MAFYA BEY -TEXTING +18

By tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-six
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

forty-four

28.4K 935 846
By tamamyayazar

Selamsss aşklar

Beni takip etmeyen ya da panoya bakıp duyuruyu görmeyenler için tekrar söylüyorum: Bilgisimin ekranı patladı gitti amk yerinde, pembeli yeşilli bir hal aldı bu bölümün sonuna yaklaşmışken hem de, ucundan kurtardım.

Yazıları görebildiğim en net hali böyle, beter bir hal aldı gittikçe, yanlış varsa anlayın artık bölümde.

Daha düzelttirmedim ne zaman düzelttireceğimi de bilmiyorum, götüme en az 1000 lira girerken mafyayla küs olduğumuz bir döneme denk geldik çnk yardım edemez bana hukasgygdysdgfyasd

Şaka bir yana telefondan yorumlardayım ama bölüm yazmayı hiç sevmiyorum yaaa uff çok zor oluyor. Şansınıza bu bölüm uzun. Azıcık yetiniverin gari, yakın zamanda yeniden bölüm atarım inş, yapıcaz bir şekil. Düşüncez.

🧿🧿🧿🧿🧿OY VE YORUMLARINIZ NAZAR DUANIZ OLSUN ÖYLE SAYALIM🧿🧿🧿🧿🧿

Yoksa bana burdan nazar değdirenlerin ben taaaaaa, aaaaaaaaaağızlarını öpim hjsgfhjsdg

Keyifli Okumalar. 

Geçen bölüm, benim istediğim detayı görmediniz, kör tebeşirlerim benim yerim sizi djufhsjdjfh <31 Sarhoş olduğunu ben söyledim zati size aaaa o kadar da basit diil ;) Neyse Ahsenikom anlatsın size :D

Instagram: tamamyayazar

Tuğkan-Tek Kişilik "En zor şey kalple mücadele. Kolay kolay kabullenmiyor, ayrılığı."

 🖤

Salı 12:15

Son iki günü neredeyse üç saat uyuyarak falan bir şekilde atlatmıştım. Yiyemediğim ama kimseye de kıyıp yedirmediğim o pastanın ardından, Aker ve babam beni kollarımdan tutup odama taşımışlardı. Bayılmalardan bayılma beğeniyordum. Feriha gibi yerleri silme bezi olmuştum bir anda. Olan acıyan dizlerime oluyordu yazık. Kaldı ki ben onun gibi fakir de değildim anasını satim! Üzerimde güzel durmuyordu.

Ben odamda, ölü gibi gözleri açık yatarken ve tavanla bakışırken, acaba pastayı yiyip de mi bayılsaydım hesaplaşması yaparken de babam, anneme kapı önünde 'kızımız aşk acısı çekiyor olabilir' başlıklı konuşmasını yapmıştı. Baba olabilir ne? AÇIKÇA söyledim işte, daha ne kanıt istiyorsun anlamam!

Annemin ağzı bunu, böyle kutlanmaya değer bir günde beklemiyor olacak ki açık kalmıştı. Sorularının da tam bir muhabir havasında art arda geldiğini söylememe gerek yoktu. Kim, biz tanıyor muyuz, ne zamandan beri falan fıstık!

Kapıyı, birkaç dakikanın sonunda ben onları duyup da daha kötü olmayayım diye de kapatmışlardı. Kalanı da artık boş ağız Aker'in onları merdivenden indirmesi ve artık ne uydurduysa sorularının önünü kesmesinden ibaretti.

Uğur içip içip bana yazmadan önce ben zaten uyumuyordum. Bir sabah uyandığımda, yanımda olsan isteğimle aynı sözleri taşıyan Oğuzhan Koç şarkıları dinlemekle meşguldüm.

Mesajlarını, aptal aşıklar gibi beş kez falan okumuştum. Yüz beş!

Gözlerim kan çanağına dönmüştü. Artık ağlamıyordum ama o kadar su fışkırttıktan sonra karanlık odada telefona bakmak da, aynı işlevi görüyordu. Denendi, onaylandı.

Sarhoşken ayık kafasıyla olmadığı kadar rahat oluşu, aklına geleni filtrelemeden söylemesi güzeldi ama hâlâ istediğim şeyi filtrelemeyi başarıyordu ve bu da, beni en ayar eden şeydi. Neymiş? Lütfen anlaymış! Anan anlasın seni be, ben seni nereden anlayayım konuşmazsan? Hadi en olmadı yazmazsan! Ya sabır. Ana bacı kayıcam şimdi, olan kardeşiyle hiç tanımadığım anasına olacak.

Neyse ki gecemi sonlandıran ve birazcık da olsa rahat bir nefes almamı sağlayarak beni uyutan bir detay daha vardı incelemelerimde fark ettiğim.

Ne miydi?

04:04 saatinde bana ilk mesajı atması.

Sextingi araştıran mafyamın, bunu bilerek yaptığına hiç ihtimal vermiyordum ama kader ağlarını ördüğüne göre de bana mesaj attığı dakikaların o olması içimi mal bir kek gibi kıpır kıpır yapıyordu.

Çünkü bu saat, 'Seni Çok Seviyor. Hayatında seni senden bile çok seven biri var.' anlamına geliyordu.

Hahahahahhahahayt be! Daha önce de konuştuğumuz bazı saatlerde anlam bulduğum için bunu yakalamam elbette kolay olmuştu. Başka anlamları varsa bile benim anlamak istediğim anlamı buydu. Hayır diyecek olan, ağlayarak kapıyı çarpıp çıkabilirdi.

Ulan! Şimdi ben buna biraz gülmeseydim de ne yapsaydım? Elbette o kelimeleri ağzından da kesin duyacaktım ama flört fakiri mafyakeki, biraz da olsa affetmiş gibiydim. Yolun başındaydık ama olsun, bir adım atmazsak da o yol tükenmezdi. Tabi o bunu bilmiyordu. En zevk veren kısmı da buydu. Bakalım neler yapacaktı da düzelecektik? İnş düzelirsiniz aşkom!

Pazartesiyi de biraz da olsa mutlu ve rahat geçirmemi sağlayan şey buydu. Kalan zamanda da biraz dizi film izlemiş, biraz Ela ve Levent sahnesine hönkürmüş, erkeklerin köküne kibrit suyu dökmüş, Bihter ve Behlül'ün sevişme sahnesinin yerine kendimi koymuştum. RTÜK AFK!

Eee KIVANÇ aşkımı bilen bilir tabi ama onun yerinde, bir başka sarının hayalini kurduğum da muhakkaktı.

Gerçi izlediğim bu karakterler; mantıklı bakınca olaya, hayatımda izlediğim en leş errrrrrk*ek karakterler sırasında da ilk üçe girerlerdi ama olsun. Nasılsa cehennemde yerleri garantiydi biz güzelim kadınları üzüp, gerek canlı gerekse ruhen geberttikleri için ama Mafyam henüz o kadar da abartmamıştı.

En azından onun kafasında başka bir plan vardı benim anladığım, sorun sevmekte değil söylemekteydi. Hepsinin sonu basıp gitmek olsa da...

Haksızlığı da koydum bavula...

Neyse iki günlük depresyon bana fazla bile gelmişti. Ben Ahsen Naz Aykan'dım. Biraz yorulmuş ve yatmıştım sadece o kadar. Kraliçelerin de uyku ihtiyacı vardır çünkü. Yoksa yıkılmakmış, devrilmekmiş faso fiso.

Zaten hayat bizi 61 kenara. Koyar mı daha başka acılar?

Bugün de, BFF'lerimle buluşacaktık. Lan hani ayrılmıştın onlarla da? Sözlerimin arkasında durma seviyem!

Dayanamıyordum ki! Çok seviyordum amk yerinde bu sarıkekleri. Popkek'in de en çok limonlusunu severdim ben zaten. Kanım istemeden de olsa kaynıyordu ne yapayım? Taam taam inandık!

Uykusuz geçirdiğim saatlerden sonra, gruptan Atlasçığım buluşalım yazmıştı, hemen evet deyivermiştim.

Lan omurgasız lan! Bari bir iki mırın kırın etseydin.

Sus! Mafyaya küstüm diye, mafya hayatından tiksinen sadece şirket elemanı olan bu genç çıtırlara da mı küsseydim yani? Üstelik biri daha korkak bir bebekti. Ne suçu günahı vardı, çok ayıp yani. Ağlarlardı sonra çoğk üzülürdüm ben de.

Hem benden yüz bulamayınca, onlar da gidip başkalarına mı libidoyenge deselerdi? Başkalarının numaralarını mı alsalardı? Valla bana alttan üstten şeytanlar bu sefer kesin geliyorlardı.

Zaten beni çok defa aramışlardı o gün. Vefasız ve abi taraftarı değillerdi ki. Benim hakkımda onların düşünceleri ne, merak da ediyordum. Geceki konuşmadan sonra haber alamadığın mafyayı merak etmiyorsun yani?

Yok o sextingi öğrenince şoka girdi zaar, daha da çıkamadı.

Bugünü de mükemmel bir ayarlamayla planlamıştım. Buluşma noktamızı seçen bendim yani.

Çalıştığım markanın da beni günlerdir arayıp kutlamak için birleşmemizi söylemesiyle, Özkaraları da işimin kaynağına davet etmiştim. Plazada buluşacaktık. Nişantaşı'nda hem de. Atlas civcivim, artık istediği kadar Nişantaşı çocuğu olabilirdi.

Bunun heyecanıyla sabah kalktım. Kendimi bedenen olduğu gibi ruhen de arındırarak, misler gibi olacağım uzun bir duş aldım. Kremlendim. Güzel koktum. Saçlarıma bebek gibi olduğumu kanıtlamak amaçlı Dalin spreyinden sıktım. Eh zaten her zamanki halimdi de işte... Depresyon insana otomatik olarak pis kokacakmış gibi hissettiriyordu.

Siyah, yine bedenime cuk oturup, belimi saran, etek gibi gözükse de aslında şortlu, terletmeyecek kumaşıyla günümü kurtaracak bir elbise giydim. Yine başka kollar tarafından kavranamayan belim, elbisemle tam kavranmıştı. Hayaaaaaaaaaaaat!

Saçlarımı, tam da istediğim gibi tek atışta, dağınık bir topuz yaptım. Mükemmel ev topuzlarına yakındı ve ben bunu dışarıda kullanacaktım. Şu hayattan daha ne isterdi bir insan? Önden birkaç tutamımı yüzüme dağıttım.

Takılarımı taktım. Tırnaklarımla özel olarak ilgilenmiştim, beni rahatsız etmeyecek kadar uzunlardı. Yine siyah taban üzerinde beyaz ojeyle işlemeler yaptığım bir sanat eseri yaratmıştım. Orta parmağımın tırnağına, küçük bir pırlanta gibi taş bile yapıştırmıştım ama ucuz kozmetikçilerden 10 TL'ye aldığım bir şeydi.

