben göremiyorumdur.

Aslan sütüne doymadın mı sen?

Yetmedi bana çüş!

"Günaydın," dedim gülümseyerek. Orta yaşlı, üzerinde bir tişört bir şort olduğu için tam biz yazlıkçı tipli duran adam, elindeki tabağı masanın kenarına bıraktı. "Uğur kalkmadı mı?"

Bir an acaba utansam mı diye düşündüm. Sonuçta bunu bana sorduğu için, ne boklar yediğimizi de biliyor olabilirdi. Sonra günah benim suç benim diyerekten saldım çayıra.

"Yok ama uyanır birazdan. Masayı siz hazırladınız değil mi?" Bunu soruyordum çünkü görmediğim, manken bacaklı Rus gacılar falan varsa selalarını okuyacaktım şimdiden. Yardımcısı falan olur, peşin peşin öğrenelim. Sen de manken bacaklısın.

İyi dedin qral!

"Evet. Bakalım yemeklerimi beğenecek misin?"

"Bakalım," dedim gurmeymiş gibi bir edayla. Adam neşeli bir kahkaha attı. Sütten son yudumumu çekip, kutusunu masaya bıraktıktan sonra elimi adama uzattım. Öyle ortadan konuşuyorduk ve birbirimizi de tanıdığımız kesindi ama tanışmamıştık. "Ben Ahsen Naz," dedim.

O da, bilsem bile kibarlık edip, "Salih." diye cevap verdi.

Sonra aynı anda, "Aslında sizi tanıyorum," dedik. Sonra da birbirimize bakıp, sırıttık. Yeni kanka yükleniyor...

"Uğur mu söyledi adımı?"

"Kaçırıldığınızda, ortalığı kırıp geçirirken duydum bu bir gerçek ama öncesinde de biliyordum zaten."

"Kırıp geçirdi mi gerçekten?" dedim başımı yana eğerek.

"Hem de nasıl," dedi Salih amca. Sonra güldü. Ya kıyamisu ben mafyama, benden çok korktuğunu biliyordum zaten.

"Sırdaş mısınız onunla?" dedim yine merakla. Acaba beni ona anlatmış mıydı diye sormuştum bunu.

"Uğur'u çocukluğundan beri bilirim. Yıllarca ailesiyle çalışmıştım ama sonra, o İngiltere'den geldiğinde ben de buraya geldim. Bazı günler de Fatih Beylere yardım ediyorum tabi."

"Gezen aşçı," dedim. Gezen tavuk dermiş gibi çıkmıştı sesim maalesef. Adama baktım, dudağımı dişleyerek ama gülmekle yetindi. Güleç bir adam olduğu belliydi zaten.

"Pardon ya."

"Sorun değil. Severim dürüst, ağzındakini düşünmeden söyleyen insanları."

"Di mi ya?" dedim, bir kolumu sandalyenin sırtına dayayarak. "Bence daha güzel öylesi. Hiç kafada filtrelemeye gerek yok, söyle gitsin."

"Aynen öyle, dedi. Sonra, "Ne sevdiğini tam bilmiyorum ama Uğur daha uyanmamışken senin sevdiğin şeylerden ayarlarım istersen?" dedi. Bir anda sen olmuştuk ama iyiydi.

Masaya baktım. Patates kızartmaları, jambonlar, tostlar, pankekler, değişik sos ve reçeller varken bu kadarı ikimize yetip artacağından, "Yok sağ ol Salih amca," dedim ben de. Hızlı kaynaşma seviyem. "Ben tadını sevdiysem her şeyi yerim sıkıntı değil."

Öhöm-

Sus!

Yüzü yeniden güldü.

"İşte bu çok iyi bir haber. Bizimkiler, yani Uğur ve kardeşleri hep bir şeyi seçerlerdi eskiden. Bu da bende alışkanlık olmuş, yeni tanıdığım kişilerin de kahvaltıda klasik şeyleri sevip sevmeyeceklerinden emin olamıyorum."

Ah ah Salih reis, bizde Nilgün başkan gibi bir yetkili varken sevmemek mümkün mü? Sebze sevmeyelim derdik eskiden zorla ağzımıza tıkıştırırdı, boyunuz uzayacak diye. Eee böyle deve olduysak Aker'le, etkisi büyüktü.

