MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

forty-five

20.7K 881 955
By tamamyayazar

Selamssss aşklarımmmm

Ay bu girişi ve sizi ÇKOOOOOOOOOOOO ÖZLEDİMMSSS YA 😭 🥺

Bir daha ayrı kalmayız inş ne diyim uff dkjhfsdf <31

Neyse gene bilemediniz neler döndüğünü kjshfjks ben de sizi aydınlatmaya geldim hadi bakimmm

Keyifli Okumalar

💋OY VE YORUMA TIK TIK💋

INSTAGRAM: tamamyayazar

🖤

Ekranda, yüzüne aşina olduğum ve annemin de şahsen tanıdığı sunucu, orta yaşlı Engin Bey vardı.

"Sevgili izleyiciler, elimize şu an ulaşan bir son dakika haberini sunacağım şimdi size. Konu, sizin de bizler gibi yüzüne aşina olduğunuz isimlerden Aykanlarla ilgili. Haberimize konu olan isim ise, iki gündür gündemi sallayan, gençliği, güzelliği ve anlaştığı markayla birlikte çalışarak tasarladığı ürünlerdeki başarısıyla, sosyal medyada 18-30 yaş bandında pek çok kullanıcının takibini kazanan, 20 yaşındaki Ahsen Naz Aykan. Genç kıza kasıtlı yapıldığına inandığımız bir saldırı bu akşam saatlerinde gerçekleşti." Şok oldum. Ağzım aralandı. Babam öfkeyle ayaklandı. Ne saldırısı, biz evdeyiz Naz?

"Akşama doğru gerçekleşen bu saldırıda, genç kızın tanıttığı ürünlerin yer aldığı billboardlar kurşunlandı."

Nilgün abla sesli bir çığlık attı. "Ne?" Sunucu devam etti.

"Yüzleri kar maskesiyle kapanmış birkaç belirsiz kişi, yaptıkları bu saldırıyı anbean kayda alıp, ihbar hattımıza yolladılar. Yollanan kayıtlarda sadece İstanbul değil, birkaç büyük şehirde de, markanın mağazalarında aynı anda aynı saldırıyı gerçekleştirdikleri bilgisi şu an ekranımda akıyor."

Sunucunun gözleri arada bir haberin aktığı kısma dönüyordu.

Annem, "Bu ne saçmalıyor?" dedi. Sunucu konu midesini bulandırmış gibi yüzünü ekşiterek devam etti.

"Genç kızların canına yönelik kasıtlardan, kadın kurbanları zayıf görerek seçtiklerini alenen itiraf eden; adam diyemeyeceğimiz insanlığını kaybedenlerden nefret ettiğimiz bugünlerde, Ahsen Naz Aykan'a bu yapılanın bir karalama kampanyası mı yoksa gerçek bir tehdit mi olduğunu henüz bilmiyoruz. Üstelik haberi bize gönderecek kadar da gözlerini karartmış bunlar." Başını iki yana sallayarak devam etti. "Haberi alan muhabirlerimizden Sinem, saldırının gerçekleştiği semtlerden birine yakın olduğundan olay yerine intikal etti. Sendeyiz Sinem?"

Muhabir kız, ekranın sağ kısmında belirdi. Bulunduğu yeri tanımamak imkansızdı. Çünkü az evvel oradaydım. Ayaklandım. Ekran geniş açıya geçti. Tamamen muhabire odaklandı. Kumandayı sehpanın üzerinde görmüştüm. Koşarak elime aldım ve sesi artırdım. Annemler de benim gibi masadan uzaklaşıp, ekrana yaklaştılar.

"İyi akşamlar Engin. Elimize ulaşan görüntülerin asparagas bir haber olmaması için olay yerindeyiz şu an. Nişantaşı'nda Ahsen Naz Aykan'ın çalıştığı markanın, plazasının bulunduğu caddedeyiz. Caddenin karşısındaki billboardlarda bulunan genç kızın fotoğrafları kurşunlandıktan sonra, kağıtları da yırtılmış." Muhabir kız, eliyle de delikleri işaret ediyordu.

Kamera bilboarda yaklaştı. Yüzüme ve bedenime rastgele açılmış kurşunlar kanımı dondurmuştu evet ama parçalanan fotoğrafımın da bundan geri kalan yanı yoktu. Lime lime edilmiş gibiydim. İyi de neden? Ve kim tarafından?

Kim, benden ne istiyordu? Bunu yaparak bana değil de, daha çok markanın adına da zarar vermiş olmuyorlar mıydı? Amaçları neydi? Beni öldürmek isteseler bugün sabah açığımı yakalayabilirlerdi. Bir dakika ben ne diyordum? Bu sakinlik bana bile fazla değil miydi? Bir anda bir cinayete kurban gitsem nasıl olurdu hesaplaşması mı yapıyordum ben?! Kafayı yedik hayırlı olsun!

İkili ekrana yeniden döndüler. Ana haber sunucusu, kafasını iki yana sallıyordu. "Bu cana yönelik bir tehdit mi yoksa kadınların başarısını çekemeyen insan diyemeyeceğimiz mahlukatların bir girişimi mi bilmiyoruz. Ahsen'in annesi Peri Aykan, kanalımızda bir magazin programının sunucusudur. Meslektaşımızdır. Aynı zamanda eşi Serdar Aykan da, pek çok ünlü oyuncuyla çalışan bir ajans sahibi. Zaten göz önünde yeteri kadar olan bir aileye yönelen bu tehdit ne amaçla yapılmış olabilir?"

Olay yerindeki Sinem, elini kulaklığına götürmüştü ama bir yandan da yeni bir haber duymuş gibi gözlerini iriltip, kameramana doğru odaklanmıştı. Şimdi çıldıracaktım! "Engin, şu an kameraman arkadaşımızın eline bir görüntü geçti. Ama bunun ne kadar doğru olduğunu bilmediğimiz için paylaşarak bir hedef çekmek istemiyoruz."

"Ne görüntüsü lan bu?" diye yükseldi Aker. Yanıma yaklaşmış, ekrana odaklanmıştı. Buz kesmiştim. Bilmiyordum. Kafamı iki yana salladım.

Aynı görüntü aynı saniyelerde kanalın da eline geçmiş olmalıydı ki Engin Bey'in yüzü de karman çorman olmuştu. Anne ve babamın telefonlarının sesi aynı anda evin içinde yankılanmaya başladı. Haberler tez yayılmıştı. Sunucu, arkadan bir haber almış gibi başını salladı.

"Bir kadının korunmasına yönelik, gerekirse polis ekiplerini devreye sokmak istediğimiz için bu görüntüleri biz yayınlayacağız Sinem. Bir kadının daha kurban edilmesine sessiz kalacak değiliz!"

Annem elini kalbine götürmüştü. Babam öfkeli yüzünden başka bir ifade açık vermiyordu. Nilgün abla ise hepimizden daha fazla korkmuş gibi koltuğa yığılmış kalmıştı, elleri ağzında. Gözleri sık sık bedenimde baştan ayağa dolanıp, sağlığımı kontrol ediyor gibiydi. Sunucunun sesiyle hepimiz yeniden ekrana döndük.

"Saldırıyı gerçekleştiren maskelilerden birkaçı, kaçarken halkın tepkisini çekmiş olmalı. Telefonlarıyla çektikleri görüntüleri de izleyicilerimiz bize yollamışlar. Belindeki silahı saklayamayan, bu saldırıyı gerçekleştirenlerden biri, Özkara Holding'in binasına girerken çekilmiş."

Yumruk yemiş gibi irkildim. Yerimde sallandığımda Aker kolumu tuttu. Özkaralar mı?

"Bir görüntü hedef şaşırtmaya yönelik olabilir ama beden yapısından farklı olduğu açıkça anlaşılan bir başka saldırgan da beş dakika arayla gönderilen bir videoda, şirketin arka kapısından giriş yapmış." Ekranda ikinci video da dönüyordu ve gerçekten şirketin iki farklı açısından ve üzerindeki kıyafetlerden farklı olduğu anlaşılan iki farklı kişiydi. Ne sikim dönüyordu burada? Delirmeme ramak kalmıştı ama bedenimde kıl kıpırdamıyordu. Ta ki bu soyadı olaya karışana kadar!

"Hayır!" diye bağırdım hemen. Aker sessiz kaldı, annemle babamın ne olduğunu merak eden gözleri üzerime döndü.

Hayır tabi ki böyle bir şey olamazdı. Olamazdı inanmıyordum, hayır. Uğur bana bunu yapmazdı. Asla! Bir başka Özkara da yapmazdı. Onları da tanıyordum. Beni kısa zamanda sevdiklerini gözlerinde görüyordum.

