Bebeğimiz İçin • [b×b]

By mavigollge

875K 70.2K 44.7K

[Tamamlandı] Anıl, boşanma aşamasındayken hamile olduğunu öğrenir. -Mpreg- 🌈 Herkesin eşit haklara sahip old... More

Tanıtım
1|Doğum Günü
2 |Boşanmak İstiyorum
3|Bir şans daha
4|Kimseye belli etme
5|Çilekten nefret ediyorum
6|Seni özgür bırakmalıyım
7|Seni özlüyorum
8|Bu evlilikten sıkıldım
9|Çok güzeldik biz
10| Sessizlik
11| Belki de iyileşebiliriz
12| En çok seni sevecek
13|Yeni bir sayfa
14| Göl kenarı
16|Tatlı anılar
17|Otel
18| Haber yazısı
19|Düzeliyoruz sanmıştım
20|Bana güven
21|Evimize gidelim
22|İyileşmemizin tek yolu
23|Aile ziyareti
24|Bebeğimizin cinsiyeti
25|Beraber duş alalım
26|Kilo takıntısı
27|Trip
28|Dünya güzelim
29|Yabancı
30|Bebek
31|Endişe
32|Misafir
33|Anne ve Baba
34|Şirket
Final|Bebeğimiz İçin

15|Kimse benim eşimi üzemez

25K 2.1K 1.1K
By mavigollge

meerhabaaa

ben geldim

*

-Savaş-

"Ben size ben gelene kadar halledin demedim mi?"

Telefonun öbür ucundaki asistanım Burcu, şirkette olan şeyleri bir bir anlatırken gerilen sinirlerim yüzünden mantıklı bir şeyler düşünmekte zorlanıyordum. Çalışanlarıma bağırıp çağırmak gibi huylarım yoktu ama son zamanlarda istemsizce onlara yükseliyordum. Bir de işlerini aksatmaları vardı tabii, iyi niyetimi suiistimal ediyorlardı.

"Harun Bey'le konuşun. Sonrasında ne yapacağımıza bakarız."

"Bir görüşmeden çok işbirliği yaptığımızı duyuracak bir kutlama istiyorlar efendim. Ben akşam yemeği ayarlayabileceğimi söyledim ama daha büyük bir organizasyon istediler, ses getirmek adına."

Burcu'nun cümlelerinin ardından gözlerimi sıkıca kapattım. "Tarih belli mi? Ne zamana düşünüyorlar?"

"En geç haftaya kadar her şeyin düzenlenmiş olmasını istiyorlar. Harun Bey'le bizzat görüşemedim fakat asistanı bu konuda net olduklarını söyledi. Basın mensupları önünde anlaşmayı onaylamak zorundayız."

Anıl uzun süre uzaklaşmak istediği için neredeyse iki haftaya yakın bir zamanı ona ayıracağımın sözünü vermiştim. Şimdi işimin çıktığını söylersem üzülecek, sonrasında da işkolik olduğumu düşünüp kavga çıkartacaktı.

Halbuki hiçbir zaman işine bağımlı bir adam olmamıştım, sadece son zamanlarda şirketi toparlamak için fazla uğraşıyordum.

"Bizim otelde bir organizasyon hazırlayın. Her şeyiyle birebir ilgilenmeni istiyorum Burcu, bir sorun çıkarsa bana haber ver."

Anıl, onu götüreceğim otelde işimle ilgili bir kutlamaya katılacağımı öğrendiğinde ne yapardı bilemiyorum ama buna mecburdum. Elimdeki tek çözüm yolu buydu. Sadece bir akşamımı onlara ayıracaktım. Aksi takdirde şirketin büyük bir yatırımcısını kaybetmenin eşiğine gelecektim. İşlerim daha yeni düzene giriyordu.

"Üç gün sonraya." diye devam ettim, otele geçer geçmez kutlamayı aradan çıkarır sonrasında da Anıl'la ilgilenmeye devam ederdim. En azından şimdilik tüm planım bu yöndeydi. "Tamam." telefonu kapatıp yatağın üstüne attığımda gerçekten bunaldığımı fark ettim. Aramız o kadar çabuk bozulabilecek seviyedeydi ki attığım her adımı düşünür hale gelmiştim. Yorucuydu.

Aslında Harun Bey'in organizasyon isteği sorun değildi. Belki Anıl'da biraz söylendikten sonra bunu kabul ederdi ancak asıl sorun, Anıl'ın hiç hoşlanmadığı o çocuğun da geleceğini bilmemdi. Bizim eve geldiğinde onu kovmamı istemişti ancak dediğini yapamamıştım.