"Yok ya masa güzel gözüküyor. Ben bir şey istersem söylerim zaten."

"Lütfen çekinme," dedi adam da. Ben ve çekinmek. Komik?

"İstersen sen başla? Süt içtiğini gördüm, acıkmışsındır belki?" Kafamı iki yana salladım.

"Ben bu sütü, ölmeden iki saniye önce ağzıma dayasalar yine içerim aşçı amca. Benimki bağımlılık." Salih reis kocaman, korumaların bile bize dönüp bakacağı kadar sesli bir kahkaha attı. "Ahsen ya, sen çok doğal bir kızsın. Sevdim seni." Beni sevmeyen ölsün bu arada da, amca hık diye gitme aman dur!

"Bizde yalan olmaz, aklımıza geleni söylüyoruz derken ciddiydim."

"Siz kimsiniz?" dedi kaşlarını kaldırıp bana bakarak.

"Ben ve-"

İç sesim diyecektim ki, yanıma koşa koşa gelen ve havlayan Luna ve Artemis'le sohbetimiz bölündü. Salih reis, ikiliye özlem ve sevgi dolu baktığımı fark etmiş gibi, "Ben çaya bakayım," deyip yanımdan ayrılmıştı. Mafya evinde çay keyfi!

Agaaaa be, gene tanıtılmadık kimseye! Bugün de benim için yak.

Bacaklarıma sürtünen, çıplak tenimi huylandıran kurtçuklara bakıp, benimle oyun oynar gibi, bedenime doğru yükselen vücutlarıyla yanlarına eğildim. Luna maşallah arka ayakları üzerinde yükselince, göğsüme geliyordu. Beni yerlerdi de.

Ben eğilince onlar da biraz sakinleşip, elimin altına sürtündüler. "Aman da aman, benim kızlarıma bak sen. Luna özledin mi beni bakayım?"

Birkaç kez havladı. Evet dedi yani. Yerim. "Sen özlersin bilirim de, bu kıskanç Artemis özledi mi acaba?"

Onun alacalı tüylerini okşadım. Bana burnunu dikip baktı ama harbiden özlemiş gibi de benden kaçmıyordu. Aksine bacağıma bastırdığı patisiyle, üzerime tırmanmaya çalışıyordu. "Dur kız, ağırlaşmışsın harbi büyüyorsun sen?"

İkisinin de enselerini okşadım. Artemis hırıldayıp, bacağımın üst kısmına patilerini bir kez daha vurdu. Eee sen onun sahibini tırmalarsan o da seni tokatlar böyle.

Kahkaha attım. "Öpücük verin bakayım annenize?"

ANA mı?

Babişleri Uğur'sa, anaları ben olacaktım tabi ya kim olacaktı salako?

Luna, hemen yanıma kıvrıldı. Artemis de bağdaş kurmam için beni resmen zorlayıp, kucağıma tünemişti. Dik kulaklarının ardını okşadım. "Ayy ben de sizi özledim, aklımdaydınız bak. Sizi bir daha göremem diye çok korktum çok."

Artemis'in açık renk, buz mavisi gibi duran gözlerine baktım. Hırrr bişi olacaktı büyünce. Erkek olsa daha fena olurdu kesin. Sonra eğilip, tertemiz gözüken tüylerinin üzerinden alnını öptüm. "Zilloş sevdin sen de beni ama çaktırmamak yiğitliktir. Bunlar hep taktik değil mi?"

Luna mızıkçı bir ses çıkardı. "Kıskanma gel, seni de öperim." Onun da başının tepesini öptüm. Oh helalin bunlar senin he.

Onları harbiden seviyordum. Aramızdaki ilişkinin tuzu biberiydi kıskançlık. Birbirimizle de, bu aileden çoğu kişiyle olduğu gibi, hızlı kaynaşmıştık. Bakımlılardı ama köpeklere has bir koku ve sıcaklıkları da vardı tabi üzerlerinde. Yine de bu beni tiksindirmiyordu. Belki cinsleri gereği, bu sıcak havalarda soğuk yer de arıyor olabilirdi çocuklarım. Dilleri dışarıdaydı. Luna'nın da gözü masadaki pişmiş veya işlenmiş etlere kayıyordu.