Hayır bu kadar basit, düşüncesiz bir planın adamı değildi Uğur. Hata vardı bariz şekilde ve bunu bile bile yapmayacağı için buna inanamazdım. Onun keskin, her zaman beklenenden farklı çalışan zekasını ben çok iyi biliyordum.

"Yapabilir mi?" dedi Aker birkaç saniye sonra, karmakarışık bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Kim bu?" dedi babam da. O sırada sunucu özet bilgilerini paylaşıyordu.

"2017 yılında adı yer altı aleminde sıkça duyulan, korkunç bir suçla gündemde yer alan ama bir ay içerisine bunun da bir karalama kampanyası olduğunu gördüğümüz, o günden bu yana cemiyet hayatında saygınlıklarını hep korumuş bir aile Özkara ailesi. Şirketin kurucusunun Fatih Özkara olduğunu biliyoruz. Ayrıca tek bir bölümde çalışmıyorlar. Ülkede birçok iş alanında adlarını sık duyduğumuz bir aile. İş adamları arasında sayılı zenginlerden olan bu insanlar, gerçekten de gencecik bir kızın canına kast edebilir mi?"

Sunucunun aldığı bilgileri kendince toparlayıp kesik kesik ve bölük pörçük verdiği sırada, "Uğur Özkara, Ahsen'in sevgilisi," dedi Aker. Sussun istedim, ağzını bir kere de doğru zamanda açsın. Bir kere de hayırlı bir şey söylemek için açsın. Bir kere de Bokerlik yapmasın!

"O kim?" dedi bu sefer annem. Birine aşığım deyip, adını saklamamamın bana getirisinin bu olacağını bilsem hiç susar mıydım? Ben zaten kendi derdimle meşguldüm ve onlara aşk acısı çektiğimi belli etmiştim ama adı bende saklı kalmıştı.

Aker üzgünüm der gibi başını iki yana salladı. Yüzü allak bullaktı. Artık eğlenmiyor, gülmüyordu ve bu gerçeği de saklamak istemediğini açıkça belli etmişti.

"Fatih Özkara'nın oğlu."

Sunucunun sesi salona yeniden yayıldı.

"Bilgileri teyit etmek için ekiplerimiz, Özkara ailesinin avukatlarını ve haber alacağımız bağlantılarını arıyor ama telefonlar yanıtlanmadı."

Araya girdim anne ve babamın üzerimde gezen, duyguları birbirine giren gözlerini hissederken dönüp onlara bakamıyordum ama bağırdım.

"Saçmalığın daniskası bu! İş adamı onlar, meşgul olabilirler. Bundan haberleri bile yok belki. Son dakika haberiymiş bu baba, inanmam ben!" Sesim giderek yükseliyordu. Babam da sakinliğini korumayı an itibariyle bırakmış gibi bağırdı.

"Ahsen bunlar karanlık, pis işler mi yapıyorlar? Ne demek lan senin fotoğraflarını kurşunlatmak?"

"Baba yapmaz diyorum! Uğur öyle biri değil ya neden anlamıyorsun?" Kafamı hızlıca iki yana salladım. "Sorunlarımız vardı ama bizim nedenlerimiz başka! Canıma kastı olan bir adamı mı seveceğim ben?"

Sinem yeniden girmişti konuşmaya. "Pazar gecesi, Fatih Özkara'nın büyük oğlu, Uğur Özkara ve Ahsen Naz Aykan kavga ederken görüntülenmişler. Sosyal medyaya şu anda düşen on saniyelik video hızla yükselişe geçiyor Engin."

İki elimi saçlarımın arasından geçirip, büyük bir çığlık attım. Ekrana verilen fotoğrafımın başarılarımla alakalı olacağını sanırken başıma böylesinin geleceğini nereden bilebilirdim ki?

Arkadaki ekip de videoyu aramaya başlamış olacak ki, ayarlamalar yapılsın diye sunucu, kafasını sallıyordu. İnanamıyordum. Bunların her biri bu kadar üst üste gelemezdi. Bu bir komploydu ve belki de hedef şaşırtmak asıl amaçlarıydı. Benim üzerimden Uğur'a ulaşmak istiyorlarsa ya? Senin adını değil de Özkaraların adını karalamak istedikleri ortada!

"Senin ağladığın gün bu Ahsen!" dedi babam sinirle. Hemen yanıtladım onu. "Evet kavga ettik ama bizim yanımızda kimse yoktu baba, saçmalama Uğur mu yapacak bunu? Aklın alıyor mu?"

"Tanımıyorum ben onu, aklıma her şey geliyor!" diye hemen lafı yapıştırdı. Alttan aldım.

"Hem biz onunla kavga edeceğiz hem de o beni kayda alıp bunu kendini suçlu göstermek için basına mı verecek? Ya siz bu dünyanın içindesiniz! Bir kendinize gelin! Beş yaşındaki çocuk anlar bu bit oyun!"

Annem bana inanmış olacak ki kafasını sallamıştı. "Haklı. Böyle ünlü ve güçlü insanların açığını bulmak için saçmalayanlar çok!" Onun da magazin haberlerinde önüne düşen, istenildiği gibi basına yansıtılan birçok video olduğundan daha oturaklı davranmaya çalışıyordu.

"Bu benim de kafama yatmaz. Bu kavga görüntüsüne bakalım," dedi Aker. Cebinden telefonunu çıkarmış, Twitter'a girmiş, gündemde adımı aratmıştı. Yükselişe geçtiği gerçekten belliydi ki Ahsen yazar yazmaz, bahsedilenler önüne dökülmüştü. Hızlıca son yüklenen ve birçok sayfanın retweetlediği videoyu açtı. Anne ve babam da bize yaklaşıp, başlarını ekrana doğru eğmişlerdi.

10 saniyelik bir video tam da ustaca ayarlanmış gibi benim Uğur'un tutuşundan kolumu çektiğim, ona gitmesini söylediğim andı. Sesi yoktu videonun, uzaktan çekildiği için yakınlaştırılması gerekmişti her kim bizi takipteyse ama bedenlerimizden apaçık kadının ben olduğum anlaşılıyordu. Karşımdakini de paylaşırken adını yazarak paylaşmış olmalılar ki, zaten iş adamı yüzü dolayısıyla bilinen Uğur'un da saklanacak yanı yoktu. Elimle telefon ekranını rastgele işaret ettim.

"Çarpıtılmış bu. Gel, ben seni eve bırakayım dedi ama ben sinirliydim. O yüzden istemedim. İttim ama aramızda başka konuşmalar geçti. Kırpıldığı kesin baba, ben mi bilmeyeceğim üzerinde oynandığını. Yaşayan benim! Sonra da taksi durağına yürüdüm zaten."

Derin bir nefes aldım hızla. Yaşanacaklardan korkuyordum. "İnanmayacaksınız buna değil mi? İnanmayın sakın!"

Babam öfkeyle ağzını aralamıştı ama annemin yüzüne attığı panik dolu bakışlardan ve koluna dokunmasından sonra derin birkaç nefes alıp, kendini dizginlemeye çalıştı.

"Video tamam, dediğin gibi suç atmak için yapılmış olsun Ahsen ama bana doğruyu söyle hem de hemen! Bu adam, Engin'in dediği gibi yer altında adı geçen bir aileden mi geliyor? Ya karıştığı suçlar?"

Aker'le aynı anda birbirimize baktık. Sussun diye gözlerimle ona işaret ettim. Artık çenesini açarsa ona en afilisinden bir yumruk patlatacaktım. Sustu ama babam da Aker'e bakınca, aklı başına gelmiş gibi, detayları her zaman yakalayan bir adam olduğundan gözlerini kısarak devam etmişti. "Aker yalan söylemiyordu değil mi? Yok parmak kırıyor, yok adam öldürüyor, yok söylentiler. Bunlar gerçekti değil mi?"

Yutkundum. "Bana cevap ver!" diye bağırdı babam. Kızının canı için endişelenen bir adam nasıl davranacaksa öyle davranıyordu. Omuzlarım korkuyla titredi.

"Baba bana bir zararı yok yemin ederim. Ben sana da doğruyu söyledim. İş adamı olarak biliniyorlar. Lütfen zorluk çıkarma!"

"Ne zorluk çıkarmasından bahsediyorsun sen Ahsen! Ben sana yalan söyleme ama gerçeği de gizle, bunlar benim için aynı kapıya çıkıyor demedim mi?"

Babam resmen çıldırmıştı. Öfkesinden kıpkırmızı olmuştu. Gözlerime öyle bir baktı ki... Eğer tam şu anda gerçeği söylemezsem babamı da kaybetmekten korktum. "Doğru," dedim zor duyulacak bir sesle.

