Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
15|Kimse benim eşimi üzemez
16|Tatlı anılar
17|Otel
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

18| Haber yazısı

23.5K 2K 1.5K
By mavigollge

Yorum istiyorum biraz<3

Keyifli okumalar<3

*

Belime sarılmış kolların hissiyatıyla araladım gözlerimi.

Hemen ensemdeki sıcak nefeslere bakılırsa Savaş'la iç içe geçmiş gibiydik. Kolları belimi sıkıca kavramış, beni kendisine yapıştırmıştı. Sol elinin karnımda olduğunu fark edince uyku sersemliğiyle gülümsedim. Sadece bana değil, bebeğine de sarılmıştı.

Odamızın içi çok sıcak olduğundan üzerimizde sadece incecik beyaz bir örtü vardı. Terlemiştim biraz. O yüzden zorlanarak da olsa arkama dönüp Savaş'ın sıkı tutuşundan uzaklaşmaya çalıştım. Çekildiğim anda kaşlarını çatarak belimi yeniden kavramıştı. Deliydi bu adam.

Kollarından kurtulamayacağımı anlayıp pes ettiğimde çareyi üstümü açmakta bulmuştum. Dün akşam bana giydirdiği tişörtle öylece kaldığımda çıplak bacaklarıma değen rüzgar beni rahatlatmıştı. Dünya vardı gerçekten...

Alnıma yapışmış tutamları geriye ittim huysuzca. Saçlarımın uzunluğu beni çok rahatsız ediyordu şu sıralar. Yine de kestirmek istemiyordum. Renkli tokalar takmayı seviyordum çünkü.

Uykulu halimi üzerimden atabildiğimde Savaş'ın yüzüne odaklandım. Pürüzsüz tenine her seferinde hayran olmaktan alıkoyamıyordum kendimi. Yanaklarına düşen uzun kirpiklerinin gölgesine ve hafiften araladığı dudaklarına tebessüm ederek baktım. İçimdeki dürtüye engel olamayıp dudağını okşamaya başlamıştım bile.

Ben tatlı tatlı gülümseyip dudağını okşarken birden öpünce irkilerek parmağımı kaçırdım. Sanki gizli bir şey yaparken yakalanmışım gibi korkmuştum!

"Rahat dur." diye homurdandı, kaçırıp göğsüne bastırdığım parmağımı kocaman eliyle kavrarken. Yeniden dudaklarına götürüp öpmüştü minik minik.

"Kahvaltı yapmak istiyorum." Rahat duramazdım. Asla duramazdım hem de. Kendimi biliyordum, sürekli yüzüyle uğraşıp uyandırırdım onu.

"Getirirler birazdan."

"Hızlı olsunlar."

"Şşh."

Belimdeki elini kalçama indirip hafifçe kavradı ve kendisine yapıştırdı beni. Bacağımı bacakları üzerine atarken istemsizce kıkırdıyordum.

"Savaş, uyuma. Yemek yiyelim."

"Olmayan yemeğin nesini yiyeceksin Anıl? Kahvaltı gelince kalkarız."

Kaşlarını çatıp konuşmasına karşı gözlerimi devirdim. Uykuluyken bile agresifleşebiliyordu.

"Gece uyumadın mı yoksa?" parmağımı elinden kurtarıp saçları arasına daldırdığımda uykulu bir halde mırıldandı. Saçlarının okşanmasına bayıldığını biliyordum. Uzun zamandır ayrı kaldığım yumuşak ve gür tutamları usul usul okşamak bana da iyi hissettiriyordu.

"Uyudum."

"O zaman kalk."

"Anıl."

"Hm?" cilveli olduğunu düşündüğüm bir tonda kıkırdayarak dudaklarımı çenesine bastırdım. "Kahvaltı etmek istiyorum. Acıktık biz."

Çoğul konuşmamla birlikte hızla aralandı gözleri.

Uykulu halinden tam olarak sıyrılamasa bile koyu renk gözlerinde meydana gelen parıltılar bebeğimizin üzerinde büyük bir etkisi olduğunun kanıtıydı. Ona çok çabuk alışıp sahiplenebilmişti ve ben bazen bu durumu kıskanıyordum. Bebeği kabullenmek benim için çok zor olmuştu, oysaki böyle bir durumda Savaş gibi güçlü olmalıydım.

"Benim bebeklerim acıkmış mı?"