Kendisi Harun Bey'in yeğeni oluyordu, şirketlerini temsilen ortak işlerimize sık sık katılıyordu ve Harun Bey için oldukça değerliydi. Dolayısıyla benim kovabileceğim bir konumda değildi.

Anıl neredeydi bilmiyorum. Birkaç dakikadır sesi çıkmıyordu. Yatak odasından ayrılıp basamakları bir bir inerek salona geldim. En son sıcak bir şeyler içmek istediğini söylediği için mutfakta olacağını düşünmüştüm ama değildi.

Böyle bir yerde tek başına dışarı çıkmasından rahatsız oluyordum, etrafta her türlü tehlike var gibiydi. Kaşlarımı çatarak kapıyı açtım ve etrafta göz gezdirdim.

Anıl, saçlarına bağladığı pembe bandanayı düzelttikten sonra ortalığı kolaçan etmiş, ağaçtan kopardığı yaprağı ısırmıştı. Bu sabahta onu yaprak yerken yakaladığım için şaşırmıyordum ama bu kadar canının çekiyor olması tuhaftı. Resmen gizlice dışarı çıkmış yaprak yemeye çalışıyordu.

Bu hallerine sırıttıktan sonra utanmaması için ayakkabılarımı alırken ses çıkardım. Beni duyar duymaz yaprağı atıp hiçbir şey olmamış gibi davranacağını biliyordum. Öyle de oldu. Ben yanına adımlayana kadar ellerini cebine yerleştirmiş, irice açtığı gözleriyle gözlerime odaklanmıştı.

"Görüşmen bitti mi?"

"Bitti."

"Ne diyormuş Burcu?" az önceki olayı görüp görmediğimi test etmek ister gibi dikkatle süzüyordu beni. Utanmasını istemediğimden küçük oyunumu sürdürdüm.

"Birkaç sorun oluşmuş, onların haberini verdi."

"Hm, ne yapacaksınız peki?" şimdiden çatılmıştı kaşları, geri dönmeyi hiç istemiyordu çünkü.

Böyle kolaylıkla sinirlenebilecek bir havadayken otele gittiğimizde kutlama organize edeceğimi söylemek istemiyordum. Oraya gittiğimde Anıl'a duyurmadan birkaç saatliğine katılıp odamıza dönebilirdim bile. En azından burada geçirdiği tatilde kafasının rahat olmasını istiyordum.

"Gerekli şeyleri söyledim, Burcu halledecek."

"Sorun yok o zaman?" birkaç saat önce yaşadığımız duş alma olayına rağmen gülümsemeye çalışarak yaklaştı bana. Kolları omuzlarımı bulup hafif hafif okşadı. Yüzünün aniden değişmesine bakılırsa aklından hiç de masum şeyler geçmiyordu ve bu günlerdir böyleydi. Sadece elimi tuttuğunda bile etkileniyordu.

Sarılmak isteyip cesaret edemediğinin farkındaydım. Onu zorlamak istemediğimden kolumu beline dolayarak bedenlerimizi birleştirdim. O esnada esen rüzgar ağaçların tatlı hışırtılarını duymamızı sağlarken iki elimle de belini sıkıca sarmış, güzelimin dudaklarına eğilmiştim.

Onu her öpüşümde sanki çekilecekmiş gibi hissediyordum. Temastan kaçındığı günleri aşmış olmamıza rağmen hala içimde bir yerler bu korkuyu yaşıyordu. Bu yüzden çoğu zaman onun adımlarına karşılık veremiyor, sonrasında da kendimle kavga ediyordum.

Neyse ki korktuğum şey başıma gelmedi. Dudaklarımı kabul eden sevgilim omuzlarımda gezinen parmaklarını boynuma sardı ve başını hafifçe yan yatırarak daha rahat öpmemi sağladı. İncecik belini sarmayı seviyordum ama beni daha da deli eden şeyler vardı. Parmaklarımın dokunmak için yola çıktığı dolgun kalçası gibi.

Elimin kalçalarıyla temas etmesiyle Anıl'ın dudaklarımın arasına doğru inlemesi bir oldu. Uzun süre sonra duyabildiğim tatlı iniltisi beni kesinlikle şaşırtmıştı çünkü normalde bu kadar çabuk etkilenecek biri değildi. Hamilelik onu gerçekten fazlasıyla hassaslaştırmıştı.