"Söyle!" diye, sesimi yükseltmemi istediğinde konuştum.

"Evet! Evet mafya!" Bir baban kalmıştı söylemediğin diyordum işte oldu! Sikeyim seni iç ses, hep ağzını hayra açmadığından geliyor bunlar başımıza!

"Oldu mu rahatladın mı baba? Mafya diye bana kötülük yapacak diye bir şey mi var! Neden anlamak istemiyorsun? Neden bugün böyle düz düşünüyorsun baba? Evet o bir mafya ama düşmanları da çok. Ya onlar yaptıysa?" Babam bana hayretler ediyormuş gibi baktı. Benim güllük gülistanlık hayatımda böylesine bir adamı savunuşumu görmek onu şaşırtmıştı.

"Canından endişelenmek düz düşünmek değildir Ahsen! Sen ne saçmalıyorsun kızım, aklını mı kaybettin? Kendi belası yetmeyecekmiş gibi, bir de düşmanlarına karşı seni açık edecek ve belki de canını yakmak isteyenler sıraya girecek! Ben de burada elim kolum bağlı oturup, kızım onu seviyorsa tamamdır, o kızıma zarar vermiyorsa tamamdır mı diyeceğim?" Annem de bana bunu bizden nasıl gizlersin bakışlarından atmıştı ama daha aklıselim davranan oydu.

"Serdar tamam, sakinleş sen de!" Ağlamaya başladım. Ama bu sefer sinirdendi. Kendimi açıklayamayınca öfkem yaş olup gözlerimden çıkıyordu.

İlk defa bir konuda yalnız başıma direnmek de hiç güzel bir duygu değildi!

"Anne sen bir şey söylesene? Ya biriniz de bana inansanıza delirdiniz mi? Bu kızın başarısını çekememişlerdir deyin, aynı şekilde iki ailenin bir araya gelmesini sindirememişlerdir deyin ama biriniz de bana, sen her zaman yaptığını bilirsin deyin!" Annem yanıma yaklaşıp kolumu tuttu. Sonra diğer elini de çeneme götürmüş, göz göze gelmemizi sağlamıştı.

"Seni suçladığımız tek konu bunu bizden saklaman Ahsen. Neden başından beri söylemedin? Ona göre bir önlem alırdık. Senin adına yapılacak herhangi bir haber için yasak koydurturduk kızım? Şimdi bu yalan mı gerçek mi bilmediğimiz bir haberle senin adına herkesten çok korkacak olanlar biziz." Derin bir nefes aldı ama hâlâ inanamıyordu sanki duyduklarına. "Kurşunlanma diyor Ahsen? Sen nasıl bunu, bu kadar sakin sindirebilirsin?"

Sakin değildim ama kalmaya çalışıyordum. Aynı annemin yaptığını yapıyordum aslında. Benzerliğimizi birbirimizin gözlerinde yanan ateşin aksine sakin kalmak için direnmemizde fark edebilirdi.

Bir de benim Uğur'un odasında, dokunmasam da bir silah gördükten sonra bir gün bunun gerçekten patlayacağı konusunda kendimi içten içe alıştırmaya çalışmam vardı. O bana ilk günden beri yalan söylememişti ki, şimdi ben silah kullanıyorum dese ona yapmazsın diyebileyim. Aynı şekilde onun gibi olanların da silah kullanması, bizim nefes almamız kadar basit bir olaydı belki de.

"Sindirmedim ama ben evde olduğuma göre, bu cana değil de mala edilen bir kast anne."

"Naz." dedi, babam bir anda aramıza girerek. Sesini daha düz bir tonda tutmaya başlamıştı. "Bak kızım, bu doğal karşılama olayları bana fazla ama sana daha fazla olmalı, beni anlıyor musun? Sen herhalde sette kullanılan oyuncak silahlardan sandın onu ama değil!" Kafasını iki yana salladı, bir an sakin çıkan sesi yeniden yükselmişti. Kendini beni kırmamak için zorlasa da başarılı olamıyordu. "Ya değil, camlarda açtığı delikleri görmedin mi? Kafayı yiyeceğim başka şehirlere de yapılmış bir de." Uzanıp babamın elini tuttum.

"Bak baba, bak bunun bir yalan olduğunu buradan anlaman lazım. Bu bir suikast olsa, kurşunların hedefi ben olurdum, o fotoğraflar değil."

Babam elimi sertçe savurup bıraktı. Bu bana karşı öfkesinin bu denli arttığı ilk andı. Gözlerine hayal kırıklığı yerleşmişti. "Sen kafayı yemişsin kızım. Sen aşkını, kötücül hislerle bir tutmaya başlamışsın. Saldırganlar öyle ya da böyle senin sevgilinin şirketine giriyor, sen buna yalandır diyorsun." Sinir bozukluğuyla gülmemek için direniyor gibi dudaklarını birbirine bastırmıştı. Erkeklerin sinir krizi geçirirken gülmesi artık bu hayatta en nefret ettiğim hareket olmuştu.

"Ya nasıl karşıma geçip o kurşunların hedefi ben olurdum dersin Ahsen! Kendinde misin? Nasıl bunu basit indirgersin ya çocuğumsun sen benim, ben senin adına endişelenmeden nasıl yaşayacağım şimdi?"

Gözlerimden biraz evvel durulan yaşlar, yeniden akmaya başladı. "Özür dilerim baba, ne yapacağımı bilmiyorum ama benim görmem öğrenmem lazım. Benim Uğur'un yanına gitmem lazım." Kaşları sonuna kadar çatıldı.

"Saçmalamayı kes!"

"Ciddiyim. Telefonla ulaşılmıyor madem, gider görürüm. Hem yalan söylese de yüzünü görmeden nasıl anlayayım baba onu söyler misin? Bana vereceği cevaplara ihtiyacım var!"

"Gitmeyeceksin Ahsen!" İşaret parmağıyla koltuğu işaret etti. "Oturacaksın ve ben bu işi halledene, seni güven altına alana kadar bu defa sözümden çıkmayacaksın!"

Bunu yapamazdım. Ben bu şekilde bir dakika daha rahat nefes alamazdım. Bir bilinmezlik beni yorarken bir de gerçek mi değil mi diye bu kastın uykularımı kaçırmasına izin veremezdim. "Bunun gerçek olmayacağını biliyorsun," dedim babama. Ses tonu alçak tutmam bile onu engellemedi.

"Göreceğiz bakalım! Nasıl ben gerçek yapıyorum!" Dakikalardır dur durak bilmeden çalmaya devam eden telefonunu almak için masaya yöneldi. Zaten televizyondaki haber de bizim kavga ettiğimiz çarpıtılmış görüntüden sonra, sunucunun gelişmelerden sizi de haberdar edeceğiz demesiyle kapanmıştı. Uğur Özkara'nın videosunu paylaştıktan sonra başlarına ciddi bir bela almadılarsa ben de bir şey bilmiyordum. Üstelik ben de ne tam yalan ne tam gerçek olduklarını bilmeden yaptıkları bu haberin ardını bırakmayacaktım.

Sizi üzen herkesten hesap alınması taraftarıyım Naz!

İç sesim bile yaşananlar yüzünden afallayıp kabuğuna çekilmişti. Varla yok arası sesini az duyuyordum artık. Ben bunları hak edecek ne yapmış olabilirdim? Sevgilimle aşk çekişmesi yaşasak bile magazin mi olacaktık artık biz? Herkes istediği kadarını çekecek, kesip biçecek; sonra da şiddet, kavga, gürültü adı altında haber olarak servis mi edecekti?

O yolun tenha olduğunu hatırlıyordum. Demek ki kenardaki ağaçlardan birinin ardına gizlenmişti bizi çeken piç her kimse, öfke gözümüzü kör ettiğinden izbe yolda da onu görmemiştik.

Ben tam da bundan bahsediyordum işte. Ardını düşünerek yaşamak bana göre değildi. Uğur da belli ki bundan bahsediyordu, o da ardını düşünmeden yaşarsa, mesela korumalarını yanına almazsa belli ki başına her seferinde böyle olaylar geliyordu. Lanetler gelsin! Hayatlarımızı farklı kılmak adına çalışıyorlardı resmen.

Kafamda bir plan kurmak için çabalarken, Aker kolumu tuttu. Yüzümden yapacaklarımın fragmanını görmüş gibiydi. Onun eli bana dokununca, kolumu sertçe kendime çektim. Belki suçlu belki suçsuzdu ama bu, ona kızgın olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Benim iyiliğimi düşünürken yaptıkları bile olmayacak sözlerle ancak ortalığı alevlendirmeye yaramıştı. "Saçmalama otur şuraya. Haberi verecek yüzlerce adamı vardır Uğur'un zaten öğrendiğinde ilk geldiği yer, senin yanın olacak!" dedi. Gitmemi engellemek adına yaptığını herkes anlardı.