Fazlasıyla uysal çıkan sesine karşı kıkırdadım. Dudaklarını yanağıma ve hemen ardından boynuma bastırmış, kokulu bir öpücük bırakmıştı.

"Senin bebeklerin..."

Alt dudağımı ısırdım. Savaş bu sabah bir ayrı karizmatikti sanki?

"O zaman...bir an önce kahvaltı edelim."

Aniden yataktan kalkarak belimi kavradığı gibi kucağına almasıyla can havliyle boynuna sarıldım. Düşmekten korkup hafifçe çığlık atarken o büyük bir kahkaha atmış, banyoya doğru resmen koşmuştu.

"Savaş, düşecektim!"

"Kocanın güçlü bir adam olduğunu unutuyorsun güzellik."

Kalçama çok da yumuşak sayılmayacak bir şaplak attığında gözlerim irice aralandı. Ardından vurduğu yeri okşamış ve boynuma derin bir öpücük bırakarak beni lavabonun üzerine oturtmuştu.

Bebeğimizden bahsetmem enerjisini anında yerine getirmişti...tek açıklaması buydu.

Eğer akıllı bir bebek olursa babasını parmağında oynatabilir, her istediğini yaptırabilirdi...

"Al bakalım." diş macununu sıktığı fırçamı elime verdiğinde tebessüm ederek aldım. Kendi fırçasını da aynı şekilde ayarlarken bacaklarımı aralayarak arasına girmişti. Bir eliyle beline sardığım bacağımı okşarken diğeriyle dişlerini fırçalıyordu.

İkimizde fırçalama işini bitirdiğimizde rafta duran temiz havluyla sanki kırılacak bir parçaymışım gibi nazik nazik kuruladı dudaklarımı. Ben de bu sırada durmadan gülüyor, her hareketini dikkatle izliyordum.

"Tıraş olmalıyım."

"Ben hallederim." dedim, dolabı açtığı an çıkardığı malzemeleri elinden alarak. Bu köpükle oynamaya bayılıyordum. Bu yüzden çoğu zaman tıraş olmasına yardımcı olurdum.

"Evlendiğimiz günün sabahı, hemen arayıp Özge'yle konuşmuştun."

Hatırlattığı anıyla yeniden kıkır kıkır gülerken başımı hızlı hızlı salladım. En yakın arkadaşım evlendiğim için benden bile heyecanlıydı. Bu yüzden hemen neler olduğunu dinlemek istemişti.

"Hala bozuk musun bu yüzden?"

Köpüğü çenesine ve yanaklarına doğru nazikçe sürdüm. Parmaklarımda kalan beyazlıklar gözüme minik birer bulut gibi gözükürken içimde bir yerler tadını deli gibi merak etmeye başlamıştı.

"Yani, Özge'ye sonra da rapor verebilir-Sakın Anıl! Onu yiyemezsin!"

"A-Ama-"

"Sakın." parmaklarımı havlu yardımıyla hızlı bir şekilde temizlerken dudaklarım kendiliğinden büküldü. Kokusu çok güzeldi ve sadece birazcık yemek istiyordum. Tadına bakıp bıraksam bile yeterdi!

"Yemeyecektim! Tadına bakacaktım sadece."

"Açıklaman bile korkunç." şüpheyle baktı gözlerime. "Doğruyu söyle, benden habersiz böyle şeylerin tadına baktın mı hiç?"

"Ne? Hayır."

"Bebeğim sakın, canın çok çekse bile yiyemezsin. Tamam mı?"

Savaş'ın yüzündeki köpükler bile gözüme bir ayrı çekici gelirken bu uyarıyı yapması çok acımasızcaydı. Ben ona kahvaltı yapalım demiştim işte. Tıraş olmakta nereden çıkmıştı? Onun yüzünden canım tadını hiç bilmediğim bir şeyi çekiyordu!

"Ama istiyorum. Ne yapacağım ben şimdi? Azıcık bile mi yiyemem?"

"Allah'ım, gerçekten..." gülecek gibi olsa da tuttu kendini. Bu olanlara inanamıyormuş gibi bir havası vardı. "Yiyebileceğin bir şeyler çeksin o güzel canın."

"Savaş-"

"Hiç bakma öyle. Yiyemezsin." dedi sert bir tonda. Kaşlarım anında çatıldı ve bacaklarımı açtım. Sinir ediyordu beni.