Neden orta parmak?

Onun da anısı var.

Boş zamanlarımda yutuptan çıkmadığım için, her şeyin piri olmam normaldi. Makyajımı ten olarak hafif yaptım. Yediğim Nutellalar götümü tırmalayıp, sivilce çıkarmamıştı Allah'tan, bir de ona dertlenemezdim şimdi.

Yeşil gözlerimi ise bilerek belirginleştirdim. Bugüne özel, kutlamamızdan da fotoğraflar çekilecektik ve sosyal medya hesaplarına atacaktık tabi ki. Her gün artmaya devam eden takipçi sayımla ben de atacaktım hikayelerime. Alış kızım alış, bu işler böleee! Eeh bu halimi görmesini istediğim yelloz da belliydi.

Küçük çantamı da, içindeki eksikleri tamamlayıp, yanıma aldıktan sonra topuklularımı giyip, merdivenleri inmeye başladım. Nilgün abla, depresyon modunu asla sevmeyen bir kadın olduğu için iki gündür 'kalk kız, gel oynayak' demekten başka bir şey yapmamıştı ama ona inat yattığımdan da sonunda götümü kaldırmayacağıma ikna olarak, benden elini çekmişti.

Ona göre en iyi depresyon atma yolu temizlik yapmaktı. Eee ben üşengeç bir insandım. Bunu nasıl yapsaydım şimdi? Yapmaya kalkışsam çamaşır suyunu koltuğa dökerdim, olan renklerine olurdu. Süpürge işini zaten artık robotlar yapıyordu. Bir iki biblo temizlesem elimden kayardı, annem mahvolurdu. Tırnağım bir yere takılıp orta yerinden çıt kırılsa, bir de buna ulurdum! Babam zaten ağlarken beni görünce delirmeye başlamıştı git gide, bir de onun azarını yemekle hiç uğraşamazdım valla. Sen sakın temizlik yapma Naz! Şahsen ben korktum başımıza geleceklerden. Ehehe!

"Ben çıkıyorum," diye seslendim merdivenlerin başında durunca. Buluşma saatimize az kalmıştı zaten. Nilgün abla ve Aker aynı anda mutfakta olacaklardı ki, kapı ağzından başlarını uzattılar. Nilgün abla sordu. "Nereye kız?"

Bu halimi gördüklerine ikisi de şaşırmışlardı. Oysaki bugün kahvaltıda da iyiydim. Üzerimdeki ölü toprağından arınmıştım. Gençleştim resmen, bu kadar mı fark eder? "Kutlama yapacağız." dedim havalı havalı.

"Nerede?" dedi Aker hemen. Elinde de Nilgün ablanın akşam hazırlığına erken başlayan kadınlardan olmasının getirisiyle, patatesli bir börek tutuyordu. Canım çekmişti ama parlatıcıma zeval gelmesin diye, boş yutkunmakla yetindim. Allah kimseyi açlıkla sınamasın valla. Amin cınım!

İki gündür boğazımdan geçen şeyler çok az ve abur cubur olduğu için doymuyordum. Bir de bol miktarda içecek. Belki bir iki kilo bile vermiştim ama kasıtsız.

"Nişantaşı'ndaki plazalarında. Kendi aramızda ya. Bir gidip göreyim artık kendimi tamamen değil mi? Herkes beni konuşuyor ama ben dünyadan habersizim, olacak iş mi?"

"Tü tü maşallah!" diye uzaktan bir tükürük fırlattı Nilgün abla. Şükür uzaktan. "Nazar değmesin yavrum, kıçını kaşıyacaksın. Herkesin ağzında olmanın da götürüsü çok." Eee tabi akıl sağlığım, ruh sağlığım, yüz güzelliğim gibi gibi. Nazar fena bir şeydi, inanırdım. Kıpsss ;)

Gözlerine baka baka elbisemin üzerinden kıçımı kaşıdım. Sırıttı. Sonra da yeniden işine döndü. "İyi eğlenceler," demeyi ihmal etmemişti. Kapıda tek kalan Boker'le bakıştık.

"Ben de geleyim." dedi.

"Lan çakal, kızın kokusunu aldın değil mi?" dedim açık yakalamış gibi. Ömür'le otomatik olarak karşılaşacaklardı. Bunlar benden habersiz Insta'dan ya da çoktan numaralarını da almış olabilirler, oradan buradan konuşmaya da başlamışlardı belki. Ruhum duymamıştı.

"Ne kızı?" dedi ama harbi merakla sormuştu bunu.

"Atlas ve Ömür de gelecek. Buluşalım dediklerinde oranın adresini verdim. Bunu biliyor muydun?"

"Yoooo," dedi ama anında da gözleri parlamıştı. Sonra devam etti. "Lan köpek madem böyle şeylerin var, neden bana haber vermiyorsun da sevgilinin kardeşlerini benden önce çağırıyorsun köpek? Valla ziyansın sen ya! Seni iki gündür bu evde koruyan benim ama!"

"Eski sevgilimin," diye düzelttim onu.

Bana bakarken, bu sözün gerçek olmamasına ithafen nah çekti ama bol sesliydi ve kolunu yalamadan bile bu sesi yakalaması... Sek erkek!

İşte tırnağımın işe yaradığı ilk an. Ben de parıldayan orta parmağımı kaldırdım ona gösterdim. Üzerime üzerime ferahlıklar geliyordu böyle anlarda. Asla altta kalamazdım asla! Arka arkaya üç posta boşalmış gibi rahatlıyordum. Ahsen? Ne? Burası onu düşünmenin yeri değil. He tamam. Zaten artık bu gidişle de ancak sağ elime ya da sol elime kalırdım. Hangisi mafyanın yerini tutar ki? The correct answer is: None! (Doğru cevap: Hiçbiri!) Bak çevirmenin de oldum görüyon mu? He he!

"Tamam be ağlama, gel. Ne bileyim? Her davetten kaçıyoruz. Böyle ortamları seviyor musun sevmiyor musun, biliyor muyum sanki?" Aker sırıtarak bir adım attı.

"Ben kızları çok seviyorum canım. Özellikle de gündemimde Ömür bebeği var!"

"Adi ya!" Kıkırdadım. Yavşaktı ama şimdi Ömür'den başkasına da bakmazdı artık ondan emindim. İki gündür, bilgisayardan bile uzaklaşmıştı. Oyunlar oynarken falan gacı tavlamaya da çalışmıyordu yani. Kral hareket! Lafta yavşaklığına leke sürdürmüyordu. "Git hazırlan madem ama çabuk ol, zaten geç kaldım."

"Hazırım ben," dedi kollarını iki yana kaldırıp, etrafında bir tur dönerek. Gözlerimi irileştirdim şokla. Ha?

Üzerinde gayet de ev hali olduğu için gri, paçaları lastikli marka bir eşofman, siyah, ekstra ekstra bol bir tişört, boynundan mümkün mertebe eksik etmediği altın iki zinciri ve başına ters taktığı siyah beyaz kepiyle mi hazırdı?

Gelinlikle gittiğim ilk buluşmaya gelen flörtüm, olur gibi.

İç sesimin benzetmesine kocaman bir kahkaha attım. "Harbi böyle mi geleceksin? Bak mini bir kutlama diyorum. Bari altında bir don giy?" İşaret parmağını havada bir sağa bir sola salladı. "Donum var zaten. Salamıyorum öyle, rahatsız ediyor." Özür dilerim babacım!

"Piç! Pantolon diyorum götünden anlamasana!" Neşeli bir kahkaha attı.

"No no no! Ben geline ayıp olmasa, düğünümde de eşofman giyerim kızım ne diyorsun? Yürü gidelim."

Yanıma gelirken, böreğinin son lokmasını ağzına attı. Yanakları lokmanın büyüklüğünden şişmişti. "İkidir de gelin konusunu açıp duruyorsun ama benden önce evlenirsen, belanı sikerim senin!"

Ağzının içinde bir şeyler homurdandı ama ne dediğini anlayamadım tabi. Büyük ihtimalle senin evleneceğin yok ben zaten senden önce evlenirime benzer bir şeyler demişti çünkü benim gündemime bugüne kadar evlilik hayli uzaktı. Uzakları kısa yapan biri çıktı belki de karşına?

Bilemem yalnızca yaşamak!

Aker, dolaptan beyaz Supralarını çıkarıp giydi. Allah'ın kekosu ya. Baştan aşağı kekoydu hem de! Çıkmadan cebindeki telefonunu da kontrol etmişti. "Cüzdan falan da mı almıyorsun?" dedim kaşlarımı kaldırarak. İyi kötü telefon arkasına sıkıştırılan bir kart falan da mı yok? Hiç mi? Rahatlık seviyem ektedir.

"Sen varsın diye." En azından mert, dürüst, adam gibi adam be! İki kelime de benzer anlamlar taşıyor yalnız. Aradaki ince farkı açıklattırma bana!

"Enayi mi yazıyor benim alnımda?

"Bakayım." Boynunu biraz eğip, alnıma baktı dik dik. "Yazıyormuş." Geri çekilirken de pis pis sırıtmıştı.

Götüne gelişine bir şaplak attım. "Yürü lan! Seni bırakıp döneyim eve de, taksicilerle cima eylemek zorunda kal." Şaplak reis ortadan kaybolunca meydan sana kaldı di mi? Ben de bir şaplakçıydım ne çabuk unuttun? Haşa!

Portmantonun çekmecesine açıp baktı. Elini çekmeceye daldırıp, çıkardıktan sonra da annemin arabasının anahtarını tutuyordu. "Lan harbi enayisin sen. Evde araba varken, ne bokuma taksiye bir sürü para bayılacağım?"

Annemi, babam ajansa geçmeden bırakırsa, arabasını yanına almazdı. Ya da direkt birlikte ajansa gitmişlerdi bilemiyordum. Aker de şanslı velet olduğundan bunu unutmamıştı. Elini çekmeceye daldırdığında araba anahtarı bulmak mı? Bu kaçıncı seviye lan? Ben olsaydım gerçekte yaşayan ancak boş çikolata paketi bulurdum.

"Ben geçen 100 TL verdim de koymadı!" Koymamıştı çünkü taksici abi beni tokatlayarak kendime getirmişti. Para babında tokatlayarak mı? Belki o da vardı ama gözümü açtığı da bir gerçekti.

"Vay babayın kemiğine. O da mı zengindi be?" dedi Aker elini ağzına götürüp, şok olmuş gibi.

"Evet. Başka soru?"

"Yok."

Kapıyı açtı. Önden o çıktı. Ardından da ben kapıyı kapatıp, onu takip ettim. Evin önünde duran, annemin gri arabasına yöneldik.