"Aker hayır," dedim fısıltıyla, sırf telefonlarına sarılmış annem de babam da duymasın diye.

Nilgün abla hepimizden beter olmuştu zaten. İzlediği gündüz kuşağı programlarında, insanın psikolojisini bozacak kadar kötü o kadar çok olay görüyordu ki... Sonra da kafasında kurup, bilmem hangi birini bana uyarlamıştı kesin! İyice manyak edecekti kendini. Halıya bakarken dalıp gitmesinin nedeni kurduğu teorilerden başka bir şey olamazdı çünkü.

"Babamın beni onun karşısına çıkarmayacağını gözünde görmedin mi? Daha tanımadan ondan da hayatından da nefret etti."

"Biliyorum ama hallederiz bir şekilde Ahsen." Aker ciddi olduğunu yine belirtti. Artık bana ne derse desin önemsizdi. Ben her zamanki gibi bildiğimi okumadan ne rahatlardım ne de onlara rahatlamaları için bir sebep verebilirdim.

Ben sadece sevdiğim adamdan beni güçlü kılacak bir cevap almak istiyordum. Bunu yapan her kimse getirip, önüme atmalıydı. Bana bir isim vermeli, somut bir düşman bırakmalıydı ki herkes rahatlasın.

Babamın sesi bir anda yükselip, sandalyeye de bir tekme savurup onu yere düşürdüğünde, Aker'le gözlerimizi hızla ona çevirdik. Her kimle konuşuyorsa bu olmayacak dar vakitte, onu zıvanadan çıkarmışa benziyordu.

"Ne yaparsan yap lan, seninle mi uğraşacağım ben kızımın canı bir köşede dururken? O kazandığın yüz binlerce lirayla da sözleşmeyi fesh ettiğin için bana tazminat ödemek zorunda kalacaksın geri zekalı! Sen niye korkuyorsun aptal?"

Oyuncularından biriydi. Bunu anında anlamıştım. Yayılan haberlerden sonra, sözde kötü adamların bizim peşimize düştüğünü sanan andavallardan bazıları ayaklanmış olmalıydı. Aker'e baktım. Gördün mü der gibi. Bir kere düşmeye gör gerçekten de Uğur'un yaşamındaki gibi bizi parçalamayı bekleyen akbabalar tepemize üşüşmüşlerdi. Konu ya da sektör ne olursa olsun, rakip her yerde aynıydı.

"Korkaklar," diye tükürür gibi mırıldandım. "Adiler!" Gerçek bir mafyanın onları korkutacağını davette anlamıştım. Aynı adamlar olmayabilirdi babamın konuştuğu kişiler ama televizyon dünyasında çalışanlar, bayıla bayıla izledikleri dizilerin kötü adamlarıyla gerçekte karşılaştıklarında, sadece adlarından bile akıllarını uçuruyorlardı.

İki farklı cephenin bir araya gelmesi mümkün değil diye düşündüklerinden dalga geçtiğimi sanmışlardı ama gerçek olduğunda da belli ki götlerinden ter akıtıp, konu onlar olmamasına rağmen korkaklık yapıyorlardı.

"Kapat tipini siktiğim! Görüşeceğiz mahkemede kim kazanacak! Seninle mi uğraşacağım lan ben, zaten canım burnumda!" Heh belli ki karşıdan da hakaret davası atağı gelmişti. Aker'i boşuna hukuk okutmuyordu babam, bu tarz dangalaklarla uğraşmayı ömür boyu bırakmayacaktı çünkü.

O telefonu kapatıp, yeni bir çağrıyı yanıtlarken anneme baktım. O da konuştuğu kişiye Engin, dediğine göre biten ana haberden sonra sunucunun bildiklerini öğrenmeye çalışıyordu. Nasıl basit hatalar yapıp başımıza böyle çorap örebilirlerdi. Kanalın, annemin da bünyelerinde olduğu için onunla kolay anlaşırız diye düşünerek bu haberi korkusuzca yayınladıklarını tahmin ediyordum ama madem yıllar önceden onları korkutup, sarsan insanlar olan Özkaralar var işin diğer ucunda da, onları nasıl karşılarına alıyorlardı ki?

Aker'in telefonu da çaldı. Arkadaşı, dostu, meraklı dedikoducusu artık kim bilmem ama o da telefonu açıp konuşmaya başladığında, başıma giren ağrılarla yüzümü ekşittim. Elimi şakaklarıma götürüp, bastırdım. Bir şey eksik diyordum ben de, Aker'den sonra anlamıştım. Telefonun?

Evet telefonumu şarja takacak zamanı bulmuştum. Belki de Uğur aramıştı beni. Belki de kapı önündeydi ve bana ulaşamıyordu. Nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirdim bugün, bu sözde ayrılığımız bize hiç uğur getirmemişti, onu fark ediyordum. Uğur'u götürdüğünden.

Bunun telaşıyla yerimden fırladım. Babam, telefondakine karşı öfkeden delirirken bile ben gözden kaçırmadı. "Ahsen Naz," diye bağırdı. Odama çıkarken bile bana bağıracak kadar paranoyak olduysa bu adam benim bu sorundan sonra kurtuluşum olmazdı. Elimle yukarı işaret ettim. Biraz duruldu. Gözleri bende kalmaya devam ederken, dudakları telefondakini yanıtlamaya dönmüştü.

Sadece bana değil, aileme de maddi manevi zarar vermeyi hedeflemiş olmalılardı ki şimdiden yıkılmaya domino taşları gibi başlamıştık.

Herkes Uğur'u hedef belirlemişti, ailemde hal böyleydi ama sosyal medyada da onlarca çirkin sözün gezdiğini görmeden tahmin edebiliyordum ve ondan bana gelecek zararı, onlarca kat gözlerinde büyütmüşlerdi. Erkeklerin varoluşunun kötü olduğuna dair inanç, son zamanlarda o kadar artmıştı ki aslında bunu düşünenleri de haksız bulmuyordum. İşlenen kadın cinayetlerinden belliydi. Ama her biri aynı olacak değildi, kaçırdıkları nokta buydu.

Herkes Uğur'un yaptığına inanırken bir ben inanamıyordum. Bir de ben!

Berbat bir kabusun içinde gibiydim. Sıkışıp kalmıştım. Keşke, kutlamadan geldikten sonra üstüm açık uyuyakalmış olsaydım. Canım bu denli sıkılmaz, içinden çıkılması zor bir kapan gibi yanmazdı.

Çevremdeki herkes beni zehirlemek isteyen yılandı sanki. Ve zehirli dillerinden dökülen sözcüklere bir zaman sonra inanmaktan başka bir çarem kalmıyor gibi hissediyordum. Beni psikolojik olarak mahvederek, sevgilime karşı dolduruşa getirmelerine izin veremezdim. Ben Uğur'a her şeyi söylerdim ama kimseye onu yakından tanımadığı için laf söyletemezdim. Yavaş akıyor gibi hissedilen dakikalar daha belki on beş dakikayı saatten akıtmıştı ama ben şimdiden saatlerdir esir gibi hissediyordum.

Tüm bu yaşananlar bittiğinde yalan olduğu konusunda ben haklı çıksam bile babam, mafyanın biriyle beraber olmamam konusunda bana baskı yaparsa ben ne yapardım?

Beynime art arda yüklenen her düşünce sonunda bana error verdirmişti. Bu yüzden belki de mantıklı düşünmeyerek ben de hataya bir adım attım. Evdekilerin gözlerinin benden çekildiği o bir saniyeyi değerlendirdim. Hızlıca kapıya yöneldim. Benim odama çıktığımı düşündükleri bir beş dakika bana zaman kazandıracaktı ama ben bu vakti kaybetmeyerek, telefonumu bile yanıma almadan, annemin çantasından biraz para alıp, ayakkabılarımı da parmaklarıma geçirerek evden ayrıldım. Bahçe kapısını aştığımda ancak giyebilmiştim spor ayakkabılarımı.

Koşuya çıkmış gibi koşturdum. Sitenin güvenliğinin yanında durdum. "Acil taksi!" diye bağırdım. Güvenlikçi beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. "Ahsen Hanım-"

Güvenlik kulübesinden içeri pat diye girip, taksi butonuna bastım. Haberleri gördüğü yüzünden belli olan güvenlikçi, aileme haber vermek için beklemeyecekti belli ki bunu göze alamadım. Taksinin geleceği yolu yarılayarak koşturdum. Hazırda bekleyen ve buraya çalışan taksicilerden biri uzakta görünür görünmez de hızımı artırmıştım. Kapıyı taksi hareket halindeyken açtım, "Tarabya'ya," diye nefes nefese konuştum. Ekledim.