"Aç mı bırakıyor seni Uğur?" dedim kızar gibi. "Anasın sen ana. Seni en iyi ben anlarım, kızacağım ona. İki kat doyman lazım."

O bana üzgünmüş gibi bakarken, ben de saçlarımın üzerinde, kokumu içine çeken bir nefes ve sıcak dudaklar hissettim. Başımı geriye attım. Uğur, dudaklarının altında kayan saçlarımdan sonra, aşağıdan ona bakarken alnıma da kocaman bir öpücük kondurdu. Nihayet gelebilmişti. "Oh, kim aç bırakıyormuş yavrularımı?" dedi.

"Sen," diye cevap verdim. Bu da soru mu?

"Ben mi?"

Benim gibi yere oturduktan sonra, dizini pat patladı. "Luna gel bakayım, aç mı kaldın kızım sen?"

Luna, hızla onun üzerine atıldı. İkisi birlikte oynarken gülerek onlara baktım. Uğur altına, gri, penye bir şort üzerine de de yakası geniş, siyah bir tişört giymişti. Gri mi?

Evet ve şortun kasıklarını ve kalçalarını tam sardığını söylememe gerek yoktu.

Ihhh tansiyonum çıktı!

Benim de düştü herhalde.

Luna'nın kulaklarının arkasını okşadı. Benim gibi, eğilip kafasının üzerini öptü. Luna da deminki üzüntülü ifadesini hemen sıyırmış gibi, diliyle onun kolunu yalamaya çalışıyordu. Kucağımda Artemis, mızıklanıp, ince sesle havlayınca, ben de kolumu ona uzattım. "Al kız içinde kalmasın."

Uğur, dikkatini benden çekmemiş olmalıydı ki, bu sözlerimi duyup, gür bir kahkaha attı. "Ahsen ya!"

Ben de kıkırdadım. "Ne ben?" dedim adımı oyun yaparken. "Artemis'le sen gelene kadar iyi anlaşıyorduk gayet. Seni gördü, benim pabuç gene damda."

"Seviyor o seni," dedi Uğur. Sonra da kucağımdaki Artemis'e bakıp göz kırptı. "Değil mi kızım?"

Artemis havladı. Ağzına doğru uzattığım elimle de bir anda, sanki leziz bir butmuşum gibi bileğimi, ağzının içinde tamamen kavramıştı. Eee benim etim neydi ki butum ne olsun? Zaten ince bileğim ıslak ağzında kaybolunca ve dişlerini de birbirine bastırınca, panikle bağırdım. "İmdat, Uğur! Harbi yiyor bu sefer beni. Gitmeden son kez söylemek istedim..."

"Neyi," dedi Uğur heyecanla.

"Çin'de bebekler doğduklarında bir yaşında sayılıyorlarmış, bunu biliyor muydun?"

Sevgilim bana, dünyası başına yıkılmış gibi baktı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Amına koyayım ben Çin'in!" dedi. AAA ayıp oluyor. Sizin dünyanızda virüs de yok?

Ne?

Sen bilmezsin ask, devamke!

Kahkaha attım.

"Isır kızım," dedi Uğur Artemis'e. Beklediği itiraf gelmemişti ya dellenmişti gene. Artemis, bileğime biraz daha baskı yaptı. Yemin ederim ağzında ne kadar salya varsa bileğine akmıştı. Ben salyanın ondan gelenini sevmiyordum ama ya!

"Söyle, bıraksın?" dedi Uğur. Anlaşma yapar gibi. Hiiiiç içimden gelmese bile-

Kekimi ye beni yeme.

Söyledim.

"Tamam ya, seni çoooooook seviyorum Uğur Özkara," dedim. Bir yandan da kıkırdıyordum. Artemis, nasıl bir akıllı ve sahibine çalışan bir bıdıksa, bileğimi serbest bıraktı. Iyy ya, harbi bu kadarı da fazlaydı. İyi ki bir tiksinmiyorum demiştim, boku çıkmıştı gene.