 🖤

Arabadan iner inmez, onlara attığım canlı konumla ve yine bizden hızlı arabalarıyla; benden önce plazanın önünde bekleyen Özkara kardeşler tepeme çullandılar.

Beni yere bir ayağımı koyar koymaz, hışımla arabadan çekip çıkarmışlar, sağımdan solumdan bana sıkıca sarılmışlardı. Ayh ayh noluyo noluyo, seni bırakıp beni sarsınlar ya!

Sağ ve sol kollarımı bellerine dolamaya çalıştım ama uzunum diye de harbiden Godzilla değildim ki canım. Başaramadım. Bunun yerine Atlas ikimizi sardı. Mantıklı kek!

"Kız, Ahsoş özlettin kendini mal kafa! Niye bir haber vermiyorsun o gün ben iyiyim diye?"

"Ben iyiyim," dedim hafif geri çekilerek, junior Uğur'a bakarak. Şimdi junior Uğur da demesek mi, benim aklım düzgün çalışmıyor?

İşaret ve başparmağıyla alnıma bir fiske çaktı. "O gün söyleyecektin bugün değil!" Ah, tırnağının tersi gelmişti tenime ve bu acıtmıştı. "Lan biz ne ara bu kadar samimi olduk hayırdır?" dedim can acımla. Alnım kızarırsa ve fotoğraflarda kötü çıkarsam, çükünü keserdim bu çocuğun!

"Olmadık mı?" Geri çekilmeye çalıştı ama onu yeniden yakaladım. Yakalamışken de intikamımı almak ister gibi belini, cimciklemiştim. "Şaka la şaka, ağlama At sineği!"

Atlas geri çekilip, iki elini beline koyarken ters ters bana baktı.

"Benim arkamdan terbiyesizce laf atan semt çocuğu, bana bak!" Ona baktım, gülmemek için kendimi tutarken. Çaktırmadan da üzerini süzmüştüm. Siyah bir kotla, beyaz, karışık desenleri olsa da özünde Metallica baskılı bir tişört giymişti.

"Şunu unutma ki kendi diyen kendi olur!" Hafif uzun saçlarını da savurmuş ve bana ikimizin arasından kimseye çaktırmadan da kapak yapmıştı. Ulan dalgacı keraneci! Her boku da biliyordu bu Columbia kekosu. Tam da beklediğim gibi Nişantaşı çocuğu taklidiydi işte.

Kıkırdadım. Hatta sesli kahkahalar attım Atlas da bana katıldı. Sonra Ömür'e döndüm. "Sen nasılsın kız, sarı şeker?"

Tabi sarı yâre edilen hitaplardan vazgeçtikten sonra yeni skiller denemen normal. Ömür alt dudağını dişlerken, ben ondan uzun olduğum için hafifçe başını kaldırmıştı. İki eli de kalçasının üzerinde birleşmişken, yine sağa sola sallanıyordu. Çocuk kadın! "İyiyim sen?" Bugün yine dünya tatlısıydı. Şeker pembe, karpuz kollu bir crop giymişti, Altında da, cepleri alttan sarkan kısa, kot bir şort vardı. Ayağındaki taşlı sandaletlerle de, oynama şıkıdım şıkıdımdı.

Ben spor olurdum genelde o şık ama bugün rolleri değiştirmiştik.

Kollarımı açıp, ona bir kez daha sarıldım. "Ben de iyiyim." O da hemen belime doladı kollarını. "Yerim seni ha böcek!" Fıstık gibi de kızdı ama onu döve döve sevmek istememe ve böcek dememe engel değildi bu. Abisine Uğur Böceğim diyen buna neler yapmaz?

"İyi olmana sevindim."

"Aman neden iyi olmayayım canım, tarlası yanan bir köylü müyüm? Değilim şükür." Ömür biraz geri çekilip, gözlerime alttan baktı. Omuzlarına sarılıyordum hâlâ.

"Yaa dalga geçme. Abim iyi değildi, o pis adamla karşılaştığımız gün. Onu ilk kez bu kadar korkutucu gördüm." Canım o ayrılığın acısındandır, pis adamdan değil! JKSFAHGDJFSGDFSHGD! Pis adam diyo ya Şeker Kız Candy.

"Sen de herkesten korkma be bıdık! Bu hayatın içine doğdun. Valla ben senin yerinde olsaydım şimdiye ülkeye hakimdim!" Yakışırdı be queenime!

"Yaa," güldü. "Ben de olurum!"

"Aynen kesin olursun!" Gülerek başımı eğip, ona göz kırptım. Alınmasın diye dalga geçtiğimi sansın istemiştim ama Atlas da haklılığımı biliyor gibi gülmüştü. Ömür dudak büzdü ama gerçeği bildiğinden o kadar da kızgın değildi bize. Aman seven sevdiğine iki takılmayacaksa ne anlamı kalırdı o BFF'liğin?

Bu sırada Aker de diğer taraftan dolanıp, yanımıza gelmişti. Kardeşim fizana mı gittin alt tarafı stop et, gel ya! "Ne kaynadınız ya ben inesiye? Hayırdır ne oluyor?" Gözleri, biraz evvel Atlas'la gülüştüğümüz için, bariz bir kıskançlıkla kısılmıştı. Bir ona bir bana baktı. Ah ah elinizdekinin değerini bilmeyin siz böyle erkekler, kaybedince değerli olalım.

Kollarımın arasında olan Ömür'e çapkın bir bakış atmayı da ihmal etmemişti tabi. Ömür, utanmış gibi, başını biraz daha göğsüme bastırdı ama onu Aker'e doğru ittim. Aaaa bu utangaçlıkla yürümezdi bu işler canım. Benim gibi olacaktı. Cesur, korkusuz, vurdu mu oturtan tipten. Gerek kol gücüyle gerek sözleriyle. O zaman o da Aker'i zortlatabilirdi.

"İçeri geçelim hadi." Ömür, gülümseyerek Aker'e bakmıştı ona biraz daha yakınlaşınca.

Etrafta magazinci falan yoktu şükür. Bir iki gündür adımızı duymayan kalmamıştı. Annem benimle duyduğu gururu, kendi programında bile paylaşmıştı. Marka, programa sponsor olduğu için de kanalla da bir sorunları yoktu. Yani yüzüm bu ara oldukça tanınıyordu. Her an bir yerden mikrofon uzansa ağzıma şaşırmazdım. Laiklik elden gidiyeaahh diye bağıran dayıdan neyin eksik? Fazlam vardı?

Atlas ve ben önden ilerlemeye başladık. Birinci aşama flörtler de hemen ardımızdan bizi takip ettiler. Aker'in "Naber?" diyen sesini duydum.

"İyiyim sen?" Ah ah bu Ömür, ilk gün biraz daha çok konuşuyor gibiydi. Şimdi hepten içine kapanmış gitmişti. Herkes sen mi hoşlandığı çocuğu görünce çenesi açılsın? Bu kızda kapanma olarak nüksediyor belki? Kesin öyleydi.

"Seni gördüm daha iyi oldum." Bu ucuz numaralar niye Aker'in üzerinde Prada gibi duruyordu, bunu hiç anlamıyordum. Geni kaliteli. Galiba ondandı.

Plazadan içeri girip, asansörlere yöneldik. Boş olan asansör hızla gelmişti zemin kata. İçeri girdik. BFL olarak kısaltılan, markanın katını simgeleyen tuşa bastım. Kapılar kapanmadan Ömür ve Aker de içeri girmişlerdi. Asansör dört kişilikti, oldukça küçüktü böyle lüks bir plaza için ama yürüyen cazibemle ve öldürücü güzelliğimle üç kişilik yeri ben kapladım. Atlas yanımda yer aldı.

Hal böyle olunca, kalan dar alana da bilerek Aker'le Ömür'ü dip dibe sıkıştırmıştım. İnşallah Aker'le ten tene durmak zorunda kalan Ömürcük, onu Tecavüzcü Coşkun falan sanmıyordu. Yoksa çok üzülürdüm, harbiden kendime kızardım ama kahverengi gözleri, alıcı bir biçimde Aker'in ne giydiğinde ne taktığında gezinirken, çok hülyalı durduğundan bu oyunu devam ettirme kararı almıştım.

"Bizim gelmemiz sorun olmazdı değil mi?" Bunu geldikten sonra soran Atçığımla kaderlerimiz aynıydı. İşleri yaptıktan sonra önemi aklımıza geliyordu. "Yoo, marka benim." dedim. Güldü abartıma ama assolistleri, üç arkadaş getirdi diye de surat asacaklarsa sözleşmelerine elveda diyebilirlerdi zaten. Sekizinci kata hızlı çıktık. Kapılar açılınca, birbirlerine far görmüş tavşan gibi dalıp giden Aker'le Ömür'ü omuzlarından dürtmek zorunda kaldım. Silkelenip, dışarı çıktılar.

Atlas bugün hiç oralı olmuyordu. Harbi kendi derdimden onunla dertleşme masası kurup, ağzından da laf alamamıştım ya akıbeti için. Yanıyor, ona yanıyordum.

Markaya ait kata açılan asansörle gözler beni görünce, geleceğimden haberleri vardı tabi, çalışanlardan aynı anda bir alkış koptu. Burada da bir pasta keselim derlerse ve o pasta uğur böcekli olursa artık pastayı kafalarına geçirirdim. Koca pastanede, pasta mı kalmamıştı da beni buluyordu bunlar? İç çamaşırı şeklinde pasta yesem bu kadar gocunmazdım çünkü. Nimet ama o da yenmez be! Yenir!

Zaten annem çok tatlı bir görüntüsü olan o pastayı bayılarak aldığını söylemiş ve markanın da gelecek işlerimde uğur getirmesini istediğinden, bunu tercih ettiğini belirtmişti o gün ben ağlarken ama gerçek bir Uğur gelmeyecekse, eşyalar bana uğur falan getirmezdi! Bakalım damadının adının Uğur olduğunu duyunca da almaya devam edecek mi?

Annem bence o şahsı tanısa severdi. Kolay kolay kimseden nefret etmezdi zaten ama kişisel bir problemi olmadığı için, yakışıklı yüzünün de etkisiyle Uğur'un çekimine kapılmadan gitmeyeceğine inanıyordum.

Ellerimi iki yana kaldırarak, alkışları durdurur gibi bir hareket yaptım. Birkaç kendini bilmez ağızdan ıslık çıktı. Eh hak ettiğim üne kavuşmuştum, daha ne? Ben de beklentilerini boşa çıkarmadım. Hafif eğildim, bir reverans yaptım.

Marka kurucusu, Yade en ortalarındaydı. Hemen öne atıldı. Beni kucakladı. "Yıldızımız nihayet teşrif edebildiler." Kollarında sağa sola savrulmaya bir son verip ben de ona sarıldım. Neşeli, cıvıl cıvıl, fazla çapkın, 30'larında genç yaşta büyük bir başarı elde eden, güzel ve başarılı bir kadındı. Geri çekildik.