"Bas abi, devam et!"

Adam kaçındığım bir şey olduğunu anlamış gibiydi. Dikiz aynasından göz göze geldik. Gazladı, hızlandık ama sormadan edememişti. "İyi misiniz? Emniyete gidebiliriz?"

Herkeste oluşan bu korkuyu ilk kim ortaya çıkardıysa onu sike sike götünden kan getirmek istiyordum! Dünya o kadar kötü bir yer olmuştu ki, karşımıza iyi bir insan çıksa da artık güvenemiyorduk.

"Sorun yok, orası benim evimdi, acil bir haber aldım," dedim. Taksici biraz rahatlayarak, gaza daha fazla yüklendi. Aşacağım yollar gözümde büyürken ben de camdan dışarı bakmaya devam ettim. Bitmek bilmez gibi gelen yollardan geçerken de herhalde gördüğüm en berbat şey, ışıklarda beklerken hemen yandaki panolardaki fotoğraflarımda da belli olan kurşun izleriydi. Bunu yakından görmek, en azından bir camı kırıp geçirme konusunda yalan haber yapmadıklarını yüzüme vurmuştu. Asla anne ve babamın dediği gibi bu kurşun olayını küçümsemiyordum ama büyütsem elime ne geçecekti? İşte bunu anlamıyordum!

Benim en korunaklı olduğum yer ailemin yanı olabilirdi ama bunu Uğur'un da bana ekstradan güvenlik sağlayacağını bilmemin rahatlığı vardı üzerimde. Tabi Uğur'un yanında kaldığın sürece?

Uğur'un evine hep onun eşliğinde gitmeme rağmen, yol konusunda hafızama güvendiğimden sıkıntı yaşamadım. Yaklaştıkça birkaç aralığı da adama ben göstermiştim. Yol dakikalarımızı aldı. Bugatti'de hayati beş dakika gibi geçiyordu. Villanın demir kapısı önünde durduk. Adam içeri giremeyeceği için indim.

Bir arabanın geldiğini kameradan izlemiş olmalılar ki demir kapı, daha ben seslenemeden açılmıştı. Halbuki ben Ahsen, demek için inmiştim. Demek görmüşlerdi beni, tanımışlardı bu dağılmış halimle. Kaçık gibi evden fırlasan da...

Açılan küçük aralıktan bir ok gibi fırladım. Taksici kapı açılınca geri döneceğimi sanmış olmalı ki, ben dönmeyince ardımdan o da dışarıya çıkmış "Abla param?" diye bağırmıştı. Sikeyim be!

Geldiğim yolu geri dönemeyeceğimden kapının hemen dibindeki adamın eline, avcumda buruşturduğum kağıt paraların hepsini tutuşturdum. "Ödesene adamın parasını."

Yaklaştıkça yüzleşeceğim gerçeklere olan korkumla kalbim küt küt çarpıyordu. Nefes nefese ilerledim. "Uğur nerede?" Arabalar hâlâ garaja çekilmemişti. Ya eve yeni gelmişlerdi ya da bir yere gideceklerdi. Etrafta dört dönen, teyakkuz halindeki adamlardan bariz bir sıkıntı fışkırıyordu. Hepsinin gözleri bana çevrilmişti.

Karşıma çıkan ilk kişi tanıdığım bir yüzdü. Halil. Üzerinde bariz bir gerginlik vardı. Haberleri ekranı açık elinde tuttuğu telefondan öğrense bile, bunu Uğur'a söyleyememiş gibiydi. Dediğimi kanıtlarcasına da başını iki yana salladı. Bu ya biz yapmadık demekti, ya da patronun haberi yok. "Nerede?" diye yineledim.

"Uğur Bey duştaydı, henüz çıkan haberlerden hiçbirini söyleyemedik." dedi ifademden ne için geldiğimi anlamaması imkansızdı! Tesadüf mü kader mi ince işlenmiş bir oyun mu bilemesem de onun duşta oluşuna bile küfrettim. "Kapıyı aç."

Halil emrimi ikiletmedi. Uğur benim kollarımdayken nasıl bir güven aşıladıysa onlara ikinci kez sormadan kilitli kapıyı hemen önümden geçerek açmıştı. Kapı açıldıktan sonra içeri girip, ardımdan kapadım.

Adımlarım direkt merdivene, oradan da Uğur'un odasına yöneldi. Merdivenleri ikişer üçer tırmandım, Uğur'un odasına, kapıyı duvara çarpacak kadar hızlı bir giriş yaptım. Kendinden öyle emin, öyle korkusuzdu ve eve birilerinin rıza dışı giremeyeceğini de biliyordu ki, duştan yeni çıkmış olmasına rağmen ve yenice giyinme odasına girmesine rağmen hareketimden ve çıkan sesten irkilmedi bile. Başını hafif çevirip, omzunun üzerinden kim olduğuma baktı. Beline doladığı havluylaydı sadece. Sırtından aşağı saçlarından süzülen damlalar akıyordu.

Aklını karıştırma şimdi knk!

"Uğur?" dedim. Nefesimi düzenlemek adına adımlarımı durdurduktan sonra göğsümü körük gibi indirip kaldıran birkaç nefesi art arda almıştım. Biraz ilerledim. Giyinme odasının otomatik kapısını, bir tuşa uzanarak devre dışı bıraktı. Şimdi ben odanın ortasında olsam da, aramıza camdan kapılar girmeyecekti. Yönünü bana çevirdi. Odanın ortasına doğru hareketlendi. "Güzelimmmm," dudaklarında bir kıvrım oluştu. "Görüşeceğimizi biliyordum ama akşamına dayanamayacağın konusunda yanılmıştım." Sabahki küçük oyunumuz beni kışkırttı sanmıştı ama keşke o kadar tasasız bir şey yüzünden burada olsaydım! İşine gelirdi!

Bakalım başka yanıldığı ya da yanlışa düştüğü konular var mıydı? Onun tatlı sözleriyle beni etki altına alması, olmayacak anlarda bile devreye girdiği için bunun olmamasını dileyerek konuya acil bir giriş yapmak zorunda kaldım. Sakin!

"Uğur bunu yaptın mı?" Ne der gibi kafasını iki yana salladı. "Gerçekten o fotoğraflar ortadan kalksın diye bu kadar ileri gittin mi?"

Birkaç saniye sessiz kaldı. Berbat bir giriş olduğunun farkındaydım ama ben de aileme karşı sıkıntıda olduğumdan çok da sağlıklı bir ruh halinde sayılmazdım. Onları daha fazla delirtip, endişeden gebertmeden evime dönmek istiyordum.

Bunu da birkaç dakika içinde aldığım sonuçla rahatlayacağımdan son derece emindim ki Uğur, beni her zaman şaşırtmayı her zaman bilen dudaklarını yeniden aralayarak, söylediğim konu hakkında duyumu yoksa bile çoktan planı ve fikri varmış gibi, "Yaptım." dedi. "Ama fotoğraflarla alakalı değil, seninle alakalı bu?" Sorar gibi miydi o?

Birkaç saniye kulaklarım uğuldadı, ben yanlış duydum sandım. Gözlerime yerleşen hüzünle, onun mavilerine bakakalmıştım. O hiç oralı olmamış gibi, yeniden bana arkasını döndü. Üzerindeki havludan sıyrılıp, kendine giyecek bir şeyler bakarken, gözlerimin önü kararmış gibi hissettiğimden artık hareketlerine bile tav olamıyordum. Dünyamız karardı çnk.

"Yapmadın!" dedim son bir gayret direterek.

"Ben bunda, abartılacak bir nokta göremiyorum sevgilim." Sevgilim mi? Amk dur o değil abartılacak nokta mı?

"Nasıl?" dedim, konuşmayı unutmuş gibi.

"İstedim, imkan vardı, fırsat ayağıma geldi ve yaptım. Böyle şeylerin sonucunu fazla düşünmek benlik değil, beni tanıyorsun."

"Seni tanımıyorum!" diye sesimi yükselttim. Gözlerimin önündeki perde yeniden kalktığında Uğur, altına boxerını ve kot pantolonunu geçirmiş olarak karşımda yeniden dikiliyordu. Saniyeler içinde mi giyinmişti ben mi çok vakit kaybetmiştim ayakta yıkılırken bilmiyordum.

Kot pantolonuna yerleştirdiği kemeri, kemikli parmaklarıyla birleştirip, delikten takarken odaklanamıyordum ve bu başımıza bela açacak gibiydi. Karın kaslarının kıvrımında hâlâ daha nem vardı ve zihnim vermese bile bedenim onun için tepkiler veriyor gibiydi. Çıldıracaktım!