"Git buradan."

"Bebeğim, tıraş olan benim. Yani gitmesi gereken kişi sen oluyorsun."

"İnanamıyorum Savaş bir kovmadığın kalmıştı." ağlamaklı bir tonda çıkan sesimle beraber dudaklarım daha da büküldü ve içli içli ağlarken buldum kendimi. Neden bu kadar sert konuşuyordu ki? Çok kırıcıydı.

"Anıl, hayatım..." derin bir soluk verip havluyla yüzündeki köpükleri temizledi. Kolları hızlıca belime sarıldığında karşılık vermedim ona. "Küsme hemen, şaka yapıyordum sadece."

"Kalbim çok kırık."

Büzülmüş dudaklarıma ve dolu dolu gözlerime baktıktan hemen sonra dayanamıyormuş gibi bir şeyler mırıldanmış, yanaklarıma art arda öpücükler kondurmaya başlamıştı. Boynuma doğru inen dudakları iyi hissetmemi sağladığı için ayrılmasına izin vermedim. Saçlarına daldırdığım parmaklarımla daha çok öpmesi için baskı uyguladım ona.

"Yerim senin kalbini." yüksek sesli öpücükleri arasından kahkaha atarak konuşuyordu. Bu kadar eğleneceği ne vardı acaba?

"Savaş, şey, köpükten biraz-"

"Hala köpük diyor."

Muhtemelen konuyu dağıtmak için bir şeyler söylemeye devam etti ama aklım o köpükte kaldığı için çok umursamadım söylediklerini. Gözümün ikide bir dolaba kaydığını görünce hemen kucağına aldı beni. Banyodan hızlı adımlarla çıkarak yatağımıza kadar geldi ve yavaşça bıraktı.

Tamam, o odadan çıktıktan sonra da bakabilirdim tadına.

*

Savaş, tıraş köpüğünü saklamıştı.

Nereye koyduğunu asla bulamıyordum. Belki de saklamakla uğraşmayıp direkt çöpe atmıştı çünkü hiçbir yerde yoktu.

Umutsuzca omuzlarımı düşürerek odanın içerisinde gezinmeye bir son verdim. Gerçekten canımın istediği ancak yiyemediğim her şey bana böyle acı mı verecekti? Kendimi kötü hissediyordum.

Aklımı dağıtıp başka bir şeylerle meşgul olabilmek için havuza inmeye karar verdim. Savaş neredeydi bilmiyordum ama birazdan gelirdi. Az önce telefon geldiği için dışarı çıkmıştı.

Dolaptan aldığım upuzun beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Altımda sadece mayom vardı ve direkt havuza geçmeyi planlıyordum. Kıvırcık tutamları düzeltip renkli tokalarımdan birkaçını güzelce taktım. Bu görüntüyü seviyordum. Umarım Savaş bu sefer tokalarımı fark ederdi.

Telefonumla birlikte kapıyı açtığım esnada içeri girmeye hazırlanan Savaş çıktı karşıma. Bu tatlı tesadüfe tebessüm etmeden duramazken "Nereye?" diye mırıldanmış, bir kolunu belime sarmıştı.

"Havuza gidecektim, beraber gidelim." yüzünde karmaşık bir ifade vardı. Neden olduğunu bilmiyordum ve kendini hiçbir şey için üzmesini istemiyordum. Tüm olumsuzluklardan sıyrılmak için geldiğimiz tatilde morali bozuk olmamalıydı. Ellerimi yanaklarına yerleştirerek hafifçe okşadım. "Bir şey mi oldu?"

"Sinir bozucu şeyler..."

"Her şeyi geride bırak. Bunun için buradayız." uzun zamandır depresyon havasındaydık ve günler sonra böyle iyi hissetmişken bozulmasını istemiyordum. Bir süre herkesten, her şeyden uzaklaşmanın ikimize de ne kadar iyi geldiği ortadaydı. "Aylar sonra ilk kez bu kadar iyi hissediyoruz."

Hiçbir şey söylemeden sarılmaya devam etti. Zaten ortada ciddi bir şey yok gibi görünüyordu. Muhtemelen yine Orhan Bey'le konuşmuştu çünkü Savaş işiyle ilgili bir şeyi tatilimize yansıtmazdı. Bu yüzden telefonun babasından olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Kimseyi umursama. Tamam mı?" her ne konuştularsa iyi hissedebilmesi için parmak uçlarımda yükselerek çenesine bir öpücük kondurdum. "Onları düşünme. Burada sadece ikimiz varız. Moralini bozamasınlar."