Sağ elimi havaya kaldırıp, bileğimi kıvırdım. "Ah bu ünlülük, beni çok yordu." dedim oyunbaz bir tavırla. "Randevu defterim o kadar kalabalık ki şekerim, inanır mısın, daha yeni fırsat buldum." Ağlamaktan yeni fırsat buldun...

Gülüşler yükseldi. Gerçeği bilmeyene dünya hep hoştu. "Hoş geldiniz." Yeni aklına gelmiş gibi, Yade yanımda getirdiğim ekibe de yenice bir göz atmıştı. "Hoş bulduk," karşılığını Ömür'den aldı. Beyler, kafa sallamakla yetindiler. Katın duvarlarını tamamen saran, benim fotoğraflarıma göz atmakla meguldüler. "Nasıl, nasıl? Hemen bir şeyler söyleyin. Yeni tanıyacağım insanlardan alacağım ilk izlenim, benim için çok önemlidir."

Atlas, ağzını güçlükle kapamayı başardı. Onun baktığı fotoğrafa ben de baktım. 

Kırmızı benim rengimdi ya! Harbi üzerimde müthiş taşıyordum. Göğsümün yarısını kapatan kumaşı harici, diğer kanarları full dantelle sarılmış sutyen favori tasarımlarımdandı. Göğüslerim üstten dolup taşmıştı bile ve bu da cazibemi artırıyordu. Küçük göğüslü kadınlar için de rahat bir kullanımı vardı. Çizimimden sonra, üzerine markanın eski tasarımcılarıyla birkaç rötuş eklemiş daha da güzelini ortaya koymuştuk. "Tek kelimeyle, bayıldım." dedi, Atlas ağzını geri açabildiğinde. Gözlerinde hayranlık barizdi ama bu cinsel bir tatmin yerine, başarıyla gurur duymak gibi bir şeydi. Kanka dayanışması? Aynen öyle!

Sonra Ömür, pembe olan bir takımı işaret etti. Şaşırmadım. 

Bustiyerli bir takımdı. Yine dantel detayları ortadaydı ama asıl güzelliği, iki göğsün arasına tam oturacak kalpli aksesuarıydı. Tam bir genç kız takımıydı aslında, Ömür'ün yaşına da uygundu. Pembe sevgisine de, beden yapısına da.

"Benim favorim bu. Hatta ilk çıktığı gün aldım." Aker'in de bunu duyduğunu bildiği için, yanakları kızarmıştı ama bununla utanmak yerine, o gün benim baş eğmeyişimden destek almış gibi devam etti, gözlerime bakmıştı bu sefer. "Seni de galiba o gün görmüştüm Ahsen. Hepsi çok güzeldi ama vücuduna hayran olmaktan yüzüne odaklanamamışım herhalde." Eliyle de utanmış gibi ağzını kapayıp, kıkırdamıştı.

Eee bu sen? Mafya'nın sarı olduğunu sen de sonradan fark etmiştin. Güzel vücut görünce de bakılır şimdi. Kıkırtısına ben de kahkahamla eşlik ettim. Yade de gülmüş, "Çok şanslısın çünkü o takım şimdiye bitti. İkinci posta yolda ama ilk giyenlerden olmak her zaman ayrıcalıktır," demiş, göz kırpmıştı. Güne gelmiş kadınlar gibi konuşuyorduk ama Atlas ve Aker'in bir altın gününde sırıtacağını hiç düşünmediğimden, sorun yoktu.

"Valla bu kız kanımdan diye demiyorum, bir bakan bir daha bakmadıysa da fotoğraflarına, gitsin o bokuyla oynasın," dedi Aker ağzı bozuğu. Yine sosyal medyada gördüğü bir modayı ağzına alıp konuşmuştu. Ben göz devirdim, Yade aradığı dürüstlüğü bulmuş gibi hemen Aker'in koluna girdi. "İşte bu ya, bana böyle sözlerle gelin."

Kadın utanmasa, Bokuyla oynayanlar bundan almasın, diye bir slogan da yapıştırırdı, kafası o denli çatlaktı ama ses etmedim. "Kardeş misiniz hepiniz yoksa?" dedi merakla ama Aker'le benim ayan beyan kardeş olduğumu anlasa da, sarı şekerlerden şüphe duymuş gibi gözlerini onlara çevirmişti.

Ömür biraz önceki tatlı halinden sıyrılmış gibi, Yade'nin art niyet gütmeden de olsa girdiği, Aker'in koluna bakıyordu. Çok sahiplenmek ve bir bakış ya da dokunuşa deli olmak da Özkara geni olmalıydı. Biz Aykanlar ise durumu; sürekli temasa ve öpüş kokuşa çektiğimiz için, oldukça sıradan ve rutinimizmiş gibi görüyorduk. Ah bu zıtlık!

Aker'i işaret ettim. "Aker'le öyleyiz ama Ömür ve Atlas, arkadaşlarımız."

Ne desem bilemediğim için, arkadaş demek zorunda kalmıştım. Atlas alınmış gibi dik dik gözlerime baktı. Sonra imalı bir gülümsemeyle, kadına döndü. "Ahsen, yengemizdir."

"Öyle mi?" dedi Yade merakla. "Bu kız bana bunları hiç anlatmıyor, acaba neden?" Özel hayat aminyum? Onunla çekimlerden sonra o kadar da sık buluşmamıştık. Birkaç kere ürünlerin kontrolü için bir araya gelmiştik ama mafyayla karşılaştığımdan beri de zaten yüzünü görmemiştim. Görsem unutur muydum zaten bugünün geleceğini!

"Ay"-rıldık, diyecektim ki, "Ayy unutmuştur," dedi Ömür hemen lafımı keserek. "Daha yeniler de." Sonra da kadının koluna kendi girip, onu şak diye Aker'den çekip almıştı. Lanlanlan! Dişi aslanımız da geldi! Sözü de aynı ben gibi müthiş çevirmişti. Oy yengesinin gülü! Eski yengesinin!

O Yade'yi alıp, benim pembeli fotoğrafımın önüne götürerek bir şeyler sorarken, Aker şokla bana döndü. "Kıskandı mı lan o?" Çakalingo, bir şeyi de anlama!

Ellerimi iki yana açtım. "Bilemem ki? Kadınların aklından her an her şey geçebilir. Düşündüklerinin doğru çıkma olasılığı da yüzde 1 falan." Yüzde yüz askim, sesimi duy ve kıza yardır! İmdaaaaat!

Aker, gerçekten de iç sesimi duymuş olmalı ki. "Siktir oradan!" dedi. Yan yan da yürüyerek yengeç gibi, kıytırık, Ömür'ün dibine girmişti. Artık edilen sohbetlerini dinlerken, manasızca açık sorular sorar, Ömür'ü tam bir gül kırmızısı, patlıcan moru yapar yanımıza öyle dönerdi. Birkaç fotoğrafçının ve tasarım ekibinden, işin mutfağında çalışanlardan elleriyle gel işareti yaptıklarını gördüm. Bana bomba haberler verecekmiş gibi parlayan yüzler de vardı. Merak ediyordum ama yanlarına gitmeden Atlas'a döndüm. O da neticede reddettiği hayatında olsa bile mafyaydı. Yani onun gözünde, böyle bir kadınla yakın olmak nasıldı acaba?

Atlas'ı tişörtünden çekiştirdim. Fotoğraflara yeniden dönen başını bana çevirdi. Uğur burada olsa onu ebediyete gönderirdi artık, bu kadar uzun bakmak da ne bileyim? Yanlışlıkla aşık olur aman aman!

"Eeee, ateş ediyorum di mi?"

"Üff, üff!" Gözlerimi kıstım. Omuz silktim.

"Abin olacak rezil, değerimi bilemedi ama."

"Aaa, Ahsen öyle deme. Abim ne kadar perişan oldu sen biliyor musun?" Gözlerimi açtım kocaman. "Nereden bileyim ya?" Hiç merak etmesem de çocuk, boşuna içinde tutmasın diye sordum. "Ne olmuş ki? Bir şey olmaz ona, anca içip sızsın."

"Uyumuyor günlerdir. Kafasında kurup duruyor."

"O beni korkutamadı ama ben onun aklını aldım değil mi?" Bir seni seviyorum demiştik, konu nerelere gelmişti ya!

"Niye korkacaksın ondan ya, sana kıyabilir mi?" Fiziksel bir korku mu diyoruz be At! Senin kafa da gitmiş he!

"Hayır ya o açıdan değil, işte gerek uzaklaşmakla ya da bu fotoğraflarımı kaldırmakla alakalı. Ağzını açmadı o konuda hakkını yiyemem ama ağzı başka konulara da kapalı kaldı." Atlas beni anlamamış gibi baktı, sonra devam etti.

"Seni korkutsa eline ne geçecek ki? Abim asla kadınları kısıtlayacak biri değil ama biraz ilişki fakiri." Sırıttı. "Bak o kadar zenginsin, gel benden bir iki taktik öğren diyorum yine de bildiğini okuyor."

Kahkaha attım. Ben bunu zaten biliyordum. "Valla ben işime tam gaz devam ediyorum. İnanır mısın damarıma bassa nude atarım!" Atlas gözlerini iri iri açtı. Fırlayacaktı neredeyse yuvalarından.

"Çüş, öhhh, höst lan! Yavaş gel kankanım diye bunları duymak zorunda mıyım ben kızım?"

"Aaa git duymayacaksan işine bak, bana buluşalım yazma o zaman yobaz!"

"Sahiplenmek ve kendine saklamak yobazlık değildir der bir Atlas Özkara atasözü."

"Özlü sözlü konuşma be! Boş laflar bunlar." Atlas öyle diyorsan der gibi kafasını eğdi. Benimle polemiğe girilmeyeceğini çabuk kavramıştı. "Valla seni ne korkuttu ki bu korkutacak değil mi? Korkacağını bilse yapar abim bir şeyler, belki üzerine gelir senin ama kafası farklı çalışıyor. Sen de hiç onun iki sözüyle köşesine sinecek bir kız değilsin ki."

"Hah şunu bileydin!"

"Devam böyle."

Neşeli bir kahkaha attım. "Ne kuruyor acaba kafasında ya?" Bunu merak etmeden duramıyordum. "Ya ben ona seni seviyorum diyemeden, karşısına başka bir erkek çıkarsa diye mi düşünüyor? Lütfen böyle olsun çünkü." Avuç içlerimi birleştirip, ellerimi çenemin altına doğru götürdüm, dilek dilercesine. Atlas, kafasını kırar gibi sert bana çevirdi. Bedenini de döndürmüş tamamen bana odaklanmıştı şimdi.