"Güzelim kızmanı anlıyorum ama hepsi seni düşündüğüm için. Bak gel, oturalım bir anlatacağım sana."

Yaptığını bir de bu denli savunuyordu ya ona daha fazla ayar oluyordum. Bana açıklayacak nedenleri beni alakadar etmezdi. Gerçekten tanıyamamış mıydım onu? Demek ki karanlık yanı bu?

Ömür'ün abim iyi değil, onu ilk kez bu kadar korkutucu gördüm demesi...

Atlas'ın seni korkutsa eline ne geçecek? Korkacağını bilse yapar ama kafası farklı çalışıyor sözü...

Uğur'un elime düşeceksin demesi....

Nasıl, nasıl olurdu bunlar? Nasıl? Hepsi nasıl onun yaptığına işaret ederken kalbimin tamamı bunun tersi için delice atardı? Bu kalpten hissedilen bir aşk nedeni değilse, neydi?

"Bana ne anlatacaksın Uğur?" Yanına yaklaşıp göğsüne vurdum parmaklarımı. Afalladı. Benden bu tepkiyi beklemiyordu. "Bana kıskançlıktan gözün döndüğü için bunu tüm halka duyurarak nasıl yaptığını ve benim annemle babamın yüreklerini nasıl ağzına getirdiğini mi anlatacaksın sen?" Yüreğim kan ağlıyordu resmen!

Kaşlarını çattı. Bileğimi tuttu. "Bu hareket ne Ahsen? Ben bunu hak edecek ne yaptım?"

"Asıl ben bu yaşananları hak edecek ne yaptım Uğur söyler misin?" Delirmiş gibi mavi gözlerine baktım. O kadar sakindi ki. Yaptığının arkasında oluşu da belliydi. Geri adım attığı atacağı yoktu.

"Ya ben buraya inanmıyorum diye diye geldim Uğur. Annemi babamı yıkıp geldim resmen! Kaçtım ya, sırf senin gözlerine bakabilmek için, senden beni rahatlatacak birkaç kelime duymak için kaçtım. Ben sana olan güvenimi dağa taşa bile haykıracakken sen karşıma geçip nasıl yaptım dersin bunu ya? Delirmemi mi istiyorsun ya sen benim hayatıma nasıl karışabiliyorsun?" Zaten bir nebze delirdiğimi çoktan kabullenmiş gibiydi. Gözlerime uzun uzun baktı. Bir daha ona bir darbe vurmadım ama gözlerimde her ne gördüyse kaşları çatılmıştı.

"Bu senin iyiliğin için Ahsen, başkaları ağzını açıp da tek kelime edemezler artık sana. Sen istediğini yaparsın, özgürsün. İstediğin gibi kullan, poz ver, manken değiştir. Sen ne dersen o."

Deli bir kahkaha attım. Aha bunun da sinirleri bozuldu. "Fotoğrafları yıkınca engelledin yani bunu? Şimdi bana hiç laf gelmeyecek he?" Söylediklerimde bir kelime kafasını karıştırmış gibi yüzünü buruşturdu.

"Ne? Ne yıkımı ya?"

"Pardon kurşun senin için daha önemlidir değil mi? Kime yaptırdın peki? Bunu senden beklemezdim, gerçekten ben bu saatten sonra nasıl devam ederiz bilmiyorum." Gözlerine öfkenin anbean yerleşmesini izledim.

"Ne saçmalıyorsun sen Naz? Sana o gün bir şeyi bekliyorum, sandığın gibi değil dedim sen nasıl devam edeceğiz diyorsun? Ben düzeltmek için uğraşırken sen neden yıkmaya gönüllüsün!"

"Kime yaptırdın bunu?" Kendiniz çalıp kendiniz söylemeye başladınız yine bu işin sonu hayra alamet değil!

"Yade'ye." Günün bilmem kaçıncı yumruğunu yemiş gibi yeniden irkildim. Ama bu sefer şaşkınlıktandı.

"Ne?"

Uğur, artık bana laf yetiştirmekten üzerini giymeyi bile unutmuştu. Kolumu tuttu. Bedenimi kendine çekti. Aramızdan nefes sızmayacak kadar bütünleştik. Gözleri bu dağılmış ev halimi yeni fark ediyor gibi üzerimde dolandı. Sonra başını biraz daha eğdi, ben de kaldırdığım çenemle ona yardımcı oldum.

Gözlerimin en içine baktı. "Biz seninle farklı şeylerden bahsediyoruz değil mi?" Mavi gözlerinde bunu gördüm. Yıkmamak için direndiğim umuttu o. İnler gibi bir sesle, alnımı çıplak göğsüne yasladım sertçe! Ensemi kavradı bir eli beni sakinleştirmek ister gibi. "Sen benden uzakta kalınca gerçekten çok saçma şeyler düşünüyor olmalısın!" Haklıydı, ne diyebilirdim! Bir anlık saçmalamıştım yine. Bu hale düştüğümüze inanamıyordum. Bizi düşürmeye çalıştıkları hal buydu ve bile bile yine aynı noktaya yürümüştük. Kendime, kendimden utanmasam bir tokat çakardım!

Oh lan! Yanlış anlaşılmaymış hepsi yoksa ben ölücektim artık bundan sonra bensiz devam ederdin.

Ben de ölecektim zaten sana gerek kalmayacaktı iç ses.

O yapmamıştı. Tabi ki Uğur yapmamıştı. Ondan nasıl şüphelenirdim ya! Birkaç saniyelik o şüphe bile beni ipe götürmüş geri getirmişti. Resmen kalbime iniyordu. Bizim öyle çok ve zor iletişim sorunlarımız vardı ki ilk günden beri, az kalsın yeni birini üzerine ekleyecektik.

"Sen neden bahsediyorsun?" dedim. Göğsümdeki rahatlama belirgindi ama bu özgüveni ona katlayan duruşunun altından yeniden olumsuz ve hoşuma gitmeyecek bir şey çıkarsa diye gardımı indirmemiştim.

"Yade'yle ortak oldunuz. Seni mankeni olduğun markanın, aynı zamanda patronu da yaptım. İki gündür bununla uğraşıyordum ve ondan sana yazamadım. Sikeyim ki bir işim de düzgün ilerlemiyor. Konu sen olunca her sürprizim, yine senin yüzünden bozuluyor."

Kollarında olmasam bayılırdım. Kollarında bayılmışlığım da vardı ama bu sefer ondan güç almıştım. Ağzımı açıp kapadım. Kelimem yoktu söyleyecek. Bu muydu yaptım diye gururla savunduğu? Hey Allah'ım ben de ne sanmıştım da yine ölümlerden ölüm beğenmiştim!

Parmak uçlarımda yükseldim. İçimden deli gibi halimize ağlamak, korkmak ve ona olan aşkımla gülmek, belki de bunu neden yaptın ihtiyacım yoktu diye kızmak gelse de ilk yapabildiğim bana bunun gerçek olduğunu kanıtlasın diye dudaklarımı dudaklarına bastırmak oldu.

Öpüşmedik. Sanki birbirimizi ruhen rahatlatmak istiyorduk. Sanki birbirimize güç ve destek olmak istiyorduk. Dudaklarımız birbirinin üzerinde dururken ikimiz de ihtiyacımız olan oksijen birbirimizdeymiş gibi derince nefeslendik. Kafam yeniden çalışmaya başlamış gibiydi. Ona ancak bu kadar uzak olursam ben, kendimde oluyordum. Bir adım geri çekildi. "Sen neden bahsediyorsun peki?"

Bu marka işini sonrasında uzun uzun konuşacaktık onunla. Elbette burada bitmemişti ama günün konusu yine o değildi ve ben yine bir olmayacak konuları olmayacak günde açarak vakit kaybetmek istemiyordum.

"Bu akşam benim fotoğraflarımın olduğu reklam panoları kurşunlandı ve fotoğraflarım yırtıldı," dedim. Kaşları havalandı. Gözleri irileşti. Haberi yoktu işte! Halil bile demişti bilmiyor diye ama o yaptım deyince bir anda tüm kayışları koparmış gibi, tek IQ'lu davranmaktan alıkoyamamıştım kendimi.

Az kalsın kim vurduya gidiyorduk. Aferin taklaya getirmedin bizi.

Her anlamda kim vurduya!

Doğru her anlamda.

"Ne dedin sen?" Dudaklarımı büzdüm. Bu işin içinden sıyırsa sıyırsa benden daha mantıklı davranan mafyam sıyırırdı bizi. Ben anlık yaşıyorum derken, baya baya anlık duygulara kapılıp gitmeye başlamıştım. Hiç önlü sonlu düşünmüyordum!