Dokunuşlarımdan bu kadar etkilenmesi kendimi iyi hissetmemi sağladı. Tuhaf bir özgüvenle dolarak kalçasın daha sıkı kavradım. Bu hareketimle öne doğru savrulan bedeni bedenimle bir bütün olurken dudaklarını daha hızlı bir şekilde öpüyor, ıslak seslerimizin yaprak hışırtılarına karışmasını sağlıyordum.

Öpüşmeyi benimle öğrendiğini bilmek bile bana tarifi imkansız zevkler veriyordu. Lise üçüncü sınıfta kendimizce ayarladığımız bir buluşmada kollarımın arasında titreyen çocuğu nasıl öptüğümü dün gibi hatırlıyordum. Karşılık bile verememiş, öpücüğüm sonlanınca da elleriyle yüzünü kapatıp saklanmıştı. Şimdiyse o utangaç çocuk benim eşimdi. Karnında bebeğimizi taşıyordu.

Zihnim çok derin düşüncelerle meşgulken Anıl'ın dudaklarını neredeyse yemeye başladığımı ancak fark ediyordum. Hızıma yetişemeyen bebeğim sızlanmaya başlamış, omzumu sıkarak ayrılmak için kendini geriye çekmişti. Nefes nefese bir halde ayrıldığında şişmiş dudakları ve dağılmış saçlarıyla gözlerime bakıyordu. Bakışlarındaki tek şey saf arzuydu.

Babam kesinlikle haklıydı. Anıl, hormonların etkisiyle çok daha istekli bir haldeydi ve ben bebeğimizi düşünüp geri çekildiğimde bile kendini kötü hissediyordu. Ona karşılık vermeliydim ama ileri gidemeyeceğimiz için sonrasında zor durumda kalacaktım. Karışık bir durumdu.

"Yemek yiyelim artık." dediğimde gözlerindeki yıkılışı net bir şekilde gördüm. Beni istediğini biliyordum. İstemekten de öte, ulaşamadıkça zor durumda kalıyordu. Farkındaydım ancak Özkan beyimiz telefonlarını açana kadar isteğini anlamıyormuş gibi yapmalıydım.

"Savaş..." güçlükle yutkunarak boynuma yasladı başını. Utanıyordu. Yine de içindeki istek ağır bastığı için bir şeyleri dile getirmek zorunda kalıyordum. "Kocacığım, şey-"

"Canının çektiği bir şeyler var mı? Ona göre hazırlayalım."

Uzun, upuzun bir aradan sonra bana o cilveli sesiyle kocacığım deyişini dinleseydim hiçbir güç beni durduramazdı.

Yeniden hayal kırıklığıyla duraksayıp dolu gözlerini kırpıştırdı. Boynumda gezinen minik parmakları yüzünden soğuk terler döktüğümü bilmeden yeniden "Savaş." dedi, "Yemeği sonra yesek. Odamıza, odamıza gidebiliriz."

Umarım Özkan'ın o telefonu açmaması için geçerli bir nedeni olurdu. Aksi takdirde kendisine yeni bir iş araması gerekecekti.

"Saçların çok uzamış, rahatsız etmiyor mu seni?"

Yumuşacık tutamlarını karıştırıp kulağının arkasına sıkıştırdığımda sabırsızca gözlerini devirdi. Konuyu değiştirip onu görmezden gelmemden nefret ediyordu ama ne yapabilirdim ki. Ona söylemiştim, Özkan'dan net bir bilgi alana kadar birlikte olamazdık. Bebeğimiz sağlıklı değildi.

"Biliyor musun, eve döndüğümüzde koltukta yatacaksın."

"Ne?"

"Yemeği hazırlayınca bana haber verirsin." tripli bir şekilde kollarımın arasından çıkarak kulübenin önündeki kırmızı koltuğa oturdu. Gergin bir şekilde salladığı bacaklarını izlemeyi kesip sinirle soluklandım. Zorlananın sadece kendisi olduğunu sanıyordu. Beni ne hale getirdiğinden haberi bile yoktu.

*

"Hangisini izlemek istersin?"

Akşam yemeği sırasında az da olsa konuşma çabalarıma karşılık vermişti Anıl. Şimdiyse üstündeki gerginliği atabildiği için bir tık daha iyiydi. En azından film seçiminde beni dikkatle dinliyordu.

"Korku filmi istiyorum ben. Ortam çok uygun."

"Korkarsın."

"Hadi canım."