Sessiz kalmaya devam etti Savaş. Sadece derince iç geçirdi ve "Merak etme, moralim bozuk değil." dedi. "Tatilimizi hiçbir şey bozmayacak."

*

Savaş, havuzu kapattırmıştı.

İlk başta baş başa olmanın bizim için daha iyi olacağını düşünmüştüm fakat zaman geçtikçe sıkılmaya başlıyordum. Üstelik kocaman bir alandan bahsediyorduk, açık olsa dahi kimse bizi rahatsız edemezdi.

Yanaklarımı şişirerek Savaş'ın olduğu tarafa doğru yüzmeye başladım. Oldukça yavaş hareket ettiğimden yanına ulaşmam biraz uzun sürüyordu ve bu durum onu her seferinde güldürüyordu. Ne yapayım, hızlı yüzersem bebeğe bir şey olacakmış gibi hissediyordum.

Savaş, benim yavaşlığıma dayanamayıp bir çırpıda yanıma geldiği gibi belimi yakaladı. Suyun altından temas eden bedenlerimizi biraz daha yakınlaştırmak için bacaklarım beline sardım ve gülümsedim. Gölde yaptığı şeyi hatırlayınca tüm bedenim titriyordu...İşin kötü yanı ise havuza girdiğimizden beri o anı aklımdan çıkaramıyordum.

"Dalıyorsun hep." Savaş'ın ıslak saçlarını geriye doğru taradım. "İyi misin?"

"İyiyim." dudaklarımızı birleştirip sesli bir öpücük bıraktı. Benim yanımdayken böyle durgunlaşması aklıma sürekli kötü senaryoları getiriyordu. 

"Eve geçtiğimizde yapmamız gerekenleri düşündükçe geriliyorum."

"Yapmamız gereken ne var ki?" diye sordu masum masum, annemlerle konuşmamız gerektiğini unutmuş olmalıydı.

"Annemlere gitmek zorundayız. Hamile olduğumu Orhan babamdan öğrendikleri için küsmüşler ya hani."

"Boş ver." sıkıntılı ve son derece umursamaz bir tavırla geçiştirdi Savaş. Ben ailemle iyi anlaşamasam bile o hiçbir zaman saygısızlık yapmaz, ön planda tutardı. Şimdi bu şekilde davranması tuhaftı.

"Nasıl boş vereyim? Orhan babam arayıp uyardı. Yine gitmezsem darılacak bana."

"Bunları düşünme. Burada huzurlu olduğunu söylemedin mi? Ana odaklan."

Sesinin bir tık gergin çıkmasına karşı somurtarak boynuna yaslandım. Yüzmek istiyordum ama korktuğum için özgürce yüzemiyordum. Bu yüzden en iyisi Savaş'a sokulup böylece kalmaktı. Hem ıslak tenini hissetmek hiç de fena değildi.

Kalçama inen parmakları beni havalandırarak beline daha sıkı sarılmamı sağladı. Bir eli hala kalçamdayken diğerini saçlarıma çıkarmış, kafamı omzundan kaldırdığı gibi dudaklarıma yapışmıştı.

Zaten öpüşmeye dünden razı biri olarak karşılık vermekte hiç gecikmedim. Kocamın kucağında, hızlı hızlı hareket eden dudaklarına tüm isteğimle ayak uydurup yeri geldiğinde inlemekten de geri kalmadan, yoğunca öptüm onu.

Dudaklarımız tatlı bir şapırtıyla ayrıldığında yeniden öpmek için atıldı fakat nefesimi düzene sokmam gerektiğinden izin vermedim. Bunun üzerine burnuma bir öpücük bırakarak alınlarımızı birleştirdi.

"Döndüğümüzde alışverişe gidelim." dedi. "Bebeğimiz için, bir şeyler alalım."

"Odasını da hazırlamamız gerekiyor."

"Hangi odayı vereceğiz?" evimiz fazla büyük değildi, dolayısıyla boşta olan tek bir odamız vardı. O da benim giysi odasına çevirmeyi planladığım alandı.

"Arka tarafta kalan, hani giysi odasına çevirelim dediğimiz."