"Uğur, akşam haberlerinde ikimizin de adını karalamak amacıyla yapmışlar bunu. Benim fotoğraflarımı kurşunlayanlar, sizin şirketinize girmiş gösterdiler. Bizi birbirimize düşürmek istedikleri de kesin." Gözleri gözlerime kazınmışken ağzının içinden birkaç küfür mırıldandı.

"Lan bir duşa girelim dedik, bu gerçekten yaşandı mı?" Dahasının da olacağını tahmin etmiş gibi kaşlarını derince çatmıştı.

"Bence her şey, aptalın tekinin kurduğu bir plan Uğur. Bu kadar karışıklık art arda gelmez yoksa?" dedim sorar gibi. Artık bundan emindim ama. Sorun şuydu ki benim çevremden çıkacak bir düşman ancak bana iftira falan atardı ama Uğur'un çevresi böyle kurşun sıkardı. Kim canına susamıştı da bunu yapma cesaretini göstermişti? Ölüme giden yolda diyorsun?

Bu gerçek beni ürpertse de böyle olacağını tahmin edebiliyordum.

Uğur, çekmeceden üzerine siyah bir tişört çıkardı. "Gidelim. Bir de ben öğreneyim bakalım amcık akıllılarının 1 gramlık zihinlerinden geçen neymiş?" Merakla ona baktım. Tişörtünü giydi. Giyinme odasından çıktık birlikte. Ya tamam korumaları da çok şeyi halledebildiğinden belki de her olayda zırt pırt Uğur'u çağırıp aramıyorlardı ama bu bilinmezlik de tuhaftı.

"Telefonuna bakmadın mı hiç? Nasıl gözden kaçırırsınız bunu?" Üstelik onları ve çalışanları aramışlardı!

"Güzelim, şarjım bitmişti."

"Ya işte tam bitmeden, şarja takmanın faydaları." Bana baktı.

"Ne diyorsun?" Özüne dönüyorsun gibi. Belki de başka bir iş vardı altında? Uğur o boktan planı kuracak kadar akılsız biri hiç değildi ama berbat planların oyununa bir tık gelmiş olabilirdi.

"Benim eve gitmem lazım." dedim. Onun yapmadığını aileme söyleyebilecektim ama annem ve babam asla fırsatı kaçırmadan artık her şeyimi didik didik edeceklerdi. O gün ne kavgası yaptınız? Sana kötü davranmıyorsa seni neden ağlattı, niye videoda itiş kakış halindesiniz, diyeceklerdi. Sikeyim nasıl bir komploysa bu tüm sevdiklerimle beni papaz etmeye uğraşıyorlardı.

Ve bu gerçek bir anda sinirlerimi zıplatmıştı. Ya bir seni seviyorum dememişti iş nerelere gelmişti! Vay anasını! Demek ki mafyaların entrikaları da bir başka cins oluyordu! Saçma yani!

Bana o gün deseydi belki her şey daha başka olurdu. O gün ardımdan eve gelseydi belki aileme çoktan girmiş olurdu. Bir kere treni kaçırmaya gör, gideceğin tüm yol güzergahı da buna bağlı değişiyordu.

"Ben bırakırım seni, bekle iki dakika." Kafamı iki yana salladım. Odasındaki dijital saate çevirmiştim gözlerimi. Geleli bir saate yakın olmuştu. Sürenin çoğunu yolda geçirecek olmam da cabasıydı.

"Uğur, annemler delirmiştir. Buraya onlardan habersiz odama çıkıyormuş gibi geldim ve işin kötüsü telefonum da yok yanımda."

Sinirlerine hakim olmakta zorlanıyormuş gibi bir nefes aldı. "Niye bu kadar telaş yapıyorsun? Niye dikkatsiz çıkıyorsun evden Ahsen? Ya başına bir şey gelse!" Kaşlarımı çattım ben de.

"Arasam seni ulaşamayacakmışım demek ki. Gözlerinde görmek istedim ya hata mı?" Kalbi kırılmış gibi mırıldandı.

"Güvenmiyorsun değil mi bana?" Bu da soru muydu şimdi ya? Kendimden çok güvenmiştim de gelmiştim ben buraya!

"Hayır. Yani hayır, yok öyle bir şey. Saçmalama. Güvenmesem seninle bu yola baştan çıkmazdım Uğur! Bunları uzun uzun konuşacağız ama yarın tamam mı? Babam canımdan endişeleniyor. Gitmezsem emniyeti ayağa kaldırabilir." Kafasını ona katılırmış gibi salladı. Kapı ağzında durduk.

"Ben de endişeleniyorum."

Avcumu uzatıp, yanağına bastırdım. "Ben iyiyim. Bunun göstermelik bir korku yaratma olduğunu görmeden bile anlamış olman lazım. Beni canımla tehdit ettikleri yok. Belki maddi zarar?"

Uğur bu konuda tıpkı babam gibi düşünüyor olmalı ki, benim bu küçümseyen hallerime karşılık kelime bulmakta zorlanmış gibi duraksadı. Sonra uzanıp, alnıma bir öpücük kondurdu. Beni kolunun altına çekerken, kapı eşiğinden ayrılıp merdivenleri inmeye başladık.

"Ahsen, bunları küçümseme. Sen ilk kez gördüğün için oyun sandın galiba ama sana diyorum bunlar eğlenceli değil, kirli oyunlar."

"Tamam," dedim. Hayatımdaki erkekleri bugün korkulacak bir şey olmadığına ikna edemeyecektim. "Tamam, sen beni koruyacaksın değil mi? O zaman acilinden bir plan yapmaya başla ve kendini aileme karşı aklatacak bir şey bul." Bu bize gereken şeydi. Düşmanın kim olduğunu bilmesi gerekiyordu.

"Ne?" Adımları duraksadı. Onu çekiştirdim, daha fazla geç kalamazdım. "Beni kötü mü biliyorlar?" Korkusu bunca telaşın içinde en gerçek konuya verilmiş tepki gibiydi. Şaka gibi bir adamdı ve bu sefer güldürmüştü de. Yüzümdeki asık her kas, yerini gevşeyen kıvrımlara bırakmıştı. Damat ya? Ondan korkuyordur.

"Valla seni savunduğum gerçek ama babam, benden haber alamadığı her saniyeyi hanene yazmıştır."

"Böyle işin evveliyatını sikeyim. Neyin bedeli lan bu?"

Bedelini ödeyeceksin kanka desem, bence tam Ahsen Naz'lık bir hareket yapmış olurdum. Ama demedim. Bugün tadım kaçıktı. Sevgilimle bozuşsam aileme, ailemle bozuşsam sevgilime sığınıyordum. İkisini bir arada görsem de, herkes kurtulsa olmaz mıydı?

Bilmiyorum der gibi dudak büktüm. Dış kapıyı açar açmaz da karşımıza Halil çıktı. Elindeki telefonu Uğur'a uzatmıştı hızla. "Abi Fatih Bey arıyor, sana ulaşamamış ecdadımıza kaydı valla." Uğur dişleri arasından bir nefes aldı.

"Git şarja tak şu siktiğimin telefonu Halil," dedi Uğur. Elindeki telefonu almıştı. Kapalıydı ama her an çalacağını tahmin ediyorduk. Halil kafasını sallayıp, içeri girer girmez ona döndüm. Bugün normal Ahsen ve Uğur gibi rahat davranamazdık. Davrandığımız rahatlık zaten kıymık olup götümüze batmıştı. Bize yaramıyordu.

"Ben geldiğim gibi gideyim. Taksiyle gelmiştim," dedim. Ama hassiktir. Yanan kafamla abiye de parasını son an ödediğim gibi beni bekle dememiştim ki. Ne taksisi bulacaktım hazırda? Hayır tamam bir sürü adamı da vardı ama şimdi her birinin başka bir işi varmış gibiydi. Fatih Özkara cephesinden yedikleri paparayla, düzeleceğe benzemiyorlardı.

Uğur'un elindeki telefon çaldı. Direkt açtı. "Söyle baba?"

O konuşmaya başladıkça ben geriliyordum. Beni bir sal diyecektim artık çünkü babamın öfkesini bu denli salt görmüşken onunla arama bir olayın girmesinden de çok korkuyordum. "Eee?" dedi Uğur babası her anlatıyorsa rahatlıkla. Dış kapıya yöneldim. Dudaklarımı oynatarak Uğur ben gidiyorum, demiştim. Her saniye aleyhimeydi. Bu sefer beni koruyacak, her şeyi bok etse bile boş çene Aker de yoktu.