"Kötü birisin," dedim Uğur'a. Beni tehdit ettiği için. Bileğimi havada tutuyordum. Temiz olsa kollarımı çiçek yapardım göğsümde, trip saatiydi tam.

"Ben de seni çok seviyorum," dedi karşılık olarak. Sırıttım bir anda. Of ona direnemiyordum ki, naz yapmak da bu sihirli kelimelerle ortadan yok oluyordu.

Saçlarımı geriye savurup, kalçamı biraz kaydırarak ona yaklaştım. Ağzımız kıllı değildir inş diye dua ederken de, dudaklarımı öne çıkararak ona uzanmıştım. O da biraz bana doğru eğildi. Kollarımızda kurtçuklarımız varken, dudaklarımızdan bir öpücük çaldık. "Minik kedimin, köpeklerle bu kadar iyi anlaştığını da gördüm ya, şaşırmam artık!" dedi Uğur dalga geçerek.

Omzuna bir tane geçirdim. "Adi mafya!"

Gülerek, biraz arkasında kalan masaya uzandı. Elim korkuluk gibi havada kaldığından, rahatsız olduğumu anlamıştı. Sürahiyi aldı, içindeki suyu bileğime döktü. Fırsattan istifade ellerimi de yıkadım. Trip atayım diyordum ama gülmeden duramıyordum. Kediyle köpeklerin düşmanlığı ortadaydı. Eee biz de zamanında düşman olmuştuk, birbirimize alışınca da dostluktan devam ediyorduk. Şaka la şaka gül diye.

Ellerimi yıkama işlemim bitince ayaklandım. Uğur da peşimden kalktı. Masaya geçtik. Beyimin başköşeye oturmasına izin verdim!

Iykkk. Beyci.

Sus be, ben de sol tarafına geçip oturdum. Salih reis, yeniden zamanlamayı doğru tutturarak yanımıza geldi. Kesin bizi dikizliyordu.

Öpüştüğünüzü gördü?

O çaylarımızı koyarken, Uğur'a dönüp; "Salih amcan senin dedikodunu yaptı benimle," dedim. Uğur'un kaşları havalandı. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Öyle mi?"

"Ahsen de seni çekiştirdi o zaman," dedi Beşinci Boyut Salih, iyilik yapmak yerine iftira atarak. "Aa ne münasebet?"

Uğur, iyi anlaştığımıza sevinmiş gibiydi. Ama sözleri bizi şaşırttı. "Ben de, neden kulaklarım çınladı da uyandım diyorum."

"Yalan," dedik Salih amcayla aynı anda. Uğur da ee herhalde der gibi, kaşlarını kaldırıp, başını yana eğdi. Gıcık!

Salih amca, konuşsak gene yemek yemeyeceğimizi anlamış gibi, lafı uzatmadı. "Afiyet olsun size," dedikten sonra yanımızdan ayrıldı. "Yaşının adamı değil, daha genç ruhlu, sevdim aşçını," dedim o giderken, sevgilime dönüp.

"İyidir, karşısındaki nasıl davranırsa öyle davranmayı sever Salih amca," dedi Uğur da.

"Kahvaltıya katılsaydı keşke. Bir sürü de şey yapmış." Çatalımı alıp, patateslerden birine batırdım. Ağzıma tıkıştırırken, vakit geçtiğinden biraz soğumuştu ama sesimi çıkarmadım. "O erken kalkıp yapmıştır kahvaltısını. Birazdan öğle yemeği yer diğerleriyle birlikte."

Vay be, düzenin önemi. Ben de kafama ne eserse onu, ne zaman eserse o zaman yiyeyim.

"Eee Mafya Bey, işi de astın bugün?"

"Buradan da yeterim her yere, sen merak etme güzelimmm." dedi. Bir bildiği vardır diye sesimi çıkarmadım.