"Ne diyorsun lan? Bu yaşandı mı gerçekten?" Omuz silktim. "Ketum Uğur Böceği, hiçbir şey anlatmadı mı size? İki dertleşseniz ya, valla diğer türlü hayat mı geçer?"

"Bunu demedi. Pazar akşamı, eve gelir gelmez babamla konuştular. Bir iki saat odaya kapandılar, bu Ferhat pezevenginin defterini dürmüş olabilirler ama sonra da şirkete bile kısıtlı zamanlarda geldi. Ne ara dedikodunuzu yapalım Ahsoş ya?" Tırnaklarıma bakarken, konuştum.

"Dedikodu değil, gerçek bu." Elimi havada salladım sonra. "Abinle ananın hayrına beraber değilim ben di mi?" Kaşlarını çattı anında.

"Lan anamızı katmayın her şeye amk ya! Aker de yaptı aynısını bak!" Alttan aldım. Anancılığı, bu götlek iç sesimden öğrenmiştim ben mlsf! Heee anan! Al işte!

"Ya kötü bir şey mi diyorum? Hayır ben onu sevmesem neden yanında durayım? Her erkek için geçerli bu. Hissiz, duygusuz yürür mü o işler? Seviyoruz ki tribine katlanıyoruz," dedim bir tırcı gibi. Atlas güldü. "Of ya, ayrılmadınız siz sus!" İsteyen istediğini düşünebilirdi tabi özgür düşünceye evet! Aklıma gelmişken hemen dedikodubuddyme sordum.

"Pazartesi, sabaha yakın neredeydi abin peki? Sizde mi kaldı? Yani aile evinizde?"

"Evet," dedi Atlas bundan doğal ne olabilirmiş gibi. Kıkırdadım. Ayy keyifleniyordum. "Bana mesaj attı ama nerede olduğunu bile bilmiyordu. Eski evini çabuk unutmuş. Bak görüyor musun, o beni de çabuk unutur. Nankör he sevdim ama değmezse bozuşuruz." Atlas bana ne saçmalıyorsun bakışlarından attı.

"7-8 yıl olmuştur o evde yatıya kalmayalı. Bebek'teki benim evde bile daha fazla kaldı."

"Ohaa," dedim ağzımın kocaman ayrılmasına engel olamamıştım. Zort! İşte böyle Uğur'un tarafını bilmeden atıp tutarsan kalırsın ortada sik gibi! "Neden?"

"Unutması normal," diye geçiştirdi. Lan bunun ailesiyle arası iyiydi? Niye evden kaçan çocuk gibi davranmıştı ki? Hadi yaşı bakımından o sıralarda, üniversite için gitmiş olsun ama sonra dönünce, kendi evi olana kadar da birkaç gün bile mi kalmamıştı? Bunlar nasıl keskin çizgilerdi? Kaldı ki şimdi kendi evini bile evi gibi görmüyordu. Lan Uğur'u evsiz damsız bırakmışsın amk Ahsen'i lan! Ben yumuşuyorum gibi.

Ben sertim, taş gibiyim. Atlas'ın telefonu çalınca sorgulama seansım bölündü. Hay ben böyle işe... Pantolonunun cebinden telefonunu çıkardı.

"Abim," dedi. Yanında kalıp, vereceği cevapları iyi ya da kötü etkilememek adına, Atlas'ın yanından uzaklaştım. Aslında bu da gizli bir taktikti. Ve Atlas'ın süper zekasıyla bunu anlayabileceğine inanıyordum. Nitekim ben ardımı dönmeden de sırıtıp, "Alo," diye telefonu cevaplamıştı. Hello? mu desin amerigalarda okudu diye! Çaktırmadan ona bakmayı sürdürdüm ama çenem de boş durmayarak, yanlarına yaklaştığımda, beni tebrik edenleri yanıtlamaya başlamıştı.

 🖤

Uğur gelmişti. Ah ah bir zamanlar odamda olduğuna şaşırdığım adamımı bugün kutlamalarda gördüm diye şaşırıyordum.

Asansörün kapıları açıldı. BFL'ye takım elbisesinin içinde nefesimi kesen endamıyla ve ardındaki ayrılmaz iki korumasıyla birlikte Uğur giriş yaptı. Atlas daha telefonla konuşalı ne kadar oluyordu oysa? Belki on dakika? Altındaki uzay mekiğiyle hızlı gelmiş olmalıydı. Belki de zaten geçerken uğrayacakmıştır? Heeee, benim fotoğraflarımla selfie çekilmeye gelmiştir. Komik!

Endamı yeter, dedikleri bir an olmalı ki çalışan kadın ve erkek herkes, işini gücünü, hatta beni bırakıp başlarını ona çevirmişlerdi. Uğur da bunun bilincinde, kasıldı ama gözlerinin odağında ben vardım. İlgi odağı olmaktan nefret ettiğini anlamıştım. Göz göze geldik, görmemiş oyunumu sürdürmedim. Niye böyle bir şey yapıp, asıl bakmadığımız noktada zaten bizim için önemli bir şey vardır tezini kanıtlasaydım ki? Yürrrü be!

Ona bakıp, gözlerimi kıstım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve ona alttan bir bakış attım. Cus! Yutkundu. İçeri doğru adımladı. Korumalar, uzun boylarına rağmen iki büklüm başları yerde bir şekilde asansörün hemen yanına geçmişlerdi. Fotoğraflarıma, abilerine saygıdan olsa gerek yine bakmayacaklardı.

Uğur, onlardan ayrıldı. Kapıda Yade engeliyle karşılaştı. Doğrusu engel demeyelim de, Yade radarı diyelim çünkü bu ayaklı gazete, markasını kurarken, finansal destek için tüm iş adamlarını elden geçirdiği için Uğur'u da tanıyor olmalıydı. "Uğur Özkara?" diye hem sorup hem cevaplaması da bu yüzdendi.

"Merhaba," dedi Uğur. Yade'nin sırtıyla bakıştığımdan yüzünü görmüyordum ama başının döndüğüne yemin edebilirdim. Gözleri de belermişti kesin. "İnanamıyorum, hoş geldiniz."

"Hoş buldum," dedi Uğur. Gözlerini kadına ayıp olmasın diye değdirip, çekiyordu. Bakışlarını benden, yüzümden alamamıştı. Bedenime bakmıyordu çünkü bence de artık onun için yüzüm daha önemliydi. Keşke seni bu hayran olduğun yeşil ama ceylan gözlere hasret bırakırım, deyip posta koysaydım! Allah be! Niye böyle şeyler hep sonradan aklımıza geliyor? Yoo ben hep biliyordum ama yeri değildi. İtirafımla bundan daha büyük vurgun yediği kesindi.

Ben, çevremdeki iki erkek fotoğrafçıyla dikildiğim için, yanımda yöremde Özkaralar ya da Aker yoktu, Uğur da bunu fark etmiş gibiydi. Fotoğrafçılarla lak lak yapıp, onun korktuğu bir şey konuşmuyor olsak da kaşlarını çattı. Omuzlarımı dikleştirdim. Oh yarasın! Tutuşma keyf!

"Ben sizi birkaç gün sonra bekliyordum. Hangi rüzgar attı sizi buraya?" WTF! Ne oluyor lan amk yerinde? Yade, Uğur'u niye beklesin?

Uğur, çekincesiz, "Ahsen Naz." dedi. Eh rüzgarıma kapılıp gitmemesi işten bile değildi tabi. Yade'nin hemen arkasına dönüp, bana baktığını gördüm. Zaten ayan beyan onları dikizliyordum. "Siz? Ahsen Naz sizin?" dedi tamamlamasını bekler gibi. Sonra bir bana bir Uğur'a baktı. Uğur onu yanıtladı, boşlukları doldurmaya babasının konuşmalarından alışık olmalıydı. "Benim sevgilim." Bu bir cesaret hapı mı içti geldi, hayırdır? Sevgili olduğumuzu ima etmede sorunları sevdiğini söylemeden daha azdı şimdi yiğidi öldür hakkını yeme, demişler!

Kaşlarımı kaldırdım öyle mi der gibi, o da çenesini eğdi evet dercesine. Yade bir şeyleri kafasında net oturtmuş gibi, güldü. Başını anladım olarak salladı. "Buyurun geçelim."

Uğur'u eliyle yanıma yönlendirmişti ama Uğur, gözlerimde gördüğü öfke mi artık kıskançlık mı bilmem geri adım attı. Ne kıskançlığı be meraktır o! Haklısın canım ilk defa hatamı düzelttiğin için sana teşekkür etmeliyim. Uğur, bu durumuma bıyık altı sırıttı.

Hayırdır aslan ne gülüyon? Hatta simit var kurabiye var ne bakıyon dememek için kendimi zor tutuyordum. Herhalde ben buna bedduadır, versin dersem döner dolaşır bana gelir diye Allah belanı vermesin demiştim, bu da hâlâ bana aşık sanmıştı.

Sanki değilsin, bari bizi kandırma be güzeller güzelim.

Ohhhh! İyi geldi. Bugün güzelimmmm kelimesini duymamıştım ve krize girecektim yoksa. İste yeter.

Yade, aramızda yaşanan her neyse belli ki çözmemişti ama Uğur'la konuşacağı başka konu hakkında fırsat ayağına gelmiş gibi onu benim fotoğraflarımdan birinin altına yönlendirdi. Uğur adımlarını ezberden takip etmiş ama gözlerini hala benden çekmemişti. Ben çekmiştim bir defa bir saniye kadar ama gözleri öyle bir mıknatıs gibiydi ki, yörüngesine girmemek işten değildi. Ben de farkında olmadan ona kapılarak bakmaya devam ediyordum.

Fotoğrafımın tam altında durunca, bakışlarını duvarın büyük bir kısmını kaplayan, petrol mavisi diyebileceğim renkteki çamaşırımla verdiğim pozuma uzun uzun baktı. Yutkundu. Oysa gerçek, hemen ellerinin altındaydı. Bana istediği an istediği yerde dokunma şansını, onu engelleyen nedenlerinden dolayı kaybetmişti. Mavi gözleri beni daha fazla odağına aldı. Ama fotoğraftaki beni... Onu bile kıskanman yok mu şimdi? Yok? Kalçalarımda gezindiğini, bakış açısını ölçerek hesaplamıştım. Sonra ağır ağır karnımda, göğüslerimde ve son olarak yüzümle saçlarımda dolandı. Yeniden bana döndüğünde tekrar göz göze geldik.

Bugün bundan bıkmayacakmış gibi tekrar yutkundu. Boğazındaki hareketliliğe baktım. Şerefime patlatılmış şampanya kadehimi dudaklarıma götürdüm. O gelmeden hem bunu patlatmıştık hem de fotoğrafları çekilmiştik.