Gözlerimi devirip korku filmlerine odaklandım. Şu an benimle dalga geçiyordu ama adım gibi emindim ki film başladıktan yarım saat sonra korkuyorum diye ağlamaya başlayacak, hatta neden bunu seçtin diye bana kızacaktı.

"Yanındaki asetonu verir misin?" başımla onaylayıp koltuğun kenarındaki kutuyu eline tutuşturdum. Ben yiyecek bir şeyler hazırlarken nedensizce oje süresi gelmişti. Şimdi de silmek istiyordu. Onu anlayamıyordum.

Koltukta yan oturacak şekilde sırtını arkasındaki yastıklara yaslayıp bacaklarını bacaklarımın üzerine uzattı. Sol elimle bacağını tutup istemsizce okşamaya başladığımda o da asetonu döktüğü pamukla tırnaklarını silmeye başlamıştı. Oysaki sürdüğü oje şeffaftı, yine de rahatsız olmuştu.

"Korku istediğinden emin misin? Güzel bir komedi filmi buldum."

"Korku istiyorum!"

"Pekala." onunla inatlaşmamak gerektiğini bildiğimden korku filmlerinden en basit görüneni açtım. Ciddi bir şeyler izlerse günlerce etkisinden çıkamazdı.

Filmin giriş sahnesi oynamaya başladığında Anıl asetonla işini bitirip bir kenara bıraktı. Hala üzerimde olan bacaklarını ayırmadan bana biraz daha yaklaştı ve neredeyse iki büklüm hale gelip omzuma yasladı başını. Bu halini sırıtarak izledim. Çocuk gibiydi.

Aradan sadece on dakika geçmişti ki Anıl'ın iç geçirdiğini fark ettim. Ben anlamayım diye kendini kasıyordu ama korkmaya başlamıştı bile.

Ve tam da tahmin ettiğim gibi, sadece yarım saat içerisinde işittiğim hıçkırık sesiyle gülmemek için kendimi zor tuttum. Anıl bacaklarını üzerimden indirip yönünü tamamen bana dönerek göğsüme sarılmış, "Korkuyorum..." diye sızlanmaya başlamıştı.

"Neden korkuyorsun? Ne güzel izliyoruz."

"Kapat lütfen. Korkuyorum. Lütfen." sanki çok kötü bir şey olmuş gibi içli içli ağlamasına karşı eğlenen ifadem anında silindi. Filmi durdurup sırtını okşamaya başladım. Kızarmış dudaklarını boynuma sürtüp "Neden açtın ki?!" diye kızdı. "Çok korkunç!"

"Kapattık işte, sakin ol güzelim."

Bedenini tamamen kucağıma çektim ve yemin ederim, sadece bacaklarıma oturmasıyla bile inledi. Ağlamasının arasında...inledi. Kafayı yiyecektim.

"Şşşh, geçti."

Sırtını okşadım bir süre daha. Anıl burnunu çekip hıçkırarak ağlarken aslında neden ağladığını bile bilmediğine emindim. Yalnızca "Korkuyorum." diye sayıklıyor, kafasını boynuma sürterek sızlanıyordu.

"Tamam aşkım, kapattık. Korkacak bir şey kalmadı."

"Odamıza gidelim."

Kalçasını hareket ettirerek kucağıma sürtündüğünde bunu fark etmeyeceğimi düşündüğünü biliyordum. Tıpkı filmi açtığım andan bu yana minik parmaklarıyla çaktırmadan göğsüme dokunup duruşunu fark etmediğimi sandığı gibi.

"Gidelim."

Kucağımda Anıl'la beraber kalktım ayağa. Televizyonu kapatıp merdivenlere adımlarken bacaklarını belime sararak omzuma yatmıştı. Tek tek çıktığımız basamaklar boyunca sessizce iç geçirmeye devam etti. Bu haline biraz sinirlenmiştim çünkü korkacağını bile bile filmi açtırmış, sonra da ağlamıştı. Kendisine eziyet ediyordu.

"Tamam Anıl. Ağlama artık."

İstemsizce sert çıkan sesim bedeninin gerilmesine yol açtı. Onu yatağın üzerine bıraktığımda odanın içindeki gece lambasını açtım hemen. Yine korkuyorum diye sızlanacaktı yoksa.

"Ne kızıyorsun?" diye homurdandı örtünün altına girerken. "Pijamalarımı ver."