Elimle de gidiyorum işareti yapmıştım. Parmağını kaldırıp, bir dakika işareti yaptı. Kaşları çatıldı. Telefona odaklıyken bile beni gözden kaçırmıyordu. Boşta bir adamına emir vermek için çevreye bakınırken, yürüdüğüm mesafe kâr diyerek yönelip, demir kapıyı açmak için kenardan düğmeye bastım.

"Ahsen!" dedi Uğur, konuşmasına ara vererek. Gürlemesi malikanenin arazisinde yankılanmıştı. Köpeklerin havladığını duydum ama görememiştim. "Biriniz kızı eve götürün," diye de bağırmıştı. Bu yersiz dikbaşlılığımın hesabını soracaktı sonra, belliydi. Öfkesinden yüzü kararmıştı.

Biraz önce ortalıkta olan arabalar garaja çekilmişti ki Onur hemen fırlayıp, birini getirmek için gitti. Bir yandan da bir adamın adını bağırmıştı. Bıkmıştım bu hayattan daha korumalarla gezmeye başlamadan. Şaka gibiydi. Kapıdan çıktım.

Bugün yaşadıklarım ağır gelmişti. Ömrümde gördüğün en kaotik ortam, Aker'le birbirimizi kudurtmamızdan ibaretti. Ya da dizi filmler? Şimdiyse yaşıyordum bizzat. Kafamı siyah gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım. İçim hafiflemedi. Havadaki gece serinliği beni ürpertmişti. Bu kadar ince kıyafetlerle çıkmasaydım iyiydi. Sporcu kombinimle semtler arası turlamıştım. Vay keko, Aker olmuşsun! Keşke Uğur'dan bir ceket çalsaydım.

Babama gidince ne hesap verecektim ben şimdi? Onu dinlemeden çıktığım için benimle kesin bozuşacaktı. Onunla ben küsünce dünya çok güzeldi ama o bana küstüğünde, hayatım cehenneme dönüyordu. Annemin bizden sakladıkların demesi de kanıma dokunmuştu. Onlar beni öyle yetiştirmemişti evet ama bir mafyayla beraber olduğumu da pat diye söyleyemezdim ki. Neden her konuda bana karşı pamuk olan ailem bu konuda taş kesilmişti? Aker'e de sinirliydim. Öküz bir gün yanımda olsa, diğer gün ayarları bozuluyordu.

Düşüncelerim arasında yüzerken ne ara hızlandım ve hızlı adımlarla, ağaçlarla çevrili tenha yolu epey kat ettim fark edememiştim. Lan ben yanlış mı yola girmiştim? Saf saf çevreme bakındım. Bu arazide oldukça az olan villa sayıları düşünüldüğünde, başkasının mülk yoluna girmemiştim umarım!

Siyah bir panelvan az ileriden bana yaklaşıp durduğunda derin bir oh çektim. Bir de kaybolmakla uğraşamazdım. Demek ki düz ilerlemiştim. Belki adamlar, Uğur'dan laf almak için birkaç saniye kadar beklemişlerdi. Beni koruyacağı kesindi tabi başıma nöbetçi de diker miydi? Kesin saniyesinde bir plan kurmuşlardı.

Kapılar açıldı. Arabanın içinden burnumu çımkıştıran ve beni art arda tam dört kez hapşurtan bir koku yayıldı. Baharatlı, berbat bir kokuydu. Uğur'un Bugatti'sindeki araba parfümüne bayılıyordum. Niye korumalarına da ondan almamıştı bu adam?

İçim dışıma çıktığında açılan kapıdan bir peçete uzandı bana. Ağlamıyordum ama neredeyse burnum akacaktı. O denli berbat hapşurmuştum. Peçeteyi alıp burnuma sildim.

Başımı kaldırdım. Siyah takım elbiseli, esmer bir adamla göz göze geldim. Onur'u bekliyordum ben? Çağırdığı adam mıydı bu? Onur şoförlüğünü yapıp, ön tarafta mıydı? Makul olan buydu tabi. Ama daha küçük bir araba olsa daha hızlı gitmez miydik? Bugatti? Yani korunacaksam da bu kadarı da abartıydı.

"Senin adın ne?"

"Arabaya bin," dedi. Pardon amına koyim? Ne oluyoruz? Kaşlarımı çattım hızla. Ani sinir dalgalarım nüksetti.

"Ne diyorsun lan sen gevşek? Asker arkadaşın mıyım ben senin, az kibar ol!" Daha önce hiçbir korumadan almadığım tek bakışı geçtim, bu nasıl bana laf atabiliyordu böyle?

"Arabaya bin ve bizi zor kullanmak zorunda bırakma!" Kocaman, akşam içinde keyfimi epey yerine getirten bir kahkaha attım.

"Kullan bakalım lan amcık hoşafı!" Amcık lafını çalma keyf! Uğur'umun ağzına daha cuk oturuyordu. "Kullan da zor kullanan elin götüne nasıl sokuluyor ben de izleyeyim. Şuna bak ya? Aloooo, ben senin patronunun sevgilisiyim." Koruma kesin öyledir der gibi baktı bana. Bir saniye ani bir bok kokusu dolmuştu burnuma! Bu patron yokken taşlanan patronculuk oyunu değil miydi?

Kolumdan beni sertçe yakaladı. "Ne oluyor lan? Uğur gebertir sizi bana böyle dokunduğunuzu duysa."

"He he gebertir. Ondan önce sen cehennemi boylamazsan tabi güzelim."

Ani dönen, acil durum çarklarım olabilecek en mantıklı yolu kısadan devreye soktu. Dirseğimi kırdım, kolumu yakalayan piçin göğüs kafesine dizi filmlerden gördüğüm kadarıyla bir tane geçirmeye çalıştım ama bunun yerine şoför gaza basarken kolumu tutan piç, beni sertçe içeri çekti. Ayaklarımla direndim ama fayda etmedi. Az kalsın kapıya sıkışıyordum. Kayan kapılar kapandı. İttirilerek ardımdaki koltuğa düştüm. Saçlarım yüzümü gölgeledi. Onları kenara itmek için elimi kaldırmaya çalıştım ama lan! Üzüntüden felç mi geçiriyordum? Kolumu kıpırdatamamıştım.

Nasırlı, iğrenç bir el yüzüme dokundu. Bu tenimde hissettiğim son dokunuştu. Sonrası tüm bedenimdeki hissizlikten ibaretti. Vücudum karıncalanıyor gibi hissettim. Dokunsalar hareket edemeyecektim! Yüzüm açığa çıktı. Bir kez daha hapşurdum. Gözlerim yaşardı. Yaşlarla buğulandığı yetmiyormuş gibi gözümün önünde siyah noktaların da uçuşup, görmemi kısıtladığı bir anda karşımdaki yüzü gördüm.

HASSİKTİRLERDEN BİR DEMET!

Bu tanıdık, yüzsüz yüz, Ferhat puştuydu.

"Ah güzelim, istesek bu kadar güzel bir zamanlama tutturamazdık," dedi.

Lan amına koyim oyuna geldik, iç ses, kör olası sen de mi gittin! Dön lan beni kurtar. Böyle işin amına koyayım! Daha fazla direnemeyeceğim belliydi. Gözlerim kayarak kapandı.

  🖤

AUAHAHAHAHAHHJGDHAJDGJAGFHASDG

YAZANLARDAN HİÇ MARKAYI ÜZERİNE YAPACAK DİYENİ GÖRMEMİŞTİM, DAHA ÇOK UĞUR MARKA SAHİBİ OLUR DİYEN VARDI KHDSGJKD Uğur sizi zortlattı jfkhjsfd

Sevgili olduklarını da niye açıklasın yav jkfkdhf ihtiyacımız mı var kendimizi anlatmaya ayollll aşklarım khfdöögsjd

Bence tahminleriniz tutmuoo, bu güzel şaşırtma keyf ksfhb

NEYSE ORADA YAPMADIĞIMIZ KLİŞEYİ KAÇIRILMADA YAPTIK EHEHEHEUEUEH

💘Hadi bakalım geri döndük, şerefimize 10000 yorum dklfhsdhgdjkg VE OYYYYYY 💘

Öptümsssss

  🖤 ❤ 🧡 💛 💚 💙 💜 🤎 🤍 💝

Continue Reading

You'll Also Like

13.3K 577 23
Alya Güçlüsoy'un babası bir mafyaydı. Daha da kötüsü annesini bir çatışmada kaybetmişti ve bu kez çıkan çatışmada birisi başına büyük bela olacaktı...
1.6M 53.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
60.2K 2.7K 29
Bir insan, bir şeytana aşık olabilir miydi? Olursa bu aşk yaşanabilir miydi? Hayır!! Ya sende şeytan olursun, ya da aşkın olan şeytan'dan olursun!!!
2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...