Sıvıdan büyükçe bir yudum alıp, zaferle yuttum. Bu kışkırtıcı tavrım hoşuna gitmiş gibiydi. O sırada ona da Yade'nin bakışıyla emri alan bir stajyer, hemen bir kadeh şampanya ikram etmişti.

Kadehe bakarken tercihi bu değilmiş gibi suratını ekşitti ama bu milisaniyelik olayı ancak ben kaçırmamıştım gözden. Yade bile fark etmemişti. Kibarlık edip bir yudum aldı içkisinden. Duvarın kenarındaki masalardan birinin önündelerdi. Bardağı, uzun masaya bıraktı. Senşn için içtim der gibi bir ifade vardı gözlerinde çünkü kutlama benim içindi.

Yade ona bir şeyler söylemeye başladı. Ben de dudaklarındaki ıslaklıkta takılı kaldım. Tabi beyefendiyi böyleleri kesmezdi. O artık nerenin ne kadar pahalı ve etkili içkilerinden içiyorsa, beni asla unutamayacağı bir minvalde sarhoş oluyordu. Ayarında işte, erkek be!

Kadehi dudaklarıma götürdüm yeniden. Ona bakarken bir yudum daha aldım. Yudumu ağzımda tuttum. Etrafa kısa bir bakış attım. Herkesin gözleri, genelde Uğur'un tarafındaydı. Ona saniyelik bakışlar atıp, önlerine dönerken burada ne aradığını sorguluyor gibi dedikodularına devam ediyorlardı.

Fırsattan istifade ağzımda gittikçe ısınan sıvıyı bir sağ yanağıma bir sol yanağıma doğru yuvarladım. Uğur, öksürerek beni kendime getirmeye çalıştı ama zaten kendimdeydim ve bana olan bağımlılığını kullanarak, onu öldürme planları yapıyordum. Ona asla muamele çekmemiştim ama bu demek değildi ki hiç çekmeyecektim. Her şeyin bir ilki olurdu, bana itirafta bulunsaydı... Tüh bak gördü mü şimdi gününü? Bu şansını da kaçırmıştı. Duysa böyle düşündüğünü harakiri yapar kendine!

Gittikçe kararan, bu mesafeden artık mavi bile diyemeyeceğim gözleri hareketlerimi anbean takip etti. Hafifçe şişen ve zaten de dolgun olan yanaklarımda gezindi. Yade ona her ne dediyse başını salladı ama duyduğunu sanmıyordum. Ağzımdaki sıvıyı yuttum. Bu konudaki deneyimsizliğimle, gerçekte kussam yeriydi ama iş inattı ya, bunu da başarırdım gibi.

Yutkunuşumda takılı kaldı gözleri. Yanındaki kadını asla dinlemiyordu, asla!

İnş bu Yade gacısı mafyayı dolandırmazdı. Gerçi dolandırsa da milyonlarca dolara üzülmeyen sarıkek, buna mı üzülecekti o da ayrı bir konu.

Beni kendi görmek istese de başkalarının görmesini istemediğinden, kafasını hafifçe sağa sola salladı. Yapma der gibi. Sırıttım. Ben korkusuz biriydim bunu hâlâ anlamadıysa bu onun problemiydi. Gerçi mesajlarına bakılırsa anlamıştı ama... Bilemiyorum.

Kravatsız gömleğinde, yakasından bir düğmeyi daha açtı. Yaz günü yakar bu güneş kavurur ya... Şampanyadan bir yudum daha aldı ama bu büyükçe bir yudum olduğu için bitmişti. Boşalan bardak Yade'nin yine bir el hareketiyle yenisiyle değiştirilirdi. Ya işte Mafya Bey, sevmesen de böyle farkında olmadan kadehleri yuvarlarken bulursun kendini.

Aşk adamı deli eder bu doğru ama itiraf edemedikçe seni içten içe yiyip bitiren aşk, öldürür bile.

Tabi ya boşuna mı seversin kavuşamazsın aşk olur, demiş Aşık Veysel. Burası yeri miydi bunun? Aklıma gelmişken söyleyeyim dedim kanka iyi etmedim mi?

Hay ben senin çarkınaaaa! Aklımı karıştırma bir, zaten kuş olup uçacak şimdi.

Yan tarafımda dikilen, fotoğraflarımı çekerken aşırı eğlendiğimiz genç fotoğrafçı, adımın geçtiği bir şey söyledi. Sırf adım geçiyor diye ve mafyanın da kudurmasını izlemek istediğimden, hoş bir tınıyla, yüksek bir kahkaha attım. İnşallah sen bir boksun dememiştir. Boşuna güldüğümüzle kalırız yoksa. Çnk değiliz?

Deseydi filtreli kulaklarım bunu ayırt ederdi. En son sosyal medyada patlamamla ilgili konuşuyorduk, onunla ilgili bir şey dediği kesindi.

Uğur'un gözleri kısıldı. Gülüşüme takıldı. Sonra öldürücü bir sakinlikte benim solumda kalan adama çevrildi. İnşallah Halil'e çocuğun mezarını kazdırmazdı, biraz delirmişti.

Gözlerine iddiama iddiayla karşılık vermek istediği belli bir parıltı geldi yerleşti. Yeni kadehini, masada biraz daha önüne çekti.

Orta parmağının ucunu farkında olmadan yapmış, gibi kadehin yüzeyinde ağır ağır gezdirdi. İnce, uzun camı üstten alta doğru ağır ağır okşuyor gibi davranmaya başlamıştı. Yüzünde öyle etkileyici ve güzel bir gülümseme vardı ki. Ona bakanlar bile ne yapmak istediğini anlamazlardı. Bir ben anlıyordum. Onun da gözleri bende kilitliydi. İşaret parmağını diğerinin yanına ekledi sonra. Şimdi, camdan bir kadehi benim kadınlığımı okşar gibi okşuyordu. İçki bu ya çarpılmazsınız gibi, devam!

Ayakta dikiliyordum ama gözlerime bunu başka bir yere yapıyor gibi kışkırtıcı bakmasıyla, dizlerimde derman kalmamış omurgamdan aşağı bir buz kütlesi kaymış gibi titredim. Bacaklarımdan birine verdiğim ağırlığı değiştiriyormuş gibi dikleştim. Etkilenmemiş gibi yaptım. Ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı. Uğur, yamuk bir sırıtış gösterdi. Önündeki Yade'yi dinler gibi yapmaya devam etti.

Arada bir basit hmm tepkileri ya da baş sallamalarıyla da onu, konuşmasının monolog olmadığına ikna ediyordu.

Bir ara üst dişlerini alt dudağına taktı. Sonra yetmemiş gibi dudaklarını yaladı. Birbirine bastırdı, beni içmiş gibi yutkundu. Ava giderken neredeyse avlanıyordum. Kadınlığım, onun hareketlerini takip ettikçe boş boş kasılıp gevşemeye başlamıştı. İç çamaşırımda, kadınlığımın izinin çıktığına emindim. Orayı bir görse mest olurdu. Bacaklarımı çaktırmadan birbirine daha fazla yaklaştırdım. Hareketlerimi öyle ustaca takip ediyordu ki bunu da kaçırmadı. Sırıttı.

Ona tav olduğumu biliyordu ama bu demek değildi ki etkilendiğim kadar etkilemeyeyim. Bir elimde kadehimi sıkıca tutarken boştaki elimi, ağır ağır boynuma götürdüm. Yanımda oturan dangozlar bile bir şey anlamayıp, yeni idrak ettiğim sosyal medyada magazin sayfalarında paylaşıldığım hakkında konuşurlarken, ben avcumun içini enseme doğru sürttüm.

Sonra boynuma kaydırdım ellerimi, iki parmağımla boynumu yavaşça okşadım. Avcumun içini ağır ağır hem tenime hem elbiseme sürterek indirdim. Göğüs kısmımı düzeltiyormuş gibi, tenimi sıkıca saran kıyafetin üzerinden sağ göğsümün kenarından okşarcasına elimi indirdim. Avcumun içi göğsümün kenarından incecik belimin yanına, sonra göbeğime ve karnımdan aşağı neredeyse kasıklarıma doğru kaydı.

Uğur, bir anda "Atlas!" diye bağırdı. Ona bakmasam, kattaki herkeste olduğu gibi benim de aklımı alırdı sesi ama ben sadece, dişlerimi dudaklarıma bastırarak gülüşümü engelledim.

Güçlü üçlü, yaşları kendilerine yakın bir grupla bilgisayar ekranlarının orada bize arkası dönük takılıyorlardı. Atlas da adını duyduğu gibi Allah'ın kavuşacak kadar irkilmişti. Korkuyla elini damağına götürdü. Bu hareketi, hemen hemen herkes gizliden yapmadan edememişti. Çünkü Uğur'un kalın ve her nedense(!) boğuklaşmış sesi, katı neredeyse inletmişti. Önünde duran Yade bile, sararıp solmuştu.

Uğur, laf edilmeyen patronlardan sayıldığı için kimse ağzını açıp da bir şey de diyememişti tabi. Bu hallerine kıs kıs güldüm. Canlı porno döndürmüştük ortalıkta, sonra o patlamıştı ama alttan ama üstten, sesinin patlatığını varsayalım hadi; biri de çıkıp ne oluyor alo demiyordu çünkü herkes para peşindeydi. Biz gibi yangın değildi ki! Pyhasughsheadzhj!

Sen yine geldin mi? Ortalıktan harbiden kayboluyorsun ha böyle anlarda.

Yaşım yetmiyor.

Lan sen de 20 yaşındasın malako! Benim iç sesimsin çünkü.

Senin aklın başına gelene kadar ben doğmamışımdır kesin. Tahminen sen 3 yaşındayken doğsam daha bir yılım var reşit olmama!

Salak salak konuşma be, ben 1 yaşında anama magazin haberi yetiştiriyormuşumdur seninle mi konuşmayayım?

Sus akıl başta olsa da yaş da önemli.

Ohoooo ne reşit olmayanlar yanıyor kız, sen mi yanmayasın?

Ben baştan ayağa alevim zaten!

"Abi ne oldu?" diyerek Uğur'un yanına yaklaştı Ömür ve Atlas. "Abi mi?" diye şaşırma tepkisi ise Yade'den çıkmıştı. Onların da bir Özkara olduğunu öğrense, çocukları da darlardı kesin bu kadın. Neyse ki son an öğrenmişti. İkiyle iki toplasa Atlas'ın yengemiz lafından çıkarırdı? Eee herkes ben gibi zeki mi yav leb demeden leblebiyi anlasın? Bazılarına her şeyi doğrudan söylemek gerekirdi.

"Gidelim en iyisi. Birkaç işim var."