"Oldu Anıl, istersen dünyanın öbür ucuna gönderelim çocuğu."

Kıkırdayarak omzuna yaslandım. "Ne yapayım? Başka oda yok."

"Büyüyene kadar yatak odasında kalsın?"

"Yatak odasında da bir beşiği olacak zaten ama kendi odası olmak zorunda."

Neden sürekli odamızda kalamayacağını anlamış olacak ki dudaklarında muzip bir sırıtış belirdi ve yanağımı uzunca öptü. "Aynı odada ikinizin birden ağlaması korkutucu olur, haklısın."

"Sus."

"O zaman çalışma odasının yanındaki kütüphaneyi kaldırıyoruz. Orası bebek odası olsun."

Konuyu yeniden ciddileştirmesine karşı rahat bir nefes verip başımı onaylarcasına salladım. Cinsel imalar çekebilecek durumda değildim çünkü bedenim her türlü sözü ve hareketi yanlış anlamaya meyilliydi.

"Ama kütüphanemiz ne olacak?"

"Salondaki kitaplığa yerleştirirsin, yapacak bir şey yok."

"Bebek?" elimi karnıma sararak yavaşça okşadım. "Resmen yeni bir hayata atıyorsun bizi, farkında mısın?"

"Tokaların güzel olmuş." Sonunda duymak istediğim cümleyi söylemesiyle hızlıca omzundan kalktım. Gerçekten, sonunda fark etmişti!

"Ya, öyle mi?"

"Hmhm." dudaklarımı öptü yavaşça. Çok kısa bir öpücüktü bu. "Bebeğimizi de böyle süslü süslü giydireceğini düşündükçe sabırsızlanıyorum."

"Evet, eğer isterse bir sürü toka alırım ki ona."

"Bu kadar suda kalmak yeter." beni kucakladığı gibi hemen yanımızdaki merdivenlerden çıkarken üzerimizden süzülen su damlaları büyük bir gürültüyle yere damlıyordu. "Artık odaya gidip dinlenme zamanı."

*

Odaya geldiğimden bu yana saatler geçmişti.

Saatin tam olarak kaç olduğunu bilmesemde hava kararmak üzereydi. Aynalı dolabın önündeki rahat kırmızı koltuğa oturmuş, bir yandan kendimi izliyor bir yandan da bacaklarıma krem sürüyordum.

Savaş odada değildi. Birkaç dakika önce üzerini giyip çıkmıştı ve otel yönetimiyle konuşacağını söylemişti. Ne zaman gelirdi bilmiyorum ama geldiği zaman onu biraz farklı karşılamak istiyordum.

Gölde yaşananları hatırlamak bana hiç iyi gelmemişti.

Bacaklarımı büyük bir özenle kremledikten sonra diğer kremimi çıkarmış ve güzel kokması için boynuma bol bol sürmüştüm. Simli yapısı sayesinde boynum hem mis gibi kokuyor hem de hafif hafif parlıyordu.

Az önce binbir kararsızlıkla seçtiğim geceliği elime alıp inceledim. Aslında güzeldi. İp askılı, belden oturan ve oldukça kısa bir gecelikti. Tamamen tülden oluştuğu için fazlasıyla cüretkardı.

Fazla oyalanmak istemediğim için geceliği üzerime geçirip aynadaki yansımama baktım. Bembeyaz bacaklarım pürüzsüz görünüyor, kalçamın hemen altında biten gecelik tek bir adımımda açılacakmış gibi duruyordu. Şu an sevimlilikten uzak olduğum için saçımdaki renkli tokaları hızlıca çıkardım ve saçlarımı kabarttım.

Dudaklarıma vişneli parlatıcımı sürmüştüm. Yüzümde hiçbir şey olmadığı için direkt dudaklarım göze çarpıyordu. Bu iyiye işaretti. Savaş dudaklarımın bu görüntüsüne dayanamaz ve artık beni reddetmezdi.

Tamamen hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra heyecanla gülümsedim. Şimdi yapmam gereken tek şey kocamın odaya gelmesini beklemekti ama bunu nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Fazla heyecanlıydım, zaman geçmeyecek gibiydi.

Odanın içinde turlarken Savaş'ın yattığı taraftaki dergiye benzer kitap çarptı gözüme. Sanırım ortada bırakmamak için komodinin altındaki rafa koymuştu ama yine de gözüküyordu. Merakla gözlerimi kısıp kitabı elime aldım.