Pankeklerden birini alıp, tabağıma bıraktım. Sonra da kendi sevdiğim gibi, çikolata ve çilek sürüp, kapattım. Babacığım beni besliyordu böyle, ben de sevgilime yedirecektim bunu. "Aç minişim ağzını, uçak geliyoooo," dedim kıkırdayarak. Uğur, dudaklarını araladı. Küçük pankeki ağzına tıkıştırdım. Kenarından taşan çikolatayı da, parmağımın ucuyla alıp, kendi ağzıma sokmuştum. Dilimi parmağımın ucunda döndürürken, Uğur hareketlerimi kaçırmadan takip ediyordu. Aynısından bir tane de kendime yaptım. Kendi ağzımı da tıka basa doldurdum.

Artemis ve Luna gelip ayaklarıma dolandılar. Ağzımdaki pankek, bana çok geldiğinde yutmak için, portakal suyundan bir yudum alırken, masa altından çaktırmadan onların da ağızlarına birer jambon atmıştım. Uğur bu hareketimi sanki görmüyormuşum gibi gizli yapmama bir kahkaha attı. Çayından yudumladı.

Omuz silktim. Ana yüreği işte.

İkinci pankekimi sardım. Bu sefer daha insancıl yemek için, ilk ısırığımı almıştım ki, demir kapının açılma sesi geldi. Sonra da, inanılmaz bir arabanın motor sesi. Kulaklarım dikleşti.

Kurtçuklar da yemeği unutup, merakla fırlayıp gitmişlerdi. Bahçenin garaja giden, taş yol kısmının son noktasına kadar gelen bir araba, şanına yakışmayarak teker döndürerek durdu. Kekocaydı yani o bakımdan.

Gri arabanın, açık tavanından ayan beyan ortada olan, sarı saçlı, at gibi çocuğum göründü.

Atlas'ım.

Atlas, kapıyı açmaya bile gerek duymadan, uzun boyuyla, üst kısımdan atladı. Korumaların tebriğini mi aldı, kendi cakasını mı sattı bilinmez, dudakları kıpırdandı; ona yakın olan birkaç adamın omzunu pat patladıktan sonra, eliyle koymuş gibi bizi bularak yanımıza doğru yürümeye başladı. Başında yine bir kep, gözünde güneş gözlükleri vardı. Ellerini iki yana açtı.

"Aman aman aman kim geliyor?" diye de bir şarkı söylemeye başlamıştı.

"Kral geliyor," diye devam ettirdim onu.

Bana, göz kırptı. Sonra yanımıza koşturdu. Bu sıfatı kendinden salmış gibi, reverans yaptı. "Kralım ve kraliçem, sabah şerifleriniz hayırlı olsun efendim."

Ehehe he knows.

Kıkırdadım. "Atlas ya! Özlendin keko, hoş geldin." dedim.

Masanın ucundan dolanıp, abisinin yanağından bir makas aldıktan sonra, benim diğer yanımdaki sandalyeye oturdu. Gevşek Atlasikom!

Kollarımı kaldırdım. Oturur oturmaz, beni geri çevirmeyip, belime sarıldı. "Hangi rüzgar attı seni buraya?" dedim. Geleceğini bilmiyordum. Gün baş başa kalma günü sanmıştım ama nerede? Yani ya benim ya Uğur'un kardeşleri illa yanımızda oluyordu.

Sana kaderinin bir oyunu mu bu?

"Abimin yeni hediyesini kutlamaya geldim, nasıl?" dedi.

Ferrari'nin tıpkı dediği gibi öncekinden daha üst ve iki kişilik olsa da bir tık geniş modeli olan arabasını gösterdi kaşıyla. "Üf üf, yakıyor," dedim. Babam ve Aker olsa hasetlerinden kudururlardı ama ben bane, kafasındaydım. Parası vardı ki alıyordu napim?

"Ya ben yakmayayım da kim yaksın? Ateş ediyorum. Gelirken var ya yediden yetmişe herkesin gözü bendeydi," dedi. Alışkanlıkla, "Götünü kaşı, nazar değmesin," dedim.

Ahsen yine bildiğimiz gibi.

Elin gavur memleketlerinde büyürken bu adetleri unutmuş gibi, Uğur'la birbirlerine baktılar bir süre şaşkın şaşkın. Sonra kahkahayı bastılar. Ben de güldüm. Sonra dudaklarımı büzdüm. "Valla ben uyarımı yapayım, en son ben bunu yapmama rağmen, kaçırıldım. Haberiniz olsun."