Uğur'un sesiyle, Yade bir şey diyecek gibi olmuştu ama sustu. Aralarında her ne nane dönüyorsa artık, bir türlü soramıyordu. Sonra da kabız olmuş gibi, bu surat ifadesiyle kalakalıyordu.

"Biz de gidelim," dedim Aker'e dönüp. Bir el hareketiyle de gidiyorum diyerek, fotocuları gerimde bırakmış, onlara yaklaşmıştım.

Ben kendi kutlamamı yapmıştım, bugün daha da fazla burada durmamıza gerek yoktu. Kudurtma kutlaması. Bu bana yeter de artardı. Zaten her davette olduğu gibi iş konuşma sırası anında gelmişti burada da, bu durum beni bayıyordu. Aker de bağırıp, ortalığı ayağa kaldıran Uğur'un sesiyle keyfi tamamen bozulmuş gibi dik dik eski eniştesine baktı. Ömür'le ayrılacaklar diye hep!

"Kalsaydık ya," dedi hemen. Ömür de, "Evet abi burayı ben çok sevdim," demişti. Aynen Ömrümmm kesin çok sevmişsindir, özellikle de benim pembik fotomu!

"Ya sabır," dedi Uğur. Herhalde uçağı kalkacaktı da ondandı bu acelesi. Kalktı ve çoktan indi ask! İnmemiştir inmemiştir, bu uzun bir uçuş bence. Sen yoksun nasıl uzun uçsun? O da doğru, kıpss.

"Tamam gidelim," dedi Atlas. Yine arabulucu davranmıştı canım civcivim. Abisinin durumunu bir de görseydi, halimiz ne olurdu acaba? "Hatta biz önden inelim, hadi." Vay işbitirici kekim vay! Aker ve Ömür'ü de peşine katarak, büyük civciv olarak onları asansöre yönlendirdi. Dört kişilik asansör için önden gitmeleri bir bakıma iyi bir bakıma kötüydü.

"Uğur Bey, mutlaka bekliyorum kopyayı," dedi Yade. Ne kopyası ya? Sınava mı gireceksiniz beraber ey ahali? Ne sikim dönüyor burada?

"Derhal," dedi Uğur. Kadına da aklını başından alacak kadar, kendinden emin gülümsemesiyle bakmıştı. Yade de, Uğur'dan büyük olmasına rağmen ona daldı gitti. Dua et seninle iş yapıyoruz yoksa seni paralamıştım canım. Ben artık ben değilim çünkü Uğur'u eve kapayan ben olacaktım gibi, aklımdan mağara adamından hallice fikirler geçiyordu. Lan kendine gel, özgüvensiz insanlar kıskanır!

O dediğinden bende bir dünya vardı ama seven kıskanır diyerek konuyu kapamak istiyordum.

Uğur da seni kıskandığına göre...

Uğur özgüvensiz!

Kafana sıçam!

Yade de, yeni aklına gelmişim gibi bana dönmüştü zaten. "Böyle bir tesadüfü beklemiyordum ama çok güzel olmuş Ahsencim. Hepimiz adına çok mutluyum."

Dosta düşmana kendi sorunlarımızı açmama konusunda hemfikir olduğumuzdan, ben de gülümseyerek başımı sallamakla yetindim. Az kalsın ayrıldık deyip yine naneleri yiyecektim ama son anda Ömür saniyesinde orayı kurtarmıştık. Şimdi de Uğur'la birbirimizi yesek de dışarıdan efso bir çift olarak gözükeceğimizden sesimi çıkarmadım.

Yade, ikimiz birbirimize gittikçe yaklaştığımızda bize hayran gözlerle baktı. "Yan yana da çok güzel duruyorsunuz vallahi, maşallah demeden geçemeyeceğim canım." Nazara gelmememiz için her şey tamdı ama ben yine gelebilirdik diye hiç güvenmiyordum.

Uğur da benim bu sessiz kedi hallerimden ve Yade'ye hiçbir şeyi çaktırmak istemediğimden, cesaret almış olacak ki, sol kolunu belime sarıp beni göğsüne çekti. Dişlerimi birbirine bastırdım. Göğsüne yapışmamak için beline tutunmuştum hemen. Parfümünün kokusu anında burnuma doldu. Vampir gibi boynuna yapışacaktım ki kendimi, biz küsüz bu adama diye kandırdım! İkimiz de gülümsüyorduk ama düşüncelerimizin aynı olmadığına emindim.

"Ahsen'in güzelliğinden," dedi Yade'nin sözlerine karşılık. Hasbinallah! Yapma dedikçe de yapıyordu şimdi. Yade hemen onu onayladı. "Öyle tabi." Uğur, gözlerimin içine bakarken, Yade'ye yönelik konuştu.

"Onun kadar güzel bir kadın, sizi seçerek mankeniniz olduğu için çok şanslısınız."

"Uğur Bey, seçilenin bizim olduğunu söylemeniz ilk defa beni kızdırmadı. Çünkü Ahsen Naz tam bir marka kendi başına bile. Yollarımız kesişti diye ben ancak mutlu olmakla yetiniyorum." Bu kadın dosttu yav, dur şimdi buna kızmayam boşuna! Aynen devamke!

"Ben de öyle," dedim. "Mutluyum." Uğur esasında bana anlatmak istediklerini karşımızdaki kadına söylemişti. Herhalde bu, benim senin manken olmanla bir derdim yok ama bunu geç duymakla derdim var demenin yeni bir dildeki haliydi. Tabi ben anladığımı belirtecek miydim hayır. Belirtmeme rağmen, Uğur, başını biraz eğdi. Dudaklarını şakağıma değirecekti ki, yine kimseye çaktırmamak için elimi gülerek yanağına atıp onu durdurdum.

"Aşkım, gitsek mi artık? Yade de işlerine bakar."

"Aşkım mı?" diye refleksle sormuş bulundu. Ya sarıpipi! Askimi bile mumla ararsın böyle. Neşeli bir kahkaha attım. Gözlerine tek kelime daha etme der gibi bakmıştım. "Alemsin valla aşkım!"

Yade de bizimle gülüyordu. "Birlikte daha çok vakit geçirseydik ya, erken gidiyorsunuz. Olmadı böyle."

Yade'ye dönüp gülümsedim. Uğur, üzülmüş gibi kabuğuna çekildiğinden ben konuşmayı devralmıştım. Sanki bunu harbiden beklemiyordu ama bu bebeğim de hem fazla hassas hem fazla öküzdü. Arayı tuttursa işte ne güzel, ikimiz de boşa üzülmezdik. Madem kendisi de bir kelimeye bu denli anlam yüklemişti, o zaman bana öyle davranacaktı.

"Assolistler en son gelir, en ön giderler canım benim. Bu işin, raconu bu!" Son kelimelerimi bastırmıştım. Sen yılan dillisin yemin ederim Naz! Harbi zehirliydim bana bulaşana, inkar edemezdim!

Uğur bir şey demedi. Yade'ye ve diğerlerine toplu bir görüşürüz dedim. Birlikte asansörlere yöneldik. Halil ve Onur da bizimle bindiler. Biz ikimiz onların arkalarında kalmıştık. Uğur kırılmıştı herhalde bana, binme demedi onlara ama binmeseler ve baş başa inseydik de ona kendimi öptürmeyeceğimden değişen bir şey olmayacaktı. Sonuçta ben de ona kırılmıştım. Bu kırdığı kalp de, anasının porselen takımı değildi! Anasını kattın gene?

Kütahya porseleni de kattım onlar alınıyor mu aaaaaa! Yeter!

Üç izbandut gibi erkeğin arasında, minnak ev kedisi gibi kalmıştım. Üstelik ayağımdaki topuklulara rağmen, varın gerisini siz düşünün. 1.55'ler krize girdi. Ağlama krizi...

Zemine indik. Asansör durdu, kapılar açıldı. Plazadan çıktık.

Uğur sonuçta benim düşmanım değildi. O yakışıklı yüzü asılınca ben de ona kıyamıyordum. O benim severek ayrıldığımdı, ona yanıyordum. Unutmam o kokunu burcu burcu, ben yatak döşek hasta yatıyorum sen gelmeden olamam ki taburcu! Ah ah, her şarkı bize yazılmıştı sanki öyle bir sevda, ne diyim?

Acayip hayvanlara benziyisen?

Evet iç sesçim, o şarkı da sana yazılmış! Bok ye e mi? Bu da götüne girsin!

Her neyse bu aşk yüzünden, suratı asılmasın istedim yine yufka yüreğimle. "Görüşürüz," dedim. Sonra çoktan içine geçip oturmuş Aker'in olduğu arabamıza yöneldim. Ne diyecektiyse, içinde kalmasın ister gibi, beni bileğimden tutup durdurdu.

"Sen benden kaçmaya devam et bakalım güzelim. Nasılsa bundan sonra yollarımız daha sık kesişecek." Başımı omzumun üzerinden ona çevirdim.

"Ne demek bu?" dedim merakla. Oldukça eğleniyor gibi anında yüzü asık halinden sıyrılmıştı. Yüzüne hin bir parıltı eklenmişti.

"Bilmem yakında anlarsın. Tamamen ellerime kalacaksın. Her bir fotoğraftaki her bir sen, benim olacaksın. Seni kendime saklayacağım!" Son cümlesindeki ima, yatak kısmı hariç bir şeyleri barındırıyor olabilir miydi?

"Uğur!"

"Ah-seeeeen!" dedi, ah'ı baskılayıp, seni uzatarak. Sen yok musun sen der gibiydi.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. İşaret parmağını uzatıp, dudağımın kenarına dokundu hafifçe. Beni güldürmek ister gibi de parmağını yukarı itmişti. Doğru noktayı her zaman buluyor gibi şimdi ellerinin altında hafifçe gülümser gibi kalmıştım. Geriye çekilmeme bile fırsat bırakmadan elini kendi çekmişti. "Sonra görüşürüz güzelim." Göz kırptı.

Yamuk bir sırıtış sergileyerek, arabasına yöneldi. Ben de içimde kalmasın diye konuştum. "Serseri mafya, bu hallerinle havalı olduğunu düşünüyorsan-" Cümlemi kendisi tamamladı.

"Çok haklıyım," dedi yeniden göz kırparken.

"Yanılıyorsun diyecektim." Ben de ona göz kırptım.

Gülerek arabasına bindi. Tabi ki beni bırakmayı teklif etse onu haşlayacağımı bildiğinden cesaret edememişti. Zaten kardeşimleydim gerek yoktu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gidişini izliyor gibi görünmemek için ben de hemen arabamızın yanına seğirtip, kapıyı açıp içeri geçtim. Aker gaza bastı bir hışım. Mafyayı sollamıştık. Vay be ilk defa görenler beğensin. Aker'in öfkesi, egoma katkı sağlamıştı. Bugün bu kekoyu seviyordum!