"Emriniz olur Anıl bey." gözlerimi devirip çantadan çıkardığım bir takımı kucağına bıraktım. Yerinden kalkmadan üzerini değiştirmeye çalışıyordu. Ben de bu sırada kendi kıyafetlerimi değiştirmiş, rahat bir şeyler giyerek yatağa dönmüştüm.

Az önce hıçkıra hıçkıra ağlayan kendisi değilmiş gibi askılı ve şortlu siyah saten takımıyla beraber örtünün altına uslu uslu yerleşmiş, beni izliyordu. Bacağından birini dışarı çıkarmıştı.

"Telefonum mu çalıyor?"

"Sanırım."

İşittiğim titreşim sesine kulak kabartıp telefonun nerede olduğunu anlamaya çalıştım. O sırada Anıl çoktan doğrularak telefonunu bulmuş, "Orhan babam arıyor." demişti. "Alo, efendim babacığım?"

Akşam akşam neden aradığını merak etmiştim. Üstelik beni değil direkt Anıl'ı araması tuhaftı. Aralarındaki bağın güçlü olduğunu, arada sırada konuştuklarını biliyordum ama babam bu konularda dikkatli adamdı. Gecenin bir vakti illa araması gerekiyorsa beni arardı.

Anıl, her ne duyuyorsa suratının gittikçe asılmasını önleyemiyordu.

Kaşlarımı çatarak doğruldum ve hoparlöre alması için işaret vermeye çalıştım. Bana şöyle bir baksa da dikkate almayıp babamı dinlemeye devam etti. Artık her ne söylüyorsa Anıl konuşmaya giremiyordu bile.

"Anlıyorum babacığım ama bizim aramızda sandığınız gibi bir ilişki yok. Bunu size söylemiştim, biliyorsunuz." sonlara doğru sesi titredi ve dudakları büküldü.

"Ne ilişkisi? Ne diyor? Anıl ver telefonu."

Durup dururken eşimi arayıp onu ağlatacak kadar önemli ne söylüyordu bilmiyordum ama sinirden delirecektim. Eğer önemli bir şey olduysa beni aramalıydı. Çoğu zaman onun hamile olduğunu söyleyip beni uyaran kendisiyken bu düşüncesizlikte neyin nesiydi?

"Ver şunu."

Daha fazla dayanamayıp telefonu elinden çektiğimde hala Anıl'la konuştuğunu sanan babamın otoriter sesi doldu kulaklarıma.

"Ben uyarımı yapıyorum sadece oğlum! Seni üzmek istemeyeceğimi biliyorsun ama onlar senin ailen. Seni defalarca gidip konuşman konusunda uyardığım halde hamile olduğunu söylememişsin bile. İnsanlar bizden duyunca çok bozuldu. Gidip özür dile, gönüllerini al. Bu saygısızlıktır! Biraz dikkatli ol sadece, bu tarz küçük şeyler tüm aileyi etkiler! Kendilerinin haberi bile yokken bizim bildiğimizi öğrenince daha bir tavır alacaklar, hepten kavga çıkarırlar! Aranız daha da mı açılsın istiyorsun?"

"Baba." duyduğum cümlelerin getirdiği sinirle yataktan kalktım. "Gece gece Anıl'ı azarlamaya mı aradın sen?"

"Ben Anıl'ı azarlamıyorum. Seninle konuşacak olsam seni arardım. Onun ailesi, onun sorumluluğunda. Dikkatli olmasını söylüyorum."

"Ailesini bilmiyormuşsun gibi konuşma." cidden sinirden ellerim titremeye başlamıştı. Babamın fevri bir adam olduğunu ve bu tarz konulara çok önem verdiğini biliyordum. Ama bunlar gecenin bir vakti eşimi azarlama hakkını vermiyordu ona. Neden sınırlarını bilmiyorlardı?

"Anıl üzülmesin diye tam anlatmadım bile!" diye çıkıştı, bu konuda haklı olduğuna inanıyordu. "Sırf tatiliniz bozulmasın diye kendimi tutmaya çalıştım ama bir yere kadar. Anıl ailesine açıklamadı diye insanlar bize tavır alıyor. Yarın öbür gün sağda solda saçma sapan laflar edecekler. Ben Anıl'a en başından beri gidip ailenle konuş diyorum. İkiniz de benim çocuğumsanız gerektiği zaman sözümü dinlemeli!"

"Konu her ne olursa olsun, bir daha sakın. Ama sakın. Benim eşimi arayıp bu şekilde azarlamayacaksınız." dişlerimi sıkarak kurduğum cümlelerin ardından "Şimdi iyi geceler." diyerek telefonu kapattım. Sinirden delirecektim.