Uğur, aklına gelmiş gibi bıkkın bir nefes vererek bana baktı. Ben de ona dil çıkardım. Dalgasını geçmeyeceksem neden kaçırılmıştım amk?

"Bir şey olmaz, şimdilik buradayım," dedi Atlas da. "Korumalar mı nazar değdirecek, alışkın onlar."

"Columbik çocuk, sen öyle diyorsan?" dedim.

Güldü. Sonra masadaki sosislere uzandı. "Valla kaynanam seviyor he, bu ne güzel bir sofradır?"

"Evet," dedim. Sonra, "Acaba benimki de sever mi?" diye, Uğur'a manalı bir bakış atıp, tek kaşımı kaldırdım. Bir o kalmıştı tanışmadığım. Bunun cevabını biliyor gibiydi Uğur ama bu konu hakkında bir şey demek yerine, sırıttı, gene yaptı şovunu. Şovcu. "Ben severim yetmez mi?"

"Yetmez," dedim! Sevgi manyağıysam demek ki?

"Ben de," dedi katil civcivim de. Oyyyy!

Aklıma gelmişken, kafamı ona çevirdim. "Sen beni sevseydin bana kelime şakası yapmazdın elit keko! Ne o öyle, ah sen ne güzel gülüyorsun?" Gözlerimi kısıp, hesap ver dercesine elimi havada sallayarak ona baktım.

"Gülüyorsun, ben ne yapayım?" dedi Atlas. ABO. Katliam loading...

Uğur, masanın başından Atlas'a bir zeytin fırlattı. Örümcek hisli çocuğum, bunun ne ara geldiğini anlamış gibi anında başını eğip, ağzını açarak tam isabet ettirmişti. Yeşil zeytini sevmiyormuş gibi yüzünü buruştursa da çiğnedi.

"Yengenin gülüşü, yalnızca beni ilgilendirir koçum anladın mı? Seni değil," dedi. Imhhhh, bas be! Uğur'un bu kıro tavırlarına da ayrı bir bayılıyordum bu arada! Tamamen sert, offf!

Yanaklarımın içini dişlerken, utanmış gibi başımı eğip, kedi gibi miyavladım tabiri caizse. "Yaaaa?"

Uğur, göz kırptı.

"Size, düğün şarkınızı bulmuşum hâlâ vik vik ötüyorsunuz be!" dedi Atlas. Düğün mü? Bu gerçek mi? Gerçek olabilir mi? N'olur acil. Bayılazam ben!

Uğur da bunu beklemiyormuş gibi afalladı ama idrak ettiği an da hayallere dalıp gitmiş gibi sırıtmıştı. Ulan At, kedi olalı bir fare tutturacaksın herhalde bana, bakalım.

Atlas, bu ebleh halimizden keyif alır gibi sırıttı. Sonra da, masanın başına konulan çaydanlığa uzandı. "Su yok mu ya?" Boş bardağa çay doldururken, yanmış gibi, gözlüklerini nihayet çıkarmıştı. Saçları da, abisine göre epey uzun olup, ensesine doğru kıvrıldığından, onu yakıyor olmalıydı. Yazın uzun saç çileydi valla.

Yakışıyor atıma!

Bir sürahiyi, yıkanırken bitirmiştik ama masanın üzerinde açılmamış cam şişede de su vardı neyse ki. Kaşımla işaret ettim. "Var, bak."

"Sağ ol Ahsoş," deyip şişeye uzandı. O sırada, demir kapının sesi yeniden duyuldu. Ömür mü bu da be? Olmadı Aker.

Lan baban baskına geldiyse?

Tvb tvb, ağzını hayra götünü bayra aç iç ses.

İçeri giren motor sesi, bu sefer harbi motordu amına koyim. Atlas'ın park ettiği arabasının hemen kenarında, siyah kaskını başına geçirmiş bir adamla, simsiyah ve üzerindeki bedeni gayet de güçlü taşıyan bir motorsiklet belirdi.

Yuh Boker ağlıyor.

Uğur'un keyifle ayaklandığını gördüm. "Sonunda," dedi.