 🖤

Eve geçeli saatler oluyordu. Gün kritiğini yapmak yerine Aker'le odalarımıza dağılmıştık. Gelirken arabada bu mafya ne iş diye konuşsak bile kafasında dönen tilkileri yakalayamayacağımız için, güzel beyinlerimizi çok yormayalım diyerek konuyu kapatmıştı. Ona kudurduğu için sesini yükseltti diyemeyeceğimden ben de susma oyununa ayak uydurmuştum.

O, online oyunlarından birine girmek için odasına koşturmuştu. Zamanlı, ödüllü bir şeyler zırvalamıştı ama ilgimi çekmiyordu. Ben de yatağımda uzanmış, telefonumda takılıyordum. Anlamsız ilerleyen kutlamadan çıktığımızdan beri, Uğur'un son hallerini döndürüp duruyordum kafamda. Benden sakladığı Yade'yle çevirdiği gizli iş ne olabilirdi? Markalarla çalıştıklarından bahsetmişti. İş adamlığının, kumaş fabrikaları olan yönüyle orada bulunduysa diyelim, anlaşma yapacaklardı.

Ama bana hiç öyle gelmiyordu çünkü Yade, şu anki kumaşlarını çoktan almıştı. Hem de geleceği görüp, çok satılacağından emin olduğu için aldığı kumaşlar bol kesedendi. Sözleşme işi onun tarafında da yürüdüğünden, toptancılarla anlaşmasını feshedip tazminat altına girecek bir kadın değildi. Yurt dışından getirttikleri bile vardı. Uğur ödese tazminatını diyeceğim... Benimle olmak için böyle bir şey yapması anlamsız olurdu. Ölü yatırım gibi. Tabi kafasında başka bir plan yoksa?

Bir yandan bunları kafamda oturtmaya çalışıyor, aynı anda beni etiketleyip, hikaye atanları da kendi hesabımda paylaşıyordum. Aker bir ara, baskına gelip; beni etiketlemezsen odanı dağıtırım dediği için onu da eklemek zorunda kalmıştım ama sayfasına düşen kızlardan biriyle konuştuğunu yakalarsam, Ömür'e bahsedeceğim diye tehdit ettiğim için, bana yapmayacağına dair söz vermişti. He he inandık, yavşak yavşaklığından vazgeçer mi? Ömür varsa ucunda geçebilirdi. Şimdi o babygirl de kaçırılacak lokma değildi. Zaten asıl amacı takipçi kasmakmış. Eh inanmıştık, hadi bakalım.

Akşam yemeği saatimiz geldiği için, Nilgün abla mükellef bir masa hazırlamıştı. Biraz evvel su içmek için indiğimde görmüştüm. Bal yapmaz arı olmaktan vazgeçip, yardım edeyim demiştim ama kadın bu sefer de tabak çanakları kırarım korkusuna beni kışkışlamıştı. Kokusu aklımda kalan böreklerden nihayet yiyebilecektim. Erken hazırlamasına rağmen yeniden ılıklaşsın diye ısıtıp, bize sıcak servis yapacağı için de şimdiden dudaklarımın arasında lezzetini hissediyordum.

Sabah duş aldığım için, yüzümü güzelce arındırmakla yetinmiş, kıyafetlerimi değiştirmiştim sadece geldiğimde. Altıma çizgili marka bir tayt, üzerine de taytla aynı markadan askılı bir sporcu atleti geçirmiştim. Sansüre gel!

Mafya Bey'den yeni bir mesaj bekliyordum doğrusu. O sözleri boş konuşmalar değildi. Altında bir şeyler yatıyordu ama ne? Telefonumu şarja taktım. Saatlerdir kullansam bile çok azalmamasına rağmen, gece yatakta mesajlaşırken deli deli dönme isteğimde bana engel olmasın diye fullensin istiyordum. Para çok tabi bataryayı istediğin gibi öldür. Aynen öyle!

Zaten mesajlaşmasak bile sosyal medyada da uzun bir vakit geçirmek istediğimden bana lazımdı. Bugün çekilen toplu fotoğraflara bakıp, birkaçını shoplayarak gönderi olarak paylaşacaktım.

"Ahsen, hadi kızım!"

Gözüm saate kaydı. Babamla annem on beş dakika kadar önce eve gelmiş olmalılardı. Telefonu komodinin üzerine bırakarak merdivenleri paldır küldür indim. Böyle deli dana gibi koşturmaya bayılıyordum. Hem spor da oluyordu hem de düşme korkusu adrenalin katıyordu. Deliler: Bu kız bizden deli bizim yerimize o Bakırköy'de yatabilir mi?

Kıkırdadım. Sonra neşeyle annemle babama yönelik konuştum. "Hoş geldiniz."

Annem ve babam masada yerlerini almışlardı bile. Bu sefer içerideydik. Annemin çalıştığı kanalın ana haberi açıktı ekranda. Para oradan bize geliyordu, bizden onlara zaten genelde hep bu kanal açık kalırdı.Haber sunucusu, nispeten korkusuz bir adam olduğundan sohbeti de çekiliyordu. Ülke durumuna yükselmesi, halkın sesi gibiydi.

Aker de masadaydı. Yine yerimi almıştı. Ona tip tip baktım. Bana dil çıkardı. Annemin yanına geçtim. Oturmadan evvel ikisinin de yanaklarını öpmüştüm. Annem yanıtladı beni. "Hoş bulduk canım."

Üzerimdeki anlamsız neşeye dair soru sormadılar ama adıma sevinmişlerdi. Flört, sevgili, ayrılık dönemlerinden sonra birkaç imayla yeniden flört dönemine girmişim gibi üzerimde anlamsız bir sevgi kelebeği hali vardı. Bu döngü kısır döngü, başı var da sonu yok...

"Dışarıdaymışsınız bugün?"

"Evet. Nilgün abla mı söyledi?"

Annem gülerek başını salladı. "Seni gizlice sormak için aramıştım ama..." Anne ölmedik yattık sadece ya.

Kahkaha attım. "Beni de arayabilirdin Periş! O telefonu boşa taşımıyorum." Annem de omuz silkti. Kendine heyecan arıyordu herhalde, gizli ajan gibi bilgi alırken.

"Bugün program yoktu biliyorsun. Madem ikiniz eğlenecektiniz ben de siz katılırdım. Çocuklarımla zaman geçirmeyi özledim." Ha doğru. Demek ki babam için ajansta geçirmişti gününü. Salıydı bugün. Aker onun halini anlamsız bulmuş gibi bir kahkaha attı. "Anne sinemaya ya da lunaparka gitmedik ya! Ne o öyle çocuklarınla zaman geçirmeyi özlemişsin?"

Bir yandan da ton balıklı salatanın ton balıklarını ayıklıyordu. Nilgün ablaya direkt getir dese sanki kadın önüne sade halini koymayacaktı ama neymiş, işin eğlencesi bize bırakmamakmış. Ben bu kafayla yaşarım gibi.

"Terbiyesiz çocuk! Ne var yani, ben sizin girdiğiniz ortamlarda sırıtacak bir anne miyim?"

Aker, "Olur mu öyle şey mom!" dedi. Bir konuda da dalga geçmese asıl o zaman bir yerleri şişerdi. Onu susturmak için araya girdim. "Ben markaya bir uğradım. Durumlar süper valla anne, herkes orada burada çıkmamdan bahsediyor." Havalı havalı saçlarımı savurdum.

O saçlar masadaki yemeklerden birinin içine giderse celladın olurum!

"Boker de kuyruğum olduğu için peşime takıldı." Elinde çorba servisiyle gelen Nilgün abla bize bakıp cık cıkladı. "Bir gün de sofra başında şu ağzınızı düzgün kelimelere açın be kızım!" Kadın haklı bir sus ve besmele çek aaa! Anca korkunca aklınıza gelsin! Aker puajshgsdhsdhsé!

Valla çarpılacaktık artık ben de korkuyordum ama ağız alışkanlığıydı işte. "Haklı," dedi babam da. Göz göze geldik, göz kırptı. Beni bu aralar çarpılmaya çok yatkın görüyordu herhalde. Gülerek kafamı iki yana salladım. Nilgün abla, babamdan başlayarak yaş sırasına göre, kaselerimizi doldurdu. Bir kere bunu yapmıştı, gelenek öyle kalmıştı. Aker bile önce ben diyemiyordu artık, küçüklüğünün yerini biliyordu. Yayla çorbası yapmıştı, ki yaz mevsiminde süper gidiyordu bu. Ben bayılıyordum.

Masada hem çorba var hem börek hem tonlu salata... Nasıl bir konsept lan bu? Zengindik ya o şekil. Sstm.

Kendi çorbasını doldurduktan sonra, o da geçip Aker'in yanına oturdu. Keyfine göre isterse bizimle akşam yemeğini yiyordu istemezse de servis ettikten sonra evden ayrılıyordu. Nilgün abla olmak için ne yapmam lazım en kötü?

Bilemiyordum. Kendimi bildim bileli o vardı galiba yerini kimse dolduramazdı. Birbirimize tadımız kaçmasın kötü sözlerle diye, afiyet olsun dedik. Aker çorbadan birkaç kaşık alıp, sabah yese bile doymadığı belli şekilde böreklere saldırdı. Ben de onu taklit ettim. Şimdi bir tane de yiyeydim artık bu börekten, valla göğüslerim şişecekti.

Çıtır çıtır börekten bir tanesini elime aldım. Ağzıma götürdüm. Ama ısıramadım. İsmini ne kadar dalgın olsa bile seçer ya insan, hepimizde bir anda aynı durum oluştu.

Açık televizyonun sesi, bizi bastırmasın diye kısık sayılsa bile sunucunun Aykanlar dediğini duyduk. Böreği ağzıma götüren elim dondu. Hepimiz aynı anda elimizdekileri bıraktık. Ben ve annem televizyonun direkt karşısındaydık. Gözlerimiz ekrana kaydı. Ekranda benim, Instagram hesabımdan alınan bir fotoğrafım vardı.

 🖤

Sizce çıkan haber ne? 

Atlatmamız gereken birkaç bölüm daha kaldı sonra aşko kuşkoluğa devam ederiz gibi bakalım.

OY VE YORUMLAR UNUTULMASINNNN, Bölüm günü dediğim gibi artık belirsiz 🥺 🥺

Öptümsssss

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 110K 51
Yüce yaradan beni yaratırken bol keseden ego hamuruma katmışsa ben bir şey yapamam abicim. Ego doğuştan gelen bir şeydir,sonradan kazanılmaz! Tabi bu...
1M 72.8K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
267K 12.3K 32
Kalbim deli gibi hızlanırken korkuyla geriye adımladım , kaçmalıydım bu çocuğu görmeye dayanamıyordum. "Dur" göğsüm derin nefeslerim yüzünden inip k...
2.5M 80K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...