Telefonu bir kenara attığımda Anıl'a kaydı bakışlarım. Yatağın köşesinde sessizce oturuyor, kucağındaki parmaklarıyla oynuyordu. Ağladığını anlamak zor değildi.

Onu böyle görmek içimdeki öfkeyi daha da körükledi. Cidden kafayı yiyecektim. Her zaman mantıklı hareket eden babamın konu aile büyükleri olduğunda bu kadar değişmesinden nefret ediyordum. Anıl'ın ailesiyle çok iyi anlaşamadığını biliyordu, onu arayıp azarlaması da ne demekti?

"Anıl." ona hitap ederken yumuşattığım sesimi işitir işitmez dudakları arasından bir hıçkırık kaçtı. "Bebeğim, gel buraya."

Onun tarafına dolaşıp oturur oturmaz kucağıma çektim bedenini. Anında göğsüme saklanırken ağlamamak için dirense de kendisini tutamıyor ve burnunu çekerek ağlıyordu. "Ayıp oldu." dedi. "Ayıp oldu işte. Neden bağırdın ki? Küsecek bize."

"Küserse küssün. Bunu mu düşünüyorsun?"

"Sinirle konuşuyorsun." boğuk sesiyle mırıldanıyor, boynuma sıkıca tutunuyordu. "Orhan babam seviyor beni. İsteyerek kızmaz."

Ailesinden göremediği sevgiyi babamlardan görebildiği için aralarında farklı bir bağ oluştuğunu biliyordum. Zaten bu yüzden babam bu kadar rahat davranıp onu azarlayacak hakkı görüyordu kendinde. Öz çocuğu gibi davranıyordu.

"Hayatım. Babamlar bize küsmez. Küsseler bile gönüllerini alırız. Bunu düşünme." onları kaybetmekten korkuyordu. Bu yüzden kırıldığı halde hala onu düşünüyordu. "Şşh, bana bak hadi."

Çenesini kavrayarak kaldırdığım güzel yüzüne şefkatle baktım. Kıpkırmızı olmuş dudaklarını yumuşakça öptüğümde gözlerini kapatmış, onunla ilgilenmem için göğsüme yaslanmıştı.

"Bu tatilin aptalca nedenler yüzünden bozulmasına izin vermeyeceğim. Telefonlarımızı kapatıyoruz, ikimizde. Tamam mı?"

Uslu uslu başını sallayıp göğsüme bir öpücük bıraktı.

"Uykun kaçtı mı?"

"Hmhm."

"O zaman üzerini giyin." onu kucağımdan indirmeden ayağa kalktığımda düşmemek için boynuma sarıldı. Bavulun önüne geldiğimizde yere bıraksam da kolumu belinden ayırmadım. O da göğsümden uzaklaşmadı zaten.

"Nereye gidiyoruz?"

"Geceleri yürüyüş yapmaktan hoşlanmıyor muydun sen?" içimdeki sinire rağmen kendimi dizginlemeye çalışarak çantadan uzun kollu bir şeyler çıkardım. Onu Anıl'a giydirdikten sonra kenarda duran montunu da kollarından geçirmiş, fermuarını boynuna kadar çekmiştim. "Yıldızların altında, yürüyelim biraz."

Bu küçücük şeyle bile az önceki olayı geride bırakıp gülümsediğinde yaşadığımız onca soruna rağmen ne kadar doğru bir insanı hayatıma aldığım konusunda bir kez daha emin olmuştum.

Aramızda ne yaşanırsa yaşansın, Anıl benim eşimdi. Ve hiç kimse, onu böyle aptalca sebepler yüzünden üzemezdi.

*

ertesi gune yeni bolumu atiyorum nasilim ama

asiri yavas gidiyoruz ama kurgu bittiginde okudugumuza degdi diyebileceginiz bir kitap olması icin cok ozen gosteriyorum<3

Continue Reading

You'll Also Like

90.9K 6.5K 33
j.jjkk: beni gökyüzüne götür * to: tardisblue-
839K 58.1K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
101K 9.8K 11
Öğretmen ve öğrenci konulu kitap. -texting-
YARAMAZ By

Teen Fiction

2.3K 275 20
Küçükken ailecek bir kaza geçirdikleri için ailesini kaybeden ve bilinmeyen bir nedenden dolayı abisinden şiddet gören Ecrin abisinin ona yaptıkların...