Baba Olma Sanatı

Okuduğum başlık kendimi tutamayıp kıkır kıkır gülmeme sebep olsa da Savaş gibi bir adamın bunu düşünmesi beni kesinlikle duygulandırmıştı. Benim her konunda oldukça heyecanlı olan eşim aklındaki sorulara yanıt bulamamaya dayanamamış olacak ki çareyi kitap almakta bulmuştu...

İçimde yeşeren sevgiyle bir an önce Savaş'ı görme isteğiyle dolup taştım. Artık otel yönetimiyle görüştüğü şeyi sonraya ertelemeliydi çünkü dayanamayacaktım. Onu görür görmez sarılmak, yanaklarını kocaman öpmek istiyordum.

Telefonumu aldım elime. Rehbere girip Savaş'ın ismi üzerine tıkladığımda telefonu hızlıca açacağını düşünmüştüm, uzun uzun çaldıktan sonra meşgule atacağını değil.

Savaş bunu yapmazdı. Hiçbir zaman yapmamıştı.

Kavgalı olduğumuz anlarda bile.

Kaşlarım kendiliğinden çatılırken aklıma dolan kötü senaryoları yok saymaya çalıştım. Umut babam bana her şeyi fazla abartılı yorumladığımı söylemişti. Yine aynı şeyi yaşamamak için kendimi tutmak istiyordum ancak bu çok zordu. Duygularımı nasıl kontrol edebilirdim ki?

Bir kez daha arama tuşuna bastığımda bu sefer telefon kendiliğinden kapanana kadar çalmıştı. Sinirlenmeye başlıyordum. Otel yönetimiyle konuşacağı şeyler ne kadar önemli olabilirdi ki beni önce meşgule atıyor, sonra da telefonuna bakmaya bile tenezzül etmiyordu?

Az önce büyük bir heyecanla giydiğim gecelik şu an bana yük olmuştu çünkü direkt odadan çıkıp onu aramamı engelliyordu. Üzerimi değiştirmek için telefonu bırakacağım esnada art arda gelmeye başlayan bildirimlerle kaşlarımı çatmış, bildirim panelime düşen haberlerden birine korkuyla basmıştım.

Üye olduğum birçok haber sitesi aynı son dakika haberini paylaşıyordu.

Ekranı kaydırarak okuduğum her satırda kalbimdeki kırıklığın yanı sıra büyük bir sinir dalgası yayıldı vücuduma.

Benim sevgili eşim, tatil için geldiğimizi düşündüğüm otelin alt katındaki restoranda değerli misafirlerini ağırlayıp imzaladıkları yeni projelerini basına duyuruyordu ve ben bunu aptalca bir haber yazısından öğreniyordum.

Ama beni asıl sinirlendiren bu değildi.

Beni asıl sinirlendiren, çoktan kovulduğunu düşündüğüm o sarışın çocuğun Savaş'ın tam yanında oturmasıydı.

Ben de burada her şeyden habersiz bir şekilde hazırlanıp süslenmiş, eşimin odaya gelmesini bekliyordum.

Sol gözümden yanağıma süzülen bir damla yaşı silme gereği duymadan yatağın üzerine oturduğumda dudaklarım kendiliğinden bükülmüş, içim tuhaf bir buruklukla kaplanmıştı.

Kendimi berbat hissediyordum...

*

Anıla üzüldüm:(

Fark ettiyseniz basına duyuru yapıldığı an haber yayınlandı. Savaş şu an Anıl'ın öğrendiğini bilemez yani. Bu hiçbir şeyi değiştirmiyor ama not düşeyim dedim 

diğer bölüm görüşürüzzz

Continue Reading

You'll Also Like

17.4K 1K 106
♡♡♡Ben bu kpop kitabını sizin güzel şarkılarla ve farklı şarkı türlerinde dinlemeniz için yazdım. ♡♡♡VIDEOCU YAZARINIZ Sizleri çok ♡♡♡♡♡♡♡♡♡ ♡SARANG...
101K 9.8K 11
Öğretmen ve öğrenci konulu kitap. -texting-
1.1M 77.4K 26
[TAMAMLANDI] Öğretmen Yusuf ve Eşkıya Yılmaz'ın hikayesi...
2.5M 79.8K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...