"Ne oluyor?" dedim. Uğur neyi açıklayacak iç ses hanım?

Valla bu sefer ben de akıl okuyamadım.

Atlas'a döndüm. Ağzı açık kalmış olmalıydı ki, su içtiği için otomatik olarak ağzında olan su, motorcunun karizmasıyla daha görmeden akmıştı. Erkekler be!

Ben ona dönünce çenesini sildi. Kıkırdadım bu haline. Amk, Uğur'um olmasa ben de düşerdim ama şimdi sadece Allah'ın kudreti deyip geçiyordum her şeye.

En az Uğur kadar uzun, hatta bence ondan da birkaç santim daha uzun olan adam, üzerindeki siyah tişörtü düzeltip, kaskının bağlarını açtı. Altında siyah, uzun bacaklarını süper saran, bir kargo pantolonu duruyordu. Ayağında da yaz gününü umursamadan giydiği, karizmasını katlayan postallar vardı.

Baştan aşağı ben tehlikeyim ve serseriyim diye bağırıyordu.

Bari buna bakim ya!

Kask çıktı, motorcu adam, onu motorsikletinin koluna taktı. Siyah saçları dağılmıştı. Sağ elinin içiyle havalanan birkaç tutamı düzeltirken, gözlerini o da direkt bize çevirmişti. Bizi, doğrusu Uğur'u görünce, yüzünde bir tebessüm belirdi.

Siyah saçlı, siyah kaşlı, yazın da yaktığı nispeten esmer tenli bir adamdı. Yüzünde birkaç günlük, kirli sakalı var gibiydi. Birkaç adım attı bize doğru. Uzun bacakları, aradaki yolu kısa sürede tamamlatmıştı. Uğur da ona yürüdü. Yarı yolda, birbirlerini yakaladılar.

"Hoş geldin," dedi Uğur bir dost görmüş gibi mutlu ve gülerek.

"Hoş buldum," dedi motorcu, sesinden buram buram aksan akmıştı. Ama nerenin?

İkisinin de sağ elleri, ortada birleşti. Birbirlerini selamlarken, tek omuzlarını da çarptırmışlardı. Vışşşş, gözlerim bu heybetli görüntüyle bayram ediyordu resmen.

Birkaç adım attım. Uğur da hemen arkasına döndü. Yana açtığı koluyla beni davet ederken, pıtı pıtı yanına adımladım. "Merhaba," dedi karizmatik motorcu. Sesindeki aksan, benim bayıldığım İngiliz aksanı değildi. Kelimeleri ince de söylemiyordu ama nasıl desem, sürekli İngilizce konuşuyormuş gibi bir tınısı vardı.

"Merhaba," dedim. Elimi ben uzattım. Sert, nasıl bir işte çalışıyorsa artık bunun da getirisiyle hiç de yumuşak olmayan eli, benim elimi kendince hafif tuttu. Sanki elinde bir yara izi hissetmiştim.

"Ahsen Naz, sevgilim," diye beni tanıttı Uğur, bakışlarını bana çevirmişti. Gülümsedim. Sonra başımın arkasında hâlâ oturan Atlas'a baktı.

"Atlas'ın özel koruması ve senin de yakın dövüş hocan olacak bu adam da," dedi keyifle. Gözleri yeniden arkadaşına döndü. "Benim, dostum Lodos Albert Seçkin."

Yuh!

Kartlar yeniden dağıtılıyor, oynat bakalım.

 🖤

Zuhahahahahahhaha

Geldi geldi geldi, beklediğim adam geldi

Gelen kokuyu aldınız inş?

Amaninnnnn heyecan bastıııı offfffff

💘OY VE YORUMLARI UNUTMAYINSS💘

Öptümssss

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

692K 34.2K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
4.6K 369 11
Yüzebildiğim tek yer, tanrıçası olabileceğim tek yer; onun gözleriydi.. 19620
624K 14.3K 60
(+18 sahneler ve nude görüntüleri vardır.) Boynumun morardığını hissediyordum ama daha fazla ileri gitmesini istiyordum. Kendimi ona sürterken bir el...
2.5M 80.7K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...